- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 19 Ağu 2008
- Mesajlar
- 3,589
- Tepkime puanı
- 179
- Puanları
- 63
- Yaş
- 60
MEKAN/ZAMAN/SINIR/YER
Mekan denilince ilkin sınırları çizili ve diğer nesnelerden kesin çizgilerle ayrılmış bir yer boyutu düşünülmektedir. Oysa ki, bu sadece onun varlık biçimidir ve temelinde bir sınırlandırmayı içerir. Bu sınırlandırma, özünde bir egemenlik alanını ve bir yasaklamayı içersinde barındıran sosyolojik bir olguyu ifade etmektedir. Hiyerarşik yapıda olsun, olmasın en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm mekan-lar mülk-iyet ile ilgilidir. Buradan hareketle denilebilir ki, mekan eşittir mülk ve eşittir egemenlik...Bu egemenlik olgusaldır ve sınırları belirlenmekle kendisini ifade eder ve ötekilere verilen bir uyarı niteliğini taşır.
Egemenlik bir mekanı denetim altında tutmayı gerektirir. Egemenlik kurmak isteyen tüm canlı türlerinin mekan-larını işaretlemeleri bu nedenledir. Sınırlandırılmış ve diğerinden çizgilerle ayrıştırılmış alan donuk değildir. Donmuş varlıklar üzerinde egemenlik kurulamaz; o ancak hareket eden varlıklar ile hayat bulabilir. Demek ki her mekan/ayrılmış olgu zaman denilen olgu ile birlikte vardır ve her mekanın kendince bir zamanı vardır. Bu nedenledir ki, her mekan kendi zaman dilimini taşıyan ögeleri içinde barındırır; diğerlerini dışarıda tutar. Bu durum, mekanın kapalı olduğunu gösterir; hiçbir mekan yoktur ki sınırsız ve sonsuz olsun.
Mekanın soyutlanması ile sahiplenme/sahip olma erki ve duygusu ortaya çıkar. Bu erkin bilinçte yer etmesi ile mekan kendi belirgin/görünen sınırlarından/çitlerinden kurtularak beyin dokusuna/düş dokusuna yerleşir. Tam da bu aşamada artık o denli güçlü bir sınıra sahip olur ki, o duvarları yıkmak kolay olmaz. Bu bağlamda mekan, düşüncenin kendi içerisindeki lokal/bölümlenmiş alanlarını oluşturur.
Mekanın ötekilere yönelik dışlama uyarısı bir açıdan yasaklayıcı bir emirdir ve cezalandırmayı/yaptırımı içersinde barındırır. Her mekan/sınırlandırılmış şekilsel ve düşsel alan,diğerine yönelik bir gizli korku taşır/yöneltir. Düşün-selin sınırlı alanlarında sinsice uyuyan tabu-lar bu temelde yükselirler.
Uzay/zaman eğrisinde sınırsızlık içerisinde bulunan sonsuz sınırlı ve devingen parçacıklar zaman-seli içerisinde akarlar. Bu akış, sonsuzluk ile ifade edilebilir/ne ilki ne de sonu olmayan bir zamansal akıştır söz-konusu olan. Bu sonsuz akışın mekanı yoktur; mekansızdır o...demek ki, mekandan söz edildiğinde içinde bulunulan bir olgu ile içinde bulunan olguları ayrıştırmak gerekecektir. Başka bir anlatımla, mekan bir başka olgu içerisinde bulunan sınırlandırılmış bir zaman/eğrisini ifade etmektedir. Bu nedenledir ki, sonsuzluk bir mekan değildir.
Mekan denilince ilkin sınırları çizili ve diğer nesnelerden kesin çizgilerle ayrılmış bir yer boyutu düşünülmektedir. Oysa ki, bu sadece onun varlık biçimidir ve temelinde bir sınırlandırmayı içerir. Bu sınırlandırma, özünde bir egemenlik alanını ve bir yasaklamayı içersinde barındıran sosyolojik bir olguyu ifade etmektedir. Hiyerarşik yapıda olsun, olmasın en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm mekan-lar mülk-iyet ile ilgilidir. Buradan hareketle denilebilir ki, mekan eşittir mülk ve eşittir egemenlik...Bu egemenlik olgusaldır ve sınırları belirlenmekle kendisini ifade eder ve ötekilere verilen bir uyarı niteliğini taşır.
Egemenlik bir mekanı denetim altında tutmayı gerektirir. Egemenlik kurmak isteyen tüm canlı türlerinin mekan-larını işaretlemeleri bu nedenledir. Sınırlandırılmış ve diğerinden çizgilerle ayrıştırılmış alan donuk değildir. Donmuş varlıklar üzerinde egemenlik kurulamaz; o ancak hareket eden varlıklar ile hayat bulabilir. Demek ki her mekan/ayrılmış olgu zaman denilen olgu ile birlikte vardır ve her mekanın kendince bir zamanı vardır. Bu nedenledir ki, her mekan kendi zaman dilimini taşıyan ögeleri içinde barındırır; diğerlerini dışarıda tutar. Bu durum, mekanın kapalı olduğunu gösterir; hiçbir mekan yoktur ki sınırsız ve sonsuz olsun.
Mekanın soyutlanması ile sahiplenme/sahip olma erki ve duygusu ortaya çıkar. Bu erkin bilinçte yer etmesi ile mekan kendi belirgin/görünen sınırlarından/çitlerinden kurtularak beyin dokusuna/düş dokusuna yerleşir. Tam da bu aşamada artık o denli güçlü bir sınıra sahip olur ki, o duvarları yıkmak kolay olmaz. Bu bağlamda mekan, düşüncenin kendi içerisindeki lokal/bölümlenmiş alanlarını oluşturur.
Mekanın ötekilere yönelik dışlama uyarısı bir açıdan yasaklayıcı bir emirdir ve cezalandırmayı/yaptırımı içersinde barındırır. Her mekan/sınırlandırılmış şekilsel ve düşsel alan,diğerine yönelik bir gizli korku taşır/yöneltir. Düşün-selin sınırlı alanlarında sinsice uyuyan tabu-lar bu temelde yükselirler.
Uzay/zaman eğrisinde sınırsızlık içerisinde bulunan sonsuz sınırlı ve devingen parçacıklar zaman-seli içerisinde akarlar. Bu akış, sonsuzluk ile ifade edilebilir/ne ilki ne de sonu olmayan bir zamansal akıştır söz-konusu olan. Bu sonsuz akışın mekanı yoktur; mekansızdır o...demek ki, mekandan söz edildiğinde içinde bulunulan bir olgu ile içinde bulunan olguları ayrıştırmak gerekecektir. Başka bir anlatımla, mekan bir başka olgu içerisinde bulunan sınırlandırılmış bir zaman/eğrisini ifade etmektedir. Bu nedenledir ki, sonsuzluk bir mekan değildir.