Kürtaj: Yeniden mücadele başlığı

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Siyaset Meydanı kategorisinde nilüfer tarafından oluşturulan Kürtaj: Yeniden mücadele başlığı başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,507 kez görüntülenmiş, 3 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Siyaset Meydanı
Konu Başlığı Kürtaj: Yeniden mücadele başlığı
Konbuyu başlatan nilüfer
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Cagatay

nilüfer

Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Kas 2008
Mesajlar
246
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
12 Haziran 2011 seçimlerinden kısa bir süre önce, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştiren Adalet ve Kalkınma Partisi kadın sorunu hakkında da sembolik ama önemli bir adım atmış oldu. AKP, kadının toplumsal konumunu aile ile birlikte ele almakta ve kadını sadece ailenin bir parçası olarak görmektedir. Bu bağlamda da Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmesi AKP nin kadına, aileyi ve sosyal politikaları önceleyerek baktığını göstermektedir.

AKP 2. Cumhuriyetini tüm kurumları ile birlikte kurarken bunun toplumsal ayaklarını da özellikle kadınlar üzerinden kurmaya çalışmaktadır. AKP’nin sosyal politikalarının yanı sıra aile ile kadını bir arada anmasının ve kadın kimliğini annelik üzerinden kurgulamasının geleneksel değerlerle ve dinci gericilikle son derece uyumlu olduğu açıktır. Ailenin ve anneliğin bu kadar kutsanması AKP’nin sadece gerici yaklaşımının bir sonucu değil, aynı zamanda piyasacı burjuva ideolojisinin de bir ürünüdür Aile kurumu üzerinden devletin sorumlulukları kadınlara yüklenerek daha ucuz iş gücü yaratılmakta ve bu döngünün sağlanabilmesi için kadınların omuzlarına büyük bir yük bindirilmektedir. Aile içerisinde çocuk, yaşlı ve hasta bakımını kadınlara yükleyen piyasacı zihniyet, esnek çalışma koşullarının da rahatlıkla uygulanmasını sağlamaktadır. Aile içerisinde kendisine yüklenen görevlerin yanı sıra çalışma hayatının içerisinde de var olmaya çalışan kadınlar daha ucuz iş gücü kaynağı ve yarı zamanlı çalışan büyük bir toplamı oluşturmaktadır. Evde uysal eş, fedakar anne ve iffetli kadın rolü sunulan kadın, çalışma hayatında da kolay işten çıkartılabilen, ucuz iş gücü olarak görülmektedir.

Geride bıraktığımız haftada her fırsatta kadınların üç çocuk doğurması konusunda çağrı yapan Başbakan en sonunda ağzındaki baklayı da çıkarıvermiş ve yasal olarak da bir hak olan kürtajı cinayet olarak ilan etmiştir. Başbakanın peşi sıra bakanlar da bunu konuşmaya başlamıştır. Kürtajın bir doğum kontrol yöntemi olmadığını gereksiz yere vurgulayan, kadına yönelik şiddetin önüne geçmek yerine kadınları ikinci sınıf yurttaş haline getirme uğraşı içinde olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’den tutun da konunun diğer bir muhatabı Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a kadar bütün ilgili bakanlar bunun için sıraya girmiştir Yapılan açıklamalar içerisinde en önemli olanı Recep Akdağ'ın “tecavüze uğrayan doğursun devlet bakar” açıklamasıdır. Bu açıklama kürtaj tartışmasında iktidarın tartışmaya yön verme çabasını göstermektedir.

Kürtaj hakkının tartışmaya açılması ve bu tartışma içerisinde özellikle tecavüze uğrayanların, ensest ilişki sonucu hamile kalanların ve sağlık sorunu yaşayanların durumunun dillendirilmesi, hak sahibi kadınlar açısından bir mevzi kaybıdır. Bu nedenledir ki “kürtaj haktır, tartıştırmayız” demek son derece yerindedir. Kürtajın hangi hallerde zorunluluk olduğu üzerinden hareket etmek, daha baştan iktidarın çizdiği rotaya girmek demektir. Başbakanın “kürtaj cinayettir” diyerek doğrudan zorlayıcı noktaları da olan açıklamasının hemen ardından Sağlık Bakanı’ndan da aldığı desteğin bu tartışmada AKP’nin pazarlık payını arttırmaya yönelik bir girizgah olduğunu, son olarak yapılan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın açıklamasından da anlamaktayız. Bozdağ'ın Avrupa'dan ve dünyadan örneklere değindiği açıklamasında da vurguladığı gibi devlet bu konudaki uygulamasını yeniden değerlendirme gayesi içerisindedir.

AKP’nin kürtaj karşıtlığı üzerinden toplumda başka bir ivme kazandırmaya çalıştığı muhafazakarlığın farklı görünümleri, dünyanın çeşitli ülkelerinde de kendini göstermektedir. Özellikle ABD’li muhafazakarların seçim dönemlerinde sıkça başvurdukları başlıklardan biri kürtajdır. ABD Yüksek Mahkemesi 1992 yılında kürtajı yasaklayan Federe Devlet Kanunu’nun Anayasa’ya aykırılığı yönünde karar vererek kürtajın bir hak olduğuna yönelik içtihadını oluşturmuştur. İnsan Hakları Amerikalılararası Sözleşmesi de cenine yaşam hakkı tanımak adına kürtajı yasaklamanın sözleşmeye aykırı olduğunu kararlarında vurgulamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yaşam hakkına ilişkin olarak verdiği kararlarda anne karnındaki ceninin yaşam hakkını korumadığını bir çok kararında belirtmiştir. Kürtajın bir hak olarak kabul edilmesinin yanı sıra devletin yurttaşlarına bu hakkı kullanmaları için gerekli koşulları sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması (CEDAW) Sözleşmesi çerçevesinde kurulan Komitelerin devletlere pozitif yükümlülükler yükleyen tavsiye kararlarında da yer almaktadır. Söz konusu Komiteler, istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması konusunda devletlerin kadınlara gerekli olanakları sağlamaları ve kadınların yaşam haklarını tehlikeye sokmayacak şekilde sağlıklı koşullarda kürtaj yaptırmalarını da sağlamakla yükümlüdürler.

Kürtaj, kadının tamamen tercihi doğrultusunda yaralanabileceği bir haktır. Evli, kocasından hamile kalan, sağlık durumu yerinde olan bir kadının da kullanabildiği bir hak olan kürtaj ülkemizde ilk kez 1965 yılında sadece tıbbi zorunluluk nedeniyle yaptırılırken tam olarak 1983 yılında serbest hale gelmiştir. Evli kadınlar için eşlerinin iznini zorunlu kılan düzenlemeye göre 10 haftaya kadar olan gebelikler kürtaj ile sonlandırılabilmektedir.

Kürtaj yasağı kadınların yaşam hakkını da doğrudan etkilemektedir. Özellikle kürtajın yasak olduğu ya da daha sıkı koşullara bağlandığı ülkelerdeki kadın ölümleri, devletleri bu konuda taviz vermeye zorlamaktadır. Yasadışı ve sağlık kurallarına aykırı ortamlarda yapılan kürtajlar nedeniyle birçok kadın hayatını kaybetmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 210 milyon kadın hamile kalmakta, 46 milyon kadın kürtaj olmakta ve devletlerin bu konuda üzerine düşen görevleri yeterince yerine getirmemesinden kaynaklı olarak yaklaşık 20 milyon kadın hayatını kaybetmektedir. Kadınların hayatlarına mal olacak derecede önemli bir konuda AKP'nin bu kadar ısrarcı olması bir yandan kendi tabanını mutlu ederken diğer yandan toplumun daha fazla dincileştirilmesinde de bir basamak olmaktadır.

Kürtaj kadın için bir insan hakkı iken kürtajın yasaklanması sadece kadınları ilgilendiren bir sorun da değildir. Kürtajın yasaklanması kadın ve/veya erkek bütün toplumun sorunudur. AKP kürtajı yasaklamaya kalkışmakla sadece gerici yüzünü göstermemekte aynı zamanda piyasacılık da yapmaktadır. Her fırsatta kadınlara “3 çocuk doğurun” diyen başbakanın niyeti bir yandan daha ucuza genç işçi çalıştırmak istemesidir. Kürtaj yasağı hem ucuza çalıştırılacak kuşaklara hem de kadınların sık doğum nedeniyle iş yaşamının dışına itilmelerine sebep olacaktır. AKP her türlü gerici, cinsiyetçi ve piyasacı uygulamalarla güvenceli iş hayatının dışına itemediği kadınları, sık doğumlar yoluyla itmenin yollarını aramaktadır. Çocuk bakımı nedeniyle ev eksenli ve güvencesiz çalışmak zorunda kalan kadınların gelecekleri ipotek altına alınmaktadır. Kapitalizmin daha ucuz iş gücüne ihtiyaç duyması ile birlikte özellikle devletlerce 19. yüzyılda yasaklanmaya başlanılan kürtaj, kadınların insanlık tarihi boyunca verdikleri mücadele ve uygulamalarla elde ettikleri bir haktır. Unutulmamalıdır ki kadın düşmanlığını dünyanın bütün kadınlarının ortak gündemi olan kürtaj üzerinden açığa çıkartmak, AKP’nin başını çok ağrıtacaktır.



Yelda Koçak
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
58
belli ki, dini inançların kamusal alana taşınması yönündeki çabalar, kürtajın yasaklanması doğrultusunda güçlü bir motivasyon ortaya koyuyor... herhangi bir dini inancı kamusal alana taşımanın, hele hele bir hukuk normu yapmaya yönelmenin, tepeden tırnağa laisizme aykırı olduğunu bir parantez içine alarak, sorunu dini bir çerçeve içinde değerlendirmeyi / tartışmayı kabul etsek bile; bin dört yüz yıllık islam tarihinde, geleneksel yöntemlerle müdahale edilerek, yani bir çeşit kürtaj sayılabilecek şekilde, istenmeyen bir gebeliğin sonlandırılması nedeniyle, cinayetle suçlanan bir tek kadın örneği var mıdır, gösterilebilir mi.......( örn. osmanlıda, ya da arap yarımadasında...)
 

yamak

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 May 2012
Mesajlar
76
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Kürtaja karşıyım anne karnında ki bebeğin anneden ayrı bir can taşıdığını annenin de bu emaneti taşıdığını düşünüyorum.Kürtajı ise tabiri caizse emanete hıyanet olarak görüp annenin ve annenin olduğu kadar babanın taşıyamayacağı emaneti üstlenmemesi gerekteğini düşünüyorum.Ancak bunu değerlendirirken toplum gerçeğini bir kenara bırakarak ele alınması daha büyük hata olarak görüyorum.Nedir bunlar mesala tecavüz toplum ahlakının çöküşü ,yasalar ve cezaların neredeyse tecavüzü ödüllendiren,meşru bir zemine oturtan bir tavır takınması tecavüzün hızla artmasına neden olmuştur.Aynı zamanda toplumun tecavüzcünün günahını anne ve cocuğa yüklemesi toplumdan dışlamaları özür dileyerek söylüyorum anneye kötü kadın , çocuğa piç yaftası yapıştırmaları dahada kötüsü en yakınlarının bile o gözle bakıp recm etmeleri bilinen gerçekler.2.Devletin doğum kontrol politikaları eğitimsiz bir toplumu önlem almaları yönünde eğitecekleri yerde 3 de yetmez 5 tane çocuk istiyorum diye teşvik etmeleri ülkenin ekonomik gerçeğinden uzak yaklaşımlardır.Bu ailelerin ülkenin ekonomik ve sosyal refehından ne kadar pay aldıklarına bakılmaksızın teşvik etmek üretemeyen bir ekonominin ayakta kalmasını; kullanılması, baskı altına alınması,sömürülmesi daha kolay olan sayısal çoğunlu fazla ama eğitim düzeyi,nitelikleri az olan gençler üzerinden ''sosyal damping'' yapma çabalarınıda emek cinayeti olarak görüp bu sebeple aldırılan çocuklarının vebalinide devletin sorumluluğunda olduğunu düşünüyorum.3.Dini Fetvalar: Benim gibi müslüman olanları yakından ilgilendirecek konularda fetva veren diyanetin evveliyatında ''1982 anayasında'' kürtaja onay verip şimdi haramdır cinayettir demesi ayrı bir özerkliği olaması gereken diyanetin siyasetin oyun alanı olduğunun göstergesidir.İslami uygulamaların durumlara göre 1 tane gerçekliği vardır bi öyle bir böyle olmaz hanagisinin hangi koşullarda dinen vacip olduğunun tarafsızca belirlenmesi gerekir ''ateşe en yekın olanlarında fetva verenler'' olduğunu birilerinin hatırlatması lazım bunlara .4.Devletin ben bakarım demesi: Devlet bunu uygulayabilecek yapıda olsa çok güzel bir yaklaşım psikolojik olarak hazır olmayan bireylerin çocuklarını devletin ve toplumun en temel yapı taşı olan insanın bakımını devletin üstlenmesi mükemmel bir düşünce ama mevcut düzen bunu uygulayabilecek sağlıklı ortamı yaratabilmiş mi? ,anne karnındaki bebeğe önem veren devletin birimleri bebek doğduktan sonra aynı ilgi ve alakayla yakalaşacak mı sizce?zihinsel,eğitimsel,ruhsal,bedensel v.s olarak anne şevketini verip yetiştirip hayatının geri kalanındada ona destek olacak mı yoksa belli bir yaşa kadar sadece bedensel ihtiyaçlarını sağlayıp sonra başının çaresine bak deyip uzun vadede toplumu derinden etkileyecek bir sorun haline mi getirecektir ?Bence ikincisi. Yapabilselerdi daha doğrusu yapmak isteselerdi samimi olsalardı bu tartışmalar olamadan önce ilk bu işi yaparlardı.

Bence yukarda yazdığım ve daha aklıma gelmeyen veya akıl edemediğim olumsuzluklar giderilse devlet müdalesine gerek kalmadan toplum kendi otokontrolünü sağlar.Ama sırf bedensel hazlarını,dürtülerini karşılamak için yapılan cinsel ilişki sonucu olan ve hiç bir sağlık, baskı ve tehlike ortamı olmadan bir canlıyı aldırmak bana hiç etik gelmiyor hatta kendi adıma bu bir cinayet diyebilirim ama bu unsurlar olduğu sürece o cinayetin mesuluyetinin devletin ve toplumun olduğunu düşünüyorum.
 

Çağatay

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2012
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Bekir Bozdağ'ın: "Toplumsal hayat artık dine göre düzenlenmeli." sözü pek çok şeyi açıklıyor zaten. Üstüne ne söylersek ne söyleyelim toplumun %49'u seviyor bu işleri. Son kertede bize de düşen ateist ve anarşist gibi yaftalar işte.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst