İslam siyasallaştı mı yoksa zaten siyasal mı doğmuştu?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Tartışmalar kategorisinde phi tarafından oluşturulan İslam siyasallaştı mı yoksa zaten siyasal mı doğmuştu? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,237 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Tartışmalar
Konu Başlığı İslam siyasallaştı mı yoksa zaten siyasal mı doğmuştu?
Konbuyu başlatan phi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan phi

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
"Bugün ülkemizin gündeminde sürekli olarak bir "din" meselesi olduğunu hepimiz biliyoruz." Prof.Dr.Ahmet Arslan*
Bu söz söyleneli 24 yıldan fazla zaman geçti ama hala ülke gündemini "din" oluşturmakta ve belirlemektedir. Genel olarak dinlerin özel olarak da İslam dininin bir ahlak ve toplum düzeni öğretisi mi yoksa bir inanç öğretisi mi olduğu sık sık tartışılmaktadır. Bu her ne kadar tarihsel olarak çok gerilere dayandırılabilecek bir tartışma konusu olsa da biz bugünü tartışırken bile çok farklı düşünce biçimleriyle karşılaşmaktayız. Ancak tüm farklılıklarına rağmen referans alınan tek kaynak İslam dininin kutsal kitabı Kuranı Kerim'dir.
"İşte sana o kitap! Kuşku/çelişme/tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, sakınanlar için." (Bakara suresi 2.ayet)**
Buradan yolumuza devam ettiğimizde toplum yaşamına ve siyasal yaşama getirilen tüm düzenlemeleri ve yasaklamaları dine gönderme yaparak oluşturmaya çalışanların İslam dinini bir inanç olmaktan çok daha öte algıladıkları aşikardır. İslam'ın bir iktidar söylemine gerekçe gösterilmesi ve onun kurallarının bir ahlaki yaşam biçimini gerekli kıldığının kabul edilmesi, siyasallaşmasını da beraberinde zorunluluk olarak getirecektir.
Geçmişindeki tüm değerleri, buna siyasal ve ahlaki değerleri de dahil olmak üzere, İslamiyet tarafından belirlenmiş ancak keskin bir dönüşüm süreciyle yeniden değer üretim aşamalarından geçirilmiş bir toplumda İslamcılık-Laisizm çatışmasının yaşanması kadar doğal bir şey olamaz. Bir tarafta inancın haklılığına ve tartışmasız kabulüne dayanan bir yaşam biçimi varken, diğer tarafta modernleşme, ilerleme ve bilimsellik gerekçelerine sığınan ve dinin bireyselliğini savunarak toplum yaşamındaki varlığının yanlışlığını öne süren bir düşünüş var.
Bu iki kutuplu çatışma ortamında iktidarlarca söylenen her söz, çıkarılan her yasa toplumca tartışmaya açılmaktadır. Burada ister istemez İslamiyet'in doğuşundan itibaren siyasal bir yapısının mı olduğu yoksa bir iktidar söylemi olarak sonradan mı siyasallaştığı sorusu sorulacaktır. İlk halifeler döneminden başlayarak bir iktidar kavgasının dolayısıyla bir siyasi boyutun hep olageldiğini söyleyebileceğimiz gibi Gazali gibi bunun bir zorunluluk olduğunu da dile getirebiliriz.
"İnsanoğlu yaratılıştan medenidir, yalnız yaşayamaz. Topluma ihtiyacı vardır." Gazali***
Bir İslam felsefecisi ve önemli bir kelamcı olan Gazali, insanın yaradılış itibariyle toplum düzeninde yaşamak zorunda olduğunu söylerken topluma da tanrısal bir vurgu yapar. Bu ise bizi toplum ve dinin ayrı ayrı ele alınamayacağı sonucuna götürür. Bu durumda Müslüman olduğunu söyleyen bir toplum İslami kuralları doğal olarak benimser ve İslamiyet'in ahlak anlayışı dışında hareket edemez. Yani Müslümanların oluşturduğu Türkiye Cumhuriyetinde laiklik anlayışı mantıksal bir çelişki oluşturur ve mümkün değildir. Aynı şekilde bir akıl yürütmeyle İslamiyet'in özü itibariyle siyasal olduğu sonucuna da varmış oluruz. Bu da gerek halifelik için yapılan savaşları gerekse günümüz iktidarının İslami ahlak kurallarını toplumda kökleştirme çabalarını açıklamış olur.
Buraya kadar yaptığımız çıkarımlar Aristoteles mantığına uygundur ve doğrudur. Ancak değişkenler devreye girdiğinde yani klasik mantıktan çıkıp biraz modern mantığa baktığımızda hala aynı durum geçerli olabilir mi? Tıpkı antik yunan dönemi tanrılarının ölmüş olduğu gibi günümüz tanrısının da ölmüş olma ihtimali var mıdır? Eğer Tanrı öldüyse tüm bu tartışmalar boşa çıkacaktır. Cüzi iradeye sahip olan insan Külli iradeyi ele geçirip kendisi tanrılaşmış olabilir mi?
Kendi iradesiyle ve ihtiyaçları doğrultusunda bilinmezlikleri açıklamak amacıyla Tanrılar doğurmuş olan insanoğlu, ihtiyacı kalmadığında onları yine kendi elleriyle gömmüştür. Bugün yaşayan ve yaşatılan Tanrı insanın ihtiyaçlarını karşılamaya devam mı etmektedir yoksa işlevsizleşmiş ama varlığını iktidarın sopası olma aracılığıyla sürdürmeye mi çalışmaktadır? Yani iktidar tanrılaşmış veya tanrılaşma çabasında mıdır?
Tanrısızlığın ürkütücü bir boşluk duygusu yaratacağı düşüncesi onu bir biçimde yaşatmaya çalışanların, insanlığa hizmet ettikleri düşüncesiyle birleşerek topluma dayatılan kuralları ortaya çıkarmaktadır. Farklı dinlerde farklı perspektiflerle karşılaştığımız bu dayatmalar İslami coğrafyalarda yaşayan bizler için giderek artmakta ve yaşamı tehdit eder boyuta ulaşmaktadır.
Tanrı-insan iktidar olmanın verdiği cesaretle tüm insani alanlarımıza müdahale etmekte ve kendi belirlediği çerçeve dışında bir yaşamı imkansız hale getirmektedir. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda baktığımızda bu kıskaçtan kurtulmanın bu tanrılaşmış iktidarı ortadan kaldırmakla da mümkün olmayacağı görülmektedir. Yani Tanrı artık devlet olmuştur. Ya devlet düzeninde yaşamayı kabul edip tanrı-insanın ümmeti olacağız ya da geçmişte yapılmış olduğu gibi tanrıyı gömüp devleti yıkacağız.
Sonuç olarak, tartışma dinciler ve laikler arasında değil, onlardan tamamen bağımsız bir şekilde tanrı ve insan arasındadır.

Kaynaklar: *Prof.Dr.Ahmet Arslan ( İslam, Demokrasi Türkiye-sf.279- Yeni Forum,15-30 Haziran 1989)
**Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk (Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali-1994)
*** Gazali (İhya c:3)
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst