Popülizm Dalgası

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Siyaset Meydanı kategorisinde Leonardo18 tarafından oluşturulan Popülizm Dalgası başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,712 kez görüntülenmiş, 9 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Siyaset Meydanı
Konu Başlığı Popülizm Dalgası
Konbuyu başlatan Leonardo18
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Leonardo18

Leonardo18

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2016
Mesajlar
217
Tepkime puanı
38
Puanları
28
Bizler 90'lı yıllardan beri oldukça yeni bir olaya tanık oluyoruz. Fransa gibi ülkelerde Lepenciler, İslam dünyası genelinde artan islami yönetim isteği, İngiltere'nin AB'den çıkması. ABD'de son zamanlardaki Trump rezaleti, Türkiye'de AKP'nin iktidarı bırakmaması, Rusya'da komünizmin çöküşünden sonra bir çeşit "komünizme dönüş".

Stewen Hawking'in de bu konuda bazı yorumları var:
Kendisi tüm bu hareketleri "orta sınıfın isyanı" olarak nitelendiriyor. Ona göre küreselleşmenin artması, iş olanaklarının azalması, genç insanları iş hayatına girememesi ırkçı dinci, ayrılıkçı unsurları tetikleyen temel unsur.

Ve kendisi özellikle entelektüel/liberal kesimlere karşı halkın nefretinden söz ediyor. Bu şekilde ele alınca, halk kesiminin ciddi bir çaresizlik içinde olduğu ve hemen önlem alınmasını istediği ortaya çıkıyor.

O kadar ki Prens Charles bile yakın zamanda "İnsanlar İkinci dünya savaşının acılarını, o dönemlerdeki anti-demokratik unsurların yarattığı tehlikeyi unutmuştur" diyor.

Halkın bu tarz bir öfkesi ne şekilde yorumlanabilir? Uzun vadede tüm bu hareketleri doğru bir yöne yönlendirme şansı var mıdır? 21 yy siyaseti sizce nasıl olacaktır?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
İslam dünyası genelinde artan islami yönetim isteği,
? bu ilginç bi terim?
özgürleşme isteği yok mu? rahat harcama, konfor ve dünyanın nimetlerinden daha kolay faydalanma gibi istekler yok mu?
bu aşağıda belirtilen halka ait bir istek değil sanırım...

Ve kendisi özellikle entelektüel/liberal kesimlere karşı halkın nefretinden söz ediyor. Bu şekilde ele alınca, halk kesiminin ciddi bir çaresizlik içinde olduğu ve hemen önlem alınmasını istediği ortaya çıkıyor.?

önlem alınmasının öznesi kimdir?
halk yürütülecek, yönetilecek ve yönlendirecek zavallılardan oluşur. zavallılar kümesidir, sürüsüdür'ün öznesi mi?
daha bu tanım bir yönetici sınıfını gözler önüne seriyor ve halk adına önlem alıcı koyuyor ve tayin ederken bunu kendi içinde içselliyor-resmileştiriyor da
(merak etmeyin fizikçiliği sosyal bilimciliğinden daha iyi olmalı ama bence değil)

ve bu bir karşıtlı dinamik ve sınıf çatışmasıdır..
muhtemelen liberaller ve entellektüeller onlara karşı (burada bölünmüş görünen sıradan halka karşı) öfke ve nefret ya da ötekilik hisleri besliyordur ve bu karşılıklı çatışma burda can buluyordur...

yukarıda belirttiğiniz islami yönetime gelince,
halk kesimi (sözkonusu sözde düşük hayatlılar) onların/diğerlerinin (liberallerin ve sekülerlerin) hayatlarına göz dikmeseler (rahat kolay ve seküler yaşama) istek ve çatışma sunmasalar neden nefret geliştirsinlerdi. Neden böyle toplumsal dinamikler olsundu ki...

Muhtemelen sekülerler onlara/diğerlerine bu yaşamı biçiyordur. (Dininle milletinle kendi sınırlarında kal ve cahil olarak elindeki yaşamla öl. sen azınlıksın-sen aşağısın-sen o ülkelisin-sen bilmem nesin..)
çünkü görümüyorlardır ya da ellerindekini korumak ve kaybetmeme korkusu
Yazı da belirtilen deyimle halk gibi yaşamama ve üretmeme, kolay yaşam çekincesi içindir
ya da birileri köle olmalı ve onlar adına üretmelidir. Yer değiştirme çatışkısı cereyanı

Halkın bu tarz bir öfkesi ne şekilde yorumlanabilir?

halk kimdir? halka karşı olan soyut- /karşıt kimdir? yönetenler mi? öyle bir kesim var mı?
bir üst halktan ya da halk olmayandan da sözediliyor ilginç.

halk karşıtı (halk diğeri, halk olmayan) kesim kimdir ve onları kim temsil eder. Halk olmayan var mıdır?
halk küme olarak kimdir? neden iki ya da üç grup var?

Halkı yönetme hakkı (parantez içinde, üstü kapalı ve açık) seçkinlere devredilmiş olmakla birlikte;
halk bir bütünlüktür değil mi?
halkı dışlayanları da içine katan bütünlüktür aslında gerçek halk...

(eğer patron ve işveren değilseniz örn. işveren vekili,müdür, yönetici olsanız bile iş ve işçi hukukun tabisiniz. teorik ve pratik olarak işçisinizdir. ama sözkonusu olan halksa herkes halktır değil mi?)
VE Hawking'in kendini garip bir sınıfa tabi tuttuğunu görüyoruzm

halk yönetilmeli mi? yönlendirilmeli mi?

Halk kendini yönlendirir-ve yönetir. Halk bunu, halk adına, kendi seçtikleriyle yapar. temel kuram budur. Yönetim kurumu budur ya da bu olmalıdır..
bu alıntıladığınız ifadeleri kuranlar yönetimi başkasına/başkalarına devretmiş görünüyor ve seçkin üst sınıfından ve başkalarından, diğerleri olmayanlardan sözederken konuşma hakkını da onlardan almış gözüküyor
ve ilginç onlara dönüp komunuşuyor yine
başkalarından (halk olmayanlardan-seçkinlerden ve azınlıklardan) sözediyor baştan..

Seçkin topluluklarına/toplumlarına yönelik kurulmuş ifadeler ya da beyanatlar gibiler bunlar ...

Halktan gayrı bir gruptan , yönetici ve seçici ya da karar alıcı-verici grubundan ve üst seçkinlerden ki, halk olmayan bir kasttan sözediliyor burda..

Siz demiyorsunuz mutlaka Hawking diyor bunu...

Uzun vadede tüm bu hareketleri doğru bir yöne yönlendirme şansı var mıdır?

kim yönlendiriyor olacak
kim kimi?
halk/irade ileri geri, oraya buraya bir yöne gider ve gittiği yön ölçülürdü

neden yönlendirme, doğanın akışı bu mudur?

yönlendirme bir öncül ya da götürücüye, oraya yöneldirene de ilişkin bir kavramdır.
gidilecek varılacak bir yere ya da değimiz gibi götürücü ve yönlendiriciye açık


Stewen Hawking'in de bu konuda bazı yorumları var:
Kendisi tüm bu hareketleri "orta sınıfın isyanı" olarak nitelendiriyor. Ona göre küreselleşmenin artması, iş olanaklarının azalması, genç insanları iş hayatına girememesi ırkçı dinci, ayrılıkçı unsurları tetikleyen temel unsur.


Stephen Hawking fizikçi değil mi? sosyal bilimlerle ne ilgisi ne var ama patronlara, ve söz sahiplerine uyarıcı ve bilgilendirici midir?
Hawking başka bir sınıf adına çözümleme yapıyor..
işçilere ve orta sınıfa daha çok verin ve susturun/görün ve paracıklarınız ay da sözde kolay ve sade yaşamlarınız iç olmasın mı demek istiyor
kaygı hakim
çözümleme değil
kimin adına acaba?

---

halk kesimi derken, başka kesimden/kesitten sözediyor gibi. Ölümlüler ve ölümsüzler var sanki...
ve başkasının tarafını tutan ya da tarafında duran ilginç bir söyleme bu..

halk kesimi olmayanlar kimlerdir?
halk bütünlüğü gereği bir toplulukta yaşayan herkesi içine katan bütün olmalıdır değil mi?


-
açıkçası ne demek istediğinizi anlamadım-bunları yazdım ama
neyi merak ediyoruz; ya da kaygımız ya da ulaşmak istediğimiz sonuç, amaç, erek nedir?
ya da yapmak-varmak istediğimiz çözümleme ve gerçek soru nedir başta
 
Son düzenleme:

Leonardo18

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2016
Mesajlar
217
Tepkime puanı
38
Puanları
28
? bu ilginç bi terim?
özgürleşme isteği yok mu? rahat harcama, konfor ve dünyanın nimetlerinden daha kolay faydalanma gibi istekler yok mu?
bu aşağıda belirtilen halka ait bir istek değil sanırım...

Celebhol bu konuda güzel yorumlar yapmış, iki kez okudum.
BU istek var diyelim. Bu istek varsa halk neden sosyalizme yönelmiyor?
Veya Arap baharı ile başlayan "demokratikleşme" nasıl siyasal islam, diktatörlük ve savaşa kaydı?
Ve örneğin ABD'de halk sosyal politikaları artırmayı isteye Hillary yerine neden Trump gibi bir vahşi kapitaliste yöneldi?
- Ve tabi Avrupa'da çok sağlam sol hareketler var. Yine de bu "popülist" kesim gittikçe önem kazanıyor. Örneğin İngiltere'nin AB'den çıkması çok düşündürücü.

önlem alınmasının öznesi kimdir?
halk yürütülecek, yönetilecek ve yönlendirecek zavallılardan oluşur. zavallılar kümesidir, sürüsüdür'ün öznesi mi?
daha bu tanım bir yönetici sınıfını gözler önüne seriyor ve halk adına önlem alıcı koyuyor ve tayin ederken bunu kendi içinde içselliyor-resmileştiriyor da
(merak etmeyin fizikçiliği sosyal bilimciliğinden daha iyi olmalı ama bence değil)

- Halkın sorumluluğu yok demedim. Ama iş bulmak zorlaşıyor, ABD'de 90'lı yıllarda üniversite harçları gayet düşük ve uygun rakkamlardan, sadece zengin kişilerin karşılayabileceği rakamlara tırmanmış. Birçok insan açısından (gelişmiş ülkelerde bile) çaresilik durumu var. Zaten o yüzden mantıktan çıkıp böyle kararlar alabiliyorlar.

ve bu bir karşıtlı dinamik ve sınıf çatışmasıdır..
muhtemelen liberaller ve entellektüeller onlara karşı (burada bölünmüş görünen sıradan halka karşı) öfke ve nefret ya da ötekilik hisleri besliyordur ve bu karşılıklı çatışma burda can buluyordur...

- Karl Marks bunu görse herhalde hüngür hüngür ağlardı.
Öfkeli kalabalık ve liberaller, sosyalistler ve entelektüellere karşı.
Bunun böyle olması bence çok düşündürücü.

yukarıda belirttiğiniz islami yönetime gelince,
halk kesimi (sözkonusu sözde düşük hayatlılar) onların/diğerlerinin (liberallerin ve sekülerlerin) hayatlarına göz dikmeseler (rahat kolay ve seküler yaşama) istek ve çatışma sunmasalar neden nefret geliştirsinlerdi. Neden böyle toplumsal dinamikler olsundu ki...

- Bu da çok önemli. Ama ABD biraz az gelişmiş diyelim. Benzer eğilim Avrupa ve İngilterede de var. Bu tamamen yeni bir şeydir.


Muhtemelen sekülerler onlara/diğerlerine bu yaşamı biçiyordur. (Dininle milletinle kendi sınırlarında kal ve cahil olarak elindeki yaşamla öl. sen azınlıksın-sen aşağısın-sen o ülkelisin-sen bilmem nesin..)
çünkü görümüyorlardır ya da ellerindekini korumak ve kaybetmeme korkusu
Yazı da belirtilen deyimle halk gibi yaşamama ve üretmeme, kolay yaşam çekincesi içindir
ya da birileri köle olmalı ve onlar adına üretmelidir. Yer değiştirme çatışkısı cereyanı

-Yine celebhol'e gönderme yapacağım ve şunu ekleyeceğim:
Toplum sözleşmesinde bu var mı? Toplum sözleşmesinin monarşiden farkı, elitizmin olmamasıdır (felsefi/teorik açıdan bu böyledir)
O yüzden dediğiniz gibiyse, her iki taraf da mantıksal hata yapıyor demektir.

(eğer patron ve işveren değilseniz örn. işveren vekili,müdür, yönetici olsanız bile iş ve işçi hukukun tabisiniz. teorik ve pratik olarak işçisinizdir. ama sözkonusu olan halksa herkes halktır değil mi?)
VE Hawking'in kendini garip bir sınıfa tabi tuttuğunu görüyoruzm

halk yönetilmeli mi? yönlendirilmeli mi?

Halk kendini yönlendirir-ve yönetir. Halk bunu, halk adına, kendi seçtikleriyle yapar. temel kuram budur. Yönetim kurumu budur ya da bu olmalıdır..
bu alıntıladığınız ifadeleri kuranlar yönetimi başkasına/başkalarına devretmiş görünüyor ve seçkin üst sınıfından ve başkalarından, diğerleri olmayanlardan sözederken konuşma hakkını da onlardan almış gözüküyor
ve ilginç onlara dönüp komunuşuyor yine
başkalarından (halk olmayanlardan-seçkinlerden ve azınlıklardan) sözediyor baştan..

Seçkin topluluklarına/toplumlarına yönelik kurulmuş ifadeler ya da beyanatlar gibiler bunlar ...

Halktan gayrı bir gruptan , yönetici ve seçici ya da karar alıcı-verici grubundan ve üst seçkinlerden ki, halk olmayan bir kasttan sözediliyor burda..

Siz demiyorsunuz mutlaka Hawking diyor bunu...

- BU da sorunun özü belki de. Yine de bir sorun var. 20'İnci yüzyılın ikinci yarısının akılcılığı ve bilimselliği artık yok. Örneğin 6. Filo gitsin, Vietnam savaşı bitsin, veya çalışma saatleri azaltılsın gibi talepler gidiyor.
Yerine açık açık faşist kişileri meydyatik buldukları için, skandallardan zevk aldıkları için veya koşullar zorlaştığı için bunların peşine takılan kitleler var. Çelişki burada

Ve celebholun ima ettiği gibi, bu bizi dünya savaşına da götürmüyor. Teknik olarak bu diktatörler bildiklerini okuyorlar, Putin / Erdoğan gibi gayet başarılı da oluyorlar, demokrasiyi / herşeyi maymuna çeviriyorlar, sonra da gitmeyip kalıyorlar ve bir şey de olmuyor. Yani ilginçlikler dünyası.

kim yönlendiriyor olacak
kim kimi?
halk/irade ileri geri, oraya buraya bir yöne gider ve gittiği yön ölçülürdü

neden yönlendirme, doğanın akışı bu mudur?

yönlendirme bir öncül ya da götürücüye, oraya yöneldirene de ilişkin bir kavramdır.
gidilecek varılacak bir yere ya da değimiz gibi götürücü ve yönlendiriciye açık

Kendi iyilikleri için, toplum sözleşmesini korumak için, popülist liderler yerine sorunlarını (ve diğer birçok sorunu) gerçekten çözebilecek örneğin François Hollande, Obama, Hatta Kemal Kılıçdaroğlu gibi liderler için.

Tabi Kim, kimi? diye sormuşsunuz. O da var. Yüz yüze konuştuğunuzda bu insanlar benim cahil olduğumu varsayıp bana öğretmenlik yapmaya çalışıyorlar :)
O yüzden Kim Kimi? daha mantıklı bir soru. Cevabı bilmediğim için "neden?" sorusuna cevap verdim.


Stephen Hawking fizikçi değil mi? sosyal bilimlerle ne ilgisi ne var ama patronlara, ve söz sahiplerine uyarıcı ve bilgilendirici midir?
Hawking başka bir sınıf adına çözümleme yapıyor..
işçilere ve orta sınıfa daha çok verin ve susturun/görün ve paracıklarınız ay da sözde kolay ve sade yaşamlarınız iç olmasın mı demek istiyor
kaygı hakim
çözümleme değil
kimin adına acaba?

Hawking öyle büyük bir fizikçi de değil. Medyatik bir şahsiyeti var ve zaman zaman bu türden (son derecede mantıklı) yorumlar yine ondan gelebiliyor. Yazıyı eski forumda bir yere eklemiştim. Denk gelirse yine eklerim.

halk kesimi derken, başka kesimden/kesitten sözediyor gibi. Ölümlüler ve ölümsüzler var sanki...
ve başkasının tarafını tutan ya da tarafında duran ilginç bir söyleme bu..

halk kesimi olmayanlar kimlerdir?
halk bütünlüğü gereği bir toplulukta yaşayan herkesi içine katan bütün olmalıdır değil mi?

Toplum sözleşmesi bunu gerektirir. Ve toplum sözleşmesi bunu gerektirdiği için de sorun budur. Lepenci / Erbakancı kitleler 90'lardanberi var. Ama daha eski dönemlerde de bunların örneğin komünistlere oy vermelerinden, nerede oy verilmeyecek parti varsa bunlara oy vermelerinden şikayet edilirdi.

Toplum sözleşmesinde "halkın zekasına güvenmek" vardır. Halka böylesi bir saygı vardır (ki miktar olarak bu saygı unsuru bu sebep sosyalizmden fazladır). O yüzden liberalizm ayakta kalmış sosyalizm de çökmüştür.
Benim söylediğim: Yeni ve ilginç bir döneme girdik. Tamam. Da bu kafayla mesela ekonomik sorunları, Eğitim sistemini, küresel ısınmayı nasıl çözeriz?
- Dünya genelindeki kaygı bu yöndedir.

açıkçası ne demek istediğinizi anlamadım-bunları yazdım ama
neyi merak ediyoruz; ya da kaygımız ya da ulaşmak istediğimiz sonuç, amaç, erek nedir?
ya da yapmak-varmak istediğimiz çözümleme ve gerçek soru nedir başta

- Yani elimizde ciddi bir çatışma var. O kadar ki "Akıl çağı bitmiştir, mantıksızlık çağına girdik" yorumu bile yapılabilir.

60'lı yıllarda İran, Cezayir, Afganistan kadınların başının açık olduğu, modernleşmeye çalışan ülkelerdi. Böyle bir "aklın üstünlüğü" vardı. Bizle gerçek manada bir "akıl benim", veya "akıl önemli değildir" çağına mı girdik? ve böyle bir şey olduysa, sorunları akıl ile çözemezsek, neyle çözeceğiz?

Bu tarihsel ilginçlik dönemini araştırabiliriz. :)
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Celebhol bu konuda güzel yorumlar yapmış, iki
kez okudum.
BU istek var diyelim. Bu istek varsa halk neden sosyalizme yönelmiyor?
Veya Arap baharı ile başlayan "demokratikleşme" nasıl siyasal islam,
diktatörlük ve savaşa kaydı?
Ve örneğin ABD'de halk sosyal politikaları artırmayı isteye Hillary
yerine neden Trump gibi bir vahşi kapitaliste yöneldi?
- Ve tabi Avrupa'da çok sağlam sol hareketler var. Yine de bu
"popülist" kesim gittikçe önem kazanıyor. Örneğin İngiltere'nin AB'den
çıkması çok düşündürücü.


dünyayı o mazlum halklar yönetmiyor
dünya ilginç bi yer değil mi? bunlar dünyanın ilginç olduğunu gösterir sadece,

- Halkın sorumluluğu yok demedim. Ama iş
bulmak zorlaşıyor, ABD'de 90'lı yıllarda üniversite harçları gayet
düşük ve uygun rakkamlardan, sadece zengin kişilerin karşılayabileceği
rakamlara tırmanmış. Birçok insan açısından (gelişmiş ülkelerde bile)
çaresilik durumu var. Zaten o yüzden mantıktan çıkıp böyle kararlar
alabiliyorlar.

öyleyse halk iradesini ortaya koymalı ya da koymaya başlamalıdır
yönetilmeye bir son vermeli ve iradesinin gücünü öğrenmelidir.
birlikte olmanın gücünü ve kararları kimin verdiğini
başkalarına (temsil değil güç teslim ederek ve ederken kendi teslim
olarak neler yaptığını) yönetim devrini ve kendi adına karar alma
yetkisini devretmemeyi öğrenmelidir ve daha iyi yönetimler denetimler
ve toplumlar kurmalıdır
bunun için biri görevli değil zaten halk var; halk topluluğu

ve iradesine geleceğine ve yaşamına sahip çıkmalıdır
sahi o halk bunları görmüyor mu
o halde görebildiği yere kadar ezilecektir
biz onlara neden acıyalım-kuzular kurtlara yem olur. öğrenmeliler ve
gelişmeliler
insan nasıl bir toplum olacağına karar vermeli

- Karl Marks bunu görse herhalde hüngür
hüngür ağlardı.
Öfkeli kalabalık ve liberaller, sosyalistler ve entelektüellere karşı.
Bunun böyle olması bence çok düşündürücü.

Karl marks ağlamaz çözümleme yapardı
daha derinlere inerdi_ bugün bilgi yayvan ve geniştir

- Bu da çok önemli. Ama ABD biraz az
gelişmiş diyelim. Benzer eğilim Avrupa ve İngilterede de var. Bu
tamamen yeni bir şeydir.
-Yine celebhol'e gönderme yapacağım ve şunu ekleyeceğim:
Toplum sözleşmesinde bu var mı? Toplum sözleşmesinin monarşiden farkı,
elitizmin olmamasıdır (felsefi/teorik açıdan bu böyledir)
O yüzden dediğiniz gibiyse, her iki taraf da mantıksal hata yapıyor
demektir.

toplum ortaklaşa bir yaşamın/uyumun dinamiklerini barış içinde
bulmalıdır ya da aramalıdır
birbirlerini ezip sömürmekten ve bundan çıkar sağlamaktan vazgeçmeliler

- BU da sorunun özü belki de. Yine de bir
sorun var. 20'İnci yüzyılın ikinci yarısının akılcılığı ve
bilimselliği artık yok. Örneğin 6. Filo gitsin, Vietnam savaşı bitsin,
veya çalışma saatleri azaltılsın gibi talepler gidiyor.
Yerine açık açık faşist kişileri meydyatik buldukları için,
skandallardan zevk aldıkları için veya koşullar zorlaştığı için
bunların peşine takılan kitleler var. Çelişki burada

Ve celebholun ima ettiği gibi, bu bizi dünya savaşına da götürmüyor.
Teknik olarak bu diktatörler bildiklerini okuyorlar, Putin / Erdoğan
gibi gayet başarılı da oluyorlar, demokrasiyi / herşeyi maymuna
çeviriyorlar, sonra da gitmeyip kalıyorlar ve bir şey de olmuyor. Yani
ilginçlikler dünyası.

eğer bir toplumsal bir sözleşme varsa ve o yürürlükteyse ve
bozulmamışsa bunlar ona uygundur o halde toplumsal sözleşmenizi
yeniden düzenleyin ancak
bu durumda herşey mübahtır ya da gemisini yüzdüren kaptandır

Kendi iyilikleri için, toplum sözleşmesini
korumak için, popülist liderler yerine sorunlarını (ve diğer birçok
sorunu) gerçekten çözebilecek örneğin François Hollande, Obama, Hatta
Kemal Kılıçdaroğlu gibi liderler için.

Tabi Kim, kimi? diye sormuşsunuz. O da var. Yüz yüze konuştuğunuzda bu
insanlar benim cahil olduğumu varsayıp bana öğretmenlik yapmaya
çalışıyorlar :)
O yüzden Kim Kimi? daha mantıklı bir soru. Cevabı bilmediğim için
"neden?" sorusuna cevap verdim.

belki kökler daha derin. bizi birisi yönetmiyor. biz kendimizi
yönetiyoruz öncelikle
bunlar toplumun sorunları ve mikro ölçekte bizim yaşamlarımızı tam
anlamıyla belirlemez
bir yönetim takımına görev devretmedik tamam mı? kendi irademizin
kontrolündeyiz ve söz sahibiyiz

Hawking öyle büyük bir fizikçi de değil.
Medyatik bir şahsiyeti var ve zaman zaman bu türden (son derecede
mantıklı) yorumlar yine ondan gelebiliyor. Yazıyı eski forumda bir
yere eklemiştim. Denk gelirse yine eklerim.

konuşamayan bir adamdan mı? sahi onu kim konuşturuyor
kusura bakmayın ama tanımlanmamış bir kuyu (yokluk benzeri hiçlikten )
varlık ve evren türediğini sayan ve saydıran bir düşündürülücü
zihinden yardım beklemezdim ben olsam asla bunu yapmazdım...

Toplum sözleşmesi bunu gerektirir. Ve toplum
sözleşmesi bunu gerektirdiği için de sorun budur. Lepenci / Erbakancı
kitleler 90'lardanberi var. Ama daha eski dönemlerde de bunların
örneğin komünistlere oy vermelerinden, nerede oy verilmeyecek parti
varsa bunlara oy vermelerinden şikayet edilirdi.

Toplum sözleşmesinde "halkın zekasına güvenmek" vardır. Halka böylesi
bir saygı vardır (ki miktar olarak bu saygı unsuru bu sebep
sosyalizmden fazladır). O yüzden liberalizm ayakta kalmış sosyalizm de
çökmüştür.
Benim söylediğim: Yeni ve ilginç bir döneme girdik. Tamam. Da bu
kafayla mesela ekonomik sorunları, Eğitim sistemini, küresel ısınmayı
nasıl çözeriz?
- Dünya genelindeki kaygı bu yöndedir.

toplum sözleşmesinde bireysel kaderini eline almak vardır
toplumla birleşmek ve kitleleşmek vardır
uygun gruplarla kaynaşmak ve birliktelik vardır
yakın gruplarla ve toplumla dayanışmak vardır. bilmek öğrenmek
vardır... kuzuyu kurda boğdurmamak varsa? kurtların açlığını gidermek
karmaşa (lı bir denklem) olacaktır ve doğayı mı bozacaktır sorulmalı
bırakalım öğrensinler doğruyu karayı
acıma iyi bir başlangıç olabilirdi ancak son duyarlılık çeşidi bu olmamalı

- Yani elimizde ciddi bir çatışma var. O
kadar ki "Akıl çağı bitmiştir, mantıksızlık çağına girdik" yorumu bile
yapılabilir.

60'lı yıllarda İran, Cezayir, Afganistan kadınların başının açık
olduğu, modernleşmeye çalışan ülkelerdi. Böyle bir "aklın üstünlüğü"
vardı. Bizle gerçek manada bir "akıl benim", veya "akıl önemli
değildir" çağına mı girdik? ve böyle bir şey olduysa, sorunları akıl
ile çözemezsek, neyle çözeceğiz?

Bu tarihsel ilginçlik dönemini araştırabiliriz. :)
neden siyasetle ve politikayla böyle-si bir yakın bağ/ilgi kurarak
onunla ilgileniyorsunuz
bireysel kaderinizi orda seziyormuşçasına
ve bunlar bir sorunmuşçasına gibi bahsediyorsunuz bunlardan ve bunlar
sizin sorularınız ve sorunlarınız mı?

Yanlış anlamayın ama bunlardan nerdeyse kendi bireysel sorunlarınızmış
gibi ve dünyanın yönetimi ve kaderi sizin için yüksek önemde hatta
bireysel bir sorunmuşçasına ya da benzer başka ifade edemediğimiz
türlü sözediyorsunuz

başka bi şey sözetmek ifade açmak ister gibisiniz aslında aslını
sorarsınız sanki ve bunu dolaylıyorsunuz gibi sadece...
bunu anlatamadım...

aslında bunu anlatamadım ama şöyle bir masada oturduk ve buluştuk ne konuşacağını bulamayan insanlar gibi havalar sular derken siyaset laf lafı açıyor olmuş sanki...
 
Son düzenleme:

Leonardo18

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2016
Mesajlar
217
Tepkime puanı
38
Puanları
28
neden siyasetle ve politikayla böyle-si bir yakın bağ/ilgi kurarak
onunla ilgileniyorsunuz
bireysel kaderinizi orda seziyormuşçasına
ve bunlar bir sorunmuşçasına gibi bahsediyorsunuz bunlardan ve bunlar
sizin sorularınız ve sorunlarınız mı?

Yanlış anlamayın ama bunlardan nerdeyse kendi bireysel sorunlarınızmış
gibi ve dünyanın yönetimi ve kaderi sizin için yüksek önemde hatta
bireysel bir sorunmuşçasına ya da benzer başka ifade edemediğimiz
türlü sözediyorsunuz

başka bi şey sözetmek ifade açmak ister gibisiniz aslında aslını
sorarsınız sanki ve bunu dolaylıyorsunuz gibi sadece...
bunu anlatamadım...

aslında bunu anlatamadım ama şöyle bir masada oturduk ve buluştuk ne konuşacağını bulamayan insanlar gibi havalar sular derken siyaset laf lafı açıyor olmuş sanki...

- Ben genellikle siyasi konular açıyorum evet. İdeoloji olarak da hepten solcuyum.
Kişisel kazancım da şöyle: Canım sıkıldıkça böyle chatleşmekten hoşlanıyorum.

- Bir de ben bu Türkiye'deki "sen sağ ben selamet" anlayışını da gayet iyi anlıyorum. Bir yerden sonra insanlar uğraşmak istemiyor. Bıkmışlar. Ve bende bıktım. Mesela bu Refah partisi (şimdi AKP oldu) resmen milli maça, Eurovizyona döndü. Çocukluğumdan beri "bizimki kazansın" deriz, Azerbaycan'dan başka kimse oy vermez. "Hadi bu sefer çeyrek final" deriz 5-0 yenilirler. "1 tane DSp / CHP ili çıksın" deriz, İzmir ve Zonguldak hariç her yer Refah Partisi / AKP olur.
Bunları biliyoruz. Hatta ben Referandum'da belki oy da vermeyeceğim. O denli bıkmış haldeyim.

- Ama ilkelere / felsefeye dönecek olursak. Bireysel kaderimiz siyasal gidişattan ayrı değildir. Avrupa'Nın Güney ülkelerinde yaşadığım için bunu bilirim. Demokrasi anlayışı daha oturmuştur. Örneğin Akuaparkta kaza olmuşsa, millet sokağa fırlayıp o akua parkı aynı gün kırıp dökmeye başlar.
Diğer bir örnek de Yunanistan. Liberaller senelerce krizi çözecek dediler çözemediler. Sonunda Halk Ciprs gibi bir adamı getirdi ve ülke toparlanmaya başladı.
- Egenin diğer tarafında bir zihniyet uçurumu oluşmuş belki. Da benim kafamda, başka türlü olamaz zaten.
- Siz biraz daha anarşist bir duruşu savunuyormuş gibi görünüyorsunuz. vakit oldukça bunlara da girilebilir.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
-
- Ama ilkelere / felsefeye dönecek olursak. Bireysel kaderimiz siyasal gidişattan ayrı değildir.

ben bunu anlatamadım sanırım ama
bakışla ilgili bir fark/durum var burda
-Avrupa'Nın Güney ülkelerinde yaşadığım için bunu bilirim. Demokrasi anlayışı daha oturmuştur. Örneğin Akuaparkta kaza olmuşsa, millet sokağa fırlayıp o akua parkı aynı gün kırıp dökmeye başlar.
Diğer bir örnek de Yunanistan. Liberaller senelerce krizi çözecek dediler çözemediler. Sonunda Halk Ciprs gibi bir adamı getirdi ve ülke toparlanmaya başladı.
- Egenin diğer tarafında bir zihniyet uçurumu oluşmuş belki. Da benim kafamda, başka türlü olamaz zaten.
- Siz biraz daha anarşist bir duruşu savunuyormuş gibi görünüyorsunuz. vakit oldukça bunlara da girilebilir.

bölük pörçük kitleler ve siyasal yönetim yapılar/ gidişatlar görüyorsunuz -ve insan öznesi
insan öznesi tuhaf bi özne
anlatacağımı anlatma yolu bulamadım
söylediklerimiz de boşluklar olmalı , daha iyi bir hayatı yaşamak için mi? umut için mi?
tüm bunlar neye yarar ve neyi açıklar
siyasal olgularla kurulan bir ilinti ama dünyanın sorunlarını mı çözmeye çabalıyorsunuz
bu olguları nasıl neden dikkatle inceliyoruz ve sınıflıyoruz ve bu ne işe yarıyor ?bilgi mi? ilgi mi?

daha iyi bir dünya mı?


21. yüzyılın siyasetine gelince; insan devinmesinin bir ürünü olarak, olgular incelenebilir.
Geçmiş bunu bir ölçüde gözler önüne serebilir. geleceği yani...
bunun için sosyal ya da analitik bilimler geliştirilebilir/oluşturalabilir ve oldukça dinamik güzel veriler elde de edilebilir ancak (şimdi bu tarihte küçük bir kesitteki veri-değer ve) bu sınırlı bir kesit kurmak olacacaktır...bence...
Sonuç olarak insan, yaşamlar, toplumlar ,ülkeler ve savaşlar, oyunlar/gerçekler kurar bozar yıkar ve devridaim ederdi...

----
şöyle ilerleyelim
sosyal olayların yönünü bilmek/takip etmek bize ne sağlayacak?
geleceği bilmek mi?
geleceği bilmek (ya da kurmak) bize ne sağlayacak... umut mu;? iyi bir yaşam isteği-istenci mi?
peki bize bu ne sağlayacak
iyi bir yaşam istiyordum ve ben güzel bir dünya bekliyordum/ummuştum haya letmiştim. çocuklu kdüşleri mbuydu .herşey lanet olası fiyaskoydu.bana öğretilen dünya bu değildi. tozpembe hayaller suları
lanet olası bir fiyasko bu dünya ve hiç umut vermiyor-içinde yaşamak zor gibi
ve bu yaşamdan bıktım -hiç umut yok -olsa ne olacak
umut görmeden yaşayamıyorum-bi düzen istencim var benim -bir hukuk demek bu!
ve berbat ettim günleri-günceleri-
burada yaşamak ve olmak istemiyordum-buradan kaçmak ve çıkmak istiyorum nasıl lanet olası bir yer burası hukuku bu
---

dünyanın kaderiyle ve zamanın (bu zamanın-şimdinin) kaderiyle/kısacık gerçekleriyle kurulan sınırlı ve eğreti bir ilintiden büyük bir çembere ihtiyacım olduğunu düşünürüm ben...
siyasal olaylar endekslemek ya da siyasal zaman olayları endekslemek ve çözümlemek bu yeterli bir çözümleme mi? sorusunu hep akılda durmalı ..ilerisi ve gerisi daha büyük çemberler aranarak hep kontrol edilmeli...

toplum aktif bir yapı öncelikte, okumaktan iyi gözlemler var/olabilir-insan içinde olmak birebir mesela
bir ülkeye güvenmek nedir? bir siyasal lidere ve sisteme
insan amaçlar edinmek için-yapmalar için birine mi güvenmeli

Mutlu bir yaşamdan gelen dış tatmin peşindeyiz-dışarda gülen yüzler ve birleşmiş uyumlu insanların dünyasından gelen olan güven
herkesin mutluluğu ve
ve bir sahte cennet palavrası ile başbaşayız
dışarda hiç güvenlik yok-umut yok-karamsarız çünkü bu böyle -güven istenç vermiyor

İnsanlar başkaldıramasa ya da toplumlar başkaldıramasa bile ve ideal düzenler-sistemler kuramasa bile -(siyasal dizgelerini iyileştiremeseler bile yani) varabileceği yer bir bir toplumsal çöküş ve ondan alınacak derstir-
yapamamadan derstir ve yıkılmadan derstir...

sosyal olgular böyle; bir nicelik bulmalıyız
Nicelik+: Nesneler ve olaylarla ilgili ölçülebilir özellikler, anlamdaş tutar.
bireysel yaşamın kaygısı iliştirilmiş dış dünya istekleri /düzen arayışı___
patlamak üzereyim ve çıldırıyorum diyebilirdik!
burda yaşamak zor;

yine de yaşıyorlar değil mi? istekle -

insanın tarihten pek aldığı görülmüş müdür? bilmem
her neyse bu arkadaşın bir iddiası var size de nakledelim -severseniz; ben sevdim onu;


Ben ise, doğada rastgelelik olamayacağını, çünkü her şeyin doğa yasalarına uygun bir düzen içinde değiştiğini düşünüyordum. Bana göre, “nedenler” de aslında birer sonuçtu. Ama neyin sonucu?

Isaac Asimov’un Vakıf serisi o günlerde elime geçti. Üstadın bir galaksi imparatorluğunun çöküşünü takip eden kaos dönemini anlattığı kitap serisini iki gecenin içinde okuyup bitirivermiştim. Hari Seldon ve onun kurgusal bilimi psiko-tarih beni büyülemişti. Bir sürü veriyi inceleyerek, insan toplumlarının yönelişini tahmin etmeye dayalı bir bilimden daha heyecan verici ne olabilirdi ki?

insan kitleleri sadece aşırı coşku ya da korkuya kapıldıkları zaman değil de, her zaman sürü psikolojisi ile mi güdülenmektedir?
1938 yılında, New York halkı, radyo tiyatrosu ile ateşlenen bir kitlesel paniğe kapılmışken, yaşamının önemli bir bölümünü demiryolları muhasebecisi olarak geçirdikten sonra yakalandığı bir hastalık nedeniyle evinin dört duvarı arasına kapanmak zorunda kalan Ralph Nelson Elliott o yıl kaleme aldığı The Wave Principle’da şöyle diyordu:

“İnsan etkinlikleri olarak isimlendirilebilecek konularla ilgili kapsamlı araştırmalar, sosyal-ekonomik süreçlerimizin sonucu olan tüm gelişmelerin, gerçekte bu süreçlerin sürekli kendilerini tekrar etmesine neden olan bir yasayı izlediğini ve belirli sayı ve kalıpta, sabit bir şekilde yinelenen dalga ya da itki serileriyle kendilerini tekrarladığını göstermektedir. Benzer biçimde görülmektedir ki bu dalga veya itkilerin şiddeti, birbirleriyle zamanın akışı içinde tutarlı bir ilişki içindedir. Bu olguyu en iyi şekilde göstermek ve açıklamak üzere, insan etkinlikleri içinde güvenilir bir veri alanını temel almak gerekir ki, bu amaca hisse senedi borsalarından daha iyi hizmet edecek bir alan yoktur.”

“Uygarlık değişime dayanır. Bu değişim, kökeni ve karakteristiği gereği çevrimseldir. Aşırı değişimlerin ritmik serisi bir çevrimi oluşturur. Bu çevrim tamamlandığında başka bir çevrim başlar. Süresi ve uzunluğu değişse de, yeni çevrimin ritmi kendisinden önceki çevrimle aynı olacaktır. Çevrim, hareketin doğal yasalarına uygun olarak ilerler.”
“Bu çevrimsel değişimlerin nedenleri açıkça, insan davranışlarının farklı ruh hallerini de içeren her şeyi yöneten değişmez doğa yasalarından kaynaklanır. Sonuç olarak nedenler çevrimin uzun vadeli gelişimi içinde göreceli olarak daha önemsiz hale gelirler. Bu temel yasa, statülerle ve kısıtlamalarla tersine çevrilemez, ya da bir kenara itilemez. Gündemi oluşturan haberler ve siyasal gelişmeler, sadece anlık öneme haizdirler; kısa zamanda unutulacaklardır. Piyasa trendlerine yaptıkları varsayılan etkiler, çoğunlukla inanıldığı kadar ağırlıklı değildir.
Doğanın yasaları kaçınılmazdır ve gezegenlerin hareketlerini ve gelgitleri bu yasalar denetler. Haklı olarak söylendiği üzere, değişimler “yaşamdaki tek kaçınılmaz” olgulardır. Doğal bir olgu olarak, göreceli olarak daha durağan bilimler olan biyoloji ve botanikte olduğu gibi tüm insan etkinliklerini de yönetirler. Ritmin bu yasasının uygulamasına, saatlik en küçük birimden on yıllar, yüz yıllar, bin yıllar süren zaman aralıkları boyunca zaman ve matematik de eşlik eder. Bu nedenle çevrimlerin davranışlarının ölçülmesi, nedenlerden bağımsız olarak değişimlerin tahmin edilmesinde güvenilir bir araçtır.”

“İnsanlar, binlerce yıldır sosyal olayları tahmin etmeye çalışıyorlar. Sosyal kestirimlerin uzun tarihi boyunca büyük hatalara neden olan kronik eğilim doğrusal düşünmekten, başka bir ifadeyle, mevcut trendleri geleceğe ötelemekten kaynaklanmıştır. Sık rastlanan yaklaşım, bilardo topunun davranışını yöneten yasaların insan davranışlarına da uygulanabileceği varsayımının sonucudur. Ekonomistler ve sosyal mekanistler de dâhil olmak üzere pek çok insan, piyasaların ya da toplumların, dışsal bir etki, yani bir güç ya da engelle durdurulana kadar ölçülebilir bir yörüngede hareket eden ve ancak bu güçle karşılaştığında yörünge değiştiren, hareket halindeki bir cismin özelliklerini taşıdığına inanırlar.
Sosyal güçler “dışsal etkiler” olamazlar; çünkü insanın toplumsal deneyimlerinin içinde ve bütün unsurlarıyla ilişkidedirler. Yine de, geleceğin önemli olduğu pek çok alanla ilgili insanlar, tahmin etmeyi umdukları trendlerin potansiyel “nedenleri” üzerinde saatlerce tartışır ve bu tuhaf dışsal neden-sonuç ilişkisi varsayımını sürdürürler. Sonuçta, genellikle güvenilir bir şekilde tahminde bulunmanın olanaksız olduğuna karar verir, gene de bu denemelerde ısrar ederler. Oysa insan davranışlarındaki değişimleri tahmin etmek mümkündür; ancak dışsal kuvvetleri tahmin etmeye çalışarak değil, içsel kuvvetlerin neler olduğunu bilerek.” (Pioneering Studies in Socionomics, Robert R. Prechter Jr)

sonuç aorla k biz böyle düşünüyoruz

Sosyonomik yaklaşıma göre, sosyal neden-sonuç ilişkilerine yönelik geleneksel varsayımlar sadece yanlış değildir, aynı zamanda gerçekte tam tersi doğrudur. Yaygın olarak kabul edildiği gibi, sosyal olaylar kitlesel ruh halini değiştirmez, tam tersine kitlesel ruh hali kalıpları ve sosyal olayları değiştirir. Örneğin, kitlesel ruh halinin temelini ekonominin durumu oluşturmaz, ekonominin temelini kitlesel ruh hali oluşturur. Uygulanan politikalar kitlesel ruh halini etkilemez, kitlesel ruh hali uygulanan politikaları etkiler. Toplumsal istatistikler hisse senedi trendlerini belirlemez, hisse senedi trendlerini de belirleyen kitlesel ruh hali toplumsal istatistikleri belirler.

bu satırları umutla sunuyorum ancak inançla.. umutla değil ben inanmıyorum oahlde umuyla ve beklentiyle -öyle olmasını umma hissiyle-keşke öyle düşüncesiyle!
henüz ve -öyle olmalı
2002 yılında yayınladığı The Wave Principle of Human Social Behavior and the New Science of Socionomics kitabının önsözünde Prechter’ın iddiası şudur:
“Toplum bilimlerinin bugün bulunduğu aşama, fizik bilimlerinin yüzyıllar önce bulunduğu aşamadır: Bir devrimin hemen öncesinde!”

İnsan uygarlığı tarihsel bir yükseliş dalgasının eşiğinde; ancak önümüzde, dalganın son geri çekilme dönemi var. Bu dönem, toplumlar, uluslar, devletler için bir var olma/yok olma dönemidir; sağduyusunu koruyamayanın, barbarca yöntemlerle güç elde etmeye çalışanın, hırsını, açgözlülüğünü dizginleyemeyenlerin, kısacası insanlık tarihindeki bütün inanç ve ahlak sistemlerinin reddettiği aşırılıklara savrulanların yok olacağı, yeni dünyayı insanlığın yüksek değerlerini koruyanların kuracağı bir dönem…

Sosyonomi, günümüzde henüz emekleme aşamasında olan bir büyük bilimsel devrimin en temel yaklaşım yöntemidir.

alıntılar;
burdan
http://www.felsefe.net/ekonomi/75113-quotcilginlik-ve-cokusquot-sosyonomi.html
ve burdan
 
Son düzenleme:

Leonardo18

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2016
Mesajlar
217
Tepkime puanı
38
Puanları
28
Prechter'İn öngörüsü ilginçmiş.
Ben ne yazık ki sosyal bilimleri o kadar bilen birisi değilim.
Asimov'un serisinin ilk kitabını okudum. diğer beş kitabı da okumaya çalıştım ama ilki kadar ilginç gelmedi. Neticede bunlar roman, gerçek hayat değil. Günümüzde buna benzer teknikler ekonomi alanında var diye biliyorum. Ama sosyal bilimlerin patlamasına şöyle inanmıyorum. Bizler hisse senetleri değiliz. seçen, düşünen ve değişebilen varlıklarız. yani varız. Belki de bu yüzden sosyoloji ve hatta psikolojiye olan merak bir yaştan sonra bitti.
Kitle dinamikleri konusunda Gustave LeBon'un "Kitle psikolojisi" kitabını bir ara çok beğenmiştim. Ama dönem o kadar hızlı değişmiş ki, mesela gezi olaylarında bambaşka dinamikler görüyoruz. Twitter tarafından yönlendirilen insanlar var mesela. LeBon'un 1789 devrimindeki kitleler ile ilgili gözlemleri artık bunlara uymuyor.

"İdeal dünya" konusunu da çok aşılmış buluyorum. Matrix filmini hatırlayın. 4-4'lük bir dünya bize gerçekten uyar mı, uymaz mı? bu da büyük bir sorudur.

- Popülizm konusunda yine mantıklı çözümlemeler yaptığınızı sanıyorum. da ben takip edemedim. Beni düşündüren nesne, kitlenin veya bireyin mantıksız hareket edebilmesi, veya mantıksız olanı tercih edebilmesi konusu. Dünya çapında görebildiğimiz budur. Yine dünya çapında bir bunu sürekli ve inadına yapanlar, bir de böyle yapanlara çok kızanlar var. Bu biraz ilginç.
- Öyleyse mantıklı insan kendiliğinden olan bir şey değil demektir. İnsanın mantıklı olmak ve olmamak arasında bile seçimi var demektir.
- Bunları söyleyince bütün sosyoloji / psikoloji bilimi bir anda gidiyor. ya da ben öyle algılıyorum.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Prechter'İn öngörüsü ilginçmiş.
Ben ne yazık ki sosyal bilimleri o kadar bilen birisi değilim.
Asimov'un serisinin ilk kitabını okudum. diğer beş kitabı da okumaya çalıştım ama ilki kadar ilginç gelmedi. Neticede bunlar roman, gerçek hayat değil. Günümüzde buna benzer teknikler ekonomi alanında var diye biliyorum. Ama sosyal bilimlerin patlamasına şöyle inanmıyorum. Bizler hisse senetleri değiliz. seçen, düşünen ve değişebilen varlıklarız. yani varız. Belki de bu yüzden sosyoloji ve hatta psikolojiye olan merak bir yaştan sonra bitti.
Kitle dinamikleri konusunda Gustave LeBon'un "Kitle psikolojisi" kitabını bir ara çok beğenmiştim. Ama dönem o kadar hızlı değişmiş ki, mesela gezi olaylarında bambaşka dinamikler görüyoruz. Twitter tarafından yönlendirilen insanlar var mesela. LeBon'un 1789 devrimindeki kitleler ile ilgili gözlemleri artık bunlara uymuyor.

"İdeal dünya" konusunu da çok aşılmış buluyorum. Matrix filmini hatırlayın. 4-4'lük bir dünya bize gerçekten uyar mı, uymaz mı? bu da büyük bir sorudur.

- Popülizm konusunda yine mantıklı çözümlemeler yaptığınızı sanıyorum. da ben takip edemedim. Beni düşündüren nesne, kitlenin veya bireyin mantıksız hareket edebilmesi, veya mantıksız olanı tercih edebilmesi konusu. Dünya çapında görebildiğimiz budur. Yine dünya çapında bir bunu sürekli ve inadına yapanlar, bir de böyle yapanlara çok kızanlar var. Bu biraz ilginç.
- Öyleyse mantıklı insan kendiliğinden olan bir şey değil demektir. İnsanın mantıklı olmak ve olmamak arasında bile seçimi var demektir.
- Bunları söyleyince bütün sosyoloji / psikoloji bilimi bir anda gidiyor. ya da ben öyle algılıyorum.

Prechter'İn öngörüsü ilginçmiş.
Ben ne yazık ki sosyal bilimleri o kadar bilen birisi değilim.
Asimov'un serisinin ilk kitabını okudum. diğer beş kitabı da okumaya çalıştım ama ilki kadar ilginç gelmedi. Neticede bunlar roman, gerçek hayat değil. Günümüzde buna benzer teknikler ekonomi alanında var diye biliyorum. Ama sosyal bilimlerin patlamasına şöyle inanmıyorum. Bizler hisse senetleri değiliz. seçen, düşünen ve değişebilen varlıklarız. yani varız. Belki de bu yüzden sosyoloji ve hatta psikolojiye olan merak bir yaştan sonra bitti.
Kitle dinamikleri konusunda Gustave LeBon'un "Kitle psikolojisi" kitabını bir ara çok beğenmiştim. Ama dönem o kadar hızlı değişmiş ki, mesela gezi olaylarında bambaşka dinamikler görüyoruz. Twitter tarafından yönlendirilen insanlar var mesela. LeBon'un 1789 devrimindeki kitleler ile ilgili gözlemleri artık bunlara uymuyor.

"İdeal dünya" konusunu da çok aşılmış buluyorum. Matrix filmini hatırlayın. 4-4'lük bir dünya bize gerçekten uyar mı, uymaz mı? bu da büyük bir sorudur.

- Popülizm konusunda yine mantıklı çözümlemeler yaptığınızı sanıyorum. da ben takip edemedim. Beni düşündüren nesne, kitlenin veya bireyin mantıksız hareket edebilmesi, veya mantıksız olanı tercih edebilmesi konusu. Dünya çapında görebildiğimiz budur. Yine dünya çapında bir bunu sürekli ve inadına yapanlar, bir de böyle yapanlara çok kızanlar var. Bu biraz ilginç.
- Öyleyse mantıklı insan kendiliğinden olan bir şey değil demektir. İnsanın mantıklı olmak ve olmamak arasında bile seçimi var demektir.
- Bunları söyleyince bütün sosyoloji / psikoloji bilimi bir anda gidiyor. ya da ben öyle algılıyorum.

bende sosyal bilim bildiğimi söylemiyorum içimden gelenleri konuşuyorum ve bunları (yukarıdaki alıntıları) cazip geldiği/bulduğum için ve internette rastgelmiş bulunmanın hevesiyle geçtim....
aslında bende hiç bi şey bilmiyorum

dış dünyadan, olaylardan çok kendi duygularımı gözlemlerim

insanın içinden geleni yapması ya da doğal ve dürüst ,içten olması, olanı yapması üzerine kendime telkinler ve içsel tutumla yönelim ve eğilimler vermeye karar verdim bir yerde
hatta bunu düşündüm

dün Sylvia Plath in günlüklerinin dürüstlüğü üzerine bir yazı okudum egoistokur sitesinde
düşünüp durdum hemen

serbest yaşam sorunlarını mı yazmalı bunların yerine (serbest içdüşünü-dışgözlem olarak)

aslında ondan mı yapıyoruz bunu
yani mutlu bir yaşam halinin/umudunun kaçması,
mutsuz aile-cinsel tatminsizlik, yaşam uyumsuzluğu hisleri, genel yaşam -u-mutsuzluğu, türlü tatminsizlikler - yaşam tatmini eksiklikleri gibi uzayan sorunları sosyal olgulara giydirerek ve sosyal çekişmelerle birbirimize mi yansıtıyoruz

aslında serbestçe ve dürüstçe (seni okuyan, içini okuyan) iç-günlük ben'i gibi (serbest-dürüst mü) konuşmalıyız
Dün bunu düşünüyordum
içe dış gözlem vermek fikri--
hem sormuş,düşünmüş bulundum şimdi

yani insanın,içdünyasını, içsesisni ve içten dış gözlemini serbest geçmesi, objektif geçmesi

içyaşamını, içsesini ve yaşama karşı içgözlemini dışarı sunması fikri bunu serbest düşündüm

bunu mu konuşmalıyız
onu düşünüyordum

inanın sylvia plath ten sonra tek düşündüğüm oydu
kendime baktım ve düşündüm ,duygu dünyama düşünce dünyama .bir günde bende be olduğuna-ne devindirdiğime
sosyal sorunlar ve örgü yumakları
başarısızlık -tatminsilik hisleri ile boğuşma, yenilgi/yıkılgı ve yılgı hisleri ile dolu günler sadece
ile dolu boğuşmalar saatleri
ve yaşam kaygıları sarmış heryeri-umutsuzluk
eski yaşamın kaybolması-eskiye özlem şimdi
inanın bi günümü öyle yazayım dedim

sonra çok mahrem olurdu
benim yazmam değil ama okuması

kendimi aynen sylvia plath gibi düşündüm.. bi erkekten ilgi bekleyişini vs. herşeyi kendini kendinde şeffaça dıaşvuruşunu seyrederken ben ne ile meşgulüm diye bi...baktım
çok mahrem mi olurdu....
mahrem bırakmasam iyi olacağını geleceğini bilsem ve bunun işe yarayacağını onu da ıskalamazdım aslında hemen yapardım
 

Leonardo18

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2016
Mesajlar
217
Tepkime puanı
38
Puanları
28
Edebi konular güzel.
Edebi konulara zaman ayırıp bir de üzerinde düşünebilmek daha da güzel.
Zaten sanat olmadan, şiir olmadan bu işlerin yürümeyeceğini hep söylemişimdir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst