Felsefe ne işe yarar?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Tartışmalar kategorisinde kemalerdur tarafından oluşturulan Felsefe ne işe yarar? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 8,445 kez görüntülenmiş, 39 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Tartışmalar
Konu Başlığı Felsefe ne işe yarar?
Konbuyu başlatan kemalerdur
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Cry

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
SenexIratus, sanırım pes etmek üzereyim, bu bilgimle söylediklerinize karşı çıkmaya çalışmam fuzuli olacak çünkü. haklı olabilirsiniz ama umarım haklı değilsinizdir :) .
dediğinizi yaparım ya da yapmaya çalışırım diyeyim...
şu durumumda tek umudum nejdet oluyor ki şuan onun cevabını da sabırsızlıkla bekliyorum... biraz daha düşünmem gerek sanırım...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
daha önce belirttiğim gibi düşüncenin kendisi meta-fiziktir, felsefeyi düşüncedeki soyutlamada arayıp düşüncenin tüm ürünlerini ondan kopartarak onu ayrı bir noktaya çekmek ise, felsefeyi hiç-leştirmektir. hiç-lik ise olmayandır, felsefe hiç-i yaratamaz. boşluk yoktur. olgular ve fononemlerin karıştırılmaları çok farklıdır. felsefe hayatı/doğayı ve insanı tüm evreni sorgulamaktır; ide denilen nedir ki? sorgularken biçimlendirmek felsefeden bağsız değildir. bir binanın şekli bile felsefi bir düşüncenin ürünüdür.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Sizin dediginiz seyi yapan dusunurler olmus ornegin Antik Romada Lucretius siirle Epikuros felsefesini aciklamaya calismis vs. Fakat siir yapisi geregi vezinlidir. Belirli olculere oturtularak olusturulur, bu kisitlamalarda felsefi anlatim gucunu zayiflatacaktir. Lutfen benim icin bugun Kantin bilgi problemini anlatis sekli ile Ozdemir Asafin Bilmek adli siirini karsilastiriniz.
Onemli olan cok cumle kurmak degil; karsimizdakine anlatmak istedigimizi en kisa ve en kolay yolu bularak anlatmaktir. Zaten felsefe'de bunun icin var.
Gunumuzde felsefe kavramdan cok kavram kargasasi halini almistir. Buda bazi cok bildigini sanan insanlarin satafatli ve gereginden fazla cumleler kurarak kafa karistirmasindan kaynaklanmaktadir. Felsefe aksine bu karisan kafayi duzeltmek icin vardir.
Ornek;
Temizlik imandandir hadisi iki kelimeden olusan basit bir cumledir.
Hz. Mevlana ise bu sozu Mesnevi'sinde 12 sayfada anlatmistir ki mesneviyi her okuyan anlayamaz.
Onemli olan hitap ettigimiz kesimin seviyesini bilerek bu seviyeye uygun sekilde cumleler kurmaktir diyeyim.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
daha önce belirttiğim gibi düşüncenin kendisi meta-fiziktir, felsefeyi düşüncedeki soyutlamada arayıp düşüncenin tüm ürünlerini ondan kopartarak onu ayrı bir noktaya çekmek ise, felsefeyi hiç-leştirmektir. hiç-lik ise olmayandır, felsefe hiç-i yaratamaz. boşluk yoktur. olgular ve fononemlerin karıştırılmaları çok farklıdır. felsefe hayatı/doğayı ve insanı tüm evreni sorgulamaktır; ide denilen nedir ki? sorgularken biçimlendirmek felsefeden bağsız değildir. bir binanın şekli bile felsefi bir düşüncenin ürünüdür.

Felsefenin konumunu belirterek felsefeyi hiclestirmis olmuyoruz sayin nejdet. Felsefenin sorgulamak ile basladigi bir gercek fakat tek basina sorgulamak yetmiyor. Tek basina suphenin yetmedigi gibi. Cunku bunlar her zaman felsefeye yol acmiyor. ornegin kari-koca arasindaki suphe felsefeyi degil bosanmayi getiriyor. Tekrar felsefi dusuncenin digerlerinden ayrildigi noktayi belirtmek zorunda hissediyorum kendimi, felsefi dusunce yontem olarak;

suphe ile baslayan sorgulamanin, elestiri suzgecinden gecirilerek tutarli bir sekilde denetlenmesini gerektiriyor.

Bu baglamda her Evren tasavvuru felsefe degildir. Evren tasavvurlarina mitolojilerde de Dinlerde de rastlariz. Bunlarin hepsi birer aciklama seklidir. Fakat felsefi tutumdan uzaktirlar cunku ciddi sekilde inanctirlar. Sayiklama dongusune girmeyelim lutfen cunku aslinda birbirimizi cok iyi anladigimizi dusunuyorum. Temelde konusulan sey su, bir dusuncenin felsefe olabilmesi icin felsefe sorunlarini, felsefi tutumla(bunun temelde ne oldugu yukarida yaziyor) incelemis olmasi gerekir.

Bu baglamda Mimari oldukca baska bir yerdedir. Ne felsefe sorunlarini ele alir ne de felsefi tutuma ihtiyac duyar. Bakin felsefe olamaz demiyorum, olmasina gerek yoktur; alakasi yoktur. Bir odaya duvar yaparken neden duvarin varligini, varlik yapisini, duvar hakkindaki bilgimizin imkanini sorgulayasiniz ki?

"düşüncenin tüm ürünlerini ondan kopartmak" diyemeyiz boyle bir genelleme bizi yanlisa goturur ama soyle diyebiliriz;

Felsefe zaten ilk elden sorun cozen ya da somut urun veren bir kurum degildir. Eger oyle olsaydi butun hayatini Atinayi kurtarmaya adamis Platon doneminin yonetim kademelerince ciddiye alinirdi ve belki de Atina bu kadar bozguna ugramazdi. Fakat Siyaset alaninda sorun cozen veya urun veren kurum Platon degil, Hukumettir. Siyaset felsefesi uzerine her konusma ise birer aciklama denemesi niteligindedir. Bu konusmalar ogretiye inanca ya da bilime donustugu olcude de felsefelikten cikiyor ve ilgili alanin mevzusu oluyor.

Felsefenin yetki alani bu sekildedir, bu ayni zamanda felsefenin gorevini de ortaya koyar. Felsefenin gorevi bir aciklama denemesi olmasindan ote olmamalidir. Felsefeden bundan fazlasini beklemek pek makul gozukmuyor.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Onemli olan cok cumle kurmak degil; karsimizdakine anlatmak istedigimizi en kisa ve en kolay yolu bularak anlatmaktir. Zaten felsefe'de bunun icin var.
Gunumuzde felsefe kavramdan cok kavram kargasasi halini almistir. Buda bazi cok bildigini sanan insanlarin satafatli ve gereginden fazla cumleler kurarak kafa karistirmasindan kaynaklanmaktadir. Felsefe aksine bu karisan kafayi duzeltmek icin vardir.
Ornek;
Temizlik imandandir hadisi iki kelimeden olusan basit bir cumledir.
Hz. Mevlana ise bu sozu Mesnevi'sinde 12 sayfada anlatmistir ki mesneviyi her okuyan anlayamaz.
Onemli olan hitap ettigimiz kesimin seviyesini bilerek bu seviyeye uygun sekilde cumleler kurmaktir diyeyim.

Mesnevi konusuna katilmakla birlikte (zaten bence herkesin anlamasi o kadar da iyi birsey degildir sadece gonuldas olanlarin birbirini anlamasi kafidir.); seviye, kolaylik, safsatali-gereginden fazla cumle kurma konularina katilmiyorum sayin CanisMajoris. Soyle ki;

Seviyenin ne oldugu ben bilmiyorum, bana ogretirseniz sevinirim. Insanlar farkli konularda farkli oranlarda bilgi sahibi olabilirler. Bir insanin neyi ne kadar bildigini kesin olarak bilebilmemiz mumkun degil. Diger nokta ise su, ikili tartisma icerisindeymisiz gibi gorunse de bu konusmalari misafirler de okuyabilmekte. Ve biz bu misafirlerin 'seviye'sinin ne oldugunu bilmiyoruz. Gelecege atilmis acik cek gibi, belki biri gorecek ve degerlendirecek. Ornegin Sokrates kendi doneminde hic de ciddiye alinan biri degildi. Fakat gunumuzde her 5 felsefe kelimesinin en az birini Sokratesle veya ogrencisiyle veya onun ogrencisi ile bagliyoruz. Eger onlar kendi donemlerinin 'seviye'sine hitap etmis olsalardi, belki kendi donemlerinde anlasilacaklardi fakat tarihsel surecte bu kadar kalici olmayacaklardi.


Kolaylik konusunda da, gundelik dilde bu dogru olabilir evet, en basit ifade iyi kabul edilebilir fakat felsefede ne kadar gerekiyorsa o kadar cumle kurariz, ne azi ne fazlasi.


Safsatali-gereginden fazla cumle konusunda da sizinle ayni fikirde degilim. Cunku felsefede Antik Yunandan beri mantik yasalari vardir. felsefi ifadeler bunlarla orulur. Dolayisiyla Safsatali konusma felsefede pek rastlanir sey degildir. Gereginden fazla konusmak ise yine felsefede totoloji olacagindan, bu da pek rastlanan birsey degildir.

Ama size su konuda katilabilirim, felsefe metinlerini anlamak zordur. Sebebi de su, felsefenin tabiri caizse meta-dilini bilmek gerekir. Yani Turkce bilmek, Turkce bir felsefe metnini anlamaya yetmez. Acikcasi universitelerde 4 sene bunun egitimini alan insanlar bile pek cok felsefi metni kafalarini duvarlara vurarak okumaktadir.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
antik yunan da tiranlık vardı. bu mistik düşünceden uzak olmayı ifade eder. büyüler ve tabular yoktu. Zigguratlarda din biçimlenirken avrupadaki topluluklar barbardılar. daha neolitik toplumun ne bakırını ne de kalayını ne de bunların alaşımından oluşan tunçu bilmiyorlardı. avcılık ve toplayıcılık ile türlerini sürdüren o zamanın barbar sayılan topluluklarıydılar. uygarlık ırmağında bazı olguları hazır buldular ve tabusal düşünceden uzak olmaları onların köleceilik ile kendilerine ayıracakları zaman dilimindeki muhteşem fazlalıktan yararlanarak düşünce bazında insanı/doğayı gözlemleyerek sistematik bir birikim yaratmayı sağladılar. kartacadan iletilen papürüslerdeki yazılar olmasaydı imgesel düşünmeyi de bilemeyeceklerdi. Aristo birden bire gökten düşmedi, o bir eklemlenmedir. bu eklemlenmeyi anlamadan felsefe adına konuşmak kanımca gereksizdir.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
antik yunan da tiranlık vardı. bu mistik düşünceden uzak olmayı ifade eder. büyüler ve tabular yoktu. Zigguratlarda din biçimlenirken avrupadaki topluluklar barbardılar. daha neolitik toplumun ne bakırını ne de kalayını ne de bunların alaşımından oluşan tunçu bilmiyorlardı. avcılık ve toplayıcılık ile türlerini sürdüren o zamanın barbar sayılan topluluklarıydılar. uygarlık ırmağında bazı olguları hazır buldular ve tabusal düşünceden uzak olmaları onların köleceilik ile kendilerine ayıracakları zaman dilimindeki muhteşem fazlalıktan yararlanarak düşünce bazında insanı/doğayı gözlemleyerek sistematik bir birikim yaratmayı sağladılar. kartacadan iletilen papürüslerdeki yazılar olmasaydı imgesel düşünmeyi de bilemeyeceklerdi. Aristo birden bire gökten düşmedi, o bir eklemlenmedir. bu eklemlenmeyi anlamadan felsefe adına konuşmak kanımca gereksizdir.

Antik Yunanin bazi kent devletleri belli donemlerinde tiranlik ile yonetilmisti dersek daha felsefi bir tutum olacak. Cunku bugun totemlestirdigimiz kavramlardan biri olan demokrasi o donemin Atinasinda dogmustu.*

Ote yandan ne Aristotelesin ne de soylediklerinin gokten dusmedigini biliyoruz, eger oyle olsaydi o peygamber, soyledikleri de vahiy olurdu. Eklemlenme asikardir. Sanirim konustuklarim yeterince okunmuyor. Dolayisiyla tekrar tekrar soyluyorum ki bati medeniyetinin temeli dogu medeniyetidir. Bunda bir suphe yok. 'Eklemlenme' yadsinamaz. Fakat bu felsefenin eklemlenisi degil bilgi eklenmenisi seklinde gerceklesmistir. Buradaki ayrim cok onemli, o yuzden tekrarliyorum;

Eklemlenme vardir. Fakat bu felsefenin eklemlenisi degil, bilgi eklenmenisi seklinde gerceklesmistir.

Felsefe cok ozellesmis bir alandir. Ozellesmesinden kaynaklanan bir yapi olarak cok dar cercevelerde anlam bulan bir seydir. Siz kendi icinizde felsefeye dair inanclara ona yuklediginiz anlamlara sahip olabilirsiniz fakat felsefenin konumu ve gorevi bellidir.

*Gerci Platon Atina demokrasisini begenmiyor ve o donemin Sparta usulu tiranligini ovuyor. Aristoteles de ayni sekilde. Demek ki bugunku tiranlik anlayisimizla o gunku farkli olabilir bunu da goz onunde bulundurmak gerekir.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
İNSAN NEYİ/KİMİ YARATTI?


. “İnsan” sosyolojik bir olgudur/canlıdır. Tarihsel-kültürel birikimin sonucunda türler arasından farklılaşan, doğa güçlerini denetimi altına alarak her koşulda türünü sürdürmeyi başaran bir canlıdır. İnsanı insan yapan olgu, abartısız olarak imgesel düşünme yeteneğini geliştirip, dil/konuşmayı yaratmasıdır. İnsan, biyolojik olarak evrimleşme sürecini henüz tamamladığında, kültürel/insanlaşma sürecinin emekleme aşamasındaydı. Gordon Childe şu tesbitte bulunmaktadır, “ Homo Sapiens iskeletlerinin jeolojik kayıtlarda ilk ortaya çıkışında, aşağı yukarı 25.000 yıl önce, insanın vücut gelişimi artık durmuştu, oysa kültürel gelişimi henüz başlamaktaydı.” (1)

. El-ayak-dil-göz-beyin diyalektiğini şekillendiren doğal belirlemeciliğin etkileri yazıyla anlatılmaya başlanınca, önceleri sözlü olarak aktarılan kültürel mirasın kalıcı bir yöntemle aktarımı sağlanmış ve bu şekilde olguları temsil eden imgeler, kuşaklar-arası uzlaşmayı doğurmuştur. Bu durum, giderek olgudan soyutlanan imgelerin, düşün-selini zenginleştirmesi ile karşılıklı ve diyalektik bir etkileşmenin/çoğaltmanın zeminini hazırlamıştır. Düşünce/idea çıktığı olguya yönelmiş ve “yaratıcı aklın sentezi” ni kullanarak olgu ile iç-içe geçmiştir. Olgu ve insanın karşılıklı etkileşimleri/tepkileşimleri bu sayede hız kazanmıştır. Tam bu noktada Gordon Childe şunu vurgulamaktadır; “ Demek ki, insanın gelişmesine katkıda bulunan gelişim aşamaları gerçekte hem birbiriyle hem de insanın kendi oluşturduğu kültürel değişiklik ve gelişmeyle yakından ilgili ve bağlantılıdır.” (2)...” Gerçekten de dil, özü açısından sosyal bir üründür; sözcükler ancak bir toplum içinde ve bu toplumun üyeleri arasında sessiz bir anlaşma yoluyla anlam kazanır ve nesneleri ya da olayları ifade eder.” (3) Bu tesbitler, “Kendini Yaratan İnsan” tanımı ile birebir örtüşmektedir.

. “Çağ” denilince yüz-yıllık bir zaman dilimi çağrışım yapmakta ise de, arkeologlar için bu ifade on-bilerce yılı içermektedir. Uygarlaşma sürecindeki insan topluluklarının “üretim biçimleri”ne göre oluşturdukları kültürel dokuya ilişkin yazılı kalıtları yaklaşık 5 bin yıllık bir geçmişe ışık tutmaktadır. Oysa ki, o dönemde “insan” tür olarak biyolojik evrimini tamamlamış bulunmaktaydı. İnsanın bu aşamaya gelmesi için geçen yaklaşık 500.000 yıllık karanlık dönemde neler olmuştu? Bu soru paleontologların, jeologların, antropologların, arkeologların ve tarihçilerin eldeki objektif verilerle fantastik dünyaları/düşlemleri ve metayı zorlayan akıl yürütmeleri ile açıklanmaya/aydınlatılmaya çalışılmaktadır. Yazılı dönemin daha önceki döneme göre kısalığı/genç oluşu bu dönemdeki kültürel sıçramayı göz-ardı etmek için bir neden değildir. “Kandini Yaratan İnsan” adlı eserinde Gordon Childe, insanlaşma sürecinin anlaşılabilmesi için doğal süreçlerin bilinmesine ve asıl olan “kültürel tarih” in “üretim araçları ve ilişkileri” ne koşut nesnel/objektif diyalektik etkileşimlerin önemine vurgu yapmaktadır.

. Uygarlık kendi yatağında akar; bir o yana bir bu yana çekiştirmekle akışına engel olunamaz. Bu akış içerisinde “politik tarih” yaklaşımı yerini daha bilimsel olan “kültürel tarih” yaklaşımına bırakmış ve bu sayede insanın öz-geçmişini doğru değerlendirerek –aynı denize akan ırmaklar gibi- toplumların kucaklaşabilmelerine ön-ayak olunmuştur. Kültürlerin renkli dansına ise diyecek yoktur.

. Günümüz insanları için çok sıradan görünen bir kısım –en basit araçların- balta, bıçak, çapa vs. oluşum/üretim biçimleri ve süreçleri kayda değer bir emek/zamanı gerektirmiştir. Bu değerin biliniyor olması ile bilinmiyor olması arasındaki fark ise, uzay teknolojisinin gerek ve kullanım biçim ve amacının biliniyor olup olmaması ile tüm bilimsel çalışmaların anlam ve öneminin biliniyor olup olmamasıdır; süreçlerin/yaşanmışlıkların kendileri bile ibret vericidir/heyecanlandırıcıdır/özendiricidir; ki, çanak-çömlek denilip beş-para etmez sanılan çömleğin Neolitik Döneme damgasını vuran toplumsal üretimin en önemli ögesi olduğunu bilmek gibi... Gordon Childe diyor ki; “Çömlek sanatının yapıcı niteliği insan düşününde tepki yarattı. Çömlek yapımı insan yaratıcılığının önemli bir ürünüydü. Kil hamur iyice plastikti, insan dilediğince bu hamuru yoğurabilirdi. Oysa taş ya da kemikten bir alet yaparken nesnenin biçimi ve boyutuyla sınırlıydı; bu nesneyi ancak parçalar kopararak biçimlendirebilirdi. Oysa çömlekçinin işinde böyle bir sınır yoktur. Hamurunu biçimlendirir, eklemlerin sertliği ve dayanıklılığını umursamadan dileğince hamuruna yeni parçalar ekeler. “Yaratıcılık” , olmayan bir biçimin elle yaratma süreci yinelenerek, insan düşününe girmesi demektir.” (4)

. Bunun gibi ilkin güneşte kurutulan ve daha sonra fırınlanarak bu işleme tabi tutulan tuğla parçasının yan-yana/üst-üste gelerek/dizilişleri ile emeğin kolektif ürünlerini ortaya çıkartması ve yanı-sıra eserlerin/yapıtların hacim/boyutlarının sınırsızlığını yaratması ile de düşünce dünyasını zenginleştirdiğini bilmek ayrı bir heyecan olsa gerek. Önceki zamanlarda korkulan ateşin yarattığı etkinin insan düşüncesindeki iz-düşümünde gizemi yaratıp daha sonradan onun en güçlü üretim araçlarından birine dönüşmesi serüveni de ayrı bir yere sahiptir. Ancak gizemli düşüncenin kaynağını oluşturan ateş ve en büyüğü güneş doğada olmayan tuğlayı biçimlendirmekte kullanılmış olmakla Neolitik Dönemden günümüze kadar ve hemen hemen tüm toplumlarda ayrıcalıklı yerlerini korumuşlardır.

. Günümüzde çoğu birer süs eşyasına dönüşen yakut, akik, firuze gibi taşların bir zamanlar gizemli taşlar olarak değerlendirilmeleri onların günümüzde algılanma biçimlerinin temellerini oluşturmuşlardır. İlkinde bir gereksinim olan bu taşların sonrasında birer süs eşyası ve zenginlik ölçüsü olarak ve halen önemlerini korumuş olmaları insan türünün tarihsel belleğine ne denli bağlı kaldığının bir göstergesi olsa gerek. “Tabu” ların ortaya çıkmasında bu taşlarda var-sayılan gizil güçlerin etkisi ve bunun insan düşüncesindeki başkalaşımı yaratarak zamanla şekillere dönüşmesi ile koruyup/kollayan/sahiplenilen olguları belirlemesi ve giderek birer ticari meta yaratıcısı olmaları ilginç olsa gerek. Gordon Childe bu belirlemeyi şöyle açıklamaktadır; “ Taşı bir muska biçiminde oymaktansa, üstüne bir nesnenin, ...simgesinin, resmi kazınıp değeri arttırılabilir. Bu tür kazınmış boncukların özel bir yeteneği vardır: yumuşak kil üzerine bastırılınca, üstlerine kazınmış olan resim bu yumuşak maddeye geçirilebiliyordu. Artık büyü ve giz bu yumuşak maddeye işlenmiştir. Sonuç bir büyü işlemiydi. Budunbetimcilerin (etnografların) tabu koymak dedikleri işlem budur. Kazılı taş artık mühür olmuştur. Bir kabın üstü kille kapatılır ve üstüne mühür basılırsa, kabın içindeki madde bu mühürle korunmuş olur. Mühür kırılınca, tabu kırılmış olmakta ve büyü cezaları gerekmektedir. Böylece mühürlemek varlıkların korunması ve mülkiyetin saptanması anlamına gelir. Yazı bulununca, mühür imzanın yerini alacaktır.” (5)

. Gordon Childe’nın anlatmaya çalıştığı “kültürlerin çatışması” ve “istila” ile toplumların değişim ve dönüşümü sağlayıp, sermaye birikimini yakaladıkları yönündeki belirlemelerinin yaşanılmışlık olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunları, gelişmenin ölçüsü olarak bir zorunluluk olarak görmediği düşünülebilir. Ancak bu konu irdelenmeye ve tartışmaya açık görünmektedir.

. “İnsanı insan yapan insandır” (6)


Nejdet Evren
1/12 Kasım 2009, Batı


KAYNAK:
Kendini Yaratan İnsan
Gordon Childe
Çeviren: Filiz Ofluoğlu
Varlık Yayınları
Dokuzuncu Basım,2007
168 Sayfa


________________
(1) Age, Sy:32
(2) Age, Sy:26
(3) Age, Sy:28
(4) Age, Sy:72
(5) Age, Sy:85
(6 )Age, Sy:166

not: başka foruma aktardığım bu yazıyı buraya aktarmak durmunda kaldım. kimse kusura bakmasın. Ayrıca Gordon Childe'in "tarihte neler oldu" adlı eserini de öneriyorum
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Bunun konu ile ya da tartisma ile alakasi nedir? Insan kendini yarattigi icin ayni zamanda felsefe de yapmis mi oluyor? Yoksa kendini yaratmaya dogudan basladigi icin felsefe doguda mi ortaya cikmis oluyor? Dahasi bati nedir? Evet bunu cok ciddi bir sekilde soruyorum konu buraya yonlenebilir. Cunku zaten felsefenin ne ise yaradigini pek cok kez dile getirdim ve felsefenin yetki alanini da pek cok kez belirledim. Bunlara felsefece yeterli itiraz gelmedigine gore en azindan simdilik oyle olduklarini kabul etmek durumundayiz.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
bir zamanlar insanlar öldüklerinde yaşayacakları yeni dünyalarda huzur istiyorlardı ve bu o zamanların rahiplerinin tekelindeydi; bu ayrıcalığı tanımak için insanlardan bedel istiyorlardı ve insanlar bu bedelleri ödeyecek durumda olmadıklarında na mi yapıyorlardı? felsefe! evet felsefe yapıyorlardı. felsefe diyalektik gereksinimden doğmuştur. Budhha nirvanaya varmak isterken rahiplerin bu tekelini yıkmıştır ve bir felsefedir; Aristo dan önce yaşamıştır. Konfüçyüs yine öyle, Uruk kentinde Nanşe adaleti temsil etmektedir ne ki yunanlar bunu Zeus ile Themis olarak göstermişlerdir. Nanşe'nin gözleri açıktır ve fakat Themis'in gözleri bağlı; ne tuhaf değil mi? Themis in gözlerini kim bağladı dersiniz? Zeus...neden mi? çünkü Zeus çıplak görünmekten korkuyordu. Themis adaletin değil adaletsizliğin temsilcisi olmalıydı; yansız değil yanlı olmalıydı; bunu sağlayan ise Zeus kimliğinde gizlenen tapınak bekçileriydi....
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
sayın senexlratus mesele nedir biliyor musunuz?
düşüncenin tekelden kurtulması ve özgür düşüncedir. felsefe özgür düşünce üzerinde yeşeren bir bitkidir; dar kalıplara gelmez....
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Burada anlamsiz bir hangi medeniyet dover tartismasina girip kendi kendinizi paraliyorsunuz. Buddha ve Konfucyusunkiler birer ogretidir bahsettiginiz diger konular ise mitolojidir. Felsefi dusuncenin nasil bir yapisi oldugunu tekrar tekrar anlatigima gore, artik sadece yazmaya degil biraz da okumaya zaman biraksaniz daha iyi olacak gibi gorunuyor.

Dusunceye sinir cekmeye calisan yok cunku zaten bu mumkun degil; fakat felsefi dusuncenin sinirlari bellidir, her dusunceyi felsefe olarak adlandiramayiz. Bunun ustune tartismak da yersiz gibi gorunuyor. Hala daha aksini iddia edecekseniz en basit felsefeye giris kitaplarindan herhangi birini acip okumaniz gerektigini hatirlatirim. Bu turden bilgi yoksunu kisir tartismalara girmek istemiyorum. Bunlar felsefi birikim ile konusulacak seylerdir, dogmalar veya siradan genel kultur bilgileriyle bu turden felsefi tartismalara girildiginde eksik kalinir. Bana felsefeyi bastan tanimlasaydiniz veya ben geleneksel felsefeyi kastetmiyorum da gundelik dildeki felsefe kelimesinden ne anladigimi konusuyorum deseydiniz soyledikleriniz anlam kazanabilirdi. Ama her dusunceye felsefedir demek ciddi sekilde felsefe bilginizi bana sorgulatiyor, alin size bir dusunce: koyunlar cicek acarken kamyonlar geciyordu gonlumden. Bunu su anda dusunuyorum. Bu felsefe mi? Kavram tanimlarini daha dikkatli icsellestirmenizi ve en yakin zamanda iyi bir felsefe kitabina baslamanizi oneririm.
 

anime

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2009
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Felsefe nedir sorusuna mantık'ta kısır döngü diye hitab ettiğimiz tanımlamalarda bulunmak felsefeyi kavrayamamış insanlar için faydasız.Felsefe ne işe yarar sorusuna gelince de dünya veya dünya dışındaki bütün nelikleri ve varlıkların kısa sözlerle tanımlananlarına kendi sınırlı bilgilerimizle yorumlamak değil mantık ilkeleriyle açıklayarak sonucu irdelemektir.Ha bunun bize ne faydası var diye sorduklarında da bu dünyada hala mucizelerini bilemediğimiz beynimizi bir eşek'ten farklı kılmak istiyorsak felsefeyle az da olsa uğraşmak zorundayız.Çünkü felsefe hem bilime açılan bir kapı hemde dini ilimlere aydınlık verici birer yol.Ancak bütün bunlarda unutmamamız gereken tek konu " felsefe yolu bulmak değil yolda olmaktır." Yani ortaya koyduğumuz terimsel ürünleri veya düşünsel ürünleri felsefenin bir sonucu olarak görmemeli ortaya koymamızı sağlayan birer yardımcı öge olarak görmeli ve sürekli kullanmalıyız.

Her cehalete kılıf uyduran insanlar için de felsefe cehaletten kurtarır.Ancak sonuca gitmesini sağlamaz.

Çünkü felsefe ; yolu bulmak değil yolda olmaktır.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
1-“Mutlu olmak için içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha alçakta. Oysa mutluluk insanin boyu hizasındadır.”

Konfüçyüs



2-“Beklemek ahlaksız kılar” Nietzsche

yukarıdaki örneklerden hareketle deniyor ki ilki bir öğreti ikincisi felsefe; yanlış değil mi? Dünyaya bakmak istediğiniz yer çok önemlidir. Felsefe bir bakıştır. Ezber değildir.

Neyse ,
Nietzsche ayrıca diyor ki “kanmışlıklar doğruluğun yalanlardan daha tehlikeli düşmanlarıdır”

Hepsi bu....

saygılarımla
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Bu mesajinizdan yine yazdiklarimi dikkatle okumadiginizi anliyorum sayin nejdet ve kendi konusmamdan tekrar alinti yapiyorum:


NIETZSCHE KIMDIR?
Oncelikle Nietzsche aslen bir filozof degil, filologtur. Geleneksel felsefeden de nefret eder. Dolayisiyla Nietzsche bir filozof ornegi degildir. Filozof ile filolog arasinda kalmis bir dusunurdur. meselelere ne tam bir filolog gozu ile bakar ne de filozof gozuyle bakar. Onun ifadeleri genellikle, onerme bile degildir. Dogruluklari yanlisliklari uzerine konusulamaz. Onun konusmalari genelde sanat eseri mahiyetindedir.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
NIETZSCHE KIMDIR?
Oncelikle Nietzsche aslen bir filozof degil, filologtur. Geleneksel felsefeden de nefret eder. Dolayisiyla Nietzsche bir filozof ornegi degildir. Filozof ile filolog arasinda kalmis bir dusunurdur. meselelere ne tam bir filolog gozu ile bakar ne de filozof gozuyle bakar. Onun ifadeleri genellikle, onerme bile degildir. Dogruluklari yanlisliklari uzerine konusulamaz. Onun konusmalari genelde sanat eseri mahiyetindedir.
:
Ben hala senin cok cumle kurma telasina girip yanlisa dustugunu savunuyorum.
Nietzsche'nin cogu yerde filolog oldugu yazar dogrudurda.
Teolog Profosor Albert Ritschl
'in baskisi uzerine Bonn Universitesinden boyle bir teklif gelmistir. Lakin Nietzsche'nin felsefeye yonelmesinde de buyuk onem tasiyan etken teoloji uzerinde durup ve bunu okumasidir hatta iyi bir teologtur da! Filozof ile filolog arasinda kalmis derken ne demek istedin anlamadim?
Nietzsche'nin yasadigi donem gudulen felsefi anlayisin tam zittina bir felsefesi olmustur
. Boyle olmasi sanirim geleneksel felsefeden nefret ettigi cumlen ile ortusuyordur ama bunda da emin degilim.
Nietzsche'yi ne kadar okudun bilmiyorum ama Jean Granier'in Nietzsche'sini okumani tavsiye ediyorum. Bu cumlelerini kitap bitiminde degistirecegine eminim.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Ben hala senin cok cumle kurma telasina girip yanlisa dustugunu savunuyorum.
Nietzsche'nin cogu yerde filolog oldugu yazar dogrudurda. Teolog Profosor Albert Ritschl'in baskisi uzerine Bonn Universitesinden boyle bir teklif gelmistir. Lakin Nietzsche'nin felsefeye yonelmesinde de buyuk onem tasiyan etken teoloji uzerinde durup ve bunu okumasidir hatta iyi bir teologtur da! Filozof ile filolog arasinda kalmis derken ne demek istedin anlamadim?
Nietzsche'nin yasadigi donem gudulen felsefi anlayisin tam zittina bir felsefesi olmustur. Boyle olmasi sanirim geleneksel felsefeden nefret ettigi cumlen ile ortusuyordur ama bunda da emin degilim.
Nietzsche'yi ne kadar okudun bilmiyorum ama Jean Granier'in Nietzsche'sini okumani tavsiye ediyorum. Bu cumlelerini kitap bitiminde degistirecegine eminim.

Eger yazdiklarimda bir totoloji gosteremezseniz bu soylediklerinizle su anda kendi kendinizi kuyuya attiniz demektir. Felsefe spekulasyon degil kanit ister ben de ikidir sizde kanit gorememekteyim. Bu nasil bir felsefi tutum?


Nietzsche hakkinda pek cok kitaptan, uzerinde konusabilecek kadar okudugumu dusunuyorum. Dahasi bir felsefecinin olgunlastigi donemde Nietzscheyi incelemeye baslamasi gerektigini, Nietzscheyi besleyen kaynaklari bilmenin onu anlamaya calisma yolunda ne kadar onemli oldugunu da biliyorum. Zaten Antik dunyayi ve Almancayi bilmeyen Nietzscheyi de bilemez cunku anlamaz. Onun dili kullanis stili Antik filozoflara benzer, oyunludur. Ayni zamanda Antik Yunan mitolojisini son derece icsellestirmistir. Bana gore en onemlisi de kendisine ait eserleri tekrar tekrar okumam ve onun uzerine hocalarimla tartismamdir ve cesitli seminerlerde onun uzerine yaptigim konusmalardir.


Yazimdaki bir ifadeyi anlamadiginizi yazmissiniz, fakat yazimda oldukca acik ifadeler kullandigimi dusunuyorum. "Onun ifadeleri genellikle, onerme bile degildir. Dogruluklari yanlisliklari uzerine konusulamaz. Onun konusmalari genelde sanat eseri mahiyetindedir." burada bir felsefeci icin anlasilmayacak ne var?
 

sümeyra

Üye
Yeni Üye
Katılım
5 May 2009
Mesajlar
147
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
''felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır'' der Cicero..ölüm kavramının her bireyde uyandırdığı his farklı olduğu gibi,bu hissin altında yatan felsefi birikimde farklıdır,dolayısıyla zihin sayısı kadar işlevi vardır felsefenin,ölüme ne anlam yüklediğinizle ilişkilidir bu nokta.
 

naz

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Eki 2009
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
63
Felsefenin objesi nedir? Doğa mı (evren), insanların hayatı mı,Tanrının varlığı mı? Mekan-zaman, varoluş veya bilmek mi? Objeler değil de ilkeler mi? (Varlık, bilgi, davranış ilkeleri)
Tanrı, insan, dünya ile ilgilenen bilimler (ilahiyat, antropoloji, kozmoloji) rakip bilimler mi?
Bu konuda fikirlerinizi paylaşabilir misiniz.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst