Evrim Teorisi Gerçeği

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde Ümit Zafer Bağcı tarafından oluşturulan Evrim Teorisi Gerçeği başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 891 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Evrim Teorisi Gerçeği
Konbuyu başlatan Ümit Zafer Bağcı
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Ümit Zafer Bağcı

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Bir hekim ailesinden gelen Darwin; tıp öğrenimine başlamış olmasına rağmen bu öğrenimini tamamlayamamış, babasının papaz olmasını istemesi üzerine " İsa'nın Koleji" ne devam etmiş ve oradan mezun olmuştur. [Bu kolejin, Darwin'in fikir hayatını olumsuz etkilediğini düşünüyorum. Bozulmuş bir hristiyanlık dini, tamamen tanrı yanılgısıyla dolu, papazların oynadığı bir İncil... Onun yaratıcıya bakış açısını zedelemiştir diye düşünüyorum]
Seyehatleri sırasında incelediği hayvan türleri, etkisi altında kaldığı kimselerin ve bu arada T.R. Malthus'un fikirleri Darwin'in düşünce hayatında değişikliğe yolaçmıştır. Bu etkiler, onda Evrim ile ilgili olarak ileri sürdüğü canlılar alemindeki hayat mücadelesi sonucu "tabii ayıklama" nın kuvvetlileri yerinde bırakıp, zayıfları ortadan kaldırması iddiasında kendini göstermiştir. A.R Wallace, bir mektup ile Darwin'e mevcut türlerin basit hayat şekillerinin evrimi sonucu ortaya çıktığını telkin etmiştir. Bu telkin üzerine o, 1859 yılında, bu konudaki fikirlerini açıkladığı eserini yayımlamıştır. Darwin'in yaşadığı yüzyılın genel havasına uygun düşen ve o ortamın doğurduğu Evrim Nazariyesi bir anda, büyük bir taraftar toplamıştır. Batı'da ilmi çevrelerin, aydınların, dine ve kiliseye düşmanlık çıkarmak isteyenlerin her biri; ayrı bir ümit, gaye ve plan ile bu nazariyenin tutunmasını, resmi ve ilmi bir "dogma" olmasını sağlamaya çalışmışlardır. XIX. Yüzyılın sonları ve XX. Yüzyılın başlarında yapılan araştırmalar, incelemeler, keşifler ve buluşlar hep "Evrim" in lehine yorumlanmak istenmiştir. Evrimcilerin iddialarına göre bu nazariye ile insanın, hayatın, canlı varlıkların ve tabiatın sırları çözülmektedir. Bu durum, Dinin/Kilisenin sorumluluklarından ve yaptırımlarından bunalanları heyecanlandırmış ve derin bir nefes almalarını sağlamıştır. Ancak bu Nazariyeye tereddüt ile yaklaşanlar ve karşı fikirde olanlar da eksik olmamıştır. Böylece Evrim Nazariyesi; biyolojinin konusu olmakla kalmamış ve bütün bilim dallarına sıçratılmıştır. Bu süreçte Evrim, bazı bilim adamlarının bir "dogma" sı haline gelmiştir. Darwin, canlıların tesadüfler [Tesadüfler :) Ortaya bir teori atıyorsun peki neden bunu tesadüflere bağlıyorsun? Çünkü bağlayacak bir şey bulamıyorsun] ile varlık kazandıklarını, bugünkü hallerine tabii ayıklama ile geldiklerini ileri sürüyordu. Bundan bir buçuk yüzyıl önce, hayatı oluşturan en küçük yapı taşı, hücrenin sırrı çözüldüğünde gayeye ulaşılacağı düşünülüyordu. Fakat, bugün dahi, bütün modern imkanlara rağmen, hücrenin karmaşık yapısı konusunda son söz henüz söylenemedi. Hücrenin bu hayret verici yapısı Darwin zamanında bilinseydi belki o, nazariyesini ortaya atmaz, işi tesadüfle izah etmeye kalkmazdı. Evrimciler; hayatın suda bir tek hücrenin tesadüfen oluşması ile başladığını, zamanla dalgaların karaya taşıması sonucu yeryüzünde çeşitli değişmelerle bir çok canlı türünün geliştiğini ve böylece günümüzdeki canlıların birbirinden evrimleşme ile meydana geldiğini ileri sürmüşlerdir. Hücrenin karmaşık yapısına dikkati çeken evrime karşı olan düşünürler; bir taraftan evrimcilerin cansız kimyevi maddelerin ilk hayat sahibi, yaşayan, sonra da üreyen tek hücreliye, basit bir hücreden oluşan organizmaya nasıl dönüştüğü; öte yandan hayatın, hayat sahibi olmayan maddi varlıktan nasıl oluşabileceği sorusunu sormuş ve bu sorulara evrimcilerden cevap alamamışlardır. [ Allah insanlara olayları anlayıp, yorum yapabilmeleri için akıl vermiştir. Hangi akıl hayat sahibi olmayan bir maddenin hayatı başlatabileceğine inanır. Eğer bir yaşam başlıyorsa demek ki bu yaşamı başlatan yaşam özelliğine sahip bir güç vardır. Bir elma ağacı şeftali meyvesini veremez. Çünkü o ağaçta şeftali meyvesini verme yetisi yoktur. İşte yaşam hakkı olmayan maddi bir varlık yaşam imkanı sağlayamaz. :) Zaten kendisinde öyle bir güç yok başkasına nasıl sağlasın.] Bu durumda hayat, ancak hayat sahibinden, yani yaratıcı bir Tanrı'dan gelebilmektedir. Ne tesadüf, ne tabiat, ne madde, ne de kendiliğinden oluşma yaratıcıdır. Ayrıca, bugün, insan; elindeki bu kadar imkanlara rağmen cansız maddelerden bir hücre, basit bir varlık, maymundan insan yapamamaktadır. Evrimciler, ilmi verilerden çok, hayali iddialara önem vermekte ve açıklayamadıkları olayları tesadüflere havale etmektedir. Halbuki kainatta hiçbir şey tesadüfi değildir. Her şeyin bir "oluş kanunu" vardır. Evrimciler, yaratıcı bir Tanrı'yı kabul edemediklerinden, her şeyi tesadüflerle izah etmeye çalışmışlardır. Halbuki, üzerinde 1'den 10'a kadar rakamlar yazılı on kağıdı bir torba içinden rakam sırasına göre çekebilme, milyarda bir ihtimaldir. Bu ve benzeri misalleri çoğaltmak mümkündür. [1'den 10'a kadar yazılan sayıda bile bu işlemi yapmak milyarda bir ihtimalde gerçekleşiyor peki bu sayılar 1'den 10'a kadar değilde 100000'den 10000000'a kadar olsaydı sizce ne kadar ihtimalimiz olurdu? İşte insan hücresi bu kafadan attığım sayıdan daha karmaşık bir düzene sahiptir. Artık tesadüfler sonucu bu kadar mükemmel canlıların oluşabileceği ihtimalini siz düşünün] Darwin; insanın maymundan geldiğini açıkça söylememiş fakat, insanın "akılla seçkinleşmiş bir hayvan" olduğunu ileri sürmüştür. Onun düşüncelerini daha ileri götüren Darwinciler, insanın maymunun akrabası olduğunu, milyonlarca senel,k bir evrimden sonra bugünkü duruma geldiğini, çok eski bir tarihte insana benzeyen gelişmiş maymunlar ile "insanın ilkel tipi" nin ortak oldukları bir kökten ortaya çıktığını iddia etmişlerdir. Onlara göre ortak halka, maymun gibi ağaçta yaşarken, dallardan aşağıya inmiş, toprak üzerinde yaşamaya başlamış ve zamanla değişikliğe uğramıştır. Darwincilerin insanın menşei konusundaki nazariyelerine karşı çıkanlar, maymun ile insan arasındaki geçiş şekillerinin hiç bir zaman mevcut olmadığını savunmuşlardır. Evrimcilerin iddiasının aksine, benzerlikle akrabalığın aynı şeyler olmadığı anlaşılmıştır. Evrimciler, geçiş türlerinde eski organların kaybolması üzerinde dururken, yenilerinin nasıl meydana geldiğini açıklayamamıştır. Evrimcilerin kendilerini desteklediğini ileri sürdükleri "Piltdown İnsanı" nın fosilinin Şempanze çenesi ile birleştirilmiş insan kafatası olduğu anlaşılmıştır. Şimdiki insan tipinde iskeletlerin bulunduğu kütle tabakalarının daha aşağısındakilerde başka fosillere rastlanmamıştır. Bunun, hayatın birdenbire başladığını ve çeşitli canlıların doğrudan doğruya ortaya çıktıklarını gösterdiği savunulmuştur. Ayrıca maymundan zaman içinde insan olması lazım gelirken, bu güne kadar böyle bir olay olmamıştır. (Topraktan yaratılan insan yine toprak olmaktadır. Yapılan deney ve incelemeler, hiçbir şeyin tesadüfi olmadığını ve her şeyin ilahi irade dahilinde gerçekleştiğini göstermektedir.) Sayısız canlının ortaya çıkışını tesadüfe bağlayan Evrimciler, bugün mevcut olan türlerin taksimini tabii ayıklama ile izah etmektedirler. Onlara göre hayat savaşında kuvvetliler hayatta kalıp özelliklerini irsiyet ve üreme yoluyla sürdürmüş, zayıfların türleri ortadan kalkmıştır. Evrimcilerin bu nazariyeleri de çok tenkitlere uğramış ve zaman onların yanıldığını ortaya koymuştur. Çünkü Mamut, Dinozor gibi dev yapılı hayvanların nesli tükenirken, sayıları milyarlar ile sayılamayacak kadar çok zayıf canlılar varlıklarını sürdürebilmiştir. [ Evrimciler, zürafanın da boyunun ilk önce kısa olduğunu besinlerini ağaçlara uzanarak yedikleri için zaman içinde boylarının uzadığını söylemişlerdi. Ama keçilerde ağaçlara uzanarak besin temin ederler, peki onların boyu neden uzamadı sorusuna da yine cevap verememişlerdi] Öyle görünüyor ki evrim felsefesinin asıl gayesi, kainatın varlığını bir yaratıcıya ihtiyaç kalmaksızın açıklayabilmektir. Bu, materyalist felsefenin bir "can kurtaran simidi" olmuştur. Çünkü bu nazariye ile tesadüfen yaratılmış ve başıboş bırakılmış bir kainat modeli ortaya konulmakta; insan da bu kainat modeli içerisinde gayesiz ve endişesiz olarak bulunmakta; gününü gün edip dünyayı bir imtihan yeri değil, zevk ve sefa yeri olarak düşünmektedir. [Sakın unutmayın! Dünya bugün size zevk yaşatıyorsa yarın mutlaka ağlatır] Böylece insanın bütün yaratıkların en şereflisi ve üstünü kılındığı, en güzel biçimde yaratıldığı hikmeti ortadan kaldırılmakta ve insan da bir hayvan mesabesine indirilmektedir.

[Bu konu sadece evrim için geçerli değil. Bütün konular böyledir. Bir kişi bir şeyler düşünür ve ortaya atar. Sonra başka kişilerde o ortaya atılandan kendi çıkarlarını yürütmek ister. Hiçbir masum insanın yaşamı düşünülmeden çıkarlarını yürütürler. Ne yazık ki bu bataklığa düşmüş çok sayıda insan var günümüzde. Evrim hiçbir ara geçiş fosili gösteremiyorken, bilimsel kanıtları yokken, hala ona tapanlar var. Ne yazk ki insanlara bu konuları anlatsanız bile onlar kendi düşüncelerinin doğru olduğuna inanmaktadırlar. Mesela dünyaya gelen ikiz kardeşler olduğunu düşünün. Birine doğduğundan itibaren kırmızı gözlük takın, diğerine de mavi gözlük. Kırmızı gözlük taktığınız kişi, hayatın kırmızılıktan ibaret olduğunu söyleyecektir. Ama kardeşi ona karşı çıkacaktır. Hayır hayat asıl mavi renkten ibarettir. İkisi durmadan birbirleriyle tartışacaktır. Bu tartışma sonunda sizce kim haklı? İki kardeşinde haksız olduğunu söyleyemeyiz çünkü onlar dünyaya gördükleri gözlüklerden yorum yapıyorlar. Burada haksız olan tek kişi o ikizlere gözlükleri takanlardır. Oysa hayat ne kırmızı renkten ibarettir ne de mavi. Zor olan bu konuda yorum yapmak değil, zor olan gözlüklerini çıkarıp konuya bakmaktır]


Bu yazıyı Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK-Prof. Dr. Günay TÜMER-Yrd. Doç. Dr Mehmet Alpaslan KÜÇÜK'ün yazdıkları "Dinler Tarihi" adlı kitaptan ilettim...
 

Ümit Zafer Bağcı

Üye
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2012
Mesajlar
233
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Ayrıca Stephen Hawkin'in tanrının varlığına inandığını biliyor musunuz? Zaten benim fikrimi sorarsanız ben şaşırmadım bütün evrimciler yaşlandıklarında ölüm korkusu dolduğunda tanrının varlığına inanıyor....
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst