Karl Popper'in Bilim Felsefesi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe'ye Giriş kategorisinde İpar tarafından oluşturulan Karl Popper'in Bilim Felsefesi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,616 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe'ye Giriş
Konu Başlığı Karl Popper'in Bilim Felsefesi
Konbuyu başlatan İpar
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

İpar

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Tem 2012
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
"Yanlışlanabilirlik İlkesi", Popper'in bilim kuramının temelidir.

Onun bilimsel yöntem görüşü, "bütün sistemleri zorlu bir sınamadan geçirerek, sonunda nispeten elverişli" sistemi seçmek amacıyla, her kuramı yanlışlamaya tabi tutmaya dayanır; çünkü Popper'e göre, tümevarım ilkesinin geçersizliği nedeniyle, kuramlar hiçbir zaman deneysel olarak doğrulanamaz; ama yanlışlanabilir.

O halde, bir teorinin bilimsel olabilmesi için yanlışlanabilir olması gereklidir. Popper, Einstein'ın görecelik kuramı, Marx'ın tarih anlayışı, Freud'un psikanaliz kuramı ve Alfred Adler'in bireysel psikoloji kuramlarına ilgi duydu. Özellikle Einstein'ın kuramının ileri sürdüğü bir yaklaşım (güneşin yakınından geçen ışık ışınları, güneşin yerçekimi alanının etkisine girerek eğilmeye uğrarlar) 1919'da güneş tutulmasının olması sırasında doğrulanması Popper'i etkiledi. Popper'i etkileyen kuramın öndeyişinin doğru çıkması değildi. Ön-deyinin doğru çıkmaması halinde, yanlışlanmış olacak olan kuram derhal reddedilecekti.

Önemli olan kuramın yanlışlanmaya açık biçimde formüle edilmesiydi. Popper, diğer kuramların (Marx, Freud, Adler) sahiplerinin hangi koşullarda kuramlarından vazgeçeceklerini belirtmediklerine dikkat çekti. Doğrulayıcıları çok olan fakat yanlışlayıcıları belirsiz olan bu kuramlar ona göre bilimsel olmayan kuramlardı. Popper, hangi kuram olursa olsun belli koşullarda deneysel destek bulmanın kolay olduğunu; bilimselliğin ampirik destek sağlamada değil, kuramın hangi koşullar altında yanlış olduğunu belirlemeyi esas aldı. Eğer bir kuram yanlışlanabilir ise, bilimseldir. En iyi kuram "zamana bağlı olarak yanlışlanabilir, çürütülebilir olan kuramdır" demiştir Karl Popper.

Bilimsel Bilginin Gelişimi

Popper'e göre: "Epistemolojinin her zaman olagelen ve hala da olmaya devam eden merkezi problemi, bilginin gelişimi problemidir. Ve bilginin gelişimi en iyi bilimsel bilginin gelişimi araştırılarak çalışılabilir." (Popper, 1965:15)

Popper'de bilginin gelişimini açıklayan bir örnek Magee'nin Karl Popper'in "Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı" adlı eserinden bulunabilir.

"Diyelim ki, çocuğumuza okulda öğretildiği gibi, suyun 100 santigrad derecesinde kaynadığının bilimsel bir yasa olduğuna inanmakla işe başlıyoruz. Doğrulayıcı durumlar ne denli çok olursa olsun, bunu kanıtlamaya yetmez; ama geçerli olmadığı durumları arayarak, bunu sınayabiliriz. (…) Hayal gücümüzü yeterince işletirsek, çok geçmeden, suyun kapalı kaplarda 100 santigrad derecesinde kaynamadığını keşfederiz. Böylelikle bilimsel bir yasa sandığımız şeyin öyle olmadığı anlaşılır. Şimdi, bu noktada yanlış yola sapabilir, baştaki önermemizi, deneyci içeriğini şöylece daraltarak kurtarmaya çalışabiliriz. Bundan sonra, üçüncü önermemizi yalanlama yolunda sistemli bir girişime başlayabiliriz. Ve bu böylece sürüp gider." (Magee, 1993:22)

Elbette örneğimiz bu biçimde devam etmemeli; çünkü önceki bölümde görüldüğü gibi bilim daha fazla içerik peşindedir, daha az değil. O zaman yanlışlama durumunda ilkinin handikabını açıklayabilen başka bir kuram geliştirmeliyiz. Örneğin; kendimize sorulmalıdır. Bu böyle devam eder: "Bilgimizi artırır ve daha iyi bir kuram arayışımızı yeniden başlatır." (Magee, 1993:23)

Buna bir örnek de Popper'den verirsek, şu söylenebilir: "Kepler ve Galileo'nin kuramları Newton'un mantıksal olarak daha güçlü ve daha iyi sınanabilir kuramı tarafından birleştirildi ve geçildi, ve benzer bir şekilde, Fresnel'inki ve Faraday'ınki de Maxwell'inki tarafından geçildi. Newton'unki ve Maxwell'inki de (…) Enstein'ınki tarafından geçildi. Herbir durumda ilerleme daha bilgiverici ve dolayısıyla az olası kuramlara doğru oldu. (Popper, 1963b:220).

Burada önemli olan bir nokta, kuramı değişikliğe uğratırken ad hoc [1] değişikliğe başvurmamaktır. Yani bu değişiklikler de ayrıca sınanabilir olmalıdırlar.

"Bazı gerçekten sınanabilir kuramlar, sınanıp yanlış oldukları anlaşıldıktan sonra da hayranları tarafından -örneğin bir ad hoc yardımcı sayıltı devreye sokularak, ya da bütün kuram çürütmeden kaçırılacak biçimde gene ad hoc olarak yeniden yorumlanmak suretiyle savunulmağa devam edebilir. (…) Böyle bir kurtarma işlemini daha sonra ‘uzlaşmacı çarpıtma' ya da ‘uzlaşmacı hile' adı altında betimledim." (Popper, 1996a:170)

Dipnotlar

[1] Bir örnek bunu açılayabilir:

"Bu gerçekten de on yedinci yüzyılın başlarında Galileo ile Aristotelesçi bir hasmı arasında vuku bulan bir karşılaşmaya dayanan bir örnektir. Yeni icad edilen teleskobu vasıtasıyla ayı dikkatle gözlemlediğinden Galileo, ayın pürüzsüz bir küre değil, dağlar ve kraterlerle dolu bir küre olduğunu söyleyebilmişti. (…)

Fakat gözlemler, Aristotelesçilerin temel bir nosyonunu tehdit ediyordu. Galileo’nin rakibi, teorisini, apaçık yanlışlama karşısında savundu ki bu bariz ad hoc'du. O, ayın yüzeyinde, ay küresi tam pürüzsüz küre olacak şekilde kraterleri dolduran ve dağları kaplayan görülemez bir madde olduğunu ileri sürdü" (Chalmers, 1990: 102)






Popper'e göre yöntembilim kuralları hem doğa bilimlerine hem de toplumbilimlerine uygulanabilir. Popper bütün bilimlerin temelde aynı tür olaylarla ilgili olduğu anlamında, tek bir bilimden hiç söz etmemiştir. Buna karşılık görece soyut bir düzeyde kalınması koşuluyla, tüm bilimlerde aynı yöntembilimin uygulanabilirliğine inanır. Ona göre, toplumsal olayların doğal olaylardan daha karmaşık olduğu tezi her zaman geçerli değildir

Popper'in tarih bilimi üzerine de özel bazı görüşleri vardır: Ona göre, olayların peş peşe gelişi hakkındaki bilimsel açıklamalar, eğilimler ve ön-deyiler kanun değildir. Eğer mutlaka bir şey denecekse bir yönelimdir. Yönelim ise kanunun aksine genel olarak bilimsel ön-deyilere dayanak olarak kullanılamaz. Popper'in gösterdiği gerekçeler şunlardır:

1. Beşeri tarihin akışı, beşeri bilginin artışından şiddetli bir şekilde etkilenir.

2. Akli veya bilimsel metotlarla, bilimsel bilgimizin gelecekteki artışını önceden haber veremeyiz.

3. Bu sebeple, beşeri tarihin gelecekteki akış yönünü önceden haber veremeyiz.

4. Bu demektir ki, teorik bir tarihin yani teorik fiziğe tekabul eden bir tarihi sosyal bilimin imkanını reddetmemiz gerekir. Tarihsel ön-deyi için temel görevi yapacak herhangi bir bilimsel tarihsel gelişme teorisi olamaz.

5. Bundan dolayı tarihselci metodların ana hedefi yanlış kavranmıştır; ve böylece tarihselcilik çökmektedir.

Bu durumda, Popper'e göre, örneğin kuramsal fizik gibi bir kuramsal tarih disiplini olamaz. Tarih gösteriyor ki, sosyal realite tamamen farklıdır. Tarihsel gelişmenin akışı, ne kadar mükemmel olursa olsun, teorik inşalarla asla şekillendirilemez.

Çünkü eğer bu tür yeni bir bilimsel sosyal takvim yapılmış olsaydı ve başkaları tarafından da bilinir hale gelseydi (böyle bir şeyin uzun süre gizli tutulması mümkün olmazdı; çünkü ilke olarak, herhangi bir kimse tarafından yeniden keşfedilebilirdi), bu durum hiç şüphesiz bu etkinin ön-deyilerini altüst edecek eylemlere sebep olacaktı. Mesela, hisse senetlerinin fiyatlarının üç gün yükselip daha sonra düşeceğinin öngörüldüğünü farz edelim.

Açıktır ki piyasayla ilgili herkes elindeki senetleri üçüncü gün satacak ve böylece fiyatların o günden düşmesine yol açarak, söz konusu ön-deyiyi yanlışlayacaktı. Kısacası, kesin ve ayrıntılı bir sosyal olaylar takvimi fikri kendi kendisiyle çelişkilidir ve bu sebeple kesin ve ayrıntılı bilimsel ön-deyiler imkansızdır. O halde tarih nasıl yazılır?

Önce tarihe belirli bir bakış açısından bakmaya karar verilir; sonra da tarihteki bu görüş açısından geçerli olaylar betimlenir. Popper, bu bakış açısına, tarih anlayışı adını verir ve bir tarih anlayışına sahip olmaksızın tarih yazılamayacağını savunur. Bir tarih anlayışına sahip olmadıklarını söyleyenler de, bunun bilincinde olmasalar bile, böyle bir anlayışa sahiptirler. Tarih anlayışları sınanamaz ve dolayısıyla, doğru ya da yanlış oldukları söylenemez.

Alıntı
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst