Epikurosçuluk

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Akımları kategorisinde şehrin yabancısı tarafından oluşturulan Epikurosçuluk başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 6,212 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Akımları
Konu Başlığı Epikurosçuluk
Konbuyu başlatan şehrin yabancısı
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

şehrin yabancısı

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2009
Mesajlar
426
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Epikurosçuluk (Os. Epikürîye mezhebi, Lezzetîye mezhebi, Eshâbüllezze; Fr. Épicurisme) Epikuros’un öğretisi...

Antikçağ Yunan düşüncesinin en ilginç düşünürlerinden biri olan Epikuros, felsefesini, Demokritos’un atomculuğuyla Pyrrhon’un şüpheciliği üstüne kurmuştur. Bilimsel özdekçiliğin kurucusu Karl Marx, 15 Nisan 1841’de Jena’da verdiği Demokritos’un doğa felsefesiyle Epikuros’un arasındaki fark adını taşıyan doktora tezinde Epikuros’un atom düşüncesini nasıl zenginleştirdiğini ve onu eylem merkezi yaptığını, gerekircilik anlayışını nasıl yumuşatarak raslantıya ve insan iradesinin müdahalesine yer verdiğini, felsefeyi dinden ve Tanrı düşüncesinden nasıl kurtardığını anlatır ve onu birinci derecede önemli bir düşünür olarak niteler. Marx’a göre özdekçilik, ilkçağdan bu yana hiçbir zaman yalın bir mekanikçilik olmamıştır ve bunu en iyi belirten de Epikuros’tur. Epikuros’a göre bütün doğa olayları atom bileşimleridir. Bölünemeyen parçacıklar ve bunların devimlerinin yer aydığı boşluk evrenin temelidir. Bu bölünmeyen parçacıklar, Demokritos’dan farklı olarak, sadece biçimleri ve büyüklükleriyle değil, ağırlıklarıyla da birbirlerinden ayrılırlar. “Epikuros’un, atomların düşey devinimlerinin, ağırlıkları ve kendiliğinden varolan bir özgücü nedeniyle doğru çizgiden çok hafif bir sapmayla meydana geldiği düşüncesi, dünyanın özdekçi bilgisi için çok büyük önem taşır”. Epikuros, bilimlerin denetimden yoksun bulunduğu halde üstün bir seziyle, dünyanın her zaman ve insan bilincinden bağımsız olarak varolduğunu, sonsuz ve ilksiz bulunduğunu, insanın bu dünyayı ancak duyularıyla tanıyabileceğini söylemiştir.Epikuros, bahçesinde –ki bu yüzden okuluna Yunanca bahçe anlamına gelen Kepos da denir- insanlara gerekli olan tek bilimin mutlu yaşama bilimi olduğunu öğretmiştir. Şöyle der: “Aç kalmamak, üşümemek, susamamak: İşte Zeus’u bile kıskandıracak mutluluk”. İki büyük korkunun, Tanrı’yla ölümün, insanları mutsuz kıldığını görmüş ve bunlarla savaşmıştır. Ona göre mutluluk acının yokluğudur, buysa salt sükûn halidir (Yu. Ataraxia). Bu duruma bilgelikle erişilebilir. Dostluk ve kardeşlik dışında, bu ruhsal sükûnu bozabilecek her türlü ilişkilerden kaçınmalıdır. Birey olarak insanın mutluluğunu sağlamak görevinde bulunan felsefe; fizik, kanonik, etik olmak üzere üç kolda çalışır. Her üç kolda doğru eylemin ölçülerini vererek insanı bilgeliğe ve böylelikle de mutluluğa ulaştırır. Doğru eylem, doğru bilgiyle gerçekleşir. Doğru bilgi de duyu verilerinin tekrarlanmasıyla elde edilen tasarımlar (Yu. Prolepsis)’dadır. İnsana huzursuzluk veren ve böylelikle de en büyük mutluluk olan ataraxia durumunu bozan; bu genel tasarımların içine hayal, masal, düş gibi doğal olmayan düşüncelerin karıştırılmasıdır. Mutluluk, doğal bir dünya görüşüyle mümkündür. İnsanı boş yere mutsuz kılan bu düşçülüklerden kaçınmalı ve her şeyin doğal nedenleri olduğu bilinmelidir. Epikuros’un bu düşüncesi kör bir gerekircilik değildir. Tersine, özgücün ve kendiliğinden devinim varlığı, rastlantının gerçek bulunduğu, insan iradesinin –birçok iç ve dış koşullarla belirlenmekte olmasına rağmen- bu nedenleri her zaman etkileyebileceğini savunmakla Epikuros yadgerekirciliğin (endeterminizmin) kurucusu sayılabilir. Epikuros insanın mutlu olabileceğini söyler, demek ki mutlu olmak insanın elindedir. Haz (Yu. Hedoné) isteği doğaldır. Ama bu haz, acının yokluğundan doğan olumsuz bir hazdır. Epikuros, bununla. Kötü anıları bulunmayan bir geçmişle tinsel ve tensel sükûn içinde bulunan bir şimdiyi ve güvenilen bir geleceği kapsayan acısız bir ruh ve beden yapısını dile getirir. Ataraxia kavramıyla ileri sürdüğü haz, böylesine bir hazdır. Bu savını yanlış yorumlayarak kendisini zevk düşkünlüğü ile suçlayanlara Menoikeos’a mektub’unda şöyle der: “Bizi anlamayan bilgisizlerin suçlamalarına kulak asma Menoikeos. Haz en üstün iyidir dediğimiz zaman ne sefihlerin duydukları hazzı, ne de hayvanca hazları ileri sürdük. Bizim sözünü ettiğimiz haz, sadece ruh rahatsızlığıyla beden acısının yokluğundaki hazdır. Bedenimiz acısız ve ruhumuz rahatsa mutluyuz. İnsanı mutlu kılan ne tıka basa yeme, ne çatlayasıya içme, ne de cinsel sapıklıklardır. İnsanı mutlu kılan; usa uygun ve sade alışkanlıklar, arayacağımız ve sakınacağımız şeyleri iyice ölçebilen ve ruha rahatsızlık veren yanlış ve boş inançları söküp atabilen bir ustur. O halde bütün bu söylediklerimizin ilkesi, iyiliklerin en üstünü olan bilgelik’tir.

Onu felsefeden de üstün tutmak gerek. O, bütün erdemlerin kaynağıdır”. Oysa erdemli olunmadan bilge de olunamaz. Epikuros’un bulduğu en yüce erdem, mutluluğa götüren araçların tam ve doğru olarak tartılması erdemi (Yu. Phronesis)’dir. Bilgelik de bu erdemle gerçekleşir. Tam ve doğru tartılınca, ne ölüm korkusu ne de Tanrı ürküntüsü kalacaktır. Epikuros, çocukluğunda, Tanrı ürküntüsüyle ölüm korkusunun serseme çevirdiği insanların, büyücülük eden annesinden nasıl yardım dilediklerini görmüştür. Oysa “ölüm varken biz yokuz, biz varken ölüm yoktur. Onunla hiçbir zaman karşılaşmayacağız ki ondan korkalım” ve “Evreni Tanrılar yaratmamıştır: Durup dururken niçin yaratsınlar? Kendi kendilerine yeter oldukları halde yeterliklerini zedeleyen bu işe neden girişsinler? En yüksek derecede mutlu bulunurlarken evreni yönetmek gibi ağır bir yükün altına neden girsinler? Böylesine kötülüklerle dolu bir dünyayı, kendileri tüm iyilik oldukları halde, niçin yaratsınlar?” İlksiz ve sonsuz özdek düşüncesi de Heredotos’a mektubu’nda şöyle açıklanır: “İlkin her sözcüğün anlamını incelemek gerekir Heredotos. O zaman diyebiliriz ki hiçbir şey hiçten doğmaz. Çünkü her şeyin kendisine özgü doğurucu bir tohumu olmasaydı her şey, her şeyden doğabilirdi. Öte yandan da her gözden yok olan yokluğa dönseydi bütün şeyler yok olurdu. Çünkü gözen yok olan her şey ancak yoklukta barınabilirdi. Bundan çıkan sonuç şudur ki: Dünya, her zaman, şimdi olduğu gibi, varolagelmiştir ve bundan sonra da, şimdi olduğu gibi var kalacaktır. Dünya özdeklerden kurulmuştur. Bu özdeklerin varlığını da duyumlarımız tanıtlamaktadır. Cisimlerden kimileri bileşiktir, kimileri de bileşikleri meydana getiren elemanlardır. Elemanlar değişmez ve görünmez nitelikteki atomlardır. Çünkü hiçbir şey yokluğa dönmediği için, bileşikler dağılınca, onları meydana getiren varlıkların da var kalmaları gerekir. Dünya sonsuzdur. Çünkü her sonlunun bir ucu olması gerekir, dünyanın ucu olmadığına göre sonsuzluğu açıktır. Sonu olmadığına göre de zorunlu olarak sonlu değil demektir. Atomların devimlerinin başlangıcı yoktur. Çünkü atomlar boşluk kadar öncesizdir. Atomların devimleri sürekli ve sonsuzdur” (Bu mektup parçaları, Mehmet Karasan’ın Büyük Filozoflar Antolojisi’ndeki değerli çevirisinden alınmıştır.). Epikuros’un bu parlak sezileri Lucretius’un aracılığıyla Roma’ya geçmiş ve sonunda Gassendi’yle Bacon’u etkileyerek doğa bilimlerinin gelişmesini büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Karl Marx Kutsal Aile adlı yapıtında şöyle der: “Fransa’da özellikle Descartes tarafından temsil edilen XVII. Yüzyıl metafiziği, doğar doğmaz, karşısında uzlaşmaz bir hasım olarak, Gassendi’nin kişiliğinde Epikurosçu maddeciliği bulmuştur. Fransız ve İngiliz maddeciliği, her zaman, Demokritos ve Epikuros’a sımsıkı bağlı kalmıştır”. Romalı Lucretius Carus’ün Epikurusçuluğu açıklayan yapıtının adı De Rerum Natura’dır. Rönesans düşünürlerinden Montaigne, Pierre Charon, Sanchez, Lamothe-Levayer v.b. Epikurosçuluğu izlemişlerdir. Osmanlı sözlükleri, Epikurosçuluğu şöyle sunmaktadırlar: “Lakin bu mezhebe mahsus bir düstur vardır ki o dahi elemden ihtiraz et düsturudur. İşte o lezzetin mahiyeti bu düsturdan daha iyi anlaşılır. Epikür mezhebi bir şehvet mezhebi değil itidal ve aklı selim mezhebidir deniliyorsa da Cenâb-ı Allah’ı inkâr ve bedâyiî kâinatı tesadüfe atıf ve intiharı tavsiye eden bir mezheb kadar aklı selime münâfi bir şey olamaz” (Bk. İsmail Fennî; Lugatçeî Felsefe, s. 231). Epikurosçuluk, görüldüğü gibi, metafizikçilerin, idealistlerin ve tanrıbilimcilerin kasıtlı anlatımlarıyla anlam değiştirmiştir ve Epikuros’un kendisi genellikle anlaşılan anlamda bir Epikurosçu değildir. İdealistler onu kasıtlı olarak kaba bir hazcı saymışlardır, oysa Epikuros Antikçağ Yunan felsefesinin en üstün ve önemli düşünürlerinden biridir. Atomculuk, Özdekçilik, Roma Felsefesi.

alıntı
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Epikuros, ölüm korkusunun yanlışlığını savunmuştur. Bu korku ile zaman kaybetmek yerine yaşamı daha anlamlı kılmak için çaba sarf edilmesini önerdi. Ölümden sonra ruhun yolculuğunu kabul etmiyordu. Mezar taşında yazan da felsefesini kısaca özetler:

Ben varsam, ölüm yok;
Ölüm varsa, ben yokum.
 
Son düzenleme:
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst