- Katılım
- 30 Nis 2012
- Mesajlar
- 1,302
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
Doğru değil derken kast ettiğim şey Cern deneylerinde arananın Hicks parçaçığı olduğu ki bu parçacığın da maddeyi madde yapan şey olduğudur.Yani bizzatihi maddenin nasıl madde olduğu ve maddenin ne olduğudur.Yani maddeyi gözlemlemektedir.Günümüz gelişmelerini tarihin içinden söküp atamazsınız . Bugün dünün yarın da bugünün devamıdır.Felsefe yahut bilim donmuş ve sönük değildir , devinmektedir.Bu deney sonuç verse de vermese de bilim maddenin nasıl madde olduğu ve nihayetinde de ne olduğunu araştırmaktadır.Günümüz itibari ile bu imkan dahilindedir.Sizin yorumlarınız günümüz şartlarını yansıtmamaktadır.Bilim bilginin bizzatihi ne olduğu ile ilgilenmemektedir, maddenin ne olduğu ile ilgilenmektedir.Cern in nihayi olup olmaması sonuca ulaşıp olmaması değildir mesele Cern olmaz kern olur o da olmaz ise başka bir deney olur ancak neyin gözleminin yapıldığı bellidir ve bu yol açılmıştır..
Sizin fenomeni gözleyebiliriz numeni gözleyemeyiz ayrımınızın atası Platondur ancak onda bu ayrım madde ve idea dır..Onu bu ayrıma iten şey ise, Sofist bilginlerin mutlak bir bilinemezlik tarif etmeleri ve felsefe yapmayı güzel söz söyleme sanatına indirgemeleridir..""Bildiğim bir şey var ise o da hiç bir şey bilmediğimdir"" ve devamında ""Hiç birşey bilmediğimden de emin olamam"".Bunlar sofistlerin ifadeleridir ve bu ifadelere Platon ve Aristo tepki göstermişlerdir.Çünkü bu ifade etrafta gördüğümüz şeylerin gerçek olmadıklarını, bilinemez olduklarını mutlak bir şekilde ifade eden Sofistler , bu şekilde felsefe ve bilimin de canına okumuşlardır.Tarih ilerledikçe Descartes gibi rasyonalistler bir tarafa, David Hume gibi deneyciler diğer tarafta toplanmışlar, bunlardan ilki apriori bilgiye , ikincisi a posteriori bilgiye vurgu yapmıştır.Devamında 1700 lere gelindiğinde Kant bu ikisini bir arada değerlendirmiş ve Platon'un madde idea ayrımını, numen ve feomen olarak adlandırmıştır, aşkınsal idealar ile numen ve fenomenin bağlandığını ifade etmiştir.Mümkün olan bilginin fenomenin bilgisi olduğunu eklemiş ve daha çok a priori bilginin üzerine eğilmiştir.Sofistlerin kuyuya attıkları bir taşın etkisi Kant'a kadar ulaşmıştır.M.Ö yaşamış insanların bir bilinemezliğe hapsolmaları doğaldır.Kant ki 18 yy da yaşamıştır ki bilim hala emeklemektedir O'nun da bu bilinmezliğe hapsolması doğaldır.Kant'tan bu yana bilimde devrim sayılan gelişmeleri buraya yazsak sayfalar alabilir.Tarih akışı devam etmektedir,bugünün insanları bu çizginin devamını oluşturmaktadırlar.Herşey bir bütündür.""""Beynin olmadığı durumda düşünce var olur mu?Ve beyin bedensiz?Fizyoloji bilinmiyorsa,psikoloji olanaksızdır.Bunlar da sıkı sıkıya biyolojiye bağlıdır.Ama yaşamın kendisi kimyasal süreçler bilinmeden anlaşılamaz.Kimyaya gelince, o da molekülleri incelediğinde, onların atom yapılarını bulur;oysa atomun incelenmesi fiziğin alanıdır.Eğer ,fiziğin incelediği bu öğelerin kökenini bulmak istersek,bize bu öğelerin oluşumunu gösteren yeryüzü bilimlerine kadar gitmemiz gerekir.Yani buradan,yerküremizin bir parçası olduğu güneş sisteminin incelenmesine yani astronomiye kadar uzanırız"""Geroge Politzer.Tıpkı epistemoloji ve ontolojinin bir bütünü oluşturdukları gibi.Bir şeyi bilmek için bilen zihin ve bilinen şey gereklidir.Eğer bilinen şeyin tam olarak ne olduğunu bilemez isek , o şeyden elde ettiğimiz bilgilerin doğruluğunu yahut yanlışlığını test edemeyiz ki bu da bilimi olanaksız kılar.Bilimi olanaksız kılan felsefe ise olsa olsa Sofistlerinki gibi kötü bir felsefe olabilir.Siz sırf söylemde çelişik olmamak için epistemoloji ile ontolojiyi birbirinden koparmaya çalışıyorsunuz..Ancak onlar öylesine birbirlerine bağlılar ki size direnç gösteriyorlar ve kendi çelişik felsefenizden kopmanıza imkan vermiyorlar...
Diyalektik Materyalizmin mutlağı değişim olgusudur ki o da mutlak değildir.Çünkü değişim de değişmektedir ki bu da onu mutlaklıktan uzaklaştırmaktadır.Sizin anladığınız anlamda bir mutlaklık değil bu.Yani mutlak olan o şeyin mutlak olması söz konusu değildir.Kendi içinde devingendir.Madde + değişim değil, gerçek Madde=değişimdir ..Madde + değişim ayırımı insanın soyutlamasıdır ve metafiziktir...Vakit bulduğumda Diyallektik Materyalizm konusunu açacağım ve doğru olanın öğrenilmesine katkı yapmaya çalışacağım..
Sizin fenomeni gözleyebiliriz numeni gözleyemeyiz ayrımınızın atası Platondur ancak onda bu ayrım madde ve idea dır..Onu bu ayrıma iten şey ise, Sofist bilginlerin mutlak bir bilinemezlik tarif etmeleri ve felsefe yapmayı güzel söz söyleme sanatına indirgemeleridir..""Bildiğim bir şey var ise o da hiç bir şey bilmediğimdir"" ve devamında ""Hiç birşey bilmediğimden de emin olamam"".Bunlar sofistlerin ifadeleridir ve bu ifadelere Platon ve Aristo tepki göstermişlerdir.Çünkü bu ifade etrafta gördüğümüz şeylerin gerçek olmadıklarını, bilinemez olduklarını mutlak bir şekilde ifade eden Sofistler , bu şekilde felsefe ve bilimin de canına okumuşlardır.Tarih ilerledikçe Descartes gibi rasyonalistler bir tarafa, David Hume gibi deneyciler diğer tarafta toplanmışlar, bunlardan ilki apriori bilgiye , ikincisi a posteriori bilgiye vurgu yapmıştır.Devamında 1700 lere gelindiğinde Kant bu ikisini bir arada değerlendirmiş ve Platon'un madde idea ayrımını, numen ve feomen olarak adlandırmıştır, aşkınsal idealar ile numen ve fenomenin bağlandığını ifade etmiştir.Mümkün olan bilginin fenomenin bilgisi olduğunu eklemiş ve daha çok a priori bilginin üzerine eğilmiştir.Sofistlerin kuyuya attıkları bir taşın etkisi Kant'a kadar ulaşmıştır.M.Ö yaşamış insanların bir bilinemezliğe hapsolmaları doğaldır.Kant ki 18 yy da yaşamıştır ki bilim hala emeklemektedir O'nun da bu bilinmezliğe hapsolması doğaldır.Kant'tan bu yana bilimde devrim sayılan gelişmeleri buraya yazsak sayfalar alabilir.Tarih akışı devam etmektedir,bugünün insanları bu çizginin devamını oluşturmaktadırlar.Herşey bir bütündür.""""Beynin olmadığı durumda düşünce var olur mu?Ve beyin bedensiz?Fizyoloji bilinmiyorsa,psikoloji olanaksızdır.Bunlar da sıkı sıkıya biyolojiye bağlıdır.Ama yaşamın kendisi kimyasal süreçler bilinmeden anlaşılamaz.Kimyaya gelince, o da molekülleri incelediğinde, onların atom yapılarını bulur;oysa atomun incelenmesi fiziğin alanıdır.Eğer ,fiziğin incelediği bu öğelerin kökenini bulmak istersek,bize bu öğelerin oluşumunu gösteren yeryüzü bilimlerine kadar gitmemiz gerekir.Yani buradan,yerküremizin bir parçası olduğu güneş sisteminin incelenmesine yani astronomiye kadar uzanırız"""Geroge Politzer.Tıpkı epistemoloji ve ontolojinin bir bütünü oluşturdukları gibi.Bir şeyi bilmek için bilen zihin ve bilinen şey gereklidir.Eğer bilinen şeyin tam olarak ne olduğunu bilemez isek , o şeyden elde ettiğimiz bilgilerin doğruluğunu yahut yanlışlığını test edemeyiz ki bu da bilimi olanaksız kılar.Bilimi olanaksız kılan felsefe ise olsa olsa Sofistlerinki gibi kötü bir felsefe olabilir.Siz sırf söylemde çelişik olmamak için epistemoloji ile ontolojiyi birbirinden koparmaya çalışıyorsunuz..Ancak onlar öylesine birbirlerine bağlılar ki size direnç gösteriyorlar ve kendi çelişik felsefenizden kopmanıza imkan vermiyorlar...
Diyalektik Materyalizmin mutlağı değişim olgusudur ki o da mutlak değildir.Çünkü değişim de değişmektedir ki bu da onu mutlaklıktan uzaklaştırmaktadır.Sizin anladığınız anlamda bir mutlaklık değil bu.Yani mutlak olan o şeyin mutlak olması söz konusu değildir.Kendi içinde devingendir.Madde + değişim değil, gerçek Madde=değişimdir ..Madde + değişim ayırımı insanın soyutlamasıdır ve metafiziktir...Vakit bulduğumda Diyallektik Materyalizm konusunu açacağım ve doğru olanın öğrenilmesine katkı yapmaya çalışacağım..