- Konbuyu başlatan
- #1
AGORAFİLİYA
Çaresizliğim, sevgimsin.
Çılgınlığım, sezgimsin.
Dört bucaktan bana seslenen
Görmediğim her yersin.
Çığlık atmamak için sığındığım
Bu altı dizesin sen...
BİR ASYA KÖYÜNDE
İkindi sularında,
Doğudaki dağları aşmış gelirken yolcu,
çiçek açmış şeftali ağaçlarının
arkasında görünen çatlak kerpiç duvarlar;
yolu iki yandan da saran bambu
ormanında birdenbire susan çocuk sesleri:
Sırasıyla anlatabilmek her şeyi
öyle güç ki.
Öyle güç ki söyleyebilmek her şeyi
neyin önce geldiğini:
Güneş ışığıyla yıkanan,çiçek açmış
şeftali ağaçları mı,
yoksa Doğudaki dağları aşmış gelen yolcu mu.
Türkü mü,
yoksa türküyü söyleten nedenler mi.
BODRUM
Kimsin? Kimsin? Kimsin? Kimsin?
Söyle bana, seher yelleri esmeden,
pas tutmadan yedi çifte kilitler.
Kanımızla yaklaşır makineler gizlerine,
gelincik tarlaları, uzaklığına kemiklerimizle.
Gövdelerimiz müzelerle yaklaşır kalıplarına.
DENİZLİ ANISI
Korlar üstünde bir dans bu yaşam,
yüksek, mavi göğü altında ilkyazın.
Bu dört dize de tutmasa beni,
ben de dans etmeye başlayacağım.
EVE DÖNÜŞ
Anan baban
ana baba oldu
başkalarına
kardeşlerin de komşu.
Komşuların
komşu oldu başkalarına,
ve o başkaları
başka kentlerde yaşarlar,
Başka kentlerde eve dönerler
tıpkı senin gibi.
Ve bulamazlar artık seni
ne de sen
bulabilirsin onları.
MİDİLLİ'DEN GELEN GÜL
Tanımadığım bir kadın verdi bana bu gülü,
tanımadığım bir kente giderken.
- Ama şimdi o kentte bulunup
yataklarında uyuduktan, selviler altında kağıt oynanıp
meyhanelerinde kafayı çektikten
ve kadının gidip gidip geldiğini gördükten sonra,
ne yapayım bu gülü bilmiyorum.
Gittiğim her her yere gülün kokusu sindi;
toz içinde buruşuk solmuş yaprakları ise,
gitmediğim her yerde.
TOROSLAR
Bilmem hangi birini yeğlemeli
Seni mi sevdiceğim, Toroslara
yoksa Torosları mı güllere.
öyle güzel ki Toros dağları
öyle kırmızı ve mis kokuyor ki güller.
Seviyorum seni öylesine.
GÜLLERE HARCADIM BÜTÜN PARAMI
Güllere harcadım bütün paramı, yolumu yitirdim mavide.
Göremezsem seni yarın, öldüm demektir;
Solgun Mart göğü altında denizin açıklarında yatan bir ölü,
oyma süsünden ayrılıp, onun görüntüsünü
pencerelerinde bırakıp gitmiş bir hayalet gemi gibi,
bir elinde bir gül, öbür eliyse açık ve öne uzanmış.