Kemal Özer'in ardından

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler kategorisinde nilüfer tarafından oluşturulan Kemal Özer'in ardından başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,372 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler
Konu Başlığı Kemal Özer'in ardından
Konbuyu başlatan nilüfer
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan nilüfer

nilüfer

Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Kas 2008
Mesajlar
246
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
''Bizi bir araya getiren
gülü sınavdan geçirecek o sözdü
biri taş, biri taştan daha ağır
susmak mı, konuşmak mı, hangisi
dedemin siteminde tartılan yükümüzdü.''
(Kemal Özer, Sivas Buluşması)

Charles Bukowski bir şiirinde bazı ölümlerin insanı derinden sarstığından bahseder. Hele bize dayanma gücü veren insanlar söz konusu olduğunda, bütün o aydınlığın kararmasının yarattığı etkinin gerisinde yaşamaya devam edenlerin ‘’canı cehenneme’’ diye bitirir şiirini. Haziranla gelen yakıcı sıcağın Sivas’taki yobazın elinde bir intikam ateşine dönüştüğü 2 Temmuz Madımak Katliamı sonrası yükselen dumanların yaydığı kül ve irin; yanık kokusu ve barbarlık; titanlık ve cehalet bugün bile genzimizi yakmaya devam ederken Bukowski’nin o şiirini anımsayarak uyandım. 30 Haziran 2009’da bize direnme gücü veren şiirlerini, yazılarını bırakarak aramızdan ayrılan Kemal Özer Ağabeyimin yokluğunun yarattığı boşlukta, tren raylarının üzerinde yürüyen bir çocuk edasıyla ve yerçekimli karanfil gibi elden ele dolaşarak ülkemin kan, ateş, barut kokan tarihinde Nurhak’tan Gemerek’e; Gemerek’ten Madımak Oteli’ne; Madımak’tan Kızıldere ve Diyarbakır Cezaevi’nin kirli, namussuz hücrelerine; ordan Maraş’a, Çorum’a uzanarak kanla yazılan tarihin memleketin dört bir yanında elini kolunu sallaya sallaya gezen Amerikan bayraklı gülüşlü katil sürülerinin arasında ''destanımızda yalnız onların maceraları'' olan yiğitlerimizin izini sürdüm. İz sürdükçe Kemal Özer’in dizeleri bellek olup kuşattı yalnızlığımızı ve çaresizliğimizi:

''Direncimiz gün ışığıyla bileniyorsa her sabah
Bizim de derimizde gezdirecektir çatal dilini’’
(Yangın İkizi, Kemal Özer)

Ülkenin neresinde bir yangın, bir ihanet; kavganın neresinde bir hüzün Kemal Özer yanı başımızdaydı.

''Zamanı değil susmanın
göreceksin nice çiçeklerin dirildiğini,
nice korkuların dağıldığını yüzlerden''

(Zamanı Değil, Kemal Özer)

Çağımız küfür çağıydı. İnsan olmanın onuruna, hürriyete-emeğe-dağlardan yürüyen sulara- havalanan kelebeğe küfürdü. 'O kadar azız, o kadar azız ki/ Mutluluk bile bizden çok'tu bir şairin deyişiyle.
Öyleyse neydi insan olmanın anlamı? Başımızı öne eğip lal mı olmalı?

''Herkes unutmuş olsa bile
Sen tutuyorsun ya aklında
Yıllar geçti diye aradan
Susacak değilsin ey ozan''
(Kemal Özer, Ömrü Kısa Kelebekler)

Toplumsal dokudaki yurtseverliği, emeğin kurtuluşunu şiirlerine başarıyla yansıtan Kemal Özer, kömürlü elleriyle güneşi selamlayanların şairiydi; Nazım Hikmet’ten sonra düşünce,inanç ve umudu şiirlerinde harmanlamaktan kaçınmayan toplumcu ozanlarımızdan biriydi. Nâzım Hikmet Akademisi'nin kurucularındandı ve yaşamının son dönemlerinde bile örgütlü aydın sorumluluğuyla hareket eden, genç kuşakla sıkı ilişkiler geliştiren, kavganın ortasında bir şair olmaya devam etti. Karşıdevrimin hâkim olduğu dönemlerde birey ve toplumun havsalası dezenformasyona uğratılır ve insanlık, değerlerinden soyutlanmaya başlar. Böylesi dönemlerde piyasacılık ve gericilik kolkola girerek zihnin tüm kalelerini işgal etmek ister. Bu baskı ve dolayımsız manipülasyon ilk önce direniş odaklarına yönelir. Aydınlanma ayağını oluşturan düşünür ve yazarların toplum gözünde itibarsızlaştırılma ve yalnızlaştırılma girişimleri bunun bir parçasıdır. Dönüp son kırk elli yıllık tarimize baktığımızda bu kuşatmanın bilincinde olan düşünür ve yazarlarımızın taşıdığı aydın sorumluluğunun eşşiz örneklerini görürüz. Ki bugün biz genç kuşaklara ilham olan yazarlar bu kırılma noktasını başarıyla aşmış kişilerdir. Kemal Özer'in de köksüzleştirilme girişimlerine meydan okuyan bir şair olduğunu şiirlerinden çok rahatlıkla çıkarabiliriz, ki bizi Kemal Özer'le buluşturan ve Kemal Özer'i ileriye taşıyan, onu kalıcılaştıran da bu karşı koyuştur:

''1920'lerden selâm getirdim
silahlanıp dağa çıkan Anadolu'dan
şahlanan atlarından Kurtuluş Savaşı'nın
sıkılan ilk kurşundan emperyalizme

Selâm getirdim 1977'den
İstanbul'da Taksim Alanı'nda
pusuya düşenlerden 1 Mayıs'ta
selâm otuz dört ölüden

Namuslu omuzlarında geleceği
taşıyan insanlarından Türkiye'nin
grevdeki kırk bin işçiden
kırk bin maden işçisinden selâm

Paylaşanlara selâm getirdim
salkım salkım ürettiği güneşi
selâm getirdim dostuna omuzdaşına
halkımın büyük özleminden''
(Kemal Özer, Türkiye’den Selam)

Bir ölüme yazmak zor Kemal Ağabeyi. Ölümünden bir hafta kadar önce kendisine yazdığım bir mesajda ''Varlığın bana Nazım’la bir bankta oturuyor da hayata dair konuşuyormuşum'' heyecanı uyandırıyor, demiştim . Şimdi düşünüyorum da hala aynı heyecanla sarılıyorum şiirlerine. Kurucusu olduğu Yordam Yayınevi’nden çıkan şiir kitabı ''Temmuz İçin Yaralı Semah''ı genzimi yakan kara dumana ve gözlerimde biriken buğuya aldırış etmeden yine aynı duygularla alıyorum elime. Anısı mücadelemizde yaşayacak değil, yaşıyor!

''Ölüme öyle uzaktılar ki
gömütlerde aramayın onları artık
duyanlarda yaşayacak sesleri

gökyüzüne akan ırmak gibi''
(Kemal Özer, Nurcan’la Özlem)

Cuma Kayabaşı
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst