İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh mu?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde erkanarkut tarafından oluşturulan İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh mu? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,381 kez görüntülenmiş, 9 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh mu?
Konbuyu başlatan erkanarkut
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan evrensel-insan

erkanarkut

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2012
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
İnsan son derece kompleks bir varlık, beynine giden binlerce elektrik akımı ile hareket ediyor, görüyor, konuşuyor, yürüyor, dokunuyor. Bu sinyaller sayesinde yaşamını sürdürüyor. Yine bu sinyaller sayesinde beyninin bir yerinde hafızası oluşuyor, adını, ailesini, anılarını hatırlıyor. Sonuçta bilinçle, akılla ve mükemmel donatılmış bir vücutla çok uzun yıllar bu dünyada yaşamını sürdürüyor. Yıllar akıp giderken bu sinyaller bir an bile kopmuyor, beyinde kapkaranlık yerde oluşan görüntü kesilmiyor. Peki insanın sahip olduğu bilincin kaynağı milyonlarca elektrik sinyali alan beyin mi, yani cansız bir et parçası mı yoksa, ruh mu?

Bunun için önce beynin nasıl çalıştığına tekrar bakalım:

Yaklaşık 1350-1400 gram ağırlığında olan insan beyni 100 süper bilgisayarın bilgisini içerebilecek kapasitedir.Bu özelliği ile insan beyni dünyanın en kompleks yapılarından biridir. Yeni doğmuş bir bebeğin beyni 100 milyar sinir hücresine sahiptir. Bu miktar, bir beynin sahip olabileceği en fazla nöron (sinir hücresi) sayısıdır. İnsan beyninde nöron sayısı hiçbir zaman artmaz, zaman ilerledikçe sadece azalır. Nöronlar sinir sisteminin en temel ve işlevsel yapı birimleridir. Her nöron diğer nöronlarla binden on bine kadar bağlantı yapar. Bunların birleştiği noktalara ise sinaps adı verilir. Bu noktalar, bilgi alışverişinin yapıldığı yerlerdir. Sinir sisteminin ana işini yürüten hücreler olan nöronlar, bir gövde, ağaç gibi yan dallar (dendrit) ve bir de, bazen dallanabilen ve hücrenin “kararlarını” diğerlerine ileten, tek bir uzantıdan (akson) oluşurlar. Sinir hücreleri birbirleri ile ilişki halindedirler.

Bu sıkı ilişki, sinirsel işlevin temelini oluşturan bilgi akışını sağlar. Hücreler arası bu bilgi geçiş noktalarına sinaps adı verilir. Sinapslar, değişik tip ve özelliklerde olmalarına karşın, hemen hepsi bilginin iletimi işlevinden sorumludur. Kısacası, nöronlar kendi aralarında bağlantılar kurarak, elektrik devrelerine benzer yollarla iletişim sağlayıp, beyin işlevlerinin ortaya çıkmasını sağlayan ana elemanlardır. Yeni bilgilerin öğrenilmesi nöronlar arasında kurulan sinaptik bağlarla olur.

Peki madde, mekan, zaman, renk, ses, şekil ve tecrübe ettiğimiz diğer tüm özelliklerin nöronlar ve sinaptik bağlar denen bilinçsiz yapılarla oluşabilmesi mümkün müdür?Bu soru, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda bilim adamlarının halen cevabını aradıkları, üzerine kitaplar yazdıkları, konferanslar düzenledikleri, çözmeye çalıştıkları ama ısrarla çözüm getirmekten kaçındıkları bir sorudur. İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağının ne olduğu sorusu üzerine yazılmış yüzlerce kitap ve makale ve birçok bilim adamının yorumu bu konuda beklenen açıklamayı vermemiştir.

Bilinç konusu, kuşkusuz ki açıklamasız değildir. Beynin içindeki görüntüyü “görüyorum” diyen, beyninin içindeki sesleri “duyuyorum” diyen, kendi varlığının şuurunda olan bilinç sahibi varlık, Allah’ın insana vermiş olduğu ruhtur. Materyalist zihniyet, işte bu gerçeğin bilinmesinden, bu gerçeğin fark edilmesinden çekinmektedir. Materyalist bilim adamlarının “hala çözümlenemeyen bilinç” iddialarının temel sebebi budur. Ruhun mutlak varlığı, ruhu insana verenin Allah olduğu gerçeği, onların tüm materyalist inançlarını ve iddialarını altüst etmektedir. Her ne kadar “açıklamasız” damgası vurmaya çalışsalar da, bilincin kaynağının ruh olduğu, insana ait gerçekliğin, “ben benim” diyen varlığın ruhuna ait olduğu, açık ve tartışılmaz bir gerçektir. Allah, Kuran’da, insanı önce bedenen yarattığını, sonra da ona “Ruhundan üflediğini” bildirmiştir:

“Hani Rabbin meleklere demişti: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.””(Hicr Suresi, 28-29)


Kaynak:
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Cevap: İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh

İnsanın bir ruhu olduğunu kabul etmemesi hep bir sapkınlık olarak gelmiştir bana..herşeyi madde ve türevleri ile açıklamaya çalışmak saçmalık..Tanrıyı reddetmek için herşeyi sıradanlaştırmaya/doğallaştırmaya çalışmak bir hastalık.. gerçekmişşş!!! böyle bir şeyin gerçek olma ihtimali yok zaten..ama diğer yandan gerçek olsa ne çıkar? böyle gerçeğin canı Cehenneme.. modern müşrikler bilimin gücü ile eskisinden daha güçlü doğallığı/evreni şirk koşuyorlar artık bağıra çağıra ..wow çok havalı çok gururlu daha insancıl ! siz hala bir Tanrıya mı inanıyorsunuz! aa! cahiller gafiller biz aydınlandık ! evet güneşi siz yaktınız! çok aydınlattınız sağoll ,varoll yaşaa!! :)
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Cevap: İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh

"Peki madde, mekan, zaman, renk, ses, şekil ve tecrübe ettiğimiz diğer tüm özelliklerin nöronlar ve sinaptik bağlar denen bilinçsiz yapılarla oluşabilmesi mümkün müdür?Bu soru, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda bilim adamlarının halen cevabını aradıkları, üzerine kitaplar yazdıkları, konferanslar düzenledikleri, çözmeye çalıştıkları ama ısrarla çözüm getirmekten kaçındıkları bir sorudur. İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağının ne olduğu sorusu üzerine yazılmış yüzlerce kitap ve makale ve birçok bilim adamının yorumu bu konuda beklenen açıklamayı vermemiştir."

Yani renkleri goren aslinda ruh mu oluyor? Sesleri isiten, tadlari alan, yani duyu organlarimiz ile beynimize akan bilgi selini anlamlandiran ruh mu oluyor bu durumda?
 

IdeaFante

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
21 Kas 2011
Mesajlar
76
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
30
Cevap: İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh

"Peki madde, mekan, zaman, renk, ses, şekil ve tecrübe ettiğimiz diğer tüm özelliklerin nöronlar ve sinaptik bağlar denen bilinçsiz yapılarla oluşabilmesi mümkün müdür?Bu soru, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda bilim adamlarının halen cevabını aradıkları, üzerine kitaplar yazdıkları, konferanslar düzenledikleri, çözmeye çalıştıkları ama ısrarla çözüm getirmekten kaçındıkları bir sorudur. İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağının ne olduğu sorusu üzerine yazılmış yüzlerce kitap ve makale ve birçok bilim adamının yorumu bu konuda beklenen açıklamayı vermemiştir."

Yani renkleri goren aslinda ruh mu oluyor? Sesleri isiten, tadlari alan, yani duyu organlarimiz ile beynimize akan bilgi selini anlamlandiran ruh mu oluyor bu durumda?

Beynimizdeki nöronların bağlantılarıyla, işlevleriyle 'bilinç' durumu oluşuyor. Ruh dediğimiz şey beynin açık bir bilinçle üzülme, sevinme, haz duyma, karar verme, şüphelenme vb. düşünsel özelliklerinin 'kaynağını kendinde bulma hissiyle' oluşmuş bir kavramdır. Ruh beynin ürünüdür. Kurulan çok karmaşık bir elektrik devresinin -çalışma- özelliği göstermesi onun ruhunu; bir yığın parçanın bir araya getirilerek oluşturulan bilgisayarın -işlevlerini yerine getirecek düzeyde iş görebilmesi- bilgisayarın ruhunu; aynı şekilde beynimizin -düşünebilme-si beynimizin ruhunu oluşturur. Ruh somuttan oluşan soyutluktur.

Düşünsel olgular beynimizde gerçekleştiği için bunların maddesel bir açıklaması olacaktır. Şu an tam olarak açıklanmasa da ruhun kaynağı nöronlardır. Düşünsel faaliyetlerin kaynağını fantastik nedenlere bağlamadan önce onun maddesel niteliklerine bakmak iyi olacaktır.

Günün farklı zamanlarında bilincimizin farklı derecede açık olması,
hormonların, insanların farklı dönemlerde farklı ruhsal hallerde olmasına etki etmesi
bedenimizin bazı etkilere maruz kalması durumunda düşünce konsantresinde, niteliğinde, niceliğinde değişimlere yol açması,
bazı anlardaki psikolojimizin, odaklandığımız diğer durumlarla da kendini belli etmesi ve daha pek çok durum ruhumuzun maddeyle yakın ilişkide olduğunu kanıtlamaktadır bana kalırsa.

Descartes da bu konuda bağlantıdan söz ediyor. Nefret arzu gibi duyguların bedenin işlevleriyle yakından ilişkili olduğunu söylüyor.

Bu konuda bir de alıntı yapacağım:

''İlk defa Descartes tarafından ruh ile bedenin irtibat noktası olarak tarif edilen epifizin, ruh-zihin-beden üçlüsünden oluşan insan alt sistemlerinin kavşak noktasını oluşturduğu, hormonların kontrol edilmesinde vazifelendirilmiş komutan mesabesinde bir salgı bezi olduğu hususundaki deliller giderek artmaktadır. Günümüzde kritik bir içsalgı bezi olarak kabul edilen epifizden salınan melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT) gibi nöro-hormonlar üzerinde yoğun araştırmalar yapılmaktadır. DMT; insanda mistik zevk ve halleri, metafizikî âleme geçişi tetikler. Meselâ, çeşitli bitkilerin tohum ve meyvelerindeki DMT molekülü, yiyecek veya içecek olarak vücuda alındığında, epifizden salgılanan fıtrî DMT molekülüne benzer tesirlere yol açar ... ''
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Cevap: İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh

Guzel aciklamissiniz ama bence ruh kelimesi cok kirli bir kelime. Bu kelimeden elde edeceginiz hicbir sonucun kaynagi belli olamayacaktir. Bunun farkindaki bir insan icin cok buyuk bir sorun olmayabilir bu durum, ancak bunun farkinda olmayan birisinin konuya olan yaklasimini kokunden etkileyebilir. O yuzden bu kelimenin kokunden kesilip atilmasidir bence en dogrusu. Descartes bu gun yasasaydi bu kelimeyi kullanmayacagi acik. Kelimemiz sizinde belirttiginiz uzere "bilinc"tir.

Bende konuya katkimi yapayim. Benim gorusum; bilincin kaynagi fizikseldir, algiya dayanir ve kavramsaldir, kavramlar uzerinden dusunur. Kavramlar beynimizde bilincimizin kullandigi lego taslarina benzetebiliriz. Bilinc bu yapi taslarini kullanarak dusunceyi ortaya cikarir. Kavramlar, algilarimizdan beynimize akan bilgilerden ortaya cikar. Descartes'in dedigi gibi, bu algilara da cok fazla guvenmemek gerekiyor. Daha once sordugum soru buraya gelip dayaniyor aslinda. Renkleri goren, anlamlandiran ruhmudur diye sormustum. Renk korlerini dusunursek (metafizik bir ruh varsa renk korleri ruh hastasi mi oluyor- konuyu acan arkadasa soru buydu aslinda), renk algilarina dayanarak kavramlarini olusturan ve bu kavramlar ile dusuncelerini yoguran bireylerin bilinclerinin bu anlamdaki butun sonuclari yanlis olacaktir, dogaya uygun olmayacaktir. Bu dusunceler bireyin butun hayat kalitesini duserecektir cunku kararlari bu kavramlara ve dolayisi ile dusuncelere dayanacaktir ve cogunlukla yanlis kararlara imza atacaktir. Bu yuzden, bilincimizin urunlerini surekli test ediyor halde olmaliyiz. Ise yaramadiklarina, dogal gerceklik karsisinda yanlis sonuclar urettiklerine kanaat getirdigimizde veya gozlemledigimizde, butun dusuncelerimizi yikabilmeli, yeni bastan olusturabilmeliyiz. Nacizane...
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Cevap: İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh

sevgili arkadaşlar..

bilinç, ruh gibi kavramlar hem pozitif bilimin(fizik, kimya biyoloji) alt dallarında, hem de dinsel öğretilerde kullanılan ifadelerdir..

pozitif(müsbet) bilim gözlem veren "madde"yi inceler, gözlem vermeyen kavramlarla işi yoktur.. o yüzden pozitif bilimde ruh/bilinç dendiği zaman bunun madde türevi olduğu yaklaşımı vardır.. o yüzden bilinç/ruh gibi kavramların konusu olduğu tıp biliminde yaklaşımlar/tedaviler beynin fenomenel yapısını değiştirmeye yöneliktir.. bilimsel gelişmeler ilerledikçe insanoğlunda yaşanan bilinç/ruh değişimlerinin kökeninin beyin nörokimyası olduğu hergeçen gün daha iyi kavranmaktadır.. bugün alzheimer(bunama), depresyon, koma, şizofreni, epilepsi(sara) gibi bilinç/ruh değişimlerinin yani sorunlarının tedavisinde izlenen yol beyin nörokimyasını(fenomenel yapısını) değiştirmeye yöneliktir.. ve bu konuda oldukça ileri düzeye gelinmiş ve oldukça başarılı sonuçlar alınmaktadır.. pozitif bilim bilinç/ruh gibi kavramları somut bedenden ayrık bir kavram gibi düşünmez, düşünemez.. somut beyin dokusunu etkileyip değiştiren her türlü etki artık biyokimyasal, hormonal ve ileri görüntüleme yöntemleri(EEG, CT; MR vs) tesbit edilebilmektedir.. tabii ki beyin gibi varoluşun en gizemli organını tam olarak çözmüş değiliz ama yapılan tüm çalışmalar ve gelişmeler ruh/bilinç gibi kavramların beyin nörokimyasal yapısına bağlı bir türevlenme olduğunu göstermektedir.. bir insanın beyin nörokimyasını değiştirebilecek travmalar ve kimyasal maddeler o insanın ruh/bilinç yapısını çok rahat değiştirebilektedir.. alkol, uyuşturucular, halisunojenler, antinörotik ve antipsikotik ilaçlar, kafa travmaları, beyin kanamaları, beyin tümörleri, beynin yapısal bozuklukarı vs insanoğlunun bilinç/ruh yapısında çok ciddi değişimlere neden olduğu artık kesin olarak deneylenmiş, gözlemlenmiş ve bilinmektedir..

diğer taraftan dünyadaki tüm dinlerin(doğu-batı) öğretileri olan bedenden ayrık bir ruh/bilinç kavramı hatalı bir soyutlamadır, dogmadır.. yani bilimsel değildir, soyutçuluktur.. aynı tanrı, peri, melek, cin gibi indirgendiğinde somut maddeye ulaşılamayan ve evrensel onayı olmayan kavramlardır.. bunlar sadece inanan kişiyi bağlar, bilimi ve tüm dünya insanlığını değil..

ve indirgendiğinde somut maddeyi hedef göstermeyen soyutçuluk örneği kavramları tartışmanın bir anlamı yoktur.. çünkü hiç bir sonuç alınamaz.. tanrı, melek, cin, peri, bedenden ayrık ruh, ölümsonrası yaşam var/yok temelli tartışmaların bir galibi ve sonucu yoktur.. tam bir kördöğüşüdür, bilimsel bilgi değil inançsal bilgiye dayalı bu tür kavramları tartışmak sadece tartışan insanları böler, biribirine düşürür.. çünkü inançsal bilgiler ne doğrulanabilir ne yanlışlanabilirdir..

somut bedenden ayrık bir ruh/bilinç kavramına inanan arkadaşlara şunu sormak istiyorum..
bunu niçin savunuyorsunuz ve bu bedenden ayrık ruh kavramını hangi dini/dogma öğretiye göre değerlendiriyorsunuz?
gördüğüm kadarıyla burda sadece islam dinine göre bir değerlendirme var..
oysa hem batının hem doğunun dinlerinde bu bedenden ayrık ruh kavramı vardır..
batının dinleri bu ruhun ölümden sonra cennet/cehennemde varlığını devam ettireceğini ileri sürerken
doğunun dinleri karma yaşam, yeniden doğumlar ve reenkarnasyon gibi durumlarda varlığını devam ettireceğini ileri sürüyor..

siz bunlaran hangisini ve neyi kriterek alarak seçiyorsunuz?

ya da bunlardan birini seçme şansınızın olmadığını, sadece size yüklenen zihnin gereği zorunlu olarak birine tabii olduğunuzun farkında mısınız?
 

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Cevap: İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh

uzay-zaman...belli evre-aşamalar müteakiben vücuda gelen insan formu
ile bu biyolojik yapı/ bünyenin genelinden, duyuları vs. vasatı ile bağlantıda, veri kontrol denetim alışverişi sorumlusu, haber merkezi vasıtamız Beyin:
- kendinde! işletimde olup yakın/geniş çevre ile, duyuları vasıtasıyla irtibatta.. vsair kanaldan düşünce alışverişinde, bağlantıda organımız


Ol an veriler! üzre, İşler- Düşünür, yaşantı/anı kayda geçer. Kültürel-genetik bağla aktarır ki bu durum; genelde/genele yaygın olup (toplum/insanlık da) bu şekil işler, giderek taşınan..ortak/kullanımda! (toplumsal) bir düşünce havuzu-hafıza kaydı- bellek oluşur ve

verili/veriler üzre.. gelişimle düşünülmüş-üretilmiş birikim.. ve mevcut la! bağlantıdaki bu organdan (Beyin) görevince, yararlanılır çalıştırılabildiğince, faydalanılır:
-Beyin kompleks yapısıyla -anlak/zih'n - düşünce havuzundan beslenir..müteakiben çeşitli kombinasyonlar-varyasyonlar dener...kurar-işletir-üretir-gelişir/geliştirir

peki düşünce nedir..düşünceyi OLduran şartlar nedir.. bu kanala hangi olgu-n şartlarla ulaşılmışdır.. hangi form yeterliliğinde bağlantı sağlanmaktadır
bağlantının kalitesi, çeşitlilik... sorulabileceği gibi (misal dünya gzg.nde ) insan formu dışındaki diğer canlı-cansız! formların düşünce formasyonu ne/hangi alemdedir : )
Bağlantı; karşılıklı mı gelişir yoksa kapsama alanında tek kanal bağlantısı bütünlük adına yeterli midir yine- İnsan, bütünün bir parçası iken kendinde olan düşünce aklınca ötekileştirdiklerinde-n yoksanılır mı. Kendisi bu görevi sürdüren, bütünde/parça... değilmidir -bir dolu sorumuz var-


3 boyut/5 duyu ile (düşünerek...) bidiğimiz ya da bilmediğimiz :)
'anti madde'! yapısı ile görülemez elle tutulamaz ancak bilinir ki VAR O/andır. Hal-n (bilinemez cins/tür/sayı vb) mevcudatla.. kaim
yine..düşünmekle düşünceyi açan / kendini aşan! sınırı konulamayan, Ruhsal yapı da dediğimiz (O') kaynak bir ör-ün-tüdür:
- düşÜNce

ve İnsan biyolojik formundaki beyin de bu taşınan-yansıyan düşünceye vasıtadır
bu araç ile İnsana üflenir - üfürülürde : )) İnsan düşünür..! İnsan esinlenir.. Nefes ise (burada) adetince bir müddet/ işlerlik zamanıdır.

- - -
üreyen yetişen gelişen madde formunda /bilinç bütünlüğünde olan insan külliyen kul-
köle olmadığı gibi bütünden ayrı -başı boş- hiç değildir..Özünde Ruh' da.. O... 'na örtüdür!

en nihayeti-n-de: ayrı-gayrilık yoktur

(düşüncem)
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Cevap: İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh

Insanoglunun sahip oldugu bilincin kaynagi, insanoglunun kendisi, beyni ve beyninin numenal yetisi ve bu yetinin ortaya koyduklaridir. Bilinc olabilmesi icin, insanoglu beyni, numenal yetisi, algi, gozlem ve kavram gerekir. Ruh konusu ise bilimsel degildir. Bilinc bilissel bilimin konusudur.
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Cevap: İnsanın sahip olduğu bilincin kaynağı beyin mi, yoksa ruh

Insanoglunun sahip oldugu bilincin kaynagi, insanoglunun kendisi, beyni ve beyninin numenal yetisi ve bu yetinin ortaya koyduklaridir. Bilinc olabilmesi icin, insanoglu beyni, numenal yetisi, algi, gozlem ve kavram gerekir. Ruh konusu ise bilimsel degildir. Bilinc bilissel bilimin konusudur.

Hosgeldin evrensel-insan. Geri donmene sevindim.

Soru; Kavramlar ve algi arasindaki iliskiyi nasil yorumluyorsunuz?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Hosgeldin evrensel-insan. Geri donmene sevindim.

Soru; Kavramlar ve algi arasindaki iliskiyi nasil yorumluyorsunuz?

Hosbulduk, tesekkurr ederim.

Insanoglunun kavrami ve algisi iliskisi, donguseldir.

Yansi-Algi-Kavram-ozdeslestirme-yansitma
Herseyden once alginin islev gorebilmesi icin; bir yansi gerekir. Algi bu yansiyi iki turlu algilar, duyusal ve duyumsal. Duyusal ve duyumsal algi bu yansiya/yansiyana yonelik kavram yaratir, bu kavrami ile yansiyani ozdeslestirir ve kavram ile ozdeslesmis yansiyi yansitir.

Yani insanoglu eliyle insanogluna yansiyan insanoglu adina ait ve icin olarak yansitilir.

Bundan sonra artik, yansiyan degil; yansitilan ilk sirayi alir.

Insanoglu 20. yuzyildan bu yana yansittigi kavramsal veriyi sorgulamaya almis ve yansitilanin gerisindeki yansiyi sorgulayarak bunun yetersizligini ortaya koymus ve yeni kavram yaratimlarina yonelmistir.

Burdan tekrar kavrama donersek; Ikinci algi anlama olarak devreye girer. Yani sabit kavrama insanoglu anlam ve icerik verir, tanim verir ve bu temelde kavrami her turlu ifade eder ve bu kavram ile olumlu olumsuz karsitlik ve onun teke indirgemeci isleyisi olarak bag kurar.

Buradaki yansitilan ve sabit olan kavramlar; bilimsel, bilissel, ideolojik, inancsal, dogrusal, felsefi, metafizik, etik, estetik, mantiksal, matematiksel, temeldeki sabitlerdir. Mesela varlik, inanc, hak, duzen, sistem, adalet v.s. Iste bu kavramlarin algi yerine anlamsal ifadesi karsitlidir. Mesela varlik temelinde var/yok, inanc temelinde inanclilik/inancsizlik, duzen temelinde duzenli/duzensiz, dogrusallik temelinde dogru/yanlis guzellik temelinde guzel/cirkin, etik temelde iyi/kotu ahlak temelinde ahlakli/ahlaksiz v.s.

Kisaca insanoglu yansiyi yansitmaya kavram ile donusdurdukten sonra, artik bu kavram sabitliginde alginin yerine kisinin kendi aklinin dogrusu ile mukayeseli anlamasi yer alir. Boylece insanoglu sabit temelde karsitlar arasi ifade tekligi ve karsitligi tartismasina girer.

Aslinda konu cok derin ve detaylidir.

O yuzden kavram ile algi iliskisinin ilk kavram yaratimindan ziyade sabit kavram temelli dogru mukayeseli anlamaya tasinmasi sorunun temel ve kokenini gizler ve tartismanin kisir dongusu ve cikmazi da bu gizlenen temeldedir. Cunku insanoglu yarattigi ve yansittigi kavrami sabitlemis, sahiplenmis ve karsitlardan birini dogrulayarak tartismaya acmistir.

Dedigim gibi konu derindir, istersen de derinlestirebiliriz.

Kavram ile ilgili asagidaki linke bakabilirsin. Ayrica istersen kavram kavramini bu basliktan da devam edebiliriz,

http://www.felsefe.net/dil-bilimleri/5224-kavram-nedir-ve-nasil-olusturulur-2.html
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst