- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 18 Kas 2009
- Mesajlar
- 531
- Tepkime puanı
- 2
- Puanları
- 18
- Yaş
- 33
Eski Yunan filozoflarının söylemleri ve bilgi kuramına ilişkin düşünceler, öğrenmeye ilişkin ilk çıkarımlar. O dönemlerde bilginin tanımı, kaynakları, biçimleri ve gerçekliğine değinen düşünürlerin ortaya koydukları, günümüz kuramlarında da felsefi dayanaklar olarak yeniden yaşam buluyor. Örneğin, hemen hemen tüm bilgi birikimlerimizin deneyimler yoluyla edildiğine inanan Aristoteles, bilim tarihine ve özellikle de öğrenme literatürüne damga vurmuş davranışçı akımın temeline kaynak oluşturuyor. Bilgi birikiminin yalnızca soyut mantıkla oluşturulabileceğini ve kimi bilgilerin doğuştan zihnimizde var olduğunu vurgulayan Platon ise bir anlamda bilişsel işleyişlerin önemini vurgulamış oluyor. Bugün biliminsanları öğrenmede hem bilincinde olmadığımız koşullanmaların hem de düşünsel işleyişlerin söz sahibi olduğunda hemfikir. Öyleyse öğrenme sürecimiz ve bellek oluşumu karmaşık bir düzen içinde işliyor. Bu
düzen içinde psikolojik ve biyolojik süreçler birbiriyle etkileşim içinde bulunuyor.Öğrenmeye ilişkin bilimsel kuramlar Charles Darwin’in evrim kuramından büyük ölçüde etkilenmiş durumda. Çünkü öğrenme, temelde yaşam savaşımız sırasında çevreye uyum sağlayabilmemiz adına sahip olduğumuz biricik yeti. Bu nedenle de öğrenme mekanizmaları yalnızca insana değil, gerek sosyal gerekse fiziksel çevresiyle birebir ilişki içinde bulunan tüm hayvanlara özgü. 19. yüzyılda, Darwin’in biyolojik evrim kuramını tüm topluma uyarlayan Herbert Spencer, bireysel bilincin toplumsal ilerlemedeki önemine değinirken, bireylerin yalnızca biyolojik uyumunun değil, sosyal uyumunun da yaşamsal değer taşıdığını vurguluyor. Öyleyse Spencer, Darwin’in kuramını bir anlamda sosyal bir platforma oturtmuş oluyor. Bu kuram bilgi toplumlarının nasıl oluştuğu konusunda bizlere fikir veriyor. İçinde bulunduğumuz
21. yüzyılda internet sayesinde bilgi artık geniş kitlelere kolayca ulaşabiliyor. Ancak sistemdeki bilgilerin herhangi bir kontrol mekanizmasından yoksun olması bilgi kirliliğini de beraberinde getiriyor. Bu nedenle de hangi bilgiye dikkatimizi verip hangi bilgiyi görmezden gelmemiz gerektiği belki de hiç olmadığı kadar büyük önem taşıyor. Çünkü kitleler internet ağı aracılığıyla rahatça öğrenip yönlendirilebiliyor. İnsan zihni öğrenmeye oldukça açık. Bu amaç adına tarih boyunca evrilegelmiş pek çok öğrenme mekanizması barındırıyor. Bu farklı öğrenme mekanizmalarının ilişki içinde bulunduğu sinir sistemleri ve beyin bölgeleri de çeşitlilik gösteriyor. Bugün, toplumların gelişimiyle beraber edinilmiş bu çeşitlilik sayesinde
gerek fiziksel, gerek sosyal eylem ve kavramları rahatça anlayıp öğrenebiliyor, kuramlar oluşturabiliyor, kavramsal düşünebiliyoruz.
21. yüzyılda internet sayesinde bilgi artık geniş kitlelere kolayca ulaşabiliyor. Ancak sistemdeki bilgilerin herhangi bir kontrol mekanizmasından yoksun olması bilgi kirliliğini de beraberinde getiriyor. Bu nedenle de hangi bilgiye dikkatimizi verip hangi bilgiyi görmezden gelmemiz gerektiği belki de hiç olmadığı kadar büyük önem taşıyor. Çünkü kitleler internet ağı aracılığıyla rahatça öğrenip yönlendirilebiliyor. İnsan zihni öğrenmeye oldukça açık. Bu amaç adına tarih boyunca evrilegelmiş pek çok öğrenme mekanizması barındırıyor. Bu farklı öğrenme mekanizmalarının ilişki içinde bulunduğu sinir sistemleri ve beyin bölgeleri de çeşitlilik gösteriyor. Bugün, toplumların gelişimiyle beraber edinilmiş bu çeşitlilik sayesinde
gerek fiziksel, gerek sosyal eylem ve kavramları rahatça anlayıp öğrenebiliyor, kuramlar oluşturabiliyor, kavramsal düşünebiliyoruz.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.