"hayatin ic ozu" derken neyi kast ediyorsun?
Görünenin ötesinde,hayatın kendinde ne olduğu.Yani metafizik anlam diyelim.
"hayatin ic ozu" derken neyi kast ediyorsun?
Basmakalıp gezinti ve haybeye uzatılmış cümleler için teşekkürler Evrensel İnsan. Başlığı yeterince saptırdık. sizden ricam bu basmakalıp gezintilerinizi her başlıkta yapmayın. lütfen geçmişte aldığınız benzer tepkileri (sadece benden değil herkesten gelenleri) değerlendirin.
İdealizmin bakış açısından insana gözlem verenin görünüş-fenomen(kendinde şey değil) olduğu doğrudur.Lakin bilimsel bakış açısından böyle bir şey kabul edilemez çünkü bilime göre işte bu yazdığım klavye gerçektir,fenomen falan değildir.Bilimsel bakış açısına göre o,hiçbir algıyan zihin olmadan da varlığını sürdürecektir.
Görünenin ötesinde,hayatın kendinde ne olduğu.Yani metafizik anlam diyelim.
Açıkçası Tanrı yoksa bile dünyanın bir anlamı olmayacağı fikri benim için kabul edilemez.Öyle dersek kendimizi de dahil bütün dünyayı boş hayaletsi görüntüler olarak kabul etmemiz gerekir.
Burada da hayatin kendinde ne oldugunu inanana gore bir dogruya oturtmak, onun gercegidir.
Klavye gercek degil, goruntu veren bir fenomendir. Klavye ile ilgiuli her turlu gozlem veren bilgi de olgudur. Gerceklik sadece inancin dogrulanmasidir.
Klavyenin burada fenomen olmasi, gozlem veren daimiligidir. Bu daimilikte insanoglu klavyeyi degil gozlemini ortaya koyar.
Lakin dediğiniz bakış açısı hiç de bilimsel değildir. O önünüzdeki klavye veya başka şey her neyse hiçbir algıyan zihin olmadan varlığını sürdürecek mi ?
Sence?
Neden fenomenler varliklarini surdurmek icin baska bir fenomeneihtiyac duysun?
Algi onun varligini surdurmek icin degil; onu algilayan insanoglu icin ortaya konmasi adinadir.
Sonucta algi gozlem ile paraleldir.
O halde var olmakla algılanmış olmak farklı şeyler diyorsunuz herhalde ? Sizce insan sadece fenomen midir ?
Açıkçası Tanrı yoksa bile dünyanın bir anlamı olmayacağı fikri benim için kabul edilemez.Öyle dersek kendimizi de dahil bütün dünyayı boş hayaletsi görüntüler olarak kabul etmemiz gerekir.
Keşke laf kalabalığı yapmadan ve sorulara soruyla karşılık vermeden tartışsak ne güzel olurdu.
Ne demek istediğimin anlaşılması için elbet soru sorulabilir.Ama "sence?" diye de soru sormamak lazım.
Yunancadan alınan "Felsefe" sözcüğünü Türkçeye "bilgi tutkusu", "bilgelik sevgisi" türünden çevirmişlerdi.
Bizler, öğrenme, bilme, merakımızı tatmin etme serüvenimizde elimizden geldiğince tarafsızlığımızı korumalı, perspektifimizi elimizden geldiğince geniş tutmalı ve deyim yerindeyse her çiçekten bal toplamalıyız. Descartes'in Metot Üzerine Konuşma'da vurguladığı gibi her türlü aşırılık kötüdür. Dinde, metafizikte, idealizmde nasıl ki fanatizm eleştirilirse, eş düzeyde bilimde de tutuculuk tehlikelidir. İnsanın uzun düşünce tarihinde ortaya konulmuş her görüşe, her bakışa eşit uzaklıkta yaklaşılmalı, özgürce ve aşkınca aynı ciddiyetle dincilik, bilimcilik, materyalizm, idealizm demeden kafa yormalıyız.
Kimi düşünür filin kulağını tutmuş, kimi hortumunu, kimi bacağını tutmuş "bu fildir" demiş. Bu görüşler elbette eleştirilmeli ama yanlış değil, eksik söylenmiş denmeli. Bir puzzle oyununun parçaları gibi bakmalıyız. "Dinsiz bilim kör, bilimsiz din topaldır" biçiminde özlü bir söz okumuştum.
Burada yazılar yazan bir arkadaşımız, Nasreddin Hoca'nın saz çalarken parmağını aynı perdede tutup "Ben insanların aradığı perdeyi buldum" dediği gibi, bir öğretmen edasıyla bilimsel bilgi, bilişsel bilgi (!) (benim bildiğim bilişsel sözcüğü psikolojide kullanılır ve "cognitive therapy" adında bir ekolün ismidir) kavramlarla diğer arkadaşları eleştiriyor. İnsan tutuculukları eleştirirken kendisinin de tutucu davrandığını bir türlü farkedemiyor.
Ne demek istediğimin anlaşılması için elbet soru sorulabilir.Ama "sence?" diye de soru sormamak lazım.
Sence diyor çünkü sonrasında oradan düşünce sisteminin zeminine saldırarak karşısındakinin düşünce sistemini aklınca dayanaksız bırakacak..kendi dayanağı ise sağlam(!) ; bilim,metodolojisi,gözlem,qua tarafsızlığı falan filan... oldu canım..aklım ermeye başladığında çok küçük bir sorgulama ile bana öğretilen /verilen /varolan tüm bilginin en temelde/derine inildikçe dayanaksız olduğunu anlamıştım...bunun için çok zeki olmaya veya çok okumaya gerek yok basit ve sade bir sorgulama yeter...aynı maddenin içine girip orada boşlukla karşılaşan bilim insanları gibi bilimsel bilgilerinde en derinine inildikçe temelde düşünce sistemimize/inanca dayandığı görülür.. ama bazıları bunu herşeyin tek ve tartışmasız ölçüsü sanıyor...herkesten olduğu gibi bu yazardan da öğrenilecek bişiler vardır elbet, bunlar; etiksizliğin en geliştirilmiş son halleri ,yan çizme, konuyu dağıtma,ana soruyu asla cevaplamama, lafı dolandırma,çok konuşma ama aslında bişi söylememe vb vb...