Hristiyanlık

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Din Bilimleri kategorisinde fides tarafından oluşturulan Hristiyanlık başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 5,392 kez görüntülenmiş, 17 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Din Bilimleri
Konu Başlığı Hristiyanlık
Konbuyu başlatan fides
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Mor ve Ötesi

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
74_kariye_isa_meryem.jpg


HIRİSTİYANLIK


Hıristiyanlık, bugünkü dünya coğrafyasının hemen her bölgesinde mensubu bulunan, temelde vahiy ve mukaddes kitap ile tektanrıcılığa dayanan bir dindir. (1)

Hıristiyan kelimesi Yunanca "khristianos" kökünden gelir. isa'nın adı bu dilde Khristos (2) olarak geçer. Bu kökten çıkan "khristianos" ve "khristian" kelimeleri de, isa'ya bağlanan, O'nun yolundan giden anlamına gelmektedir. Hıristiyanlık, Filistin bölgesinde doğmuştur. Nasıralı isa'yı merkez alan bir Yahudi -Mesihi hareketi-dir. isa, israil'i gelecek Tanrı Krallığına hazırlamak istemiştir. Ancak bugünkü Hıristiyanlık isa'nın havarilerinin arasına sonradan giren Pavlus'un yorumlarıyla değişik bir hüviyet kazanmıştır.

isa soy itibariyle Yahudi 'dir ve Mesih olduğunu açıklamıştır. (3) isa, kendinin bir peygamber olduğunu, insanları doğruluk, kardeşlik ve hak yola çağırmak için geldiğini açıklaması Yahudilerin işine gelmemiştir. (4)

Dinler Tarihçilerine göre Hıristiyanlığın tarihi oldukça uzundur. Takriben yirmi asırlık bir zamanı içine alan Hıristiyanlık tarihi dört devrede incelenmiştir:

1- Havariler tarafından yayılan ve Batı Roma imparatorluğu'nun yıkılmasına kadar devam eden dönem. Hıristiyanlık bu dönemde geniş yayılma sahası bulmuştur.

2- V. yüzyıldan XVI. yüzyılın başlarına kadar süren dönem Doğu Kilisesi'nin Batı Kilisesi'nden ayrıldığı bu dönemde Hıristiyanlık Avrupa'nın kuzey bölgesinde yayılmıştır.

3- XVI ve XVII. yüzyılları içine alan dönem. Hıristiyanlık için çok önemli olan bu devrede Protestanlık ortaya çıkmış, Katolik Mezhebi ile çatışma sonucunda Batı Kilisesi bölünmüştür. Çünkü Roma Katolik Kilisesi'nin gösterdiği halas yani kurtuluş fikri o dönem Hıristiyanlarını tatminden uzaktı.

4- XVIII. yüzyıldan itibaren başlayan ve Hıristiyanlığın karışıklıklar içinde geçtiği bir dönem olarak bilinen bu devrede Hıristiyanlık üzerindeki münakaşalar kilise dışına taşmıştır. Dinler Tarihçilerinden bazıları da Hıristiyanlığı üç devrede incelemişlerdir:

1- Hıristiyanlığın klasik dönemi (I-VIII. yüzyıl),
2- Hıristiyanlığın Ortaçağ dönemi (IX-XV. yüzyıl),
3- Hıristiyanlığın Yeni dönemi (XV. yüzyıl vd.).

Hıristiyanlara, isa'ya yardım ettikleri, Nasıra köyünde O'nunla birlikte bulundukları için Nasranî denilmiştir.

Hıristiyanlığı Kudüs ve civarı dışında yepyeni bir hüviyetle yayan Pavlus (5) olmuştur. Yaygın şifahî Hıristiyan nakline göre Pavlus Hıristiyanlığı ve incil'i bir mucize ile isa'dan almış, ileride kilisenin talimlerine kendi zihniyetini hâkim kılmak için gayret sarfetmiştir. ingiliz tarihçilerinden Wels'e göre Pavlus, zeki ve zamanının bütün dinî cereyanlarını bilen bir insandır. Diğer dinlerden birçok hususları Hıristiyanlığa aktarmıştır. Pavlus'un, Hıristiyanlık için değişmez prensipler olarak ilân ettiği hususlar şunlardır:

1- Hıristiyanlık bütün insanlığa hitap eden bir dindir.
2- Allah'ın oğlu olan Mesih isa, insanların günahlarına keffaret olmak üzere Haç'ta can vermiştir.
3- isa ve Ruhu'l-Kuds, aynı derecede Tanrıdır.
4- Ölüler arasından dirilerek kalkmış olan isa, semaya çıkarak Baba'sının sağ yanına oturmuştur.

Pavlus, isa'nın ve Ruhu'l-Kuds'ün Tanrı oldukları inancını yerleştirmeğe çalışmıştır. Ayrıca yine O, isa'nın vazettiği sünnet olmayı ve domuz eti yememeği de kaldırmıştır.

Bir bakıma bugünkü Hıristiyanlığa Pavlus'un yorumları demek mübalağalı bir ifade sayılmamalıdır. Nitekim, gerek mukaddes metinler gerek ilk kilise, gerek ilk Hıristiyan inançlarının Pavlus'un eseri olduğunda Hıristiyan ilâhiyatçıları görüş birliği içindedirler. (6)

İnanç ve İbadet Sistemi

Hıristiyanlık monoteist bir dindir, incillerde ve diğer mukaddes metinlerde bu anlayışı destekleyen ifadeler mevcuttur. (7) Ancak yine aynı metinlerde ve kilisenin sahih kabul ettiği incil metinlerinde isa için "Tanrı'nın Oğlu" Allah için de "Baba" terimlerinin kullanıldığı görülmektedir. Hıristiyanlığın mukaddes kitabı'nda geçen "Ben ve Baba biriz", "Babanızın Ruhu", "Allah'ın Ruhu" vb. deyimler, bunlar İslami çevrelerce teslis olarak yorumlanmaktadır.

Hıristiyanlıktaki iman ikrarına giren esasların nelerden oluştuğu incil metinlerinde açık bir şekilde yer almamakla beraber, bu prensiplerin ilk Havariler Konsili'nden itibaren tesbite başlandığı, son şeklini ise IV. ve V. yüzyıldaki konsillerde aldığı yaygın bir kanaat halindedir. Bununla beraber inançlar konusunda gerek kiliseler, gerek mezhepler arasında bazı ortak ana unsurlar bulunduğu gibi farklı anlayışlar da vardır. Günümüz Hıristiyanlarının da hemen büyük bir kesiminin kabul ettiği Havariler inanç sistemi (8) şu maddelerden oluşmaktadır:

1- Ben, Tanrı'ya Kudretli Baba'ya, 2- Biricik oğlu Rab isa'ya,
3- isa'nın Bakire Meryem ve Ruhul'-Kuds'ten doğduğuna,
4- Pilatus zamanında çarmıha gerilerek gömüldüğüne,
5- Ölüler arasından üçüncü gün dirildiğine,
6- Göklere yükseldiğine,
7- Baba'nın sağında oturduğuna,
8- Ölüleri ve dirileri yargılamak üzere oradan ineceğine,
9- Ruhu'l-Kuds'e,
10- Mukaddes Kilise'ye
11- Günahların bağışlanacağına,
12- Bedenin dirileceğine, inanırım. (9)

Hıristiyan Mukaddes Kitabı'nda "teslis" kelimesi veya O'na iman etmeye çağıran açık bir ifade mevcut değilse de isa'nın , "Baba, Oğul ve Ruhu'l-Kuds ismiyle vaftiz eyleyin" (10) şeklinde Havarilere emir verdiği bilinmektedir. Ancak ilk konsillerde bu konu tartışılmış, iznik Konsili (325) 'nde Ruhu'l-Kuds'ün tanrılığı karara bağlanmıştır. (11)

Bazı Dinler Tarihçilerine göre, monoteizm inancının hâkim olduğu Yahudi çevresinde çıkmış olan "teslis" inancı, büyük bir ihtimâlle isa'nın tanrılaştırılmasının tabiî bir sonucu telâkki edilmelidir. Bunun yanında Ruhu'l-Kuds'ün de ayrı bir ilâhî varlık sayılması üç ayrı tanrı anlayışına zemin hazırlamıştır. Daha sonraki dönemlerde birtakım kelâmî ifadelerle açıklanmaya çalışılan teslisin üç unsuru (Baba, Oğul, Ruhu'l-Kuds) bir ulûhiyetin üç ayrı görüntüsü olan bugünkü formülün benimsenmesiyle noktalanmıştır. (12)

Hıristiyanlara göre teslis öyle büyük ve gizemli bir kavramdır ki sırf insan aklı onu derinliği ve şümulü ile kavrayamaz. (13) Bu bakımdan, mahiyet ve köklerini araştırmaya girişmeksizin insanın O'na inanması gerekir. Bununla beraber Hıristiyanlık'taki inanç esaslarının bütün mezheplerce aynı şekilde benimsendiğini söylemek mümkün değildir. Protestanlığın inanç esasları ise şunlardır:

1- Mukaddes kitaplara iman,
2- Uluhiyete iman,
3- insanın günahsızlığına iman,
4- Günahların keffaretine iman,
5- Ahirete iman.(14)

Bu konuya son vermeden önce Hıristiyanlık'ta melek inancına birkaç cümle ile değinelim. Hıristiyanlık'taki melek inancının temeli onların masum ve ruhanî varlık oluşlarıdır. Ancak kilise bu ruhanî varlığı cisimlendirerek açıklamaktadır. Onlara göre melekler Allah'a yardımcı olmakla görevlidirler. Ancak bazı Hıristiyan mezheplerinde melekler, insanlar gibi günah işleyebilir olarak algılanmıştır. Onlardan bazılarına "Tanrı'nın Kızları" adı verilmiştir.

Kutsal Kitapları

Hıristiyanlığın mukaddes kitapları incillerdir. Yunanca "evangelion" kelimesinden gelen incil, "müjde, iyi haber" anlamlarını ifade eder. (15) incil kelimesinin bu açıklamasına dayanarak ilk dönem Hıristiyanları, isa'nın gelişini, insanları kötülük ve günahtan kurtararak selamete ulaştırmak manasında yorumlamışlardır.

Bugün Hıristiyanların ellerinde bulunan Yeni Ahit, 4 incil (16) ile 23 küçük kitabın birleşmesinden meydana gelmiştir; hepsi 27 kitaptır. Bu kitapların hemen tamamı II. yüzyıldan sonra yayılmıştır, Yunanca'dır. Hıristiyanlar bu kitapların Havarilerden geldiğini ve doğru olduğunu kabul ederler. Bununla beraber incillerin isa'nın eseri olmadığını, ihtiyaç duyuldukça sonradan yayıldığını, isa'nın düşüncelerini yansıtmadığını iddia edenler de vardır.

Hıristiyan dinî literatüründe kilisenin sahih kabul ettiği incil metinlerine "kanonik", sahih kabul edilmeyen incil metinlerine de "apokrif" denir. (17) Apokrif metinler üzerinde gerek ilâhiyatçıların, gerek mezhepler tarihi uzmanlarının tartışmaları hâlâ bitmiş değildir. inciller arasında bir takım ayrılıklar bulunmakla beraber ilk üç incil (Matta, Markos, Luka)'de bazı benzerlikler tesbit etmek mümkündür. Aralarındaki şekil ve konu berzerliğinden dolayı bunlara "Sinoptik" inciller denir. (18) Nitekim, mucizeler ve isa'nın hayatına dair olayların anlatımına Sinoptik inciller oldukça açık benzerlikler sergilemekte, her üçü de ortak şifahî kaynağa dayanmaktadır. Bu inciller edebî yönden birbirlerine bağlıdır. Yuhanna incili ise anlattığı olayların tefsirine daha fazla önem verdiği için "sembolik" bir anlam taşır.

Hıristiyan ilâhiyatçılardan bazılarına göre isa'ya ilk inanan Havarilerden dördü, sonradan O'nun sözlerini toplayarak birer incil meydana getirmişlerdir. ilk dört incil (19)'den en eskisinin Markos olduğuna kesin gözüyle bakılmaktadır. ilk inciller genellikle ibranca ve Yunanca yazılmış, Orta çağ boyunca da Latince'sinden okunmuştur.

Bir diğer açıdan Hıristiyanlar, isa'nın kanun ve öğretilerini içine alan kitapların tamamına incil adını vermektedirler.(20) Hıristiyanların kabul ettikleri bir sınıflandırmaya göre 27 kitaptan meydana gelen Ahd-i Cedid iki bölümdür:

1- Tarihi inciller (1-4 kitap),
2- Talimi inciller (5-27 kitap).

Bugünkü incil'in muhteviyatını tarihî bir muamelenin sonucu olarak kabul etmek mümkündür. isa Arami dilini kullanmıştır. Sonraki dönemlerde incil halk Yunancası ile yazılmıştır. içinde Arami dilinde birkaç cümle de vardır. 1546'da toplanan Merano Ruhani Meclisi, incil'in Tanrı ilhamı olduğundan şüphe edilmesini yasaklamıştır.

Elimizdeki incil Gerçekmidir?

Hıristiyanlığın kutsal kitabı olan incil 'lerin hiçbir şekilde değişmediğini söyleyen ve Tanrı 'nın bunu kendi kutsal kitabında belirterek değişmediğini güvenceye aldığını savunan Hıristiyanlara karşılık, incil 'in Tanrı sözü olduğuna inanan fakat değiştiğini iddia eden islam Dini mensupları arasında sürekli devam eden bir tartışma mevcuttur. islam taraftarları incil 'in değiştirildiğine dair iddialarını aşağıdaki dayanaklara bağlarlar;

1-isa'nın soyu Luka incili'nde başka, Matta incilinde başka şekilde anlatılmıştır. (20) 2-Tanrıyı görme konusu incillerde farklı farklı geçmektedir. (22)
3-isa'nın doğum yeri bile incillerde değişiktir. (23)
4-Kendi kutsal kitapları incil'in "Allah'ın incili" veya "Oğlumun incili" şeklinde zikredilişi yine ellerindeki incillerin ifadeleridir. (24)
5-Kurtarıcılık vasfı bir incilde "Kurtarıcım Allah" diye geçerken yine aynı incilde "Kurtarıcı isa" şeklinde geçmektedir. (25)
6-isa'nın gösterdiği mucizelerden biri olan "körlerin gözlerini açma" mucizesi incillerde değişik sayıda ifade edilmiştir. (26)
7-Hz. Yahya incillerden birine göre çekirge ve yaban balığı yemiş, yine aynı incil'e göre hiçbir şey yememiş ve içmemiştir. (27)

Hıristiyanların incilin değişmediğine dair kanıtları Kitabı Mukaddes ve Kuranı Kerim deki ayetlerle (I) eski incil ve Tevrat nüshalarıdır. incil 'in değiştirilmediğine dair Kitabı Mukaddes 'teki ayetlerden bazıları şöyledir;

“Çünkü doğrusu size derim:gök ve yer geçip gitmeden,herşey vaki oluncaya kadar, şeriattan en küçük bir harf veya bir nokta bile yok olmayacaktır”(Matta5:18)

“Gök ve yer geçecek,fakat benim sözlerim geçmeyecektir”(Matta 24:35) ayrıca bkz. 2.Petrus 1:21,Malaki 3:6,Mezmur 119:160, Mezmur117:7-8,Luka :16:16-17

Hıristiyanlar ayrıca islam peygamberinin Kitabı Mukaddesi kabul ettiğini (II) ve islam peygamberinin zamanında da Kutsal Kitap 'ın sapasağlam mevcut olduğunu (III) Kuran 'ın incelenmesiyle kuranda incilin değiştirildiğine dair bir hüküm bulunmadığı ve bunu iddia edenlerin kafir olacağını savunmaktadırlar.(IV)

Hıristiyanların bu iddialarına bazı islam aydınlarınca Kuran 'da belirtilen incil günümüz incili değil Barnaba incili diye açıklama getirilmektedir. Hıristiyanlar; Barnaba incilinin incelenmesi sonucunda Bu incilin Kuranı Kerimin yazıldığı zamandan çok sonraları kaleme alındığının anlaşılacağını bu nedenle bu incilin gerçek incil olmadığını islam dinine mensup kişiler tarafından propaganda amaçlı yazıldığını iddia etmektedirler. (V)

Günümüz Hıristiyan Mezhepleri

Hıristiyanlık'ta mezheplerin teşekkülünü, isa'nın dünyadan ayrılmasından hemen sonra O'nun dinine giren Pavlus'la isa'nın cemaati arasındaki ihtilâflara bağlayan görüş daha ağır basmaktadır. Gerçektende Pavlus'un Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra O'nunla isa'nın cemaati arasında çıkan ihtilâflar onların kısa zamanda ikiye bölünmelerine sebep olmuştur.

Bir başka açıdan mezheplerin doğmasını, inanç, ayin vb. konulardaki ihtilâflarla, XI. yüzyılda Doğu-Batı Kiliseleri'nin birbirinden kopmasına, hatta reform hareketlerine bağlayan görüşü benimseyenler de bulunmaktadır. Burada kiliseler arasındaki ihtilâflardan çok, halen günümüzde varlığını sürdüren belli başlı üç Hıristiyan mezhebinden (Katolik, Ortodoks, Protestan) ana hatlarıyla söz edilecektir.

1- Katolik Mezhebi

Bir diğer adı Roma Katolik Kilisesi olan Katolik Mezhebi, Hıristiyan dünyasının en büyük ve en köklü mezhebidir. inançlarına göre bu mezhebi, havarilerin ilki olan Petrus kurmuştur. (28) O aynı zamanda isa'nın vekilidir. Petrus'tan sonra gelen papalar da Petrus'un vekili sayılırlar. Böylece Papa ruhanî reis sıfatıyla isa'nın yeryüzündeki temsilcisidir. 1870 yılında toplanan Vatikan Ruhani Meclisi Papa'nın yanılmazlığını ilân etmiştir. (29) Katolik Mezhebi'nde ruhban sınıfı aşağıdan yukarıya rahip, piskopos , kardinal ve papa şeklinde hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Katolik Mezhebi'nin başlıca özellikleri şunlardır:

1-Papa dinî başkandır, isa'nın vekili, Petrus'un halefidir.
2-Papa yanılmaz bir otoritedir. Roma diğer kiliselerin hepsinden üstündür.
3-Ruhu'l-Kuds tarafından idare edilen Roma Kilisesi evrenseldir.
4-Ruhu'l-Kuds, Baba ve Oğul'dan çıkmıştır.
5-isa hem ilâhî, hem insanî tabiata sahiptir.
6-isa da, Meryem de günahsızdır, aslî suçtan uzaktır. Meryem, Tanrı yanında şefaatte bulunabilir. O, göğe yükselmiştir. (30)
7-Azizler de Tanrı katında sözcü olur, şefaatte bulunabilir.
8-insan aslî günah içindedir. Buna karşılık kötülüğe meyletmek günah değildir, günaha sevkeder. Günah çıkarma çok önemlidir. Bunun, günah çıkarma hücresinde papaza itiraf şeklinde olması gerekir. (31)
9- Sakramentler yedi tanedir. Ruhban zümresi evlenemez. Onların dışındaki evlenenler de boşanamaz. Boşandıktan sonra evlenmek zina sayılır.
10-Yirmi Konsil'in aldığı kararlar kabul edilir.
11-Cuma günü et ve yağlı yiyecek yemek yasaktır.
12- Son hüküm gününü, cenneti, cehennemi ve Araf'ı kabul ederler.
13- Geleneklere bağlı kalmak lâzımdır.
14-Ayin dili Latince'dir. 1965'deki II. Vatikan Konsili'nde değişik dillerde de ayin yapılmasına izin verilmiştir. (32)

Katolik Mezhebi'nde papazların başlıca görevleri, vaftiz, tövbe, çile, günah çıkartma, ahilere yağ sürme, evlenme vb. takdis törenlerini yönetmektir. (33) Temelde aynı inançları paylaşmakla beraber, ayrıntılara ait konularda Katolik Mezhebi'nden ayrılarak ortaya çıkan bazı küçük mezhepler vardır:

1- Keldani Mezhebi
2- Ermeni Mezhebi
3- Süryani Mezhebi
4- Maruni Mezhebi
5- Kıpti Mezhebi.

2- Ortodoks Mezhebi

Yunanca'da Ortodoks " Doğru görüş, inanç ve doğru itiraf" anlamına gelir. Bu mezhebin Dinler Tarihindeki diğer isimleri şunlardır: Doğunun Ortodoks, Katolik ve Apostolik Kilisesi, Ortodoks Doğu Kilisesi, Doğu Kilisesi, Ortodoks Kilisesi ve Rum Ortodoks Kilisesi. (34) Ortodoks Kilisesi'nin Katolik Kilisesi'nden 1054 yılında (35) kesin olarak ayrılmasında (36) dinî ve siyasî birtakım sebeplerin büyük rolü olmuştur:

1- Katolik Kilisesi'nin müşrikler arasında dini yaymak için bazı tavizler vermesi.
2- Roma'nın itirazına rağmen imparatorluk merkezinin İstanbul olması.
3- Batı Roma Devleti'nin yıkılmasından sonra ortaya çıkan otorite boşluğunu Papalığın doldurmak istemesi.

inanç ve ayinler bakımından Ortodoks Kiliseleri bazı siyasî ve idarî sebeplerden dolayı birbirinden ayrılmıştır:

a- 1054'deki Doğu-Batı ayrılığından sonra Ortodoksluğun merkezi Bizans olmuştur.
b- İstanbul'un Türkler tarafından fethedildiği 1453'ten sonra Rus Ortodoks Kilisesi İstanbul Patrikliği ile mücadeleye girişmiştir.
c- Rus İhtilâli'nde (1917) sonra İstanbul Ortodoks Patrikliğiyle mücadeleden vazgeçen Rus Ortodoks Kilisesi Patriklik halini almıştır.

Ortodoks dünyasının dört büyük patrikliği (İstanbul-iskenderiye, Antakya, Kudüs) vardır. Diğer, bölgelerdeki millî kiliseler idari yapı itibariyle bu dört patrikliğe bağlıdır. Ortodoks Mezhebi'ni diğer Hıristiyan mezheplerinden ayıran başlıca özellik şunlardır:

1- Patrik ruhanî başkandır.
2- Papa yanılabilir. O isa'nın vekili değildir.
3- Ruhu'l-Kuds, Oğul yoluyla Baba'dan çıkmıştır.
4- ilk yedi konsilde alının kararları kabul etmek lâzımdır.
5- Ancak, Meryem, isa ve Aziz ikonlarına (37) saygı gösterilir.
6- Her ülke ibadetini kendi diliyle yapmakta serbesttir.
7- Günahkârlar, işledikleri günah ölçüsünde A'râf ta bekletilirler.
8- Keşişler, piskoposlar ve patrikler evlenemez; papazlar evlenebilir. Boşanma ancak bazı şartlarla mümkündür.
9- Vaftizden hemen sonra Konfirmasyon yapılmalıdır.
10- Evharistiya ayininde ekmeğe maya, şaraba su katarlar.
11- Haç sağdan sola çıkarılır ve Haç'ın kolları birbirine eşittir.

Kuruluş dönemlerinde bütün Doğu Ortodoks Kiliseleri, istanbul Ortodoks Kilisesi'nin idare ve kontrolü altında iken, daha sonraları parçalanmalar olmuş şu kiliseler doğmuştur:

1-Süryani Ortodoks Kilisesi,
2-Rum Ortodoks Kilisesi,
3-Ermeni Ortodoks Kilisesi,
4-Rus Ortodoks Kilisesi.

Dinler Tarihçilerinin genellikle savunduklarına göre Ortodoks Mezhebi'nin doğması, iznik (325) ve O'nu takibeden altı Konsil'de alınan bazı kararlar sonucunda olmuştur. (38) Ancak Ortodoksluğu kabul edenler iznik Konsili'nde değişik fikirler ortaya atan Arius, Nestorius vb. din büyüklerinin görüşlerine her zaman cephe almışlardır.

Katolik mezhebi ile Ortodoks mezhebi arasında tesbit edilebilen başlıca ayrılıklar şunlardır:

1- Katoliklere göre Ruhu'l-Kuds Baba ile Oğul'dan, Ortodokslara göre ise Allah'ın göndermesinden meydana gelmiştir. (39)

2- Katoliklere göre papa yanılmaz; ilâhî kudrete sahiptir. Ortodokslara göre ise O, ruhani bir liderdir; ilâhî bir gücü yoktur.

3- Katoliklere göre papanın iman, ibadet, ahlâk vb. konulardaki her sözü münakaşasız kabul edilmelidir, Ortodokslara göre ise papa da bir insandır, yanılabilir.

3- Prostestan Mezhebi

Almanca'da "protestieren" kelimesinden alınmış olan Protestan "itiraz, protesto, başkaldıran" anlamlarına gelir. Protestan mezhebinin doğuşu, XVI. yüzyılda Martin Luther (1489-1546)'in Roma Katolik Kilisesi'ne karşı;

1- Günahları bağışlamak,
2- Günahların bağışlanmasını malî bir kaynak haline getirmek,
3- incil yorumunu kendi tekeline almak,
4- Ayin dilinin mutlaka Latince olması vb. hususlara itirazları ile başlamıştır.

Martin Luther itirazlarına kısa zamanda taraftar bulunca hareket hızla büyüyerek yayılmıştır. (40) itirazcılar kendi görüşlerini çeşitli mahfillerde açıklamak imkânı buldukça, onların fikirlerini benimseyenler de o nisbette artarak geniş bir coğrafyaya sahip olmuştur. Protestan mezhebine incil Kilisesi de denir.

Protesto hareketinin yaygınlık kazanması, reformasyonun başlaması ve çeşitli kiliselerin doğmasıyla sonuçlanmıştır. Protestanlığa göre Allah'a ulaşabilmek için hiçbir kilise görevlisinin aracılığına ihtiyaç yoktur. Hıristiyan geleneğinin yakın geçmişten aldığı şeklin bir diğer adı olan Protestanlık, kilisenin bizzat kendi değerlendirmesine göre:

1- itirafla ilgili durum,
2- Ruhanî tavır,
3- Hıristiyanlığa daha uygun bir görünüm verme vb. noktalarda geçmişine nisbetle yeni bir hüviyet kazanmıştır.

Protestanlık, tarihinin belirli bir döneminde ve bazı özel şartlar sonucunda ortaya çıkmasına rağmen, fikir ve ruhî yapı itibariyle sadece XVI. yüzyılın mahsulü sayılmamalıdır. Bazı Dinler Tarihçilerine göre, Protestan reformcular ile onları takib edenler, o yüzyılda yapılan dinî yorumlarla yeni bir gerçeği bulmak yerine, eski dinî gelenekleri yeniden ortaya koymuşlardır. Bu bakımdan Protestanları, kâşif değil, yenileyici olarak görmek lâzımdır. inançlarına göre günahkâr bir kişi ancak Tanrı'nın karşılıksız inâyetiyle kurtuluşa erebilir. Protestan mezhebi son dört yüz yıl içinde başlıca iki dinî tür olarak kendini göstermiştir:

1- Klasik Protestanlık,
2- Radikal Protestanlık.

1- Klasik Protestanlıkla Hıristiyanlığın aldığı yeni şekle karşı isyan ederek kilisenin Katolik anlamını koruyan büyük kilise sistemleri kastedilmektedir.
2- Radikal Protestanlık terimi daha çok bu mezhebin ortaya çıkışını açıklayan olayı anlatmak için kullanılmaktadır. Bu terim aynı zamanda dinî gruplarla dinî düşünce ekollerini de içine almaktadır. Bu ekolün mensupları Kitab-ı Mukaddes ile Hıristiyan kilisesinin dinî merasim varisleri (41) olduklarını iddia etmişlerdir.

Protestanlığın ilk ifadesi Lutheryanizm'dir. Bu terimle Martin Luther'in faaliyetleri, O'nun ruh ve görüşüne borçlu olan Hıristiyan fikirleri ile özel kiliseler anlaşılır. Bu ekol, kulun hayatı ve kilise ibadeti üzerinde özellikle durmuştur.

Protestan Mezhebi'nin özellikleri şunlardır:

1-Papa da bir insandır, yanılabilir.
2-Diğer iki büyük Hıristiyan mezhebinin kabul ettiği teslise inanırlar.
3-Kutsal kitabı yorumlamaya herkes yetkilidir.
4-Sakramentlerden yalnız Vaftiz ve Evharistiya'ya inanırlar.
5-Azizleri kabul etmezler.
6-Kiliselerde resim ve heykel lüzumsuzdur.
7-Haç çıkarma geleneklerine inanmazlar.
8-ibadet ve ayinleri herkes kendi diliyle yapabilir.
9-A'râf ve ebedî ceza yoktur.
10- Meryem sıradan bir insandır; ilâhî bir niteliği yoktur.
11-Günah çıkartma işlemi mantıksız bir uygulamadır.

Protestan Mezhebi öncelikle kendi bünyesinde üç ana kola ayrılmıştır:

1- Lutheryanizm,
2- Kalvinizm,
3- Anglikanizm.

1- Lutheryanizm, Protestanlığın ilk şeklidir ve Martin Luther'in fikir ve ideallerini benimseyen özel Hıristiyan görüşünü temsil eder. Lutheryan Kiliseleri Almanya, Skandinav ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletlerinde daha çok yaygındır. inançlarına göre kilise, lâik hayattan sorumlu tutulamaz.

2- Kalvinizm, günümüz Protestan dünyasının ikinci ekolünü teşkil eder. Bir diğer adı Reforme Hıristiyanlık'tır. Akımın kurucusu ve öncüsü olan John Çivin, sıkı bir dinî tecrübeden geçmiş Fransız asıllı, ilâhîyat sahasındaki yazılarıyla tanınmış bir kişidir. O'nun gayesi mevcut Hıristiyanlık'ta reform yaparak dinî başlangıçtaki, asıl haline kavuşturmaktır. O'na göre Hıristiyanlığın topluma karşı, birtakım görevleri olmalıdır.



3- Anglikanizm, VIII. Henry devrinden beri ingiltere'nin Resmi Kilisesi'dir. VIII. Henry (1491-1547) ile Papa arasındaki bir kavgadan sonra doğmuş olan Anglikanizm'in en başta gelen hedefi Hıristiyanlığı kendi öz niteliğine yeniden kavuşturmaktır. Onlara göre papalık ile Presbiterianlık arasında en azından orta bir yol olmalıdır. Bu yalnız kilise teşkilâtı düzeyinde değil, doktriner anlamda da gerçekleştirilmelidir.

Protestanlık bu üç ana kolun dışında ikinci derecede diyebileceğimiz on küçük gruba daha ayrılmıştır.

Radikalizm ve Protestanlık


Fransızca'da Radikalizm "ilim, din ve siyasette temelden, kökten değişiklikler yapma temayülü" anlamına gelir. Bizim burada üzerinde duracağımız Radikalizm, Hıristiyanlık üzerinde yapılmak istenen köklü değişikliklerle ilgilidir.

Dinler Tarihi terminolojisinde Radikal Protestanlık terimi ile daha çok genel Protestanlık'tan yavaş yavaş kopan ve O'ndan bağımsız olarak teşekkül eden Hıristiyan grupları ve dinî ekolleri kastedilmektedir. Bir bakıma bu gruplara, Reformasyon'un birtakım tartışmalardan sonra dünyaya gelen çocukları demek mümkündür. Bunlar özel yapı ve davranışlarından dolayı ingiltere'nin resmî kilisesiyle uyum sağlayamamışlardır. Radikal Protestanlığı iki grupta incelemek mümkündür:

1- Evangelik,
2- Hümanist,

Radikal Protestanlığın en önde gelen temcilcileri Babtistler, Kongregasyonistler, Metodistler ve Kuveykırlar'dır. Bu sayılan temsilcilerin, kendilerine özgü farklı görünümler sergiledikleri bilinmektedir. Hatta bu akımlardan bazıları bağımsız,Hıristiyanlıktan ayrı bir din görünümündedir. Bununla beraber Radikal Protestanlığın Hümanist kanadı, Hıristiyan Kilisesi'nin din tanımayan kesimi ile özel bir şekilde ilgilenmiştir. Hümanistlerin en büyük arzuları Hıristiyanlığın "zevk sahibi insanlara" karşı bir değeri bulunduğunu ispat etmektedir.

Hümanistler düşüncenin en büyük rehberi olarak vahiy yerine aklı temel almışlar onu gerçeğin başlıca kaynağı kabul etmişlerdir. Onların baz aldığı ölçü Hıristiyanlık vahyi değil, ilmî bir buluş, bir felsefî ilke veya herhangi bir düşüncedir. Ancak bu akımın, gün geçtikçe nüfuz ve değerini kaybettiği ifade edilmektedir. Radikal Protestanlık özellikle şu ana noktalar üzerinde durarak kimliğini kanıtlamak istemiştir:

1- Kurtuluşa ermek için isa'ya tam anlamıyla inanmak lâzımdır.
2- Kilise'nin ve dünyanın mutlak efendisi isa'dır.
3- Gerçek kilise isa tarafından kurulmuştur. Kurtuluş ancak bu kilisededir.
4- isa'nın gözle görünen kişiliği incil'de açıklanmıştır. insan yaşamı boyunca daima O'nu örnek almalıdır.
5- Çarmıh'tan sonra dirilen isa sonsuz bir güç ve çalışma kaynağı olmuştur.

Çağdaş Protestanlıkla meydana gelen gelişmeler hakkında John A. Mackay şöyle diyor?

Protestanlığın henüz dinî erginliğine erişemediğini, tarihî görevini tamamlamadığını belirtmek gerekir. Dörtyüzyıl önce Reform hareketinde olup bitenler bugün de hayatta, doktirinde ve kilise teşkilâtında ifade edilmek durumundadır. Çağdaş Protestanlıkla ortaya çıkan önemli gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz:

1-Tarihî Hıristiyan inancı yeniden kavranmalıdır.
2-Kutsal Katolik Kilisesi gerçeği protestanları da kuşatmalıdır.
3-Dine dayanmayan düzen ile ilgili sorumluluk duygusunun yeniden canlanması sağlanmalıdır.
4-Evangelik Hıristiyanlığın dünya çapında yayılması, Protestan düşünürlerin bu yolda çaba sarf etmelerini gündeme getirmelidir.

4-Angikan Mezhebi


Reform Hareketi'nden sonra (XVI. yüzyıl) ingiltere'de doğmuş bir Hıristiyan ekolüdür. Protestanlığın ingiltere'ye has şekli olan Anglikanizm, Katolik-Protestan çatışmasında uzlaşmacı bir yol izlemiştir. Anglikan Kilisesi, VIII. Henry'den itibaren Roma ile olan bağlarını koparmıştır. Anglikanizm'i Kitab-ı Mukaddes'e bağlı, kısmen reforme edilmiş bir Katolik Mezhebi olarak görmek daha yaygındır. Papanın otoritesini reddeden Anglikan Kilisesi, XVI. yüzyıldan beri ibadette Latince yerine ingilizce'yi kullanır. Kilise kral ve kraliçe tarafından temsil edilir. VAnglikan Kilise'sine göre iki sakrament (Vaftiz, Evharistiya) esastır. Anglikanizm XVIII. yüzyıldan itibaren Amerika, Kanada, Avustralya, Afrika, Yeni Zelanda ve Hindistan'da yayılmıştır.Yaklaşık 30 milyon mensubu bulunan Anglikan Kilisesi ve Roma Katolik Kilisesi arasında II. Vatikan Konsili (1962-1965)'nden sonra uzlaşma zemini arama gayretlerine girişilmiştir.


Günümüzde Hıristiyanlık


Günümüzde Hıristiyanlık dünyada hemen hemen her bölgede taraftara sahip bir dindir.Taraftar sayısı bakımından dünyada ilk sıradadır. Özellikle Avrupa, Amerika ve Avustralya kıtası ülkelerinde Hıristiyanlık yaygın bir din konumundadır.

Hıristiyan ülkelerdeki Mezheplerin yoğunluğu farklılıklar göstermektedir. Rusya, Bulgaristan, Yunanistan gibi ülkelerde Ortodokslar ; italya, ispanya, Paraguay, Portekiz, Vatikan gibi ülkelerde Katolikler; isveç, Norveç, Danimarka, ABD gibi ülkelerde Protestanlar; ingiltere 'de Anglikanlar diğer Hıristiyan mezheplerine göre çoğunluğu oluşturmaktadırlar.

Hıristiyanlıktan kopan bazı akımların (Yehova Şahitleri, Mormonlar, Unitaryenler, Kuveykırlar gibi) bağımsız ayrı bir din hüviyetine bürünmesi veya ayrı bir din gibi hareket etmeleri ve farklı Kültlerin ortaya çıkıp yayılması Hıristiyanlığın önündeki sorunların başında gözükmektedir. Tüm bunlara rağmen Hıristiyanlık gittikçe taraftar sayısını arttıran ilahi bir dindir. Günümüzde çoğunluğu Katolik olmak üzere (% 51 – 53) yaklaşık 1.560.000.000 Hıristiyan yaşamaktadır.

AÇIKLAMALAR ve KAYNAKLAR


(1) Bazı Hıristiyan kelâmcıları "teslis"i şöyle açıklar: 1-Baba (akıl), 2- Oğul (isa natuk), 3-Ruhu'l-Kuds (ilim).
(2) Kelimenin ibrancası "maşiah"tır, "yağlanmış" anlamına gelir. Hıristiyan ve Hıristiyanlık terimleri incillerde geçmez. Bu terimlerin ilk kez isa'dan yaklaşık 20-30 yıl sonra Antakya'da kullanıldığı ileri sürülmektedir.
(3) Yahudilerin O'na inanmamaları, Mesih'in Davud soyundan geleceğine dair inançlanndan kaynaklanmaktadır.
(4) G. Tümer, A. Küçük, a.g.e., s. 136.
(5) Pavlus'un ilk adı Saul'dür. Kilisenin kuruluşunun ilk yıllarında Hıristiyanlar kin ve nefret sonucu O'na zulmetmişlerdir. Pavlus Efes, Galatya, Mekadonya, Korent'te dinini yaymış, M. 52'de Esine'ye gitmiştir. Kudüs'te iki kere hapsedilmiş, idam olunmak üzere Roma'ya gönderilmiştir. (M. 67) Yanında çeşitli kiliselere yönelik 14 mektup bulunmuştur. Bu mektupların en önemlisi Galatya, Efes, Korent ve Romalılara aittir. (Muncid, Beyrut, 1960)
(6) Hıristiyanlığı aslî haliyle açıklayan ve Hıristiyanların islâm'a yönelttikleri mantık dışı ithamları en güzel şekilde cevaplandıran kaynak eserlerin başında Şeyhülislam ibn Teymiye (1262-1328)'nin dört ciltlik el-Cevabu's-Sahih Limen Beddele Dine'l-Mesih (Kahire, 1964)'i gelmektedir.
(7) Bkz. Yuhanna, V, 44.
(8) Bir diğer adı Havariler Kredosu olan bu inanç sistemi IV. yüzyıla aittir, üç bölümlü oniki maddeden meydana gelir. I. bölüm Tanrı'ya, II. bölüm Hıristiyan inançlarına, III. bölüm de Teslis'e ait umdeleri ihtiva etmektedir.
(9) Abdullah Tercüman, Hıristiyanlığa Reddiye, ist., 1965, s. 11.
(10) Matta, XXVIII, 19.
(11) G. Tümer, A. Küçük, A.g.e., s. 149.
(12) Teslis terimini Yunanca "trias" ilk defa Antakya'lı Teofilos tarafından büyük bir ihtimâlle 180 yılları civarında kullanmıştır.
(13) Teslis Hıristiyanlık dışındaki diğer bazı eski dinlerde de mevcuttur. Sümerler'de Anu-Enlil-Ea, Mısırlılar'da Isis-Osiris-Horüs, Hintliler'de, Brahma-Şiva-Vişnu vb. inançlar Hıristiyanlık'taki teslis inancına benzemektedir.
(14) Muallim Herrik, Protestanlıkta itikat ve ibadet, ist., 1884; Guseppe Descuffi, Hıristiyan Dini, izmir, 1963.
(15) inciller, Kitab-ı Mukaddes'in bir bölümünü oluşturan Yeni Ahit içinde bulunmaktadır.
(16) Enacil-i Erbaa denilen bu dört incil sıra ile şunlardır: 1,-Matta, 2-Markos, 3-Luka, 4- Yuhanna.
(17) Halen Hıristiyanların ellerinde bulunan incillerin birtakım tahrif ve sapmalardan korunamadığını ifade eden günümüz Amerikalı ilâhiyatçı prof. Friedman, bu konudaki görüşlerini, "incili Kim Yazdı?" adlı kitabında açıklamıştır. (Zaman Gazetesi, 21 Ağustos 1991)
(18) Sinoptik incillerin M. 60-70 yılları civarında yazıldığı tahmin edilmektedir. Büyük bir ihtimâlle Dördüncü incil (Yuhanna) M. 100 yıllarında yazılmış olmalıdır.
(19) Bu Dört incil'e "kanonik" (kanuna uygun, resmî) inciller de denir.
(20) Katolik Kilisesi ise, ilk dört incil'i gerçek kabul ederek bunlara Kilise incilleri demektedir.
(21) Bkz. Luka, III, 23, Matta, 1,16.
(22) Bkz. Yuhanna, V, 37, XIV, 7-9, Matta, XVIII, 1-14, Markos IX, l -8.
(23) Bkz. Matta, XIII, 54-58, Markos, VI, 4; Luka, IV, 29, Yuhanna, IV, 3.
(24) Bkz. Markos, I, 14; Romalılara Mektup, 1,8-10.
(25) Bkz. Luka, I, 47,1, 11.
(26) Bkz. Matta, XX, 30; Markos, X, 46.
(27) Bkz. Matta, III, 4; XI, 18-19.
(28) Bundan dolayı Katolik Kilisesi'ne Petrus'un Kilisesi de denir.
(29) Papa aynı zamanda Vatikan Devleti'nin başkanıdır. Resmi adı Stato Citta Vaticana olan, dünyanın bu küçük, fakat nüfuzlu devleti Roma şehrinin ortasındadır. Yüzölçümü 39 Km2'dir. Devlet başkanı olan Papanın seçtiği vali, şehrin idaresini üstlenmiştir. Devletin gelirini, dünyanın her yerinden katoliklerin yaptıkları yardımlar teşkil eder.
(30) Papalık Meryem'in isa gibi günahsız olduğunu 1854'te, göğe yükseldiğini de 1950'de karara bağlayarak bunları bir dogma halinde ilân etmiştir, inançlarına göre Meryem hiç kimse ile ilişki kurmadan isa'ya hamile kalmıştır.
(31) Lateran Konsili 1215 yılında toplanarak her Hıristiyanın yılda en az bir kere günah çıkartmasına karar almıştır.
(32) G. Tümer, A. Küçük, a.g.e., s. 161.
(33) Mehmet Aydın, Din Fenomeni, Konya, 1993, s. 131 vd.
(34) Monofîzit kiliselerle birlikte bu kiliselere istanbul Patrikliği veya Rum Ortodoks Patrikliği de denir.
(35) Bazı Dinler Tarihçilerine göre bu ayrılığı 857 yılında başlatmak mümkündür.
(36) Bu ayrılığın en büyük sebebi Ayasofya Kilisesi üzerinde Romalıların hükümranlık isteklerini Bizanslıların reddetmesi ve hemen ardından Roma'yı lânetlemeleridir. Aforozun kaldırılması için ilk ciddi teşebbüs 7-12-1965 tarihinde Vatikan ile Fener arasında istanbul'da gerçekleşmiştir.
(37) Meryem, isa ve azizleri tasvir eden, özel bir şekilde yapılmış, kilise ve evlerde bulunan resimler.
(38) Ortodoks Mezhebi'nin teşekkülünde Gregorios, Athanasios, Kyrillos vb. kilise itibarını kazanmış kişilerin büyük rolü vardır.
(39) Katoliklerle Ortodoksların 1054 yılında birbirlerinden ayrılmalarına, Ruhu'l-Kuds'ün yalnız "Baba"dan mı, yoksa "Baba-Oğul"dan mı çıktığı meselesi de sebeb olmuştur. 1962 de başlayan II. Vatikan Konsili ise bu ayrılığı gidermek için toplanmıştır.
(40) Protestanlık ana hatlarıyla oluştuktan sonra ancak 1529'da Roma Katolik Kilisesi'nden ayrılmıştır.
(41) A. Abdullah Masdusi, a.g.e., s. 177.
kaynak : Yrd.Doç.Dr.Osman CiLACI , Günümüz Dünya Dinleri, Ankara 1995
(I)Bakınız Kur 'an-ı Kerim En 'am 6:115,Yunus 10:64,Kehf 18:27,Ahzap 33:62,Fatır 35:43
(II)Bakınız Kur 'an-ı Kerim Bakara 2:285,Ali imran 3:119 ve 3:84
(III) Bakınız Kur 'an-ı Kerim Maide 5:43, Bakara 2:113,Enbiya 21:7, Yunus 10:94-95,Ali imran 3:93,Nahl 16:43
(IV)Dan Wickwire , “Kutsal Kitap Değiştirildimi?”, Müjde Yayıncılık ,istanbul 1994
(V)Dan Wickwire , “Kutsal Kitap Değiştirildimi?”, Müjde Yayıncılık ,istanbul 1994
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Hristiyanlık..

Hristiyanlık bugün İsa Namıyla tanınan Nasıriyeli ve Yuşa bin Yusuf namı zatın talimat ve telkinatına istinad eden dindir.Bu zat İbrani idi.Tevrat'ta ve Zebur'da zikrolunan ''Mesih'' olduğunu söylemiş ve müritleride buna inanmışlardı.

Bu zatın gerek tevellüdü ve gerek hayatının nasıl geçtiği hususu hem ona inananlar,hemde asıl Hristiyanlar arasında uzun münakaşalara nucib olmuş isede umumi olarak kabul edilen rivayetr şudur:Milattan 4 sene evvel Kanuni evvelin 25.nci günü Kudüs'ün (Beytüllahim-yezlahim)kariyesinde doğan bir erkek çocuk büyüyünce gösterdiği mucizelerle kesbi şöhret etmiştir.Bu genc Yahudiler arasında büyük muhabbet ve teveccühe mazhar olmuş ve birçokları onu Yahudilerin müstakil hükümdarı ,onları Roma boyunduruğundan kurtaracak olan ''Münci'' ad eylemişlerdir.Halbuki İsa kendisinin dünyevi değil ruhani hükümdar olduğunu ilan eylemiş,Bu hal kendisinin çarmıhda idam edilmesine sebep olmuştur.İtikad olunduğuna göre İsa çarmıhda öldürüldükten sonra tekrar dirilerek müritlerinin gözü önünde semaya uruç eylemiştir.

İsa'nın vefatından, yahut urucundan bir kaç sene sonra kendisine itikad edenler bir kilise tesis eyleyerek talimat ve telkinatı Filistin,Suriye,Anadolu,Trakya,Makedonya,Yunanistan ve Roma'da neşrettiler.İlk Hristiyan kilisesi tabi ve baldurure bir İbrani(Yahudi) kilisesi demekti.Ve yeni dine yalnız Yahudiler kabul olunuyordu.Fkat kilisenin ilk azaları arasında uzun uzadıya münakaşa ve mücadelelerden sonra bu adet terkedildi.Hristiyanlığın bu pek kısa tarihinde biz ancak kendilerine ''Hristiyan'' namını veren sınıfın hareketinden bahsedebileceğiz.

Miladın 65.nci senesine doğru Ve İsa'nın havarilerinden olan (Petro-Piyer) namında bir zat Roma'da bir kilise tesis etti.Hemen yine bu esnalarda Yunanistan'dada diğer bir Hristiyanlık kilisesi teşkil olunmuştu.Roma kilisesi latince,Yunanistan kilisesi Yunanca kullanıyorlardı; Her birinin ayrı bir piskoposu vardı.Bunlardan birine Roma piskoposu,diğerine İstanbul piskoposu deniliyordu.Gitgide bu iki piskoposluk,kendi lisanlariyle konuşan milletler ve memleketler üzerinde büyük bir nüfuz ve selahiyet kazandılar;Nihayet bunlardan iki ayrı,müstakil akide sistemi vücud buldu.Bunlar umumi mefkurelerde birbirlerine benziyorlarsa da mesela (Ruh-ül Kudüs),(Mukaddes ekmek) vesaire gibi birçok teferruatta ayrılıyorlardı.

Bu iki kilise arsında birçok münazaalar oldu;Birkaç defa Roma ve İstanbul piskoposları birbirlerini afaroz ettiler.Münakaşalar gittikçe şiddetlendi ve 1054 tarihinde iki kilise birbirinden kati surette ayrıldı.Roma katolik kilisesi (yahut Roma umumi kilisesi) Reisi ruhaniyesi olarak (Papa)lıkça verilen Roma baş Papasını tanıdı.Roma kilisesi ise (Patrik) namını alan İstanbul baş papasını reis tanıdı.

Rum kilisesinden büyük ve fazla farklı mezhepler üremedi;çünkü onun akideleri o veçhile tertib edilmiş idi ki başka mühim şaibelerin ayrılmasına lüzum göstermiyordu.

Hristiyanlık misyonerlerin mesaisi ile her tarafa intişar ettikçe papaların kudret ve ehemmiyetleride ziyadeleşti.Krallar papanın tasvip ve müsadesiyle taç giymeye başladı.Papaların hükmü cari olan arazı onlara verildi;eşhası,şehirleri ve milletleri afaroz edebilmek selahiyetide manzum olunca papaların nüfuz ve kuvvetleri müthiş bir dereceyi buldu.Tabi bu suretle bir çok suistimaller,rezaletlerde meydan buldu.

Her tarafta bir takım itirazlar (Yani asıl dini şekilden ayrılmalar) vaki olmaya başlamıştı;hususiyel İspanya'da bu hareket daha kuvvetli idi.Bunun üzerine 1481 tarihine doğru (Engizisyon) denilen meşhur tahkikat ve mücazat teşkilatı yapılıp 200 sene kadar devam etti.Engizisyon,Mutezilenin tahkiki ve tecziyesi için papazlar tarafından vücuda getirilmiş bir mahkeme idi.Bu mahkemenin muhtelif mücazat dereceleri vardı :En hafif olarak mücrime (Sanbenito) denlen kaba bir cubebe giydirilirdi.Bunun göğsü tarafında bir haç, arka tarafında şeytan resimleri vardı.Bir takım mücrimlerde ahalinin huzurunda diri diri yakılmaya mahkum olurlardı.Bu ceza resmi umumiyetle pazar günleri yapılırdı.Mücrim e hangi dinde ölmek istediği sorulurdu.Katolik din mezhebinde ölmek isteyenler evvela boğulurlardı.Diğerleri ise diri diri yakılırlardı.Engizisyon idaresi laakal 200,000 kişiyi öldürdü ki,bunlardan 32,000 kişi diri diri yakılmıştır.Bu kurbanlardan en büyük bir kısmı Yahudiler,müslümanlar ve siyasi mücrimlerdi.

Engizisyonun bu irtikab ettiği bu mezalim,zahiren din kisvesine sarılmış olduğu halde hakikatde siyasi entrikalardan başka bir şey olmayan bir çok suistimaller Hristiyanların bir kısmı tarafından beğenilmiyordu;O aralık kurunu vustadan kurunu ahireye(Rönesans) yani ulum ve fünunun tekrar zuhuru
devresi dönülmüştü.Snayi,edebiyat,keşfiyat,coğrafya,hayat gibi bir çok şaibelerde inkişaf hasıl oldu.Barut,esul,tabiı gibi birtakım ihtira'lar meydan aldı.İnsanlar kendi düşüncelerine ve akıllarına daha fazla itimad has etmeye başladılar.

Büyük hayat devresinin fikirleriyle meşbu olan Almanyalı bir Roma katoliği papaz(Luter) kendi kendine bir kilise tesis etti ve ona tabi olanlara (Protestan) namı verildi.İşte (Reformasyon) denilen ve Roma kilisesine karşı isyan ve ihtilallerden ibaret olan hadisei tarihiye böyle başlamıştır.

Bu İnkilap neticesinde Hristiyanlık en ciddi bir imtihan yani,fen ve ilim erbabının tetkikat ve tahkikatı karşısında bulunuyor.Bazı Hristiyanlar,Hristiyanlığın kat-i,değişmez kalıp halinde birtakım ahkam,ayinler ve ibadet şekillerinden müteşekkil bir teoloji sistemi olmayıp bir hayat telkiyesi olduğu fikrinde bulunduklarından ilmi ve fenni tedkikatı kendi telkıyeleriyle tevfik edebilirler.Halbuki bir çok Hristiyanlarda ilim ve fen erbabının elde ettikleri bir çok neticelerin batıl olduğu itikadını beslemekte,buna delil olarak da bu neticelerin Kitabı mukaddes ile tevfik etmediğini ileri sürmektedirler.

devam edecek..
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Hristiyanlığın başlıca akideleri,tek bir Allah'a iman,İsa'yı Mesih'in kurtarıcı kuvvet ve kudretine iman,eser vahiy ve ilham olduğuna imandır.Bu kaideler tabi bütün mevcud Hristiyan mezhepleri hakkında doğru değilse de esas ve umumi bir mikyas ve mi'yar itibar olunabilir.

Hristiyanlığın bir hasıe mümeyyizesi ruhun cennete intikalinin ancak İsa el Mesih'in vasıtası ile mümkün olabileceğidir.Bu akideye göre Allah ilk erkek ile kadını(Adem ile Havva'yı) her cihetçe mükemmel olarak yaratmıştır;bunları cennet-i adnan' a koydu ve malum bir meyveden yememelerini de emretti.Halbuki kadın o meyveyi gördü,yedi ve bir miktarını da erkeğe verdi.

Hristiyan kilisesinin diğer akideleri,dindar ruhların günahları için mukıt bir zaman için ve tasfiye oluncaya kadar mücazaten görecekleri merhale ile Hristiyanlık a'zasının şefaatine inanmaktır;bu iki esasa itikad etmezler.

Dünyada bir takım günahlar yapıp da ölmeden evvel bunları herhangi suretle afv ettirmemiş olan Hristiyanlar yukarıda söylediğimiz tasfiye merhalesinde icab ettiği kadar mücazat görürler.

İncil Hristiyanların en kudsi ve en esasi kitabıdır.Bunun ilk kısmı Yahudilerin ''Ahdi Atik'' olup esas muhteviyatı Yahudilerin muhtelif reusa'yı diniyesi tarafından yazılmış tarihinden ibarettir.Kitabın ikinci kısmı ''Ahdi Cedid'' dir.Bu kısımda İsa'nın hayatını,talimat ve telkinatı havidir.Bundan başka birde ''vahiy'' vardır.

Hristiyanlığın bütün mezhepleri için İncil aynı kitap değildir.1546 senesinde ''Trent'' konsili Roma katolikleri tarafından kullanılacak incilin neleri havi olacağını kararlaştırmıştır.1600 senesinde protestanlar kitab-ı mukaddes denilen şeyin neden ibaret olduğunu tayin ettiler.Bununla beraber her iki taraf da,bir zaman incilin eczasından ad edilen müteaddid kitapları red eylemişlerdir.İşte o tarihlerden biri bir takım incilleri değiştirilmek tehlikesinden masun kaldığından bir çok Hristiyanlar ellerindeki kitanın taa İsa zamanından beri o halde kendilerine intikal ettiğini zannederler.

İşte bu zan İncilde yanlış bir şey olamayacağı zannını tevlid etmiştir.Yani bütün eser onu yazanlara Allah tarafından vahiy edilmiş bulunduğundan bir noktasında bile hata olamaz.Geçenlerde Amerika'da ''1927'' (Fundamantalist) denilen muhafazakar Hristiyanların tekamül nazariyesine olan hücumları işte bu akidenin neticesidir.(Modernist) yani asri denilen sınıf ise İncil'de hatalar olabileceğini iddia ediyorlar..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
toplumsal dinlerin ( tek tanrılı ya da semavi dinler) , biçim ve şekil kavramları bir tarafa bırakılırsa; içerik ve öz bakımından bir birinden bir farkı var mıdır; varsa, bu özsel fark, nedir ve nasıl belirlenebilir...
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Bana göre de inandığım kitaba göre de öz olarak semavi dinlerin birbirinden hiç farkı yoktur.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
toplumsal dinler, toplumun neredeyse, bütün hücrelerine kadar herşeyi (ticaretten, savaşa, mirastan,borçlar hukukuna, yatak odasında neyin nasıl yapılacağından, köleye nasıl davranılacağına ... kadar) baştan sona belirleme yetkisini ve olanağını ellerinde tuttukları, bin yılı aşan çok uzun bir dönem boyunca; insanın temel sorunlarına çözüm üretebildiler mi... eğer üretemedilerse, hep uygulama sorunları yüzünden mi... ya da en seçkin liderler tarafından bile, pratik olarak uygulanabilirliği ve sonuç alınabilirliği olmayan reçeteler mi söz konusudur....
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
insanın temel sorunlarına çözüm üretebildiler mi... eğer üretemedilerse, hep uygulama sorunları yüzünden mi... ya da en seçkin liderler tarafından bile, pratik olarak uygulanabilirliği ve sonuç alınabilirliği olmayan reçeteler mi söz konusudur....

Çözüm üretebildiler mi derken burada din kaidelerinin tamamen ve dosdoğru uygulandığı bir toplum örneği hemen hemen yok gibidir.Kur'an dışında da kendimizce değiştirilmediğini aslının aynı kalarak günümüze geldiğini bildiğimiz bir kitap ta olmadığına göre,sadece İslam dünyası bu soruya muhatap görünüyor.Çünkü diğer dinlerin kendi inancımıza göre bu sorduğunuz sorudan muaf kalması gerekiyor.Ve bu durumda İslam dünyasının şu anki durumu masaya yatırıldığında ortaya çıkan sorunların ve neden İslam dünyası bu durumda gibi soruların muhatabı bence kitap değil onu gerçek manada yaşamayan insanlardır.İnancımıza göre en seçkin lider olarak Hz. Muhammed'i biliriz ve öyle inanırız.onun bile zaman zaman içinden çıkamadığı durumlar olmuştur.Bana göre böyle mükemmel bir toplumun ortaya çıkması mümkün değildir,hangi yönden baksanız olanaksız..çünkü ne kadar insan o kadar problem ve değişik anlayış var.Geçenlerde bir yazı okumuştum tamda bu durumu anlatır gibiydi;her konuştuğum müslümandı ama hepsinin anlattığı ayrı bir İslamdı..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
daha üç yüzyıl öncesine yani, i.s. 18.yüzyıla kadar, dünyanın bütün devletleri, şu ya da bu şekilde din devleti değil miydi... hepsinin kralları, sultanları, imparatorları dinlere, kutsal kitaplara dayanarak hüküm sürmüyorlar mıydı... örn. osmanlı padişahı, hz. muhammedin halifesi, değil miydi... hatta bizzat peygamberler, devletleri, toplumları yönetmediler mi... tarihteki bütün uygulamamaların hepsi için ve hatta halen laikliği reddeden ve kendince dini uyguladığı iddiasında olan,örneğin 56 islam ülkesi için; '' din adına yönettiler/yönetiyorlar ama, onlar gerçek dini kuralları aslına uygun biçimde uygulamadılar/uygulamıyorlar''... demek ( bizzat tanrının kendisi gelip tahta oturmayacağına /oturamayacağına göre); aslında dini kurallarla toplum yönetilemez, demiş olmaktan başka ne anlama gelmektedir...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
18. yuzyil biraz ileri tarih. Dusunce ve fikir ozgurlugu, yurtseverlik v.s. ronesans ile basladi. Yani 1400'ler. Yalniz burda onemli olan her turlu ronesansi baslatanlarin din temelli olmasi idi. Cunku karanlik cagda sadece din ve inanis vardi. Galile olayi engizizasyon mahkemelerini getirdi.

Ronesans la birlikte dine ve inanca rakip cikti.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Bence yanlış anlaşılan bir durum var,benim bildiğim kadarıyla Allah halife olarak insanı işaret etmiştir.Ne padişahlara ne din alimlerine özellikle bir görev yüklemesi yoktur.Kişi önce kendinden sorumludur,yani kişidir halife olan.Ben bu güne kadar hiçbir konu başlığında bir din devleti savunmadım ve savunamam çünkü uygulanabilirliğini göremiyorum sizde yazmışsınız zaten.Yalnız şu dünya düzeninden kimsenin memnun olmadığı aşikar.Yaşanan bunca zulümler,terör eylemleri,insanlık suçları v.s. nereye baksak durum aynı,yükselen gökdelenlerin yanı başında her kentte olan varoşlar işsizlikler adaletsizlikler her yerde aynı.Bunca yaşanan sorun çoğu müslüman olmayan devletlerde de aynıdır.Yani tek sorunlu ülkeler kimliği müslüman olan ülkeler olmadığına göre bu beceriksizlikleri sadece islam devletlerine yüklemek bana göre haksız bir yaklaşım.Bu konu çok kapsamlı bir çok boyutu olan ve her yönden irdelenmesi gereken bir konu ve bu konu başlığı bu tartışma için yanlış bir yer.Benim kısaca söylemek istediğim bir kaç yerde de yazmıştım din insan için vardır ve bu dini yaşayan da yaşatan da insandır, devletler değildir.Dinde zorlama yoktur,isteyen istediği şeye inanır yada yaşar bu kişinin sorunudur.Yanlış anlaşılan ise bir din dayatmacılığının islamda var gibi gösterilmesidir.Bence bu konuda İslam dan daha hür ve özgürlükçü ne din nede öğreti vardır.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
18. yuzyil biraz ileri tarih. Dusunce ve fikir ozgurlugu, yurtseverlik v.s. ronesans ile basladi. Yani 1400'ler. Yalniz burda onemli olan her turlu ronesansi baslatanlarin din temelli olmasi idi. Cunku karanlik cagda sadece din ve inanis vardi. Galile olayi engizizasyon mahkemelerini getirdi.

Ronesans la birlikte dine ve inanca rakip cikti.
... okuyanların, mesajda yaklaşık 3500 yıl önce ortaya çıkan ilk toplumsal din olan yahudilikten, laisizmin egemenlik kazanmaya başladığı 18. yüzyıldaki fransız devrimine kadar geçen sürede, bütün dünyada din devletlerinin hüküm sürdüğünün kastedildiğini, anlayacağı umulmuştur...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
... okuyanların, mesajda yaklaşık 3500 yıl önce ortaya çıkan ilk toplumsal din olan yahudilikten, laisizmin egemenlik kazanmaya başladığı 18. yüzyıldaki fransız devrimine kadar geçen sürede, bütün dünyada din devletlerinin hüküm sürdüğünün kastedildiğini, anlayacağı umulmuştur...

Felsefi tarihe gore karanlik cag M.O. 525 te basliyor. Bilinen uc ibrahimi dinin tarihi de bundan sonra. Yani gunumnuzden 2500 yil once. Karanlik cag oncesi ise, gozlem ve "herseyi birlestiren tek sey" gundemde.

Ayrica bu bati tarihi. Bir de dogu tarihi var.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Felsefi tarihe gore karanlik cag M.O. 525 te basliyor. Bilinen uc ibrahimi dinin tarihi de bundan sonra. Yani gunumnuzden 2500 yil once. Karanlik cag oncesi ise, gozlem ve "herseyi birlestiren tek sey" gundemde.

Ayrica bu bati tarihi. Bir de dogu tarihi var.

siz 8.mesajı okudunuz, anladız da itiraz mı ediyorsunuz... eğer öyleyse itirazınızı net bir şekilde belirleyin...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
siz 8.mesajı okudunuz, anladız da itiraz mı ediyorsunuz... eğer öyleyse itirazınızı net bir şekilde belirleyin...

Sizin ve lakabimin yazdiklari ortada. Eger bir itiraz istiyorsaniz, itirazim su cumlenizedir;

"din adına yönettiler/yönetiyorlar ama, onlar gerçek dini kuralları aslına uygun biçimde uygulamadılar/uygulamıyorlar''... demek ( bizzat tanrının kendisi gelip tahta oturmayacağına /oturamayacağına göre); aslında dini kurallarla toplum yönetilemez, demiş olmaktan başka ne anlama gelmektedir... "

Burada "dini kurallarla toplum yonetilemez" den ziyade uygulanan kurallarin dine uygun olmadigi soyleniyor.

Sizce dini kurallar mesela Islamda, nedir ve nerededir?
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Sizce dini kurallar mesela Islamda, nedir ve nerededir?

Yüzlerce örnek vermek mümkündür,örneğin kısasta hayat vardır der bu bence katiyen doğrudur,birde burada karşı tarafı af etme ve bir kan bedeli ödenmesi gibi insanca kolaylıklar getirmiştir.Yani ilk başta yapılan bir adamı öldürmek hem günah hemde yaşam hakkını elinden aldığı için yanlıştır.Burada kısas bir hak olarak verilmesi,günümüzde benzer olaylarda yaşanan suçlar ve bu suçlara verilen cezalarla karşılaştırıldığında ne derece hakkaniyete uygundur.Ve birde her suçun kanunda belirtilen ceza karşılığı,kişilere göre adaletsizce yargılandığı eşitsizliklerin ortada olduğu halde sizce bu durumda medeni olan kanunlar mı yoksa uygulaması ağır gelse de ama çoğu vicdanda dile getirilmese bile doğru olduğunu düşündüğümüz bu kısas olayı mı daha adilcedir.Bence kısastır.Bunu din olarak algılamadan sadece herhangi bir hukukçunun teklifiyle yasalaştığını düşünelim,yani ilahi değil de insan fikri olduğunu varsayalım.Burada yaşanmış olaylardan örnek vererek konuyu dağıtmak istemiyorum,hepimizin hafızasında beliren olaylar vardır.

Gelelim birde Allah'ın bu kısas olayından ayrı olarak bu durumu kan bedeli ve diğer bazı yaptırımlarla hem bu suçu işleyene maddi olarak bedel ödeme yoluyla kurtulma hemde karşı tarafa bir insanı af edip yaşamını devam ettirme şansı vermek gibi büyük bir vicdani görev yüklemektedir.O kısas kenarda bir yerde duradursun..Şimdiki adalet sistemimiz böyle bir seçenek sunabiliyor mu.? Müebbet hapis sizce ne derece doğru..bu suçun karşılığı olabilirmi.?ya bir çok hafifletici yok tahrik edici unsurlar gibi kıytırık ve esnek yuvarlak adamına göre uydurulabilir kaypak ceza maddelerini yatıralım masaya..Hangisi daha adil..?
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Sizin ve lakabimin yazdiklari ortada. Eger bir itiraz istiyorsaniz, itirazim su cumlenizedir;

"din adına yönettiler/yönetiyorlar ama, onlar gerçek dini kuralları aslına uygun biçimde uygulamadılar/uygulamıyorlar''... demek ( bizzat tanrının kendisi gelip tahta oturmayacağına /oturamayacağına göre); aslında dini kurallarla toplum yönetilemez, demiş olmaktan başka ne anlama gelmektedir... "

Burada "dini kurallarla toplum yonetilemez" den ziyade uygulanan kurallarin dine uygun olmadigi soyleniyor.

Sizce dini kurallar mesela Islamda, nedir ve nerededir?

anlaşılan iyi ifade edilememiş... yani mesajda denilmek isteniyor ki; hz. musa' dan beri yaklaşık 3000 yıldır (laisizm egemenlik kazanmaya başlayıncaya kadar) bütün dünyada, doğuda ve batıda, bütün devletler din devletiydi ve hiçbiri insanın temel sorunlarına çözüm üretemedi (örneğin, sömürüyü yok edemedi...vbg), ''bunların hepsi de, dini kurallarını iyi uygulayamadığı için başarısız oldu... ''... demek, aslında dini kurallarla toplumların yönetilemeyeceğini ( en azından iyi yönetilemeyeceğini...) söylemek anlamına gelmez mi... deniyor... keşke 8. mesajı yeniden okusaydınız...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
anlaşılan iyi ifade edilememiş... yani mesajda denilmek isteniyor ki; hz. musa' dan beri yaklaşık 3000 yıldır (laisizm egemenlik kazanmaya başlayıncaya kadar) bütün dünyada, doğuda ve batıda, bütün devletler din devletiydi ve hiçbiri insanın temel sorunlarına çözüm üretemedi (örneğin, sömürüyü yok edemedi...vbg), ''bunların hepsi de, dini kurallarını iyi uygulayamadığı için başarısız oldu... ''... demek, aslında dini kurallarla toplumların yönetilemeyeceğini ( en azından iyi yönetilemeyeceğini...) söylemek anlamına gelmez mi... deniyor... keşke 8. mesajı yeniden okusaydınız...

siz pratik olarak, binlerce yıldır, bütün dünyada, yüzlerce devlette 'din adına' hakimiyet kuracak, asacak keseceksiniz, (ki bunların bir kısmı bizzat peygamber ya da onların en yakınları olacak ) bir sömürü sorununu, özgürlük sorununu, eşitlik sorununu..vb. çözemeyeceksiniz... ve ondan sonra da; ''aslında o devletlerde din kuralları iyi uygulanamadı ; uygulanabilseydi, sorunlar çözülürdü...'' filan demeye çalışacaksınız... bunda bir tuhaflık olduğu belli olmuyor mu...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst