İnorganik (Anorganik) kimya ve tarihçesi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Bilimsel Makaleler kategorisinde faust tarafından oluşturulan İnorganik (Anorganik) kimya ve tarihçesi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,849 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Bilimsel Makaleler
Konu Başlığı İnorganik (Anorganik) kimya ve tarihçesi
Konbuyu başlatan faust
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan faust
F

faust

Ziyaretçi
İnorganik kimya, karbon bağı içermeyen (bir kaç istisna hariç karbonat, CO ve CO2 gibi) bileşiklerin yapısını ve davranışlarını inceleyen bir kimya dalıdır. Ya da diğer bir ifadeyle hidrokarbonlu bileşiklerin ve türevlerinin kimyası olan organik kimya göz önüne alınırsa, inorganik kimya, sözü edilen bileşiklerin dışında kalan bileşiklerdir.

İnorganik bileşikler, canlılar tarafından sentezlenmeyip dışarından hazır olarak alınan bileşiklerdir. Hem canlı hem de cansız ortamda bulunabilirler. Küçük moleküllerdir. Canlılar bu bileşiklere gereksinim duyup, besin olarak kullanılan inorganik maddeler 'mineraller ve su' sindirilmezler ve enerji vermezler. Görevleri yalnızca canlı metabolizmasını düzenlemektir. Organik kimya ile inorganik kimya arasında köprü olan organometaller kimyası doğrudan metal-karbon bağları içeren bileşikleri inceler ve bunların organik kimyada rolünü inceler. Biyoinorganik kimya ise biyokimya ile inorganik kimya arasında köprü görevi görür. Çevre kimyası da yine inorganik ve organik bileşikleri ile yapılan çalışmalar kapsar. Tahmin edileceği gibi, inorganik kimyanın alanı hayli geniştir ve sınırsız araştırma imkanına sahiptir.

Tarihçesi

Simya sözde biliminin gelişmesi (sözde diyorum çünkü hiçbir teorik dayanağı yoktu simyacılığın) bilime oldukça yarar sağlamıştır. Örneğin ilk kullanılan metaller muhtemelen altın-bakırdı. M.Ö.3000 yıllarından önce ise gümüş, antimon, kalay ve kurşun elementlerinin keşfedildiği biliniyordu. Demir ise eski Yunan ve Akdeniz civarındaki bölgelerde M.Ö.1500 yıllarında ortaya çıkmıştır. Yine aynı dönemlerde, renkli camlar ve seramik sırlar da sahneye çıkmıştır. Bunlar büyük oranda silisyum dioksit (kumun ana bileşinidir aynı zamanda) metal oksitlerle önce ergitilip sonra da soğutulmasıyla elde edilen amorf katılardır. Simyacılar M.S. birkaç yüzyıl içinde Çin, Mısır ve diğer medeniyet merkezlerinde faaliyette bulunmuşlardır, çabaları ise değersiz metalleri altına çevirme inancı ve ölümsüzlük iksirini bulmaktı. Fakat bu durumların getirisi büyül olmuştur. Örneğin simyacılar günümüze damıtma, sübliminasyon ve kristallendirme gibi yöntemler bırakmışlardır. Zamanın politik ve sosyal değişimleri ise simyacılığı Arap ülkelerine kaydırmıştır ve buradan da Avrupaya. Yine inorganik bir karışım olan barut ilk kez 1150 yıllarında Çin'de maytap imalatında kullanılmıştır. İlk deneysel bilim insanı olan Roger Bacon simya konusunda çok fazla yazı ele almıştır.

17. yüzyıla kadar birçok kuvvetli asit bilinmekteydi (sülfürik, nitrik ve hidroklorik asit) ve bazı kimyacıların asitlerin bazlarla reaksiyonu sonucu tuzların oluşacağını da. Deneysel tekniklerin gelişmesiyle nicel (kantitatif) analizler yapılıyor; atom ve moleküllerin yapıları daha kesin sonuçlarla incelenebiliyordu. Böylece modern anlamda periyodik tablonun yolu açılmış oluyordu. 1869'a kadar atom ve molekül tesisi iyice yapılmış ve modern anlamda Mendeleyev ve Meyer kendi periyodik tablolarını yapmayı başarmışlardır. Kimya sanayinin gelişimi ise tuzların saflaştırılması, madenlerin ergitilmesi ve rafine edilmesi çok eskilerden beri bilniyordu, oldukça saf maddelerin elde edilmesi için daha büyük adımlar atılmış oldu. 1896 yılında Becquerel radyoaktif ışımayı keşfetmesiyle yeni bir alan açılmış oldu. Atomaltı tanecikler, spektrumlar ve elektrik alanındaki gelişmeler Bohr'un kendi atom teorisini ortaya atmasına sebep olmuştur. Bu durum daha sonra Schrödinger ve Heisenberg'in kuantum teorisini ortaya atmasına sebep olacaktır.

İnorganik kimyanın ilerlemesiyle sanayi de kullanımı daha da artan nitel analiz (kalitatif) yöntemleri nicel analiz yöntemleriyle birleştirerek daha büyük atılımlar sağlanmıştır. Buna paralel olarak inorganik bileşiklerin üretim tesislerinde oldukça yaygın hale gelmeye bağlanmıştır. Yine 20. yüzyıl dönemlerinde koordinasyon kimyası üzerine önemli gelişmeler olmuştur. Werner (bu durumdan dolayı Werner 1913 yılında Nobel kimya ödülünü kazanmıştır) ve Jörgensen tarafından yürütülen bu çalışmalar kimya da önemli buluşlara yol açmıştır. Bir ara duraksama dönemi yaşasa da inorganik kimya daha sonra tekrar popülaritesini kazanmıştır. 1955 yılına gelince Zeigler ve arkadaşı Natta organometalik kimya bileşiklerini keşfetmişlerdir. bu bileşikler o zamana kadar sanayi de yaygın olarak kullanılan yönteme kıyasla, etilen polimerizasyonunu daha düşük sıcaklık ve basınçta katalizlemiştir. Organometalik kimya ile biyoinorganik kimya arasında köprü kuran güncel bir problem, azotun amonyak haline dönüşmesidir.

İsmail Çelik

Kaynaklar:
[1]. Gary L. Miessler - Donald A. Tarr - İnorganik Kimya (Çev:prof.Dr. Nurcan Karacan-Prof.Dr. Perihan Gürkan) (Palme Yayıncılık-2009)
[2].
[3].
[4] .
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst