Erich Fromm

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Psikologlar kategorisinde chimera tarafından oluşturulan Erich Fromm başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,181 kez görüntülenmiş, 4 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Psikologlar
Konu Başlığı Erich Fromm
Konbuyu başlatan chimera
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Erich_Fromm.jpg

1900 yılında Almanya’da doğdu.

Heidelberg ve Münih Üniversiteleri’nde toplum bilim ve psikanaliz eğitimi alarak 1922 yılında doktorasını tamamladı, 1931 yılında da Berlin Psikanaliz Enstitüsü’nden mezun oldu.

1930’ların başlarında Nazi hareketinin güçlenmeye başlaması sonucunda önce Cenevre’ye, ardından aldığı davet ile 1934 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti.

Kitlesel davranışın irrasyonel olduğunu ve bu akıl dışılığın kaynağını araştırdı. Aradığı yanıtların bir kısmını Karl Marx’ın yazılarında buldu.

Karen Horney ile birlikte çalışan Fromm’un düşüncelerinde Horney’nin etkisi, Horney’nin düşüncelerinde ise Fromm’un etkisi yadsınamaz.

Kariyerinin sonlarına doğru Mexico City’e taşınarak ekonomik sınıflar ile kişilik tipleri arasındaki ilişkiye dair araştırmalar yaptı.

Sosyal ve politik açıklamaları, felsefik ve psikolojik desteklere dayanarak yaptı.

1980 yılında 6 yıl önce emekliliği için taşındığı İsviçre’de öldü.

Önemli eserleri:

Özgürlükten Kaçış (İngiltere’deki ismi ile “Özgürlük Korkusu”) (1941)

Kendini Savunan İnsan / Ahlak Felsefesinin Psikolojisine İlişkin Bir Araştırma (1947)

Ruh Çözümleme ve Din (1950)

Unutulmuş Dil (1951)

Sağlıklı Toplum (1955)

Sevme Sanatı (1956)

Sigmund Freud'un Kişiliği ve Etkileri (1959)

Bırakın İnsan Kazansın : Bir Sosyalist Manifesto ve Program 1960

Zen Budizm ve Ruh Çözümleme - D.T. Suzuki ve Richard de Martino ile birlikte (1960)

Marx'ın İnsan Anlayışı (1961)

Yanılsama Zincirlerinin Ötesinde Marx ve Freud'un Kıyaslanması (1962)

Sevginin ve Şiddetin Kaynağı (1964)

Tanrılar Gibi Olacaksınız (1966)

Umut Devrimi (1968) o Meksika Köyünde Toplumsal Karakter - Michael Maccoby ile birlikte (1970)

Ruh Çözümlemeciliğin Bunalımı : Freud'un Denemeleri , Marx ve Toplumsal Ruh Bilim (1970)

İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (1973)

Sahip Olmak mı, Olmak mı? (1976)
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Erich Fromm

Fromm aşağıdaki önermelerin geçerliliğini kabul eder:
İnsanın doğuştan gelen temel bir tabiatı vardır.
Toplum insan tabiatının ihtiyaçlarını tatmin için yaratılmıştır.
Şimdiye kadar yaratılmış olan sosyal düzenler insan varlığının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenememiştir.Ama Fromm böyle bir toplum yaratma imkanın varlığından söz eder.Bu toplumsal yapı içinde insan varlığının bütün güçlerini gerçekleştirerek yalnızlık ve umutsuzluk duygularından kurtulabilecektir.

Fromm’a göre insan doğası; ne biyolojik olarak belirlenen ve doğuştan gelen itkilerin bir toplamı ne de kültürel yapının bir yansımasıdır.İnsan doğası,insanın tarih süreci içinde geçirdiği evrimin bir ürünüdür.Bununla beraber fizyolojik itkilerini doyurmak ve yalıtılmışlıktan,yalnızlıktan kaçma zorunluluğu gibi değişmez gerçeklere sahiptir.

Fromm asal güdüler olarak nitelendirdiği açlık,susuzluk gibi fizyolojik ihtiyaçların öz korumaya yönelik olduklarını dolayısıyla her an doyum aradıklarını belirtir. Doğuştan varolan birincil ve temel güdü yaşamı sürdürme eğilimidir.Birey yaşamını sürdürmek için çalışmak ve üretmek zorundadır.Bireyin çalıştığı,içinde bulunduğu ekonomik sistem onun için farklı yaşam tarzları belirler(köle veya patron olma durumu vb.)Böylece bir insanın kişiliği toplumun ona sunduğu imkanlar çerçevesinde şekillenir.Sahip olduğumuz bir diğer gerçek de yalnızlıktan kaçmaktır,bu amaçla dünyayla ilgilenme ihtiyacı duyarız.Fromm aksi takdirde bunun ruhsal parçalanmayla sonuçlanabileceğini ifade eder.

Yalnızlık ve hiçlik duyguları insanın normal sorunudur.İnsan evren içindeki konumuyla yüzleştiğinde varoluşunun önemsizliğini kavrar.Bireyin bu durumda yapması gereken gerçekle yüzleşerek kendisinde bulunan güçleri doğru kullanıp yaşamına anlam vermektir.

Bireyde yalıtım korkusunun bu kadar güçlü olmasının 2 sebebi vardır:
İnsanların başkalarıyla işbirliği kurmaksızın yaşayamayacağı

İnsanın bir yere ait olmadığı,yaşamının bir anlam,yönelime sahip olmadığı sürece bireysel önemsizliğinin altında ezilmesi.

Fromm bireyin bu duygulardan kaçabilmek için,ne kadar saçma olursa olsun bir inanç,gelenek hatta milliyetçiliğe sığınabileceğini ifade eder.

Fromm’a göre insanın toplumsal tarihi ;onun doğayla birlik durumundan çıkıp,kendini doğa ve insanlardan ayrı bir bütünlük olarak görmesiyle başlar.Bu bireyleşme süreci Rönesans’la başlar.Rönesans öncesi Orta Çağ döneminde bireysel özgürlük yoktur.İnsan kendini toplumla bir,toplumun bir parçası olarak algılar.Bu dönemin sonlarına doğru bu birlik,bütünlük duygusu zayıflamaya başlar,Artık ait olma duygusunun yerini özgürlük,bağımsızlık alır.Birey orta çağın boyunduruğundan kurtulur ama başlayan bu değişim onu yeni boyun eğmelere sürükler,elde edilen özgürlük aynı zamanda yalnızlığı,yalıtılmışlığı beraberinde getirir.

Kapitalizmin başlangıcı bu değişimin ön koşuludur.Birey artık yalnız ve kendi çabasına bağımlıdır.Orta çağdaki feodal ekonomik sistem işbirliği ilkesine dayanırken,kapitalist sistemde bireysel girişimcilik,sermaye birikimi önem kazanır,birey bu ekonomik düzene hizmet edecek bir araca dönüşür.İnsanın kaderi; sermayeyi daha çok arttırmaktır.Bunun getireceği sonuçlar;kişisel değerlerin kaybı,benliğin zedelenmesidir.Birey toplumda,iş yaşamında artan beklentileri karşılamakta güçlük çeker,bireysel özün kaybı giderek artan mekanik davranımla,robotlaşmayla sonuçlanır.

Fromm kapitalizmin diğer bir yüzüne de vurgu yapar.Bu;insanın bireyleşme süreci içinde çevreyle olan bağlarını koparması,eleştirel bir yön kazanmasıdır.Ne var ki;birey yalıtılmışlık duygusunu yaşamaktan kurtulamaz.

Fromm’a göre yeni dinsel öğretiler(Reform süreci içinde Luther ve Calvin’in öğretileri) Orta Çağ toplumsal sisteminin çöküşü ve kapitalizmin başlangıcı tarafından yaratılan ruhsal ihtiyaçlara bir yanıt niteliğindedir.

Fromm bireyleşme sürecinin sonuçlanmasından önce var olan ve insana güvenlik veren bağları asal bağlar olarak adlandırır.Birey bu bağlardan kurtulduğunda kendini birtakım yükümlülüklerle karşı karşıya bulur:Güvenlik bulmak ve kendini dünyada yönlendirmek.Asal bağların koparılması,bebeğin dünyaya geldiği anda göbek kordonunun kesilmesine benzetilir.

Çocuk büyüdükçe asal bağlar koparıldığı ölçüde özgürlük,bağımsızlık gelişir.Bu sürecin 2 yönü vardır:

Çocuğun;zihinsel,çoskusal ve fiziksel olarak güç kazanması ve bu alanların bütünleşerek “öz”ü oluşturması

Artan yalnızlık duygusu (Kişi birey durumuna geldikçe tehlikeli olan dış dünyanın koşullarını tek başına yüklenmek durumunda kalır-çağdaş sanayi sistemleri ve ekonomik koşullar bireyde güçsüzlük duygularına yol açar)

Birey artık anne karnının güvenilir,korunaklı ortamına geri dönemez(yani bireyleşme süreci geri çevrilemez)O halde dış dünyada güvenlik duyguları arayışına girer.Bu arayış 2 türlü sonuçlanabilir:


Bireyselliğin terk edilmesi ve boyun eğme.Bütün nevrotik olgularda görülen bir çözümdür,kaygıyı dindirir,panikten kaçınarak yaşamı olası kılar.

Kendiliğinden etkinlik.Bireysel özden vazgeçmeksizin doğayla ve kendisiyle tekrar birlik olma
Yalıtılmış bireyin güvensizliğinden kaynaklanan kaçış mekanizmaları:

1.Otoritecilik: Kişinin kendi bireyselliğinden ve bağımsızlığından vazgeçerek özünü başka bir insanla kaynaştırma eğilimidir.Fromm bireyin asal bağlar yerine koyabileceği ikinci bir bağ(tali bağ) aradığını söyler.Bu mekanizmanın belirgin biçimleri mazoşizm ve sadizm çabalarında görülür.

Mazoşist sapmalar gösteren birey duyduğu aşağılık,güçsüzlük duygularından ötürü kendi dışındaki güçlere,insanlara,teorilere belirgin bir bağımlılık gösterir.Birey kendisini dünyaya karşı yalnız hisseder ve bu olumsuz özgürlüğün yükünden kurtulmak için çeşitli güvenli yollar arar.

Sadist kişi ise aradığı güvenlik duygusunu bir başkasının üzerinde erk sahibi olmakta bulur.Fromm erk tutkusunun güçlülükte değil zayıflıktan doğduğunu söyler çünkü birey kendi başına ayakta durma yetisinden yoksundur.Sadizmin özü;başkalarına acı çektirme değil,başka bir insan üzerindeki egemenlikten alınan hazdır

Sadizm ve mazoşizmde bireysel öz yitirilir ve başkasıyla sembiyotik bir ilişki geliştirilir.Bu duygular bireyin yalnızlıktan kaçması için bir araçtır.

Otoriter kişilik özünü,sadizm ve mazoşizm itkilerinin bütünlüğünden alır.

2.Yıkıcılık:Birey;hayati çıkarlarına yönelik bir tehdit ve bireysel özünün engellenmesi durumlarında bireysel güçsüzlüğünden dolayı kaygı duyar.Yıkıcılığın ölçüsü yaşamın taşkınlık ve gelişme yetilerinin kısılmasıyla doğru orantılıdır.Yıkıcılık;yaşanmamış bir yaşamın sonucudur.

3.Robotsu uydumculuk:Bireyin kendi özünü terk ederek,kültürel yapının kendisine sunduğu kişilik tipine uymasıdır.Birey gerçek özünün niteliklerini yitirir,başkalarının beklentilerine uygun davranan sahte bir öz geliştirir.Amaç yine aynıdır,bilinç düzeyindeki güçsüzlük ve yalnızlık duygularından kurtulmak.

Fromm bireydeki bu robotsu uydumculuğu kültürün beslediğini söyler.Bu;ilk eğitimle başlar.Eğitimle amaçlanan,kendiliğindenliğin devre dışı bırakılması ve bireyin özgün edimlerinin yerine sahte duygu ve düşüncelerin konmasıdır.Böylece toplumda coşkular yıldırılır çünkü coşkusallıkla dengesiz olmak aynı anlama gelir.Bu olay yaratıcılığı da engeller,birey sığlaşır ve kendi özünü yitirdiği için uydumculuk ihtiyacı artar ve güvenlik aramaya başlar.

Fromm her nevrozun çekirdeğinde özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi olduğunu söyler.Bireyin nevrotik eğilimleri bağımlılıkla özgürlük arayışı arasındaki çatışmayı çözmeye yönelik başarısız bir girişim olarak anlaşılmalıdır.

Fromm bireyin olumsuz özgürlükten kaçarak güvenlik arayışı içinde olmasının oluşturduğu tehlikeyi şu şekilde açıklar:Kişi yaşamına anlam vereceğini düşündüğü siyasal bir yapı,öğreti veya bir lideri kabul etmeye hazır olur.Robotlaşan insanın çaresizliği faşizmin siyasal amaçları için verimli bir topraktır.Otoriter rejimlerin insanlara çekici gelmesinin nedeni insanın tarih boyunca giderek artan özgürlüğünün sonucunda ortaya çıkan yalnızlaşma duygusundan kaçıştır,bir anlamda olumsuz özgürlükten kaçıştır(bir şeyden kurtularak özgür olmak)

Birey olumsuz özgürlükten,yalnızlığın getirdiği kaygılardan ve bunların sonucu olan boyun eğmeden nasıl kurtulur?

Fromm’un buna verdiği yanıt kendiliğinden etkinliktir.Özgürlük doğası gereği bir çelişkiye sahiptir:Bireyselliğin doğuşu ve yalnızlığın verdiği acı.

Olumsuz özgürlük;bireyin doğayla olan ilişkisini güvensiz,uzak kılarken,birşeye ulaşarak özgür olma anlamına gelen olumlu özgürlük ise bireysel özün gerçekleşmesini sağlayarak insanı dünyayla yeniden birleştirir.Bu gerçek anlamını sevgi,çalışma(üretkenlik) ve toplumsal sürece aktif katılımda bulur.Birey bu yollarla yaşamına anlam katarak,yaşamın anlamına ilişkin gerçeği keşfeder:Yaşama ediminin kendisi

Fromm yaratıcı,üretken olmayan bireylerde ortaya çıkabilecek 4 yönelim biçimini tanımlamıştır:

Alıcı yöneliş:Bu yönelime sahip kişiler dışarıya bağımlıdır,kendi başlarına çaba göstermektense ihtiyaçlarını başkaları yoluyla karşılarlar,bu yüzden yalnız kalmak dayanılmazdır çünkü bu durumda kaygılanır,panik yaşarlar.Her koşulda herkese evet dediklerinden bağımlılıkları gitgide artar.Freud’un oral karakteriyle paralellik gösterir.Sıkıntılarını yemek gibi faaliyetlerle giderme çabaları vardır.Egemen olan duygular güven ve iyimserliktir.

Sömürücü yöneliş:Sürekli bir şekilde başkalarının sahip oldukları bir düşünceye,maddi objeye veya tanıdıkları insanlara göz koyma veya zorla alma,çalma eğilimi gösterirler.Bir şeyler elde edebilecekleri herkesi ve her şeyi kullanır,sömürürler.Davranışlarında düşmanlık ve başkalarını kullanma eğilimi gözlenir.Herkese sömürülecek bir obje gözüyle bakar,sömürü objesi durumundaki kişiyi sever,ondan faydalanırlar.Şüphe,alaycılık,kıskançlık duyguları egemendir.

Biriktirici yöneliş:Diğer iki eğilimden farklı olarak bu insanlarda dış dünyaya yönelmek yerine,dış dünyadan kaçış gözlenir.Duygusallık veya maddiyat anlamında olsun her şeyi biriktirme özellikleri vardır,bu bağlamda kendilerini güven içinde hisseder,harcamayı ve dış dünyaya bir şeyler vermeyi tehdit olarak algılarlar.Geçmişe ve anılarına bağlıdır.Düşünsel anlamda biriktirdiklerini ortaya koymadığından üretken,yaratıcı olamaz.Titizlik ve düzenliliğin kendisi için anlamı dış dünyayla ilgili her şeyi yerinde tutarak egemen olmaktır.Kuşkucudur.

Pazarlama yönelişi:Çağdaş toplum ve birey anlayışının ve değişen ekonomik yapıların bir sonucudur.Bireyin insancıl nitelikleri önemini kaybeder,önemli olan bireyin ne kadar sattığı,aldığı,piyasadaki yeridir.Dolayısıyla bireyin ilişkilerindeki derinlik yiter.Sevgi,birlik duygularının yerini doyumsuzluk,anlamsızlık,güvensizlik duyguları alır.

Yaratıcı yöneliş:Birey yaratıcılık süreci içinde bireysel özü ve sahip olduğu güçlerini bütünleştirir,bu esnada onu denetleyen kimse olamaz,üretici yönünü ortaya çıkarması için özgür olmalıdır.

Fromm’a göre mizaç tepki biçimi ile ilgilidir,doğuştandır ve değişmez.Karakter ise özellikle ilk çocukluk yıllarındaki yaşantılar sonucu oluşmuştur.Temel yapısında insanın çevresiyle ilişkili özel yaşantıları vardır.İnsan çevresiyle ilişki kurarken ya nesneleri kendine mal eder ya da sosyalleşme süreci yaşar.Sosyalleşme sembiyotik ilişkilere,yıkıcılığa,içe çekilmeye,sevgi ilişkilerine dönüşebilir.İnsanın karakterinin çekirdeğini de dış dünyaya yönelik kurduğu bu ilişkiler oluşturur.

Çocuğun karakterinin şekillendiricisi ise anne-babadır,ailede çocuğun yetiştirilme yöntemleri bulundukları kültürün sosyal yapısı tarafından belirlenir.Çocuğun sahip olacağı bu karakter gelecekteki yükümlülüklerini isteklilik şekline dönüşmesini sağlar.Bu,toplumdaki diğer insanlar içinde geçerlidir.Böylece o toplumun üyelerinin ortak paylaşımları,sahip oldukları değerler bu topluma ait insanlar için bir temel oluşturur.Bu da sosyal karakteri şekillendirir.Fromm buna ek olarak bireysel karakterden söz eder.Bireysel karakter;bireyin doğuştan getirdiği mizaç olarak adlandırılan özellikler,yaşadığı çevre,anne-baba tutumları tarafından belirlenir.
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Erich Fromm

HÜMANİSTİK İNANCIN UMUDU: ERİCH FROMM*

David M. WULFF
Çev.: M. Doğan KARACOŞKUN

Genellikle, psikanalizi 20. yüzyıl sosyal psikolojisiyle birleştirerek
aslını bozan Neo-Freud’çular arasında sayılan Fromm, özellikle insanın
konumuyla ilgili yazdıklarında, varoluşçu-fenomenolojik yaklaşımın
unsurlarını da ortaya koyar. Tesadüf eseri belli bir zaman ve
mekâna fırlatılan bizler, doğamızdan köklü bir ayrılıkla yüz yüze
kalmış olarak bu dünyaya geliriz. Doğanın birer parçası olan diğer
şekil verilmiş yaratıklar gibi, biz de doğanın değişmez kanunlarına
tabi oluruz. Ancak hayvansal oluşu karakterize eden içgüdüsel uyum,
bizdeki öz-farkındalık, mantık ve hayal gücünün evrimsel oluşumu
nedeniyle bozulmuştur. Doğanın bir parçası olarak bizler,
kendi hayat sınırlarımızın fark edilmesi ve bir aidiyet kaygısı taşıdığımız
için başlangıçtaki tekliğe yeniden ulaşamama duygusunu dönüştürerek
bir aşkınlık duygusu yaşantılarız. Gerçekte, varoluşun
bizzat kendisi bizden bir çözüm isteyen kaçınılmaz bir problemdir.

İnsan doğasındaki ayrılık, bazı varoluşsal ikilemlerle kendini
gösterir. Varoluşun hayatı getirmesine karşılık, onun sürekli ölümle
tehdit edilmesi; insanın potansiyel umudu ve onu gerçekleştirmek
için zamanın yetersizliği, insanın duyarsız bir evrede ve insan oluşla
eş zamanlı olarak yaşadığı temel yalnızlık ve bireysel ve sosyal hayattaki
pek çok tarihsel çelişkilerin tam tersine varoluşsal çelişkiler
sonsuza dek çözülemez. (Man For Mimself) Örneğin maddî tatmin
için sayısız vasıtalar var ve biz onları olumlu yönde kullanmada yetersiz
kalmaktayız.
İnsan için öncelikli bir tehlike olan kökeninden ayrılmışlık, yardımsızlık
ve yalıtılmışlığın bir sonucu olarak delirmeyi önleyebilmek
için birey, bir yönelim ve bağlanma nesnesine ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç,
insan oluştaki enerjinin en güçlü kaynakları arasındadır ve çeşitli
yollardan karşılanabilir. Bu yönelim ihtiyacına dönük en yaygın
karşılık, güçlü bir lidere, rahibe yahut Tanrı’ya boyun eğme şeklindedir.
Üstün güçlere sahip olduğu düşünülen liderin grup için en
iyisini bildiği ve yapma niyetinde olduğuna inanılır. Bir nesneye bağlanma
ihtiyacını karşılarken insan, daha da gerilerindeki dünyayla
ilişki kurmak amacıyla, çocukluktaki (anne-babaya, ruha, atalara,
fırka ve daha kompleks toplumlarda dine, millete ve sınıfa) ilkel bağ-
lanmalarını pekiştirirler. Kendi doğasına dönme ve kendini yuvasında
hissedebilmek için insan, bir otorite figürüne bağlanarak itaat
etme suretiyle büyük bir bedel öder. Bu bedel aklı kullanmak, sevmek
ve üretmek gibi insan kapasitesinin gelişiminin tümüyle tıkanmasıdır.
(Man For Mimself, The Revlution of Hope)
Fromm dini; bireyin yönelim ve bağlanma ihtiyacını karşılayan
“bir grup tarafından paylaşılan herhangi bir düşünce ve davranış sistemi”
olarak tanımlar (Psychanalisis and Religion, s. 21). Ona göre
herkesin dinî ihtiyacı vardır. Geleneksel dini şekillerin insanı mutlu
etmesi söz konusu değildir. Bu geleneksel şekiller, daha ilkel ve
nörotik dinden kalan ve kılık değiştirmiş bir görüntü olarak ortaya
çıkarlar. “Sorun dinin olup olmaması değil, ne tür din” olmalıdır. Yani
insanın potansiyellerini gerçekleştirmesine katkı sağlayan bir din
mi, yoksa onları törpüleyip işlevini bırakan bir din mi? olacaktır.
(Psychanalisis and Religion, s. 26). Bunlar da, Fromm’un din türlerine
ilişkin temel ayrımı bağlamında “hümanistik ve otoriter din” olmak
üzere ikiye ayrılır ve bize dinin insancıl tutumlarla yeterince açık
olmayan ilişkisi hakkında düşünmek için bir diğer yolla katkı
sağlarlar.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Artan yalnızlık duygusu (Kişi birey durumuna geldikçe tehlikeli olan dış dünyanın koşullarını tek başına yüklenmek durumunda kalır-çağdaş sanayi sistemleri ve ekonomik koşullar bireyde güçsüzlük duygularına yol açar)

Birey artık anne karnının güvenilir,korunaklı ortamına geri dönemez(yani bireyleşme süreci geri çevrilemez)O halde dış dünyada güvenlik duyguları arayışına girer.Bu arayış 2 türlü sonuçlanabilir:

Bireyselliğin terk edilmesi ve boyun eğme.Bütün nevrotik olgularda görülen bir çözümdür,kaygıyı dindirir,panikten kaçınarak yaşamı olası kılar.

Kendiliğinden etkinlik.Bireysel özden vazgeçmeksizin doğayla ve kendisiyle tekrar birlik olma
Yalıtılmış bireyin güvensizliğinden kaynaklanan kaçış mekanizmaları:

1.Otoritecilik: Kişinin kendi bireyselliğinden ve bağımsızlığından vazgeçerek özünü başka bir insanla kaynaştırma eğilimidir.Fromm bireyin asal bağlar yerine koyabileceği ikinci bir bağ(tali bağ) aradığını söyler.Bu mekanizmanın belirgin biçimleri mazoşizm ve sadizm çabalarında görülür.

Mazoşist sapmalar gösteren birey duyduğu aşağılık,güçsüzlük duygularından ötürü kendi dışındaki güçlere,insanlara,teorilere belirgin bir bağımlılık gösterir.Birey kendisini dünyaya karşı yalnız hisseder ve bu olumsuz özgürlüğün yükünden kurtulmak için çeşitli güvenli yollar arar.

Sadist kişi ise aradığı güvenlik duygusunu bir başkasının üzerinde erk sahibi olmakta bulur.Fromm erk tutkusunun güçlülükte değil zayıflıktan doğduğunu söyler çünkü birey kendi başına ayakta durma yetisinden yoksundur.Sadizmin özü;başkalarına acı çektirme değil,başka bir insan üzerindeki egemenlikten alınan hazdır

Sadizm ve mazoşizmde bireysel öz yitirilir ve başkasıyla sembiyotik bir ilişki geliştirilir.Bu duygular bireyin yalnızlıktan kaçması için bir araçtır.

Otoriter kişilik özünü,sadizm ve mazoşizm itkilerinin bütünlüğünden alır.

2.Yıkıcılık:Birey;hayati çıkarlarına yönelik bir tehdit ve bireysel özünün engellenmesi durumlarında bireysel güçsüzlüğünden dolayı kaygı duyar.Yıkıcılığın ölçüsü yaşamın taşkınlık ve gelişme yetilerinin kısılmasıyla doğru orantılıdır.Yıkıcılık;yaşanmamış bir yaşamın sonucudur.

3.Robotsu uydumculuk:Bireyin kendi özünü terk ederek,kültürel yapının kendisine sunduğu kişilik tipine uymasıdır.Birey gerçek özünün niteliklerini yitirir,başkalarının beklentilerine uygun davranan sahte bir öz geliştirir.Amaç yine aynıdır,bilinç düzeyindeki güçsüzlük ve yalnızlık duygularından kurtulmak.

Fromm bireydeki bu robotsu uydumculuğu kültürün beslediğini söyler.Bu;ilk eğitimle başlar.Eğitimle amaçlanan,kendiliğindenliğin devre dışı bırakılması ve bireyin özgün edimlerinin yerine sahte duygu ve düşüncelerin konmasıdır.Böylece toplumda coşkular yıldırılır çünkü coşkusallıkla dengesiz olmak aynı anlama gelir.Bu olay yaratıcılığı da engeller,birey sığlaşır ve kendi özünü yitirdiği için uydumculuk ihtiyacı artar ve güvenlik aramaya başlar.

Fromm her nevrozun çekirdeğinde özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi olduğunu söyler.Bireyin nevrotik eğilimleri bağımlılıkla özgürlük arayışı arasındaki çatışmayı çözmeye yönelik başarısız bir girişim olarak anlaşılmalıdır.

Fromm bireyin olumsuz özgürlükten kaçarak güvenlik arayışı içinde olmasının oluşturduğu tehlikeyi şu şekilde açıklar:Kişi yaşamına anlam vereceğini düşündüğü siyasal bir yapı,öğreti veya bir lideri kabul etmeye hazır olur.Robotlaşan insanın çaresizliği faşizmin siyasal amaçları için verimli bir topraktır.Otoriter rejimlerin insanlara çekici gelmesinin nedeni insanın tarih boyunca giderek artan özgürlüğünün sonucunda ortaya çıkan yalnızlaşma duygusundan kaçıştır,bir anlamda olumsuz özgürlükten kaçıştır(bir şeyden kurtularak özgür olmak)

Birey olumsuz özgürlükten,yalnızlığın getirdiği kaygılardan ve bunların sonucu olan boyun eğmeden nasıl kurtulur?

Fromm’un buna verdiği yanıt kendiliğinden etkinliktir.Özgürlük doğası gereği bir çelişkiye sahiptir:Bireyselliğin doğuşu ve yalnızlığın verdiği acı.

Olumsuz özgürlük;bireyin doğayla olan ilişkisini güvensiz,uzak kılarken,birşeye ulaşarak özgür olma anlamına gelen olumlu özgürlük ise bireysel özün gerçekleşmesini sağlayarak insanı dünyayla yeniden birleştirir.Bu gerçek anlamını sevgi,çalışma(üretkenlik) ve toplumsal sürece aktif katılımda bulur.Birey bu yollarla yaşamına anlam katarak,yaşamın anlamına ilişkin gerçeği keşfeder:Yaşama ediminin kendisi

Fromm yaratıcı,üretken olmayan bireylerde ortaya çıkabilecek 4 yönelim biçimini tanımlamıştır:

Alıcı yöneliş:Bu yönelime sahip kişiler dışarıya bağımlıdır,kendi başlarına çaba göstermektense ihtiyaçlarını başkaları yoluyla karşılarlar,bu yüzden yalnız kalmak dayanılmazdır çünkü bu durumda kaygılanır,panik yaşarlar.Her koşulda herkese evet dediklerinden bağımlılıkları gitgide artar.Freud’un oral karakteriyle paralellik gösterir.Sıkıntılarını yemek gibi faaliyetlerle giderme çabaları vardır.Egemen olan duygular güven ve iyimserliktir.

Sömürücü yöneliş:Sürekli bir şekilde başkalarının sahip oldukları bir düşünceye,maddi objeye veya tanıdıkları insanlara göz koyma veya zorla alma,çalma eğilimi gösterirler.Bir şeyler elde edebilecekleri herkesi ve her şeyi kullanır,sömürürler.Davranışlarında düşmanlık ve başkalarını kullanma eğilimi gözlenir.Herkese sömürülecek bir obje gözüyle bakar,sömürü objesi durumundaki kişiyi sever,ondan faydalanırlar.Şüphe,alaycılık,kıskançlık duyguları egemendir.

Biriktirici yöneliş diğer iki eğilimden farklı olarak bu insanlarda dış dünyaya yönelmek yerine,dış dünyadan kaçış gözlenir.Duygusallık veya maddiyat anlamında olsun her şeyi biriktirme özellikleri vardır,bu bağlamda kendilerini güven içinde hisseder,harcamayı ve dış dünyaya bir şeyler vermeyi tehdit olarak algılarlar.Geçmişe ve anılarına bağlıdır.Düşünsel anlamda biriktirdiklerini ortaya koymadığından üretken,yaratıcı olamaz.Titizlik ve düzenliliğin kendisi için anlamı dış dünyayla ilgili her şeyi yerinde tutarak egemen olmaktır.Kuşkucudur.

Pazarlama yönelişi:Çağdaş toplum ve birey anlayışının ve değişen ekonomik yapıların bir sonucudur.Bireyin insancıl nitelikleri önemini kaybeder,önemli olan bireyin ne kadar sattığı,aldığı,piyasadaki yeridir.Dolayısıyla bireyin ilişkilerindeki derinlik yiter.Sevgi,birlik duygularının yerini doyumsuzluk,anlamsızlık,güvensizlik duyguları alır.

Yaratıcı yöneliş:Birey yaratıcılık süreci içinde bireysel özü ve sahip olduğu güçlerini bütünleştirir,bu esnada onu denetleyen kimse olamaz,üretici yönünü ortaya çıkarması için özgür olmalıdır.


karaladık biraz buraya
http://www.felsefe.net/142594-post1566.html

özgür olmalı-anladım froomm ama nasıl?
 
Son düzenleme:
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst