- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 26 Ara 2016
- Mesajlar
- 7
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
Heidegger'in varlık anlayışında yaptığı ilk iş ontik-ontolojik ayrımını yapmak olmuştur. Ontik varlık, olan anlamına gelir. Ontolojik ise varoluş anlamındadır. Ontik, nesneleri, duyusal dünyayı ifade eder. Ontolojik olan ise nesnenin ötesinde olanı ifade eder. Felsefe tarihi boyunca varlık üzerine kafa yoran büyük sistem filozofları bu ayrımı yapmamış/yapamamış ve ontik olanı ontolojinin konusu yaparak/sanarak ontolojik olanın üstünü örtmüşlerdir. Bütün bilimler ve felsefi sistemler tekrardan bu doğrultuda gözden geçirilmelidir.
Bilimin gözden geçirilmesi noktasında bilimsel bilgilerin kesinleşebilirliğini sağlayan deney ve matematiği ele alalım. Zira bütün bilimler deneye ve matematiğe dayanır ve onlarla elde edilen bilgiler kesindir. Bilimsel bilgiyi kesin yapan iki kıstas bunlardır. Bu nedenle; Metafizik, bilim tarafından kesinleşemez olduğu için ya reddedilir ya da umursanmaz. Peki ya bu iki kesinleştirici kıstas da metafizikse?
Matematik birçok bilimin kesinleştiricisidir ve birçok bilim matematikle ilerler. Oysaki matematik tamamıyla ideal olan sayılardan kurulmuş bir sistemdir ve bu anlamda metafizikseldir. Yani matematiksel kanıtlamaların hepsi aslında bir inançtan öte değildir. Bilimcilerin ontik olanı araştırması tabi ki gereklidir zira hayatımız bunun sayesinde kolaylaşır. Fakat dinin kesinlik içermediği ve matematiksel olarak ifadelendirilemediği yani metafizik olduğu için reddedilmesi/ kabul edilmemesi ve bilimcilerin ontik varlıklardan hareketle ontolojik varlık olan Allah'ı anlayamamaları/reddetmeleri anlaşılacak şey değildir. Zira bilimin kesinleşebilirliğini sağlayan matematiğin, kendisi bir metafizik veya inançken, Allah'a olan ontolojik bağlılığı küçümsemek ve metafiziksel bulmak gülünçtür. Zira ontik pencereden ontolojik olanı ele almak/incelemek olanaksızdır. Bu nedenle Allah, ontik inceleme alanı içinde incelenemez.
Deney de bilimlerin kesinleşebilirliğini sağlayan ikinci argümandır. Deneyle elde edilen her şeye tam bir inançla sarılan bilim adamlarının, ontik varlığı elde etmekle, ontolojik varlığı reddetmeleri gariptir ve de gülünçtür. Olgusal olarak deneyle incelenebilecek ve deneyle elde edilen sonuçlarla gerçekliğe ulaşan bilim, dini bu olgusallığın içinde görmediği ve metafizik bulduğu için reddeder. Bilimin bakış açısında -sözde- inanca yer yoktur . Oysaki matematiğin salt inanç olduğunu söylemiştik. Diğer argüman deney de aynı matematik gibi inançtır. Zira şimdiye kadar aynı sonucu veren deneyler yarın aynı sonuçları vermeyebilir. Şimdiye kadar güneşin her gün doğudan doğması, yarın da doğudan doğacağını kesinleştirmez. Bugün 100 derecede kaynayan su yarın kaynamayabilir. Öyleyse deneyle elde edilen bilgiler de inançtır. Deneyle elde ettiğimiz bütün bilgilerimizi, kesin doğru olarak değil de doğru olduğuna inandığımız için doğru kabul ediyoruz. Hume'un nedensellik yasasıyla bilime yaptığı eleştirileri ve vurucu darbeleri önemsememek imkansızdır.
Bütün bilimler ve felsefi sistemler ontik olanı yani varlığı gerçek olarak ele alıp inceledikleri için ontolojik olanı yani varoluşu gözden kaçırmaktadır ya da reddetmektedir. İnsanı bilimsel olarak varlık kısmıyla ele alıp onun ontolojik tarafını reddetmek ahmakça olacaktır. Yine doğayı ontik tarafıyla ele alıp onun ontolojik tarafını reddetmek yine ahmakça olacaktır. Bir insanın gözünü, beynini, elini veya ayağını bilimsel olarak inceledik ve bütün bu organlarla ilgili ontik deneyimlerde bulunduk. Fakat insanın konuşmasındaki özgürlüğü, veya duygularındaki sırları yani ontolojik kısmını çözümleyemedik. Aynı bunun gibi doğanın birçok ontiksel yasasını bulduk ve çözümledik ama onun ardındaki ontolojik olanı çözümleyemedik. Zaten ontolojik olanı çözümlemek mümkün değildir. Mümkün olmaması onun olmadığı anlamına gelmez. Zira varoluş ontik olarak ele alınmaz alınsa da sonuç vermez. Bütün bilimlerimizin ve felsefi sistemlerimizin ateizmle haşır neşir olmalarını bu nedene bağlıyorum. Allah, ontolojik olarak anlaşılabilir ontik olarak değil. Belki de bu ontolojik tavır tasavvufi bir yoldur.
Bilimin gözden geçirilmesi noktasında bilimsel bilgilerin kesinleşebilirliğini sağlayan deney ve matematiği ele alalım. Zira bütün bilimler deneye ve matematiğe dayanır ve onlarla elde edilen bilgiler kesindir. Bilimsel bilgiyi kesin yapan iki kıstas bunlardır. Bu nedenle; Metafizik, bilim tarafından kesinleşemez olduğu için ya reddedilir ya da umursanmaz. Peki ya bu iki kesinleştirici kıstas da metafizikse?
Matematik birçok bilimin kesinleştiricisidir ve birçok bilim matematikle ilerler. Oysaki matematik tamamıyla ideal olan sayılardan kurulmuş bir sistemdir ve bu anlamda metafizikseldir. Yani matematiksel kanıtlamaların hepsi aslında bir inançtan öte değildir. Bilimcilerin ontik olanı araştırması tabi ki gereklidir zira hayatımız bunun sayesinde kolaylaşır. Fakat dinin kesinlik içermediği ve matematiksel olarak ifadelendirilemediği yani metafizik olduğu için reddedilmesi/ kabul edilmemesi ve bilimcilerin ontik varlıklardan hareketle ontolojik varlık olan Allah'ı anlayamamaları/reddetmeleri anlaşılacak şey değildir. Zira bilimin kesinleşebilirliğini sağlayan matematiğin, kendisi bir metafizik veya inançken, Allah'a olan ontolojik bağlılığı küçümsemek ve metafiziksel bulmak gülünçtür. Zira ontik pencereden ontolojik olanı ele almak/incelemek olanaksızdır. Bu nedenle Allah, ontik inceleme alanı içinde incelenemez.
Deney de bilimlerin kesinleşebilirliğini sağlayan ikinci argümandır. Deneyle elde edilen her şeye tam bir inançla sarılan bilim adamlarının, ontik varlığı elde etmekle, ontolojik varlığı reddetmeleri gariptir ve de gülünçtür. Olgusal olarak deneyle incelenebilecek ve deneyle elde edilen sonuçlarla gerçekliğe ulaşan bilim, dini bu olgusallığın içinde görmediği ve metafizik bulduğu için reddeder. Bilimin bakış açısında -sözde- inanca yer yoktur . Oysaki matematiğin salt inanç olduğunu söylemiştik. Diğer argüman deney de aynı matematik gibi inançtır. Zira şimdiye kadar aynı sonucu veren deneyler yarın aynı sonuçları vermeyebilir. Şimdiye kadar güneşin her gün doğudan doğması, yarın da doğudan doğacağını kesinleştirmez. Bugün 100 derecede kaynayan su yarın kaynamayabilir. Öyleyse deneyle elde edilen bilgiler de inançtır. Deneyle elde ettiğimiz bütün bilgilerimizi, kesin doğru olarak değil de doğru olduğuna inandığımız için doğru kabul ediyoruz. Hume'un nedensellik yasasıyla bilime yaptığı eleştirileri ve vurucu darbeleri önemsememek imkansızdır.
Bütün bilimler ve felsefi sistemler ontik olanı yani varlığı gerçek olarak ele alıp inceledikleri için ontolojik olanı yani varoluşu gözden kaçırmaktadır ya da reddetmektedir. İnsanı bilimsel olarak varlık kısmıyla ele alıp onun ontolojik tarafını reddetmek ahmakça olacaktır. Yine doğayı ontik tarafıyla ele alıp onun ontolojik tarafını reddetmek yine ahmakça olacaktır. Bir insanın gözünü, beynini, elini veya ayağını bilimsel olarak inceledik ve bütün bu organlarla ilgili ontik deneyimlerde bulunduk. Fakat insanın konuşmasındaki özgürlüğü, veya duygularındaki sırları yani ontolojik kısmını çözümleyemedik. Aynı bunun gibi doğanın birçok ontiksel yasasını bulduk ve çözümledik ama onun ardındaki ontolojik olanı çözümleyemedik. Zaten ontolojik olanı çözümlemek mümkün değildir. Mümkün olmaması onun olmadığı anlamına gelmez. Zira varoluş ontik olarak ele alınmaz alınsa da sonuç vermez. Bütün bilimlerimizin ve felsefi sistemlerimizin ateizmle haşır neşir olmalarını bu nedene bağlıyorum. Allah, ontolojik olarak anlaşılabilir ontik olarak değil. Belki de bu ontolojik tavır tasavvufi bir yoldur.