- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 15 Şub 2008
- Mesajlar
- 1,456
- Tepkime puanı
- 3
- Puanları
- 38
- Yaş
- 44
Bu haberi okumanızı ve düşüncelerinizi paylaşmanızı bekliyorum.
(ntvmsnbc.com'dan alıntıdır bu konu. )
Üzerinde düşünülüp tartışılacak bir konu olduğunu sanıyorum.
haberin içeriği şu:
İslam dünyasında Rönesans ne zaman olacak?
‘Emevilerden Osmanlı’nın yıkılışına kadar, siyasi ve dini otoritelerin sınırlarını belirleyen yönetim türü İslam dünyasında ortaya çıkmadı ve Avrupa’nın tam tersi yönde gelişme oldu. Avrupa ilerlerken, İslam toplumları kapalı çitler arasında yaşadı.’
KAHİRE - Cezayirli düşünür ve Sorbonne Üniversitesi öğretim görevlilerinden Muhammed Arkun İslam dünyasının hicri olarak 5. veya miladi olarak 11. yüzyıldan itibaren ‘kapalı bir çit’ içinde yaşadığı ve bu yüzden geri kaldığı düşüncesinde. Arkun’a göre, İslam dünyasında bu dönemden sonra aşırılık hakim oldu, her yenilik reddedildi ve sadece iki tür din adamı kaldı. Bir grup din adamı, fıkıh (İslam hukuku) kitaplarını kalıp olarak ezberledi ve hiçbir yeni düşünce olmaksızın fıkıhın ekol kitaplarını yeniden yayınladı. İkinci bir grupta ise, okuma ve yazma bilen, muska yazan, dualar eden ve ayin yapan şeyhler yer aldı. Böylelikle İslam toplumları kapalı, dogmatik çitler içine girdi. Akla araştırma ve düşünce özgürlüğü verilmedi.
Müslüman aydınlara, evrende keşfedilen şeylerin, Kuran’a ve sünnete dayanmadığı müddetçe doğru olmadığı düşüncesi, dayatıldı. Çünkü bütün bilgiler, gerçekler ve bilimsel kurallar bu ikisinde vardı. İnsanın tabiat, coğrafya, tarih ve eşyanın anlamıyla ilgili bir bilgiye ulaşması için kutsal metinleri incelemesi yeterliydi. Böylece bilgide ilerleme kaydetmek, kutsal metinlerden etimolojik hüküm çıkarmaktan ibaret oldu.
BÜTÜN REJİMLERE İTAAT DÜŞÜNCESİ YERLEŞTİ
Profesör Muhammed Arkun’a göre, Müslüman Kardeşler ve diğer İslami hareketler bu bilim anlayışını, çitin dışına çıkma girişimlerini engellemek için kullandı. Sonuçta bu kapalı düşünce halkası, İslam toplumlarında güç kazandı. Bu da siyasi rejime karşı çıkmanın, Allah’ın iradesine karşı çıkmak olduğu ve bir Müslüman’ın, İslami açıdan meşruluğu olmasa bile, bütün hükümetlere ve rejimlere itaat etmesi gerektiği düşüncesinin derinleşmesine yol açtı
Bu düşünce zaten Emevi yönetiminden bu yana hakim oldu. Hükümetlere ve rejimlere itaat, herkese farz haline geldi. Keza din adamlarının her söylediğine itaat etmek ve boyun eğmek konusu da öyle. Bu kapalı çit İslam’ın değil, İslam’dan önceki geleneklerin ve inançların ürünü olmasına rağmen, herkese boyun eğmenin dayatılması için kullanıldı.
BASKICI POLİTİKALAR DİNİ SÖYLEMLERLE GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Aşırılığın bu kapalı çiti Avrupa’da da vardı. Fakat kültürel ve düşünsel modernleşme ile din, siyaset, hukuk, ekonomi ve kültürün sınırlarının netleşmesiyle bu anlayış yıkılmaya başladı. Kilise bu kapalı çiti dayatıyor, insanlar üzerinde hakimiyet kuruyor, düşünce ve seçme özgürlüğünü gasp ediyordu. İslam toplumlarında ise, Avrupa’daki gibi akıl üzerindeki ablukayı kıran bir sosyal sınıf belirmedi. Bu yüzden dini olanla dini olmayan birbirine karıştı. Baskıcı politikaları hayata geçirmek için Müslüman halklardaki dini duyguları ve dini söylemleri kullanmak kolaylaştı.
Bu yüzden, Emevilerden itibaren Osmanlı devletinin yıkılışına kadar, siyasi ve dini otoritelerin sınırlarını belirleyen yönetim türü ortaya çıkmadı. İslam dünyasındaki gelişme Avrupa’daki gelişimin tersi yönde oldu. Avrupa ilerlerken, İslam toplumları kapalı çitler arasında yaşadı.
İRAN DEVRİMİ, FRANSIZ DEVRİMİNİN TAM TERSİ OLDU
Fransız devrimi halkın egemenliğini, liberalizmi, demokrasiyi ve düşünce özgürlüğünü getirdi. Fakat İran devrimiyle birlikte İslam dünyasında tam tersi yaşandı. Fakih yönetici oldu ve kapalı çitten çıkmak, dinden çıkmakla eşdeğer oldu.
Aşırı İslamcı akım, İslam toplumlarının elde ettikleri ilerlemeleri gasp etmek için hep uğraştı ve İslami kimliğin korunması için Batı ile bağlantıyı koparma çağrısı yaptı. Oysa ilk Müslümanlar bütün kültürler ve medeniyetlerle etkileşim içine girmişlerdi. Aşırı İslamcı akım, modernleşme çağrısı yapan ve kendilerini eleştiren herkesi kınadı. Böylece bugün bulunduğumuz geri kalmış noktaya geldik.
İslam dünyasındaki on asırdır aynı söylem tekrarlanıyor ve dünyadaki gelişmeler gözlenmiyor. Bu söylem duyguları körüklüyor, ancak akıllara hitap etmiyor. Bu dini söylem çoğu zaman hurafelerin yayılmasını sağlıyor ve muhalefet edenler hakkında kolayca dinden çıkma hükmü veriyor. Sorun ‘kapalı çitin’ esiri haline gelinmesi. İslam dünyasında özgür düşünceye, akılcı mantığa ve eleştiriye yer olduğu gün, gerileme dönemi sona erecek ve Rönesans çağı başlayacaktır.
* Mısır gazetesi El Ehram 12 Ekim 2008, Arapçadan çeviri: HALİL ÇELİK
(ntvmsnbc.com'dan alıntıdır bu konu. )
Üzerinde düşünülüp tartışılacak bir konu olduğunu sanıyorum.
haberin içeriği şu:
İslam dünyasında Rönesans ne zaman olacak?
‘Emevilerden Osmanlı’nın yıkılışına kadar, siyasi ve dini otoritelerin sınırlarını belirleyen yönetim türü İslam dünyasında ortaya çıkmadı ve Avrupa’nın tam tersi yönde gelişme oldu. Avrupa ilerlerken, İslam toplumları kapalı çitler arasında yaşadı.’
KAHİRE - Cezayirli düşünür ve Sorbonne Üniversitesi öğretim görevlilerinden Muhammed Arkun İslam dünyasının hicri olarak 5. veya miladi olarak 11. yüzyıldan itibaren ‘kapalı bir çit’ içinde yaşadığı ve bu yüzden geri kaldığı düşüncesinde. Arkun’a göre, İslam dünyasında bu dönemden sonra aşırılık hakim oldu, her yenilik reddedildi ve sadece iki tür din adamı kaldı. Bir grup din adamı, fıkıh (İslam hukuku) kitaplarını kalıp olarak ezberledi ve hiçbir yeni düşünce olmaksızın fıkıhın ekol kitaplarını yeniden yayınladı. İkinci bir grupta ise, okuma ve yazma bilen, muska yazan, dualar eden ve ayin yapan şeyhler yer aldı. Böylelikle İslam toplumları kapalı, dogmatik çitler içine girdi. Akla araştırma ve düşünce özgürlüğü verilmedi.
Müslüman aydınlara, evrende keşfedilen şeylerin, Kuran’a ve sünnete dayanmadığı müddetçe doğru olmadığı düşüncesi, dayatıldı. Çünkü bütün bilgiler, gerçekler ve bilimsel kurallar bu ikisinde vardı. İnsanın tabiat, coğrafya, tarih ve eşyanın anlamıyla ilgili bir bilgiye ulaşması için kutsal metinleri incelemesi yeterliydi. Böylece bilgide ilerleme kaydetmek, kutsal metinlerden etimolojik hüküm çıkarmaktan ibaret oldu.
BÜTÜN REJİMLERE İTAAT DÜŞÜNCESİ YERLEŞTİ
Profesör Muhammed Arkun’a göre, Müslüman Kardeşler ve diğer İslami hareketler bu bilim anlayışını, çitin dışına çıkma girişimlerini engellemek için kullandı. Sonuçta bu kapalı düşünce halkası, İslam toplumlarında güç kazandı. Bu da siyasi rejime karşı çıkmanın, Allah’ın iradesine karşı çıkmak olduğu ve bir Müslüman’ın, İslami açıdan meşruluğu olmasa bile, bütün hükümetlere ve rejimlere itaat etmesi gerektiği düşüncesinin derinleşmesine yol açtı
Bu düşünce zaten Emevi yönetiminden bu yana hakim oldu. Hükümetlere ve rejimlere itaat, herkese farz haline geldi. Keza din adamlarının her söylediğine itaat etmek ve boyun eğmek konusu da öyle. Bu kapalı çit İslam’ın değil, İslam’dan önceki geleneklerin ve inançların ürünü olmasına rağmen, herkese boyun eğmenin dayatılması için kullanıldı.
BASKICI POLİTİKALAR DİNİ SÖYLEMLERLE GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Aşırılığın bu kapalı çiti Avrupa’da da vardı. Fakat kültürel ve düşünsel modernleşme ile din, siyaset, hukuk, ekonomi ve kültürün sınırlarının netleşmesiyle bu anlayış yıkılmaya başladı. Kilise bu kapalı çiti dayatıyor, insanlar üzerinde hakimiyet kuruyor, düşünce ve seçme özgürlüğünü gasp ediyordu. İslam toplumlarında ise, Avrupa’daki gibi akıl üzerindeki ablukayı kıran bir sosyal sınıf belirmedi. Bu yüzden dini olanla dini olmayan birbirine karıştı. Baskıcı politikaları hayata geçirmek için Müslüman halklardaki dini duyguları ve dini söylemleri kullanmak kolaylaştı.
Bu yüzden, Emevilerden itibaren Osmanlı devletinin yıkılışına kadar, siyasi ve dini otoritelerin sınırlarını belirleyen yönetim türü ortaya çıkmadı. İslam dünyasındaki gelişme Avrupa’daki gelişimin tersi yönde oldu. Avrupa ilerlerken, İslam toplumları kapalı çitler arasında yaşadı.
İRAN DEVRİMİ, FRANSIZ DEVRİMİNİN TAM TERSİ OLDU
Fransız devrimi halkın egemenliğini, liberalizmi, demokrasiyi ve düşünce özgürlüğünü getirdi. Fakat İran devrimiyle birlikte İslam dünyasında tam tersi yaşandı. Fakih yönetici oldu ve kapalı çitten çıkmak, dinden çıkmakla eşdeğer oldu.
Aşırı İslamcı akım, İslam toplumlarının elde ettikleri ilerlemeleri gasp etmek için hep uğraştı ve İslami kimliğin korunması için Batı ile bağlantıyı koparma çağrısı yaptı. Oysa ilk Müslümanlar bütün kültürler ve medeniyetlerle etkileşim içine girmişlerdi. Aşırı İslamcı akım, modernleşme çağrısı yapan ve kendilerini eleştiren herkesi kınadı. Böylece bugün bulunduğumuz geri kalmış noktaya geldik.
İslam dünyasındaki on asırdır aynı söylem tekrarlanıyor ve dünyadaki gelişmeler gözlenmiyor. Bu söylem duyguları körüklüyor, ancak akıllara hitap etmiyor. Bu dini söylem çoğu zaman hurafelerin yayılmasını sağlıyor ve muhalefet edenler hakkında kolayca dinden çıkma hükmü veriyor. Sorun ‘kapalı çitin’ esiri haline gelinmesi. İslam dünyasında özgür düşünceye, akılcı mantığa ve eleştiriye yer olduğu gün, gerileme dönemi sona erecek ve Rönesans çağı başlayacaktır.
* Mısır gazetesi El Ehram 12 Ekim 2008, Arapçadan çeviri: HALİL ÇELİK