- Konbuyu başlatan
- #1
12 Haziran 2011 seçimlerinden kısa bir süre önce, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştiren Adalet ve Kalkınma Partisi kadın sorunu hakkında da sembolik ama önemli bir adım atmış oldu. AKP, kadının toplumsal konumunu aile ile birlikte ele almakta ve kadını sadece ailenin bir parçası olarak görmektedir. Bu bağlamda da Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmesi AKP nin kadına, aileyi ve sosyal politikaları önceleyerek baktığını göstermektedir.
AKP 2. Cumhuriyetini tüm kurumları ile birlikte kurarken bunun toplumsal ayaklarını da özellikle kadınlar üzerinden kurmaya çalışmaktadır. AKP’nin sosyal politikalarının yanı sıra aile ile kadını bir arada anmasının ve kadın kimliğini annelik üzerinden kurgulamasının geleneksel değerlerle ve dinci gericilikle son derece uyumlu olduğu açıktır. Ailenin ve anneliğin bu kadar kutsanması AKP’nin sadece gerici yaklaşımının bir sonucu değil, aynı zamanda piyasacı burjuva ideolojisinin de bir ürünüdür Aile kurumu üzerinden devletin sorumlulukları kadınlara yüklenerek daha ucuz iş gücü yaratılmakta ve bu döngünün sağlanabilmesi için kadınların omuzlarına büyük bir yük bindirilmektedir. Aile içerisinde çocuk, yaşlı ve hasta bakımını kadınlara yükleyen piyasacı zihniyet, esnek çalışma koşullarının da rahatlıkla uygulanmasını sağlamaktadır. Aile içerisinde kendisine yüklenen görevlerin yanı sıra çalışma hayatının içerisinde de var olmaya çalışan kadınlar daha ucuz iş gücü kaynağı ve yarı zamanlı çalışan büyük bir toplamı oluşturmaktadır. Evde uysal eş, fedakar anne ve iffetli kadın rolü sunulan kadın, çalışma hayatında da kolay işten çıkartılabilen, ucuz iş gücü olarak görülmektedir.
Geride bıraktığımız haftada her fırsatta kadınların üç çocuk doğurması konusunda çağrı yapan Başbakan en sonunda ağzındaki baklayı da çıkarıvermiş ve yasal olarak da bir hak olan kürtajı cinayet olarak ilan etmiştir. Başbakanın peşi sıra bakanlar da bunu konuşmaya başlamıştır. Kürtajın bir doğum kontrol yöntemi olmadığını gereksiz yere vurgulayan, kadına yönelik şiddetin önüne geçmek yerine kadınları ikinci sınıf yurttaş haline getirme uğraşı içinde olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’den tutun da konunun diğer bir muhatabı Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a kadar bütün ilgili bakanlar bunun için sıraya girmiştir Yapılan açıklamalar içerisinde en önemli olanı Recep Akdağ'ın “tecavüze uğrayan doğursun devlet bakar” açıklamasıdır. Bu açıklama kürtaj tartışmasında iktidarın tartışmaya yön verme çabasını göstermektedir.
Kürtaj hakkının tartışmaya açılması ve bu tartışma içerisinde özellikle tecavüze uğrayanların, ensest ilişki sonucu hamile kalanların ve sağlık sorunu yaşayanların durumunun dillendirilmesi, hak sahibi kadınlar açısından bir mevzi kaybıdır. Bu nedenledir ki “kürtaj haktır, tartıştırmayız” demek son derece yerindedir. Kürtajın hangi hallerde zorunluluk olduğu üzerinden hareket etmek, daha baştan iktidarın çizdiği rotaya girmek demektir. Başbakanın “kürtaj cinayettir” diyerek doğrudan zorlayıcı noktaları da olan açıklamasının hemen ardından Sağlık Bakanı’ndan da aldığı desteğin bu tartışmada AKP’nin pazarlık payını arttırmaya yönelik bir girizgah olduğunu, son olarak yapılan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın açıklamasından da anlamaktayız. Bozdağ'ın Avrupa'dan ve dünyadan örneklere değindiği açıklamasında da vurguladığı gibi devlet bu konudaki uygulamasını yeniden değerlendirme gayesi içerisindedir.
AKP’nin kürtaj karşıtlığı üzerinden toplumda başka bir ivme kazandırmaya çalıştığı muhafazakarlığın farklı görünümleri, dünyanın çeşitli ülkelerinde de kendini göstermektedir. Özellikle ABD’li muhafazakarların seçim dönemlerinde sıkça başvurdukları başlıklardan biri kürtajdır. ABD Yüksek Mahkemesi 1992 yılında kürtajı yasaklayan Federe Devlet Kanunu’nun Anayasa’ya aykırılığı yönünde karar vererek kürtajın bir hak olduğuna yönelik içtihadını oluşturmuştur. İnsan Hakları Amerikalılararası Sözleşmesi de cenine yaşam hakkı tanımak adına kürtajı yasaklamanın sözleşmeye aykırı olduğunu kararlarında vurgulamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yaşam hakkına ilişkin olarak verdiği kararlarda anne karnındaki ceninin yaşam hakkını korumadığını bir çok kararında belirtmiştir. Kürtajın bir hak olarak kabul edilmesinin yanı sıra devletin yurttaşlarına bu hakkı kullanmaları için gerekli koşulları sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması (CEDAW) Sözleşmesi çerçevesinde kurulan Komitelerin devletlere pozitif yükümlülükler yükleyen tavsiye kararlarında da yer almaktadır. Söz konusu Komiteler, istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması konusunda devletlerin kadınlara gerekli olanakları sağlamaları ve kadınların yaşam haklarını tehlikeye sokmayacak şekilde sağlıklı koşullarda kürtaj yaptırmalarını da sağlamakla yükümlüdürler.
Kürtaj, kadının tamamen tercihi doğrultusunda yaralanabileceği bir haktır. Evli, kocasından hamile kalan, sağlık durumu yerinde olan bir kadının da kullanabildiği bir hak olan kürtaj ülkemizde ilk kez 1965 yılında sadece tıbbi zorunluluk nedeniyle yaptırılırken tam olarak 1983 yılında serbest hale gelmiştir. Evli kadınlar için eşlerinin iznini zorunlu kılan düzenlemeye göre 10 haftaya kadar olan gebelikler kürtaj ile sonlandırılabilmektedir.
Kürtaj yasağı kadınların yaşam hakkını da doğrudan etkilemektedir. Özellikle kürtajın yasak olduğu ya da daha sıkı koşullara bağlandığı ülkelerdeki kadın ölümleri, devletleri bu konuda taviz vermeye zorlamaktadır. Yasadışı ve sağlık kurallarına aykırı ortamlarda yapılan kürtajlar nedeniyle birçok kadın hayatını kaybetmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 210 milyon kadın hamile kalmakta, 46 milyon kadın kürtaj olmakta ve devletlerin bu konuda üzerine düşen görevleri yeterince yerine getirmemesinden kaynaklı olarak yaklaşık 20 milyon kadın hayatını kaybetmektedir. Kadınların hayatlarına mal olacak derecede önemli bir konuda AKP'nin bu kadar ısrarcı olması bir yandan kendi tabanını mutlu ederken diğer yandan toplumun daha fazla dincileştirilmesinde de bir basamak olmaktadır.
Kürtaj kadın için bir insan hakkı iken kürtajın yasaklanması sadece kadınları ilgilendiren bir sorun da değildir. Kürtajın yasaklanması kadın ve/veya erkek bütün toplumun sorunudur. AKP kürtajı yasaklamaya kalkışmakla sadece gerici yüzünü göstermemekte aynı zamanda piyasacılık da yapmaktadır. Her fırsatta kadınlara “3 çocuk doğurun” diyen başbakanın niyeti bir yandan daha ucuza genç işçi çalıştırmak istemesidir. Kürtaj yasağı hem ucuza çalıştırılacak kuşaklara hem de kadınların sık doğum nedeniyle iş yaşamının dışına itilmelerine sebep olacaktır. AKP her türlü gerici, cinsiyetçi ve piyasacı uygulamalarla güvenceli iş hayatının dışına itemediği kadınları, sık doğumlar yoluyla itmenin yollarını aramaktadır. Çocuk bakımı nedeniyle ev eksenli ve güvencesiz çalışmak zorunda kalan kadınların gelecekleri ipotek altına alınmaktadır. Kapitalizmin daha ucuz iş gücüne ihtiyaç duyması ile birlikte özellikle devletlerce 19. yüzyılda yasaklanmaya başlanılan kürtaj, kadınların insanlık tarihi boyunca verdikleri mücadele ve uygulamalarla elde ettikleri bir haktır. Unutulmamalıdır ki kadın düşmanlığını dünyanın bütün kadınlarının ortak gündemi olan kürtaj üzerinden açığa çıkartmak, AKP’nin başını çok ağrıtacaktır.
Yelda Koçak
AKP 2. Cumhuriyetini tüm kurumları ile birlikte kurarken bunun toplumsal ayaklarını da özellikle kadınlar üzerinden kurmaya çalışmaktadır. AKP’nin sosyal politikalarının yanı sıra aile ile kadını bir arada anmasının ve kadın kimliğini annelik üzerinden kurgulamasının geleneksel değerlerle ve dinci gericilikle son derece uyumlu olduğu açıktır. Ailenin ve anneliğin bu kadar kutsanması AKP’nin sadece gerici yaklaşımının bir sonucu değil, aynı zamanda piyasacı burjuva ideolojisinin de bir ürünüdür Aile kurumu üzerinden devletin sorumlulukları kadınlara yüklenerek daha ucuz iş gücü yaratılmakta ve bu döngünün sağlanabilmesi için kadınların omuzlarına büyük bir yük bindirilmektedir. Aile içerisinde çocuk, yaşlı ve hasta bakımını kadınlara yükleyen piyasacı zihniyet, esnek çalışma koşullarının da rahatlıkla uygulanmasını sağlamaktadır. Aile içerisinde kendisine yüklenen görevlerin yanı sıra çalışma hayatının içerisinde de var olmaya çalışan kadınlar daha ucuz iş gücü kaynağı ve yarı zamanlı çalışan büyük bir toplamı oluşturmaktadır. Evde uysal eş, fedakar anne ve iffetli kadın rolü sunulan kadın, çalışma hayatında da kolay işten çıkartılabilen, ucuz iş gücü olarak görülmektedir.
Geride bıraktığımız haftada her fırsatta kadınların üç çocuk doğurması konusunda çağrı yapan Başbakan en sonunda ağzındaki baklayı da çıkarıvermiş ve yasal olarak da bir hak olan kürtajı cinayet olarak ilan etmiştir. Başbakanın peşi sıra bakanlar da bunu konuşmaya başlamıştır. Kürtajın bir doğum kontrol yöntemi olmadığını gereksiz yere vurgulayan, kadına yönelik şiddetin önüne geçmek yerine kadınları ikinci sınıf yurttaş haline getirme uğraşı içinde olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’den tutun da konunun diğer bir muhatabı Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a kadar bütün ilgili bakanlar bunun için sıraya girmiştir Yapılan açıklamalar içerisinde en önemli olanı Recep Akdağ'ın “tecavüze uğrayan doğursun devlet bakar” açıklamasıdır. Bu açıklama kürtaj tartışmasında iktidarın tartışmaya yön verme çabasını göstermektedir.
Kürtaj hakkının tartışmaya açılması ve bu tartışma içerisinde özellikle tecavüze uğrayanların, ensest ilişki sonucu hamile kalanların ve sağlık sorunu yaşayanların durumunun dillendirilmesi, hak sahibi kadınlar açısından bir mevzi kaybıdır. Bu nedenledir ki “kürtaj haktır, tartıştırmayız” demek son derece yerindedir. Kürtajın hangi hallerde zorunluluk olduğu üzerinden hareket etmek, daha baştan iktidarın çizdiği rotaya girmek demektir. Başbakanın “kürtaj cinayettir” diyerek doğrudan zorlayıcı noktaları da olan açıklamasının hemen ardından Sağlık Bakanı’ndan da aldığı desteğin bu tartışmada AKP’nin pazarlık payını arttırmaya yönelik bir girizgah olduğunu, son olarak yapılan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın açıklamasından da anlamaktayız. Bozdağ'ın Avrupa'dan ve dünyadan örneklere değindiği açıklamasında da vurguladığı gibi devlet bu konudaki uygulamasını yeniden değerlendirme gayesi içerisindedir.
AKP’nin kürtaj karşıtlığı üzerinden toplumda başka bir ivme kazandırmaya çalıştığı muhafazakarlığın farklı görünümleri, dünyanın çeşitli ülkelerinde de kendini göstermektedir. Özellikle ABD’li muhafazakarların seçim dönemlerinde sıkça başvurdukları başlıklardan biri kürtajdır. ABD Yüksek Mahkemesi 1992 yılında kürtajı yasaklayan Federe Devlet Kanunu’nun Anayasa’ya aykırılığı yönünde karar vererek kürtajın bir hak olduğuna yönelik içtihadını oluşturmuştur. İnsan Hakları Amerikalılararası Sözleşmesi de cenine yaşam hakkı tanımak adına kürtajı yasaklamanın sözleşmeye aykırı olduğunu kararlarında vurgulamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yaşam hakkına ilişkin olarak verdiği kararlarda anne karnındaki ceninin yaşam hakkını korumadığını bir çok kararında belirtmiştir. Kürtajın bir hak olarak kabul edilmesinin yanı sıra devletin yurttaşlarına bu hakkı kullanmaları için gerekli koşulları sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması (CEDAW) Sözleşmesi çerçevesinde kurulan Komitelerin devletlere pozitif yükümlülükler yükleyen tavsiye kararlarında da yer almaktadır. Söz konusu Komiteler, istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması konusunda devletlerin kadınlara gerekli olanakları sağlamaları ve kadınların yaşam haklarını tehlikeye sokmayacak şekilde sağlıklı koşullarda kürtaj yaptırmalarını da sağlamakla yükümlüdürler.
Kürtaj, kadının tamamen tercihi doğrultusunda yaralanabileceği bir haktır. Evli, kocasından hamile kalan, sağlık durumu yerinde olan bir kadının da kullanabildiği bir hak olan kürtaj ülkemizde ilk kez 1965 yılında sadece tıbbi zorunluluk nedeniyle yaptırılırken tam olarak 1983 yılında serbest hale gelmiştir. Evli kadınlar için eşlerinin iznini zorunlu kılan düzenlemeye göre 10 haftaya kadar olan gebelikler kürtaj ile sonlandırılabilmektedir.
Kürtaj yasağı kadınların yaşam hakkını da doğrudan etkilemektedir. Özellikle kürtajın yasak olduğu ya da daha sıkı koşullara bağlandığı ülkelerdeki kadın ölümleri, devletleri bu konuda taviz vermeye zorlamaktadır. Yasadışı ve sağlık kurallarına aykırı ortamlarda yapılan kürtajlar nedeniyle birçok kadın hayatını kaybetmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 210 milyon kadın hamile kalmakta, 46 milyon kadın kürtaj olmakta ve devletlerin bu konuda üzerine düşen görevleri yeterince yerine getirmemesinden kaynaklı olarak yaklaşık 20 milyon kadın hayatını kaybetmektedir. Kadınların hayatlarına mal olacak derecede önemli bir konuda AKP'nin bu kadar ısrarcı olması bir yandan kendi tabanını mutlu ederken diğer yandan toplumun daha fazla dincileştirilmesinde de bir basamak olmaktadır.
Kürtaj kadın için bir insan hakkı iken kürtajın yasaklanması sadece kadınları ilgilendiren bir sorun da değildir. Kürtajın yasaklanması kadın ve/veya erkek bütün toplumun sorunudur. AKP kürtajı yasaklamaya kalkışmakla sadece gerici yüzünü göstermemekte aynı zamanda piyasacılık da yapmaktadır. Her fırsatta kadınlara “3 çocuk doğurun” diyen başbakanın niyeti bir yandan daha ucuza genç işçi çalıştırmak istemesidir. Kürtaj yasağı hem ucuza çalıştırılacak kuşaklara hem de kadınların sık doğum nedeniyle iş yaşamının dışına itilmelerine sebep olacaktır. AKP her türlü gerici, cinsiyetçi ve piyasacı uygulamalarla güvenceli iş hayatının dışına itemediği kadınları, sık doğumlar yoluyla itmenin yollarını aramaktadır. Çocuk bakımı nedeniyle ev eksenli ve güvencesiz çalışmak zorunda kalan kadınların gelecekleri ipotek altına alınmaktadır. Kapitalizmin daha ucuz iş gücüne ihtiyaç duyması ile birlikte özellikle devletlerce 19. yüzyılda yasaklanmaya başlanılan kürtaj, kadınların insanlık tarihi boyunca verdikleri mücadele ve uygulamalarla elde ettikleri bir haktır. Unutulmamalıdır ki kadın düşmanlığını dünyanın bütün kadınlarının ortak gündemi olan kürtaj üzerinden açığa çıkartmak, AKP’nin başını çok ağrıtacaktır.
Yelda Koçak