Nermi Uygur

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Filozoflar kategorisinde faust tarafından oluşturulan Nermi Uygur başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,303 kez görüntülenmiş, 4 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Filozoflar
Konu Başlığı Nermi Uygur
Konbuyu başlatan faust
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan SenexIratus
F

faust

Ziyaretçi
Prof. Dr. Nermi Uygur,   (d. 15 Ocak 1925, İstanbul - ö. 21 Şubat 2005, İstanbul), felsefe profesörü, yazar.

Galatasaray Lisesi'nin Latince Bölümü'nü bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe Bölümü'nden ve Köln Üniversitesi'nden mezun olan Profesör Nermi Uygur, 1950 yılının Ocak ayında İstanbul Üniversitesi'nde asistan olarak göreve başladı. 1952'de Kültür Bilimlerinin Varlık Yapısı teziyle doktor oldu. Almanya, Fransa, Belçika'ya görevli olarak gönderilerek bisikletle dolaştığı bu ülkelerde fenomenoloji üzerine araştırmalar yaptı. Türkiye'ye dönüşte ‘Husserl'de Başkasının Ben'i' teziyle doçent oldu.

‘Filozof denemeci gibi çalışırsa başarıya ulaşır' düşüncesiyle edebiyata yöneldi. 1962'de ‘Dilin Gücü'yle başlayıp dünyayı, felsefeyi, kültürü sorgulama serüvenini denemeler şeklinde kitaplaşırdı. 1960'lardan itibaren yazıları yurt dışında yayımlanarak tanınmaya başladı. 1966'da bursla Almanya, 1970'te Fransa ve İngiltere üniversitelerinde çalıştı. 1979 - 1981 arasında Almanya'da, Wuppertal Üniversitesi'ne konuk profesörlük yaptı. Almanya'nın Wuppertal Üniversitesi'nde Mantık, Dil, Sanat, Kültür Felsefesi ağırlıklı dersler verdi.

1992 yılındaki emekliliğinin ardından Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Felsefe tarihi dersleri vermeye başladı. 2002 yılında YÖK tarafından yeniden üniversiteyle ilişiği kesildi.

PEN (Dünya Yazarlar Birliği), Türk Dil Kurumu ve Türk Fizik Demeği'nin üyeliklerinde de bulunmuş olan Nermi Uygur, Dağcılık Kulübünün ilk üyelerinden olup, felsefede denemeci anlayışın öncüsü sayılmaktaydı.

Nermi Uygur'un, Türkçe dışında Almanca, İngilizce ve Fransızca yapıtları da bulunmaktadır[kaynak belirtilmeli].


Eserleri  [değiştir]Edmund Husserl'de Başkasının Ben'i Sorunu, 1958; Türk Dil Kurumu 1959 Bilim Ödülü; 1998, ISBN 9789753637855
Dilin Gücü, 1962, 1997, ISBN 9789753637152
Felsefenin Çağrısı, 1962, 1995, ISBN 9789753634472
Dünyagörüşü, 1963
Güneşle, 1969, 1997, ISBN 9789753637145
İnsan Açısından Edebiyat, 1969, 1999, ISBN 9789753639569
Türk Felsefesinin Boyutları, 1974, 1988, 2002, ISBN 9789750804694
Kuram-Eylem Bağlamı: Çözümleyici Bir Felsefe Denemesi, 1975, 1996, ISBN 9753634935
Dil Yönünden Fizik Felsefesi, 1979, 1985, ISBN 9751491152
Yaşama Felsefesi, 1981, 1998, ISBN 9789753638784
Kültür Kuramı, 1984, 1996, 9789753635585
Bunalımdan Yaşama Kültürü, 1989, 1997, ISBN 9789753636612
Çağdaş Ortamda Teknik, 1989, 2002, ISBN 9789750803635
İçi Dışıyla Batı'nın Kültür Dünyası, 1992, 1998, ISBN 9789753639309
Tadı Damağımda: Bir Okur-Yazarın Kitap Okuma Serüvenleri, 1995, 1996; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 1995 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü, ISBN 9753633653
Başka-Sevgisi, 1996, ISBN 9789753636315
Salkımlar, 1998, ISBN 9789753638722
Dipten Gelen, 1999, ISBN 9789750800368
Denemeli Denemesiz, 1999, ISBN 9789750801921
İçimin Sesi, 2001, ISBN 9789750802744
Eşekler, İkindiler, Yetişimler, 2004 , ISBN 9789750807268


" . org/wiki/Nermi_Uygur" adresinden alındı.
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Nermi Uygur

Uygur.jpg


Nermi Uygur’un Eğitim Anlayışı

Şubat ayının son günlerinde yitirdiğimiz Nermi Uygur, eserleriyle daha sağlığında felsefenin sevilmesi ve anlaşılır bir düşünsel etkinlik olduğunun kavranmasında önemli bir rol oynamıştır. O, kendine özgü düşünüş ve söyleyiş biçimiyle kaleme aldığı konuları hem ele alışı hem de işleyişiyle, felsefenin ve felsefi düşünmenin herkes tarafından gerçekleştirilebileceğinin örnekleriyle dolu, şimdilik yayınlanmış bulunan onbeş eser bırakmıştır geride.
Hiç kuşku yok ki, bunlar, günümüzde ve gelecekte, felsefenin ‘sırça köşklerde’, salt felsefi terminolojiye boğularak yapılan bir etkinlik olmadığının bilinmesinde etkili olmayı sürdürecektir.
Son dönemin en üretken felsefecilerinden biri, hatta ilki sıfatını hakeden Uygur’un eserleri, sağlığında olduğu gibi, ölümünden sonra da gerekli ilgiye mazhar olmaya devam etmektedir. Bu ilginin, yakın bir gelecekte, salt okurla sınırlı kalmayacağını söylemek kehanet olmasa gerektir.
O, üretkenliğinin delili olan eserleri üzerine yapılan çalışmalarla, felsefe, eğitim, dil başta olmak üzere birçok alanda kültür dünyamızın zenginleşmesine katkının nedeni olarak da sürdürecektir etkisini. Muhterneldir ki, bu konudaki kapsamlı çalışmaları, Uygur’un sözünü kullanarak belirteyim, yetişimleri, yani öğrencileri ve bunların arasında da öncelikle onun en yakınında olanlar yapacaktır.
Benim bu yazıda yaptığım ise, Uygur’un eğitime yaklaşımına ilişkin kısa ve giriş niteliğinde bir başlangıç çalışması sayılabilir ancak. Dolayısıyla hem kapsam ve derinlik itibariyle yeniden ele almayı hem de eksikliklerinin gösterilerek yazı üzerine yapılacak üretken bir tartışmayı gerektirir. Yapılan yalnızca küçücük bir adımın atılmasından ibarettir. Ne bir fazla ne de bir eksik.

Atalay Girgin
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Nermi Uygur

Nerdeyse yarım yüzyıldan beri "Başkasının Ben'i Sorunu" ile birlikteyiz. Kimi çökertici bir ağırlık üstümde, kimi sevindirici bir çekim; neye elatsam, bazan zorluklara iteler, bazan da hafifletici bir akışla beni içine alır başka-ben uğraşları. Özüme özgü yaşama-sözlüğümde kısacık bir deyim ama, nice onyıllar kuşatımlı yaşama-gerçekliğimde eşsiz önemi var. Duyumlarım, eylemlerim, karşılaşmalarım, şaşmalarım, değişimlerim,- kendimi bildim bileli, hep bu soruyla, ayrılmazcasına, örgülenerek sürüp gitmekte. Bu dünyadaki tarihim coğrafyamla, akla gelebilecek çeşit çeşit beden-düşünce-anlam-değer vargılarımı, canlı bir varlık olarak, hep bu soruyu sorma ve yanıtlama deneyişlerimle yaşadım içimde dışımda. Meğer 50 yıl olmuş.....(sayfa9)

Başkasının ben'i sorununa tarihsel-sistematik kuşbakışı;

....başkasının ben'i sorunu, batı felsefe geleneğinin dışında kalmaktadır....
...Şimdiyedek " başkasının ben'i" sorununun tarihini aydınlatmak için hiç bir deneme yapılmamıştır. Bu, kuşku yok ki, sorunun sistematik durumu ile ilgilidir.......
.... bunun başlıca nedeni, belli ki "başka-ben" çeşidinden bir kavramın ortaya çıkabilmesi için, daha önce kurulmuş olması gereken "ben", "subjekt".("özne") ya da "insanın kendi üzerindeki bilinci" kavramlarının, Antik felsefesinin ancak pek çok sonraki bir döneminde günışığına çıkarılabilmesinden ileri gelmektedir. Modern Çağ'da başka bir ben'i göstermek için bazan başvurulan, ama günümüzde artık pek kullanılmayan "alter ego" sözü, hiç kuşku yok ki, antikçağın bir başarısıdır. Ancak, apaçık olan bir şey varsa, o da alter ego'nun eskiler için yalnızca dostu göstermesidir. Dost: güven, sevgi ve yakınlık bakımından kendimden ayrılmadığım ikinci bir ben'dir. Ortaçağda, başkasının ben'i sorunu hemen hemen hiç araştırma konusu yapılmamıştır. Toptan bakıldıkta, bu çağa damgasını vurmuş olan Tanrı odaklı, teosentrik bir dünya anlayışı, başkasının ben'i sorununun ortaya çıkmasına engel olmuştur. Yeniçağda, başkasının ben'i sorunuyla ilgili bilinç, oldukça örtük biçimde ortaya çıkan çeşitli yönlerde görünmektedir. Bu yönlerin büyük bir kısmını, araştırmada genişçe ele alınacak olan birkaç tipik başlık aıltında: "Solipsizm" (Stirner, Descardes), "İdealizm"(Fichte, Hegel) "Anoloji öğretisi" (Malebranche, Berkeley) ve "Einfühlung" (Liips, Volkelt) başlıkları altında toplamak yerinde olur. Ama sorun asıl atılışı çağımızda yapmıştır (çoğu fenomenoloji doğrultusunda düşünüp araştıran M. scheler, M.Merleau-Ponty, J-P. Sartre, M. Heidegger, K. Jaspers, F.J.J. Buytendijk, N. Berdjejew, M. Nedoncelle, M. Chastaing, J. Wisdom).....
Başkasının ben'i sorunu üzerine tartışmalar, 1953 yılında Brüksel'de toplanmış olan XI. Milletlerarası Felsefe Kongresi'nde yoğunluk bakımından tepe-noktasını bulmuştur. Kongredeki "başkasını-deneme" başlığı altında günlerce süren çoğu yapıcı tartışmalar, bunun en büyük tanığıdır. Çeşitli uluslararası filozofların bildirileri, başkasının ben'i sorununun, günümüzün düşünme doğrultularında, değişik ülkeleri ve araştırma-alanlarını kucaklayan en güncel sorunlardan biri olduğunu açığa vurmaktadır....(Sayfa 32)

......... Bir cismin, benim için "başkasının bedeni" varlık-anlamını kazanabilmesi için, kendi bedenimin işe karışması; algı-nesneme, kendi bedenime dayanaraktan 'beden' anlamını aktarmam gerekmektedir....yönelimsel (intentional)kuruluşun özünden çıkan bu sonucu, Husserl: "anlam-aktarması","anlam-kayması" diye adlandırmaktadır. Bu anlam aktarmasına neden gerekseme olduğunu Husserl şöyle dile getirmiştir: "...Kendi bedenim,beden olarak (işgören organ olarak) en ilk ve en özden konstitue edilen ve konstitue edilebilen biricik beden olduğuna göre; beden olarak kavranan 'oradaki' cisim, bu anlamı benim kendi bedenimden kalkarak yapılan apperzeptiv bir aktarma ile kazanmak zorundadır; hem bu öyle bir aktarmadır ki, bedenliliğin özel niteliklerinin gerçekten aracısız(direkt), böylelikle de primordial bir halde gösterilmesini, en özden algı ile gösterilmesini dışarıda bırakmaktadır" Husserl'in bu tümcesi, başka-bedenin konstitutionundaki yönü bütünüyle görmek bakımından büyük bir önem taşır: Başka-bedenin, benim için başkasının bedeni olarak varolabilmesi ancak, bana özden verilmiş olan kendi bedenimin örneklik etmesiyle sağlanır. Ayrıca, başka bedeni hiçbir zaman kendi bedenim gibi en özümden deneyemeyeceğimden, bir beden olarak başka bedene aktardığım "beden" anlamının apperzeptiv bir niteliği vardır. "Apperzeptiv" sözü, burada, bu söze felsefe geleneğinin, bu arada Leibniz'in kazandırdığı anlam-değeriyle anlaşılmamalıdır; "Apperzeptiv" sözü, burada, büsbütün bilince çıkarılmış apaçık algıyı dile getirmemektedir. Husserl, "apperzeptiv" sözünü, daha çok etimolojik anlamda kullanmaktadır: (Ad-percipere'den: birşey ile, başka birşey aracılığıyla algılamaktan) "apperzeptiv", Husserl'e göre, başka-bedeni, beden olarak kendi bedenim gibi doğrudan doğruya, özümden algılamadığımı (perceptio); başka bedenin algısına kendi bedenimden kalkarak(ad) vardığımı göstermektedir. İşte, Husserl'in, hiçbir yazısında rastlanmayan, ama doğruluğunu, Husserl'in gerek apperzeption'la gerekse de aynı anlayışla başvurduğu öbür sözlere ilişkin içerik açıklamalarından alan bu sözyorumu, başka-bedeni kavramada ilk yöngösterici ışığı getirmektedir: başka bedeni apperzeptiv olarak algılarım; yani başka-bedeni, yukarıda bildirilen anlamda kendi bedenim dolayısıyla algılarım.(sayfa 134)
Edmund Husserl'de başkasının ben'i- Nermi Uygur
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Nermi Uygur

İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde görüngübilim ve çözümleyici felsefe yaklaşımlarını kendine özgü niteliklerle temsil eden, aynı zamanda önde gelen denemecilerimizden biri olan felsefecimizdir.

1944 yılında Galatasaray Lisesi’nin Latince Bölümü’nü, 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitiren Nermi Uygur, 1950 yılında da aynı bölüme asistan olarak girdi. Aynı yıl Almanya’dan gelen Heinz Heimsoeth’ün derslerini ve seminerlerini Türkçeye çeviren Uygur, özellikle Kant araştırmalarıyla ünlü olan, görüngübilim alanında da tanınmış bu Alman filozofun yönetiminde hazırladığı “Withelm Dilthey’a Göre Konuca Temellenmesi Bakımından Manevi Bilimler Öbeğinin Meydana Getirdiği Bilim Bağlamı” konulu teziyle 1952′de doktorasını tamamladı.

Türkiye’de felsefe doktorası yapan ilk felsefecilerden biri olan Nermi Uygur, 1952-54 yıllarında Almanya, Fransa ve Belçika’da görüngübilim üzerine araştırmalar yaptı. 1954′te “Edmund Husserl’de Başkasının Ben’i Sorunu” adlı tezle doçent; 1964′te ise profesör oldu. 1954 Brüksel, 1958 Venedik, 1968 Viyana ve 1978 Düsseldorf Uluslararası Felsefe Kongreleri’ne, 1983′te ise Würıburg’ta toplanan Uluslararası Çok-Kültürlülük Konferansı’na katıldı. 1979-81 yıllarında Almanya’nın Wuppertal Üniversitesi’nde Mantık, Dil, Kültür ve Bilim Felsefesi dersleri verdi; seminerlere ve görüngübilim kolokyumlarına katkıda bulundu. 1981-1990 yıllan arasında İ. Ü. Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı yapan Uygur, bölümde Antik ve Çağdaş Felsefe Tarihi, Dil ve Küttür Felsefesi, Bilim Felsefesi, Felsefe Metinleri Semineri, Analitik Felsefe Semineri gibi dersler verdi. Uygur, PEN (Dünya Yazarlar Birliğı, Türk Dil Kurumu ve Türk Fizik Demeği’nin üyeliklerinde de bulunmuştur.

Takiyettin Mengüşoğlu’ndan sonra görüngübilim, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde Nermi Uygur’la önemli bir açılım kazanmıştır. 1933 Üniversite Reformu sonrasında felsefe kavrayışının yapıt bazında ilk örneğini veren Takiyettin Mengüşoğlu’nun “Felsefeye Giriş”inden (1958) sonra, Nermi Uygur Felsefe Arşivi’nde yayınlanan “Bir Felsefe Sorusu Nedir?” (1960) adlı makalesiyle felsefeyi sorularından hareketle “aydınlatma” çabasına girer. Onun bu makalesinin Türk felsefe düşüncesi için önemli diğer bir yönü de uluslararası saygın bir dergide bir Türk felsefeci tarafından kaleme alınıp yayımlanmış (Mind 1964) ilk makalelerden biri olmasıdır.

Dilthey’ın anlama yöntemini dil çözümlemesi ile kaynaştıran Uygur, bu makalenin de ilk bölüm olarak yer aldığı Felsefe’nin Çağrısı’nda kendi felsefe kavrayışı yönünde, yani “çözümlemeci” bir felsefe çağrısı yapar. Bu çağrının en önemli niteliği de felsefeyi önceden belirlenmiş bir philosophia perennis olarak değil, aksine bir “arayış” olarak kavramaya çalışmaktır. Çünkü ona göre felsefede tek tek sorular önceden belirlenip belirtilemez, bir “araştırma” olarak felsefe, “Nedir’in soru konusu yaptığı kavramların ya da kavram öbeğinin açıklanmasıdır.” Uygur’un araştırma, sorgulama ve anlama üzerindeki vurgusuna dayanan bu felsefe kavrayışının hocası Heimsoeth’ün felsefe anlayışı ite oldukça benzer yönleri vardır. Heimsoeth’e göre de felsefe “soru sorma, araştırma ve anlamaya dayanan özel bir yaşama biçimi”dir.

Nermi Uygur’un bu felsefe kavrayışı, Mengüşoğlu’nun başlattığı felsefe tarihi araştırmalarından ayrılarak felsefe sorunlarını temele alan, ancak felsefe tarihini de bütünüyle yadsımayan sistematik felsefeye yönelişin önemli bir aşamasıdır. Bu aşamada, Uygur’un felsefenin yöntemi olarak kavram çözümlemesini temele alan yaklaşımında, dil felsefesi eğilimi öne çıkmaktadır. Dilin Gücü nü felsefe denemelerle betimlemeye çalışan, Kuram-Eylem Bağlamında Çözümleyici Bir Felsefe Denemesi ile Dil Yönünden Fizik Felsefesinde doğrudan doğruya kavram çözümlemeleri yaparak dil felsefesi yöntemini kullanan Uygur, 1980′li yıllarla birlikte kültür felsefesine yönelmiştir. Türk felsefe dünyası bağlamında, Nermi Uygur’un etkisi en çok öğrencisi ve asistanı Betül Çotuksöken üzerinde görülmektedir. Çotuksöken, esas alan ortaçağ felsefesi olmakla birlikte, hocasının felsefenin neliğine ilişkin görüşlerinin etkisiyle Felsefe Tartışmalarında (1989) “felsefi söylem”in niteliği üzerine kavram çözümlemeleri yapmıştır.

KAYNAK
Felsefe Sözlüğü; Bilim ve Sanat Yayınları
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst