Foucault'un İktidarı

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde Laodikya tarafından oluşturulan Foucault'un İktidarı başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 378 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 1 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Foucault'un İktidarı
Konbuyu başlatan Laodikya
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Laodikya

Laodikya

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
19 Eyl 2019
Mesajlar
18
Tepkime puanı
22
Puanları
3
Foucault'un İktidarı:



Foucault iktidarı her ne kadar 1980'lerde ortaya çıksa da, 1945'in ve Stalin politikalarının sonuçlarının ürettiği bir gerçektir, sonrasında Vietnam savaşının bürokrasinin etkisini azaltması olarak kendisini gösterir. Eski iktidarlar ise dokunulmazlığı olan tekeller gibiydi. İdeal yasaların üretildiği, sabit görünmeye çalışan, kaosun en aza indirilmeye çalışıldığı her şeyin sabit bir düzen içinde sürüp gittiği bir yapı olarak vardı. Bugün ise bilginlerin veya entelektüellerin kalkan olduğu, belirlediği, bilimsel bir iktidar anlayışı yoktur. Sabit değil gündelik bir dili vardır iktidarın. O yüzden sanatta estetik, bilimde gözlem ve nesnellik yoktur. Daha doğrusu klasik anlamdaki bilimin değil bilgi-uzmanlığının önü açılmıştır. İktidar dev bir makine olarak ve aynı zamanda bireysel olarak birlikte varlık gösterebiliyor. Foucault'a göre iktidarın çalışma mekanizması, bir sınıfın ele geçirdiği mülkiyet olarak düşünülmemelidir. İktidara sahip olanlar (tekelci azınlık) ile olamayanlar (çoğunluk) diye göstermemeliyiz artık. Yine Marks'ta da bu konu böyle basitçe bir araya getirilemez, kapitalizmi sağlamlaştıran şey ölü bir şeyken bile asla bitmemesidir. Paranın yani evrensel aracı olanın amacı, iktisadı artık kullanım değeri üretmek değildir sistemin bitmeyen bir şekilde sürekli çalışmasını sağlamaktır, para işte tam bu işte aracı olur. Sistem krizlere rağmen hiç son bulmuyor tam tersi süreklilik kazanıyor. Ulusalcı sosyalizm veya kapitalizm de aynı şekilde daha çok Foucault'cu bir sistemdir. Bu ulusalcı sistem, liberal emperyalizmi defalarca krize sokar fakat krizlerle yaşamayı öğretip (bitmeyen ekonomik krizler ve geçici düzelmeler ile) finans ekonomisini sürekli aktif tutar ama üretim toplumuna geçilemez.

İktidar; devletin altında, üstünde, yanında her yerde olabilir. Çünkü iktidar devlet aygıtının içinde yer almaz, iktidarın belirli bir yayılma eğilimi yoktur. Klasik iktidar mantığında dışarıdaki düşmana karşı ulusu korusun diye bir iktidara ihtiyaç duyulurdu. Bugünse iktidarın dışarıdaki bir ülkeyi fethetme gibi bir amacı yoktur, iç savaş komplolarına karşı direnişi vardır. O yüzden askeri, fetihçi devlet değil "sivil" ve içe dönük devlet anlayışı vardır. (Fetih yapmak çağımızda sınırsızca toprak ele geçirmektir, sınırı yoktur.) Foucault'un iktidarında en büyük eksik ise ilkeleri veya grup halinde herhangi bir hedefi olması gerekmiyor siyasetin, bireysel tahakküm olabilir, erdemi geçersiz kılıyor. İnsani tutkuları ve bireysel emelleri dile getiriyor. Sivil yapısı dolayısıyla da aşırı şiddete dayalı değil inceltilmiş bir şiddet vardır. Dolayısıyla toprak genişleterek değil de yığınlar üzerinde hakimiyet kurması gerekir iktidarın. Tekelci sabit bir iktidar yoktur, (Marks'ın da iktidarın aşağısında tekelcilik yoktur ama sonra evrenselde son bulur yani iktidar tekelleşir ve iktidar devrilir.) çünkü Foucault'ta iktidar evrensele geçici olarak çıkar geçici bir devletleşmedir bu, kısa süre sonra iktidar Hegel'den arta kalan hile ile yerelleşir. Böylece devrimlerin önüne de geçilmiştir.

Foucault'ta iktidar topyekün bir hareketin sonucudur. Taktikler uygular mesela iki adım ileriye gitmişse bir adım geriye çekilebilir. Ulaşılan yer hareketin son noktası değildir orada kazanılmamıştır zafer. İktidarın gayesi muzaffer olmak değildir. Her ne kadar meta ve devlet ilişkileri olmasa da, bir yerde devletleşir ama orada kalmaz tekrar yerelleşip düzeltilebilir. Ama bunu her iktidar yapamayabilir, her iktidar manevra alanı sağlayacak diye bir şey yoktur. Bazen aşırılığa kapılabilir iktidar. O zaman nesnellik alanında yani meta ilişkilerine kapılabilir. Devlet aygıtının güçlenmesi eskiden bilime mutlak güveni getirirdi. Foucault ise bilimsel olan yerine enformasyon geçilmelidir demektedir. İktidar bilgi, akıl sağlaması yapmaz bilgi akışı önemlidir ve iktidara her görüşten bilgi akar. Sonuçta gerçek anlamda bir bilgiyi olanaksız hale getirir bu bilgi kalabalığı, dolayısıyla bilginin gerçek bir fonksiyonu yoktur. Bu yüzden bilim ışığında getirilen yasal ilişkiler ve toplum üzerindeki yasaklamalar sözel bir iletişime bırakır yerini. Zaten bilimsel olarak ortaya çıkarılacak ideal, kalıcı yasaların peşinde değildir iktidar daha önce de söylediğimiz gibi. Şöyle söyleyelim; yasa koyuculuğun düşüşü, yasa yorumculuğunun yükselişi gibi düşünmeli bunu. Diyelim ki sanatsal bir çalışmanın yöntemini yasalaştırmıyor, sadece çalışmanın ardındaki kuralları keşfetmeye çalışıyor. Yasaların iktidarı denetlemesi olarak bilim ışığında kalıcı yasalar üretmek ve baskı aygıtlarının (hukuk, ordu vs.) fiziksel teması, günümüzde hepsi Althusser'de bulunan kavramlardır. Foucault ise yasalar olmadan, dokunmadan ve daha soyut bir baskı yöntemiyle söylemsel bir hakimiyet kurmak peşindedir. Pasif bir kuvvet, barış içinde bir savaş verir. Foucault, yasakların toplum nezdinde alt edildiği ve aslında yasasız bir topluma dikkati çeker. Estetik veya bilinç altının açığa çıkarılması değil soybilime önem verilir.

İktidar toplumsal pratikleri hep yeniden düzenler. Marks evrensel olanı devrimcileştirdiğinden beridir iktidar yerele dönüyor, bu bir hile ile de olabilir ama bu yerele dönme hakikatin değiştirilmesi olarak var olabilir. Hakikati açığa çıkarmak değil onu değiştirmek önemli post-modernizmde. Entelektüelin bilgiyi kullanması için karşısındakini önceki halinden başka birisine dönüştürmesi gerekir, insanların düşüncelerindeki bir şeyleri değiştirmek önemlidir. Hegel'de olduğu gibi kişinin kavramın gelişiminin sonunda kendisini keşfetmesi zorunlu değildir. Bu yüzden anlaşmalı bir bilgi modeli değil keyfi ve dayatmacı bir bilgi rolü biçer. Yani normların belirlendiği ve bu normların dışına çıkmış insanların ise kategorik bir şekilde konumlandırıldığı bir iktidar modelinden gelir bu yöntem. Bunu da kişinin kendisini kurması olarak gösterir. Kant'ın eleştiri-sınır adını verdiği evrensel olandan farklı eleştirel sınırı aşan bir yöntemdir. Bu şekilde kişinin kendisini tanıma, reddetme opsiyonları üzerinden hakikat oyunlarına geçilir. Daha iyi anlaşılması için; nesnel olanda kavramın gelişimi boyunca kendliğininden kişinin kendisini tanıması değildir, ona biçilen rolü tanıma ve reddetmedir. Buna sorunsallaştırma denir. Üç aşamdan oluşur; bilgi, iktidar, etik olarak. Hemen belirtmek gerekir ki Hegel gibi nesnelde biten değil insanların sürekli özneye dönüştürülmesi gerekmektedir. Ama Althusserci kurucu özne ile karıştırılmamalı, öznel deneyimin kurulması vardır; yani özneyi koşullandıran evrensel bir insan doğası yoktur. Dolayısıyla Devletin İdeolojik Aygıtları'nda öznenin kurulması gerekir sözünü ilk duyduğunuzda şaşırmazsınız. Kısacası Foucault'ta nesnel çıkarları yoktur iktidarların öznel çıkarları ve bir öznenin diğeri üzerindeki hakimiyet çabası vardır. İktidara direnebilirsiniz fakat direnme alanları ise asla iktidardan kopuk değildir.

Ozan Gerçek (Denizli)
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst