- Konbuyu başlatan
- #1
Hücre dediğimizde ilk akla gelen hapishanelerdeki tecritli küçük odalar olacaktır, konumuzla hiç ilintisi yok gibi görünse de, özüne indiğimizde ilinti kurabileceğimizi de biliyoruz. Bizim işleyeceğimiz yönü, canlı yaşamının oluşumunun bir anlamda da tohumunu oluşturan en küçük canlı organizma olması halidir. Hücrenin incelenmesi neden önemlidir diye sorabiliriz, yada inceleme nedir, ne amaç güdeceğiz diye de, şunu unutmamalıyız, amaç, gerekli gördüğünüz bir ihtiyacın ortaya çıkması ile başlar, amacımız kitabım isminde durması nedeniyle bunun detaylarına girmeden, inceleme ile ilgili sözlüksel tanımla başlayalım.
İnceleme “ İng. study 1. Ele alınan bir konu ya da olayın özelliklerini ve ayrıntılarını inceden inceye anlamaya çalışmak, ilgili yasa ve kuralları ortaya çıkarmak ve birtakım sonuçlar elde etmek için yapılan yöntemli çalışma.”*
İnceleme kavramının, sözlüksel anlamın içerisine girdiğimizde, hüküm verme değil bilimsel yollarla mevcut durumun ortaya çıkarılarak sunum oluşturma olduğunu görüyoruz. Peki neden sözlüksel açıklamalara sık sık baş vurmak zorundayız, bununda açıklamasını yine sözlük tanımının içerisinde olduğunu göreceğiz.
sözlük İng. dictionary
“Bir dildeki kelimeleri esas alarak, onların temel anlamlarını, kazandıkları yan anlamlar ile başka kelimelerle kurdukları ifadelerdeki anlam inceliklerini, değişik kullanımlarını, deyimlerini gösteren ve o dilin bütün söz varlığını içine alan kitap.”*
Yine bu tanımın da sözlük kavramının içerisine girdiğimizde, konumuzun içerisinde de sık sık karşılaşacağımız gibi, bilgi alış verişinde bilginin algılanabilip, diğer bilgilerle bağdaşlığını koparmadan, değerlendirilebilinmesi ve sürekliliğin devamı için uyum zorunluluğundan kaynaklanmakta olduğunu göreceğiz, bir birimizi anlayabilmek için kavramlarda ortak mutabakat tanımlamalarına ihtiyaç duyduğumuzdandır, bu konu ilerledikçe, tek hücrelilikten çok hücreliliğe geçişte, farklı bir biçimde karşımıza çıktığında, farklı çağrışımlara neden olacağını göreceğiz.
Bilgi:
“nesnenin kendisinden başlar. Duyularla algılanır. İnsan bilincinde çeşitli soyutlamalara ve bireşimlere uğrar. Kavramlaşır, ulamlaşır, yasalaşır. Sonra yeniden doğaya, nesneye döner ve kendini pratikte denetler, doğrular. İnsan bilincinde kavramlaşan, ulamlaşan, yasalaşan yansı yeniden doğaya dönerek pratikte doğrulanmadıkça bilgi olmaz.”
“…Bilgi, her zaman tam’lığın doğrultusunda ilerleyen eksik ve tamamlanmamış bir süreçtir.”
“…doğa sonsuz olduğu içindir ki bilgi sürecide sonsuzdur.”
“…ilkin o insan pratik’iyle üretilir. Bu üretme iki aşamada gerçekleşir. Her ikiside pratikte temellenmiş olarak birinci aşama duyumsal aşama, ikinci aşama mantıksal aşama’dır. Bilgi üretiminin denetimi de gene pratiğe dönüp bilgiyi doğrulamakla yapılır. Bilgi süreci böylelikle tamamlanır. ‘canlı algılamadan soyut düşünceye ve buradan pratiğe: İşte gerçeği tanımanın, bilgi edinmenin diyalektik yolu budur.’” Felsefe Sözlüğü O.Hançerlioğlu sf;30
Buraya kadar olan kısımda basite indirgenmiş bir örneklemeyle gidecek olursak, masanın üzerine konmuş siyah bir nesnenin üzerindeki, siyah rengi herkes aynı siyah olarak mı görür, sorusunun arasında, renk algısının ne olduğu ve oluşum aşamaları, ne deme istediğimize rehberlik yapacaktır.
“renk Far. reng 1. Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum.” *
Burada kilit kelime yansıma, ardındaki açı, duyumsamayı sağlayan gözdeki tabakaların yapısı, ve duyumları değerlendiren beyindeki işlevsellik mantığı, hepside bize diyor ki, aynı görmez, aynı algılamaz ve değerlendirmez, peki buna rağmen neden hepimiz siyah diye tanımlarız, burada devreye uyumun neden gerekliliği giriyor…
Sözlükler; kavramlar karşısında ortak mutabakatları sağlar, farlı bir dış etmenden gelen etkinin algılanıp, yorumlanıp, gerekli tepkinin verilebilmesi için, ihtiyaç olan, ortak nokta, bu bilgi alış verişinin sürekliliği ve gelişimi için zorunlu olan bir nokta, toplumsal yapılanmaların ayakta kalabilmesi için, bu nedenle gerekli olmasından kaynaklanan ihtiyaç, kavramlarda ortak mutabakatı zorlamıştır. Ortak mutabakat, uyum, anlaşabilme kolektif hareket edebilmenin, iş bölümünün toplumsal yaşamdaki nasıl olmazsa olmazlarındansa, bu zorunluluk gökten de inme değildir, bunu yaşamın inşasındaki her aşamada görmemiz mümkündür. Kısaca şu şekilde söyleyebiliriz, canlılar toplumsal yaşama geçtikçe oluşturmuş oldukları dil yapısı doğanın yasaları gereğidir, yaşama tutunmanın ve yaşam inşasının kaçınılmaz neticesidir. İş paylaşımı ortak üretim ve dayanışma için gerekli olan dilin ortaya çıkışı 14 milyar yıllık yaşam boyunca yaşamın kendi içerisinde kendi alfabetik kurallarında her zaman var olduğunu ileriki konularda işleyeceğiz. Dil etkiye tepki vermenin planlanması ve etki yapan ile tepki veren arasındaki uyumun sağlanması için yapılanmaların şifrelendirme yöntemleridir.
dil İng. language
“Simgeler ve sözcükler oluşturmak için tanımlanmış bir damga takımı ve bunların, anlamlı bir iletişim aracı olarak deyimler ve tümceler (ya da bir örü) oluşturmak üzere kullanımım yöneten söz dizim kuralları takımı,”*
Yani özet hali ile iletişim için gerekli kurallar takımı.
Bu mutabakatların içerisinde yer alıp almamak, kurala bağlı kalıp kalmamak elbette sizin tercihinize kalmıştır, bu durumda doğanın yaptığı, doğal ayıklama işlemidir, uyum dışı davranış kaçınılmaz olarak ortam dışına iter. Uyum bir başka deyişle zorunluluk değil, yaşamda almanın gereksinimliliğidir. Mutabakatın yada bir başka deyişle dengenin her bozuluşu, mutasyona uğrama, yeni bir ortam, oluşuma kapı açmaktır. Bu durum her zaman olumsuz netice doğuracak diye doğa kuralı yoktur. Bozulan dengenin yeniden kendi içerisindeki yapılanması ve gelişime açık olması, sağlıklı bir alt yapı kurup kuramaması, aykırı durumdakinin kendisini kabul ettirmesi veya ettirememesi ile ilintilidir. Her durumda yaşamın varlığını sürdürmesi, doğanın yasaları çerçevesinde denge ile gerçekleşirken, gelişimi ise bu dengelerin bozulup, yeni dengelerin oluşması temelinde devam etmektedir, dengelerin gerek oluşumu, gerekse de bozuluşu, yine bu kurallara bağlı olarak sürmektedir.
Bilimde bana göre diye bir kavram yoktur, konuma göre, zamana göre ve oluşumuna göre farklı algılama değerlendirme mevcuttur, renk örneğimizde olduğu gibi, maddenin ışığı emiş ve yansıtış miktarı bilimsel olarak sabittir, değerlendirme kısmında, algılayan yapının değişkenliği ve bu yapının değerlendirme yapabilmesi için oluşturmuş olduğu birikimi ile ilgili, soyutlanmasında değişkenlikler mevcuttur, bu algılanmanın farklılığı bu niteliği değiştirmez, bu nedenle maddeyi tanımak için algılamadan çok, bilimsel olarak irdelenmesi, konunun bilimsel -matematiksel - değerlere dökülmesi, yanılgıyı azaltacak olan unsurdur, bu nedenle bir konuya girerken, o konunun sadece mevcut duyularımız yolu ile algılanması yetmez, mutlaka bilimsel temellerde de, doğa yasalarının süzgecinden geçirmek gereklidir. Bu durum gerçekleri öğrenme bağlamında, bu biçimde olsa da, sosyal yaşam da, esneklik sınırları, toplumsal mutabakatlar çerçevesinde genişletilerek, en yakın değerler üzerinden gerçekleşir, bilimselliğin katılığı, sosyal yaşam dokusunun esnekliğinde harmanlanır. Canlı yaşamının monotonluktan renkliliğe geçişi, birazda basit hatalar sayesindedir.
Bu bağlamda; duyu organlarımızın algılamaları akılda oluşturduğu kavramlar, yaşamımızın rehberlik görevini üstlenirler, bu rehberlik aklımızın gözle görülene hakim olma, üstün olma güdüsünü oluşturur, bu güdülerle yaptığımız hareketler, yanlışlarımızı ve doğrularımızı şekillendirir, ta ki algıladıklarımızın, algılarımızdaki yanılgılara neden olan etmenin değişimi, yanılgılarımızın madde ile olan temas sonrası farklılaştırma yoluna gidişi, algılamalar ve deneme yanılma yöntemi ile gittiği süreçte oluşan, ön yargı (ön bilgi) çıkmazları içerisinde, yön, yöntem bulmada gelişim sürecimizi yavaşlatır, bu nedenle konumuza girmeden önce, ön yargıya da göz atmamızda fayda olacaktır. Sadece bunla kalmayıp ön bilginin derinlerine, tarihsel sürecine inip, içgüdüyü de ele almamızda fayda var, ön yargının temelinde yatan en önemli unsur, bilincin gelişmediği süreçlerde yaşama tutunmak için geçmiş kalıtsal deneyimlerin önemi çoktur.
İnceleme “ İng. study 1. Ele alınan bir konu ya da olayın özelliklerini ve ayrıntılarını inceden inceye anlamaya çalışmak, ilgili yasa ve kuralları ortaya çıkarmak ve birtakım sonuçlar elde etmek için yapılan yöntemli çalışma.”*
İnceleme kavramının, sözlüksel anlamın içerisine girdiğimizde, hüküm verme değil bilimsel yollarla mevcut durumun ortaya çıkarılarak sunum oluşturma olduğunu görüyoruz. Peki neden sözlüksel açıklamalara sık sık baş vurmak zorundayız, bununda açıklamasını yine sözlük tanımının içerisinde olduğunu göreceğiz.
sözlük İng. dictionary
“Bir dildeki kelimeleri esas alarak, onların temel anlamlarını, kazandıkları yan anlamlar ile başka kelimelerle kurdukları ifadelerdeki anlam inceliklerini, değişik kullanımlarını, deyimlerini gösteren ve o dilin bütün söz varlığını içine alan kitap.”*
Yine bu tanımın da sözlük kavramının içerisine girdiğimizde, konumuzun içerisinde de sık sık karşılaşacağımız gibi, bilgi alış verişinde bilginin algılanabilip, diğer bilgilerle bağdaşlığını koparmadan, değerlendirilebilinmesi ve sürekliliğin devamı için uyum zorunluluğundan kaynaklanmakta olduğunu göreceğiz, bir birimizi anlayabilmek için kavramlarda ortak mutabakat tanımlamalarına ihtiyaç duyduğumuzdandır, bu konu ilerledikçe, tek hücrelilikten çok hücreliliğe geçişte, farklı bir biçimde karşımıza çıktığında, farklı çağrışımlara neden olacağını göreceğiz.
Bilgi:
“nesnenin kendisinden başlar. Duyularla algılanır. İnsan bilincinde çeşitli soyutlamalara ve bireşimlere uğrar. Kavramlaşır, ulamlaşır, yasalaşır. Sonra yeniden doğaya, nesneye döner ve kendini pratikte denetler, doğrular. İnsan bilincinde kavramlaşan, ulamlaşan, yasalaşan yansı yeniden doğaya dönerek pratikte doğrulanmadıkça bilgi olmaz.”
“…Bilgi, her zaman tam’lığın doğrultusunda ilerleyen eksik ve tamamlanmamış bir süreçtir.”
“…doğa sonsuz olduğu içindir ki bilgi sürecide sonsuzdur.”
“…ilkin o insan pratik’iyle üretilir. Bu üretme iki aşamada gerçekleşir. Her ikiside pratikte temellenmiş olarak birinci aşama duyumsal aşama, ikinci aşama mantıksal aşama’dır. Bilgi üretiminin denetimi de gene pratiğe dönüp bilgiyi doğrulamakla yapılır. Bilgi süreci böylelikle tamamlanır. ‘canlı algılamadan soyut düşünceye ve buradan pratiğe: İşte gerçeği tanımanın, bilgi edinmenin diyalektik yolu budur.’” Felsefe Sözlüğü O.Hançerlioğlu sf;30
Buraya kadar olan kısımda basite indirgenmiş bir örneklemeyle gidecek olursak, masanın üzerine konmuş siyah bir nesnenin üzerindeki, siyah rengi herkes aynı siyah olarak mı görür, sorusunun arasında, renk algısının ne olduğu ve oluşum aşamaları, ne deme istediğimize rehberlik yapacaktır.
“renk Far. reng 1. Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum.” *
Burada kilit kelime yansıma, ardındaki açı, duyumsamayı sağlayan gözdeki tabakaların yapısı, ve duyumları değerlendiren beyindeki işlevsellik mantığı, hepside bize diyor ki, aynı görmez, aynı algılamaz ve değerlendirmez, peki buna rağmen neden hepimiz siyah diye tanımlarız, burada devreye uyumun neden gerekliliği giriyor…
Sözlükler; kavramlar karşısında ortak mutabakatları sağlar, farlı bir dış etmenden gelen etkinin algılanıp, yorumlanıp, gerekli tepkinin verilebilmesi için, ihtiyaç olan, ortak nokta, bu bilgi alış verişinin sürekliliği ve gelişimi için zorunlu olan bir nokta, toplumsal yapılanmaların ayakta kalabilmesi için, bu nedenle gerekli olmasından kaynaklanan ihtiyaç, kavramlarda ortak mutabakatı zorlamıştır. Ortak mutabakat, uyum, anlaşabilme kolektif hareket edebilmenin, iş bölümünün toplumsal yaşamdaki nasıl olmazsa olmazlarındansa, bu zorunluluk gökten de inme değildir, bunu yaşamın inşasındaki her aşamada görmemiz mümkündür. Kısaca şu şekilde söyleyebiliriz, canlılar toplumsal yaşama geçtikçe oluşturmuş oldukları dil yapısı doğanın yasaları gereğidir, yaşama tutunmanın ve yaşam inşasının kaçınılmaz neticesidir. İş paylaşımı ortak üretim ve dayanışma için gerekli olan dilin ortaya çıkışı 14 milyar yıllık yaşam boyunca yaşamın kendi içerisinde kendi alfabetik kurallarında her zaman var olduğunu ileriki konularda işleyeceğiz. Dil etkiye tepki vermenin planlanması ve etki yapan ile tepki veren arasındaki uyumun sağlanması için yapılanmaların şifrelendirme yöntemleridir.
dil İng. language
“Simgeler ve sözcükler oluşturmak için tanımlanmış bir damga takımı ve bunların, anlamlı bir iletişim aracı olarak deyimler ve tümceler (ya da bir örü) oluşturmak üzere kullanımım yöneten söz dizim kuralları takımı,”*
Yani özet hali ile iletişim için gerekli kurallar takımı.
Bu mutabakatların içerisinde yer alıp almamak, kurala bağlı kalıp kalmamak elbette sizin tercihinize kalmıştır, bu durumda doğanın yaptığı, doğal ayıklama işlemidir, uyum dışı davranış kaçınılmaz olarak ortam dışına iter. Uyum bir başka deyişle zorunluluk değil, yaşamda almanın gereksinimliliğidir. Mutabakatın yada bir başka deyişle dengenin her bozuluşu, mutasyona uğrama, yeni bir ortam, oluşuma kapı açmaktır. Bu durum her zaman olumsuz netice doğuracak diye doğa kuralı yoktur. Bozulan dengenin yeniden kendi içerisindeki yapılanması ve gelişime açık olması, sağlıklı bir alt yapı kurup kuramaması, aykırı durumdakinin kendisini kabul ettirmesi veya ettirememesi ile ilintilidir. Her durumda yaşamın varlığını sürdürmesi, doğanın yasaları çerçevesinde denge ile gerçekleşirken, gelişimi ise bu dengelerin bozulup, yeni dengelerin oluşması temelinde devam etmektedir, dengelerin gerek oluşumu, gerekse de bozuluşu, yine bu kurallara bağlı olarak sürmektedir.
Bilimde bana göre diye bir kavram yoktur, konuma göre, zamana göre ve oluşumuna göre farklı algılama değerlendirme mevcuttur, renk örneğimizde olduğu gibi, maddenin ışığı emiş ve yansıtış miktarı bilimsel olarak sabittir, değerlendirme kısmında, algılayan yapının değişkenliği ve bu yapının değerlendirme yapabilmesi için oluşturmuş olduğu birikimi ile ilgili, soyutlanmasında değişkenlikler mevcuttur, bu algılanmanın farklılığı bu niteliği değiştirmez, bu nedenle maddeyi tanımak için algılamadan çok, bilimsel olarak irdelenmesi, konunun bilimsel -matematiksel - değerlere dökülmesi, yanılgıyı azaltacak olan unsurdur, bu nedenle bir konuya girerken, o konunun sadece mevcut duyularımız yolu ile algılanması yetmez, mutlaka bilimsel temellerde de, doğa yasalarının süzgecinden geçirmek gereklidir. Bu durum gerçekleri öğrenme bağlamında, bu biçimde olsa da, sosyal yaşam da, esneklik sınırları, toplumsal mutabakatlar çerçevesinde genişletilerek, en yakın değerler üzerinden gerçekleşir, bilimselliğin katılığı, sosyal yaşam dokusunun esnekliğinde harmanlanır. Canlı yaşamının monotonluktan renkliliğe geçişi, birazda basit hatalar sayesindedir.
Bu bağlamda; duyu organlarımızın algılamaları akılda oluşturduğu kavramlar, yaşamımızın rehberlik görevini üstlenirler, bu rehberlik aklımızın gözle görülene hakim olma, üstün olma güdüsünü oluşturur, bu güdülerle yaptığımız hareketler, yanlışlarımızı ve doğrularımızı şekillendirir, ta ki algıladıklarımızın, algılarımızdaki yanılgılara neden olan etmenin değişimi, yanılgılarımızın madde ile olan temas sonrası farklılaştırma yoluna gidişi, algılamalar ve deneme yanılma yöntemi ile gittiği süreçte oluşan, ön yargı (ön bilgi) çıkmazları içerisinde, yön, yöntem bulmada gelişim sürecimizi yavaşlatır, bu nedenle konumuza girmeden önce, ön yargıya da göz atmamızda fayda olacaktır. Sadece bunla kalmayıp ön bilginin derinlerine, tarihsel sürecine inip, içgüdüyü de ele almamızda fayda var, ön yargının temelinde yatan en önemli unsur, bilincin gelişmediği süreçlerde yaşama tutunmak için geçmiş kalıtsal deneyimlerin önemi çoktur.