nejdet

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Amatör Şairler ve Şiirler kategorisinde Nejdet Evren tarafından oluşturulan nejdet başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 27,345 kez görüntülenmiş, 181 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Amatör Şairler ve Şiirler
Konu Başlığı nejdet
Konbuyu başlatan Nejdet Evren
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Nejdet Evren

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
teknik bir olumsuzluğu düzeltirken, katılan arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
YÜZLEŞME

Ateş damarından girdim içeri
Toparlan ve kalk ayağa
Yargılandım da geldim sana
Yol vermek için katına...
../.

Düello değil istediğim
Themis’in gözlerini çözeceğim
Zeus kork artık benden
Baksana düş denizine
Seni kim mi yarattı
Güneş doğduğunda
Tanrılar katında...
../.
Dalga bendim
Fırtına da ben
Göster direncini
Yanılmayayım...
../.
Sen dingin uyurken
Rüzgar biçiyordu gecelerimi
Fırtınanın koynunda büyüdüm
Yedi rengi çaldım suratıma...
../.
Dilinde engereğin zehri olmalı
Çıngıraklar sallanmalı kuyruğunda
Şimşekleri çakmalısın Olympos’ta
Yıldızlar ışığında
Yanmalı toprak...
../.
Bu eller sana dokunmadı
Kartal açtı kanadını yay gibi
Pençesinde bir tanrıydın
Düşümde ip gibi sallandın...
../.
Ben doğurdum seni
Toprak-ana’nın rahminde büyüdün
Kayalara işledim çizgileri
Damıtılmış suyu içtin
O çizgiler göbek bağındı senin
Gün-yüzüne çıktığında kesildiler...
../.
Hırpaniydin anadan üryan
Themis giydirdi seni
Gözleri açıktı o zaman
Gördü her şeyi
Sen utandın
“şerem” diye yankıladı zaman...
../.
Örtmeliydin düşlerimden çıkıp
Gizlemeliydin her şeyi
Ve aynı buyrukla
Poseidon Atlas üzerinde
Beni doğurdu düşlerimde
Onu da ben yaratmıştım oysa
Ne tuhaf değil mi...
../.
Cilvelendi tarih
Sen yerleştin Olympos’a
Yanıyordu her şey avuçlarımda
Zıtlar birdi ve savaştılar
Phaselis’te
Aleksander şaşkın baktı sluetine...
../.
Zeus uyan artık
Ben geldim
Tarihin bilmem kaçıncı
Zaman diliminde...
../.
Tanrı olarak yargılamıştın
Themis’in önünde
Nemsis çekmişti kılıcını
Görmemişti kör-ebe...
../.
Taraf-sız-ı öteki bendim
Sen kullandığım düş
Çok masum kaldın beride
Ben yaptım tüm savaşları
Kanı da ben akıttım
Tüm çirkinliğin tanırısı da benim
Ve ben öteki seni
Yok edeceğim....

Küçüksu,
9/10 Nisan 2008
tüm zamanlar
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


kalliope
--------------------------------------------------------------------------------
Alıntı sahibi: nejdet üzerinde 23 Ocak 2009, 02:01:34

Sen dingin uyurken
Rüzgar biçiyordu gecelerimi
Fırtınanın koynunda büyüdüm
Yedi rengi çaldım suratıma...



Şiir aslında eleştiriden muaf bir daldır, ancak yorum yapılabilir. Şiirinizde kullandığınız imgeler çok hoş. Son dönemlerde gerekli gereksiz çok fazla, hatta abartılı boyutta kullanılıyor imge... Sizin kullandığınız imgeleri çok yerinde buldum... Tebrik ediyorum sizi, yüreğinize sağlık.

--------------------------------------------------------------------------------
Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız.
Konfüçyüs


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
teşekürler sayın Kalliope;
..
ŞÖLEN


Gece sesini kısmış
Küçük harflerle konuşuyordu
Yaprak kımıldamıyor
Göl titriyordu
İki yangın yüreğin kucaklaşması
Toprakla damlanın
Su ile ateşin
Yer ve göğün
Bir-araya gelmesi gibiydi
Özgürlüğün çoğul dili
Kav ormanı tutuşturan
Kibrit aleviydi
Tutuştuğunda kıvılcımın
Çatırdayan sesi
Serpilerek her yana
Alev alev çoğalması
Görkemli bir şölendi
Her şey yanıyor
Her şey yanmak için tutuşuyordu
Ateşin kutsallığı adına

Her yer
Düğün bayramdı
Kan kokusu sinmeden
Yaşamak olanaklıydı
Yok olan şiddet dürtüsünün yerini
Neşe ve eğlence almıştı
Canlar karışıp kaynaşmış
Saf olan hepsiyle barışmıştı;
Ve onlar
Barışın koynunda çoğaldılar
Kaynakları özenle korudular
Hepsini paylaştılar...


4/7 Kasım 2008

Küçüksu

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.



nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
LİLİTH


Yara sağalmaz
Ne kabul
Ne de red
Ne yok saymak ile
“acıyla
yatıp kalkılmaz
her gün”
Lilith
Bir kez olsun
Bas çıplak ayaklarınla
Yanan yüreğine
Ve al Arax’ı
Götür uzaklara
Benzemesin o
Ablak suratlara
Korkunun karanlık sesi
İlişmesin kulaklarına
Var olsun yarınlarında
Söz ver Lilith
Onu
Düşmanlık nedir bilmeyen
Öteki diye alay etmeyen
Şen-şakrak çocuklar diyarında
Büyüteceğine dair
Söz ver
O diyarda körpe yüreklere
Çirkinin tohumu ekilmez
Asırlık gözler
Arkada kalmaz
İnan Lilith
Gün gelecek
Dünya çocukları
Yalnızca kendi şarkılarını söyleyecekler
Dili rengi kültürü farklı
Ezgisi bir olan şarkıları
“acıyı bal eyle”meden
Mermiler yerine
Şeker yiyebilecekler
Onlar
Kin irin kan ile utanılası tarihi
Yumuk elleriyle toprağa gömecekler
Git Lilith
Deniz ülkesi bekliyor
Kan bulaşırsa eteklerine
Ne Arax
Ne Zöhre
Ne Amin
Ne Lind
Ne Butros
Ne Di
Hiç biri seni kabul etmeyecek
Ve biliyorum ki
Gitmeyeceksin
Kabule gerek yok
Gitmek kolay der gibisin
Deniz ülkesinde çocuklar
Düşe dalmış oyunlarını oynar
Aurorasını kendileri boyadılar
Seher tanrıçası demişti Romalılar
Dünyalarını hiç yalıtmadılar
Pencerelerini sonuna kadar açık bırakıp
Kar yağsa da üzerlerine
Onlar her gece yıldız ışığında uyudular


26/27 /28 Temmuz 2008

Küçüksu,

Bir-zaman-aralığı

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
Lilith
sen dağların sümbülü
endemik bir çiçektin
fırtınaların koynunda büyüdün
“acıyı bal eyledin” de
giderken dar ağacına
boynun bükük ve kırık kaldı
kırgındın geçen zamana
buruk kaldı gülistan
yokluğunda sarardı yaprak
çocuklar süt emmediler analarından
yeşermedi kıraç topraklar
gülmedim Lilith, gülemedim
sana git diyen bendim
tuz basarım acıyan yarama

Lilith
zamana yenik düşen
zamanla alay eden bendim
ateşle dansı ben seçtim
tüm mikropları yok eden ateş
tarihten gelen kutsal bir emanetti
içinde olmak çemberin
ve üstüne yürümek ateşin
ben seçtim
Lilith
Ve
Lilith
Sen gittin
Ateş çemberi sardı her yanımı
Bir sürgün diyarında
Bıraktın beni yalnız başıma
Biliyordun
Ve eminim ki
Uzaktan gözetliyordun
Bir sınavda görmek istiyordun beni
Nasıl ki acıdıysa yüreğin
Görmek istiyordun
Acının rengi değildi
Görmek istediğin
Acıya katlanabilmenin
Ne odluğunu
Ve direnç olmadan
Sümbüllerin yeşermeyeceğini
Göstermek istiyordun
Boynun kıldan inceydi
Düşlerin derya-deniz
Teslim olmanın
Onursuzluğu
Sindiremediğindi
Sen Lilith
Asla teslim olmadın
Direncin kır çiçekleri
Seni sayıklayarak uyudular
Ben hiç uyumadım inan
Ateşin çemberinde
Ateş oldum Lilith
Görmek istemedin beni
Ödediğin bedel
Benden daha fazla değildi
Çocukları bekler Deniz Ülkesi


Küçüksu,
Temmuz/ Ağustos 2008

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


fides
--------------------------------------------------------------------------------
Nejdet hocam, çok güzel bir şiir olur ya bitince alabildiğiniz nefesin en yüksek aşamasınızdır, hayatta olmanın en son noktası gibidir, bir parmak bal çalınmıştır dudaklarınıza. Dilinizi son tadı bitene kadar damağınızda gezdirirsiniz. Başka yemek yemeye korkarsınız tadı gidecek, unutacağım diye... Öyle haz alırsınız o şiirden...Benim de düz yazılarınızdan böyle tadlar aldığım çok var. Ki bu tat düz yazıda zordur. Düz yazılarınızda çok güzel bir şiir gibi tat alıyorum ama şiirlerinizde böyle değil. Bir şeyler eksikmiş gibi...Lütfen kırılmayın.Bana göre tabi...
Lilith şiirlerini beğendim.Öyküsünden güzel bir şiir çıkmış.Bilmeyenler için paylaşmanızı da isterim.Cehennemin dibi de güzel ama isyankar kelimeleri bir arada fazla kullanmaktan mı bazı kelimeler birbirini boğmuş gibi. Bana göre tabi...
Keyifli okumalar...

--------------------------------------------------------------------------------
Eğer biri sana parmağıyla güneşi gösterir ve sen de parmağa bakarsan aptalsın demektir. Eğer güneşe bakarsan daha da aptalsındır, çünkü güneş gözlerini kör eder. Senin bakman gereken parmakla güneş arasında uçan kuştur... Subcomandante Marcos


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
Fides Hocam, eleştirel yorumunuz için teşekkür ediyorum.

Lilith serisi ile ilgili kısa bir açıklama yapayım. Ece Temelkuran'ın "Ağrı'nın Derinliği" adlı inceleme/araştırma kitabını okuduğumda, Erivan'da bulunan "Açık Diyalog Merkezi" nin yöneticisi Lilith'in çocuğu Arax'ı çoğunluğun tersine hiç bir kültürü ötekileştirmeden ve acının öyküsünü dillendirerek düşnamlık tohumları ekmeden büyütme çabasını hayranlıkla okudum. Ve hemen kitabı karalamaya, şiiri yazmaya başladım. Şiir ordan çıktı. 46 Bölüm tamamlandı. Sürecek.

Mitolojik olarak bildiğiniz gibi Lilith, Adem'in ilk eşi ve fakat Havva'yı kıskanan, çocuk düşmanı olarak tanımlanan bir kimlik. Oysa Lilith, ilk feminis kadındır gözümde. Böyle olunca şiirimdeki Lilith umudun, barışın, sevginin, Üretim ve paylaşımın gözeticisi; Deniz Ülkesinideki çocukların ve ateşin çocuklarının koruyucusu oldu.

Eleştirdiğiniz konuları dikkate alacağım. Tüm eleştiriler şiir sanatında gelişmemi sağlamıştır. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum ve Lilith-3 ü sizin için aşağıya aktarıyorum. Saygılarımla...

LİLİTH-3


Ve
Lilith
Sen gittin
Ateş çemberi sardı her yanımı
Bir sürgün diyarında
Bıraktın beni yalnız başıma
Biliyordun
Ve eminim ki
Uzaktan gözetliyordun
Bir sınavda görmek istiyordun beni
Nasıl ki acıdıysa yüreğin
Görmek istiyordun
Acının rengi değildi
Görmek istediğin
Acıya katlanabilmenin
Ne odluğunu
Ve direnç olmadan
Sümbüllerin yeşermeyeceğini
Göstermek istiyordun
Boynun kıldan inceydi
Düşlerin derya-deniz
Teslim olmanın
Onursuzluğu
Sindiremediğindi
Sen Lilith
Asla teslim olmadın
Direncin kır çiçekleri
Seni sayıklayarak uyudular
Ben hiç uyumadım inan
Ateşin çemberinde
Ateş oldum Lilith
Görmek istemedin beni
Ödediğin bedel
Benden daha fazla değildi
Çocukları bekler Deniz Ülkesi...

Küçüksu

16 Ağustos 2008





not. sonraki düzenlemeler nedeniyle 2 ve 3 bölümlerde benzerlikler var. Şu an aktardığım değişiklikten önceki orjinal olanıdır.
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
ARDIŞIK

Sancı
Saplı
Ardışık
Sokak
İçinde
Yıkanamadı
Gece
Paslı
Hançerde
Karanlık
Perde
Gerisinde
Yalana
Kaldı
Gebe
Baka
Kaldı
Kadın
Ardışık
Adımlar
Gerisinde
Egemen
Erkeğe
Boynu
Kıl
İnce
çekilir
Kendine
İnanmış
Ya
Bir
Kere
Kadere
Ardışık
Sesler
Geçer
Dalga
Vurdukça
Denize
Gün
Çarpar
Aydınlık
En
Güzel
Bebeğe....

Küçüksu
8 Ekim 2007
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
ŞAH-LARIN ŞAH-I/1

Son yoksa da
vardı aşk
ama aşık yoktu
son gibi!...

Sevda
tutkuyla bağlanırken özgürlüğe
Şah-ların Şah-ı
iz-sürmekteydi geleceğe!...
milyonlarca yürek
çarparken mavi gezegende
su nasıl akmasın
toprak nasıl kabarmasın!...
son yoktu
aşk gibi
sevda vardı
yürek gibi!...
fırtınanın dilini bilmeyenler
rüzgarla konuşamazdı!...
sen de yoktun
aynalar kırık
aşkın gezinir
zamanı yok düşlerimde
yüreğim sım-sıcaktı
sığdıramadın bir türlü
kanayan avuçlarına!...
iki damla göz-yaşın
damladı yüreğime
Şah'ın divanından kaleye
damlayan bendim
kırmızıydı kanım!...
.../...
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


kalliope


--------------------------------------------------------------------------------
Alıntı sahibi: nejdet üzerinde 23 Şubat 2009, 12:32:21
fırtınanın dilini bilmeyenler
rüzgarla konuşamazdı!...
sen de yoktun
aynalar kırık
aşkın gezinir
zamanı yok düşlerimde
yüreğim sım-sıcaktı
sığdıramadın bir türlü
kanayan avuçlarına!...



Yüreğinize sağlık...Çok güzel olmuş.
--------------------------------------------------------------------------------
Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız.
Konfüçyüs


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
Ben teşekkür ediyorum Kaliiope, senin de yüreğine sağlık...
...
ŞAH-LARIN ŞAH-I/2

.../...
sevda
bir başka güneş tutulmasıydı
--------------------------ki
ay-ın gölgesini
------gezdirirdi dünya üzerinde
sevda
bir yürek tutulmasıydı
özgürlüğü soluyarak
şahların şah'ına yürüyen!...

geçmiş zamandı
içinde geleceği büyüten
geçmiş zamandı
yokluğunda senin!...
aşkın gizlenirken karanlık denize
rüzgarlar taşıyıp-durdular sevdayı
özgürlük denizine
ve ben
ebem-kuşağını gördüm gecede!...
hırçın denizlerde
ala-bora olurken sandallar
ser verilir de
sır verilmezdi
çünkü ben
bu sevdanın
yürek tutulması
özgürlüğün gölgesiydim!...
sınırsız, duvarsız okyanusta
düşlerim gezinir ala-bildiğine
---------------------limansız
---------------------ve bayraksız!...
aşk yoktu
son gibi
sevda
vardı
yürek gibi!...
boşlama
aşka ilişkindi
sevdaya değil,
boşlama
çirkine ilişkindi
güzele değil!...
.../...

"
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
ŞAH-LARIN ŞAH-I/3

Göğüslerinde asılı duran
çapraz yalın kılıç
nöbetçiler beklemekteydiler
duvarlara gömülü
kale kapılarını!...
burçlarında sultanın tuğrası
titremekteydi mızrak uçlarında!...
uçurumları yalayan
rüzgarın sesi
kendince
sararmış otları
eğerek geçmekteydi ovada!...
kara-bulutlar bir haberciydi
koptu-kopacak fırtınanın!...
suratlar asık
kulaklar delinmişti
sır vermiyordu gece
yürekler yaslana-dursun bir-birlerine!...
Bir öne-çıkışı beklemekteydi tüm canlar
yağmur peşi-sıra dökülecek
gök yarılacaktı
rüzgarın uğultusu
gömülecekti dipsiz uçurumlara...
.../...

--------------------------------------------------------------------------------
ŞAH-LARIN ŞAH-I/4


Şah-a götürün beni dedim
el-pençe divan durulacak
-----------------duracaksın dediler
yüzün bir göreyim dedim
eteğine yüz sürülecek
--------------süreceksin dediler
gül rengi bir hırka vereyim dedim
olmaz el-alınacak
----------alacaksın dediler

Şah-la benim arama
etten bir duvar
------bin duvar ördüler!...
bir-bin duvar varken aramızda
Şah-ım söyle
nasıl varayım ben sana
uzanır mı ki elin
kızıl bir gül dereyim yarınlara!..
anlamadım hiç birini
anlamadı hiç biri beni!...
gece bitimsizdi
kale kapıları
bir hışımla açıldı karanlığa
kap-kara atlarıyla
zırhlı süvariler
tam tekmil kuşanmış
aktılar geceye!...
yer sarsılmaktayken
9 Richter ölçeğinde
duvarlar sağır
duvarlar dilsiz
duvarlar kördü,
bir telaş gezindi içimden
yüreğimin alevsiz yangını
bir telaş gezindi içimden!...

.../..

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
../...
ya şimdi
ya da hiç dedim
kendi kendime!...
bir solukta vardım
Şah-ın divanına,

kapıları açıktı divanın
kandiller sıra-sıra dizili
bahar kokan
bir gül bahçesinden geçtim,
gök gürlüyordu
nal sesleri yakınlaşırken
zırhlı demirin soğuk çığlığı
çarparak geçiyordu yüreğimden!...
fıtınanın dilini bilmeyenler
rüzgarla konuşamazdı!...
geçtim gül-bahçesinden
girdim içeri,
kandilde yağ olanlar
el-pençe divan duranlar
sessizce beklemekteydiler!...
zamanla yarışan
sanki yalnızca bir bendim!...
Şah-ların Şah-ı karşımda
----------------karşısında
el-pençe açıktım
yüz-sürümlük eteği yoktu amma
gül gibi aydınlıktı yüzü
vardım yanına
uzattım hırkayı
giyindi ak-mintanının üzerine
biçilmiş kaftan gibi
---------oturdu üstüne!...
---------kızıla boyandı gece!...
elini uzattığında bana
elime değil
yüreğime değdi sanki
mızrak gibi geçti içimden
yanmaya başladı bedenim
---------------içten-içe!...
sim-siyahtı gözleri
----yay gibi kaşlarının altında
oklarını sayamadım
----altlı-üstlü
----------sıralanmışken kapaklarına;
"Bedir" di, " Çemşit" ti karşımda duran
ay ve güneş
bulutlar ve tüm yıldızlar
sanki birer yabancıydılar
çarpıldım geceye!...
sultan kalede kilitli
süvarileri dört nala,
Şah-ın kapısı açık,
sultan tedirgin
Şah sabırlı!...
süvariler gelip
kapıya dayandılar
durdular şöyle bir
çünkü onlar
kilitli
ört-bas edilmiş
kapılara alışkındılar
açık görünce kapıyı
şaşırdılar
bir dalgalanma oldu içlerinde,
ama buyruk kesindi
götürülecekti kaleye
Şah-ın kanlı ak-mintanı
ezilecekti başı!...
girdiler içeri
bir yel dokundu suratıma
dokundukça kokladım
kokladıkça açıldım,
kınından çekildi kılıçlar
şimşekler çaktı geceye
rüzgar üfledi kandillere
--------------bir-bir söndüler
gece bitimsiz
bulutlar yağmur yüklüydüler!...
kucakladım Şah-ların Şah-ını
o an
sanki bin yıl geçti içimden
--------------saçlarım ağarmıştı
--------------gerisi boş
--------------sonrası yalandı
-------------------el-verdiğinde bana!...
git
hem de şimdi diye
fısıldadım kulağına
olmaz dedi,
yalvardım
olmaz dedi,
hırkasını kaptığım gibi
geçirdim sırtıma
ak- mintanım parlamaktaydı gecede
kızıl-hırkalı şahtım süvarilerin gözünde
atları gibi at-bakışlıydılar
boynum kıldan inceydi
kılıçlar savruldu geceye
-------------------ser verdim
-------------------sır vermedim!...
ak-mintanımı aldılar benden
çıplak bedenim
savruldu gül-bahçesine
kale yolunu tuttular
geldikleri gibi geri gittiler
Şah-ım kucakladı bedenimi
iki damla göz-yaşı aktı yüreğime
boşaldı gök
yağmur yıkadı damlayan al-kanımı!...
ve şimdi
çok çok uzaklardan
görüyorum:
---Şah-ın özgür olduğunu
---Sultanın esir alındığını!...

Küçüksu, Ekim 2006
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.




nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
GÖÇ ZİNCİRİ adını verdiğim bu seri soluksuz/uzun soluklu yaklaşık on yıldır yazımını sürdürdüğüm ve halen devam eden/bitimsiz “BİZ ÇOCUKTUK” adlı şiirimin yalnızca kısa bir bölümüne /her dizesinden doğarak eklenen bir seri oldu.

GÖÇ ZİNCİRİ şiir halkası, can sevgiliye/Gül-e yürekten armağanımdır.

Zincirden zamanlar
Gün gelir kırılacaklar
Selam olsun
ARTIK YETER diyebilen yüreklere...

YA BASTA!/ARTIK YETER!

Soluk vardır kısa, soluk vardır derin ve uzun...Hüznün , umudun ve direncin aynı kaynaktan beslendikleri soluğun yalın çarpması, hayata iz-düşer... İzi sürülür toprağın, nal-gerisinde...Siyah atlar geceden alırlar rengini, ay-ın şavkında bir çizgi gibi geçerler; heybeleri asla boş olmaz...Tarih birileri tarafından yaşanırken birileri tarafından da yapılmaktadır; haritanın yön çizgileri artısından bir kıl gibi işaretlenir...Heybeler o an göze ilişse de dünden gelmedirler oysa ve akarlar geleceğe...Beş kulvarda beşinci yöne koşan, fırtınanın diliyle konuşan, karası geceden kara –ki biri ak-tır, adı AŞK-tır- atları tutabilene AŞK-olsun...At-başı gider hepsi de ne ileride ne de geride...Yürek vardır eğilir; salkım söğüt, yürek vardır dikelir; göknar,ladin, yürek vardır toprağa yayılır; çınar...Yürek vardır göze gelir, yürek vardır dize gelir, yürek vardır söze gelir, yürek vardır dinmez çarpıntısı sözde,dizde,gözde ve eylemdedir; tarih akar içinden ve gücünü ondan alarak ona yansır...çocuklar vardır gözü-pek, en hızlısını koşarlar yüz metrenin;... Ey çocuk yüreğin sığmaz ki heybelere?!
_________“...aşk olsun çocuk, sana AŞK olsun!” C.Yücel...


Atlar vardır gün-sıcak; kanatsız uçan atlar...GÖÇ ZİNCİRİ titrer ayaklarının altında; gün-geceye egemendir nal sesleri....Kanatsız atların önünde kılavuz bir kadın vardır; kara ve uzun saçlı, şalı kızıl, bağsız ve özgür; kartalın kanadındaki gölgeyi izler, şahinin gözlerinde parlar ve attığı çığlık yalçın kayalardan geçer ve ellerindeki dövmeleri işaret eder...Karşısında durabilene de AŞK olsun...Göz-ucuyla görür geriyi ve hep ufuklara bakar; ne durduğunu , ne uyuduğunu ne de ah ettiğini gören ve bilen vardır...
_________” bu dağda yaşarmış söylenmez türküymüş
__________güneşle doğarmış bilinmez öyküymüş
__________yüksekten uçarmış turnalarla dostmuş” Y.Bingöl

GÖÇ ZİNCİRİ halka halka eklenirken bir-diğerine yanmış,yıkılmış bedenlerde hala canlı ve umutları tükenmeyen yürekler yaslanırlar BEDENİN DİLİne...Yolculuk GÖZ-UCUYLA yapılır ve geriye dönüşü yoktur...Sarp uçurumlardan geçerlerken soluklar tutulur, derin ve uzunca bir soluk alınır; göz-ucunda bir yanı sarp kaya, diğer yanı dipsiz uçurum, geçilir yürek çarpmasıyla; KORKUNUN KORKUSU yenik düşerken geceye; ARTIK YETER! diye bir çığlık bırakılır dipsiz derinliklere...Her isteyen bu sesi duyabilir...
_________”neyi önemser isen o-nun sesini duyarsın” Kızılderili Atalarımızdan söz.


SUSUKUNLUĞUN DİLİ güne birikir; sabır taşını çatlatır...Fay hattına kıt-a-ların yüklediği enerjiden fazladır gücü, ÇOĞUL YALNIZLIKlarda gezinir, sığınağı yüceltilerdir; gün gelir DİRENEN bir AĞAÇ, gün gelir DAĞLARDA BİR GÜL, gün gelir ekmek emek ve çocuktur yazgısını ellerine alan...Suskunluğun dili çoğul bir sevda olur açar NAR KIRMIZISIında, ve İĞDE ÇİÇEĞİNDE kokusunu yayar bahara...Suskunluğun dili bir kapıdır açılır YA BASTA-ya; IŞIK OYUN OYNAR renk-renktir, dilde gezinir, dizde gezinir ve en son çarpar yüreği...Tutunabilene AŞK olsun...



YA BASTA!/ARTIK YETER!

göç zinciri
tutunamayanların kol bağı
_______iğde çiçeğinin sarısı
_______çam filizinin yeşili
_______nar kırmızısı
_______göğü kucaklayan tüm renkler
_______ışığın oynadığı oyun
_______sudaki balık
_______yaprakta duran yağmur damlası
_______sofradaki ekmek
_______vidada ışıldayan emek
_______fırtınaya direnen ağaç
_______kara kışa teslim olmayan çocuk
_______suskunluğun dili
_______çoğulun yalnızı
_______yüceltilerdeki sığınak
_______göz-ucuyla yapılan yolculuk
_______bedenin dili
_______uçurumlara bırakılan çığlık
_______korkunun korkusu
Meksikalı-nın dediği gibi
YA BASTA!/ ARTIK YETER!
.../..


___________________________GÖÇ ZİNCİRİ

Kızıl şalın üstünde
siyah saçları
rüzgarda savrulurken
dim-dik yürüyordu kadın;
yön çizmekteydi en önde
başı dik
akıyordu kervan
geride...


Katırların, atların, eşeklerin
ayaklarından kalkan
toz-bulutu
dalga
dalga yükselip
anaların sırtında bağlı
uyuyan bebelerin
elma yanaklarına dökülüyordu...


Ellerinde
mavzer yerine
kalem tutan erkekler
kafileye ilmik
ilmik işlemiş
bir nakış gibi
bakışları mağrur
ve dim-dik
gözlerinde gizli
gizli endişeyle
çapraz
nöbet tutuyorlardı...


Köpek seslerine karışan
bağrışmalar, çağrışmalar
ekleniyordu tutunmalarla
tutunmalarla yek-diğerine;
yanağa süzülen damlalar
havadaki toz ile karışıyor
toprağa değmeden kuruyordu;
toprak sallanıyor
çan sesleri soluklanıyordu...




Kızıl şalın üstüne
Siyah saçları savrulurken
dim-dik yürüyordu kadın
yönleri okurken önde
başı dik ve omuzları kalkıktı
bakıyordu kartalın göz-bebeklerine
akıyordu toprağa toprakla
inançla izliyordu;
GÖÇ ZİNCİRİ
halka halka eklenirken eteklerine
kervan dalgalanmaktaydı geride...


Geldikleri yerden
kopararak yanlarına alıp
avuçlarına sığdırdıkları
gün-sıcak umutlarını
kaygısızca çarpıyorlardı
haşin engebelere;
kalırsa son can-larını
sürükleyeceklerdi
ufuk çizgisindeki menzile;
kartalın kanadındaki gölgeydiler
hükümran ve baş-eğmezdiler
eğilmektense
ölmeyi tercih ettiler;
parlayan bir şavk oldular
şahin-in gözlerinde...


Çığlığın yankısı
yalçın kayalardan döner
yüreklere çarparak geçerdi
“ölüme de tili-li-li”
GÖÇ-ZİNCİRİ
halkasını ekler
yol açardı sonrakine...


Koçlar, koyunlar,
kuzular ve keçiler,
tavuklar ve ördekler
buğdayı, arpayı ve çavdarı,
bin-çeşit meyve ağaçları,
sebzeler ve çiçekler içinde;
barışçıl-kardeşçesine ve üleşerek;
son kırıntısında ekmeğin,
nasıl da neşeyle uyanırlardı
en derin uykularından
-yar koynundan-
Şengal-in eteklerinde;
bombalar,bombalar,bombalar
bir gece vakti
düşmeyeydi üzerlerine!...


Küçüksu,
23/24/25 Ocak 2008


______________TUTUNAMAYANLARIN KOL BAĞI


Bir ırmak gibi akar hayat
Coşkusu göz-alır
Kıyısında gezinir
Kuru-kırgın-solgun yaprak;
____________________dal kırılır
____________________suda izi kalır
____________________gezinir;
__________________________ay sarı-safran düşer
__________________________öbek bulutları sürükler içine;

Hey havar!
Ne bir ses
Ne de bir soluk
Sessizlik kıyılardan geçer;
______________TUTUNAMAYANLARIN KOL BAĞI
__________________________rütbesizdir neferler...


26/27 Ocak 2008
Küçüksu,
...

________________İĞDE ÇİÇEĞİNİN SARISI

Bilmez misiniz ki
Işık parçalanıp dağıldığında
Yıldızlardan savrulan
Unutulmaz bir dansa başlar
Sonsuza yaptığı yolculukta;
________________Karanlık Deniz ortadan ikiye ayrılır
________________Gök-salıncaklar kurulur otağına
________________Yürekleri sığmaz kalıplarına çocukların
________________Yılmadan koşarlar bahara
________________Dokunarak geçerler çiçeğe
________________Burun direkleri sızlar o an
________________Gösterir kendini
________________İĞDE ÇİÇEĞİNİN SARISI!...


Küçüksu,
28 Ocak 2008

___________ÇAM FİLİZİNİN YEŞİLİ


Yapmışlar el-birliği
kapılar kapanır
___________hep birden
yıkılır duvarlar
umut enkazda
___________toz-zerresi;
___________________üflersin dağılır!

Aç açabilirsen sonra
tut tutunabilirsen
dağılacak avuçlarında zaman;
___________bir hırkadır sığındığın ey faki
___________içine al hepsini
___________________bırak da
___________kaleminin ucunda yeşersin
___________ÇAM FİLİZİNİN YEŞİLİ...

Küçüksu,
28 ocak 2008



____________NAR KIRMIZISI


Kanım akar
____geceden kara
_______doymaz toprak
___________alır koynuna...

sus
ne olur sus
____tütünün varsa eğer
_______avuçlarınla
___________bas yarama
_____________sakın dokunma...

____yoksa da
______boş ver
_______ben giderim
________nasıl olsa uzaklara...

____________NAR KIRMIZISI
________________kan damlar
___________________damlasında gizlidir ölüm
__________________________şekli bende saklı
______________________________sen
__________________________asla dokunma...

Küçüksu,
28/29 Ocak 2008

___________GÖĞÜ KUCAKLAYAN TÜM RENKLER

Mum çeker kendine
______kelebek döner
__________düşer içine,
çiçeğe konar arı
______polene takılır ayağı
__________yaprak kapanır üzerine;

___________GÖĞÜ KUCAKLAYAN TÜM RENKLER
___________ebem-kuşağına takılıp
______________________düşecekler
___________yamalı kalacak mavilikler
___________dokunmaya-görsün kirli eller!...

Küçüksu,
30 Ocak 2008

________IŞIĞIN OYNADIĞI OYUN

Kapılar kapalı olsa da
Buyur hadi gel
Girebilirsin içeri
Aralığından uzatabilirsen ellerini;
_________Akdeniz gibi Duru
_________Fır-hat kadar Asi
_________Ararat gibi yücesin
_________aydınlıktır gülüşlerin;
____________________sız ona
____________________sız an-a
____________________sız yanıma
_____________yarınlara;
____________________yerin belli
____________________kurul baş-köşeye;
_________________________________hüznümü kopar at
_________________________________kalsınlar minder üstünde
_________________________________sevincim ilişisin sol göğsüne


_________en masum oyunu göster bana
_________göster, ki içinde hiç oyun olmayan
_________yansın ne varsa ortasından
_________titresin tüm bedenim, anadan-üryan;
_______________________________IŞIĞIN
_________IŞIĞIN OYNADIĞI OYUN
_________karanlığa çakılsın kıvrak dansından...


Küçüksu,

30 Ocak 2008

______________SUDAKİ BALIK
Ne bir şemsiyesi
ne de bir korunağı
________yoktu ki
yağmur sicim gibi
________denize döküldüğünde
____________sırılsıklam ıslandı
______________SUDAKİ BALIK;
_____________________terini sildi
_____________________saf damlalar ile...

Faylar yüklerini boşalttılar ardışık
kıt-a-lar kopup bir diğerinden
________uzaklaştılar bir-bir ayrışık
rengi yansıdı güneş-ana-yla coğrafyaların
çığlıklar okyanuslarda dalgalandı karışık
yek-diğerine ulaştı
______________SUDAKİ BALIK!...


Küçüksu,
1 Şubat 2008


________YAPRAKTA DURAN YAĞMUR DAMLASI

YAPRAKTA DURAN YAĞMUR DAMLASI
______________________göze-geldi
________gün-sıcak ana
_______________değdi çeperine
_____________________yansıdı,
________ışık oyuna durdu içinde
_____________________kırıldı
_____________________çatladı
_____________________süzüldü
_____________________mor-kızıl
_____________________dışa-vurdu;
______________________________yeşil dipte sessiz
______________________________eğdi boynunu;


YAPRAKTA DURAN YAĞMUR DAMLASI
_______________________karşı-koyamadı
_______________________arz-ın kütle-çekimine
______________________________uçtu kanatsız
______________________________toprak emdi
______________________________tohuma durdu
______________________________ekmek oldu
______________________________emekti can...



2 Şubat 2008
Küçüksu

____________________SOFRADAKİ EKMEK

Kanlı-kara
bir el uzanır
SOFRADAKİ EKMEK
____________yalın
can tedirgin
bırakır yeşilinden soğanı
önündeki siniye...

Kutsal örtü
bir kez çekilir
dizler üstüne,
susan dil konuşur
parlayan gözlerde,
gün kavuşmaz geceye
gün kavuşmaz...

“Gün uzar
yüz-yıl olur”
bilenen yüreklerde,
kan can-ı
ana-damar-dan vurur
örselenmiş bileklerde;
gün kavuşmaz geceye
gün kavuşmaz...


2/3 Şubat 2008
Küçüksu,

__________VİDADA IŞILDAYAN EMEK

Yağlı tulumlar geçirilir sırtlarına
onlar henüz olsalar da okul çağında
VİDADA IŞILDAYAN EMEK
tarlada yerleri harman ola
can kaç para? Can-ı kaç para?’...

Hayatlar bağlanır küfelerindeki karaya
tuz olacaklar ya, kuru soğandan ekmek aş-a
yürek utanmalı boyun büktüyse yazgıya
sökülüp atılmalı, sökülüp atılmalı çöpten kutulara!...

Küçükksu,
3 Şubat 2008

_________FIRTINAYA DİRENEN AĞAÇ


Göç yolunda
___el-ele tutuşmuş
_______çocuklar vardı;
______________kızlı-kızanlı,
______________yalın-ayaktılar
______________bağırları hep açık
______________renk-renk mintanlar
______________cepsiz tül
______________değer tene
______________çarşaf dalgalanır gerilere...

Kara-yağız ve şafak-gözlüydüler
bakmaya kıymadan gerilere
adım alıyorlardı can yüreklerle;
hani taşları vardı üst üste koydukları
toplarla yedi yerden yıktıkları,
topaçları dönerdi çember içinde
uçurtmalar kadar özgürdüler kopan ipte...


Bakıyorlardı ufuk çizgisindeki
______________bulutların-karasına
ve avuçlarını bile ısıtamayan
______________batmakta olan gün-ana-ya;
neler bekler ki kendilerini
______________gitmekte oldukları sürgün diyarlarda
kırmızı mendillerle el-salladılar
______________çocuksu hatıralarına...


FIRTINAYA DİRENEN AĞAÇ
siyah saçlı bir kadın gibi belirdi önlerinde
kızıl bir de şalı vardı, ki savrulur geriye
gün-sıcak bir el gibi dokunur yüzlerine
sıkışır saflar büyüyen çocuksu yüreklerinde...


Küçüksu,
2/3 Ocak 2008

_____KARA KIŞA TESLİM OLMAYAN ÇOCUK

Yoktur doğa-ana-nın koynunda sakladığı yasaları
insanlar yaparlar tabletleri hem de üstü yazılı
yazgıyı açık alınlara acep kimler kazıdı
alanlar boş! alanlar boş! alanlar boş-aldı!...

Teslim oldu can-lar yine karasından kışa
Daldılar hep-beraber en-derininden uykulara
Giden gitti vahhh! Kim kalacak bakalım bahara
Sözcükler çığlık olup da yakıla-dursun ağıtlarda!...

KARA KIŞA TESLİM OLMAYAN ÇOCUK!
yazgı değil bu alnındaki kara
hadi koş! hadi koş! ne olur koş!
koyma beni bir başıma!...

Küçüksu,
¾ Şubat 2008

______________SUSUKUNLUĞUN DİLİ

Fay kırılır içten
________duyulmaz
___________şamata
___________alır da başını yürür;
güne biriktirilenler
geceden beklenir
______________SUSUKUNLUĞUN DİLİ
______________”dipten gelen dalga” dır
______________derinlerde beslenir
______________yüzeye çarpar gün geldiğinde...

Gandhi’nin kafasında paralandığına
__________ingilizin beysbol sopası
__________kolu yorulacaktı –sefil ne bilsin-
_______________kan oluk-oluk akacak
_______________yorulmayacaktı oysa Mahatma;
______________________________açlığın dili
______________________________susacak
______________________________grev dalgasında
______________________________kitle-kitle
______________________________yayılacaktı;
_______________SUSKUNLUĞUN DİLİ
___________________çarpacaktı egemeni
___________________kale yıkılacak
___________________suyu akacaktı Ganj’a...

Dil kemiksiz dönen yaydır
ok gibi çıkar suskun kefeninden
sivri ucunda zehrini taşır engerek
kırılmaz, bükülmez, pas tutmaz
hedefini
asla ıskalamaz...

Küçüksu,
¾ Ocak 2008


____________ÇOĞULUN YALNIZI

Kalabalıklar vardı yanı-başımızda
taşardı ev-ev, cadde-cadde sokaklarımıza
bir su ark-ı gibi dökülürdü sabahlarımıza
katılırdık içlerine içlerinden biri gibi sorgusuzca
ÇOĞULUN YALNIZI
_________yalnızı olduğunu
_______________olduğunu bilerek
_______________________bilerek yürürdük...

Bir zamanlar
yıkıntı kerpiçten duvarlar arasında
el-ayak çekilmiş sokaklarımızda
in-cin top oynuyordu,
________________buzdan sopasıyla;
“nereye gitmiş –ti- bu evler?”
ne olmuştu –ya- bu insanlara!?
canlar dayanmışlardı pencere yerine kapılara...

ÇOĞULUN YALNIZI
_________yalnız geçti aralarından
_________ellerinde is,
_________kisvesinde yanık kokusuyla;
______________________adım aldı
______________________sürgünün dar yollarında;
_____________________________karıştı kalabalıklara
_____________________________saklandı
_____________________________saklıydı
_____________________________germecin ucunda
_____________________________taş oldu sapan-a...


4 Şubat 2008
Küçüksu


________YÜCELTİLERDEKİ SIĞINAK

Kervan yorgun
ağırdan alıyor adımlarını
durmak istercesine bir yürüyüşteler;
bedenler can-hıraş bitik
uyku göz-kapaklarına yapışık
tenler terlere karışık,
gece ala-karanlık
yağmur, sis
uluyan çakallar
doğa-ana haşin;
acımasız
kan-kusuyor...

Bir telaş gezinmekte
sinsice öbeklerde;
karnı aç bebekler ağlamakta
sütsüz kalmış analar
kurumuş toz, kurumuş su, kurumuş doğa
kan, çanak tutmuş göz-yaşlarına;
çocuklar sokulmuşlar yan-yana
dişler takır, eller ovalanmada,
erkekler dört dönüyor hem sağda, hem solda
kadınlar umarsız kalmış bakıyorlar bir boşluğa...

Siyah saçlarını
kızıl şalında savuran kadın
fırtınanın uğultusuna kulak kabartmış
rüzgarla konuşuyor;
_______________durmuyor
_______________dim-dik
_______________hala yürüyor...

Dağların efendisi
ovaların hakimi
saçı sakalı ak
Hızır, Hazır, Nazır!
nerede hırkan?
ya medet!...


YÜCELTİLERDEKİ SIĞINAK
açıyor tüm kapılarını
kadın yol veriyor hepsine
geçiyorlar içeriye,
o, kapısında Şar-ın
dim-dik beklemede;
_______________anaların anası
_______________babaların babası
_______________Hazır-ın Nazır-ı
_______________kol-kanat geriyor tüm yüceltilere...


Küçüksu,
5 Şubat 2008


_________GÖZ-UCUYLA YAPILAN YOLCULUK

Fırtına dindi
sis dağılmak üzere
yolculuk vakti geldi
şafak sökmek üzere...

Bir köyden geçtiler
_________ki, o köydekiler
sardılar, sarmaladılar,üleştiler
ellerinde ne varsa-yoksa
hepsini onlara verdiler;
onlar yeryüzü cenneti-nde
en güzelinden bir gün yeşerttiler;
onlar tek yürekte tek bedendiler...

Bir yar kenarında
tek-sıra dizildiler;
GÖZ-UCUYLA YAPILAN YOLCULUK
başlamıştı,
geriye dönüş yok,
uzun bir soluk aldılar
ve yürüdüler...

Küçüksu,
5 Şubat 2008

____________BEDENİN DİLİ
_______________UÇURUMLARA BIRAKILAN ÇIĞLIK
__________________________KORKUNUN KORKUSU


Dil kurumuştur
çıt çıkmaz
adımlar altında
uçuruma yuvarlanan kayaların
sesi yankı bulur yüreklerde;
BEDENİN DİLİ
________yaslanır yüceltiye
______________tanır onu
______________kucaklar sevgiyle
_____________________el değer sevgiliye
_____________________ten değer
_____________________can değer...


Küçüksu,
5 Şubat 2008


UÇURUMLARA BIRAKILAN ÇIĞLIK
_____________”YA BASTA!/ARTIK YETER!”
_____________çöker diplere
_____________izi kalır geriden gelenlere
_____________gösterir kendini
_____________kulak kabartan her yüreğe...


Küçüksu,
5 Şubat 2008





KORKUNUN KORKUSU
bir gölgedir oyunu;
____________yenik düşer geceye
____________siyah saçlı kadın
____________yürüdükçe en önde
____________sinmiş ayaklarına bir kere
____________kartalın gölgesi bile
__________________________Laliş, sen uyu iç-huzurla
__________________________yar- Şengal’in koynunda...


Küçüksu,
5 Şubat 2008


YA BASTA!/ARTIK YETER!


Logged

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


kalliope
--------------------------------------------------------------------------------
"Soluk vardır kısa, soluk vardır derin ve uzun...Hüznün , umudun ve direncin aynı kaynaktan beslendikleri soluğun yalın çarpması, hayata iz-düşer... İzi sürülür toprağın, nal-gerisinde...Siyah atlar geceden alırlar rengini, ay-ın şavkında bir çizgi gibi geçerler; heybeleri asla boş olmaz...Tarih birileri tarafından yaşanırken birileri tarafından da yapılmaktadır; haritanın yön çizgileri artısından bir kıl gibi işaretlenir...Heybeler o an göze ilişse de dünden gelmedirler oysa ve akarlar geleceğe...Beş kulvarda beşinci yöne koşan, fırtınanın diliyle konuşan, karası geceden kara –ki biri ak-tır, adı AŞK-tır- atları tutabilene AŞK-olsun...At-başı gider hepsi de ne ileride ne de geride...Yürek vardır eğilir; salkım söğüt, yürek vardır dikelir; göknar,ladin, yürek vardır toprağa yayılır; çınar...Yürek vardır göze gelir, yürek vardır dize gelir, yürek vardır söze gelir, yürek vardır dinmez çarpıntısı sözde,dizde,gözde ve eylemdedir; tarih akar içinden ve gücünü ondan alarak ona yansır..."

Yürek vardır; bir yaprağın kıpırdayışından yangınlar çıkarır... Yangınlardan güller doğar, yayılır kokusu tepelerin ardına kadar... Yüreğine sağlık Nejdet...
--------------------------------------------------------------------------------
Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız.
Konfüçyüs


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
Yürek vardır; gözü kara, düşleri aydınlık, yürek vardır; “kar altında deniz düşü kuran ” , yürek vardır; sığmaz avuçlara, ...Yürek vardır;...

Senin de yüreğine sağlık Kalliope,

“kar altında deniz düşü
kuranlara selam olsun” Ö.Z.Livaneli
..
“sığmaz avuçlara” A.Arif’in “Karanfil Sokağı” adlı şiirinden esinti taşıyor...
..

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
Ve Lilith
Bir yandan
Her doğan çocuğun
Gözlerinde tomurcuklanan yaşları
Ciğerlerini sökün eyleyen çığlıkları
Birikirken gök-kuşağına
Öbür yandan
İhanet bir çember gibi daralmaktaydı
Ne bakışlarında bir merhamet
Ne yüzlerinde bir tebessüm
Ne de yürüyüşlerinde bir kararlılık vardı
Düşmüş
Düşürülmüş
Yok edilmişlerdi
Sonra
Çocuklar ağlayarak büyüdüler
Çocuklar koşarak büyüdüler
Çocuklar düştüler
Çocuklar kalktılar
Ve ihanet çemberini
Ateş olup yaktılar
Ateşle oynayan
Ateşin çocuklarıydılar
Ve Lilith

31 Mart 2009

Küçüksu

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet
Filozof


Karma: 5
Mesaj Sayısı: 542


Gölgeler
« Yanıtla #36 : 05 Nisan 2009, 20:27:23 »

--------------------------------------------------------------------------------
GÖLGELER

Yıkıntıların üstüne ve
ateşten kararan odunlarla
dam/sığınak/sığıntı/
barınak/yerleşkeler kuramazdık.
Onları bir kenara bırakıp,
yeni olanla gözlerimiz açtığımızda
avuçlarımızdaki ve yüreklerimizdeki külleri
nereye, nasıl koyacağımızı şaşırırdık.
Kadim bir kuyuya su doldurur gibi ve
ondan su çeker gibi çekerdi her şey içine bizleri.
Ruhumuzun derinliklerinde bir sızı
gölge gibi izlerdi bizleri.
Gün-batımlarında gölgelerimizin boyu uzar,
bizler küçülürdük.
Irmak yatağında yol alırdı düşlerimiz.
Sararmış yapraklar dökülürdü üzerlerimize.
Yağmurlar yıkarken bedenlerimizi,
rüzgar aşındırır ve bir parçamızı alırdı bizlerden.
Ayaklarımız düşlerimize isyan,
düşlerimiz bedenlerimize.
Çağlayanların diplerinde durulurduk
yükseltilerden döküldüğümüzde.
Ateş geceyi aydınlatırdı kandilin fitilinde.
Ateşi bilir , ateşi tutar, ateşle dans ederdik.
Şavkında döner ve
Anka’nın teleklerine renk verirdik.
Gözlerimizi kamaştıran kıvılcımlar,
akardı içimize ve
bizler yavaş yavaş
kanamaya başlardık.
Şah damarımız,
Can damarımız atar,
bir kibrit çakarak,
parmaklarımız tutuşana kadar tutardık.

Gölgeler oyun oynamaya başlardı o zaman...

31 ekim 2008

Küçüksu

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


kalliope

--------------------------------------------------------------------------------
Çok güzel bir şiir, emeğinize, yüreğinize sağlık...

--------------------------------------------------------------------------------
Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız.
Konfüçyüs


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
teşekkür ediyorum sayın Kalliope,
sizin de yüreğinize sağlık...
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.




nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
BİR DENİZ BİR DÜŞ

Gün döküldü üzerime
Döküldü üzerime elleriyle
Üzerime elleriyle gün döküldü

Yakamın biri kapalı biri açık
Biri açık fırtınanın koynunda
Fırtınanın koynunda yakamın biri

Ve kar yağdı sonunda baharın
Sonunda baharın turuncu yüzüne
Turuncu yüzüne fırça ve kar

Yağar usul usul sessizce
Usul sessizce örter her yanı
Örter her yanı yağar usul

Bir düş çıkar içinden
Çıkar içinden olur bir deniz
Bir deniz bir düş


Ümraniye,
30 Eylül 2008

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


Fairy

--------------------------------------------------------------------------------
Duygularınızı ifade etme biçiminizi sevdim..

--------------------------------------------------------------------------------
Birbirinizin aynısısınız..


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
teşekkürler sayın Fairy,
...

İÇİNDE

bir
damla
düştü
denize
pula
döndü
balık
renginde
gerildi
bir
ok
gibi
yay
içinde
bekledi
bir
tohum
gibi
toprak
içinde
uçtu
bir
kuş
gibi
özgürlük
içinde
savruldu
bir
ses
gibi
yankı
içinde
ulaştı
bir
mektup
gibi
zarf
içinde
okundu
bir
sözcük
gibi
aşk
içinde
bir
damla
düştü
denize
öz-ünü
aldı
gül
içinde
yandı
bir
od
gibi
hasret
ve
özlem
içinde...

Küçüksu, 25/26 Şubat 2008
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Ynt: nejdet evren-şiirler

Hasret-im
--------------------------------------------------------------------------------
HASRET-İM

De ki konuş
Susma
Sıra gelmesin
Yek-diğerine
Apansız gelsinler
Bir gece vakti
Yakıp yıksınlar
De ki gör
Unutma
Gün ola
Dolaşa dağı-taşı (*)
Hasret-in
HASRET-im
GÜL
Yanaklarımda
Yürü
TEKİN adımlarla...


(*) Hasret Gültekin.

23 Temmuz 2009, Batı

-------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


fides
--------------------------------------------------------------------------------
Alıntı sahibi: nejdet üzerinde 23 Temmuz 2009, 02:15:17
HASRET-İM

De ki konuş
Susma
Sıra gelmesin
Yek-diğerine
Apansız gelsinler
Bir gece vakti
Yakıp yıksınlar
De ki gör
Unutma
Gün ola
Dolaşa dağı-taşı (*)
Hasret-in
HASRET-im
GÜL
Yanaklarımda
Yürü
TEKİN adımlarla...


(*) Hasret Gültekin.

23 Temmuz 2009, Batı




Ah ahhh böyle canlar yakılır mı, kıyılır mı Sivas...?


"Yumrukluyorum duvarları,yumrukluyorum kara gecenin bedenini
Ellerim kan içinde,nehirler taşmış yanaklarımda
37 can, 37 gül çatlamış susuzluktan sivasın içinde
Nasıl uyku tutar gözlerimi
Döne döne samaha duranlar tutuştu önce
Sonra türküler sonra da şiir çığlıksız düştü türkülerin
yanı başına
Sivas Sivas yiğitlik midir emanet cana kıymak
Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla güneşten koparıp
karanlığa kuban etmek
Söyle hangi kitapta vardır elleri kolları bağlıyı yakmak
Var mıdır kardelen akınında bir avuç inciyi ateşte tutmak
loov
Böyle garip düştüğüme bakma, böyle mahsun durduğuma
Varsın ateşim suskunlukla beslensin
Benimde yüreğim gençliğini almış yanına yürür başı dik
Senin de dağların var Sivas senin de dağların
Dağlarında Şahanların!
" Yorum



Yüreğine sağlık nejdet hocam...
--------------------------------------------------------------------------------
Eğer biri sana parmağıyla güneşi gösterir ve sen de parmağa bakarsan aptalsın demektir. Eğer güneşe bakarsan daha da aptalsındır, çünkü güneş gözlerini kör eder. Senin bakman gereken parmakla güneş arasında uçan kuştur... Subcomandante Marcos


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
Fides hocam, teşekkürümdür...

../.
TÜRKÜLER

Katliam sözcüğünü
Suya yazdım
Köpükler alıp götürsün diye
Kan damladı
Ateş içinde

Silahsızdılar
Düşleri pür-ü-pak
Kardeş sofrasındaydılar
Türküler dillerinde
Tezene düştü ateşe
Yakıldılar
Vah-ey!
Yandım
Köz oldum ateş içinde

Ne bir korku vardı yüreklerinde
Ne de kararmıştı gözleri
Yüreklerindeydi ateşleri
Semah durdular
Hepsi de
Can-içinde-can-dılar

Türküleri
Bulutlara yazdım
Her toprağa
Damla olup aktılar
Çoğalan kır çiçekleri
Kelebek kanatlarında
Hep-birlikte
Uçtular


Batı,24 Temmuz 2009
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
SUSKUNLUĞUN DİLİ/HEP KONUŞUR

Sustum
Belki de hiç
Hiç ama hiç
Konuşmamak üzere sustum
Konuşmanın gümüş
Suskunluğun altın olduğu söylenmişti
Söyleyenler de unutulmuştu
Susmanın ve
Susturulmanın dili
Ayrı örülmüştü bir kez
Gümüş sikkeler
Altından daha ağırdı
Sustum bir taş oldum
Sabır çatlatan
Ve
Altına yüz sürmediğimden
Gümüş gibi parlak oldum
Dili var söylenir
Dile gelir söylenmez
Dilsizdir söyleyemez
Eller kollar ve bedenle konuşur
Suskunluğun dili
Hep konuşur

Batı,
27 Temmuz 2009

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


kalliope

--------------------------------------------------------------------------------
"Suskunluğun dili
Hep konuşur"

İyi ki suskunluklarımızı haykırabileceğimiz/dillendirebileceğimiz şiirler var... Yüreğinize, kaleminize sağlık Sevgili Nejdet...

--------------------------------------------------------------------------------
Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız.
Konfüçyüs
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Dünya Barışına

LİLİTH-52

ve Lilith
göz-yaşlarını hiç görmedim
nasıl sakladın benden
kuruyan sen miydin
yoksa ben
yoksa
bir bilinmeyen diyarlarda
saklanan yürekler miydi?
Lilith
kör-ebeyi oynuyordu çocuklar
gözleri bağlı
ayaklar ve eller özgürdü
dokunamıyorlardı
sadece sesin
sadece dinletinin
sadece söylencenin
ve sadece
anlatının dilini biliyorlardı
rüzgarın sesiyle yön çiziyor
ve soluğun sesine yürüyorlardı
körlemesine yürüyüşün
ne bir korkusu
ne de kararsızlığını taşımıyorlardı
bilgi karanlık içinde
ay gibi parlıyordu
inancın gölgesinde
serinlemekteydiler
onlar ateş
onlar çocuk
onlar
ateşin çocuklarıydı
ve Lilith


Ağustos 2009, Batı
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Dağların Gülü/"Savaş ve Barış"

Düşünce ışık demetine benzer;
sıkıştırıldığında yayılır!...
...
DAĞLARIN GÜLÜ/ "SAVAŞ VE BARIŞ"

Dağların dorukları kar ile boran olsa da,
bir gül açar fırtınalarada;
zorbanın bel-bağladığı karanlıklarda,
hazır bekler akrep, zehrini akıtmaya;
korkunun tüm renkleri belirir ok yay-dan çıktığında,
çoluk-çocuk kaçışır köşe-bucak sıyrılırken kılç kında;
karanlığın sesi yırtar geceyi ağır adımlarla,
soluklar tutulur, yürekler pür-telaşta!...
...
Dağların dorukları kar ile boran olsa da,
bir gül açar sonsuz sabırla;
zorbanın örgütlü olur irinsi dokusu, kurnazca;
kan ile beslenir gece-yarasalarıyla;
güçlü silahlar ne yazar yürek olmayınca,
korku çığlıkları suratlara yapışır beyaz boyayla;
kızıl açarken Dağların Gülü doruklarda!...
...
Dağların dorukları kar ile boran olsa da,
bir gül açar kökünde gizlediği sevdalarla;
savaş naraları yankılana-dursun sokaklarda,
yalan örgütlensin, hile gizlensin duldalarda;
şirin mi görünecek canavar, kırmızı başlıklı çocuklara!....
...
Dağların dorukları kar ile boran olsa da,
bir gül açar ekilmiş tohumlarda;
bar-bar-lar top-yekün geceye akar yüzlerindeki utançla,
sallanır Mavi Gemi tüm oklar aynı anda savrulduğunda;
gül toprağa gömülür yüreği bin-bir parça,
bar-bar-ın sevinç çığlığı yayılır ovalarda;
çocuklar şaşkın ve üzgün bekleşirken tanımsız bir umutla!...
...
Dağların dorukları kar ile boran olsa da,
karanlık biter gün değidiğinde geceye, sım-sıcaktır yufka;
Güneş-ana ışıl ışıl parlarken, O-nun ışığında,
bir tohumdan bin Dağların Gülü yeşerir doruklarda;
binler dalga dalga on-binler -e ulaştığında,
tükenir bar-bar-ın okları sesi ve soluğuyla;
Dağların Gülü zirveden eteklere ve ovalara,
kırlardan şehirlere ve tüm sokaklara,
coşkun bir ırmak gibi akar, çocukların çığlıklarıyla;
barışın karşı konulmaz yüreği Dağlarda Gül-dür savrulur dört-bir yana!...
...
Sen Dağların Gülü!
Sevdalarımın Kızıl Çiçeği!
Uçurumlarda yalın kılıç!
Gecelerin yıldızı!
Karanlığa düşen umudun sesi!
Göz-bebeklerindeki korkuyu silen,
reng-a-renk barışın,
ateşten dansa durduğu,
halayların zinciri!
Ve sen!
Sen Dağların Gülü-sün!
Yüreklerin çoğul sesisin!
Köklerinde gizlidir sevdalarımız!
Her gün yeniden ışırken,
Sen!
Güneş-ana-nın bitmeyen ışık selisin!...

Küçüksu,
30 Nisan 2007
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Kızılca Kıyamet

KIZILCA-KIYAMET

bir gece ansızın çıkıp geldiler
heybelerinde rüzgardı taşıdıkları
bir avuç suda
fırtına kopartmak üzere örgütlenmiş
biribirlerine
sımsıkı sarılmışlardı

-------bar-bar ve cahildiler
-------dil bilmez ve laf anlamazdılar
-------at-güzlükleriyle
-------yekten daldılar içeri
---------------ışıklar karardı
---------------bir tufan bir patırtı koptu peşisıra
---------------------kızılca-kıyamet
kızılca-kıyamet

21 Mart 2006


nejdet evren
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Yalın-ayak

YALIN-AYAK

Ne bir adanmışlık
Ne de göz-yaşı
Uçurum kıyısındadır
Göz-bebeklerim
Düştü, düşecek!

Sitemsiz geçen zamandır
Avuçlarıma sığmaz
Yediremem yüreğime
Gölgesiz
İz-i düşer ellerime!

Kırk-gün-kırk-gece
Uyudum kanat gölgesinde
Sesi hala yankılanır
Kör-gecede
Söz etsen duyulmaz

Yalın-ayak yürürüm Düş-Denizi’nde!...


8 Eylül 2009, Batı
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
yorumsuz

Karanlık zamanların ıslak ağında
Hücre çeperi paslanmış tenime
Namlusu kör bıçaklar saplanır
Çember daraldıkça açısı kalmaz
Gözlerimde buzullar çatlatırım
Bakışlar kırık yansır köşeli aynaya

Yar kıyısında kartalın kanadı
Huuhh diye çarpar soluğuma
Gözünü hiç ayırmaz gözümden
Pençeleri tetikte bekler
Sabır taşı çatlar ellerimde
Savuracak beni yar koynuna
...

Küçüksu,

31 Mart 2008
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
LİLİTH-52

ve Lilith
göz-yaşlarını hiç görmedim
nasıl sakladın benden
kuruyan sen miydin
yoksa ben
yoksa
bir bilinmeyen diyarlarda
saklanan yürekler miydi?
Lilith
kör-ebeyi oynuyordu çocuklar
gözleri bağlı
ayaklar ve eller özgürdü
dokunamıyorlardı
sadece sesin
sadece dinletinin
sadece söylencenin
ve sadece
anlatının dilini biliyorlardı
rüzgarın sesiyle yön çiziyor
ve soluğun sesine yürüyorlardı
körlemesine yürüyüşün
ne bir korkusu
ne de kararsızlığını taşımıyorlardı
bilgi karanlık içinde
ay gibi parlıyordu
inancın gölgesinde
serinlemekteydiler
onlar ateş
onlar çocuk
onlar
ateşin çocuklarıydı
ve Lilith


Ağustos 2009, Batı
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
NE KEDER

Ne gittik, ne gördük, ne de bizimdi!
Biz dedikleri kulağa hoş gelen,
bir çoban-aldatandı,
sım-sıcak uykularımızı bölen.
Bir gün uyandık,
gitmeden gördük
görmeden sahiplendik
sahiplenerek çoğaldık
çoğaldıkça tükendik.
Yap-sak-sek-telere boyun eğdik,
yel değirmenine taşınan arpa
buğday, çavdar ve den-idik,
eğitildik, öğütüldük un gibi
tuz gibi, ekmek gibi
sıra sıra dizildik;
otuz-iki öğütücü taş içinde
lokma idik;
geceler-kondu kondu yıkıldı üstümüze
sel suları aldı götürdü çapıtımızı
şükür dedik, diz çöküp eğildik
“bu günleri de gördük ya”
ölsek ne gam ne ke/a/der!...


Batı, 17/18 Eylül 2009
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60

KAYIP


“Yalnız insan
kayıp mektup”tu
_____“hiçbir yere ulaşmayan”
bir gün çıktı biri
aramaya koyuldu o-nu
labirent merdivenlerden
basamak-basamak yükseldiğini düşündü
her yükseliş bir dip
her dip bir başka yalnızlık oluverdi
bir çığlık duydu
“mutlu aşk yoktur”
_____yoktur
_____yoktur
_____yoktu
körlemesine basamaklar
merdivensiz yükseliyordu
_____düşüyordu
_______kırılıyordu
_________parçalanan
___________“kayıp mektup”tu...

16 Ağustos 2009, Batı
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
SALINDIM

Gök-kuşağına bakarken
Ruhumu seçmeye çalıştım
Gizlenmiş olmalıydı
Yedi renk arasında birinde
Ve baktıkça gördüm ki
Mor-ötesinden kızıla çaldı
Tuttu beni bir hışımla
Zerre gibi üzerinden aşırdı
Salındım...

..
Eylül
Ümraniye
2008
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Kim

KİM

Bazen susulur
Söylenemez
Konuşmanın ağırlığı çökende
Dillendirilemeyen
Saklıdır kendince köz

Kim-e-ne-si
Demek var işin içinde
Bir türlü açıklanamayan
Kim-ne-si karışır içine

Kim-in-nesi
Oluverir birden-bire

Kim?!...


4 Kasım 2009, Batı

 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60

UMUT

Yıpranıyor zamanla
Farklılaşıyor insan
Ve hiçbir şey
Sığmıyor kabına
Çatlıyor toprak
Bir damla su
Dönüyor buhara
Peşi-sıra savrulurken çığlık
Bir umut ekiliyor
Kavruk çöl ortasına


Kasım 2009, Batı



 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
tüm öğretmenlere armağanımdır...
../.
ANADOLU-SEVGİLİ-M


Kekik kokusu sarmışken yükseltilerini
ne olur bir kez olsun yum şu gözlerini
yüreğinin sesi yankılansın eteklerinde.
Taşar bağrından Fır-hat, Meriç ve Gediz
Yeşil-e çalarken bir kolun
Kızıl-a bürünür bir diğeri.
Süslü bir gelin gibisin en-demik çiçeklerinle
cıvıl-cıvıl kuşlar öter enginlerinde.
Ellerine kına yakar gibi ağıtlar yakarak
nazlı gelinler nazlı nazlı geçerler köprülerinden.
Kulak verip ve bir kez olsun yumarak gözlerini
hoyratça, aldırmadan aç yüreğini ağın süzülsün toprağa
o zaman gözlerim ardımda kalmayacak
Küp Gölü-ne savrulurken küllerim
Ağrı-sız başımı yaslayacağım eteklerine!...

Nazlı bir çiçeksin
dokunmaya hiç gelmezsin
kırılırsın en ince yerinden
ve ben dokunmazsam sım-sıcak karnına
inan kuruyacak köklerin!...

Gizlenirken uçurumlarda en sıcak sevdalar
kavuşmanın özlemine çakılır birer simge gibi
kimisi asılır kimisi bağlanır çaputlar ağaç dalların reng-a-renk
taşlar tutuşturulur oyuklarına
tutar mı tutmaz mı bilinmez bir söylence olur dillerde!...
Bu söylencelerle süslenir
genç kızlarının telli duvakları
ekmeği üretirken nasırlı eller
ayaklar kesilir yerden uçuşan kelebekler!...
Bir yanınla Ana-m, bir yanınla Sevgili-m
sana elbet sana sesleneceğim yok çünkü ötesi!...

Ana!
Kör-bıçaklar mı kesmiş ağzını susarsın
çığlıklarını biriktirme içinde umarsız
bir kez olsun çöz dilini
bırak çığlıkların uçuşsun rüzgar-selinde
direnç nereden ve nasıl gelirse gelsin
kör-bıçaklar yeter ki dize gelsin
bırak kanadıkça kanasın dizlerin
bir kez olsun “acıyı bal eyle”yerek kalk ayağa
kimselere dayanmadan “yürü üstüne üstüne”
Diriliş-Denizi-ne çıplak ayaklarınla bastığında
hiç düşünmeden saçlarında savur beni!...

Çok uzun bir yoldan geldim sevgili-m
üstüm başım dağınık per-perişan
dikenler parçaladı bedenimi yürürken
iğdelerin,şilanların, kekiklerin kokusu sindi üzerime
şimdi yorgun bedenimde soluduğun bu kokular
ödünç duruyorlar hepsi de üstümde
sana ilişkin tüm kokuları bir gün
savuracağım Ahora Dere-sine benden sonrakilere
dört bin metrelik bir uçurumdu gezindiğim şeytanın çıkamadığı
dayardım kulaklarımı göğsüne duymak için seni
akardım içinden taşardım dingin ötelere
sen sevgili! Savurabilecek misin küllerimi üstüne!...
...
Coğrafyaların en hırçınlarından birisin
Sakal-tutan geçit vermez ak-örtüyü buz eylediğinde
kayarak geçerdim ben üstünden bir hamlede
ak-pak-tı mintanım oysa kan damlarken üstüne
anlayacaksın bir gün beni kulaklarındaki pas çözülüp
gözlerindeki perde kalktığında!...
sanki sen hiç bilmezsin
kollarını doladığında boynuma
kesilirdim sütten, elden-ayaktan
akrep ve yelkovanın durduğu an-dı
bin yıllar geçerdi o an-ın içinden!...
Kültürler açılır sende çiçekler gibi reng-a-renk
sözcükler çok farklı çıkar yanan dudaklardan
yürekler oysa hep aynıdır dudaklar bir-birlerine kenetlendiğinde
karışırken renkler bilir misin seni anlatırlar gizlice!...

Ben sevgili-m
Berfin’in ak rengini, İğde Çiçeği-nin kokusunu taşırım
ırmaklarından aldım mı bir kere o coşkuyu
Nar Çiçeği gibi açarım pembe-pembe
fırtınalar savururlar beni çocuksu/pırıl-pırıl geleceğe!...
Toz zerresi olurum savrulurken
uçurumların en dipsizinde tomurcuklanırım yeniden
sevdanın, barışın, özgürlüğün kokusunu taşır sevgili
sım-sıcak/sıcacık koynunda saklar buz tutan elleri!...

Mavi gök yeşerdiğinde
ırmaklar da onunla yeşerirdi
yalnızca bitkiler değil-di yeşeren
toprak,su ve hava hep birlikte yeşerirlerdi
ölümsüzleşti sevgili-m
sana, toprağa, bitkiye, börtü-böceğe dönüşürken bedenim!...

Yüreğim çok yorgun
ne olur bırak dinlensin kuytularında
aşkım susmak bilmiyor
ne olur bırak dillensin rüzgarlarında
sesim yankılandığında o dipsiz uçurumda
sarılmanı istiyorum yumarak gözlerini!...

Bir kez olsun aç yüreğini
avazın çıktığı kadar bağır, çağır ne olursun
koyma beni mahzun bir başıma
gözlerim bakarsan göreceksin çok ileride
o iç-huzuruyla yaslıyorum Ağrı-sız başımı eteklerine
küllerim savrulurken Küp Gölü-ne!...



Küp Gölü; Ağrı Dağı-nın 4000 Mt.sinde krater göl
Ahora Deresi; Ağrı Dağı-nın kuzey yamacında 3500-4000 Mt lik bir uçurumdur
Sakaltutan; Erzincan-Sivas karayolunda 2000 Mt de kış aylarında zorlu bir geçittir.




Küçüksu, Kasım 2006
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60

ÖYLE OLSA DA/1


Sus ve
Yer aç yeniye
Çağın geçti
Okunmaz

Unutulacaksın
Kar yağacak
İliklerinde zemheri
Üşütmeyecek

Nasıl olsa
Toprağın karnındasın
Her yanın börtü-böcek
Çoğalırsın
Tükenerek

Çekil ve
Yer aç yeniye
Yürüsün bireysel
Toplumsalın yerine

Yadırganacak
Aykırı sayılıp
Taşlanacaksın
Kol kırılıp
Sığmayacak yen içinde

Öyle olsa da
Gün-doğacak
Işık kırılacak
Suların dibinde
Tortusunda
Yosun tutacaksın
Denizlerde dalgalanan

1 ağustos 2009, Batı


 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60


ÖYLE OLSA DA-2


Öyle olsa da
Yaşarım tohum gibi
Koynunda toprağın

Yaprakta çiğ damlası olurum
Gün-gördüğünde buharlaşan
Kırlangıç kanatlarında
Su içerim ırmaklar boyu

Ve bir çocuk
Kopardığında ipini
Salınırım mor-mavi
Uçurtmanın kantlarında

Ve...

6 Ağustos 2009; batı

şimdiki-zaman-sızı-ın
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60




ÖYLE OLSA DA-3


Yek-diğerine sokularak
Işıklarını yaktı gece
Betonlara saplanarak

Kurbağalar çoktan terk-etti
Yerlerini bırakıp lağım-farelerine

Dolu-dizgin
Koşar gece
Öyle olsa da
Yakalanır güne


Umut mudur
Aşk mıdır
Sevda mıdır
Yoksa;
Bir ayrılık
Bir hasret midir
Avuçların içinde
Tortulanan zaman...

9 Ağustos 2009, Batı

kısa-zaman-sızı-lık-ta


 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60



ÖYLE OLSA DA-4


Hey
Gölgemin bekçisi
Beynimde kemirgen
Ve el-değmeyen
Hayal-et

Çar-mıh-a çivili
Bir yığın
Göklere çıkar sesi
Arş-a değmez kafesi

Kuşatmalar altında
Dar sokaklar
Labirent
Çıkılmazın resmi

Öyle olsa da

Gölgem vurulur
Düşümde çözülür hayal
Dört çivi
Sökülür tenimden
Arş-a çakılır
Yıldız gibi
Kuşatmalar yıkılır
Labirent çöker
Picasso çizer
Özgürlüğün resmini

10 Ağustos 2009, Batı
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60


ÖYLE OLSA DA-5


Sözün bittiği yerde
Eylemin dili konuşur

Öyle olsa da

Eylem
Söz ile
Bir yerlerde çakışır

Dil döner
Eylem izler
Eylem döner
Dil susar

Dil ve eylem
Ardı-sıra yarışır

At-başı giden zamandır
Geri gelmez
Dönülmez geriye
Saklar kendini

Tut ki örselendin
Biçimsizden bir biçim
Hiç-ten iyi
Tut ki...

10 Ağustos 2009, Batı
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
ÖYLE OLSA DA-6


İçten-içe yanan
Cehennemin duvarsızlığını
Zebaniler beklemede
Kör-kuytularda
Arşınlanırken urgan
İlmik-ilmik
Sığar mı yaşam
Söylencelere
Unut-ur gök-ana
Kapar pencerelerini ansızın
Damla düşer üstüne
Bir-bir yok-oluşun
Sığar mı varlık
Kefenin cebine
Ölüm düşer
Bir-dir-ayrılık
Gölgesi saklıdır
Bekleyişlerin

Ve sonra

Meğer “böyle imiş” denilir
Zembereği feleğin
Çarkında döner
Öyle döner
Olsa da döner
Hep döner

Gün gelir
Güne-gebe
Yırtılır gece
-görülmez...


16 Ağustos 2009, Batı
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst