Felsefeye ihtiyacımız var mı?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe'ye Giriş kategorisinde Mühendis tarafından oluşturulan Felsefeye ihtiyacımız var mı? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,744 kez görüntülenmiş, 16 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe'ye Giriş
Konu Başlığı Felsefeye ihtiyacımız var mı?
Konbuyu başlatan Mühendis
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan ignostik üye

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Biz başlamadan önce, siz şunu sorma isteği duyuyor olabilirsiniz: “Eee, ne olmuş yani? ” Bilimin ve felsefenin karmaşık sorunlarını dert etmemiz gerçekten gerekli mi? Böyle bir soruya iki ayrı cevap verilebilir. Eğer kastedilen: gündelik yaşantımızı sürdürmek için böyle şeyleri bilmemizin gerekip gerekmediği ise, yanıt açık olarak hayırdır. Ama eğer içinde yaşadığımız dünyayı ve doğada, toplumda ve kendi düşünce biçimimizde işlemekte olan temel süreçleri akılcı bir şekilde kavramak istiyorsak, o zaman mesele bambaşka bir ışık altında görünür.

Gariptir ama, herkesin bir “felsefesi” vardır. Bir felsefe dünyaya bir bakış tarzıdır. Hepimiz doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden nasıl ayıracağımızı bildiğimize inanırız. Oysa bu konular tarihin en büyük kafalarını meşgul eden oldukça karmaşık konulardır. Eski Yugoslavya’da kardeşlerin birbirini boğazladığı savaş, kitlesel işsizliğin yeniden peyda olması, Ruanda’daki katliam gibi kötü olaylarla karşı karşıya geldiğinde birçok insan böyle şeyleri anlamadıklarını itiraf ederler ve çoğunlukla “insan doğasına” bulanık göndermeler yapma ihtiyacı duyarlar. Ama, tüm hastalıklarımızın kaynağı olarak görülen ve ebediyen değişmeyeceği varsayılan bu gizemli insan doğası nedir? Bu, dinsel bir kafa yapısına sahip olunmadıkça, ki böyle olanlar Tanrının bilgeliğiyle bizi böyle yarattığını söylerler, pek az insanın cevap vermeye kalkışacağı derin bir felsefi sorudur. Kendi yarattıklarına böyle oyunlar oynayan bir Varlığa neden tapınmak gerektiği ayrı bir sorundur.

Hiçbir felsefelerinin olmadığını inatla savunanlar yanılmaktadırlar. Doğa boşluktan nefret eder. Tutarlı biçimde işlenmiş felsefi bir bakış açısından yoksun olanlar kaçınılmaz olarak içinde yaşadıkları toplumun ve çevrenin düşünce ve önyargılarını yansıtırlar. Tartıştığımız bağlamda bunun anlamı, onların kafalarının, mevcut toplumun çıkarlarını ve ahlâkını sadakatle yansıtan gazetelerden, televizyondan, okul dersliklerinin kürsülerinden emdikleri düşüncelerle tıka basa dolu olduğudur.

Birçok insan çoğunlukla takılıp düşmeden hayatı sürdürmeyi başarır, ta ki büyük çaplı bir ani değişim, onları içinde büyüdükleri düşünce ve değerleri yeniden düşünmeye zorlayana kadar. Toplumun krizi onları daha önce emin oldukları birçok şeyi sorgulamaya zorlar. Böyle zamanlarda uzak görünen düşünceler birdenbire çarpıcı biçimde yakın hale gelir. Hayatı anlamsız bir dizi tesadüf olarak ya da düşüncesiz bir rutin olarak anlamak istemeyen herkes, felsefeyle, yani gündelik varoluşun dolaysız sorunlarının üzerine çıkan düşünceyle meşgul olmak zorundadır. Ancak bu yolla kendimizi, kendi kaderini kontrol altına almak isteyen ve alabilen bilinçli insan varlıkları olarak potansiyelimizi gerçekleştirmeye başlayacağımız bir yüksekliğe çıkarırız.

Hayatta bir değer taşıyan her şeyin çaba gerektirdiğini genel olarak herkes bilir. Felsefeyi incelemek tabiatı gereği bazı zorluklar içerir, çünkü felsefe sıradan deneyimler dünyasından çok uzak meselelerle uğraşır. Kullanılan terminoloji bile zorluklar çıkarır, çünkü kelimeler ortalama kullanımdaki anlamlarına her zaman tekabül etmeyen bir tarzda kullanılırlar. Ama aynı şey her uzmanlık konusu için doğrudur, psikanalizden mühendisliğe kadar.

İkinci engel daha ciddidir. Marx ve Engels’in diyalektik materyalizm üzerine kendi eserlerini ilk kez yayınladıkları geçen yüzyılda, onlar okurlarının birçoğunun, en azından iş görür bir klasik felsefe –Hegel dahil– bilgileri olduğunu varsayabiliyorlardı. Oysa günümüzde böyle bir varsayımda bulunmak imkânsızdır. Evrenin ve hayatın doğası üzerine spekülasyonun oynadığı rol bilimler tarafından ele geçirildiğinden, felsefe daha önce tuttuğu yeri artık tutmamaktadır. Güçlü radyo teleskopları ve uzay araçlarının elde bulunması güneş sistemimizin doğası ve büyüklüğü ile ilgili sanıları gereksiz hale getirdi. İnsan ruhunun gizemleri bile nörobiyolojinin ve psikolojinin ilerlemesiyle adım adım aydınlığa kavuşuyor.

Toplumsal bilimler alanında durum çok daha az tatmin edicidir, zira doğru bilgi edinme arzusu, bu alanda, insanların yaşamına hükmeden güçlü maddi çıkarlara sık sık toslar. Marx ve Engels’in toplumsal ve tarihsel analiz ve ekonomi alanlarında kaydettiği büyük ilerlemeler bu çalışmanın kapsamı dışındadır. En başından itibaren sürekli olarak ve sıkça maruz kaldığı şirret saldırılara rağmen Marksizmin toplumsal alandaki teorilerinin modern toplumsal bilimlerin gelişiminde belirleyici faktör olduğuna işaret etmek yeterlidir. Canlılıklarına gelince, bunun kanıtı, saldırıların sürmekle kalmayıp zaman ilerledikçe yoğunluk bakımından da artış eğilimi gösteriyor olmasıdır.

Geçmiş çağlarda bilimin gelişimi, ki her zaman üretici güçlerin gelişimiyle sıkı sıkıya bağlantılı olmuştur, insanların içinde yaşadıkları dünyayı anlamalarına izin verecek kadar yüksek bir düzeye ulaşmamıştı. Bilimsel bilginin ya da onun maddi araçlarının mevcut olmadığı devirlerde insanlar, dünyayı anlamalarına ve onun üzerinde egemenlik kurmalarına yardımcı olabilecek ellerindeki tek araca, yani insan zihnine bel bağlamaya zorlandılar. Dünyayı anlama mücadelesi, insanlığın kendisini salt hayvani varoluş düzeyinden koparma, doğanın kör güçleri üzerinde hakimiyet kazanma ve kelimenin hukuki değil gerçek anlamında özgürleşme mücadelesiyle sıkı sıkıya özdeşleşmiştir. Bu mücadele tüm insanlık tarihinin üzerinden kızıl bir şerit gibi geçer.

Kaynak: AKLIN İSYANI - Alan Woods - Ted Grant
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
“felsefeye ihtiyacımız var mı?” ya da felsefe “yaratıcı aklın sentezi” midir? Şeklindeki sorular, özünde, felsefe ve düşüncenin yaratılarına kapalı olan orta-çağ karanlığına verilen bir yanıt gibi durmaktadır. Ortasında çağın engizisyonlar sömürücü yapılarını korumak için düşünceyi sabitleyerek tekellerine almakla kalmadılar, onlar tümden düşünmeyi, tartışmayı kendileri için zararlı gördüklerinden yasakladılar. Diğer bilimlerdeki varılan sonuçlar ilk etapta düşünce gibi sorgulayıcı ve sarsıcı olmadıklarından hedef tahtasına felsefe konuldu; çünkü o her şeyi, gözün gördüğü-görmediği, algının ulaştığı-ulaşması olanaksız olanı masaya yatırmaktaydı. Felsefenin yaşayan bir dokusu bulunduğuna ve tüm engellemelere rağmen varlığını sürdürmüş olmasına göre gerekli olup olmadığını sorgulamak, gereksiz olmadığına dair gereksiz bir kanıt aramak gibidir.

Paylaşım için teşekkürler Mühendis...
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
Felsefe yapmak, hayat üzerine varoluşsal temelli düşünme olarak başlamış olsa bile, çıkış noktasını kaybedebilir ve herhangi bir kurnazlık ya da gösterişçilik sularında kaybolabilir; düşünme, amaç bakımından özel yoğun bir düşünmeye sığınma olsa da entellektüel bir zanaat olabilir. Hatta felsefe hayatın yerine geçebilir ve o zaman aslında bir hayattan kaçış biçimidir. Hatta bir çifte felsefe gelişebilir. Bir bilgince felsefe bir de yaşayan felsefe. Kürsüdeki felsefeci kendine bambaşka bir özel felsefe kurabilir, mesleki olandan daha iyi, ama daha da kötü olabilen. Aslında, felsefe yapmakla varolmak mutlaka birbirinin zıddı değildir. Bunlar canlı felsefe ve felsefi hayat olarak birbirlerine uyabilirler. Ama düşünme ve hayat birbirinden ayrılsa bile düşünmenin hayat üzerine bir etkisi her zaman vardır; bu etki çoğu zaman o ilk başta ulaşılmaya çalışılan olmasa bile. Felsefe yaparken hayat kendini bizzat düşünebilir.

Werner Schneiders
 

Nietzsche

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eyl 2009
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
44
bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler. bu bilme arzusunun içinde evren, dünya, yaşam, varlığın sebebi ve en önemlisi kendini bilmek vardır. işte bu felsefenin ta kendisidir. eleştirel bir düşünce olan felsefe insanın gördüğü, anladığı, algıladığı, duyduğu ve bildiği herşeyi sorgulama şeklidir. unutulmamalıdır ki insanın gerçeğe ulaşması için sorgulaması ve araştırması gereklidir. zaten bu sebeple yaşam kendisine daha anlamlı ve yaratıcı hale gelir.
 

derin_mor

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Felsefenin baş rol oyuncusu 'düşünebilme' yeteneğidir.İnsanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran ise bu yeteneğe sahip olmasıdır.İnsan nasıl düşünmeden ayrı düşünülemezse,felsefeden de ayrı düşünülemez.Bu nedenle insanın her şeyden önce yaradılışı gereği felsefeye ihtiyacı vardır.
 

vitriol

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
5 May 2010
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
bazılarının yaşaması için zorunlu bir ihtiyaçtır. bazıları için hiç haberdar edilmemesi gereken bir ihtiyaçtır.
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Bu konuda üç tür insan modeli olduğunu düşünüyorum: Yaşamları boyunca felsefenin kıyısından geçmemiş olanlar, felsefeyi akademik anlamda hayatlarının bir alanı görenler ve doğal olarak felsefik sorularla boğuşup sürekli bir anlam istemi içinde olan mutsuz insanlar.
 

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Sevgili Cogito,son mesajınızla felsefeyi mutsuz bireylerin uğraş alanı olarak değerlendirmekle hem fazla bir genelleme hem de bu ve benzeri sitelerde amatörce faaliyet gösteren yahut okuma yapan katılımcılara haksızlık yapmış olmuyor musunuz acaba?
Mutsuzluk kısmı hariç yaptığınız değerlendirmeye ben de katılıyorum..
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Sayın dr. Can Güngen, mutsuzluk bir haksızlık veya haklılık olayı değildirki.
 

efefel

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2010
Mesajlar
202
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
39
Şu anda bizim burda oluşumuz,birçok insanın felsefi yöntemi kullanması ve birçoğununda bunu profösyönel olarak hayatına geçirmesi felsefeye ihtiyacımız olduğunun açık kanıtıdır.
Felsefe bir yöntemin adıdır.
Bu yönteminde en önemli özelliği tarafsız düşüncedir.
felsefenin karmaşık konuları var söylemi yanlış olur,doğrusu ise karmaşık gelen konuları felsefi yöntemle düşünmektir.
 

tribalistic

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
90
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Felsefe yapmak/yapabilmek insanoğlunun en yüce, en arı ,en rafine faaliyetidir.Ondan haberdar olabilmek bile ne şanstır...
 

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
insanda, özellikle düşünmeye alışmamış insanda bir yansıtma ya da yakıştırma eğilimi vardır, insan zihinsel kabasabalıkla ürettiği yabancılığı da çok zaman bir yakıştırmayla ya da bir yadsımayla gidermeye çalışırız. Paslı ve kırık bir çiviyi paslı ve kırık bir başka çiviyle sökmeye çalışmaktır bu. Her şey tam bir huzursuzluk etkenine dönüşmekte olan yabancılığı bastırmak içindir, insanoğlu yabancılığı dindirmek için bastırma'yı bulmuştur, insan böyle bir telaş içinde yabancılıktan kaçmaya giderken iyiden iyiye yanlış bilinç oluşturmanın yolunu tutabilir. Her bastırma yanlış bilinç oluşturanının ya da daha doğrusu yanlış biçimi kökleştirmenin, daha derine çakmanın yalnızca bir adımıdır. Herder'in "insan evrenin bir özetidir" sözüne bir içerik yakıştırırsam, örneğin "Bu söz insanın dünyadaki güçsüzlüğünü antatıyor" dersem ya da bu sözü "Aman ne saçma söz" diye kafamdan kovmaya kalkarsam bir bastırmayı gerçekleştirmiş olurum. Bastırma bir yabancılaşmayı geçici olarak giderirken bilinci bozarak köklü bir yabancılaşmaya yol açar. Öyleyse benim için tek yol Herder'in bu sözünün doğru bilincine ulaşmaya çalışmaktır, bir başka deyişle onu kendi bağlamında çözerek aşmaktır. Böylece onu bilinçlendirmiş ve kendimin kılmış olurum.

Afşar Timuçinin yazısından bu alıntıyı bu gün ikinci kez yapıyorum.(ilki yabancılşma konusunda idi)
İnsanın doğru bilince ulaşma çabasında , felsefe günlük pratiği çevreleyen ,ilk bakışta farkedilmesede tüm prtaiğin zeminin oluşturan ilkelerii araştırmayı amaçlar.
Örneğin etik,ahlak denilen toplumsal geçerliliğe sahip pratiğin ilkelerine,epistemoloji nesnelerin bilgisine nasıl ulaştığımıza,ontoloji çevremizde gördüğümüz "varlık" dünyasının gerçeklik ,kavranabilirlik ve anlamına ilişkin sorular ile uğraşır.

Bu bakımdan felsefe özel ve doğru bilince ulaşma anlamında emek ,sabır isteyen bir uğraştır.Bu uğraşın sonucunda nesnel olarak sunulan pek çok bilgi tefekkür süreci içeisinden süzülerek özümsenir ve zihinsel içeriğe katılır.Sahip olunan bilinç halleri ise tamamen kişiye özel (öznel) dir.

Felsefeye ilginin mutsuzluk kaynaklı olduğu fikrine karşı (istisnai durumlar düşünüldüğünde tamamen reddetmemekle birlikte) ben "sağlıklı bir merakın" sonucu olduğunu düşünüyorum.
Keşke bütün toplum felsefe ile ilgilenseydi..
 

absurd

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Kas 2010
Mesajlar
11
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Felsefe demek, "düşünebilmek" demektir. Düşünebilme (felsefe) ihtiyacı duymayanlar, sadece ölülerdir.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Felsefeye ihtiyacımız var mı?
İnsanın soru ve sorunları var, varoluşun devinimi ve düşüncenin, toplumun evrimi var.. Bilgiye, bilmeye ve uygun bilgi yapılandırmasına, özellikle özgür bilgiye ve düşünceye ihtiyacımız olacağı kesin.

” Bilimin ve felsefenin karmaşık sorunlarını dert etmemiz gerçekten gerekli mi?
Aslında bu soruyu böyle sorunca; insanın varlığını doğa karşısında konumlandırıp, öylece yaşayıp gidelim ne gerek var diyebiliriz oysa insana verili bozuk hatta tabiri caizse dikenli bir bilgi tabanı ve bilgi sorunları var. Yanlış bilginin elimine edilmesi için bilgi çabası gerekli. Eğer geleneksel sistemler ve yapılar ve geçmiş yerleşik bilgi tabanımız bize mutluluk refah ve görece konfor sağlasaydı ve bu toplumsal geniş tabanlara yayılı olsaydı ve verili bilgi çatışkılarımız olmasaydı neden özel olarak felsefeyle/bilgiyle ilgilenelim değil mi?

Kaynak: AKLIN İSYANI - Alan Woods - Ted Grant

Bu arada bu içeriğin büyük patlama (büyük başlangıç) teorisine getirdiği eleştiri ve yanlışlarını gösterme çabası önemli bulan, seven ve her fırsatta paylaşanlardanım. Aşağıda yazdıklarının hala anlaşıldığını düşünmüyorum...

On yıllar önce, Ted Grant, diyalektik materyalizm yöntemini kullanarak hem evrenin kökenleri hakkındaki büyük patlama teorilerinin, hem de Fred Hoyle ve H. Bondi tarafından ileri sürülen alternatif kararlı durum teorisinin çürüklüğünü gösterdi. Ardından, maddenin (hiçlikten) sürekli oluşumuna dayanan kararlı durum teorisinin yanlış olduğu görüldü. Büyük patlama teorisi böylece hükmen “kazandı”, ve bugün bile bilimsel çevrelerin çoğunluğu tarafından savunulmakta.

Diyalektik materyalizm açısından, “zamanın başlangıcı” veya “maddenin yaratılışı” hakkında konuşmak son derece saçmadır. Zaman, uzay ve hareket, maddenin ne yaratılabilen ne de yok edilebilen varoluş tarzıdır. Peki evrenin kaderine dair Ortaçağ görüşüne bu tuhaf geri dönüş nasıl açıklanmalı? Toplumda, politikada ve ekonomide işleyen süreçlerle bilimin gelişmesi arasında doğrudan nedensel bir bağlantı (bağlantı ne otomatik ne de doğrudandır, çok daha karmaşık bir ilişkidir) aramak anlamsızken, bazı bilimcilerin evrenin geleceğine ilişkin kötümser bakış tarzının da bir rastlantı olmadığı ve toplumun bir çıkmaza girdiği genel kanısıyla bir şekilde ilişkili olduğu sonucuna karşı çıkmak da o ölçüde zordur. Dünyanın sonu yakındır. Bu yeni bir olgu değildir. Aynı kader yüklü bakış tarzı Roma İmparatorluğunun çöküşü döneminde ve Ortaçağın sonunda da mevcuttu. Her seferinde, dünyanın bir sona yaklaştığı fikri, belirli bir toplumsal sisteminin tükenmiş olduğu ve yok olma noktasında bulunduğu gerçeğini yansıttı. Yakın olan dünyanın sonu değil, köleliğin ve feodalizmin çöküşüydü.
 

ignostik üye

Filozof
Uzaklaştırılmış
Katılım
1 Ocak 2021
Mesajlar
969
Tepkime puanı
131
Puanları
43
Yaş
57
Konum
Mars gezegeni.
Üniversite Bölümü
felsefe
Bence insan oglu teizmin icadiyla birlikte.
Felsefe yi unuttu.
Dinsel adetlerle yasamaya basladi.
5000 yildir.
Peki nedir bu dinsel adetler.
1.kapitalizm.
2.evlilik
3.is hayati.
4.kariyer.
5.

Basin
6.siyaset.
7.
Devletler.
8.devlet idoolojileri.
9.
Gercek yasam felsefesi bu degil ki
Gercek yasam felsefesi.
Monoteizm oncesi.filozofluktur.
 

ignostik üye

Filozof
Uzaklaştırılmış
Katılım
1 Ocak 2021
Mesajlar
969
Tepkime puanı
131
Puanları
43
Yaş
57
Konum
Mars gezegeni.
Üniversite Bölümü
felsefe
Bu forumda uzun yillardir.dikkatimi ceken
Mantuk disi birsey var.
Cogu uye kopy pas te yaparak
Konu basligi aciyor. Kendi ozfikirlerini
Yaziya doken uye sayisi cok az.

Her zaman soylemisimdir.
Taklitci olursaniz.
Felsefe degil.felsefeyi katletmis olursunuz.
Derinnn saygilarimla.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst