Kelimeler Küser Mi, Küsüyorlar İşte…

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde lütfiakarçay tarafından oluşturulan Kelimeler Küser Mi, Küsüyorlar İşte… başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 431 kez görüntülenmiş, 3 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Kelimeler Küser Mi, Küsüyorlar İşte…
Konbuyu başlatan lütfiakarçay
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan lütfiakarçay

lütfiakarçay

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 Ocak 2014
Mesajlar
49
Tepkime puanı
4
Puanları
8
Fikirler, kadük/kısır kalır mı
yahut kelimeler küser, senden kaçarlar mı ?
“evet” demek içimden gelmese de demek zorundayım.
‘Dijital kölelik’ten bahsediliyor,
son zamanlarda hepimizin ortak gündemi, tartışıyoruz..
Çocuklarımızı / yeni nesli ‘çağımızın vebası’ olarak adlandırdığımız
İflah olmaz bu hastalığın kollarına teslim ettik.
Ya Biz ?
Her ne kadar çocuklarımız için yeni bir ‘bağımlılık’ türü olsa da
Bizler de bu hastalığa düçar olmuş yetişkinleriz.
Belki tek ve en büyük farkımız mazimizde ‘dokunmak’ ,
sevmek ve özlemek gibi duyguları az ya da çok tatmış olmamız.
Bugünümüz ve dünümüz arasında çok sık ‘gel-gitler’ yaşamamız.
İçinden geçtiğimiz süreç ile geçmişi sorgulamamız,
muhakeme ve muhasebe yapabilmemiz.
Kimi zaman derin ‘ahh’lar
Kimi zaman ince sızılar olarak yüreğimize dokunup geçen özlemler,
Kimi zaman telafisi mümkün olmayan pişmanlıklar arasında
en çok da ‘kalabalıklarımız’ içinde kaybettiğimiz o sadakat
ve samimiyet kokulu sadeliğimizi arıyor insan.
Merhum Üstad Cemil Meriç’in şu serzenişi bizim içinden geçtiğimiz
hal-i pür melalimizin en güzel ifadesidir :
-“İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için.
Dünyadaki kaosun nedeni ;
Eşyaların sevilmeleri, insanların kullanılmasıdır…”
Eşyalar ve dijital aparatların kalabalığı içinde kaybolmuş,
duygularını ve düşüncelerini o renkli kalabalığın atraksiyonuna
teksif etmiş bir ‘esir benlikler cumhuriyeti’nde yaşıyoruz.
İradesine hakim,
Duyguları ve düşünceleri arı ve berrak,
Eşyadan ve maddeden bağımsız ve âri bir birey miyim bugün ?
Gözleriyle dokunan,
Yüreğiyle okuyan,
kalemiyle yazan,
ruhuyla dolaşan insanların beyin dağarcığından sadır olur(du)
en güzel duygular, fikirler ve yazılar.
Şimdilerde suskun olmamız,
Derin bir sükuta gömülmemiz,
Lirik mısraların, yürek okşayan cümlelerin ve nadide fikirlerin,
hayat pınarı kelimelerin sanki bizimle vedalaşır gibi uzaklaşmaları,
yetim bir yalnızlığa çekilmeleri nedendir ?
Zengin vitrinlerin temaşasında kaybolmuş gözler,
Doyumsuz bir iştah,
ben-merkezci bir gösteriş budalalığında kaybolmuş kimlikler
olarak dolaşıyoruz.
Ceplerimiz ve kıyafetlerimiz ile zengin,
Ruhlarımız ile ‘fakir’ bireyler olarak o kadar çok kalabalığımız,
O kadar çok şifrelerimiz ve sayılarımız var ki,
Bu modern hengame içerisinde çoğunlukla kendimizi ve asli
ihtiyaçlarımızı dahi unutur hale geldik.
Nesneler arasında gezinti yapan, bir eşyadan diğerine atlayan,
Bir şifreden diğerine geçen ‘seyyah-i pür fakirleriz’ tam manasıyla.
Demans ve Alzaimer gibi gibi hastalıkların günümüzde bu kadar yaygın
olmasının altında yatan temel gerçeklik ‘sadelik’ten uzaklaşıp
‘kalabalıklarımız’ içinde kaybolmak ve tüm zihni faaliyetlerimizi de
bu kalabalıklarımıza teksif etmekten geçiyor.
Mazimizde neyimiz vardı ;
Yarı ahşap müstakil evlerimiz
Tahta sofralarımız
Organik toprak kokulu gıdalarımız
Siyah-beyaz filmlerimiz ve tek kanallı tvlerimiz
Renkli resimli kitaplarımız ve boyalarımız
Kokulu silgilerimiz ve kara kalemlerimiz
Nisan yağmurlarımız ve beyaz karlarımız
Örgülü kazaklarımız ve kömür sobalarımız
Çokça da
Gülen gözleri
Nasırlı elleri olan insanlarımız vardı.
Sadeydik..
Azını çoğaltan,
Çoğunu paylaşan,
Çıkarsız sevgi ve dostlukların keyfini cömert sofralarda ve sıcak çaylarda
kutlayan gönüller vardı.
Biz sadeydik,
Biz fakirdik ama
Kelimelerimiz zengindi
Şiirlerimiz zengindi
Fikirlerimiz zengindi.
Şimdi anlıyorum
‘KELİMELER’ nasıl küsermiş,
‘FİKİRLER ve ŞİİRLER’ sessizce aramızdan nasıl hicret edermiş…
Bazen nadir de olsa yakalıyorum o güzel kelimeleri,
O nadide fikir ve duyguları.
Nasıl mı ?
Ancak maziye gittiğimde,
o gidişlerde içimin sızladığı anlarda..
Veya TOPRAK’a dokunduğum zamanlarda,
Vesselam….
 

odun

Filozof
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
12 Şub 2022
Mesajlar
950
Tepkime puanı
148
Puanları
43
Konum
Kime ne
Alzheimer ve benzeri hastalıkların başlıca nedeni insanların ortalama ömrünün uzamasıdır aslında. Günümüzdeki Orta Avrupa´da ortalama insan ömrü 80 yaşları civarında. Halbuki bundan 100 sene evvel 50´nin altındaydı. O zamanlar bu gibi hastalıklar yoktu. Yani uzun ömürlü olmanın bir bedeli olarak da görülebilir.
 

odun

Filozof
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
12 Şub 2022
Mesajlar
950
Tepkime puanı
148
Puanları
43
Konum
Kime ne
İnsanların yapısında var galiba, sürekli eski devirlerin güzelliĝinden dem vurmak. Ben buna tam olarak katılmıyorum, çünkü bugünü yaşayanlar ve beĝenmeyenler ileride bugünlerin olumlu yönlerinden bahsedecek.

Ben de köyde doĝmuş ve büyümüş birisiyim. Evet hayatımız sadeydi, fakirdik ama sefil deĝildik, aç deĝildik, buram buram doĝanın içinde yaşıyorduk. Etrafımızda ormanlar vardı. Kendi bahçemizde yetiştirdiĝimiz her türlü sebze ve meyveyi yeme olanaĝımız vardı. Tertemiz pınarımız vardı.

Ancak madalyonun diĝer tarafı da var. Elektrik yoktu, yollarımız bozuktu, doktorumuz yoktu, evlerde su yoktu, tuvalet yoktu, banyo yoktu. Hergün içme suyumuzu 500 metre ilerideki pınardan getirmek zorundaydık. Evlerimizi havyanlarla beraber paylaşıyorduk. Evin bir tarafında insanlar, diĝer tarafında ahır vardı. Bütün gün etrafa p.k kokusu yayılıyordu.

Haliyle eski günler hakkında güzelleme yapılmasını doĝru bulmuyorum.
 

lütfiakarçay

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 Ocak 2014
Mesajlar
49
Tepkime puanı
4
Puanları
8
İnsanların yapısında var galiba, sürekli eski devirlerin güzelliĝinden dem vurmak. Ben buna tam olarak katılmıyorum, çünkü bugünü yaşayanlar ve beĝenmeyenler ileride bugünlerin olumlu yönlerinden bahsedecek.

Ben de köyde doĝmuş ve büyümüş birisiyim. Evet hayatımız sadeydi, fakirdik ama sefil deĝildik, aç deĝildik, buram buram doĝanın içinde yaşıyorduk. Etrafımızda ormanlar vardı. Kendi bahçemizde yetiştirdiĝimiz her türlü sebze ve meyveyi yeme olanaĝımız vardı. Tertemiz pınarımız vardı.

Ancak madalyonun diĝer tarafı da var. Elektrik yoktu, yollarımız bozuktu, doktorumuz yoktu, evlerde su yoktu, tuvalet yoktu, banyo yoktu. Hergün içme suyumuzu 500 metre ilerideki pınardan getirmek zorundaydık. Evlerimizi havyanlarla beraber paylaşıyorduk. Evin bir tarafında insanlar, diĝer tarafında ahır vardı. Bütün gün etrafa p.k kokusu yayılıyordu.

Haliyle eski günler hakkında güzelleme yapılmasını doĝru bulmuyorum.
Eşşi'ru batnuş şair..' der bir Arap vecizesinde..
'Şiiir şairin karnında yani anlam derinliği onun kendi içindedir..' demek ister.
Burada anlatılmak istenen 'kalabalıklar ya da sahip olduğumuz zenginlikler ile uğradığımız
'karakter erozyonu'dur..
Çok imkan, çok kalabalık insana maddi açıdan bir şeyler katarlar ama belki de kattıklarından
daha çok götürürler de..
Meramımız bu ya da içimizdeki şiir :)
selamlar...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst