godoyu beklerken

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kitaplardan Alıntılar kategorisinde "ictenlik" tarafından oluşturulan godoyu beklerken başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,562 kez görüntülenmiş, 5 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kitaplardan Alıntılar
Konu Başlığı godoyu beklerken
Konbuyu başlatan "ictenlik"
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
VLADIMIR -

Boş konuşmalarla zamanımızı harcamayalım!
(Bir an, şiddetle) Fırsat varken bir şeyler yapalım!
Her gün birilerinin bize ihtiyacı olmuyor.
Aslında özellikle bize ihtiyaç duymuyorlar.
Başkaları da daha iyi olmasa bile, aynı derecede bizim yaptıklarımızı yapabilirlerdi.
Kulaklarımızda çınlayan şu yardım çığlıkları bütün insanlığa yöneltilmiş!
Ama burada, zamanın bu anında, istesek de istemesek de bütün insanlık biziz.
Çok geç olmadan bundan yararlanalım!
Zalimce bir alın yazısının bize layık gördüğü iğrenç güruhu hakkıyla temsil edelim! Ne dersin?

(Estragon hiçbir şey söylemez)
Kollarımızı kavuşturup yardım etmenin iyi ve kötü yanlarını hesaplarken cinsimize kötülük etmediğimiz doğru.
Kaplan hiç düşünmeden hemcinsinin yardımına koşar ya da çalılıkların kuytularına siner.
Ama sorun bu değil. Sorun burada ne yaptığımız. Ve cevabı bildiğimiz için mutluyuz.
Evet, bu uçsuz bucaksız karmaşada kesin olan tek bir şey var.
Godot'nun gelmesini bekliyoruz.
Ya da gecenin çökmesini.
(Bir an) Buluşacağımız yere saatinde geldik ve bu da sonu işte.
Aziz değiliz ama bu da sonu işte. Aziz değiliz ama buluşacağımız yere saatinde geldik.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Uyuyor muydum ben başkaları acı çekerken?
Şu anda uyuyor muyum?
Yarın uyanınca veya uyandığımı sandığımda, bugün hakkında neler söyleyeceğim?
Dostum Estragon’la, burada gece olana kadar Godot’yu beklediğimi mi?

İhtiyarlığa vakit var daha önümüzde.
Hava çığlıklarımızla dolu.
(Dinler.) Ama alışkanlıklar duyarsızlaştırıyor insanı.
(Estragon’a bakar.) Bana da bir başkası bakarak, uyuyor diyor.
Kendisinin de uyuduğunun farkına varmadan uyuyor, hiçbir şey bilmiyor.
Uyusun bakalım diyor, benim için.
(Bir an.) Böyle devam edemem.
(Bir an.) Ne dedim ben?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Bütün bildiğim şu:
saatler geçmek bilmez ve bu koşullarda bizi, vakit geçirmek için türlü türlü -nasıl desem- ilk bakışta makul gözüken, ama zamanla monotonluğa dönüşecek oyunlara başvurmaya zorlar.
Böylece aklımızı kaybetmekten kurtulduğumuzu söyleyebilirsin. Kuşkusuz doğru.
Ama aklımız uzun süredir dipsiz derinliklerin betimsiz gecelerinde dolanıp durmuyor mu zaten?

Bunu bazen soruyorum kendime.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Dün kimseyle tanıştığımı hatırlamıyorum.
Ama yarın da bugün biriyle tanıştığımı hatırlamayacağım.
Yani aydınlanma konusunda bana güvenmeyin.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
VLADIMIR: Zaman durdu.
POZZO: İnanmayın efendim, inanmayın. Her şeye inanın, buna inanmayın.
ESTRAGON: Ona her şey kapkara görünüyor bugün.
POZZO: Gökkubbe hariç. Ama meseleyi anlıyorum, buralı değilsiniz, bizim alaca karanlıklar nelere kadirdir bilmezsiniz. Anlatayım mı?
...
..
.
POZZO: Ha, doğru ya! Gece. Ama lütfen kendinizi verin, yoksa hiçbir yere varamayız. Bakın! Göğe baksana, eşek! Güzel, yeter. Ne olağanüstülüğü var? Gökyüzü olarak yani? Günün bu saatindeki her gökyüzü dilimi gibi soluk bir aydınlığı var. Bu enlemdeki. Hava güzelken. Bir saat önce aşağı yukarı tepemizde sabahın onundan beri kızıl beyaz ışık sağanaklarını hiç azaltmadan boşalttıktan sonra, parlaklığını kaybedip soluklaşmakta hep biraz daha, biraz daha solar, ta ki (dramatik bir an, birbirinden açılan iki elin geniş yatay hareketi) püff! son! artık dinlenecektir. lakin-(elini uyarırcasına kaldırır)Lakin bu yumuşaklık ve huzur perdesi ardında gece dörtnala hücuma geçip (sesi çınlar) üzerimize atılır (parmaklarını şaklatır) paf! işte böyle! Onu hiç beklemediğimiz bir anda. (Sessizlik. Hüzünle.) İşte bu rezil coğrafyada böyle olur geceler.
ESTRAGON: İnsan biliyorsa eğer.
VLADIMIR: Sabretmekten yılmaz.
ESTRAGON : Ne beklemek gerektiğini biliyorsa.
VLADIMIR: Endişeye mahal yoktur.
ESTRAGON: Sadece bekler.
VLADIMIR: Artık alıştığımız gibi.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Başlığın "Godot'yu Beklerken" olarak değiştirilmesi gerekiyor.

godotyu-beklerken.jpg


“Godot’yu Beklerken”, sonu gelmeyen ve anlamsızlığı daha başından belli olan bir bekleyişin anlatıldığı Absürd tiyatronun, üzerinde en çok inceleme yapılmış oyunudur. Oyunun en dikkat çekici yanı, her soluğunda izleyicinin veya okuyucunun düşüncelerini harekete geçiren imgelemelerin varlığıdır. Bu imgelemeler oyuna derin ve gizli bir anlam katar. Oyun; hiçliği, amaçsızlığı ve bekleyişin sıkıntılarını anlatır ama sıkıcılıktan çok uzaktır. Hatta oyunun uzun, karmaşık ve yorucu olduğu söylenebilir. Oyunun anlamsızlığı betimlediğini söylemek, Beckett’e saygısızlıktır.

Absürdlük (yani saçmalık), anlamsızlık değildir; sadece nesneye ya da olaya yüklenen anlamın genelden farklı, değişik ve çoğuna göre yanlış olmasıdır. Oyun, absürdlüğü ve göreceli olarak farklı bir dünya görüşüne sahip olmayı anlatır. Bu dünya görüşü, bireyin varlığını ortaya koymasında bir başkasına sığınmayı amaçlamasının saçmalığını, savaşların sonuçlarının insanların psikolojik bunalıma girmesine, ezen-ezilen sınıflarının oluşmasına yönlendirdiğini ve bireyin yaşama amacının olmasının kendisini kandırmaktan başka bir şey olmadığını savunur. Buna göre insan bir amaç doğrultusunda yaşadığında, sonu gelmeyen ve eziyet dolu bir bekleyiş sürecine girmektedir.

Oyunun iki ana karakteri, Vladimir ve Estragon. Kısa adlarıyla Didi ve Gogo, Godot’yu beklerler. Godot gelmez. Godot’yu beklerken, Didi ve Gogo arasında zekice olmayan, sıradan, gereksiz ve saçma olarak nitelendirilebilecek konuşmalar geçer ama bu konuşmalar asla anlamsız değildir. Beckett, Didi ve Gogo arasında geçen saçma konuşmaların arkasında saklanmış, okuyucuya ileti göndermeye ve onların hayatın gerçekte ne olduğunu anlamalarına yardım etmeye çalışmaktadır. Gerçek hayatın saçmalıklarının sahneye konmasıdır “Godot’yu Beklerken”. Bireyin birilerine bağlı olma ve sürekli birilerini bekleme arzusunun absürdlüğünü anlatır. “Godot’ya mı? Godot’ya mı bağlıyız? Ne aptalca bir düşünce bu! Söz konusu bile olamaz! (Bir an) Şimdilik.” (Beckett, 25) Birey, saçmalığının farkında olduğu bir şeyi yapmaya ısrarla devam etmektedir. Godot’ya bağlı olmayı reddederken, gidememek, ayrılamamak; günümüz toplumlarında bireyin zavallılığını imgeler. Birey o kadar çaresiz durumdadır ki sırf bir yaşama amacına ulaşabilmek için, sonuçsuz kalacağını bildiği halde; varlığını bile kanıtlayamayacağı bir varlığı beklemekte ve onun sayesinde sahnelenecek kurtuluşunu hayal etmektedir. Birey sadece bekler, itaatkâr bir şekilde, sorgulamadan, kayıtsızca; bu bekleyiş de zamanla yaşamının amacı haline gelir. Birey kendini, bir ağacın altına yaslanmış, görünürdeki hiçliği beklemeye mahkûm eder. Suçu ise, yaşamaktır.

İnsanlığın nereye gittiğini kendisinin bile tam olarak bilemediği bir dönemde geçer oyun. Savaş, insanlığın yaşama amacını ve sevincini elinden almıştır. Var oluş, bireyler için dayanılmaz bir acıya dönüşmüştür. Hayatın akışında sürüklenip giden bireyler, sorgulamadan ve karşı koymadan, hayatın getirilerini kabul etmektedir. İnsan, hiçbir şeyi değiştiremeyecek kadar küçük olduğuna inandırmıştır kendisini ama gece boyu bir sinek odadayken uyuyamayacağını da kabul eder. Bir şeyleri değiştirse bile, bunun için çok geç olduğunu düşünür bireyler. Beckett, aslında o saçmalıkların ve garipliklerin ardından bize göz kırpıyor ve hayatı sorgulamamız için, sorgulamayan iki örnek gösteriyor. Sımsıkıya sarıldıkları hiçlik yüzünden hayatlarının geri kalanını aptalca bir bekleyiş içinde geçirmeye kendilerini mahkûm etmiş iki insanı örnek gösteriyor. Varlığımız için mutlu olmamız ve alışılmışın dışına çıkmamız gerektiğini söylüyor. Bunalımlı dönemler, ülkelerarası veya ülke içi gerilimler geçicidir; esas olan söylediklerimiz, yazdıklarımız, çizdiklerimizdir. Bir kurtarıcıyı beklemek ya da ayağımızın içine sıkıştığı botla uğraşmak değildir. Kimseyi beklemeden, insani bir sabırsızlıkla üretmektir yaşamın amacı; ilahi bir sabırla varlığı sorgulananı beklemek değildir.

Oyunda uzamı belirten tek eleman, dünyanın her yerinde doğayı imgeleyen ağaçtır. Ağacın türü, boyu ya da yaprak şekli belirtilmemiştir; yani oyundaki ağacın tam olarak nerede yetiştiği belirsizdir. Zaman kavramı da doğan ve batan güneş üzerinden sağlanmıştır. Bu durum dünyanın her yerinde, aynı zaman aralıklarında ve aynı süre zarflarında olmasa da aynıdır. Bireyin hissettiği sürüklenme duygusu da dünyanın her yerinde aynıdır, girilen savaşların insan psikolojisi üzerindeki etkisi de. Beklenene ulaşma, onun elçilerini görme çabası da aynıdır. Farklı olan, bireylerin beklediklerini isimlendirmeleridir. Ona kimi Tanrı, kimi Allah der. Beckett’e göre o, Godot’tur.

 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst