Max Wertheimer ve Gestalt Yaklaşımı:

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Psikologlar kategorisinde eski tarafından oluşturulan Max Wertheimer ve Gestalt Yaklaşımı: başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 5,671 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Psikologlar
Konu Başlığı Max Wertheimer ve Gestalt Yaklaşımı:
Konbuyu başlatan eski
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan eski

eski

Üye
Yeni Üye
Katılım
5 Ağu 2008
Mesajlar
107
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Max Wertheimer 15 Nisan 1880’de Prag’da doğmuştur. Prag’daki üniversitesinde önce hukuk daha sonra fesefe okumuştur; daha sonra çalışmalarını önce Berlin’de daha sonra 1904’te doktorasını aldığı Würzburg’da devam etmiştir. İlerleyen yıllarda araştırmaları arasına kanıt  psikolojisi üzerine yaptığı araştırmalar da katılmıştır. Bu araştırmaları şüphesiz hukuk ve gerçekçiliğin doğası üzerine olan ilgisinden çıkmıştır; bir başka uzun süreli ilgisi olan müzik üzerine de araştırmalarını sürdürmüştür.

1910 yılında Wertheimer bilinen deneylerini görünen hareket üzerine uygulamıştır. Bu hareket belirli şartlarda iki sabit cismin bir dizi halinde farklı yerlerde sunulmasından oluşur.(Hareketli görüntülerde bilinen fenomen) Bu psiklojik düşüncede bir devrim olan Gestalt psikolojisinin temelini belirler.

Gestalt Psikolojisinin oluşumuna temel hazırlayan ve ortaya çıkaran kişi olarak gestalt psikolojisinin tanımını Wertheimer içerisinde vermeyi uygun gördüm.

Başlangıcı:

Gestalt kuramı,19. yüzyılın sonlarına doğru Avusturya ve Güney Almanya’da doğdu. Hernekadar  gestalt nitelikleri 1890’ larda belirtilmiş ve adlandırılmış olmalarına rağmen 1910’a dek genel olarak ruhbilim açısından büyük bir önem taşıdıkları pek düşünülmemişti.Ancak Max Wertheimer (1880-1943) adında genç bir Alman ruhbilimci bir araştırma tasarısı geliştirmiştir. Bunu sürdürebilmek için Frankfurt Üniversitesinde Kurt Koffka (1877-1967) ve Wolfgang Köhler (1877-1967)’in yardımlarıyla çalışmalara başlamıştır. Araştırmanın sonucu Gestalt ruhbilimi olarak bilinen devimin kuruluşu olmuştur. Bu araştırmanın sonucunu 1912 de yayımladığı bir makalede açıklamıştır ve bu makale de genellikle Gestalt Okulunun başlangıcı olarak kabul edilir.

Gestalt okulunun başlıca temsilcileri olan bu üç psikolog ilk çalışmalarında algıyı , özellikle yanılsama olgusuyla açığa çıkan görsel algı örgütlemesini konu aldılar. Wertheimer ve meslekdaşları bu yanılsamanın ilk yöntemli incelemelerini çok yalın uyarılar kullanarak yerine getirdiler.Bir takistoskop-bir saniyenin belirli kesirleri için bir perde üzerine ışık yansıtan bir aygıt- ile biri dikey ve ötekiyse otuz derece kadar yatık iki yarık arasından almaşık ışık çakışları veriyorlar ve eğer çakışlar arasındaki aralık göreli olarak uzunsa (bir saniyenin beşte birinden daha çok),bir gözlemci işlerin ‘gerçek’ durumunu görebiliyordu. Eğer aralık çok kısaysa (bir saniyenin yüzde birinden daha az) , her iki yarık da sürekli olarak aydınlık görünüyordu.

Wertheimer bu görünürdeki devimi fi fenomeni(phi-phanomen) olarak adlandırıyordu. Başka bir deyişle iki yada daha fazla ışık arkası arkasına veya değişken olarak yakılırsa basit olarak yanan değil hareket eden ışıklar olarak algılanır. Bu zannedilen hareket olayı ışıklı reklamları ve filmleri insanların nasıl algıladığını açıklamaktadır.Buradan da anlaşılacağı gibi ‘fi olgusu’ algılama ürünü olan duyumlar ile fiziksel uyaranlar arasında birebir ilişki olduğunu varsayan eski yaklaşımlarla açıklanamaz. Algılanan  hareket, fiziksel uyaranlar içinde kendi başına varolmayan, ancak uyaranların birbirleriyle ilintili özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkan ortaya çıkan bir deneyimdir. Gözlemcinin sinir sistemi ve deneyimler, fiziksel girdiyi parçalar halinde ve edilgen bir biçimde kaydetmez. Tersine sinir sistemindeki örgütlenme, tıpkı algılamada olduğu gibi ayrışmış parçaları hemen bir bütüne dönüştürür. Gestalt okulunun daha ileri tarihli incelemelerinde bu olgu ‘Pragnanz yasası ya da ilkesi’ olarak adlandırılmıştır. Bu ilkeye göre alınan bir uyaran kümesinin sinir sisteminde ve algı mekanizmasında örgütlenmesi, koşulların izin verdiği ölçüde ‘iyi’ bir gestalt  ya da bütün oluşturur.

Görünürdeki devim üzerine çalışmalarını izleyen yıllarda Wertheimer, Koffka ve Köhler algılayan anın nesneler üzerine kendi yapı ve örgütlenmesine dayattığını gösteren başka birçok durumla karşılaştıklarını gördüler. Bütünlerin algılayan anın kendisi tarafından getirilen algılama gerekleri olduğunu anladılar.

Yayılışı ve sonraki gelişimi:

Sonraki yıllarda Gestalt kuramında önemli gelişmeler oldu. Wertheimer, Köhler, Koffka ve öğrencilerinin çalışmalarıyla gestaltçı yaklaşım, öteki algı alanlarının yanı sıra problem çözme, öğrenme ve düşünme gibi konularıda kapsayacak şekilde genişletildi.

Gestalt okulu 1920 yılından itibaren psikolojide güçlü bir yere sahip olmuştur. Koffka 1922 yılında Gestalt yaklaşımını ABD’ye tanıtmak amaçlı  ‘Psikoloji Bülteni (Psychological Bulletin)’ adlı makaleyi yazdı; 1929 yılında ise Köhler’in Gestalt Psikolojisi (Gestalt Psychology) adlı kitabı basıldı ve 1930 yılında da bu üç lider (Wertheimer, Köhler ve Koffka ) ve onların birçok öğrencisi ABD’ye taşındı.  Bu on yıllık süreç içerisinde basılan kitaplardan en başarılı olan Koffka’nın ‘Gestalt Psikolojisinin İlkeleri (Principles of Gestalt Psychology)’ dir (1935).

Harry Helson ve W.D. Ellis adlı iki Amerikalı psikolog ‘American Journal of Psychology’ de 1933 yılında yayımlanan makaleler dizisinde ve 1938 yılında ise gestalt hakkındaki temel yazıların bir kısmının İngilizce çevirilerinin özetini içeren bir kitap basarak ABD ve İngiltere’de Gestalt psikolojisinin yayılmasını amaçlamışlardır.

1920’lerde,30’larda ve 40’larda yeni alanlar keşfedildi. Motivasyon, sosyal psikoloji ve kişilik gibi konularda Kurt Lewin, Muzafer Sherif ve Solomon E. Asch; estetikte Rudolf Arnheim ve ekonomi davranışta George Kotono tarafından gestalt ilkeleri uygulandı. Wertheimer, ilişkisel karar verme ve gereklilik adlı gestalt kavramlarının ayrıca etik, politik davranış ve gerçeğin doğasıyla ilgili problemlere de ışık tutacak şekilde kullanılabileceğini göstermiştir.

Problem çözmenin prensipleri, paralelkenarın alanın nasıl hesaplanacağının öğrenilmesiyle ilgili en basit süreçten Galile ve Einstein’ın başlıca bilimsel sezgilerine kadar Wertheimer’in ‘Üretici Düşünce (Productive Thinking)‘ adlı kitabında daha da geliştirilmiştir. Üretici düşünce yapısı çözümü saklayan bir durumdan, uygun bir düzenlemeyle farkedilmeyen ilişkileri merkezini, çözümü bulunan bir gidişi kapsamaktadır.

1920’li ve 30’lu yıllar süresince, Köhler psikolojik izomorfizm, psikolojik deneyimin ve bunun altında yatan akıl sürecinin alan yapısının kimliği, ile Wertheimer’in 1912 tarihli akıl teorisinin (brain theory) ayrıntılarına girmiştir.

Bu ifade 1940 ve 50’li yılların figürsel etki ve algısal illüzyon çalışmalarına yol göstermiştir. Ayrıca Köhler beyin fonksiyonlarının anlamını beyinin elektriksel özelliklerinin deneysel araştırmaları ile incelemiştir.


Okul olarak sona ermesi:


20. yüzyılın ortalarına doğru bu hareket psikolojinin bütün alanları üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Belli bir süre sonrada bir okul olarak bağımsız bir varlığa sahip olamayacağı anlaşılmıştır. Fakat bunun anlamı bütün konuların çözüme kavuşturulduğu demek değildir. Gestalt teoricileri tarafından ortaya atılan geniş problemler dizisi (algılamada öğrenmenin rolü, öğrenmenin yapısı, akıl fonksiyonunun organizasyonu, kişilik yapısının ve motivasyonunun karakteristik özellikleri) psikoloji alanındaki ilginin ve tartışmalarının odak noktası olarak kaldı.

 

Tanımı:

Gestalt sözcüğü anlamı ‘biçim’ ya da ‘şekil’ sözcüklerinin anlamına eşdeğer olan Almanca bir kelimedir. İngilizce de ise tam olarak eş anlamlısı olmamakla birlikte günlük dilde ‘form’ ve ‘shape’; psikoloji de ise ‘pattern’ ve ya ‘configuration’ kelimeleri gestalt kelimesi yerine kullanılabilmektedir. Ancak özellikle ruhbilimciler tarafından genel olarak çevrilmeden kullanılır. Terim ruhbilimsel sözlüklerde ilk kez 1890’da göründüğü zaman ayrı öğelere parçalanamayan ama algılanan nesnelerin genel düzenlenişlerine yerleşen belli algısal ‘şekil niteliklerini’ –Gestaltqualitaten- belirtmek için kullanılmıştır. ‘Bir araya getirilmiş, düzenlenmiş yapı ya da biçim’ olarak da çevrilebilen Gestalt terimi, herhangi bir şeyin bütünsel özelliklerine, bu bütünü oluşturan parçaların ayrı ayrı çözümlemesiyle ulaşılamayacağını belirten kavramın en kısa anlatımı olarak psikolojiye yerleşmiştir.

‘Biçim felsefesi’ olarak da adlandırabileceğimiz ‘Gestalt Psikolojisi’ ise 20.yüzyılda algı konusundaki çağdaş çalışmaların öncüsü olan bir psikoloji okulu olarak tanımlanabilir. Daha önceki kuramların atomcu yaklaşımına -bütün yaşanmış deneyimleri parçalar halinde ele alarak çözümleme eğiliminde olan çağrışımcı ve yapısalcı yaklaşım (Wilhelm Wundt, Kuzey Almanya)- tepki olarak 19. yüzyıl civarında gelişen Gestalt psikolojisinin temel ilkesi, ‘bütün parçalarının toplamından öte bir şeydir’ cümlesiyle özetlenebilir. Gestalt okulunun öncülerinden olan Max Wertheimer, bu ilkeye örnek olarak storoskopik hareketi gösterir. Wertheimer ,art arda seri bir şekilde gösterilen hareketsiz bir dizi resmin yarattığı hareket hissinin ,aslında tek tek ele alındığında hiçbir resimde olmadığına dikkat etmiştir. Gerçekte bu hareket hissi, resimler arasındaki ilişkiden ortaya çıkmaktadır.

Gestaltçılar, incelemelerinde atomcu yaklaşımların yerine fenomenolojinin yöntemlerini koydular; bu yöntem başlangıcı Goethe’ye değin uzanan bir gelenekle, doğrudan edinilmiş psikolojik deneyimin tanımlanmasından başka hiçbir yola başvurmuyor, buna karşılık tanımlamaya giden bütün yolları açık bırakıyordu.Gestalt psikolojisi bir anlamda , zihinsel yaşantının incelenmesinde ki katıbilimsel yaklaşımlara insancıl bir boyut katma çabasındaydı.Gestaltçılar, kendilerinden önceki psikologların gözden kaçırdıkları ya da ister istemez bilimin çerçevesi dışında tuttukları ‘biçim,değer,anlam’ gibi kavramları ilk kez araştırma alanına kattılar.

Wertheimer’in araşırdığı fenomen o zamanki hakim olan psikoloji ile açıklanamıyordu. 1910’da psikoloji tamamen analitk idi. Doğa bilimlerinin birebir taklidi idi; bunla beraber her karmaşık fenomeni bütünü oluşturan küçük parçalar haline getirmeye kalkıyordu.

Fakat bu analitik prosedürün birçok bilinen psikolojik gerçekle bağdaştırılamayacağı açıktı. Eski psikolojinin savunucularından bazıları bazı kabuller ekleyerek düzenlemeye çalışıyorlardı. Geleneksel yaklaşımın yetersiz olduğunu gören diğer alimler bilimsel yaklaşımla psikolojinin problemlerinin çözüme ulaşacağını reddediyorlardı.

Wertheimer’a göre hiçbir eleştiri problemin temeline inemiyordu. Eski psikolojinin zorlukları bazı özel labarotuvar bulgularının yanlışlığına dayanıyordu. Anlamlı, önemli ve hayati olan herşey geleneksel yaklaşımda kayboluyordu. Ona göre sorun bilimsel metodun kendisinden ziyade o metod hakkında yapılan genl kanıdaydı. Buna göre metod atomistik olmalıydı.

Ancak bilim bu  anlamda sadece analitik olmamalıydı. Karmaşık bütünlerin görünümü tesadüfen ve keyfi olarak ilgili elemanlara indirgenmeli ki Wertheimer  bu yaklaşıma “aşağıdan”; bazı durumlarda ise “yukarıdan” yaklaşılması gerektiğini söyler. Bu durumlarda; bütündeki olaylar onun bileşenlerinden anlaşılamayacağı gibi; parçaların hareketi bütündeki yerlerine bağlıdır.

Bu olaylar psikolojinin anlam ve değer bakımından en önemli kısımlarıdır. Dolayısyla, görünen hareketler sadece onu oluşturan “sabitlerin” bilinmesi ile anlaşılmaz. Ayrıca bir çemberin şekli, bir manzarının huzuru, bir komutun sertliği, bir onucun geridönülmezliği bağımsız bileşenlerden anlaşılması mümkün değildir. Burada bütün özellikler ilkeldir ve parçaların özellikleri bütünlerin dinamiklerinden türemiştir.

Wertheimer 1912 yılında Frankfurt’ta okutman oldu. Daha sonra Berlin’e gitti ve 1929’da Frankfurt’a profesör olarak geri döndü. Bütün bu süre zarfında fikirlerini geliştirdi ve daha sonra mükemmel psikolog olan öğrencilerini eğitti. İletişim aracı olarak konuşmayı yazıya yeğledi ise de yeni yaklaşımı olan idrak  alanına “yukarıdan” yaklaşım ve düşünmenin doğası ile ilgili makaleler yayınladı.

1933’teki Almanya seçimlerinden hemen önce, Wertheimer bir komşunun radyosundan Hitler’in konuşmasını duydu. Ailesinin böyle bir adamın yönettiği bir ülkede yaşayamayacağına karar verdi ve ertesi gün aile Marrienband, Çekoslavakya’ya taşındı. Çok geçmeden Wertheimer Hitler’in bir fenomen geçirmediğini anladı ve New School for Social Research’ün University in Exile (daha sonra the Sosyal Bilimler Yüksek Lisans Fakültesi) ile birleşme davetini kabul etti.  Düşünce sisteminde oluşan proseslerin oldukça orjinal bir incelemesi olan, asıl çalışması, Productive Thinking’ i tamamlamak üzere düşünce üzerine yaptığı çalışmalara devam etti. Birkaç makalesinde dürüstlük, etik, özgürlük ve demokrasi problemlerinde Gestalt Düşüncesinin uygulanışını gösterdi. Ne yazık ki öngördüğü Gestalt mantığını yazacak kadar yaşamadı.


ALGILAMADA GESTALT İLKELERİ

Gestalt psikologları , bir uyaranın parçalarından birinin, nasıl diğer bir parçayla ilişki içinde göründüğüyle ilgili birkaç algısal fenomen bulmuşlardır ve bu fenomenleri açıklamaya yarayan bazı kanunlar öne sürmüşlerdir. (Gestaltpsikologlar algılama ile düşünme arasında bir fark görmediklerinden bu kanunlar her ikisi için de geçerlidir. ) Bir bütün haline gelmede geçerli olan temel ilkeler:


1) Birey, başka özellikler sabit kaldığında, uyarımları yakınlık (proximity),benzerlik (closure) ve süreklilik (continuation) öğelerine göre gruplandırma eğilimindedir. Uyarımlarda birbirine yakın olan nesneler bir grup olarak algılanır ve bireyin zihninde örgütlenirken birbirine benzer nesneler biraraya toplanır ve farklı ve sivrilen yönler giderilir.

2) Birey için önemli olan ve bireyin dikkatini daha çok çeken nesnelerle, önemsiz olanlar da ayrılır. Bir uyarımın sık sık tekrarlanması, şiddetli oluşu, çevresindekilerle zıt bir özelliğe sahip oluşu da onun ayrı olarak örgütlenmesine yol açabilir.

3) Duyu organlarının bütün olarak değil de kısmen duyumladığı nesneler de eksikleri tamamlanıp bütün olarak algılanır. Bu bütünleme bireyin daha önceki algılarını örgütlerken kullandığı kalıplara göre yapılır.

4) Yakınlık, benzerlik, süreklilik, simetri, önem vb. bakımlardan algılayan için iyi olan uyarımlar da birarada toplanabilir.

KİŞİLİK KURAMLARI

Kişilik ve davranışın psikologlar tarafından sık sık birbirleri yerine kullanılması karışıklıklar yaratmıştır. Kişilik davranış hakkında ya da davranıştan hareket edilerek yapılan bir soyutlama ,bir varsayımsal yapıdır. Oysa davranış gözlenebilir olaylardan ibaretdir. Kişilik ile ilgili ifadeler , bireylerin alışılmış ,varsayımlaştırılmış yapı ve bütünlüğü tarif ederler. Geleneksel olarak kişilik psikolojisi , kişinin davranışları üzerine yapılmış gözlemleri kişiliğin derinlerinde yatan özellikleri belirleyici birer işaret olarak kabul etmiş ve bu yolla bireyin kişiliğine giden yolun anahtarı olmuşlardır.

Fakat yaklaşım seviyesi hangisi olursa olsun kuramların davranış hakkında bazı sorunlarla karşılaşması önlenemez. Çoğu zaman kuramlar arasındaki farklılıklar bu sorunları inceleme şekilleri açısından değerlendirilebilir ve teşhis edilebilir.


ALAN –GESTALT KURAMLARI

Alan kuramcıları bireyin sosyal –psikolojik bir yaşam çerçevesi içinde yaşarken , davranışları açısından çevre ile bir bütünlük teşkil etmelerinin gerektiğine inanırlar . Belirli bir alandaki karşılıklı insan ilişkilerine tanıdıkları önem ise dürtülere verdikleri önemlerden daha ağır basar . Davranış , Gestaltçı açıdan , organize olmuş bir bütün olarak görülür ve kişiliğin motivler , tavırlar ve vasıflar gibi birbirine bağlı ve karşılıklı ilişki halinde olan yönlerden ibaret olduğuna inanırlar . Her ne kadar alan kuramcıları yaşanmakta olan ana, daha büyük önem tanısalar da, bireyi geçmiş ve şimdiki tecrübelerinin bir ürünü olarak kabul etmişlerdir. Alan kuramcılarına göre kişiliğin ,öğelerinin bir ürünü olarak kabul etmişlerdir. Alan kuramcılarına göre kişiliğin , öğelerinin bir ürünü olarak ele alınması her zaman yararlı olmayabilir.Onlara göre kişilk her ne kadar öğeleri de kapsamakta ise de , yine de onların toplamının üstünde bir yapıdır. Amerika’daki alan kuramcıları arasında belki de en fazla ün sahibi olan Kurt Lewin’dir. Alan kuramcısına göre kişilik statik değil dinamiktir ve zamana göre değişen kültürel kalıpların kişi üzerinde yaptığı dahili ve harici baskıların yarattığı çatışmalardan doğmuştur. Alan kuramcısının psikometrik görüşe olan ilgisi oldukça zayıftır ve alan kuramının kişiselliğe , daha doğrusu kişisel yorumlara verdiği önem tarafından oldukça sınırlandırılmış bir durumdadır. Bu kuramcılar i kişinin çevresini nasıl yorumladığını , onunla olan ilişkilerdeki davranış tarzlarını ve bu çabalarında ne derece başarılı olduğunu bilmek ister. Bir Lewin taraftarı , aynı zamanda kişinin ihtiyaç yapısı ve bu ihtiyaçların ne derece bütünleşmiş bir şekilde davranış tarafından yansıtıldıkları hakkında da bilgi sahibi olmak ister. Sonuç olarak saha kuramcıları , tipik kişilik soru listelerinin bölümler halinde belirtilen sonuç şekillerine pek ilgi duymazlar. Onlar için gerekli olan şey , daha dinamik fakat daha az normatif olarak yorumlanmış ifade şekilleri ( test sonuçları olarak )dir.

ÖĞRENME VE DÜŞÜNMEDEKİ İLKELER

Gestalt’ın düşünceyi ele alış biçiminde iki tema öne çıkmaktadır. 1.si iç benliğin anlaşılması , 2.si ise buluş sürecidir. Bu temalar çok genel olgulardır. Sonucu keşfedememe durumunda oluşur.

Açıklandığında bir çözümü keşfetmeyle onu anlama arasında keskin ayırımlar bulunmuyor bu nedenle düşünmenin psikolojisi eğitim öğrenme ve öğretmeyle ilgili sorunlara değiniyor. Bu bakış açısına en kapsamlı şekilde , ‘Üretici Düşünme’ de Wertheimer tarafından değinilmiştir. Bu bağlamda deneme yanılma yaparak öğrenmeyle , anlayarak öğrenmeyi karşılaştırmıştır. Bir öğrenci bir çözümün basamaklarını ezberleyebilir ve bunu eksiksiz bir biçimde aynısını tekrar uygulayabilir. Fakat çözümü anlayamamışsa problemin detayları değiştirildiğinde çaresiz duruma düşecektir ve anlamsız hatalar yapacaktır. Eğer problemin çözümüne ulaşırken kullandığımız basamakları anlarsa çözümü temel yapısal ilişkileri koruyan yeni bir dizi durumlara adapte edebilecek yetenekte olacaktır. Gerçektende gerekli konum değişikliklerini yapabilme yeteneğini kullanılmaya hazır anlamayı teşkil etmektedir. Öğrenme ve öğretmede bir çözümün keşfinde olduğu gibi verilen gerçekleri bütünle ilişkilendirmemek düşünmenin temelinden uzaklaşmaktır. Zihni parça parça detaylarla meşgul eden, tekrarlamaların eksiksizliği ve hemen anında cevap verme gibi eğitim çalışmaları düşünmeye karşı düşmanca olabilir.

ORGANİZASYONLARDA GESTALT

Gestalt , ‘anlamlı bütün, figür ya da bütünlük’ olarak çevrilebilen Almanca bir kelimedir. Varoluşçu olgusal felsefeye ve Kurt Lewin ’in alan teorisine dayanan bir terapi çeşidi olaraksa ilk kez Drs. Fritz ve Laura Perls tarafından geliştirildi. Bu terapinin ilkeleri ‘bizlerin, yani insanların, ‘varoluşumuzun anlamlı yapmak için deneyimlerimizi tamamlamak’ için sabit bir ihtiyaca sahip olduğumuz temeline dayanır.

Sağlıklı çalışma, bizim çevremizle olan ilişkimize ve kaynaklarımızı ( ebeveyinler , öğretmenler,vs.) uğraşmak ya da onları kişisel yararımız için kullanmak için nasıl yollar geliştirdiğimize dayanır.

İhtiyaçlarımızı karşılamak için yapılan bu içsel çatışma, davranışlarımızı sağlıklı çalışmamızı engelleyen durumlara uydurmaktadır. İşte bu organizasyonlarda insanların daima yüz yüze geldiği ikilemdir, ve insanlar sürekli olarak kişisel ihtiyaçları ve örgütsel ihtiyaçlar arasında dengeyi tutturmaya çalışmaktadır.

Farkına varma, seçme ve hareket’ in gestalt ilkelerini kullanarak, organizasyonlardaki, departmanlardaki ve gruplardaki ‘sağlıklı ve sağlıksız’ çalışmayı etkileyen modelleri kolaylıkla tanımlayabiliriz. Bunu aşağıdaki örneklerle açıklayabiliriz:

Karşı koyma ile çalışma :

İnsanlar bazı projeler ve ya activitelerle ilgili olarak karşı koyma ( direnme ) ile karşılaştıkları zaman, genelde güç ya da bazı etkileyici stratejilerin de yardımıyla daha çok çalışarak bu dirençleri ortadan kaldırmaya çalışırlar. Ancak bu yöntem yorucu olduğu kadar etkisiz de bir yöntemdir, çünkü siz bir direnci ortadan kaldırır kaldırmaz bir başkası onun yerini alacaktır. Ayrıca bu çeşit bir ‘değişim yönetimi’ hem enerji hem de para kaybına sebep olmasına karşın herşey aynı kalmaya devam edecektir.

Oysa ki gestalt yaklaşımı ‘paradoksal’ değişim metodunu kullanmaktadır. Bu method, herşeyin gerçekte varolma yollarını daha çok incelenmesi ve bunların açık olarak ortaya konulmasının sağlanması ile, değişimin gerçekleşmesi için daha çok şansa sahip olunacağını vurgular. Burada değişim zaman içerisinde düzenli olarak gelişen, çevresel faktörlerin de desteğini alan doğal bir süreç olarak görülür.

Süreç müzakereleri :

Gestalt yaklaşımı süreç uyumludur. ‘niçin bu oluyor?’ sorusu yerine ‘ne, nasıl varoluyor?’ sorularını sorar. Bir süreç uyumu iki işleve sahiptir. Bunlardan biri yapısal diğeri ise dinamiktir.

Yapısal süreç elementlerini ya da sabit modelleri açıklar. Örneğin bir insan çocukluk döneminde yılanlarla ilgili bir rüya görebilir, ve bu rüyalar ileride onun yılanlardan korkmasına veya yılan fobisinin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Ve belki de ileri de işyerinde ‘zehirli davranışlara’ sahip kişilerle karşılaşabilir. Burada yılan sabit bir süreçtir.

Sürecin dinamik yönleri bizim insanlara ve diğer varlıklara karşı duyduğumuz duygularda açıkça kendilerini belli etmektedir. Bir insanın patronu, sekreteri ya da müşterileriyle ilişkileri onlara karşı duydukları ilgiyle ilgilidir. Bu duygular o insanın onlara karşılık verme yöntemini belirler.


Gestalt yaklaşımı süreç ve meydan okumayı kullanır ve kişileri duygularını paylaşmaları için cesaretlendirir ve provake eder. Böylece organizasyonlara kendi çözümlerini bulma ve değişim ile ilgili yeni kararlar verme yeteneği kazandırmak için, çeşitli ilişki modellerini yaratıcı bir şekilde kullanır. Gestalt yaklaşımı insanların ‘duygusal zekalarını’ geliştirmelerine yardımcı olur.

Müşteri amaçlarını karşılamak:

İş hayatındaki dengesizlikler ve tirübülanslar kaos, korku ve hayal kırıklığı duyularını ortaya çıkarmıştır. Ancak tirübülanslar olayların akışına yeni boyutlar eklemiş ve olayların

ani ve rastgele değişimlerinin içinde yeni fırsatlar yaratmıştır. Bizler de farkına varma ve açıklığa başvuran kararlar ile karşı karşıya kalırız. Aile şartları, vardiya değişimi, çalışma grubu değişimleri ve global olaylar, yer değişimi ve birbiriyle bağlantılı amaçlar için bir karşılığa ihtiyaç duymaktadır.

Kaoslu ve tirübülanslı durumlarda, şirketlerde çalışan insanlar kendilerini güvende hissetmemekte ve bunun sonucu olarak da hiçbir şey iyi işlememektedir. Müşteri memnuniyeti azalmakta ve işletme sendelemektedir.Gerek örgüt gerek çalışan gerekse müşteri ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışanların olaylardan haberdar olma düzeyleri dikkate alınmalı ve desteklenmelidir.

Karar verme sürecinde organizasyondaki insanlara da söz hakkı tanımak da işte insanları mutlu etmenin bir başka yoludur. Böylece herbir kişisel enerji müşteri memnuniyetine ulaşmaya daha da odaklanır.

Özellikle global ve politik olarak değişik durumlarda çalışan liderlerin ve yöneticilerin bu kaoslu süreçlerde çalışmayla ilgili birçok şey bilmeye ihtiyaçları vardır.

GESTALT TEORİSİ VE GRUP GELİŞİMİ

Gestalt’ın grup gelişimi teorisine ihtiyacı var mı?

Gestalt’ın grup teorisi detaylı olarak daha yeni gelişmiştir ve bu konu hakkında yazılı çok az kaynak bulunmaktadır. Geçen yıllarda az sayıdaki Gestaltçılar, Gestalt terapisi ile ilgili makale yazmıştır ve sonunda 1980 yılında bir Gestalt grup proses yaklaşımını anlatan “Beyond the Hot Seat” yayınlandı. (Şu anda ikinci baskıdadır ve 10uncu yılı New York’ta benim ve Peter Philippson’ın katılıdığı bir konferansla kutlanmıştır). Bu ilgi akımına rağmen Gestalt yaklaşımının teorisi ve uygulaması ile ilgili yazılı kaynak oldukça azdır. Örnek olarak British Gestalt dergisinin son altı sayısına bakacak olursak Gaie Houston’dan bir makale ve John Bernard Harris’in kendi grubuyla yazdığı bir makale ortaya çıkar.

Karşımıza çıkan durum çok şaşırtıcıdır. Gestalt bir alan teorisidir ve alan teorisi insan gruplarının davranışlarını ve deneyimlerini ele almada yardımcı olur. Bunula beraber sosyal olgular olarak bizim bunun dışında olmadığımızı söyler. Fritz’in Gestalt yaklaşımındaki sözlerine göre:

“Hiçbir kişi kendi kendine yetemez; kişi sadece çevresiyle birlikte var olabilir. Kişi kaçınılmaz olarak her zaman bir alanın parçasıdır”.

Buna göre, bütün teoriler ilkel sosyal gerçeklik gibi başlar ve kişisel psikolojiyi bu sınırlar içinde açıklar. Buna rağmen, Harris, Gestalt terapistleri arasında ‘sadece kişilerin önemli olduğunu, gerçek terapinin bire bir olduğunu söyleyen ve grup içinde yapılanın bundan türediğini , zıttının da önemli olmadığını anlatan bir kibirlilik’ hissedildiğinden ve bu bakış açısının oldukça yanlış olduğundan bahseder.

Çoğunlukla grup çalışmamızı bilgilendirmek ve zemin oluşturmak için, teori grubuna ihtiyacımız vardır. Bundan başka; grup çalışması uydurulmuştur.Yine Harris’e göre, aslında çok araştırma yapıldığında bu durum kabullenemezdir.

Gestalt teori grubu neye ihtiyaç duyar? Başlangıçta küçüğünden büyüğüne, açığından kapalısına her tür gruptan konuşmak için Gestalt fikirlerini kullanır.Grupların ve üyelerinin karşılıklı ilişkilerini anlatmak için yollar arar. En son olarak, Gestalt ilkelerinin gerçeklenmesini anlatarak teori ve uygulama arasında bağlantı kurar.

Bu kısa parçada belirtilen konuların biri de grup gelişimidir. Bu kısımla ilgili bir sorgulama yapmak gerekirse; küçük grup gelişimi geleneksel grup gelişiminin bir parçasıdır ve bu işlemi açıklamak için çok değişik modeller öne sürülmüştür. Bu modeller genelde:

(i)grupların yaşamında değişik dönemleri açıklar

(ii) bir dizi halinde bunları birbiriyle ilişkilendirir

(iii)az gelişmişten çok gelişmişe kadar bir dizi halinde bunları sunar.

Klasik bir örnek olarak Truckman’in modeli (1965) verilebilir. Schein ve Bennis’in karmaşık çok dönemli modeli de örnek gösterilebilir(1965). Bu modellerin kendi kullanım alanları vardır. Truckman’a göre çok geniş bir bakış açısı ile sunulabilir. Mesela, kendi modeli:“...zamanla sosyal ve görev açısından grup davranışındaki değişiklerin bir kavramcılığı şeklinde verilir”. Ayrıca grup çalışanlarının çıkmazına bağlantı kurmak için de kullanılabilir çünkü : “Grup şu şöyle-böyle durumda ise ilerlemeleri ve onlara yardım etmeniz için yapılması gerekenler budur.”

Gruba pratikte olduğundan çok daha kapalı bir sistem gibi davranıldı. Ancak gerçek hayattaki grupların (hatta terapi gruplarının) karmaşık sınırları vardır. Örneğin, üyeler oturumlar arası tenefüslerde ve hatta grup dışında da buluşurlar ve bu da tamamen grup sürecinin bir parçasıdır. Ayrıca grup üyeleri, gruptan dolayı kendilerini etkileyen eşlere, çocuklara, komşulara ve meslektaşlara sahiptirler ve bu da zamanla değişen ve gelişen üslubun bir parçasıdır. Karmaşık gerçek yaşamın grup toplantılarına etkisiyle de gruplar kolay kolay düzenli ve tutarlı bir şekilde gelişemezler. Bu yüzden pratikte asla uygulanamayan basit bir genel model var. Ancak gruplarla ilgili tek sorun bu değildir. Buna bir örnek olarak ‘hiç bir genel teorinin o kadar da özel olmadığının düşünülmesi’ verilebilir. Diğer bir sorun olarak ‘bazı grupların gelişme amacı sorunları’ verilebilir (Harris). Grup gelişmesine yönelik pek çok eski-paradigma teorileri analitik bir zeminden gelir ve analitik psikoterapi teorisinden (Freud) varsayımlara dayanır.Bunlardan bazılarına gerçekçi bir bakış açısıyla bakmak gerekirse;

(I)Analitik yaklaşımın belireyicisi nedensellik içeren bir bakıştır; yani kısaca,şu anki tecrübelerimizin sebebi geçmişte başımıza gelen olaylardır. Örneğin, şuan grupta kendimi rahat hissedemeyişimin sebebi çocukken bana zarar veren sosyal ilişkiler içeren bir aileden geliyor olmam olabilir.

(II) Analitik yaklaşım aslında geliştirmeye yöneliktir. Bebek ve çocuk gelişmesinin belirli ve farklı dönemleri olduğu kesindir ve buradan doğru bir sıralı gelişme olduğu varsayımı çıkar. Eğer bu dönemleri yaşayıp tamamlarsak normal bir insan olurken aksi takdirde asabi ve ruh hastası oluruz.

(III) Analitik model, tedaviye yönelik çalışmaların aslında insanlara gelişimlerindekieksiklikleri öğretebileceğini ve bunların farkında olarak eksik dönemlerin istenilirse tamalanabileceğini iddia eder.

(IV)Son olarak, bu gelişimsel yaklaşım ilişkiselden çok gerçekçidir; değişimin insanların içsel gelişimlerinden kaynaklandığı görülür (umut verici bir şekilde grup bunu kolaylaştırır). Kişilerin ve grupların yaşamlarıyla ilgili dış faktörler grup sınırları içindeki olup bitenlerden göreceli olarak daha az önemlidir.

Kişisel psikolojiye bu yaklaşım grup terapisindeki çeşitli analitik yaklaşımlara yansıtıldı. Ashbach ve Shirmer, “Hedef İlişkiler,Kendin ve Grup” isimli kitaplarında; “...çocukluktan erişkinliğe geçiş gruptaki evre geliştirmede tekrarlanır.Bir başka deyişle grup gelişimi kişilerin gelişimlerini de özetler” [Aschbach & Shirmer 1987; s.162]. Bunlar grup gelişimindeki klasik modellerin ardındaki düşüncelerdir.Zamanla grupta amaçsal olarak gelişime yönelik sıralı bir değişim olur, mesela daha az olgunluktan daha çoğa doğru.Gruptaki bireyleri düşünürsek kişisel gelişim eksikliklerini (çoğunlukla değişen ilişkiler yoluyla) gruba aktarırlar ve umut veren bir biçimde bunun çaresini bulurlar.

Grup liderliğinin kedine has bir modelinin bu açıdan nasıl ilerlediğine dikkat edilmelidir. Liderin asıl işi gruba gelişimde yardım etmektir. Ayrıca güçlü normatif tatlara da dikkat edilmelidir; gruplar (bireyler) belirli yollarla olgunlaşmalıdır. Fakat hemen hemen hiç çocukluk/yetişkinlik ayrımı bir amaçtır. Ünlü bir Gestaltçı bunu şöyle açıkladı; ‘ Psikoterapi işinin zor yanı; psikoterapistlerin kişiliklerinden ve tedavinin sosyal rolünden, bir taraftan uzak geçmişin sürekli zihni meşgul etmesine ,diğer taraftan düzeltilmeye deymeyen yetişkin gerçekliğini düzelterek standartlaştırma çabasına sıçramasıdır’ [Perls, Hefferline & Goodman 1951 p.288].

Yetişkinliği size yardımcı olan yollarla tanımlama, ve daha sonra dünyanın geri kalan kısmını buna göre yargılama, Goodman’in belirttiği gibi zevksiz olabilir. Fakat grup gelişimine olan bu yaklaşımı perçinleyen amaç daha esaslıdır; yukarıdaki varsayımların hiçbiri alan teorisine uygun olmadığı için Gestalt’ın terapi teorisine uygun değildir. Alan teorisi şuan ve burda olanların anlaşılmasının ve açıklanmasının yakın alanla (çevreyle) ilişkili olduğunu savunur. Ve bu tam olarak nedensellikteki yenilikçi anlayıştır. Daha sonra Perls ve Goodman tarafından Gestalt terapi teorisiyle birleştirilen Lewin’in geliştirdiği yeni sosyal psikoloji yaklaşımı uzaktaki olayların psikolojiye etki etmediğini öngörür. Ve bu perspektif (farkında olarak ya da olmayarak) işe yarıyor – yani şu anı ve burayı yaşıyoruz, geçmişi değil, ve bu terapi şu an ve burada insanlara yeni davranışlar ve tecrübeler yaratmaya yardım etmekten oluşuyor- bu da Gestalt terapisinin her işe güçlü bir şekilde oturmasını sağlıyor.

Ne yazık ki Gestalt grup çalışmaları hakkında yazan çoğu yazar bunu farkedememiştir; birçoğu diğer kaynaklardan grup geliştirme modellerini eleştirmez bir biçimde toptan benimsemişlerdir. Örnek olarak Joseph Zinken’in Irving Yalom’un 4 aşamalı modelini ödünç alması gösterilebilir.

‘Gestalt grupları hafta sonu seminerlerinde veya gruplarında diğer terapi gruplarınınkine benzeyen gelişme modelini uygulamaktadırlar. Bizim grubumuz önce toplumsal, derin olmayan incelemelerle ve tedbirli güven aşamalarıyla başlıyor daha sonra kişisel çatışmalar ve güç mücadelelerine yöneliyor’ (Zinker 1970).

Gerçektende genel olarak terapi grupları ve Gestalt grupları belirli bir amaç için aynı yöntemleri mi kullanıyor?Burada bir okuyucunun deneyimlerine yer verilebilir. Elaine Kepner benzer bir modeli (3 aşamalı) ödünç alıyor bu sefer Will Schutz ‘un fikrinden esinlenerek aşamaların sıralı meydana gelme eğiliminde olduğunu söylüyor.İkincisinde ‘Etki ve bağımlılığa karşı aşama’ grubun başa çıkması gereken ana sorunlar içeren ‘etki otorite ve kontrol (Kepner 1970)’ ünden esinleniyor. Yine bu iki teorideki analitik fikir aşamaları üzerine başlamak durumundaysak şiddetli bir biçimde hücum etmek ( ve herhalde grup liderine saldırmayı durdurmak) konusunda çalışmalıyız.Bu gerçekten olgun grupların (ve grup üyelerinin) kavga etmesine , hırslı olmasına ,çatışmalarına ve genel olarak kötü davranışlarına gerek olmadığına işaret etmektedir.

Harris’e göre bu manzara sadece sorgulama için ifade edilmelidir.Bu çatışma manzarasının karşısında geniş Gestalt perspektifi açısından Paul Goodman’ın ‘Yine çatışmalarda yıkma yoketme tamamen öz ile ilgili ,saptama, uzaklaştırma özü azaltmayla ilgilidir. Kısaca nerede çatışma ,kontak kurma ve arka planda figür varsa azaltılmış öz var’ sözü dikkate değerdir. Diğer bir değişle gruptaki güven aşamalarını test etmek çalışmadan önce olan değil fakat insanların ilişki sınırlarını yaratma ve keşfetmede büyük bir kısmı oluşturuyor.

Açılıştaki soruya yani ‘Gestalt teori alanı olarak grup geliştirme modeline ihtiyaç duyuyor mu?’ ya dönersek, kimi gestaltçılara göre (başta Harris olmak üzere) ihtiyaç duymuyor. Ona göre en azından bu geleneksel bir biçimde anlaşılmıştır.

Bununla ilgili yeni paradigmalar , fikirler ise aşağıdaki gibidir:

I) Gruplar zamanla değişirler fakat bu değişim tahmin edilebilir ve sıralı bir şekilde değildir.

II) Değişik gruplar farklı yollarla değişirler. Zinker’in yorumuna karşın haftasonu işlemlerde uzun-dönem gruplar arasında belirgin farklılıklar vardır,yani insanların grup amaçları ve hedefleri, grup liderleri, bağlantıları... çok farklıdır.

III) Grupların zamanla değişmesi için doğru yol diye bir şey yoktur ; herbiri değiştikçe değişiyorlar. Gestaltçıların görevi; herhangi bir özel gelişim amaçlı yatırım yapmadan, grup sürecinin göründüğü gibi farkında olmak ve yanında durmaktır. Buna örnek olarak grubu yönetmedeki ideal sonuç verilebilir. Gelişim terimleri kullanmaya devam etmek istiyorsak grubun olgun olma ya da olmama aşamasının içsel ve dışsal bir dizi faktörlere dayanarak sürekli dalgalanma göstereceği kabul edilmelidir.

IV) Sonuç olarak grup alanının görünüşü (dışsal) ya da içeriğini asla kaybedilmemelidir. Bireylerle çalışırken sınırın her iki tarafıyla ilgilendiğimiz gibi grupla çalışırken de aynı şeyi yapmalıyız. O zaman ihtiyacımız olan şey, deneyimlere dayalı bir dizi fikir ve kavramlar geliştirerek pratik olarak grup süreci ile ilgili yararlı açıklamalar ve yeterli teorik bilgiler edinmektir.Bu grup yaşamının horizontal açıklamasıdır. Grup geçmişinin devam eden olayların anlam kazanabilmesi için alt yapıya sahip olması gerekir (Harris ). Grup seansları soyutlanmış değildir. Kompleks yollarla birbirine bağlıdır. Ve biz bunun her zaman farkında olmalıyız. Grup gestaltları saha şartlarına iç ve dış sınırları olarak cevap verdikçe düzenli olarak meydana çıkar. Bu modeller belirli bir müşteri grubu belirli bireyler ve bunun gibi şeylerle ilişkilendirilebilir. O zaman ihtiyacımız olan şey grup gelişiminin haritasını çıkarmak için o anda neler olması gerektiğinden çok grupta gerçekten neler olduğuna cevap verebilen daha esnek bir yaklaşımdır.


ÖRGÜTSEL DANIŞMANLIKTA GESTALT YAKLAŞIMI

Örgütsel danışmanlıkta Gestalt Yaklaşımının alanı örgütlerdeki değişim ve öğrenme konularında amaca yönelik değerlendirme , tasarlama ve yerleştirmedir.

Bu yaklaşım Amerika da 50’li yılların sonunda geliştirildi. 60’lardan bu yana uygulanıyor ve sürekli gözden geçirilerek 1970 ‘lerden bu yana öğretiliyor. 20’lerden 30 ‘lardan bu yana Gestalt psikoloji’de yapılan araştırmalarda elde edilen bilgilere göre kurulmaktadır ve F. Perls tarafından psikoterapiye uygulanarak örgütsel danışmanlık yararına kullanılmaktadır.

Gestalt –yönlü örgütsel danışmanlığa gerek duyulan durumlar:

Ø Bireylerin iş çevresi ile olan ilişkileri düşük performans ve çatışmalarla yüzleşmede hazırlıksız olma gibi olgular başgöstermektedir...

Ø Bir çok hiyerarşik aşamalardaki iç iletişimeki ağır çatışmlar , söylentiler , blokajlar ve pasiflikle nitelenmiştir.

Ø Yeni birçok grup yeni bir takımyıldızında birlikte çalışarak beklenmeyen ve istenmeyen sonuçlara öncülük etmektedir.

Ø Bir fabrikanın takım çalışmasının işçilerin katılımıyla olmasını istemesi...

Ø Yeni kurulmuş bir çokuluslu bir organizasyon güçlü amaç –yönelimli bir şekilde bütünleşmek istemesi..

Gestalt –Yönlü Örgütsel Danışmanlığın Amaçları:

Ø Organizasyonlarda değişim ve öğrenme süreçlerinin farkına vardırmak.

Ø Değişim süreci için etkili aracılığı tanımlamak ve yerleştirmek.

Ø Bu süreçlere direnmeleri kabul etmek ve buna değer vermek.

Ø Bireylerin optimum öğrenmelerini desteklemek ve bunu kesinleştirerek örgütsel öğrenmeye dönüşümünü sağlamak

Ø Gestalt psikolojisinden elde dilen bir araştırmaya göre hepimiz itici güçlerle bütünsel algılama yapısını oluşturmak için kendi gerçeklerimizi kurmaya çalışıyoruz

Eğer aşağıdaki durumlar gerçekleşirse değişim ve öğrenme daha çabuk oluyor;

Ø Kişi kendisiyle iletişime geçer = Kişi kendi davranışlarının ,tutumlarının ,öğrenme biçiminin ve buna eşlik eden diğer hislerin farkına varır

Ø Kişi başkalarıyla iletişime geçer = Bu süreçte başkalarının davranışlarını ve öğrenme biçimlerinin farkına varır.

Bireylere uygulanabilen herşey takımlara ve organizasyonlara da uygulanabilir.Bireylerin değişim sürecinde yeraldıklarının farkında olmaları ve çevre sonucu belirler.Değişim takımların ve/veya organizasyonların temas sınırlarında yeralır. Bu temas sürecindeki enerji motivasyona ve meydan okuyan vizyonlara öncülük eder. Bu vizyon büyük çoğunluğun bir araya gelerek muhtemelen kişiler ve organizasyonlar için ağrılı değişimleri çözmeye çalışmaya değer hale getiriyor.




 
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst