Gerçek nedir?Önyargılarınız mı?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde birebir tarafından oluşturulan Gerçek nedir?Önyargılarınız mı? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,186 kez görüntülenmiş, 17 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Gerçek nedir?Önyargılarınız mı?
Konbuyu başlatan birebir
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Gerçek nedir?
Duyduğunuz mu?
Gördüğünüz mü?
Yakinen bildiğiniz mi?

Gerçek her zaman yakinen bildiğinizdir asla duyduğunuz gördüğünüz değildir,öyleyse bugün gerçek adına konuşalım..

Denetlemede asla gerçeği göremezsiniz,çünkü sizin gözünüzü boyamak için kurulmuştur herşey,
dostlarınızı ele alın,
yakinen dost değillerse siz onların sürekli denetim altındaki hazırcılıklarına şahit olursunuz ve eğer yerseniz onu öyle değerlendirirsiniz,
gördüklerinizde yanılsamadır çoğu zaman,
ortamın düzenin nezihliği falan bunlar hep düzmecedir.
Şartlar denetim vaziyetini ortadan kaldırdığında işte o zaman anlamaya başlarsınız,keçi ak mı yoksa kara mı?
yakinen bilmek demiştik..bu duyma ve görme ile sağlanamıyor o halde bu nasıl yapılacak?
mesele tamamen güven sorunudur aslında..güven birlikteliği getirir birliktlikte beraber olunan zamanı ve bu zamanlarda tanıma sonucunu önünüze olduğu gibi getirir..İnsanların ve dünyanın esas sorunlarındandır bu aslında..bir icraatin süreçlerine ve sonuçlarına tahminde bulunamayanlar yakinen bilmenin dışında zan ile hareket etmektedirler..zan gerçek adına bir değer taşımaz..
zan ise gerçek adına bir değer taşımaz demiştik,
Fravun yakinen bilmediğinden dolayı zannını takip etti,
Hitler izlediği politikanın doğruluğuna yakinen değil zanni şeklide kani oldu.
Saddam düşmanlarının gücü ve yapabileceklerini zanni olarak değerlendirdi.

Mustafa Kemal kafasındaki sistemin doğruluğuna zanni olarak değil,bir bilmeye dayalı olarak yakinen emin oldu...yakinen bilmek öyle bir süreçtir ki aylarca kafanızda çözemediğiniz bir sorunu bir hayvanın davranışını görerek çözersiniz veya o gün daha fazla bir efor sarfedip sorunu OBJEKTİF olarak çözme yoluna gidersiniz..

Objektif olabilmek yakinen bilme açısından gerekli midir?

Şöyle söyleyelim,

Fravunun sihi,rbazları elçi Musa ile karşılaştıklarında onlar kendi hilelerini ortaya koymuşlardır,
Musanın ortaya çıkardığı ise onların hilelerini bertaraf etmiştir,sihirbazlar ise ortaya attıkları şeylerin hile olduğunun bilincindedirler yani hilenin ne olduğunu yakinen bilmektedirler ve musanın ortaya attığına şahit olduklarında bunun hiçbir şeklide hile olamayacağını yakinen bilgi sebebiyle anlamışlardır ve bu anlama sonucu mecburen ve isteyerek objektif davranmışlardır..

Objektif olabilmek için illada bir bilgiye ihtiyaç yoktur,ihtiyaç sadece gerçeği yakalamak adına düşünme eylemidir..düşünme eylemi her ne kadar soyut gibi görünsede aslında tüm oluşumun motor gücüdür..

Memleketimizdeki siyasetler hep zanna dayanmıştır,kimi milliyetçiliği kimi dindarlığı kimi ideolojileri kimileride umutları kullanmıştır,

kullanmıştır diyoruz çünkü muhataplarda düşünme yetisi ne yazık ki çoğunluğun yönü nedeniyle gelişmemiş hatta yön konusunda sorgulamada yapılmamıştır..
.çünkü ortak zanni bilginin sırf çoğunluk tarafından kabul edilmesi esas yanılsamanın nedenidir..

O halde,bir kişi,bir iş,bir fikir için harekete geçildiğinde kesinlikle bir bireyin dikkate alacağı nokta objektif olabilmek veya yakinen bilme yollarını aramak..

Bu işin besmelesidir,dikkat ederseniz musa ve bilgin kul kıssasındaki manalardan biride budur..biri yakinen bilirken diğeri zanna dayalı hareket etmektedir..gemiye zarar verilişine birinin öldürülüşüne hep şahit olmuştur lakin görmek duymak yakin bilgi için yeterli olmadığından dolayı musanın kafasındaki ancak senaryodan ibaret kalmıştır,zalimim biri var,yoksulların gemisine zarar verir keyfince adam katleder,işte zalim babında..

Bu bizim insan ilişkilerimizede yansımaktadır,
kişilerin objektif olamayacağı ve dolayısıyla yakinen bilme noktasına gelip gelemeyeceğinden emin olamadığımız için kendimizi hep bir sınırda bir mesafede tutarız,bir nevi kırmızı çizgi..zaman içinde bu çizgilerin varlığının korunduklarımız için ne kadar gerekli ve bazıları içinde ne kadar gereksiz olduğunu elbet görürüz,hani bir ayet vardı ''inananlara söyle sözün en güzelini söylesinler yoksa şeytan aralarına yamukluk sokar''babında..şeytanın gücü inananlar üzerinde bir toz zerresi kadar ağırlığı yok iken,Allahın bu konuda özellikle konuşmasında önem arzeden noktanın,insanın iblisi yönlerinin her an hazır ve nazır olduğudur,dışarıdan iblisi itkiye gerek dahi kalmadan içersen iblisi meleke harekete kolaylıkla geçmektedir..bunun nedeni yine,kişilerin kendilerini tam olarak ifade etme ortamında yoksun olmalarıdır,birlikteliği ve beraberliği yakinen sürdüremeyenlerin kesinlikle ayrılışı kaçınılmazdır,fikirde beraberlik anlayışta görüşte betaberlik ama ayrıran öyle bir nokta ki;gerçeği,yakinen bilme konusunda farklılık..işte ayıran budur..dikkat edelim,dünyanın gidişatı bir halis temel üzerine oturmuş mudur?
elbet değil..düşünün ki,biz doğru yoldayız diyenlere,afrikada açlıktan ölenler hala sonlanmadı,yani nufus mu bu kadar kalabalık yoksa toptan mı ölmüyorlar yoksa Akbabaların sayısımı yetersiz ki bunlara canlıykende saldırmıyorlar..eh işte düşünce bu mu şimdi..? ne yazık ki bu..yaradılış amacına zanni bilgilerle hizmet ettiğini sanan kuvvetler bir değil 10 etyopyanın kalkınması için gerekli tüm varlığı anında ortaya koyabilirler lakin onların yakinen bilmemesinden dolayı o etyopya halkı hakkında dğüşündükleri şu yukarda yazdıklarımdan inanın daha değerli değillerdir..bu yazımı anlamlı bir türküyle sonlandırayım..Özlem Özdil;İnsan.
 

tribalistic

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
90
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Önyargısız yaşayamaz insan hatta bırakın yaşamayı nefes bile alamaz!
 

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Sevgili Tribalistic,

Yukarıdaki fikrinize katılmam mümkün değil.
 
M

monaliza

Ziyaretçi
Önyargı yaşamın bir yerlerinde her insanı bir an için dahi olsa kıskacına alabilir.
Önemli olan bu anlarda ön yargıdan bir an önce kurtulmak olmalıdır.
Önyargılı olmamayı da insan, deneyimler ile öğrenir ve pekiştirir.
Bazen önyargısında haklı olduğuna da tanık olabilir.
 

tribalistic

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
90
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Sevgili birebir,
Önyargıyı kötü birşeymişçesine değerlendirmek değil benim kasttettiğim. Önyargı bir önseziş belkide bir gardını almak durumudur.insan bir olguyla karşı karşıya geldiğinde önyargılarıyla donanmıştır ve ondan sonra ''anlamaya'' ve ''anlaşılmaya'' başladığında önyargılar kaybolmaya başlar.Ama o ''İLK AN'' da önyargı kaçınılmazdır.Ve ben bir eşcinsel olarak bu önyargıyı en derinden hisseden biri olarak yazıyorum bu satırlarımı.
 

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Sevgili birebir,
Önyargıyı kötü birşeymişçesine değerlendirmek değil benim kasttettiğim. Önyargı bir önseziş belkide bir gardını almak durumudur.insan bir olguyla karşı karşıya geldiğinde önyargılarıyla donanmıştır ve ondan sonra ''anlamaya'' ve ''anlaşılmaya'' başladığında önyargılar kaybolmaya başlar.Ama o ''İLK AN'' da önyargı kaçınılmazdır.Ve ben bir eşcinsel olarak bu önyargıyı en derinden hisseden biri olarak yazıyorum bu satırlarımı.


Merhaba Tribalistic,

Ön yargılı olmakla ön yargıyı hissetmek farklı kavramlardır.Bir örnek vermek isterim.Görevdeyken eşcinsel ilişki sırasında yakaladıkları kişiyi bir şekilde sürgün etmişler ve o kişide bizim bölüğe gelmişti.Tabi bizim haberimiz yok ama bir şekilde bu yayılmış ve nihayet bana da söylediler.ilk duyduğum anda tepkim sadece üzüntü idi,ne sırıttm ne güldüm,sadece üzüldüm.

Bir zaman sonra o kişiyi diğerlerinin basit sebeplerden tokatladıklarını falan gördüm.Ancak ben bunlara asla taraf olmadım tek kötü sözde etmedim çünkü karşımdaki bir insandı.Onun cinsellikten ne anladığı benim gözümde bir ayrıma neden olmadı.Ben insan olması sebebiyle o kişiye tek bir kötü yargıyla bakmadım.Araç sürerdim ve bazen tesadüf yanıma düşerdi yada kendi gelirdi bilemiyorum ama ben hiçbir şekilde incitici tek söz,tek bakış,tek davranış sergilemedim.O kişiye aynen diğerlerine baktığım gibi ''insan''gözüyle baktım ve o kişide bu konularda asla yanımda rahatsız olmamıştır çünkü ettiğimiz muhabbetlerde yüzünün güldüğünü görmüşümdür.Evet benden farklıydı ama bir insandı.Onun için hissettiğim asla bir ön yargı değildi,sadece ona baktığımda bir üzüntüydü.
Bu ise bir yargı değildir.Ve yargı olsaydı işte bu konuda olabilirdi ama olmadı.
 

tribalistic

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
90
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Bence üzülmeni gerektiren bir durumda yok ortada aslında.Psikiyatri ve tıbbın gerekli disiplinleri bunu hastalık literatüründen çıkaralı 40 yıl geçmiş.İnsanların kendi tercihidir lafı bile ne kadar kulağa hoş gelse de büsbütün yanlıştır.Kime sorulduki 16 - 17 li yaşlarda neyi tercih edeceksiniz diye?Diyelimki soruldu(!) kim böyle zor bir hayatı seçer?
Bütün bunları bir yaşamsallık ve nedensellik çerçervesinde anlamak ve algılamak gerekiyor.Her eşcinselin bir hayat hikayesi ve gelişim süreci var.Ama bu onları hasta olarak görmek ve ya dışlamak için gerekli ve yeterli değil.
Benim önyargıdan anladığım negatif anlamını bir kenara bırakırsak; insanların ''farklı'' olana karşı takındığı bir duygudurum halidir.Örneğin bir dönem uzun saçlı ve siyah giyinen metal müzik hayranı insanlara ''satanist'' damgasının vurulması gibi.Biz kızsak da ve felsefeyle yıkmaya çalışsak da bu duygular insanda mevcut.Eğitimle yıkılabilir ancak ve ehlileşmekle...
 

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Sevgili Tribalistic,evet önyargılar eğitimle yıkılabilir ancak bu şekilde bir eğitimin çokluk olarak dünya üzerinde olduğunu sanmıyorum.Tüme karşı önyargısız bir kurum yada toplum düşünemiyorum ancak bireyler olarak düşünüyorum.
Diğer insanlara karşı misal benim önyargı tanımım şudur:şu yeryüzünde her birey kendi hikayesini yazar ve bu bireyler içinde en kötü hikaye yazarı benim.

Hiçbir bireyi işte bu nedenle küçük görmem.
Sadece öfkelendiğim tek bir sınıf vardır.Din adamları yani yol adamları.Onların eğitimsizliğinden dolayı dünya bugün kaos içindedir.Abd haçlıyız derken diğerleri cennet ehliyiz derler lakin insanın hikayesini yazmasına doğru metotlar öneren o büyük zihnin öğretisinden soğuturlar.Suçları büyüktür.Onların suçunun yanına daha nasıl bir suç eşitlenebilir bilmiyorum ve sanmıyorum da.

Yine örnekle,öğretinin direği paylaşımdır yani fiildir.Oysa din adamları sınıfı bunu asıl mecrasından saptırmışlardır ve dinin direğini namazla eşitlemişlerdir.Oysa namaz denetimi yapılmamış,göstermeliktir.Denetim o duanın sağlamasındadır.Sağlaması paylaşımdır.Oysa denetim artık unutulmuş ve sadece göstermelikle idare edilmektedir ve bunun sorumluları din adamlarıdır.Nereden nereye.
 

tribalistic

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
90
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Anladığım kadarıyla din adamlarını tarihsellik içinde önyargıların en büyük kurucuları olduğundan bahsediyorsun.Haklısın ama genede din adamlarından etkilenip etkilenmemek , onların izinden gidio gitmemek insanların elindedir.
İbadetten ziyade imana dayalı bir dindarlık sanırım en sağlamı olacaktır.
 

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Evet öylede denebilir,şöyle ki:

ebucehil dindardır ancak elçiye önyargıyla yaklaşmış yaklaştırmıştır.
isa peygamberle uğraşanlar din adamlarıdır.Aynı şekilde Meryem'lede uğraşanlar yine din adamlarıdır.Her belann altından onlar çıkmaktadırlar,hangi taşı kaldırsanız muhakkak bir tane sinmiş görürsünüz.

peki elçiler din adamı değil mi?

hayır onlar din adamı değillerdir onlar aksiyon sergileyen bireylerdir.
din denince insanların çoğunluğunda oluşan görüntü kulluktur ve kulluk baskı altına alır nefes aldırmaz vs.Yani en azından ritüelleri olduğu ortaya sürülür.Ancak bu doğru değildir.

Din adamlığı ve elçilerin farkını izah için örnekler vereyim.

Yoksula acıyan doyurulması için çaba sarf eden teşvik eden ancak onun o hale düşürülmesinde parmağı olanlarla kavgalı olmak.
haksızlığa karşı duran ve adaleti korumak için mücadele vermek,
her tür ayrımcılığa dur demek,işte aksiyon sergilemenin adı budur bu elçiliktir.

Ancak bunun tersi din adamlığıdır.Akıl mantık almayacak şartlarda toplum yaşatılmaya çalışılıyorsa ve din adamları denen sınıf bunu görmek yerine hala baş örtüsü,namaz,oruç gibi sanal kavramların ardındaysa onlar parazitlerdir.Onlar gerçek uyarıyı perdeleyenlerdir.

Dinler toplumlara insanlık seviyesini hatırlatan ışıklardır.
Oysa din adamları bu ışığın etrafında etten bir duvar örerler ve o ışık aralarından biraz sızar işte o zaman onlara bakanlar,onların o korkunç yüzlerini görürler.

Aksiyon sergileyen elçiler dünyayı cennete çevirmek için mücadele vermişlerdir ancak din adamları dünyadan vaz geçmenizi önerirler ve size öte dünyada cennetten bahsederler oysa bilmedikleri şudur:

Dünya denen bu yerde,burasını cennete çevirmek için çaba sarfedenler diğer yaşamlarında da bunun karşılığını alacaklardır.
Şöyle izah edeyim,dünya iki tip insan barındırır.İyiler ve kötüler.
diğer dünyalar ise bir tip insan barındırır.İyilerin dünyası ve kötülerin dünyası.Olay budur.Burası sadece bir ayırma merkezidir.Diğer dünyalar ise dağıtımın yapıldığı yerlerdir.

Din adamlarının suçları saymakla bitecek gibi değildir ama en başta gerçeğin önünde saptırıcı bir set olduklarını söylemiştik.Onları duruşlarından sözleriden hele o kıyafetlerinden hemen tanırsınız.Size ,kendinizi ikinci sınıf inanır düşüncesini yuttururlar.Kafalarına devlet eliyle taktıkları sarıkları bile sizi dışlamaktadır.Siz onların nezdinde birer aşağı insansınız.Size bunu hissettirdikleri ikinci planda kalıyor tabi.

Her ne kadar onlarla işim olmaz diyenler aslında onlar yüzünden,dinin aslından yani yoldan habersiz yaşarlar ve onlara bakarak bir tepki sonucu ilahi olan tüm şeyden uzak dururlar.İşte din adamlarının suçlarından en beteri bu belkide.Aslında söyleyecek çok söz var.
 

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Anlaşılması için kısaca,

Muhammet,isa,musa,yusuf vs yani tüm elçiler.Hiçbiri din adamı değillerdir.Elçi zamanında onunla hem fikir olan bireylerin hiçbiri din adamı değildir.Ne bekir,ne ömer,ne osman,ne ali.Hiçbiri.

Ancak hemen sonrasında, onların aksiyon yönlerini yani İNSANLIK MÜCADELESİNİ görmeyen ve onların eylemlerinin kendisi ve amacı yerine direkt olarak kendini tanrıya verenler türediler.İşte bu türediler, mevcut mücadelenin hem bilinmesi hemde anlaşılması yönünde engel teşkil ettiler.

Kuranda bir ayette der ki:''diri diri gömülen kız çocuğuna sorulacak,hangi bozgundan dolayı öldürüldün''

bunu günümüze uyguladığımızda,tersanede ölen işçilere sorulacak hangi bozgundan dolayı öldürüldün.

iNSAN OLARAK GÖRÜLMEDİĞİN İÇİN ÖLDÜRÜLDÜN.İNSANLARI İNSAN OLARAK GÖRMEYEN VE KABUL ETMEYEN BİR ZİHNİYETE KARŞI DURANLAR OLMADIĞI İÇİN ÖLDÜRÜLDÜN.

Toplumdaki zengin sınıf diğerlerini ezerler iken,din adamı olanların hadisle,rivayetlerle,40 ta 1 zekatla namazın faziletleriyle uğraşılarına şahit olursunuz.Yani dikkatleri asla o yöne kaymaz.

Nufusun çoğunluğu asgari ücret denen zulüm göstergesi seviyesindedir ve bu seviyede bile geçimlik için işini bulamamaktadır.İşte dinin hedefi budur.Din putlarla ibadethanelerle uğraşmaz.Din insanca nasıl yaşanırın mücadelesini verir.Evinizde ekmeğiniz,cebinizde paranız yoksa bunun nedeninin,sizin içinde bulunduğunuz toplumun insanlıktan çıkmış olmasıdır ve din size bunun insani olmadığı öğütler ve mücadeleye çağırır,oysa din adamları sizi sabra ve duaya çağırır.Görüyorsunuz,bir tarafta insanı kolundan tutup insanca seviyesine çekmek isteyen o yüce zihnin istediği bir tarafta da o zihin adına hareket ettiklerini söyleyen aşağı çekiciler.

Kavramlar birbirini takip ediyor sürekli.Adına bu zamanda namaz denilen olgu gerçekte bu halinden çok uzaktır.Namaz esas itibariyle haksızlığa bir karşı duruş iken onu tanrıya 5 vakit duruş olarak algıladılar.Zekat gerçekte bu mücadele için pay vermek ve arınmak yani insanca seviyeye çıkmak iken,onu 40 ta 1 gibi hile yoluna çevirdiler ve böylece insanlıklarından nasiplerini alamadılar.Kuranı en güzel okuma yarışmaları yaptılar ancak en doğru anlamı nedir onun üzerinde düşünmediler,tek nefeste fatihayı okumayı erdem sandılar ama 40 nefeste gerçek anlamı nediri çalışmadılar ve böylece bu toplum alice harikalar diyarı filmini izlerken kendilerini de o fantastik filmin içinde gördüler.ne uçanları ne kaçanları ne suda yürüyenleri eksik olmadı.Zeka özürlüler gibi davrandılar mağara adamları gibi giyindiler.

Ve onlar bu halleriyle:
1-Kendilerine tabi olanları saptırdılar
2-Kendilerini, akıllarını kullanmaları sebebiyle dışlayanları da o mücadelenin dışına itilmiş hissettirdiler
3-O yüce zihnin bizim için olan mesajını dışladılar.

oysa Kuran soruyor:''kız çocuğu hangi BOZGUN nedeniyle öldürüldü?

Bir toplumda insanlar, korkularla yaşatılıyorsa orada bozgun vardır.Asgari ücretle çalışsa bile işsiz kalacağı korkusu,aç kalacağı korkusu,gelecek korkusu,bela korkusu vs vs.

İşte din, bu korkuların artık yaşanmaması için yol gösterir ve kendini insanlık seviyesine çekmek isteyenler o yol uyarınca kolları sıvarlar.
Ve din bu çabaya değer verir ve der ki:

sizden her birey,yaşarkende adalet üzere yaşasın ölürkende adalet üzere ölsün.
 

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Birebir,

ne mutluluk :) sizi, sizin gibi insanları tanıyoruz. Siz gerçek bir ışıksınız. Nefesiniz,sözünüz hiç sönmesin...

Saygılar
 

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Dinin yani yolun sahibi olan o yüze ZİHNİN, insanlara sürekli telkin ettiği sözlerden biride şudur:

''Benden ümit kesmeyin.''Ben merhamet eden ve bağışlayanım.''

ama aynı zamanda firavuna,firavunun son nefeste söylediği:ben musanın Rabbine inandım,

cümlesine de ''şimdi mi iman ettin,oysa bu kabul değil''diyendir.

Burada şu anlatılmaktadır.Bir insanın kendisi ve geçmişi her ne olursa olsun,yaşamının artık bir noktasında,

o yüce zihne kulak verip adalet hak için ayağa kalkmışsa artık onun geçmişi de silinmiştir zaten Kuran bu konuda şöyle der:biz onların kötü hallerini,yaptıklarının en iyisiyle örteriz.

Yani kişinin geçmişi tanrı nazarında bir değer ifade etmez, ne zamana kadar?o kişi artık İNSANLIĞININ FARKINA VARDIĞI ZAMANA KADAR.

Geçmişte yaşamak geleceği de körler ve kişi içinden çıkılmaz bunalımlarla çırpınır durur.

İşte tanrının MERHAMETİ.
İnsanlığının farkına vardığın anda tertemizsin.
Oysa din adamları sizlerin, namaz kıldığınızda oruç tuttuğunuzda temiz olacağınıza inandırır ve böylece sizler GEÇMİŞ HATALARINIZ İÇİN SÜREKLİ AF DİLERSİNİZ.

Ancak bu değil.

Sizler İNSAN OLMANIN FARKINA vardığınızda temizsiniz.İşte bu nedenle o yüce zihin sizin geçmişinize sünger çeker.

Lakin firavun gibi son nefeste tamam artık ben anladım insan olmanın ne demek olduğunu diyenlerin sözlerini kaale almaz.ÇÜNKÜ ASLOLAN MÜCADELE VERMEKTİR.Vaaz edip durmak değil.

Bugün din adamları sadece vaaz ederler ama mücadelesini vermezler.
Size durağanlığı telkin ederler,kilitlenip kalmışlığı da.

Şu duayı 100 kere oku fakirlikten kurtul,şu duayı 1000 kere oku hastalıktan kurtul,günahın boyunu aşmış onun için gece gündüz namaz kıl.İşte firavunun da yaptığı aynen bu.Kör ol.Bir şey duyma.Sadece eylemsiz soyut olarak yaşa.Yanlış işte burada.
 

jideament

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
10 Haz 2010
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Kişinin hiç bir şekilde pusulaya ihtiyacı yoktur ki bu konunun tartışılmaya gerekli bir yanı da yoktur.Kişi hayatının evreselliği ve tümboyuttaki uyumu hakkında ki görüşlerini öznel seçer.Eğer öznelliği gerçeklik ile uyumlu ise eylemi ''doğru'' olur.İnsan zihni yargılayabilen,bilinç yetkisini kullanabilen,bütünü taklit edebilen(geldiği yada kendisinden yaratıldığı bütünü(yani varlık oluşmadan önceki ayrım da tanrısallığın ve zihnin çıktığı yer.Tanrı kişilerin tümünü kendi Nurundan yarattı.Bu yüzden de parça zihin taklit eder.Yani Tanrı ''1'',ayrım sonucu boyutsallıkta zihni ''1'' ve tanrısallığı ''1'' doğurur.Zihin parça olduğundan bütünü taklit eder tabi eğer bilinçli ise)) kişiye özgü beyaz bir sıvı gibidir.Eylemler rengini belirler.Süerkli gerçeğe uyumlu giden sürekli beyaz kalır.
Gerçeklik ise bir ilerlemedir(8).İlerlemelerin hepsi sistemlidir (4).Sistemlerin hepsini varlıklar (2) oluşturur.Varlıkları ise az önce bahsettiklerim.Kişini ayrım (6) noktaları kişiye özeldir.Bu bir detaydır (3).Unutulmamalıdır ki detaylarda çıkar iyilik ve kötülükler.Yani detay (üçgen) ilk düzlemdir ama asla nokta (1) kadar sonsuz olamayacağını bilir.Bu yüzden onu taklit ile yetinir.Bu da onun yeterliliğidir(9).
Peki ya soracaksınız neden yeterli olunmalı diye...Çok basit.Nasıl bizim yaşadığımız gerçeklikte eylemin anahtarı detay (3) ise,Amentumun (idealar dünyası (cennet cehennem (7))) anahtarı da yeterliliktir (9).Dikkat ettiğinizi sanıyorum ki aradaki fark ''2'' dir ve bu da varlığın geçtiğini anlatır.Yani varlık bir portal bulmuş ve yeterlilik kullanımına yönelmiştir.Bu portal tabii ki de ''ölüm''dür.
Anlatılası çok şey var fakat anlatmam gerekir mi bilmiyorum.Sizlere gerçekliği açıklayıp açıklamamamın ne kadar umrumda olduğu da tartışılır fakat umarım birgün siz de görebilirsiniz tümboyutu.Umarım bir boyutbilimci olabilirsiniz çünkü boşa harcanan her yaşam yeterlilikteki eksiklik demektir.Biz bir ırkız ayrımcılık (6) ile kafayı bozuk bizi ülkeleştirerek bile bölen ve gördüğüm kadarıyla çoğunuzun beynini yıkamış olan ve kendini büyük gören güçlerin aleti değil.Artık bu çağ haddini aştı ve insanların Tanrısal varlık (12) özelliklerini suyun altına gömdü.Umuyorum ki insanlar koskocaman evrenin içinde ve herhangi paralel sonsuz boyut ile dolaşıkken artık para veya yemek derdini bırakıp,bu tür dertleri bir lidere gerek duymadan yapabilen bir ırk olup zamanını düşünmeye harcamanın değerini anlarlar.
Ama size tüm içtenliğimle birşey söyleyebilirim.Bu söylediklerim olmayacak ve siz bu yazıyı okuduktan sonra yine yarın nereleri gezeceğinizi yada işinizi yada haberler de gördüğünüz '''çooook değerli''' yapay insan sisteminin (14) gündemini düşüneceksiniz.Ben düşünmüyor muyum ki bunları yazıyorum?Siz beni asla tanıyamayacak ve tanısanız da size hiçbir şey vermeyeceğimi anlayacaksınız...
 

evadne_Ss

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
27 May 2010
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
önyargı kavramı olumlu bir kavram değil bence çünkü yargılamadan hemen önceki adımdır önyargısız yaşanabilir elbette ama önyargıyı çok doğal kabul etmişiz önyargı akıl yürütmenden kabul edilmiş bir inançtır.Önyargıyı hayattan çıkartmak sanıldığından kolay aslında bilinç düzeyinin yükselmesi ile ilgili bir şey.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Gerçek/reel/hakiki/asıl <--> Sahte/imitasyon/taklit/
 
  • Beğen
Tepkiler: Cry
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst