Ömrü Uzatacak Buluşlar Ilaç Tüccarlarınca Un Ufak Ediliyor

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Gündem (Dünya\/Türkiye) kategorisinde "ictenlik" tarafından oluşturulan Ömrü Uzatacak Buluşlar Ilaç Tüccarlarınca Un Ufak Ediliyor başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 810 kez görüntülenmiş, 2 yorum ve 1 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Gündem (Dünya\/Türkiye)
Konu Başlığı Ömrü Uzatacak Buluşlar Ilaç Tüccarlarınca Un Ufak Ediliyor
Konbuyu başlatan "ictenlik"
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Sözüm, dünya piyasalarını eline geçirmiş ilaç firmalarına. Evet, artık susmamak gerektiğine inanıyorum.

Ömür uzatacak, en önemlisi yaşam kalitesini yükseltecek nice buluşlar ve araştırmalar, büyük ilaç tüccarlarının ceplerine milyarlarca dolarlık para akmasını tehdit ediyor. Bunun üzerine o tüccarlar bilimi önce köşeye sıkıştırıyor, karalıyor ve sonra da tüm gücünü kullanarak un ufak ediyor. O buluş kendi ekmeklerine yağ sürünceye kadar saldırılar, karalamalar dinmek bilmiyor.

Bu arada yitirilen hayatlar hiç önemli değil. İnsanoğlunun değeri, gelen para akışının yanında kesilip atılan bir tırnak kadar…

 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113

Gözümüze çekilen perdeler! (büyük bir ilaç firmasının “Yok edin bu buluşu” emrini vermesini mi (Amerika’dan mahkeme belgeleriyle) deşifre edeyim?)​


OKUYORUM... Görünürde iyi bir haber. İnsanlığa sunulan bir hizmetin gururla ilanı. Bu konuda algılamam ve tepkilerim birçok kişiden farklı. O “iyi” haberin ardından insanlara yapılan, haksızlıklar silsilesi tekrar hafızamda beliriyor. Bütün sinirlerim ayağa kalkıyor. Hani şöyle kimselerin görmeyeceği, sesimi duymayacağı bir mağara bulsam, gidip orda çığlık atasım var avazım çıktığı kadar. Belki bir taşın üzerine oturup sesli sesli de ağlarım ardından. Zayıflık değil, sürekli sessiz kalışın getirdiği bir duygu patlaması bu. Kendi adıma... Herkes adına...

Haber, ağustosun başında Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edildi: “Ebola enfeksiyonu artık problem olmayacak. Yeni bir aşı bulundu” diye... “Yeni” kelimesine takılıyorum. Ne yenisi? 20 yılı aşkın bir süredir bilim insanlarının bu aşının kullanımının derhal gündeme getirilmesi için verdiği büyük savaş ne çabuk unutuldu? Ebola aşılarıyla ilgili bilimsel olarak tatmin edici bütün testler tamamlandığında, diğer aşılar gibi 20-30 yıl beklemenin büyük tehlikeler yaratacağı açıklandığında araştırmacılara “Sesinizi kısın” talimatı kim tarafından verilmişti? “Geldi, geliyor”, “Yeni bir yöntem bulundu, bulunuyor” oyalamalarını fark edecek kadar işin içerisinde olmak gerçekten acı veriyor insana. Aşı üretiminde trilyonlar kazanan büyük firmalar işe adımını atıp aynı teknolojiyi kendilerine mal edinceye kadar bütün yeni buluşlar neden her zaman “araştırma safhasında” kabul ediliyor? Ebola enfeksiyonundan ölen insanların görüntülerini sizlerle paylaşmaya gönlüm elvermedi. Binlerce insanın kurtarılabilecekken hayatlarını acılar çekerek yok yere kaybetmelerinin ardında para kazanan “medikal mafia babaları”nın bulunması ve bunun dile getirilmesinden bile korkulması, bulunduğumuz ve yaşadığımız düzenin iyi bir göstergesidir.

Sadece ebola değil ki problem... Tıp tarihi kasalara koyulup üzerine asma kilit asılmış binlerce benzer gerçekle kirlenmiş çoktan. Tıbbi rahatsızlıklar için sunulan her yeni tedavi ya da korunma önerisi büyük isimli birileri tarafından satışa sunuluncaya kadar o alanın uzmanları tarafından yerden yere vurulmuştur her zaman. Örneğin 180 yıl önce ameliyat yapan cerrahlar bir operasyondan diğerine geçerken, bisturilerini sadece bir beze silerek temizlemişlerdir. Ameliyat ya da yaptırtılan doğumlar sonrası hastaların enfeksiyona yakalanarak ölmesini azaltmak için Macar doktor Ignaz Semmelweis cerrahlara “Ellerinizi yıkayın, bisturilerinizi kaynatın” dediğinde hekimlikten men edilmesi için emirler verilmişti. Sterilizasyon tekniklerinden para kazanan şirketler peyda oluncaya kadar kimsenin aklı başına gelemedi nedense. Daha sonra Dr. Semmelweis’in adı bile duyulmadı; bilim dünyasından silindi gitti.

Başka bir örnek olarak da midede gastrit ve peptik ülser oluşumuna sebep olan Helicobacter pylori isimli bakteriyi bulan 2 bilim insanını verebilirim. Barry Marshall ve Robin Warren bu buluşlarından dolayı Nobel Tıp Ödülü’nü 2005 yılında alıncaya kadar 15-20 yıl süreyle birçok meslektaşı tarafından “İki şarlatan” olarak anıldılar. Ne zaman ki ilaç firmaları mide kanserine sebep olan bu enfeksiyonu mide mukozasından kazıyıp atmak için ürettikleri antibiyotikleri piyasaya sürdüler, “Şarlatan” dedikleri bu isimler “Kahraman” olarak anılmaya başlandı. Peki bu kahramanlar Nobel Tıp Ödülü aldı da ne oldu? Değişen pek bir şey yok aslına bakarsanız. Bugün hâlâ mide şikâyeti ile doktora gelenleri, bu enfeksiyonu araştırmadan direkt antiasit tedavisiyle eve gönderen gastroenterologlar kendi alanlarının güvenilen uzmanları olarak kabul edilen bir tedaviyi bile bile es geçmeye devam etmekteler. Neden? Bilmiyorum! Belki de yeniyi kabullenmek için bir 30-40 yıl daha geçmesi, piyasadaki antiasit ilaç satışlarının da biraz daha para yapması gerekmekte.

Bu konuda sayfalarca kitap yazabilecek belgeli o kadar çok örnek var ki bir köşe yazısına sığdırmak imkânsız. Alzheimer’ın arkasındaki sırlarımı, aşı hazırlanmasındaki akıl almaz tartışmalarımı, oksijen tedavisiyle ilgili hararetli kavgalarımı, gölgelenmeye çalışılan kanser tedavilerini mi anlatayım? Yoksa tıp konusundan çıkıp para kazanan sektörlerin durdurmaya çalıştığı yeni teknolojik buluşları, enerji kaynaklarıyla ilgili inanılmaz yöntemleri, bu tür buluşlara imza atan bilim insanlarının sebebi bilinmeyen bir şekilde bilim dünyasından yok olmalarını mı yazayım?

Ya da bütün hepsini bir kenara itip direkt kendimle ilgili bir örnek mi vereyim? Finli bir doktor arkadaşımla birlikte Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilen (vücuttaki kireçlenmelerle ilgili) bilimsel buluşumuzu, kendi keşfettiğim uluslararası patentli (semptom giderici değil de) tedavi edici yöntem için büyük bir ilaç firmasının “Yok edin bu buluşu” emrini vermesini mi (Amerika’dan mahkeme belgeleriyle) deşifre edeyim? Leo Tolstoy demiş ki: “En aklı başında, irdeleyici, sadece doğrular peşinde koştuğunu iddia edenler bile bazı gerçekleri duymak istemezler. Duysa da kabul etmezler. Kabul etseler de sessiz kalmayı yeğlerler. İyisi mi sessizliği korumakta fayda var.”

Toprağı bol olsun, Tolstoy’la aynı fikirde değilim... Gerçekler konuşulmaz ise yanlışlar başı çekmeye devam eder. Cüzdanı kalınların gerek sağlık, gerek teknoloji, gerekse politik girişimlerde gözümüze çektikleri perdeleri aralamak bir insanlık görevidir. Gerisini zaten okuyanlar, anlayanlar, farkındalıkla hareket edenler, bu düzende piyon rolünde oynamaktan vazgeçenler halleder.

ŞİŞE AŞKI!


GELELIM komik bir habere. 2013’te yayımlanmış ama ben yeni gördüm ve çok güldüm. Üstelik konumuzla da hayli ilişkili. Avustralya’da bir çeşit toprak böceğinin nesli yavaş yavaş tükenmeye başlamış. Tek bir böceğin bile sayısının doğada normalden aşağı düşmesinin tüm biyolojik dengeleri altüst edeceğini bilen bilim insanları telaşa kapılmışlar. Başlamışlar sebebini aramaya. Önce erkek ve dişilerde sayı dengesizliği olup olmadığını incelemişler. Erkek olanları koyu kahverengi, dişilerin rengi ise parlak karamel rengi olduğu için sayım kolay gerçekleştirilmiş. Sonuç: Sayılarında bir dengesizlik yok... Besin olarak kullandıkları her şey de yeterince var... Peki problem ne? Yanıt yok! Bir gün entomologlar yürüyüş yaparken bakmışlar ki yerde bir bira şişesi, üzerinde de onlarca toprak böceği. Tümü erkek böcek.. Hepsi de dişi böcek rengindeki bira şişesiyle çiftleşmeye çalışıyor. Önce pek gülmüşler, ama sonra bir incelemişler ki bütün çevreye atılan bira şişelerinin üzeri erkek böceklerle dolu. Parlak ve büyük, bir de o bildikleri dişiler gibi karamel rengi olunca “akılları başlarından çıkmış” zavallı böcekciklerin! Ekoloji derneği derhal bira fabrikalarını arayarak şişelerin rengini değiştirmelerini, halka da basın toplantısı yaparak bira şişelerini plastik torbalara sarmadan çöpe atmamalarını rica etmiş. Sonuç: Uyarılar göz önüne alınarak bira şişelerinin rengi koyulaştırılmış, atılan şişeler açıkta bırakılmamış. O toprak böceğinin erkekleri akıllarını başlarına devşirmişler ve türlerinin sayısı doğruyu bulmakla normale ulaşmış...

Komik değil mi? “Peki, konuyla ne ilgisi var?” derseniz açıklayayım: Herhangi bir konuda bir dengesizlik ya da anormallik görüyorsanız kesinlikle ortada yanlış bir etken ve onun etrafına üşüşmüş şaşkınlar grubu vardır. Bir şeyleri düzeltmek, yanlışın etrafındaki aklı kıtlarla savaşarak değil yanlışın kendisini ortadan kaldırmakla mümkündür.

 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
En ölümcül katil kalp hastalığıdır!

 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst