Friedrich Nietzsche ve Üst İnsan Kavramı

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde anakreon35 tarafından oluşturulan Friedrich Nietzsche ve Üst İnsan Kavramı başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 5,636 kez görüntülenmiş, 28 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Friedrich Nietzsche ve Üst İnsan Kavramı
Konbuyu başlatan anakreon35
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan allfeelingheart

Gezgin

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
27 Ara 2009
Mesajlar
26
Tepkime puanı
2
Puanları
3
Yaş
38
Cevap: Fredrick Nietzsche Ve Üst İnsan Kavramı

bu bir benzetme mi ? Sayın Gezgin. açabilir misiniz?

Sayın donkişot

Mikroplardan kastım insanın halen ruhunda taşıdığı günahlardır.
İnsan bir çamurlu su, ölerek çamurdan arınsada içinde hala mikropları barındırıyor. Kiminde zararsız mikroplar, kiminde zehir.
 

Gezgin

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
27 Ara 2009
Mesajlar
26
Tepkime puanı
2
Puanları
3
Yaş
38
Zararsız mikrop taşıyanlar allah'ın bağışladıkları, cehenneme girmeyeceklerdir.
Zararlılar arınana dek cehennemde kalacaktır.
Suyu kaynatarak zehiri etkisiz hale getiremediğimiz gibi, Allah'a ortak koşma gibi bir günahıda cehennem arındıramaz.
O nedenle zehir taşıyanlar cehennemde ebedi kalırlar.
 

Şeytanın Oğlu

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Şub 2012
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Zararsız mikrop taşıyanlar allah'ın bağışladıkları, cehenneme girmeyeceklerdir.
Zararlılar arınana dek cehennemde kalacaktır.
Suyu kaynatarak zehiri etkisiz hale getiremediğimiz gibi, Allah'a ortak koşma gibi bir günahıda cehennem arındıramaz.
O nedenle zehir taşıyanlar cehennemde ebedi kalırlar.

Allah'a ortak koşanların işlediği bu günahtan arınması mümkün değilse neden sonsuza kadar cehennemle terbiye ediliyorlar?Madem bu günahlardan arınmak mümkün değil sonsuza kadar cehenneme hapsetmek niye?Ebediyete kadar cehenneme tıkmaktansa,bu günahkarları yok etmek daha merhametli bir hareket olmaz mıydı?Allah,onların günahlarından arınmasını sağlayamayacak kadar aciz midir?
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Allah'a ortak koşanların işlediği bu günahtan arınması mümkün değilse neden sonsuza kadar cehennemle terbiye ediliyorlar?Madem bu günahlardan arınmak mümkün değil sonsuza kadar cehenneme hapsetmek niye?Ebediyete kadar cehenneme tıkmaktansa,bu günahkarları yok etmek daha merhametli bir hareket olmaz mıydı?Allah,onların günahlarından arınmasını sağlayamayacak kadar aciz midir?

Ortak koşanları O dilerse affeder, dilerse etmez, dilediğini eder, dilediğini etmez, orasını insan bilemez. Arkadaşın anlatmaya çalıştığı; cehennem o insanı arındıramaz, o gücü yoktur. Fakat cehennemin yaratıcısı yine O. Dolayısıyla, neden affetmiyor ya da neden affediyor gibi bir soru mantıksızdır. Edebilir fakat en fazla ve en az benim gibi aciz bir insan olarak, siz mi karar vermeyi dilerdiniz kainatın yaratıcısının kimi affedip kimi cehennemde ne kadar tutacağına?

Her şeyi hakkıyla bilen sizseniz şuna cevap veriniz; neden güneş sistemimizde sekiz gezegen bulunmaktadır da, onbeş tane yoktur? Yaratan'ın neye nasıl karar vereceğini bilebileceğinizi düşünüyorsanız, bu sorunun ve bunun gibi sayısız tanesinin cevabını da biliyor olmak zorundasınız kanımca.
 

Şeytanın Oğlu

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Şub 2012
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Ortak koşanları O dilerse affeder, dilerse etmez, dilediğini eder, dilediğini etmez, orasını insan bilemez. Arkadaşın anlatmaya çalıştığı; cehennem o insanı arındıramaz, o gücü yoktur. Fakat cehennemin yaratıcısı yine O. Dolayısıyla, neden affetmiyor ya da neden affediyor gibi bir soru mantıksızdır. Edebilir fakat en fazla ve en az benim gibi aciz bir insan olarak, siz mi karar vermeyi dilerdiniz kainatın yaratıcısının kimi affedip kimi cehennemde ne kadar tutacağına?

Her şeyi hakkıyla bilen sizseniz şuna cevap veriniz; neden güneş sistemimizde sekiz gezegen bulunmaktadır da, onbeş tane yoktur? Yaratan'ın neye nasıl karar vereceğini bilebileceğinizi düşünüyorsanız, bu sorunun ve bunun gibi sayısız tanesinin cevabını da biliyor olmak zorundasınız kanımca.

Görüyorum ki hiçbir soruma tatmin edici bir yanıt alamadım."Her şeyi o bilir" lafını hep duyuyorum,bu bir cevap değil.Eminim bu kimseyi tatmin etmiyor.Verdiğiniz cevap koca bir "Her şeyi o bilir" den ibaret.Eğer bir cevabınız yoksa tanrı önermesinin yarattığı eksik ve gedikleri doldurmaya çalışmayın.Cehennem ve cennet; insanlar ve bir türlü anlam veremediğim bu sınanma durumu beni tatmin etmiyor.

Ben ve benim gibi tüm varlıklar hiçbir şeye karar vermez.Her şey temelinde kimyasal tepkimelerden oluşan varlıklardır.Eylemlerim gibi tüm evrensel olgularda doğa kanunlarının bir gereğidir.Buna güneş sisteminde bulunan gezegen sayısı da dahildir.

Allah inancınızı anlayabilirim.Benim de henüz kanıtlanmamış düşüncelere inandığım vardır.Ancak ben fikirlerimde bu denli ısrarcı değilim.Çoğu fikir gibi tanrı önermesine de ihtimal verebilirim.Nitekim sizin bana sunduğunuz tanrı ve benzeri tüm tanrılar büyük olasılıkla birer kurmaca.Hepsi insansı özelliklere sahipler ve deneyimlemekte olduğumuz bu sözde sınanma kadar içleri boş.
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Görüyorum ki hiçbir soruma tatmin edici bir yanıt alamadım."Her şeyi o bilir" lafını hep duyuyorum,bu bir cevap değil.Eminim bu kimseyi tatmin etmiyor.Verdiğiniz cevap koca bir "Her şeyi o bilir" den ibaret.Eğer bir cevabınız yoksa tanrı önermesinin yarattığı eksik ve gedikleri doldurmaya çalışmayın.Cehennem ve cennet; insanlar ve bir türlü anlam veremediğim bu sınanma durumu beni tatmin etmiyor.

Ben ve benim gibi tüm varlıklar hiçbir şeye karar vermez.Her şey temelinde kimyasal tepkimelerden oluşan varlıklardır.Eylemlerim gibi tüm evrensel olgularda doğa kanunlarının bir gereğidir.Buna güneş sisteminde bulunan gezegen sayısı da dahildir.

Allah inancınızı anlayabilirim.Benim de henüz kanıtlanmamış düşüncelere inandığım vardır.Ancak ben fikirlerimde bu denli ısrarcı değilim.Çoğu fikir gibi tanrı önermesine de ihtimal verebilirim.Nitekim sizin bana sunduğunuz tanrı ve benzeri tüm tanrılar büyük olasılıkla birer kurmaca.Hepsi insansı özelliklere sahipler ve deneyimlemekte olduğumuz bu sözde sınanma kadar içleri boş.

Tatmin edici cevap nedir burada? Sizin, insan olarak bunların cevabını alamayacağınız bilgisidir. Bununla tatmin olacaksınız. Ben de sorduğum sorunun tatmin edici cevabını alamadım sizden, neden onbeş gezegen yoktur sistemimizde? Bu sorduğum soru, sizin sorduğunuz soru ile aynı kefededir esasen. Bu soruyu sorup, “Tanrı bunun cevabını bana vermemiş” diyerek Tanrı’dan vazgeçebilirim o durumda, öyle mi? Tanrı size hangi bilgiyi açık edeceğinin, hangi bilgiyi sizden gizleyeceğinin sözünü verdi de, şimdi bu sözünde durmuyorsa, o zaman haklısınız. Diğer durumlarda, yani söz vermediyse size, yargılayınız kendinizi ki, neden bilesiniz ki? Bildiğiniz zaman mı inanacaktınız? Bakınız başka konularda neler bildireceğim size yazının tamamında, bakalım inanacak mısınız?

Sistemimizdeki gezegenler, belli yörüngeler içerisinde güneşin etrafında dönerler. Bu, insana verilen armağan ile araştırması sonucu ulaştığımız bilgidir, trilyonlarca ulaştığımız bilgiden bir tanesidir. Bakın, trilyonlarcası gibi gizlenmemiştir. Onlar da gizlenebilirdi. İnsanın bildiği bilgidir oysaki birçoğu. Çünkü bize “lazım” olanlardır. Demek ki, “her şeyi O bilir” sözü de, “her şeyi sadece O bilir” demek değildir. Burada kendi kendinizle karmaşaya düşüyorusunuz. Ama “her şeyi sadece O bilir” demek olmaması, her şeyi insanın bileceği veya bilmesi gerektiği anlamına da gelmez. Cehennemde kimin affedileceği bilgisini nerede kullanacaksınız ki, neyinize lazım ki bilmek istiyorsunuz? Kişisel çıkar mı sağlamak amacınız bu bilgiye erişerek? İnsanlar arasında Tanrı’cılık mı oynayacaksınız bu bilgi ile? Siz çıkar sağlayın diye mi verilsin bu bilgi size?

Ayrıca, insan çarpıtması her yerde olduğu gibi sizin de sözlerinizde. Tarafımdan hiçbir zaman ve asla “her şeyi O bilir” veya aynı anlama sahip bir söz duymamış olmanıza rağmen, sanki “her şeyi O bilir” demişim gibi cevap veriyorsunuz. Sorduğunuz soruların cevabını O bilir, diğer her şeyi de O bilir fakat insan da O’nun bildiklerinden bir kısmını elbette bilir. “Bir kısmının ne kadar olduğunu” insan bilemez mesela. Ama “bir kısmını bildiğini bilir” insan. Ve yine fakat, “sorduğunuz soruların” (her şeyin değil) cevabı, insanın bilgileri/bilecekleri arasında değildir. Bunu söyledim, asla “her şeyi O bilir” demedim, yalan söylüyorsunuz, göz göre göre. Söylediğim “her şeyi insan bilemez.” Bunlar aynı şeyler değil. Bunun tamamlayıcısı “insanın bilemediklerini O bilir”dir. “Her şeyi O bilir” değildir. Bu sözü siz türettiniz, siz kullanıyorsunuz, suçu bana atıyorsunuz. Art niyet.

Eğer her şey kimyasal tepkimelerden oluşuyorsa, örnek olarak; imkanı olduğu halde eşini aldatmayan ve/veya imkanı olduğu halde karşı tarafa eşini aldattırmayan insanlar sizin için mevcut değildir mesela, dünya üzerinde mevcut olmalarına rağmen siz onları yok sayıyorsunuz, zekice. Yani öyle pozisyonlara gelip, “Bu durum içimdeki doğrulara uymamaktadır” diyerek niyetlenilen işi karşı tarafa da tüm yönleriyle gösterip, hedeften dönebilen yoktur sizce, çünkü kimyasallar devreye girmiştir bir kere. Böyle düşünüyorsanız, kimyasallarınız insanlığınızın önüne geçmiş ve/veya geçmesinden ötürü oluşan durumlardan siz zevk alıyorsunuz demektir. İnsanlığınız yerine kimyasallarınızın seçimi bu. İnsanlığım kimyasallarımdan daha baskın, sizinkini bilemem.

Doldurulmaya çalışılan bir şey yoktur. Çünkü esasen boşluk yoktur. Boşluk yanılsaması Yaratan inancı olmayanlarda hissedilir. Siz Yaratan’ı içinizden atmak için çabalarsanız, elbette O’nun sizi bıraktığı yerlerde boşluk hissedersiniz.

Şunu da eklemeliyim; insan öyle bir varlıktır ki, tüm hayatı boyunca her ibadeti sırasında “yapıyoruz ama hakikaten var mı?” diye içinden sorgu çekip, sonra da bir Yaratan’a inandığını savunabilir dünyaya karşı. İnanamadığını kendine bile söyleyemeyendir insan. Yine O’nun büyüklüğünden korktuğundan söyleyemez. Bu sorguyu çekenlerin içinde de dolmaz bir boşluk vardır.

Gözlemlenmiştir ki; bir kere kırarsa o korkuyu, iki yol görür önünde insan. Biri cılız, olabildiğine sönük, öbürü cıvıl cıvıl ışıklı. Işıklı olan yol diyor ki insana; “Bak, kırdın korkunu, yendin, ne oldu, yokmuş değil mi? İşte sana kimse ceza da vermedi. Güçlü olan hep sendin, ezik gibi kendi kendini tükettin. Şimdi çözdün olayı, yokmuş O, özgürsün, en büyük sensin.”

Cılız olan, ihtimal vermediği yol ne diyor peki? “İçindeki o boşluk başka bir şeydendi, bu andan sonra gerçekten özgürsün. Şimdi ara da bul beni.”

İnsan bencil bir yaratık, öyle değil mi? Övüldüğü zaman (ki çoğunlukla kendini överdi) kişiliği değişendi bencil insan. Ne tarafı seçeceği önden belli. Koruma mekanizması bu sistemin, benciller hep ışıklı yola gidecekti. Aklı olan benciliyete düşmez ki?

İnançlı bir ailede büyümedim, sorgu da hiç çekmedim, etraftan söylenenleri sadece dinledim, dinleyiciydim, özümsemedim. Neden biliyor musun? Çocukken hayal ederdim ve edebildiğim, insanların konuştuğundan farklıydı. Bir kere en başta; korkmak mı gerekliydi, sevmek mi gerekliydi? İnsanlar yanlış anlatıyor olabilir miydi? Çok sevdiğin zaman, korkman gerekir miydi? Böyle düşündüğüm için O’nu yok saymadım. Çocukluğum farklı olabileceğine inanarak geçti, çocuktum, suçlu muyum? Elbette düşündüm aklım yerine gelince; kimdim ki? Altı üstü bir insan. İyi de bu ezikliğimle farklı hayal edebiliyorsam, insanların ağızları neden bu farkları söylememekteydi? Hayal edebildiğim ayrıntılar yoktu anlatılanlar arasında.

İki cevabı olabilirdi; ya o güne kadar dinleyici olarak ayrıntıları kaçırmıştım, ki kulaktan dolma, çevreden görme, okuldan öğrenmeler ile muhtemelen halkımızın 99% kadarının bildiğini ben de biliyordum, kaçırdığım bir şey yoktu, ya da kulaktan dolma, çevreden görme, okuldan öğrenmelerin aktardığı bilgiler birçok ayrıntıyı içermiyordu. Sadece o ayrıntılar, farklı olarak hayal edilenle, anlatılanı birbirinden ayırıyordu, başka bir şey yoktu. Sihir, büyü yoktu. O ayrıntıların bilgileri var mıydı peki?

İnsan bencil, bencil olduğu gibi sabırsız da. İster ki, bir cümle söylensin, iki sayfa çevirsin, ortaya çıksın her şey. Sihir, büyü ister. Düşünmez ki hiç, insanlar seneler vermekteler. “Neden peki?” demez insan. Kelime kelime deşmekteler gerçeği, bilmez. Tek bir kelimeyi okuduğu gibi anlayan, onu hiç araştırmamış, “bu budur, tamam” mantığıyla çalışanla, onu araştıran, diğer “varolan” anlamlarını bulan bir olur mu? Kelimenin ulaşabildiği bütün anlamlarıyla düşüncesini yoranla, yormayan bir olur mu? Hiçbir şey gizli değildir, araştıran bulur. Bir insana sunulan bilgi, bir diğerine de sunulmuştur. Kendiniz uğraşmazsanız, bir şey bulamazsınız. Örnek isterseniz, size sadece bir kelime vereceğim ve çok fazla olduklarını söyleyeceğim, bir daha; arayan bulur. Kelime Merve’dir.

Kelimenin insanlar için görülür dünyadaki karşılığı: Merve tepesi.
Kelimenin insanlar arasındaki cinsiyet farkı belirtimi: Dişi.
Kelimenin sözlükteki karşılığı: Düz taş, çakıl taşı.
Kelimenin ilk mecazi karşılığı: Cömertlik.
Kelimenin ikinci mecazi karşılığı: Gözyaşı.

Elbette eminim ki, bu kelimenin de henüz bilmediğim, tefekkür için lazım farklı anlamları da bulunuyordur. Siz, Merve’yi sadece tepe ve dişi ismi olarak görüyorsunuz. Hatta bir inanca sahip değilseniz, bu kelimeyi sadece dişi ismi olarak biliyorsunuz. Oysa gördüğünüz üzere aynı kelimenin üç, sizin bilgi durumunuza göre dört farklı anlamı daha bulunuyor. Siz bilmiyorsunuz muhtemelen, o ayrı. Bunların hiçbiri saklı değildir, her dileyen ulaşır, ama ulaşmayı dilemez insan, sorun da zaten bu. Elbette tefekkür nedir, nasıl edilir onu da bilmiyorsunuz muhtemelen.

“Amaaan, bunlarla mı uğraşacağım?” Hissediyorum.

Ayrıca her şey kelimelerle de bitmemektedir, anlayış farkları da, bazı ortada olan şeylerin görülmesi önünde engeldir. Örneğin; büyük kitabın içinde yazanların tamamının, sadece gönderildiği peygamber konuşabilsin diye gönderilmiş olduğuna inanıyorsanız, yani sizce kitap size, kendisini okuyan insanoğluna hiç öğüt vermiyorsa, sözü “sadece” peygamberine ise, ortada olduğu halde, bir şey göremezsiniz. Tıpkı, kelimeler ortada olduğu halde, onlara siz “bilerek ve isteyerek ulaşmadığınız için” göremediğiniz gibi.

Bu kadarını söyledikten sonra mantıklı bir tartışma yapabilmek adına, örneğin birkaç sene sonra (ki bu birkaç sene insandan insana değişir), baya bir araştırdıktan sonra siz, mesaj atmalısınız bu konuya. Ama atacağınız mesaj en fazla birkaç gün sonra olacaktır. Bu birkaç gün içerisinde, büyük kitapta yazan her bir kelimenin, ulaşabildiğiniz her bir anlamına ulaşıp, tefekkürü öğrenip, geri gelebileceğinize emin misiniz? Ki bilmeniz gerekli bunu yapsanız dahi, sihirli, büyülü bir şeye ulaşmayacaksınız ama bencil insan gene onu bekler. Ulaşacağınız; hani o bahsettiğiniz “Tanrı inancında doldurulamayan boşluklar var” kısmı olacak. Böylece anlayacaksınız ki; “Tanrı inancında doldurulamayan boşluklar yok.” Ama bu söz sizi tedirgin edebilir. Bunları yapmadan, nereden biliyorsunuz, nasıl anlıyorsunuz ki kitap esasen ne anlatmaya çalışıyor? Çevrenizden duydunuz değil mi? Belki de en fazla üstün körü okuyup geçtiniz. O çevreniz bunları biliyor muydu? Bildiklerime rağmen, itiraf etmek zorundayım, ben de bilmiyorum, çünkü ne kadarını bilmediğimi bilmiyorum.

Ama araştırmaktan, öğrenmekten de geri durmuyorum. Bulduklarım da ulaşılamaz bilgiler değildir. Garip duygularınız varsa, onları yeniniz.
 

Şeytanın Oğlu

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Şub 2012
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Tatmin edici cevap nedir burada? Sizin, insan olarak bunların cevabını alamayacağınız bilgisidir. Bununla tatmin olacaksınız. Ben de sorduğum sorunun tatmin edici cevabını alamadım sizden, neden onbeş gezegen yoktur sistemimizde? Bu sorduğum soru, sizin sorduğunuz soru ile aynı kefededir esasen. Bu soruyu sorup, “Tanrı bunun cevabını bana vermemiş” diyerek Tanrı’dan vazgeçebilirim o durumda, öyle mi? Tanrı size hangi bilgiyi açık edeceğinin, hangi bilgiyi sizden gizleyeceğinin sözünü verdi de, şimdi bu sözünde durmuyorsa, o zaman haklısınız. Diğer durumlarda, yani söz vermediyse size, yargılayınız kendinizi ki, neden bilesiniz ki? Bildiğiniz zaman mı inanacaktınız? Bakınız başka konularda neler bildireceğim size yazının tamamında, bakalım inanacak mısınız?

Elbette yanıtım sizi tatmin etmemiş olabilir.Öncesinde de yazdığım gibi fikirlerimde çok ısrarcı değilim.Sizin savunduğunuz tanrı önermesinin ise burada ayrı bir yeri var.Muhtemelen siz tanrınıza fevkalade bağlı bir insansınız.Ben ise fikirlerim konusunda oldukça esnek davranıyorum ve fikirlerimin evrensel bir gerçeklik olduğu konusunda şüpheliyim.Anlayabildiğim kadarıyla siz benim aksime tanrı konusunda su götürmez düşüncelere sahipsiniz.Tanrı fikri sizi gayet tatmin ediyor.Kimi konularda ki eksikliği doldurmanıza yarıyor.Öyleyse sizi bunca tatmin eden bir düşüncenin beni de tatmin etmesi gerekiyor.O halde düşüncelerinizle beni tatmin etmek durumda olan kişi sizsiniz,ben sadece üzerinde net bir kanıya varamadığım fikirlerimi sunuyorum.

Sistemimizdeki gezegenler, belli yörüngeler içerisinde güneşin etrafında dönerler. Bu, insana verilen armağan ile araştırması sonucu ulaştığımız bilgidir, trilyonlarca ulaştığımız bilgiden bir tanesidir. Bakın, trilyonlarcası gibi gizlenmemiştir. Onlar da gizlenebilirdi. İnsanın bildiği bilgidir oysaki birçoğu. Çünkü bize “lazım” olanlardır. Demek ki, “her şeyi O bilir” sözü de, “her şeyi sadece O bilir” demek değildir. Burada kendi kendinizle karmaşaya düşüyorusunuz. Ama “her şeyi sadece O bilir” demek olmaması, her şeyi insanın bileceği veya bilmesi gerektiği anlamına da gelmez. Cehennemde kimin affedileceği bilgisini nerede kullanacaksınız ki, neyinize lazım ki bilmek istiyorsunuz? Kişisel çıkar mı sağlamak amacınız bu bilgiye erişerek? İnsanlar arasında Tanrı’cılık mı oynayacaksınız bu bilgi ile? Siz çıkar sağlayın diye mi verilsin bu bilgi size?

Ayrıca, insan çarpıtması her yerde olduğu gibi sizin de sözlerinizde. Tarafımdan hiçbir zaman ve asla “her şeyi O bilir” veya aynı anlama sahip bir söz duymamış olmanıza rağmen, sanki “her şeyi O bilir” demişim gibi cevap veriyorsunuz. Sorduğunuz soruların cevabını O bilir, diğer her şeyi de O bilir fakat insan da O’nun bildiklerinden bir kısmını elbette bilir. “Bir kısmının ne kadar olduğunu” insan bilemez mesela. Ama “bir kısmını bildiğini bilir” insan. Ve yine fakat, “sorduğunuz soruların” (her şeyin değil) cevabı, insanın bilgileri/bilecekleri arasında değildir. Bunu söyledim, asla “her şeyi O bilir” demedim, yalan söylüyorsunuz, göz göre göre. Söylediğim “her şeyi insan bilemez.” Bunlar aynı şeyler değil. Bunun tamamlayıcısı “insanın bilemediklerini O bilir”dir. “Her şeyi O bilir” değildir. Bu sözü siz türettiniz, siz kullanıyorsunuz, suçu bana atıyorsunuz. Art niyet.

Güneş sistemi hakkında öğreneceğim bilgiler ne işime yarayabilir ki?Benim bilme isteğim sadece merakımdan,bir işe yarayacağından değil.Bu merak,sözünü ettiğiniz tanrının yarattığı varlıkları sınama amacı içinde geçerlidir.Tanrı veya güneş sistemi hakkında bilgi edinmeden de pek ala yaşayabilirdim.

"Her şeyi o bilir" cümlesi yazdıklarınıza istinaden bir genellemedir.Bu cümleden türlü türlü anlam çıkarılabilirdi.Nitekim siz art niyetli olanını seçtiniz.Ben yazdıklarımda,sizin yazdıklarınız hakkında "her şeyi sadece o bilir,insanlık her türlü bilgiden yoksundur" diye bir genelleme yapmadım."Her şeyi o bilir" cümlesinde söz konusu "o" nun dışında kalan varlıkların hiç bir şey bilemeyeceği anlamı çıkmıyor.

Eğer her şey kimyasal tepkimelerden oluşuyorsa, örnek olarak; imkanı olduğu halde eşini aldatmayan ve/veya imkanı olduğu halde karşı tarafa eşini aldattırmayan insanlar sizin için mevcut değildir mesela, dünya üzerinde mevcut olmalarına rağmen siz onları yok sayıyorsunuz, zekice. Yani öyle pozisyonlara gelip, “Bu durum içimdeki doğrulara uymamaktadır” diyerek niyetlenilen işi karşı tarafa da tüm yönleriyle gösterip, hedeften dönebilen yoktur sizce, çünkü kimyasallar devreye girmiştir bir kere. Böyle düşünüyorsanız, kimyasallarınız insanlığınızın önüne geçmiş ve/veya geçmesinden ötürü oluşan durumlardan siz zevk alıyorsunuz demektir. İnsanlığınız yerine kimyasallarınızın seçimi bu. İnsanlığım kimyasallarımdan daha baskın, sizinkini bilemem.

Örneğini verdiğiniz durum elbette yaşanabilir,kimyasal tepkimelerin bu olayın önüne geçmesini gerektiren bir durum olduğunu düşünmüyorum.Vücudumda vuku bulan kimyasal tepkimeler insanlığımın önüne geçmiş midir bilmem ama bana insani duygularımı yaşatan da bu kimyasal tepkimelerdir.

Gözlemlenmiştir ki; bir kere kırarsa o korkuyu, iki yol görür önünde insan. Biri cılız, olabildiğine sönük, öbürü cıvıl cıvıl ışıklı. Işıklı olan yol diyor ki insana; “Bak, kırdın korkunu, yendin, ne oldu, yokmuş değil mi? İşte sana kimse ceza da vermedi. Güçlü olan hep sendin, ezik gibi kendi kendini tükettin. Şimdi çözdün olayı, yokmuş O, özgürsün, en büyük sensin.”

Cılız olan, ihtimal vermediği yol ne diyor peki? “İçindeki o boşluk başka bir şeydendi, bu andan sonra gerçekten özgürsün. Şimdi ara da bul beni.”

İnsan bencil bir yaratık, öyle değil mi? Övüldüğü zaman (ki çoğunlukla kendini överdi) kişiliği değişendi bencil insan. Ne tarafı seçeceği önden belli. Koruma mekanizması bu sistemin, benciller hep ışıklı yola gidecekti. Aklı olan benciliyete düşmez ki?

İşte o ışıklı yol,anlattığınız gibi sahiden cezbedici.Ancak beni bu yola sürükleyen vaziyetin tahmin edildiği kadar cıvıl cıvıl olduğunu söyleyemem.Allah inancımı güle oynaya kaybettiğimi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.Uğruna yaşamımı şekillendirdiğim tanrıyı kaybetmek gerçekten umut kırıcı.Ancak,artık bir tanrının buyruklarına göre hayatıma yön vermemek fikri gerçekten beni mutlu ediyor.Üstelik bu mutluluk için var olduğunu bile bile bir tanrıya ibadet etmemeyi göze alabilirim.Zira bahsi geçen hiçbir tanrıya sempati duymuyorum.Bilakis nefret dahi ediyorum.

Bencillikle tanrı inancı arasında nasıl bir bağ olduğunu düşünüyorsunuz? Ayrıca benim bencil olduğumu düşünebilirsiniz,buna gücenmem ve hatta bu benciliyete ulaşmayı amaçlarım.

Ayrıca her şey kelimelerle de bitmemektedir, anlayış farkları da, bazı ortada olan şeylerin görülmesi önünde engeldir. Örneğin; büyük kitabın içinde yazanların tamamının, sadece gönderildiği peygamber konuşabilsin diye gönderilmiş olduğuna inanıyorsanız, yani sizce kitap size, kendisini okuyan insanoğluna hiç öğüt vermiyorsa, sözü “sadece” peygamberine ise, ortada olduğu halde, bir şey göremezsiniz. Tıpkı, kelimeler ortada olduğu halde, onlara siz “bilerek ve isteyerek ulaşmadığınız için” göremediğiniz gibi.

Bu kadarını söyledikten sonra mantıklı bir tartışma yapabilmek adına, örneğin birkaç sene sonra (ki bu birkaç sene insandan insana değişir), baya bir araştırdıktan sonra siz, mesaj atmalısınız bu konuya. Ama atacağınız mesaj en fazla birkaç gün sonra olacaktır. Bu birkaç gün içerisinde, büyük kitapta yazan her bir kelimenin, ulaşabildiğiniz her bir anlamına ulaşıp, tefekkürü öğrenip, geri gelebileceğinize emin misiniz? Ki bilmeniz gerekli bunu yapsanız dahi, sihirli, büyülü bir şeye ulaşmayacaksınız ama bencil insan gene onu bekler. Ulaşacağınız; hani o bahsettiğiniz “Tanrı inancında doldurulamayan boşluklar var” kısmı olacak. Böylece anlayacaksınız ki; “Tanrı inancında doldurulamayan boşluklar yok.” Ama bu söz sizi tedirgin edebilir. Bunları yapmadan, nereden biliyorsunuz, nasıl anlıyorsunuz ki kitap esasen ne anlatmaya çalışıyor? Çevrenizden duydunuz değil mi? Belki de en fazla üstün körü okuyup geçtiniz. O çevreniz bunları biliyor muydu? Bildiklerime rağmen, itiraf etmek zorundayım, ben de bilmiyorum, çünkü ne kadarını bilmediğimi bilmiyorum.

Evren üzerine bildiğim her şeyi gerçeğin aksine yormam mümkün.İstersem evren bana evvelinde var olan bir tanrıyı çağrıştırabilir.Eğer böyle bir şey yapsaydım şayet,bu bir saplantı olurdu.Bunun yerine ben her şeye ihtimal veririm,ancak tek bir ihtimale göre yaşarım.O ihtimalde bir yaratıcının olmadığıdır.

Araştırmaya ve öğrenmeye devam edin.Ancak size önerim ulaştığınız sonuçları "garip" diye nitelendirip vazgeçmemenizdir.Zira bir zamanlar sizin Allah'ınız da insanlarca safsata olarak düşünüldü.En nihayetinde benim fikirlerimde insanlarca safsata olarak nitelendiriliyor.Fakat ben insanların bu saplantılarından kurtulabileceğini gördüm ve yaşadım.
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Kimse inancını güle oynaya kaybetmez. Bir inancınız vardı ve sonradan kaybettiyseniz, bu kaybedişin ciddi sebeplere bağlantılı olduğunu ve bunun sizin üzerinizde oluşturacağı etkilerin boyutlarını aşağı yukarı (asla tam değil) tahmin edebilirim. Bu konuda eğer tarafınızı "kolayca inancını kaybetmiş" gibi gördüğümü düşündüyseniz, özür dilerim sizden. Böyle bir şey söylemek asla istemem. Fakat sınanmalar mevcuttur ki, "o güvendiğiniz gücü, büyük bir sınama sonrası bırakıp gidecek misiniz?" bu ayırt edilebilsin. İnandığım haliyle; ölüm dahi Yaratan'ı bırakmaya sebep değildir, ne sevdiğinizin, ne en yakınınızın ölümü, acısı, derdi, hiçbiri sebep değildir. Sebebiniz elbette sizin için geçerlidir, fakat sormayacağım, özeldir muhtemelen. Lütfen cevap vermek zorunda hissetmeyin kendinizi. Tokalaşalım.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst