- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 19 Ağu 2008
- Mesajlar
- 3,589
- Tepkime puanı
- 179
- Puanları
- 63
- Yaş
- 60
Irkçılık, temelde insanların bir takım ırklara ayrıldığı ve bunlardan birinin diğerlerinden üstün/yetkin/kutsanmış olduğu düşüncesine dayanır. “Ari” ırkın nasyonal üstünlüğüne dayalı Nazi faşizmi gibi. Ancak bu kavram jargon olarak ya bilinmeden kullanılıyor ya da manipülatif olarak dile getiriliyor. Temelinde filozofların belirttiği gibi “tarihte bir ayraç olan kapitalizm” in tekelci aşaması ırkçılık ile taçlanmak zorundadır. Zira onun ayakta kalmasının başka şansı yoktur; oysa ki araştırmalar göstermektedir ki evrim sürecinde insanların ayrı ırkları yoktur -baskılanmanın yarattığı yer ve coğrafi özelliklerin sonucu oluşan farklılaşma ırk olarak değerlendirilse bile yek-diğerinin diğerlerine üstünlüğü yoktur – insanlar bir bütünün parçalarıdır. Bu nedenle ırk ayrımcılığı tamamen faşizan bir yaklaşımdır ve asla kabul edilemez. Irkçılığın temel dayanağı Güneşin Dünya etrafında döndüğüne dair Engizisyonların çarpık paradigması olan inkara/küçümsemeye dayanır; bu inkar bir başka kültürü, bir başka dini, bir başka dili yok sayar ya da küçümser; diğer tüm kültürlerin, dillerin, dinlerin kendi etrafında dönmesi gerektiği paradigmasına yaslanır ve hepsini Dünyanın efendisi edasıyla dizginleme hakkına sahip olduğunu bir ilahi hak olarak sunar; oryantalizm ya da E. Said’in tanımladığı “Şarkiyatçılık” başka ne anlama gelebilir ki? F.Fanon Fransız işgalindeki Cezayir’de Afrika kökenlilerin ne denli ırkçılığa ve sömürüye maruz kaldıklarını “Yeryüzünün Sefilleri”nde açıklarken, “Siyah Deri Beyaz Maskeler” de ise yerlilerin bunu ne şekilde içselleştirip, yabancılaştıklarını ve işbirlikçi konumuna düştüklerini analiz etmiştir. Demek ki ırkçılığın diğer boyutu da asimile edilen/küçümsenen kültürün kendine yabancılaşarak kendini sömürenlerle eşitlenmeye çabalayıp, kendini üstün görerek başka kültürleri küçümsemesi ile farklı bir boyuta taşınmaktadır.