Ekonomi ve Sosyal Yaşantı Üzerine Notlar Değerlendirmeler ve Gözlemler

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Ekonomi kategorisinde "ictenlik" tarafından oluşturulan Ekonomi ve Sosyal Yaşantı Üzerine Notlar Değerlendirmeler ve Gözlemler başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,864 kez görüntülenmiş, 83 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Ekonomi
Konu Başlığı Ekonomi ve Sosyal Yaşantı Üzerine Notlar Değerlendirmeler ve Gözlemler
Konbuyu başlatan "ictenlik"
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Krizden bir çıkış yolu olarak;

Bir Süper Kahraman Olarak Süper Asgari Ücretin Çağrılması
Ya da
Süper Gelirlerin Bir Kahraman/Kurtarıcı Olarak Devreye Sokulması ve İşe Koyulması


Arkadaşlar
Aşağıda Yapısalcı yaklaşımla oluşturduğumuz krizden çıkışın (gerçek bir) reçetesini tüm halkımızın ve diğer ilgililerin b_ilgisine sunuyoruz.
.
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Ekonomi Üzerine Yapısalcı Analizler ve Çözümlemeler

Krizden bir Çıkış Umudu Olarak;
Süper Gelir Teorisi
ya da Süper/Artırılmış Ekonomi (Harcama ve Gelirler) ve Süper Asgari Ücret Teorisi

Burada ekonomi kavramı iktisat, alışveriş (almak vermek) değiş tokuş, bunun bilimi , yordamı ve uygulamaları, düzenlemeleri anlamında içerilmiştir.

Ekonomi kavramını en yakın olarak matematik kavramına yakınlaştırabiliriz. Matematik bilimini ve kavramını biz sadece evreni incelemek ve inşaat yapmak için kullanmıyoruz.

Türk dil kurumu tarafından ekonomiyle eş anlamlı olarak ifade edilen İktisat , Arapça kökenli "kasıtlı, bilinçli, ılımlı hareket" anlamına gelir.

İktisat teorisinin sınırlı kaynağın optimum dağıtımı organizasyonu işiyle ilgilendiği varsayılır. Biz beslenme, barınma gibi imkan ve kaynakların sınırsız oluşunu, üretimin sınırsız oluşunu (insanın her zaman kendine yetecek kadar üretebilecek oluşu ve hiç kimsenin aç açık kalmayacağı anlamında) önereceğiz. Karınca kolonisi için yiyecek sınırsız ve sonsuzdur. Birileri aç ve birileri tok olmak zorunda değil yani birimiz açken tok uyumak zorunda değiliz. Meselenin ve sorunun, bu işleri kimin nasıl yapacağı ama özellikle kimin yapacağı ve yapması gerektiği ve başkalarının yapacağı ve yapması gerektiği, birilerimizin refahı gibi konularda uzlaşmakta olduğunu önereceğiz. Meselenin uygun organizasyon becerisi olduğunu çok kabaca tanıtlama yoluna giedeceğiz ya da buna dair bir önermeyi ortada bırakacağız.

Sonsuz, sınırsız vb. kavramının metasal sayısal bir sonsuzluk ifade etmesi gerekmiyor. Örneğin içilecek/içilebilecek su sonsuzdur ya da sınırsızdır dersem. Yeryüzündeki tüm suları içip bitiremem, içmem de gerekmez. Ben bir su içerim ve içebilirim. İktisat teorisi bize bunu gösterir.
İhtiyaç denilen burada ana kavram. İhtiyacı karşılıyorsa o sınırsızdır. Bunu uzun uzadıya tartışmayacağız. Herkese yetecek kadar yemek barınak ve giysi ortaklaşa el birliğiyle sağlanabilir ve bunun neredeyse mutlak uyumu tesis edilebilir. Bu mevcut piyasa koşullarında da rahat yaşam lüks ve konfor tüketme alışkanlığında da ille sosyalizm vb. denilen bir içeriğe ve bize göre şimdilik sınırlamaya geçmeden de oldukça temin edilebilir.

İhtiyaç kavramıyla istek kavramı ayrıca analiz edilebilir ancak açlık denen, kıtlık, düzenli beslenmeme vb. sonucu ortaya çıkar. İstek açlığını da buna dair doyumsuzluk ve kısıtlama (alıkoyma yoksunluk) ortaya koyuyor. İhtiyaç denilen kontrollü sürdürüldüğünde ve giderildiğinde istek denen şiddetini kaybeder, biçim değiştirir. İşin aslı ihtiyaç ve istek eşittir. Kavramlara derinlemesine girmeyeceğiz.

İktisat kavramı geçim, geçinme, idare, bulup buluşturma yapıp yakıştırma ve eldeki kaynağı ya da erişileni saçıp savurmadan kullanma vb.anlamı taşıyor.
İşin aslı biz iktisat teorisindeki sınırlı kaynak ve kıt kaynakların kontrolü/denetimi ve bunun paylaşılması sorunu referansının/ilkesinin kökünden dinamitlenmesini ve bu anlayışın yıkılmasını öneriyoruz.

Eskiden avcı toplayıcıydık. Sonra üretip stoklamaya başladık. Çevresi asker ve savaşçı ırklarca kuşatılmış bir kale de yaşamıyoruz. Çiftçilerden ürün çalıp askerlik yapmıyoruz. Beslememiz gereken aç bir ordu yok. Yemek bulmak için ve yemeğimizi başkalarına kaptırmamak için silahlanmak zorunda değiliz. Yasa ve organizasyon denilenin bunları bizim adımıza yapmasını sağlamalıyız.

-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Giriş

Buraya ilgili yazılı içeriğimi vermeden önce şunu söylemeliyim. Bu yazım bir Sosyalizm tasarısından/görünümünden çok mevcut Kapitalizm içeriğinin sorunları gösterme, düzeltme, giderme ve reel politik -realite- denilene ilişkin -bağımsız- çözümlemeler üretme görünümündesir.

Ama ve ancak Sosyalizmi Toplumculuk tanımında kavranıyorsa bunun bir sosyal umursama ve duyarlılık biçimi olabileceğinden de sözedilebilir. Diğer yorumsamalarıma geçeyim..

Bundan önce, burada vereceğim son sonucu açıklayayım. "Asgari ücret denilenin yaklaşık olarak Avrupa ülkeleri denilenler seviyesine çekilmesi. savına yürüyeceğim..." Yapısal diyebileceğimiz kimi sorunların çözümsel yeniden yapılandırmasını dışında tutarak, güncel ekonomi denilen ya da sosyal hayat denilen için en acil, en hızlı ve en geçerli çözümün bu olacağı ekonomi ya da diğerlerini bunun kurtaracağı, üretim denileni bunun sağlayacağı savımı kendimce geçerli ve matematiksel tabanlı olduğunu düşündüğüm yine düşünsel nedenlerimle birlikte sıralayacağım ve kabaca açmaya çalışacağım... Burada ekonominin yapısal sorunları ve sosyal yaşamın yapısal karmaşası ile de birleşik kendimce gözlemlere de değinerek ve dayanarak kısa-basit çözümlemeler de üreteceğim ve göstereceğiz.

Konuşmamı ve içeriği açmak ve derinleştirmek ya da bazı kavramlara öntaban almak için aşağıdaki alıntıyı kullanacağız.

Tüsiad Başkanı İle -Bir- Röportaj

"Bazınız düşükse TL bazındaysa yüzdeniz ne kadar olursa olsun.."
‘2 BİN TL ASGARİ ÜCRET TABİİ Kİ YETMEZ'


Olumlu bir gelişme. Asgari ücret meselesi Türkiye'nin büyük bir bölümünü ilgilendiriyor. Yüzde 26 olarak baktığımız zaman çok uygun görünüyor ancak miktar olarak bakıldığı zaman, 2 bin TL tabi ki yetmez. "Bazınız düşükse ve TL bazındaysa yüzdeniz ne kadar olursa olsun.."

(Asgari ücret için) İlk günden beri bastırdığımız konu verginin yaratmış olduğu yüklerin OECD seviyesine inmesi. Esas kalkınma için birlik beraberliğe daha çok ihtiyacımız var.

2018 özellikle iş dünyasını yoran bir yıl oldu. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. 2019'a aktardığımız negatif değerler var. Örneğin enflasyon. 2018'de aşırı kur dalgaları ve negatif resimler bankaların da bilançosunu düşürmesine neden oldu. Reel sektör bir nakit sıkıntısı yaşıyor. 2019'da ittihatlı bir iyimserlik içinde olmalıyız.

350 BİN İŞLETMEYE KAYNAK (aktarılması hakkındaki yorum)

Böyle bir aksiyonu aldığınız zaman bunlar kısa vadede inanılmaz olumlu. Kamuoyunda sanki nefes alıyor gibi görünüyor. Daha önceki seçim dönemlerinde de bunu söylemiştik. Ancak orta ve uzun vade de bunlar ekonomiye er geç olumsuz maalesef yansıyacak.
Geçtiğimiz seçim dönemlerindeki seçim ekonomisi başlığı altındaki bazı uygulamalar belki bugün yaşadığımız sorunların ön-habercisi ve nedenleri oldular.

‘AB İLE OLUMLU ÇİZGİNİN YÜKSEK OLMASI LAZIM'

Ekonomide ön görünürlülüğün sağlanması için iki çok önemli iki şey var. Güçlü kurullar ve kural temelli politikalar. Yapısal reformlar ile beraber ekonominiz daha rekabetçi olur. AB ile olumlu çizginin çok yüksek seviyeye çekilmesi gerek.

Konuşmamız gereken istikrar. Ekonomik olarak başarıyı biraz daha bağımsız yargıda demokrasi de aramamız gerek. Kutuplaştırmayı keskinleştirecek yapı saygı ve barış çizgisine girmeli. Bu hoşumuza gitmeyen tablolardan bir tanesi. (Not: Burada beyin göçü konuşuluyor-soruluyor.) Biz bunun şiddetle önlenmesinden yanayız. İyi eğitilmiş insan gücüne ihtiyacımız var. Yeni jenerasyonun yeşereceği zemini bizim genişletmemiz gerek. ‘Fikri hür vicdanı hür irfanı hür nesiller ister' bizde var.

Tüsiad Başkanı İle İsmail Küçükkaya Röportajı
Video da 20:35 ve sonrası Asgari Ücrete ilişkindir.


Tüsiad Ekonomi Forumu


-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Süper Alışveriş Fişlerim

Geçtiğimiz haftalar da nur topu iki tane alışveriş fişim oldu. Yazımı bunlara ithaf edebiliriz..

-Sosyal vicdana ve kamu etiğine-'

'O gece' gözüme uyku girmedi ve sabaha kadar hesap yaptık..

Bu arada eğer gelecekte öksüz ve yetim kalması da olası zor sahiplendiğim ya da belki de istemeye istemeye sahibi olduğum nurtopu gibi alışveriş fişlerimi sahiplenmek , evlat edinmek, bakmak geçindirmek isteyen olursa ?

Biz gelecekte üçüncüyü yapmayı düşünüyoruz/değerlendiriyoruz ama bir daha alışveriş yapıp yapmamak konusunda kararsızız/çekimseriz.

---


Bu arada yazacaklarımın benim tarafımda hiçbir hakkı saklı değil. İzinsiz mizinsiz kopyalanabilir, çoğaltılabilir, araklanabilir üzerinden her türlü uyum yasası çalışılabilir ve değişiklik yapılıp bunu kendi yazmış gibi nakledilebilir, cümleleri birebir kopyalanabilir. buna seviniriz. haberleştirilebilir ve uygun görülen yerlere asılabilir.. Tweetleşilebilir...

Arkadaşlar bu konularda etkin/yetkin bilirkişi ve görürkişi vb. olmasam da kendimce sözüm var. Bunun altını doldurabiliriz. Belki de ekonomi okuryazarlığım diğer referanslarımdan -biraz- iyi olabilir. Kimbilir?

Tabi ki, daha iyi toparlayıcı bunu şu an okuyorsa ateşini/ateşimi alsın ve eline geçtiyse tutup düzeltsin ya da daha iyisini kaleme alsın bir zahmet, ona hediyemdir.

Teknik terminolojilerde takılabiliriz ancak sosyal gözleme indiğimiz de diyeceklerimiz olacağı kesin...

-sürecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Sosyal Vicdana ve kamu etiğine;
İşçi örgüt ve örgütlenmelerine;

Tarihsel -Karşı- Savunmam

Giriş;


İlk günden beri bastırdığımız konu verginin yaratmış olduğu yüklerin OECD seviyesine inmesi.
-Erol Bilecik- TÜSİAD Başkanı

İlk günden beri bastırdığımız konu Asgari Ücretin OECD seviyesine çıkması
-Birey- Kendinin Kendisi ve Kendinin Sosyal/Sanal Temsilcisi ve Başkanı/Başbakanı ve BaşTemsilcisi/Herşeyi

Erol Bilecik'e ait röportajın tamamını izlemedim ama Sayın Erol Bilecik: "2.000 lira asgari ücret tabi ki yetmez ve baz alınan rakam düşükse ve TL bazındaysa yüzde 26 büyük zam rakamı olarak görülebilir ancak ..." derken ve bunun beraberinde beyin göçü, toplumsal ayrışma-kutuplaşma ve toplumun iyice akılsızlaşması ve hissizleşmesi gibi sorunlar da konuşulurken ve bunlara da uzun zamandır tanık olurken farketmiş olacak ki; Evet parasız toplum (kıt paralı ve düşük gelirli toplum) düşük beslenen, eğitimsiz ve düşük eğitimli toplumu da beraberinde getiriyor. Bir süre sonra da sanırım uygun işgücü bulamayacaklar ya da tüketecek tüketici ve birlikte yaşayacak düzgün insan da bulamayacaklar ya da istila ve yer değişimi denilen kavramlar da ortaya çıkacaktı. Belki bunları da farkediyorlar artık.

Bir Patron ya da Patronları ve üreticileri temsil eden bir kurumun başkanı Cumhurbaşkanına ve Devlet Başkanına asgari ücretin nerdeyse beklenilenin üzerinde ve yüksek açıklanması nedeniyle teşekkür etmiş ve bundan da memnun ve mutlu olduğunu göstermiş sanırım. Hani bize hep deniyordu ya: Patronlar bu işe çok kızar, işçi atar/çıkarırlar o paraya işçi çalıştıramazlar -bıdı bıdı. Ne oldu da bunlar oldu ve oluyor?

Herhangi bir toplumsal çatışmadan mı korkuyordu, milletin cebini ve refahınımı düşünüyor ve umursuyor bunları bilemem, insancıllığını bilemem. Yukarıda benim yazığım cümleyi de o söylemeli değil ancak onun cümlesi karşı tarafta yani işçi tarafında bu anlama geliyor, yani gelmeli ve bunun bilincinde tabi ki olunmalı... Yani işveren OECD ülkelerini baz alan yaklaşımlarla bastırırken işçiler ve sendikalar da hükümete ve işverene tabi ki bu yönde bastırmalı ...

-devam edecek-
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Ücretteki Vergi Yükü OECD Ülkeleri Seviyesine Çekilmeli Sözü/Söylevi Üzerine Düşünceler, Düşünmeler Ve Önermeler 1

Ücretteki ya da Asgari ücretteki vergi yükü OECD ülkeleri seviyelerine çekilmeli dedi Tüsiad başbaşı
Bir sabah röportajında TV de söyledi bunları
Ücretin tabanı OECD ülkeleri seviyesine çekilmeli dedi 'Birey'
Kimse duymadı
Kendi kendine
Bir internet köşeciğinde sözetti ve yazdı bunları

Emperyalizmin yarı sömürgesiyiz demiş Nazım
O halde bu naif ve enteresan gerçek 21. asırda da realite olmaya devam ediyor hala!


Bu konuda ne diyeceğimi nerden başlayıp nasıl derleyeceğimi inanın bilmiyorum. Eskizlerim var oysa karmakarışıklıklar. Hem okuyucuyu sıkmadan teknik bilgi vermeli hem de bunu bir modern/naif masal formuna sokmalı ve öyle anlatmalıyım.

Ücret Konusu;

Diyelim A işyerindeki X bir çalışan, 4.000 lira maaş alıyor ve bu ücret için "İşveren", belirlenmiş yasal oranlarda da ek bir vergi ve Sigorta (SGK yani Sosyal Güvenlik) primi ödüyor. Bunun SGK kısmının için de yaşlılık, hastalık payları gibi kalemler var, yani bildiğimiz emekli olunca devletten maaş alınabilmesi için bir birikim payı var ve ayrıca hastanelerden yararlanabilmesi için bir katkı tutarı var ve bunlara ilişkin belirlenmiş yüzdelik dilimler var. (Örneğin bunu sigortacılık mantığıyla, hayat ve hastalık sigortası mantığıyla düşünebiliriz. Aynı ve benzer şeydir.). Ayrıca da bir gelir/kazanç vergisi var. Peşin vergi var. Ve kişi tüketirken ve satın alırken de tekrar vergi ödeyecek... Ücret dediğimiz şey sadece çalışanın eline geçen tutar yani net ücret değildir. Vergi ve SGK kalemlerinin içinde olduğu ücrete biz brüt ücret deriz. Olayın işvereni ilgilendiren boyutu bu boyutudur çünkü işçiliğin ya da ücretin işverene gerçek maliyetini bu brüt tutar oluşturur. Yani İşveren için ücret hem işçiye ödenen ve ayrıca hem işçi ve hem kendi adına devlete ödenen tutardır. Bunun içinde ayrı ayrı işçi ve işveren payları (ve işçinin eline geçen net kazancına ek kazancı da) olacağı (ve bunun işçi adına devlete yatırıldığı) varsayılır ancak tamamı sonuçta işverenin elinden geçer ve çıkar. Biliyorsunuz bizim işverenler eski tüccarlar...

Türkiye de ücret gelirlerindeki vergi yükü yüzde 15 ten başlayıp gelir artışına göre yüzde 35 e kadar çıkıyor. Toplam SGK yükü yüzde 36,5 ve üzerindedir. Bu ikisi birleşince yüzde 50 ve 70 bandında bir toplam vergi SGK yükü gözüküyor. Yani brüt ücret denen net ücretin bu kadar üstündedir. OECD ülkeleri için bu rakamlar internetten araştırılabilir. Söylemde kıyaslanılan rakam bu rakamdır. Bunlara da birazdan değineceğim..

Sonuç olarak Asgari Ücreti için Vergi/SGK yükü yüzde 50 dolayındadır ve OECD ülkelerine ilişkin bu tabloları incelediğimizde tepe ülkelerde bu oranları da görüyoruz. Bunları da biraz açacağız.
Öte yandan ülkemizde işsizleşmenin azaltılması ya da istihdama katkı görünümünde ve adında İşverene uygulanan bir çok vergi indirimi, yatırım teşviki, Sigorta Primi indirimi vb. uygulama var .Asgari ücret düzeyinde bu teşvikler daha yoğun. Özellikle yeni yatırım teşviklerinde, ek istihdamlar da bunlar daha da çok. Bunların bir çoğu seçim yatırımı ya da geçici düzenlemeler olabilir. Bunların (başka şeylerle de birleşerek) ekonomiyi nasıl batırdığını ya da talan ettiğini Tüsiad yukarıda sunulan videolarda üstü örtük anlatıyor. Az söylemişler bunu biliyoruz. Bunlar hiçbir durumda çözüm değildir. Göz boyama, ekonominin içini oyma, ekonomi bilmeme, devlet yönetimi bilmemedir. Bunlarda azıcık değineceğiz.

Ama asıl açılması gereken konu tabi ki ülkemizde, "ücreti devlete düşük bildirmek ve ücretin muhasebe kaydının asgari sınırdan yapılması" geleneği denilendir. Bunu da anlatacağız.

Tüm bu yukarıda sayılan teşvik-indirim vb. uygulamalardan sonra bazı durumlarda aslında asgari ücret denilen de neredeyse vergi ve sigorta kaldığını bile söyleyemeyeceğimiz olgular var. Ben buradan kendimi savunacağım ama şu var. Tabi ki; Tüsiad'ın temsil ettiği kurumsal denilen işletmelerde büyük oranda işler böyle yürümüyor ve (yukarıda bahsettiğim gelenek onlar için tam geçerli değil) yasal hadlere azami uyum gösteriliyor. Bunun çarpıklığına ve ekonomik/toplumsal ikiliğine de, fiyat ikiliğine de, düşük fiyat ve gizli enflasyon/deflasyon ikilemine de diğer sorunlara da biz sizler adına da değineceğiz. Bunun çözümlerini ve sorunlarını açıyor olacağız.

-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Vergi Bilmecesi,
Vergi Kaçırma ya da Ziyanı Denilenin De-Facto Durumu ve Yapısal Reform Denilenler Üzerine 2


Yukarıda demiştik ki ücretlerdeki sigorta pirimi paylarını sigortacılık mantığıyla, hatta hayat ve hastalık sigortası, kasko vb. mantığıyla düşünebiliriz.

Kaldı ki devlette zarar etmemek ve gelecek nesillerini zarar ettirmemek için için konu da bir sigortacı ve baba titizliğiyle çalışmalıdır. Diğer türlü kırk sene sonra emekli olacak çalışanın bugünkü teminatını biz yiyor oluruz..Bu da oluyor zaten .

Ama bunu, yani sigortacı titizliği dediğimizi ve bunun matematiğini bizim ülkemizde işletmeye kalkacağınız an da şu oluyor. Bu halka bilgi verilemez, yumuşak karınlıdır, kolaycıdır-kolaya kaçar, fazla düzen istikrar sevmez, gider A ya oy atar, B oy çalar, seçim malzemesi olur- oy ve seçim kaybederiz, bunu toparlayamaıyız gibi mistik öyküler buna eşlik eder. Bu doğrudur da. Bir ölçüde de bunlar doğrudur. Doğru ve yanlıştır. Zor ve kolaydır. Yapısalcı bir ekip ve ne dediğini yaptığını bilen, ayakları yere basan ve matematiği kullanan bir ekip bunu yapabilirdi.

Yani kamu/halk tarafında bir devletin nasıl işletildiğinden habersiz oy atma sorumluluğuyla her şey çözüldü ve onlar yapsın ve devlet parayı nerden bulursa bulsun ve devlet nasıl işletilirse işletilsin benim sorunumu çözsün bunun için ona oy atıyorum durumu var. .

Bunlar hep dürüst özeleştiri , tarihsel birleşme, kaynaşma, soumluluk alma denilenlerle çözülecek dokuya işlemiş yapısal sorunlar. Bu soru-n-ların çözümü tarihsel tabakaların kaynaşmasını da içerir-bir çok şey içerir.

Biri bana yapısal reformun nasıl yapılacağını anlatsın.
Tüm bu yükleri sırtlanan biri ve bir ekip tabi ki çözebilir. Yeterli halk desteğini almış uygun siyasi kadro ya da tersinde yöneten uyumunu almış bir teknokrat grubu ya da ne yapıyor olduğunu bilen ve bildiğinden emin uygun teknik kadro ile bu çözülür. Matematik bildiğinden anladığından emin olmalısınız.

Yani ya dış akılları ve girdileri kullanıp sonunda/sonuçta Yunanistan gibi ülkeyi Sosyalistlerin kucağına atıp tüm bunların bıçak kesiği nasıl bir anda halledilebileceğini -dışarıdan izleyerek- göreceksiniz ya da aktör olup yavaş yavaş ve adım adım diğer yolları izleyeceksiniz ve anlatılacağı gibi siz yapacaksınız. Başka çözümcülerin ağzına bakın. Dönüp dolaşıp gelinecek mutlak çıkmaz ve yol kavşağı ya da kürkçü dükkanı ise ülkede şimdilik 1.000-1.500 Eurolar ve dolarlar bandında bir asgari ücret geçerliliği yaratmakta yatıyor olacaktır. Bunu da daha sonra yeniden uzunca açacağım ben..

Şimdi biliyoruz ki çalışanın sigortasını ve vergisini asgari ücretten bildirme ve ödeme (yani vergi kaçırma) yani ücreti düşük göstererek az sigorta ve vergi ödeme denen durum var. Buna iki yönden bu ülkede göz yumulur. Birincisi gerçekten yasal sınırlar çok yüksektir ve çoğu işvereni gerçekten zorlar. İkincisi zaten piyasa da buna daha önceden her türden gözyumularak zaten uyum sağlanmıştır ve dolaylı olarak zoraki de artık gözyumulur. Tabiri caizse " 'yasa' denilen" düşük yapmıştır ve bu sorun/durum görmezden gelinmektedir. Yürürlükteki yasa, buna tabi olan ve kurumsal denilen bir takım işletmeler için geçerlidir.

Yukarıdaki durumun yolaçtığı görmezden gelinen bir çok sorun var.. Bir kere düşük ödenen vergi ve SGK payları , düşük mal ve hizmet fiyatı olarak piyasaya zaten yansımıştır. Yani bu paranın artık işverenin kasasında kaldığı da artık meçhuldür. Rekabetçi piyasa zaten bunu iç etmiştir. Bunun yasal olarakta üzerine artık gidilemez .Aksi taktirde bu hem artan işçilik maliyeti hem de piyasa da mal ve hizmet fiyatı yükselmesine ve dolayısıyla işverenin işçi çıkarmasına neden olur. Bu çıkara çıkara bitmedi. Bu işveren hep işçi atıyor. Hiç mal ve hizmet fiyatını yükselt-e-miyor ve güncelleyemiyor. Örneğin hükümet gibi gerektiğinde fiyat güncellemesi ayarı çekemiyorlar. Yani işveren yeni maliyet oluştuğunda neden fiyatını oluşturamıyor da hemen hep kaçırıyor, katakulli arıyor ve ya da işçi atıyor? Bu tarihsel bir refleks mi? nedir?
Neden önceden 3 e sattığını artık 4 e ve 5 e satıpta işçisinin sigorta ve vergisini tam ödemiyor. Neden mal ve hizmet fiyatını yükseltmiyor? Biri buna geçit vermiyor mu? Bu kamunun da kaybı değil mi?
Artan fiyatlar artan enflasyon demek. Piyasadaki bu ikili durum ve sakatlık kabul edilmiş ve içsellenmiştir. Buna da bunu nedenlerine de tekrar döneceğiz ve bunu yeniden analiz edeceğiz.

Yukarıda sayılanlar bilgisizlik temelli ve tabanlı (ya da Türk halkının tabiyatı denilen tabanlı) basit sorunlardır. Aslında çözümü de bir o kadar basittir. Bu halkın refleksini ve vicdanını çözmek, dilini çözmek okumak ya da ne yapıyor olduğunu bilmek ve tepeden dayatarak bu böyle olacak diye direterek ve demir yumrukla buyurarak gibi yollarla bunu çözmek gibi bir çok ekstra ve alternatifte yorumu ve çözümü var bu konunun...

Piyasa yeniden yapılandırılırsa;
Vergi ve SSK yı tam ödemekten sanılanın aksine ve sanıldığı gibi işverenin bir zararı ziyanı yoktur. İşveren belli kar aralığında ve kar marjıyla çalışır ve hep aynı kazanır ve kazanabilir. İşverenin tek yapması gereken, yani yüksek vergiye vermesi gereken asıl tepki yeni fiyat belirlemek, fiyatını artırmak ve bu arada kar marjını korumak olmalıdır. Eğer piyasa da geçerli bir ikili yasa uygulaması olmasaydı ve gelirler de eşzamanlı yüksetilseydi ve bu konu halka açılsaydı pek tabi ki bu başarılabilirdi.

Görüleceği üzere, kamusal bilgisizlikle birlikte tüm bunların ilgilerine anlatılamaması ve yapılandırılamaması ve bu arada bunları düzenleyen yasalarında hızlıca kağıt üstünde yapılması ve kağıt üstünde yapılan bir yasanın hızlıca toplumca delinmesi ve bunun önüne geçememe var.

Türkiye ülkesinde zaten yasaların zaten gönülsüz ve topluma uygun yapılmaması, çalma çırpma derme çatma yasa bilinci, topluma bilgi vermeden ve gereken uyum sağlanmadan yasa üretme, siyasi bilinçsizlik, aklın dışarda ve başka yerde aranması ve sanılması, bizler de akıl yok yok sanılması, bizim teknokratların bilmiyor olması, bilenin dinlenmemesi ve aklının fikrinin karmaşık bulunması, yasa yapıcıya (uygun teknokrata) güvenmeme, uygun teknik kadroya yasa yazdırmama gibi uzayan ve daha da sayılmayan pek çok sorun düğümü var.

Yasa ve kural demenin ne demek olduğunu bilmiyoruz. Bir evdeki düzensizlik kadar basit indirgenmiş sorun ve çözümlerden sözediyorum. Çocuğuna söz dinletemeyen, geçiremeyen ve evde uygun düzeni sağlayamayan bir aileden ve burada basit ortaklaşa kurallar oluşturmaktan ve bunu uygulamaktan sözediyorum. Bu kadar basit şeyler. Teknik laflarla kafa dolandırmaya gerek yok.

(Bir kere ülkeyi yöneten sahiplenilmiyor. (diyorsan/diyorsak eğer) Bu ayrı bir teknik analizin konusu ve uzun bir detay olarak durmakta.. Teknokrasi ve bürokrasi denilen işletilmeli ve yöneten denilen ve yönetme denilen sanıldığı şey de olmamalı ikilemine gebe bir sorun.. Ama yukarıda/o denilen var ve yok .. ve ayrıca önce yasama denilenin tanımlanması ve bilinci gerekiyor. Yürütmeden önce yasama var. Meclis önce yasamadır. )

-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Tüketim Üretim ya da Üretim Tüketim Diyalektiği

Bizde devletten/kamudan çalmanın (hırs-ıslılık değil!) mübah ve geçerli olduğunu, Muhasebecilerin işverene bağlı ve bağımlı taşeronlar olacağını, kamusal doku olmadığını ve Muhasebecilik mesleğinin saymanlıktan ve hesaptarlıktan öte işverene kar ettirme amaçlı sitemde delik ve açık kollama ve üretme yanında kolay yoldan sorun çözme makamı vb. olduğunu artık biliyor olmalıyız.

Tüm bunlar bize bir şey anlatıyor mu? ya da kulağa hoş geliyor mu?
Tüm bunlar sanırım geçmiş bir İmparatorluğun izleri ve kalıntıları gibi mi?

Vergi Bilmecesi ve Diğer Bilmeceler 3

Tüketim Üretim ya da Üretim Tüketim Diyalektiği ve Bereberliği
Nasreddin Hocanın Kazan-ç/Kazanç Hikayesi ve Vergi Maummasının Asıl Aslı

Yukarıdan anladık ki ; Aslında tüm işverenler sigortasını ve vergisini tam da ödese piyasa da bir sorun yok gibi.
Peki neden bu sorun yine de bu yolla giderilemez ya da giderilemiyor?
Adam varyemez devlete para vermek istemiyor. Devleti sömürme bilinci. (Sistem -burda tıkanıyor.) Biri buna yasanın ne demek olduğunu, verginin ne demek olduğunu, yasanın bizi bir arada tutan şey olduğunu ve bunun böyle olması gerektiğini ve böyle olursa da onun zarar görmeyeceğini, buna mutlaka ve gerekirse zor yolla uyması gerekeceğini, aynı parayı yine de kazanacağını ama bunun yine de çok önemli olduğunu lisanı münasiple anlatmalı. Ya da diğer teknikle, eğer öbürüyle anlamıyorsa ikinci -üçüncü- yol...

Aslında devletin nasıl vergi topladığı hangi kalemden ne aldığı önemli değildir. Dürüst vergi toplayıp toplamadığı önemli ama vergi konusunda bir çok alternatif kuram oluşturabilir ve öne sürülebilir. Yapısal reform denilen anlamda binbir biçimde yeni yeni vergi yasası yazılabilir. . Ücretten vergi tamamen kaldırılabilir de. Sonuçta bu kuramsal bir yaklaşımdır .
Anlaşılıyor ki öyle de yapılmalı. Yani işveren bu paranın işçiden çıktığını sanmalı... O brüt denilen tutarın tamamı işçiye ödenmeli ve tüm SSK ve Vergi farkı işçi hesabına yatırılmalı ve sonra işçi gidip güvenle tekrar bunu devlete geri ödemeli ve yatırmalı .
Bu da mı olmadı ve tutmadı... Ve işçi de mi bu parayı ödemez ve kendi hesabında tutmak ister. İşçinin maaşını kendi bildirmesini de işveren kısıtlayabilir. Asgar ücretten götürüp öde lan diyebilir.

Yani işçiye parayı bol vermeli ve işçi gidip vergisini ve sigortasını kendi adına devlete yatırmalı ama yatırmaz dedik.
Tamam yatırmasın peki...

Peki bu devlet nasıl vergi alacak ve vergi barışı kuracak/kurulacak?

-Siz bir yol bulun değerli okuyucum artık- Türk milleti ve halkına yakışan. Bu Türk ifadesi de etnik köken değil hicivdir. Bu laf denildiği gibi (etnik köken olarak değil de) Sizin Köyde Eşek Yok Mu? nun yazarının dediği gibi ele alınmalıdır.

Biz vergiyi bir haraç olarak görüyoruz neden?
Tarihsel gelenek
Eşit vergi alınacağına inanmıyoruz.
Vergiyi azınlıklar ödemeli, sonrakiler/dışardakiler/ötekiler ödemeli, kıdemi düşükler ödemeli. Birileri haraca bağlanmalı

Uyanıklar var.
Saf kalmak itemiyoruz
Bu iş herkese eşit yapılamaz mı?
Yine de soytarılar olacaktır biz milleti biliyoruz, diğeri çıkar sağlarken ben avanak gibi ödemem, ödeyemem bu ülke de düzen yok, olmadı...
Bakın biz de bu refleks-ler var
O ödemezse ben de ödemem

Tamam devlet işverenden vergi/öşür alamadı. İşçiden de alamadı o halde ne yapmalı? Bu paralar harcanacak en iyisi biz alış satıştan pay alalım ve vergi toplayalım. Geldik KDV' ye..., (Ortadirek düşünsün KDV. Onun uyanık Pederi Hıyar mı ki ödesin KDV... Kemal Sunal'ın bir filmine gönderme...)

Yani vergi toplama için son seçeneğimiz de para harcanırken vergi almak ve toplamak. Aslında bu vergi toplama yollarının üçü arasında hiçbir teknik fark yok. Bu vergiyi ödeyen de yok. Bu (vergi toplama denilen aslında iyi bakarsak) su yoluna değirmen kurmak misalidir. O su ne eksilir azalır ne de artar. Para meta değildir. Unutun artık şunu...
Para -kendi- meta ve varlık değildir. Nokta. Altın gibi yerden çıkmaz...

Yine de işçiye parayı bol bol vermeli ve işçi bol bol rahatça harcamalı ve vergi SSK onun içinde olmalı ve bu para piyasada aktifçe dönmeli. Ve para dolaşımdayken Hükümet ağını dükkanlara kurmalı, çöreklenmeli. Oralardan balık avlasın bakalım... Yani devlet bu sefer de harcamalardan bol bol vergicik toplamalı ve kazanmalı.
Iı -Cık .. o da vermez..
Kim bu metanın sahibi, yöneticisi?

Aslına bakarsak para ya da bunlar kolaylıkla kontrol edilebilir şeylerdir dikkat edersek. Almanya gibi bir kamu ve polis devleti ve işbirlikçi muhbir devleti. Eşit hakka sahip vatandaş. Kamuyu ve yasayı koruyarak kendi hakkını özümseme ve koruma bilinci... Yasa koruyan toplum bilinci.
Acaba bu çözüm bu ve bunlar mı? Bizim millet uyar mı buna
Biz de olur mu? Bin yıl geçer .Öğren öğrenebilirsen. Daha çok yol var..

Peki; İşveren işçi-si ve kendi-si adına gidip bu parayı devlete yatırmak istemedi ve onu kasasında tutmak istedi ya da eksik ödedi. Ve İşveren, Devlete yalvarıp duruyor bana yardım et diye. Oysa tek yapması gereken fiyat güncellemekti.
İşçiye bu hakkı (kendi vergini kendin öde desek ve)sunsak belki de o da ödemeyecek ya da piyasa refleksleri bunu içe edecek. Her halükarda devlet bunu bir yolla toplayabilir ve toplamalı. Kamusal bir devletten sözediyorum...

Burda ne yaparsanız yapın ve yaparsak yapalım her sonuçta o yük işverene binecek!! sanıyoruz... Aslında tam olarak öyle değil çünkü aslında o yük işverenin yeni mal ve hizmet fiyatına binecek ve binmeli. Bunu anlamıyoruz..
Vergi yükü yüzde 200 de olabilir. İşverenin karlılığı aynı olabilir. Bir diğer örnekte ise değirmen misali bu bir çarktır. Devletin buradan ne kadar nemalandığı inanın iç piyasa da ve kapalı piyasa da sıfır önem ve hiç önemli değil. Bu sadece uluslarası piyasalarla, fiyatlarla ve uluslarası mal emek fiyatlarıyla gözleşirken sadece önem kazanır.

Son sonuçta yapısal sorun denilenlerin de nedeni yukarıda sayılanlarla bereber başta para kıtlığı sanısı, parayı mal meta sanma ve buna bağlı parayı ve gücü elde tutma vermeme/bırakmanın zaten güçsüz işçinin gelirini iyice daraltması ve bunlara bağlı;
düşük ücret ve kıt ücret, kıt gelir ve gelir azlığının tüketimsizliği/üretimsizliği tıkanması ile beraber-para kıtlığı sanısı vb. krizi denilebilecek olan neden tüm bunların ana nedenidir.
Amiyane cimrilik vb. nin ürettiği tıkanma ve bunun refleksini piyasa deneyimliyor ve piyasayı bu sürüklüyor..


Gelir azsa tüketim de olmaz. Tüketim olmazsa çark dönmez ve yani üretim de olmaz. Çark dönmelidir. Para bu sefer dışarıdan girer ve aranır. Yani gelirin kıt ve düşük tutulmasına bağlı para azlığı deneyimlenirken paranın kendi ve varlığı da aranır...

Tüketim Üretim ya da Üretim Tüketim Diyalektiği ve Bereberliği diyebileceğimiz bir şey var aşağıda açıklayacağız.

Tüketim üretimi artırır ve sağlar.Ters çevirin. Gelirin artırılması bu ikisini de artırır yani üretimin kökü tüketim ve gelirdedir. Yani artan gelir (ki artan çoğalan para demektir eşit) üretim sağlar-tetikler. Gelir artışı-gelir artışı-gelir artışı nokta... Gelir azlığı/düşüklüğü üretimsizliktir. nokta...
Arabayı marabayı bundan üretmiyorlar ve üretmezler. Açıklayacağız.
Tüketici yok gelir yok para yok eşit...

Gelirler ne kadar artarsa üretim o kadar artar. Diyalektik ters çevirme.. Bunun yadsınması dış piyasa denilene ilişkin. ya da harcama çalışma ateletine ilişkin. dengenin aranması gerekir.

Bir kere tüketici sınıfın büyümesi/büyütülemsi ve paralaştırılması gerekiyor. Bunu er-geç keşfedecekler.(dir göreceklerdir.) Yani daha çok elde daha çok para olması. Daha geniş bir çok paralı/tüketici sınıfı ya da toplumsal tabana yayılan...

Ne kadar felsefe ve ekonomik terminoloji devindirilerse devindirsinler.

Vergiyi kim öderse Devletin kendi çarkını döndürecek herhangi düzenli bir yolla vergi toplaması ve bunun çarkını bir biçimde kurması ve o çarkı döndürmesi önemlidir.

Yani vergi verme borcunu işverenden alıp işçiye ödetsin ya da olmadı işçiden alıp o harcadığında bu harcaması aracılığıyla vergi alsın. Yani son harcama noktasına o vergiyi ödetin. Bu devletin görevi ya da yaşamsal çıkarı için gerekli değil mi? Bakın çark sözcüğü.. herkesin karlılığı optimize edilebilir ve doğru kavram budur...

Ne yaparsanız yapın taşlar yerinde durur ve ne işveren kazanır ne işçi. Bu vergiyi kim ödüyor niye anlamıyorsunuz. Vergi ekstra yük değil.

Yapısal reform diyorlar. Yapamazlar ,yapamayacaklar. Bu ülkenin belli yapısal sorunlarına/taşlarına el atmak oy kaybına gebe ya da böyle anlaşılıyor. Çözüm süreci deneni bir hatırlayın-hatırlayalım. Dürüst bir girişim miydi? Ekonomik kalkınma hamlesi ve refleksi ve çıkar hamlesi miydi? Belki de kimi bağlamda kendi bağlamında da dürüsttü... Ya da ekonomik reformuna ve kazanıcına karşı..

Süren bir sorun örüntüsü olarak gelen yapısal sorunlar var-

ve aslında hükümet -doğru bilgilendirilse ya da uygun bürokrat ve teknokrat takımı ile çalışsa bunlar üzerine gidebilecek ya da üstesinden gelinebilecek sorunlar iken (ve hükümet bu güçte idi sanırım ) çözülmüyor ya da bilgisizlik süreğen ya da belki bu düşünüldü tartışıldı anlaşılmadı bilmiyorum/bilemem...

Halk bilgilendirilemez ve sosyal reform yapılamaz bu kanunlar yenilenemez değiştirilemez piyasa akışına ve mevcut duruma müdahale edilemez, tüm bunlar ırgalanamaz ve değiştirilemez sanılıyor. Sanırsın bunlar Tanrı yapısı/tapısı..
Sanki sihirli bi el ve kılıç deyip bunu yapacak.

Seçimden seçime zıplıyoruz... Bir kere kim gelirse gelsin bunla boğuşacak ve bunu devralacaktır.

Açık bir şekilde piyasalara bilgi vereceksiniz, herkese bilgi vereceksiniz. Biz bunların üstüne gideceğiz ve çözeceğiz üstesinden geleceğiz diyeceksiniz. ;Ve bunu göstereceksiniz. Bu ülke çıkıp sorunlarıyla yüzleşecek. Bu ülke de vergi ikiliği var ve bunun üstesinden gelmek istiyoruz ve gelmemizde gerekir herkesin geleceği ve refahı için önemli ve şu yolu izleyeceğiz denecek. (Demokrasinin ya da bir tiranın kılıcı eşit bu yolda)

Bir kere esnafa sen vergini ve sigortanı tam öde ve mevcut rakam üzerinden bildir demek, kârlılığını yeniden yapılandır ve ürün fiyatını güncelle demektir. Bunu da açıkça söyleyeceksiniz. Tüm piyasa da tam eşitlikçi rekabet olacak ve bu kurala herkes uyacak dolayısıyla başkası 3 e üretir 4 e satarken ilgili bu konu da zorlanmaz.
Ama sonuçta bu istendiğinde ve piyasada fiyatlar arttığında tüketicinin bunu alacak/karşılaycak yeni gücü olmalı. Bunu da beraberinde getirdiğiniz de bu reformu yapabilirdiniz.

-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Yapısal Notlar

.
Tüm Sendika ve işçi örgütlerine/örgütlenmelerine;

Ve Türkiye Ülkesinin Ücret Denilenden Reelde Aslında OECD Ülkeleri Kadar Vergi ve Sigorta Primi Toplayıp Toplayamadığı Sorunsalına Bakış 1

(Bu arada zaman zaman kendimi tekrarlıyor olabilirim ancak daha önce aldığım notların yayımlanması ve konunun/sorunun genişletilmesidir. Bu akademik bir çalışma değil.)

Sözde Asgari Ücret ve Teşvikleri-

Tüsiad Başkan Erol Bilecik: “Ücretteki vergi ve SGK yükü OECD ülkeleri seviyelerine çekilmeli dedi. "Oran konuşamayız ancak vergi/SGK yükleri OECD seviyesine gerilerse asgari ücret belirli oranda yükselir" dedi.
Size ne kadar yükseleceğini de gösterebilirdim. Küçük İşletmeler için şu anki konjonktür de hayır ya da bu fiyat etiketleri ve beklentileri ve piyasa koşulları ile ne yazık ki mümkün değil. Bu yasama/yürütme sorunu da öncelikle ne yazık ki.
İşçiliğin birincil gider olduğu küçük işletmeleri ele alalım. Asgari ücreti şu ya da bu yolla yükseltmek denilen işçiyi taciz etmekten ücret ve gider kısıntısandan ve işçi çıkarmaktan başka refleks üretmez. İşçinin eline geçenle, net ücretle boğuşmalı, net ne, bürüt ne hesap bilmeyen özellikle küçük işverenden sözediyoruz.
Bilgilendirme uygulanmalı, önhazırlık yapılmalı, yasal taban uygulanmalı ve neyin ne olduğu tane tane satır satır anlatılmalı. Tabi ki yapısal toplumsal reform denilenlerle bu içiçe yürümeli.. Yasamanın yapacağı yasanın korunması ve uygulanması ve piyasaya uyarlanması bilinci burada esas konu..
Ayrıca yukarıda da anlattığımız gibi işverene, artan asgari ücret/ücret sonucunda yeni üretim maliyeti ne olursa olsun üste kar marjını koyarak sadece ve sadece fiyat etiketini yenilemesi ve gerisini piyasaya bırakması gerektiğini ve duruma yalnızca böyle tepki vermesi gerektiğini sıkı bir anlatmak gerekiyor..
Yasamanın/yasanın ve hukukun ne olduğunun bilinci gerekiyor..

İşçi atma/çıkarma denilen refleks ve diğer benzer reflekslerinse sosyodinamiği ve psikodinamiği İşveren-İşçi ilişkisi vb.konuların yapısal durumu ayrıca incelebilir/belirlenebilir..

Yürütülmeyen Yasama, Emekleyen Yasama, Abidik Gubidik Yasama

Özellikle Küçük İşletmeler ve Kurumsallaşmamış İşletmelerdeki Yüksek Ücretlerin Asgari Ücretten Yani Düşük Bildirilmesi ve Buna Devletin Gözyumulması Sorunsalının Kimi Boyutları

Bu sorun var. Diğer sorunlar da var. Bu nedir? Ne kadar bir tutardır ki denilebilir. Bunlar zaten küçük işletme ve kendi yağıyla kavruluyor hem buralarda kaç kişiye asgari ücret üzerinde ödeme yapılıyor ki denilebilir. Piyasadan biliyoruz ki yüzlerce işçi çalıştıran KOBİ'ler ve binlerce işçi çalıştıran Holdingler var. Geçmiş dönemlerden biliyorum ki 200-300 aralığında işçi çalıştıran ve işçisinin yüzde 25 i kadarı asgari ücret üzeri ücret alan bir işletmeye Vergi ve Sigorta Primlerini gerçek rakamları üzerinden bildirmenin maliyetini hesaplayan bir çalışma yapmıştık. Bunun bir yıllık maliyetinin bir kaç milyon/milyonlar olacağını görmüştük..

(Burada akademik bir çıktı gibi tüm sonuçları sıralama gayretinde değiliz. Biz kendi sonucumuza yürüyoruz o halde diyeceğimizi içeren belirlemeleri araştırıyoruz.)

Gerçek Ücretin Asgari Ücret Üzerinden Bildirimi Denilenin Ürettiği Kimi Yapısal Sorunlar

Bunun işçi tarafını ve işçinin emeklilik payı dahil diğer zedelenmelerini bir an bir kenara bırakalım.
Bunun ikili bir piyasa yapısı oluşturacağından sözedebilirdik. Hani bir marka yağ 40 liradan satılırken diğer bir marka yağ 32,5 liradan satılıyor. Ucuzluk marketleri dediklerimiz var. Tıpkı bunun gibi işçiyi zorlu koşullarda çalıştıran ucuzluk üretimcileri var. Ucuz üretim yapma telaşı ya da piyasanın ucuz ve düşük ücrete ve alt/dip fiyatlandırmaya sıkıştırılmasının zorunlu çıktısı ve dar gelir anlayışı da bunları üretiyor.

İşçi işveren ilişkilendimesi psikodinamiği/sosyodinamiği denilen burada ayrıca genişçe incelenebilir.

Bu anlamda bunun piyasa da ikili ücret yapısı ve düşük mal ve ürün-hizmet fiyatlandırma sorunu üreteceğini söyleyebiliriz. İşin aslı düşük fiyatlandırma da bir sorundur ve belirtileceği gibi gizli fiyat ve enflasyondur. Ücrete uygulanan teşvikler bile gizli fiyat ekleridir.

Bu anlamda piyasanın bir ürün için geçerli reel fiyat belirleyememesi.
Ya da A cinsinden firmalar ve B cinsinden firmalar fiyatları ve iki türlü rekabetçilik vb. oluşturmasından sözedebiliriz. Örneğin tutup bankacılık sektörünü ele alırsak böyle bir sorundan sözedemeyiz ancak yukarıdaki yağ örneklemesini iyi incelersek ve benzer ürünler için genişletirsek bu söylediğimizde pekte hatalı olmadığımız sanırım anlaşılabilir.

Dikkat edilirse buradaki düşük fiyatın da aslında bir çeşit gizli enflasyon ya da yansımamış ürün fiyatı eki olması ve aynı zamanda gerçek maliyetlerle üretim yapan ve bunun üzerinden fiyat belirleyen üreticiye de zarar vermesi ve ikili üretici tabanı oluşturması gibi bir durumdan sözedebiliriz...

-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Yapısal Notlar


Devletin Ücret Denilenden Reelde Aslında OECD Ülkeleri Kadar Vergi ve Sigorta Primi Toplayıp Toplayamadığı Sorunsalına Bakış 2

Yapısal Bir Çözüm Olarak Süper Asgari Ücret Konusuna Bir Bakış]

Asgari Ücrete Uygulanan Teşvikler


Zaten işçiliğe dair sigorta ve vergisini en alt kalemden hesaplayan ve bildiren işveren aslında bir çokta teşvik görüyor.

Türkiye de ücret üzerindeki yüklere ( biraz da seçim ve işsizleşmenin önüne geçeceğini sanmanın yatırımı olarak ve ya da bu nedenlerle işe yerleştirme ve işsizlik rakamlarının düşürülmesi girişimi olarak) bir çok teşvik zaten uygulanıyor.

Bunların genel rakamlarını bilmiyorum ancak benim Türkiye de ücretten genel olarak OECD ülkeleri seviyesinde bile vergi ve sigorta toplanamadığı savımı çürütebilecek kadar düşük olduğunu sanmıyorum.

Bu rakamların kayıtdışı olmayan bölümü vergi ve sigorta prim bildirgelerinden kolayca alınabilir. Ben bu konuda bir araştırma yapmadım ya da buna gerek bile duymadım. Çalıştığım coğrafi bölge de son birkaç yıldır çalıştığım bütün işletmelerde (diğer teşvik kalemleri hariç olmak üzere) sadece toplamı yüzde 36,5 dediğimiz sigorta prim oranında bile yüzde 5+6/11 teşvik uygulandığını ve bunun yıllardır uzatılıp durduğunu biliyoruz.. Ben burada bunlarla ilgili rakamlar ve veriler alıntılamaya ya da ilgili içerik vb. linklemeye hesap tutmaya gerek bile duymuyorum.

Ücretteki gelir vergisinin, gelir artışıyla paralel artan oranı (yani yüzde 15 le başlayıp 35 e çıkması) ya da toplam sigorta prim yükü (36,5) ayrıca incelenebilir ya da bunların bağımsız olarak birbiri cinsinden OECD kıyaslaması sunulabilir ancak dediğimiz gibi realitede bu rakamlar zaten örtüşmüyor ya da kurumdan kuruma durumdan duruma değişiyor. Bu araştırmaların yanında, bu alanlar da düzenlemelerinse zaten yapılması gerekeceğini ise açıkça biliyoruz. Yasalar Tüsiad için de ve bir Tüsiad uysun diye de yapılmıyor ve yasal zemin zaten tam bir muamma....

Diğer taraftan dediğimiz gibi zaten bir çok işveren sigortalılarını asgari ücretten devlete bildiriyor. Burada otomatik bir kayıp ve eksi var ve sözkonusu ve bu hesabın içinden nasıl ve hangi ölçüt ve rakamlar baz alınarak çıkılabileceği de ayrı bir tartışma konusu . Burada piyasayı ya da onun ruhunu zedeleyen ya da yasa/yasama yürütme denileni delip geçen bir kayıtdışı alan ya da ikidurumluluk zaten var.

Hatırlarsak: Bahçeli ‘başkanlık’ için referandum ya da yasa dedi: Fiili duruma hukuki yol aranmalı. demiş

Sanırız Bahçeli ya da diğerleri bu gibi durumlarda ise fiili duruma hukuki yol aramıyor...

Bu konuya derince girmeyeceğim ancak Asgari Ücrette ve ya da ücrette de bir çok teşvik var. Yatırım yapılan bölgelere ve yatırım-istihdam durumuna göre ve bir çok başka ölçüte göre değişiyor ancak belli vergi ve sigorta indirimlerini kapsayan teşvikler sanıyoruz ki her dönemde mevcuttu. Hatta geçen yıllarda bir ek istihdam paketiyle birlikte tabiri caizse önceki işçi sayısının üzerine ilave edilen her işçiye 1-2 yıl nerdeyse hiç sigorta ve vergi ödenmemiş gibi oldu. İş başı Eğitim Programı denilen ve işsizlik rakamlarını düşük göstermekten başka hiçbir gerçek sonucu/mahareti olmayan işverenin zaten çalıştıracağı işçinin ücretini devletin sırtına yıkan uygulamalarla bunlar birleştiğinde vergi ve sigorta sistemindeki delikleri/düşükleri daha iyi görebiliriz. Zaten KOBİ vs. denilenler yüksek ücretli çalışanı düşük ücretten bildiriyor. Bunların o KOBi ye de faydası yok. Bunu asıl sonucu piyasa da mal ve hizmet fiyatlarını düşük tutmak ve göstermek sanırız.. Burada ders vermeyeceğim.

Yani sonuç olarak, başlangıç bölümünde önerdiğimiz asgari ücretin yükseltilmesi ve bunun sürdürülebilirliği denilen hem tüm bu sor-u-nların çözümü hem de devletin düzgün ve sağlıklı vergi kazancı ve sigorta geliri artışı ve bunu da toplayabilmesi anlamına da geliyor. Buna geleceğim: Bunu biliyoruz
Tüm bunları anlatma ve açma nedenimiz amaç sonuç cümlem de aslında budur.
Düşük gelir/düşük ücret sorunu ya da asgari ücretin gerçekten de dünya gerçeklerinin çok çok altında ve kıt olması denilen sorun; sayılan diğer tüm yapısal sorunların hem nedeni hem kaynağı ve hem de bu sorunları ve ve onların aşılması sorunu denilen tüm süreçleri de besliyor . Catch 22 gibi . Tamamen bir yumak ve düğüm... Ve asgari ücretin yükseltilmesi ipinin ucunu açmadan tutmadan bu düğüm ve yumak çözümlenemez. Bunun çok net olarak anlaşılmasını öneriyorum. Ekonomist misiniz? Akademik kariyeriniz mi var. Buyrun bana anlatın.. Matematiksel bir saptama hatası var mı ya da mantıksal bir saptama hatası ve ben yanılıyor muyum? Yanılıyorsam nerede ve nasıl yanılıyorum?

Yazımcı olarak bu konunun açılımlanmasını destekleyen alternatif yazımlar üretme konusunda çaba sarfedeceğiz.

Yani sonuç olarak aslına bakarsak devlet yüksek görülen vergi rakamlarına ve oranlarına rağmen reelde bir çok işletmeden bırakın OECD seviyesinde bir vergi ve SGK geri bildirimi alabiliyor mu? Bir çok işletmeden? Hangi işletmeden? Bunların tüm ekonomi de ki payı nedir? Devlet gerçekte tüm ücret gelirlerinden ve bu dağıtımdan ne pay alabiliyor.

Oranların şu an düzenlenmesi tek başına tüm sorunları çözer mi şu an da? Ya küçük işletmeler de... Tüm herkesten tüm vergi ve sigortaları buna dayanarak yani sigorta ve vergi rakamlarının düşürülmesine dayanarak isteyebilir misiniz? Aynı an da asgari ücretin muhtemelen tam yaklaşık bu tutarlardaki indirim oranın da artışını konuşuyor oluruz.

Ben oranların düşürülmesini de sözederek ve buna ek ve bağlı olarakta ya da bunun sonrasında asgari ücretin sanılacağı gibi yüzde 5-10-20 değil daha artan katlarla sürekli güncel tutulması gibi bir içerikten sözedeceğim... Rakam değil bakın belirli alım gücüne ve endeksine mutlaka yaslanmış ve endeklenmiş/çıpalanmış asgari ücret


Asgari ücretin artışı tüm piyasalarda fiyat artışı ve fiyat belirleme konusunda serbesti sağlayacak bunu anlatıyoruz. Fiyatlar yükselecekte yükselecek sonuçta bunu anlatıyoruz. Çok çok yükselmeye rağmen hala alım gücü yüksek bir süperasgari ücretten sözediyorum bunu anlatıyorum
. Gerçek bir maliyetlendirme artı fiyatlandırmadan sözediyoruz asgari ücret kaç lira olursa olsun, vergi ne olursa olsun . Bunun sonucunda Ekmek 3 lirayı mı yenir 5 liraya mı ben bilmem. Bunu dert etmeyecek bir yeni asgari ücret yaratmaktan (7-11.000 aralığını zorlamaktan ve üretmekten ve bir süre artan ama sonra tam bir dengeye oturacak enflasyondan ve tü mbu şeylerin tam bir gazını şişini almaktan sözediyorum. Piyasa koşullarının da bunu dert etmeyeceği herkesin cebinin dolacağı bir döngü-ler ekonomisi.
Kuramlanabilir.

-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Türkiye Ülkesindeki Yapısal Sorun

Daha postu yazmaya girişirken ülkenin adının bile bir yapısal sorun ve kargaşa olduğunu görüyoruz. Bundan sonra Muz Cumhuriyeti diye bahsedebilir miydik? Kavramlar insanları yaralıyor...

Ülkedeki Yapısal -Asıl- Sorun

Bu örneklemeyi daha önce de kullandık. Elimde bir mal var ve buna para cinsinden bir kıymet biçiyorum. Elimdeki malın ne olduğunun hiçbir önemi yok. Diyorum ki bu 10 para. 10 adet para. Sonra piyasaya her hangi bir biçimde para sürüyorum ya da şunu yapıyorum. 5 kişiye 1 para veriyorum ve hadi bunu alın diyorum. 5 i parasını birleştirse onu alamıyor. Sonra şu oluyor. Amerika ülkesinden biri çıkıp bende üzerinde 100 yazan bir kağıt parçacığı var. Sen bana ondan 10 tane versene/gönder diyor. Katar adında bir ülke de diyor ki: Aa ben de üzerinde sayılar yazan o kağıtlardan çok var sana biraz vereyim mi? ya da onu ben alayım bari? Kağıt sorunu mu çekiyorsun? Sayılarla aran iyi mi değil?

İç piyasa denilende ki asıl sorun yapısal kargaşa budur. Tam olarak budur. Bir de (çözümleme ve çarpıklığın gerçek boyutunu/oranını görmek ve kavramak için) emeğin değer kuru ve uluslararası emek değer endeksi ve kuru gibi bir tanım ve tabir öneriyoruz.

Uluslararası Emek Endeksi/Kuru
Ya da Uluslararası Emek Yemek ve Ekmek (Kavgası) Endeksi


Son sonuçta acilen ülkedeki emeğin değer fiyatının nazari yükselmesi/yükseltilmesi ve uluslararası piyasalara eriştirilmesi/eşitlenmesi ve bu arada bol bol piyasaya para sürülmesi satınalma-aldırma yaratılmasını öneriyoruz. Buradaki matematiksel bir değer atama düzeltme ve uygun çarpanla yükseltme yenileştirme gibi . Ya da sayının orjinal değerinin geçerli/nominal değerinin kullanılması gibi.

Uluslarası 5 i bu ülke de 1 olarak kullanmak sorunsalına bakış çözüm


Birileri bu ülkeye gelince 5 in değerinin 1 olduğunu iddia ediyor. Bunu düzeltmekten söz ediyorum.
Bir matematik hatası var bu giderilecek..

Buradaki emek değer farkına eşit yeniden üretilecek (piyasa tabiriyle piyasa sürülecek yani basılacak ek) paranın karşılıksız üretilen ve basılan bir para olup olmayacağını ise tartışmaya gerek görmemekle birlikte ayrıca tartışacağız ve ele alacağız.
Beni Başkan yapın ben basarım bakın nasıl da basıyoruz ya da düzeltiyoruz mu denmeli?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Türkiye Ülkesinin Yaşadığı/Varolduğu Dünyadaki Yapısal Sorun-lar

Yukarıda anlatılan şeyi anlamadıysak daha Türkçesi

Emeğin alımgücü ya da değerleme karmaşası denilen de emek aktörü olarak benzer başka ülkelerin de bulunması ve bu ülkelerde emeğin pahalı satılması nedeniyle onların emeğinin çok satınlaması ve dolayısıyla bizim ülkemize emek bozdurmaya ve harcamaya geldiklerinde çok kazanmaları

ya da

Emeğin alımgücü ya da değerleme karmaşası denilen piyasa da dış emek aktörü olarak benzer başka benzer ülkelerin piyasalarında bulunması ve (bunların etkileşmesi ve) bu ülkelerde emeğin (başka paraya ve başka bir sayıya ve sayısal değere yani) farklı değerden satılması (ya da nominal referans değer farkları/sayı değeri farkları) nedeniyle (dışardan çok sayı ve sayısal değer getirenin) onların emeğinin (içerde) çok satınlaması ve dolayısıyla bizim ülkemize dışarıdan emek (ya da emeğin sayısal değerini) bozdurmaya ve (değiştirmeye) harcamaya geldiklerinde çok kazanmaları...

"Beni ülkemde 60 birim emek yetmiş birim karmaşa alıyor /70 birim karmaşa satın alıyor.."

Peki daha da Türkçesi;

Senin ülkene geldiğimde de benim param geçiyor ama nerdeyse hiç bir şey almıyor ama sen benim ülkeme geldiğinde ve kendi paranı ve yani örneğin bir aylık birim emek kazancını benim ülkeme getirdiğinde ve benim paramla yani benim emek kazanç endeksimle/piyasamla değiştokuş ettiğin de benim en az 3-4 aylık birim emeğimi ya da onun karşılığını satın alabiliyorsun (ben bu para bozdurma ülkeler arası para değiştokuşturma işini anlamıyorum-sevmiyorum niye bunlar böyle) sonra buna dünya diyorlar, biz insanız biz kardeşiz diyorlar , ekonomi diyorlar, nominal ve likidite diyorlar anlamıyorum.. Bunlar ne diyor ya kim bunlar!!
Bunu adam gibi yapsalar ya!!

-Yapısal 1-

Ülkenin en burkuk ve en bozuk yapısalı..

-

Bu örneklemenin altını ise şuradan dolduracağım.

Örneğin Türkiye de Asgari ücret 10.000-12.000 lira civarı olsaydı ama yine de aynı şeyleri satın alsaydı . Yani ekmek 5 lira 10 lira , Pirinç 10-15 lira ,Bir ev en 1-2- milyon ve bir araba da aynı paraya olsaydı..

İkinci örnekleme de ise Asgari ücret yine 2.000 lira olsaydı ama ekmek 0,50 kuruş ile 1 lira aralığı olsaydı. ve dolar 1,5 ila 2 lira aralığında olsaydı...

Bunlar sadece parasal ya da sayısal değerle ve referanslar . Bunları belirleyen ne ? düzenleyen ne kim?

Bir ülkedeki en büyük ve önemli piyasa aktörü ya da yasa koyucu ve yönetici ya da piyasa yöneticisi ve ya da bu işlerle ilgilenen şey/kurum devlet mi?
Peki ülke tek başına değil diğerleri buna izin vermiyor ve manipüle ediyor ya da yanlış bilgi pompalıyor ..

Peki ben başkanım ve ülkedeki direkt dışarıdan ithal edilmeyen ya da birincil girdisi dışa bağımlı olmayan her şeyi beş kat ucuzlattım dışa bağımlı ürünleri girdi referanslarıyla yeniden kendim fiyatladım ya da devlet olarak tüm bunları ben satın alıyorum ve dediğim istediğim ve işime gelen fiyata satıyorum ya da işime ne gelirse onu yapıyorum diyelim...

(ondan sonra piyasayı serbest bırakacağım merak etmeyin ayarımı çektikten sonra bırakacağım)
Serbest piyasaya müdahale etmiyorum bu arada yapısal ayar veriyorum
...

-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Vergi ve Sigorta Denenin Hesabına Dair Kimi Kavramlar

Ücretteki Verginin Artan oranı ya da Değişkenliği Denilene Dair -Kaba- Bir Örnekleme

Biliyoruz ki, Türkiye de ücret üzerindeki gelir vergisi yükü değişkendir ve yıllık gelir toplamına göre vergi kademeli olarak artar. Bir üst kademeye geçildiğinde ise dolayısıyla işçinin maliyeti de değişir ve brüt ücreti artar.

Ben örneğin az önce internete netten brüte ücret hesabı yazarak 4.000 lira alan örnek işçimiz için bir hesaplama yaptım. Ocak ayında bu işçi 700 lira gelir vergisi ödüyorken yıl sonunda bu rakam 1.500 liraya çıkıyor. İşveren buna uyum sağlayamıyor. Bunu saçma buluyor. Aslında bakın bu verginin işçinin vergisi mi işverenin mi olduğu belli değil. Öte yandan net ücret alan bir işçini geliri yıl içinde hiç artmayacak. Yani 4.000 alan işçi hep 4.000 alıp iki katı ödenecek... Burada gelir artışı denilen şu. Örneğin yıllık kazancın "X" liradan fazlasını (farazi örneğin 30.000 lira) üzerini şu yüzdeden vergilendiririm diyor devlet.

Yukarıdaki ücret değişkenliği aslına bakarsak maliyetlendirme fiyatlandırma deneni de aydan aya etkiliyor. Örneğin restorancılık yapan 30-40 kişi çalışan bir işletmenin Ocak ve Aralık ayı aralığındaki ücret hariç tüm diğer giderlerinin sabit olacağını varsayalım. Bu böylesi bir işletme de işçi gideri en önemli kalemlerden biri. Oysa Ocak ayındaki işçi gideri ile Aralık ayındaki işçi gideri arasında oldukça yüksek bir fark rakamı buluruz. Gerçekten işveren bunu anlamıyor ve saçma buluyor. Bu işletme sattığı ürüne Ocakta başka Haziran da başka Aralıkta başka fiyat uygulamıyor.

(Ayrıca yine de yukarıda bahsettiğimiz gibi bir çok işveren ücrete ilişkin vergilerini zaten alt sınırdan gösterip ödüyor.. İyi bakarsak alt sınırdan ödeme denilen buradaki karmaşayı da biraz hafifletiyor..)

Ücretteki Sigortanın Değişkenliği Denilene Dair

Ücretteki sigorta primine gelelim. Bu aydan değişmiyor. Oransal olarak sabit diyoruz ancak iyi bakarsak bu da değişiyor. Gelir vergisi kademesi artarak brüt ücreti değiştirdiğinde haliyle ücretteki sigorta rakamı da artıyor. Ben yine örnek işçimiz için internet üzerinde yaptığım hesaplama tablosuna göre söyleyebilirim ki; 4.000 lira alan örnek işçimiz için Ocak ayında yaklaşık 1.800 TL SGK ödenirken bu rakam yıl sonunda 2.300 lira oluyor.
Yani ortada (1800+1500) neredeyse ek bir 4.000 lira daha var.
Yani yüce devlet sonuçta Ocakta 6.500 liranın 2.500 lirasını ve Aralıkta ise 7.800 liranın 3.800 lirasını istiyor.

Bunun ürettiği çok ciddi yapısallardan biri de şudur. Yüksek ücretli çalışan azlığı. Ara ücret azlığı. Yani asgari ücretin hesabını yaparken ve yapıyorken şunu da gözden kaçırıyoruz bu alan düzeltildiğinde yüksek ücretli ya da ara ücretli çalışan oranı da mutlaka artacaktır.
Yani şöyle düşünelim . Burada 10-20 kişi çalışıyor ve bu ofiste bir müdür bir de şef yüksek ücret alır. 1 ya da 2 kişi. Belirtilen sorun düzenlendiğin de (tabi artık bunlar yerleşmiş reflekslere dönmezse umarım) o ofiste bir çok ara ücret çeşitlemesi esnekçe gelişebilirdi.

Normalde ücret anlaşmasının brüt ücretten yapılabilmesi gibi bir kavram da var. Aslında ücret brüttür de yani brüt denendir. Yani örneğin işçiyle 4.000 lira net ücrete anlaşmak yerine Ocakta 6.000 lira brüt ücrete anlaşılabilir. Bu seferde aydan aya işçinin ücreti düşecektir.. Örneğin örnek işçimiz Ocakta 4.000 alıyorsa haliyle Aralıkta 3.000 alabilirse iyi... Buna rağmen hala Ekim Aralık ayında vergi artacak...

Bizim ülkemizde muhasebecilk mesleği de tüccara yapışıktır. Kavramsal detaylara giremiyorum ancak laf lafı da açıyor ya da konu konuyu kovalıyor

Bir de bir şey daha söyleyeyim. Burada tüm bunlardan dolayı iki arada bir derede kalıp saç baş yolan ve gerçekten çok sıkıntı çeken/çektirilen meslek elemanları var.

Ücretteki SGK yükü evet oldukça yüksek gözüküyor ancak bir de gerçek sağlık harcamalarına ve emeklilik maaşı denilene bir bakalım.

Bir çalışanın geçmiş prim ödemelerinden oluşturalacak bir emeklilik planında A gelişmiş ülkesinde bu kişi kaç maaş alırdı bir bakalım... Bunu Sn. Bilecik hesaplamalı değil. bu Sn. Bilecik'in sorunu değil.

Şu referansı öneriyorum. OECD ülkelerinde ücretteki emeklilik ve yani yaşlılık ve malüllük aylığı vb.nin prim paylarını ve bir işçinin tüm çalışma süresince birikimini hesaba katalım.

Sonuçta;
Bakalım Sn. Bilecik yine de haklı mı? Sn. Bilecik kağıt üzerinde haklı ya da Tüsiad halkı için haklı...Devletin kasası için hiç haklı değil


Bir not ve düzeltme için;
Şimdi teknik detay açmak istemiyorum ancak brüt ücret ve maliyet rakamları (ben yukarıda yanlış söylemiş olabilirim) farklı şeyler.. ,bunun düzelmesi için yazıyorum
İşçinin payına düşen işçinin ödemesi gereken sigorta payı ve işverenin payına düşen işverenin ödemesi gereken sigorta payı gibi ayrımlar ve haliyle burada işverenin payı denilen hala brüt denilen ücrette de gözükmüyor olabilir.

-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Sağlık Sektörünün Vurgunu Soygunu ya da Sağlık Gideri ve Harcamaları Denilenlerin Dur

Sağlık Sektörü Denilenin Soygunu/Vurgunu

Birincisi ilaç hastane tröstleri tarafından hortumlanıyoruz, sömürülüyorsunuz. Sağlık sektörü bir turizm sektörüne ve bir rahatçılık sektörüne ve bir karın okşama ve oy toplama sektörüne dönüştürülüyor. Bu belki bir çok ülke içinde böyle bilmiyoruz ancak

Ücrette hep bunun/bunların payı (yani ön ödemesi) var. Bunu devlet ödemiyor. Devletin ödemesi ne demek? Bunu kim ödüyor ya da kime ödetiliyor bu?

Sigorta sigorta gibi işletilmelidir. Ne devlet zarar edecek ne kamu. Sağlık harcaması ne ise ücrete toplam sağlık primi olarak o binecek-binmeli. Bu elektrik faturası gibi gerçek yüklerle hesaplanmalı ve yıldan yıla gerekirse aydan aya da güncellenmelidir. Bunun kararını bulunca-bulunursa oranlanmalıdır. Bak o zaman millet nasıl hesabının peşine düşüyor ve iki ilaç yazdıranı ve hastaneye gideni de nasıl kovalıyor ve kendi kendine iyileştiriyor.

SGK yükü düşürülecek mi? Önce sağlık harcamaları ve hastane giderleri düşürülecek, el birliğiyle düşürülecek
Ya da bunun nasıl düşürüleceğine dair bir çözümleme sunacağız ..

İlaç sanayinin refleksi sorgulanmalıdır. Sonuçta Kapitalizmin en gelişmiş en çok kazandıran sanayi uçlarında biridir ve bu arkadaşlarda hep daha fazla kazanma refleksi her zaman vardır. Çok geniş uçlu bir tartma konusudur. OECD denilen ülkeler de neler olduğuna bakılabilir. Alternatif olarak Çin, Küba örneği ve bir çok başka örnek incelenebilir ancak bir Kuzey Avrupa ülkesinde ya da bilmiyoruz belki Japonya da bir otu size reçete edebiliyorlar bunu biliyor muydunuz?
Doktor karın ağrısına Zencefil yazsa reçete etse ne yapardın. Bunu yaşlı babannene ve annene yapsa ne yapardın? 4 sinir hapı 3 diyalektik kullanıyor
Doktorum sinir hapımı değiştirdi uyuyamıyorum.. Babaanne senin bir şeyin yok eski topraksın cebinden/cebimizden paramızı çalıyorlar soysuzlar.. Dediğim gibi buralarda laf lafı kovalıyor ve açıyor

OECD ülkelerinde bu katılımlarla Sağlık hizmeti almaya kalksak ne olurdu?

O ülke batardı. Yo Tüsiad düzeyinde değil ancak -reel- piyasa düzeyinde KOBİ denenin refleksi ve de teşvikler denen sonrası ücretten toplanan gerçek hastane ve sağlık paylarının sağlık sektörünü ne kadar finanse ettiğine bakın/bakalım. Bunu bir kaç gelişmiş sayılan ülke ile kıyaslayalım..

Sigorta paylarının düşük olduğu varsayılan bir çok ülke de TR vatandaşı sağlık hizmeti almaya kalksa sanırım kıyameti koparırdı ve hükümeti suçlardı. Bu ülkelerin kimisinde sağlık hizmetlerini sınırlandığını, özel sigortalar olduğunu bunların dengelemeye girişildiğini hatta ek ve komşu ülkelerle sağlık ziyareti ve ticareti olduğunu ve kiminin bu işin içinden çıkamadıklarını da biliyor musunuz? Bunun tersi olan ülkelerde yüksek..

Devlet sigortası denilen tamamen kaldırılabilir kurumlaştırılabilir. Bu alanda tamamen özel sigortacılık bile işletilebilir. Bunu sadece kuramsal olarak (yan i düşünce açıcı ufuk açıcı olarak) yazdık -belirttik

Biz de TV de bir haber yayınlanıyor ve ertesi gün'e 15 binde bir görülen bir hastalığın 75 bine özel üretilmiş özel ilacı adrese sipariş hemen ödeniyor.

Bir de düzgün beslenme ve fizik aktivasyon konusu var. Sağlık hizmetlerini azaltmanın gidermenin en iyi iki yolu bu yol. Bunun yolu da yine eğitimden (ama aslında öğre-n-imden) bilinçlendirmeden ve milleti doğru düzgün beslemeden geçiyor. Doğru düzgün beslenme denilen para kazanmadan o da artan gelirden geçiyor. İyi gelir iyi eğitimdir. Tüm bunlarsa yine gelirden ve dolayısıyla gelir artışından geçiyor

Bu yukarıda sayılan bir kaç sorun Hükümetçe (birilerinden) brifingler alınıp farkedildiğin de ekmeğe kepek mi katsak, tuzu mu azaltsak, ekmekten katkıyı kaldıralım gibi refleksler oldu gördük. Hatta bir ara hükümet tarafından kaya tuzu kullandırma girişimi oldu. Kalp sorunlarında dünyada lidermişiz. Sigara avcısı devlet otoritesi bir şeyler denedi sanırım. (Aslında nikotinin nikotin bazında yani sigaradan hariç nikotin ve ürün bazında yani saf nikotin olarak faydaları var ha! araştırılabilirdi)

Canan Hocanın bir birifingi bunlarda etkili oldu sanırım. Restoranlara kadar tuz girişimi oldu. Ekmek katkıları gibi şeylerle ve ekmekteki kepek oranıyla uğraşıldı, et ithal edildi. Hepsi dolaylı iyiniyet girişimleriydi belki ya da ekonomik kazan kazanın denenmesi.. Ama kalan kaldığı yerde kalıyor... Ucuz et sat diye baskı yaparak sanırım et ucuzlatılmaz. Milletin cebini para doldur önce.
Sonuçta bir Kurban bayramı döneminde artan şarbon söylencesi marketlerden ucuz eti de ne yazık ki az çok rafa kaldırıldı.. Millet hala nitelikli proteinsizlikten ve hayvansal yağsızlıktan akılsızlık/can çekişiyor.
Karbonhidrat ağırlıklı beslenmek hem ciddi bir problem hem uyuşukluk hem de sağlıksızlık. Zihinsel dinçliğin olmaması ya da toplumun ve milletin aklen/zihnen de şöyle böyle denmesinin az-çok nedenlerinde biri de belki bu...

Sonuçta sağlık harcamalarının gelir gruplarına göre dağılımı incelenebilir. Artan gelir ve refahın sağlık giderlerini nasıl etkileyeceği de çözümlenebilirdi.

Gelir artışı ve gelir artışı denilen (aslında çok iyi bakacak ve analiz edecek olursak son sonuçta ) sadece bir sayısal tabana ve dolayısıyla sayısal yükseltme girişimine dayanıyor.. Yasamanın ve yürütmenin uygun eylemiyle
...
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Asgari ücretin 1300 TL geçişinden önce 6 aylık zamlanması
Ve Asgari Ücretin 1.300 lira Oluşunun Firmaları Batırmaması

Yanlış mı hatırlıyorum?
Evet asgari Ücret 6 ay da bir zamlanıyordu . Son bir kaç yıldır ise 12 ay da bir zamlanıyor.
Bu -çok- iyi baklılırsa -çok uzun vadede- bileşik faiz hesabında asgari ücretin değerini zamanla eritiyor? 900 lerden 1.300 lere seçim yatırımı olarak birden artırdıklarını düşündüler oysa piyasa da bekleyen birikmişlik sanırım bunu geri emdi/emiyor ya da zaten ücret gelirlerinin artışı ki emeğin kendinin en büyük üretim maliyetlerinden biri oluşunun sonucu olarak fiyatları geri yükseltiyor. Aslında buradaki fiyat yükselmesini ücrette ve gelirde gerçekte bir değer artışı varsa enflasyon olarak almamak lazım. Bu ikisi arasındaki farkı belki bulmalı ama sonuçta asgari ücreti sayısal olarak gözle görülür artırmak onu gerçekte de artırmış mıydı?
Şu an bugün o günkü 900 lere göre artmış bir gücü ve satınalması olan bir asgari ücret var mı?

Bu 12 aylık geçiş neden yapıldı_? Bir devletten çok işveren mantığı burada uygulanıyordu.
Bakın yüzde 26 yı sonuçta bir bindirmeye bindirdiler ve işveren hemen işçi attı oysa 13-13 düşünün 14-12 düşünün .Böyle mi olurdu? Hep tarihsel hata-lar. Hemen buna tepki verebilirlerdi...
Eylülde yasa çıkarıp bir ara zam ve iyileştirme yapabilirlerdi ya da yine ikiye üçe bölebilirlerdi.

Zammın 2 ye bölünmeden yapılmasının ve gelişinin şokunu bu yıl başında gördüğümüzü ve henüz görmediysekte ay sonlarında olması ilerleyen dönemlerde göreceğimizi düşünüyoruz. Enflasyon rakamları bu seviyelerde iken Asgari ücret güncellemelerinin bırakın 12 aya çıkarılması 3 aya felan düşürülmesi gerekmez miydi ki işveren aşamalı olarakta buna uyarlansın . Hangi işveren ek işçilik maliyetini doğru düzgün hesaplayıp Ocak Nisan aralığı denilen bu süreçte hele bir de seçim döneminde, bir de üzerinde bu kadar fiyat baskısı (seçime kadar aman zam yapma ayarı) varken doğru düzgün fiyat zammı uygulayabilecek. Tepkisini size İş-Kurda ki yeni sayılardan gösterecektir.

Bekleyen/beklemiş bir enflasyon mu var ? demek oluyor bu?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Yapısalcı Notlar

Emek fiyatının +yüzde 26 yeniden değerlemesi sonucu piyasa da bekleyen bir yeniden değerleme/enflasyon var mı ve olacak mı sorunsalı?

Emek neyin göstergesi?,,

Bunun için şu örneği kullanacağım. Bir ev kirası o evi 10 ile 15 yılda satınalıyor diyelim ve bu bir göstergedir diyelim. Benzer bir gösterge üretebiliyor muyuz -bir- bakalım...

Bitmemiş (yüzde seksen denilen) bir evim bir de aracım var. Dünyalık.
Yani satıp savsam ihtiyaç olsa ve bunu tüketsem anlamında hesaplıyorum.
Geçen yıl bu ev nerdeyse 12 yıllık asgari ücrete tekabül ediyormuş sanırım. Biraz önce hesapladım.. Şu an 9 yıllık asgari ücret ediyor sanırım. Ölsem onu bir önce ki değerine gelmeden ya da bir evle takas etmeden ya da aynı anda başabaş bir ev felan alamdan satmak istemezdim bu konjonktür de.....

Bir ay da ev fiyatları yüzde 26 artmıyor.. Ev fiyatlarıyla asgari ücretin ne mi işi var? var mı?

Ben bunu ne vererek kazandım? Kaç yıllık ya da aylık emeğimi ona yatırdım?
Ben bunun tam değerini isterim ve beklerim. 10 yıllık kazancıma eş bir evi 5 yıllık kazancıma eş satar mıyım? Satmak ister miyim?

Yani ev fiyatlarını sadece aradaki üretim işçilik maliyeti farkı mı etkileyecektir. Piyasada iki ev satıcısı var. Biri ev sahibi diğeri de müteahhit. Müteahhit kazanç payına göre/oranla ev satar ve fiyat belirler ya ev sahibi? Müteahhitte ev şu an ucuz sanırım alabilirseniz iyi de yatırım olur? mu?acaba?

Aracım ise yaklaşık 1.5 yıllık asgari ücret ediyordu ve sanırım şu anda yaklaşık 1.2 yıllık asgari ücret ediyor.Bundan emin değilim bu yanlış olabilir. Değişen dolar kuru vb. bir çok etken var.

Aslında ben bu hesabı şundan yaptım. Dara düşüp bunları satsam/satmış olsam (geçen yıl) nerdeyse 10 yıl beni bakar diyordum. Geçen yıl bunu diyebiliyordum. Köye köşke gitsem beni emekliliğe atmasa da yaklaşık yaklaştırır diyebiliyordum (biraz daha dişimi sıkar bir şeyler buluştururum) idare ederiz diyordum. Bu ekonomi de şu andaki güncel fiyatlarla 5-7 yılda o para erir, farkettim ki ya da belirsizlik var.
Yukarıdaki sorular ve sorunlar için tam bu cümlenin etkisini düşünmeyi öneriyorum...

Bu yüzde 26 denilenin etkisi fiyatlara yeniden yayılmayacak mı ve fiyatları yeniden değerlemeyecek midir?

900 - 1.300 geçişinde neler olmuştur?

Yüksek ücretliler yani asgari üzeri yüksek ücretliler de yakın benzer ve yaklaşık oran da bir zam almışsa ve alıyorsa?
ya da almıyorsa?

-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113

İşçi Kazancına Asgari Ücret Düzeyinin Üstünde SGK ve Vergi Ödemeyen Kurumlar ve Ucuzluk Marketleri, Piyasa Örneklemesi

Piyasaya Yapılan Müdahaleler

Ben bu konuyu incelemeyeceğim. Kendimce kenarından geçiyorum... Bir çoğu daha önce aldığım notlarımı da veriyorum ve herkese açık bir alanda da görünür ve yayınlanmış oluyor. Bu anlamda başlıkları m parçalı ve kendi içeriğini vermiyor ya da her başlığımın içi dolu değil biliyorum. Kayıtlama mantığı.. Kişisel şeyler ve izlerde içeren bir yazım ve ...Yayınlama/verme mantığı da içeren notlardır hem de kendi sonucuna yürüyor sonuçta yazımlama mantığım...

Bilmeyenler için yeniden hatırlatalım. Türkiye de Kurumsal dediğimiz kimi ticari yapıların haricinde neredeyse hemen her ticari kuruluş işçilerinin Gelir Vergisi ve Sosyal Güvenlik Sigorta Paylarını işçi yüksek gelirli olsa bile Asgari Ücret rakamları üzerinden bildirir ve öder. Bu bir çok yapısal sorun ve karmaşaya fiyat rekabet karmaşası ve ikilemi/ikiliğine de neden olmaktadır. İşçiye de yüktür. Örneğin daha sonra oluşacak alacak davalarında aldığı ücreti iddia edemez. Emeklilik payı ve ücreti geriler. Yıllardır ne el atılıyor ne de düzenlenip düzeltiliyor. Yukarıdaki yazımlarda parça parça olarak bunu değerlendirdik.

Biz bunu ucuzluk marketlerinde ucuzluğun nasıl yaratıldığından tutalım da hızlı zenginleşme ve piyasa koşullarında rekabetin biraz hızlıca aşılarak küçüklerin büyümesi ya da zenginleşme sağlama, piyasaya yeni yerleşen henüz ticari refleksi tam anlamayan küçük esnafın ve küçük balıkların düşük fiyatlarla daha makul koşullarda üretim geliştirebilmesi ve devletin buradaki çıktıdan daha az nemalanması, düşük fiyatlı mal hizmet üretebilme ve sunabilme vb. olarak bir çok bakımdan yorumlayabiliriz.

Serbest Piyasa da Neler Oluyor ki 1

Sayın Erol Bilecik: "Serbest piyasaya baskı yapmayalım, herkes parasının hesabını ve neyi nerden alacağını ya da ne alacağını zaten biliyor demiş."

Serbest piyasayı biz de biliyoruz.
İki marka yağ arasında yüzde yirmiye yakın fark var. Yüzde yirmi ucuz üretilen yağ bir ucuzluk marketin de satılıyor. Belki fason üretim ve arkasında kendi markasıyla yüzde 15-20 daha pahalıya yağ satan bir üretici de duruyor ve pahalı sattığına yakın kalite de ve içerikte bir yağ ya da tam aynı ürün. Hızlı ve sıcak para nedeniyle ya da iyi bir iş anlaşması olarak görerek bir çok küçük yatırımcı bunlara üretim yapmak için can atıyor. Aşağıda ne olduğunu iyi biliyoruz.

Bir çoğumuz ucuzluk marketlerinin kalitesinden ya da ürün hilesinden endişe ediyoruz. Ben başlangıçta kuruyemiş vb. belirli ürünler ya da bilindik markalar hariç bu marketlerden alışveriş yapmazdım. Şimdi ise biraz değişti. Hem ekonomik gerekçelerle hem de sosyal-sosyolojik kimi gerekçeler sanırım.
Aslında bilindik markalar bu marketler hep sonradan girdi biliyoruz. Başlangıçta belli bir gruba özgü market etiketi taşırdı ve öyle bilirdik onları. Kendi markaları vardı. Eskiden belki buraya giden profil etiketi ikilemi vardı değil mi? Bu sonradan değişiyor 5 yıldızlı bir market oluveriyorlar sizin için.. Bunu akıl da tutun.

Bu marketlerin de kendince kalite kontrol güvence süreçleri var sanırız. Bunlar da işvereni ucuzu üretmeye (ve kendileri en ucuzu almaya bulmaya ürettirmeye) zorlarken ve preslerken sonuçta bunun için de belli yollar kullanılıyor. Bunlardan biri birkaçı ucuz işgücü, ucuz hammadde arayışı (düşük ya da uygun kalite alternatif hammadde kullanma vb. ) ve ambalaja kadar her şeyden kısılır sanırım. Olası her kalem hesaplanır.
A ve B Markası o fiyattan satamıyor.

Şimdi bu kriz döneminde piyasa da bir algı oluştu. Sosyal medya da ürün fiyatları dönmeye başladı ve marketler suçlandı... Bunlar 1 e 500 alan tüccarlar değiller. Çoğu gıda ve rekabetçi sektörler ne yapmaya çalışıyorsunuz? Suçlu bulundu ve hedef gösterildi. Siyasi iradenin bir anlık refleksi. Berbat bir refleks ama... Psikoloji de savunma mekanizmaları vardır bunun aynısı. Siyasi irade bir an da üzerinde oluşan baskıyı geçiştirmek için tabanını oyalıyor ...

Sanki üretici yüzde 300 kazanıyor ve bu karından vazgeçecek. Hala bunun aynısı sürüyor. Bu temel gıda benzeri özelilkle rekabetçi üretim ve düşük gelirlinin asgari ve temel harcaması ve tüketimine yönelik kalemlerindeki üretim öyle bir şey ki fiyatlar indirgenmiş zaten. Dip zaten.
Daha önce de piyasalar da oluşan, oluşturulan bu baskılarla kar marjları üretim hadleri bunların hepsi denetlenmiş sıkıştırılmış, her yönden optimize edilmiş ve rekabetçilik vb. nedenlerle fiyatlar olası en optimum düşüğe adeta çekilmiş zaten biliyoruz. Market işi özellikle pek kıyafet ,takı ya da beyaz eşya işi gibi değil sanırım bunu biliyoruz.

Burada yukarılarda tekrar tekrar inceden dokunulduğu için "işçi at" refleksine girmeyeceğim.

..Toplumun ...laştırılması denilene dönelim isterseniz... Bunu herkese zararı var mı yok mu? ve bunu bilen biz ya da diğer aktörler ne durumdayız bakalım.



Bu haberle yaklaşık olarak aynı dönem de bir facebook grubunda üreticilerin piyasayı bahane edip çıkarcı bir bir biçimde fiyat yükselltiğini ima eden bir görsel ve içerik görmüştüm. T. marka ve P. marka iki yağ görseli ve yanında 40 TL yazıyordu... P. markayı geçtim de hadi T. markaya da giydirilmesini pek hazmedemedim. Eski bir Tarım Kredi Kuruluşu ya da Tarım Satış Kooperatifiydi bu.
Bir piyasa da rekabetçilik varsa ve çoğu üründe eski bir Tarım Satış Kooperatifi gibi gelenekçi ve kamucul ahlaklı zihniyetli bir kurumsal yapı varsa orada fiyat manipülasyonu yapabilecek aktör olur mu? var mıdır?

Peki bu arkadaş ne yapıyordu. Bir ucuzluk marketin de yüzde 20 ucuza yağ bulduğu için mi bunu yapıyor...

Yukarıdan verdiğim linkten kaba bir hesap yapılabilir. Daha rafinasyona ya da pakete ve bir işletmenin üretim sürecine girmemiş ve işlenmemiş yağdan sözediyoruz. Neden bu arkadaş bakmıyor ve bunları düşünmüyor? Siyasi irade onu o hedefe yöneltti. Bu çok ...ydı... Bunu geçelim mi_?

İşin aslı ucuzluk marketleri denilenler piyasayı da kastırıp ters yüz ediyorlar.

Bir işletmedeki çalışma koşullarını ve kalite süreçlerini bir market organizasyonu değil de devlet denetlemelidir ancak ucuza üretim denilen her zaman zorlu çalışma koşullarına gebedir sanıyoruz ki. Bu anlamda olumsuz cümleler vermek ve irdelemek, kurcalamakta istemedim..

Ucuzluk üretme sürecinin bu kadar ucuz olmamasını istiyoruz ve umardık...
Temiz bir ucuz üretme süreci, tertemiz ve tam yasal zeminine ve tam bir yasal zemine oturmuş bir süreç kim ummaz..

---

Satın alırken A markası ve B markasında, fazla çalışma yapılıp yapılmadığı, ne oranda yapıldığı ve bunun ne oranda karşılandığını, belirli esneklikler sağlansa da genel anlamda iş hadlerine azami uyulup uyulmadığı, işçinin izin kullanıp kullanmadığı gibi .. konuları bilmek istiyoruz ve bu bir etikette yazmıyor. Devlet bu işlevi icra etmiyor. Sanırım serbest piyasaya müdahale etmemekten bunu anlıyorsunuz. Ya Yürütme işlevsiz ya da Yürütme Yasama bağı. Birini giderin...

Dar gelirle yukarıda dediğim seçimi yapamam sanırım ya da diğeri bunun onaylaması mı_?

Temelde işçi örgütlenmesi gerekiyor ama işçi örgütlenmeyi öğrenene kadar devletin koruması kollaması gerekiyor.
Devlet işçiyi değilde/değilse hadi onu geçtik yasayı korusun. Yasasını korusun. Devlet devletse yasasını bari korusun kollasın. Korumayacağı yasayı niye yapıyor.
Devlet devletse yaptığı yasayı korusun. o yasayı o yapmadı mı?
O yasa o devletin çocuğu...değil mi?
Burada yasamanın ne olduğunu/olmadığını ne demek olduğunu anlatamayacağım.açmayacağım bunu kitaplar yazıyor
Aşağılarda ilişkin bir yazım gelecek/verilecek. Kitapların yazmayacağı.. Okuyanlar bunu iyi okusun...
Benim 15 yıldır gezdiğim aynı çarkın içinde gezmek ister miydik?


"Devlet yasanın tarafında durmalı. Devletin tek tarafı bu..."
.,
-devam ediyor-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Asgari Ücrette OECD ülkeleri oranında olmalıdır. Olmalı mıdır? Nasıl olur?/olmaz ya da ya doğru 1

Burada yazım hazırlarken OECD baz rakamlarını kurcalarken ve araştırırken bazı haber sitelerinde Almanya için Asgari Ücret-in 1000-1200 Euro yazdığını gördüm. Haber yazımcısından Almanyadaki saatlik çalışma ücretini/koşullarını/biçimlerini öğrenmesini ve araştırmasını ve bu yazımını düzeltmesini hatta tekzipini rica edeceğim. Biri bana hesaplasın Almanya da 45 saat çalışma kaç para ediyor;? 45+ saat çalışma ise kaç para ediyor?

Türkiye de hafta da 45 saat çalışılıyor ve aylık çalışma süresi 225 saatten hesaplanır. Ben bu rakamlarla Almanya da asgari Ücretin 2.000 Euro kadar olacağını yani bu kadar çalışmanın bedelinin bu olacağını söyleyebilirim ki hesabı iyi ve doğru bilmiyorsam ya da bu yanlışsa ve eksikse sadece çalışılmış gibi sayılan haller denilen bir hafta tatilini ve aktif çalışılan 45 haricini de bu hesaptan düşelim. Yine de sanırım 1700-1800 Euro gibi bir rakam bulurduk... Dediğim gibi Almanya da ki hesabı bilmiyorum...

Almanlar Almanca çalışıyor ve Almanya da Almanca çalışılıyor

Türkiye de çalışma saatleri ve koşulları 45 saatinde çoğu zaman üzerine çıkmaktadır. Serbest zaman denilenler bağımsız değildir yutulur işçi izin kullandırılmaz. Tabi bunu Almanya gibi bir ülke ile kıyasladığınızda çalışmanın çok otonomlaşması ve insanın makinalaşması/makinalaştırılmsı gibi durumlarla kıyaslayıp bazen gözardı ediyoruz.

Öte yandan Asgari Ücret denilen amiyane basit ücrettir ki vasıfsız yeni iş başı yapan tecrübesiz vb. çalışana uygulanması gereken bir basit ücrettir

İşsizlik Ücreti/Ödeneği ya da İşsizlik Nafakası

Bu sosyal devletin bir gereğidir. Ancak konu bu değil. Elzemdir.
Bugünkü piyasa dengesizliği/güvensizliği denilenin de bir nedeni ve olmaması zaten çürümenin gereği mi?
Bu çok önemli gerekli ve hızlı eklemlenmesi gereken bir yapısal . Hem tüm sorunların çözümü için görmüyor musunuz?
Tüm tüketici reflekslerini özellikle biriktirmeci korumacı yastık altına sokmacı tüm tüketici reflekslerini de giderebilir ...akar

Niye biriktiriliyor? Kıtlık mı görüldü çekildi. Cimrilik nasıl gelişir mesela..

Su akmıyorsa depolarım, akıyorsa başında içerim ya da ordan oraya taşırım ve ama taşıma amaçlı su depolarım . Saklama (geleceğe saklama) amaçlı su kullanımı ben duymadım. Su kıtlığı için su depolayan gördün mü?
Bu su para oluyor. Su döngüsü gibi para döngüsü var hiç eksilmez, döner döner sadece piyasa da döner durur....
Para için döngü yaratın ve döngü (dolaşım-akış vb.) tabirini kullanın lütfen doğru iyileştirme de..

Hala yaya ve kabile devleti olduğumuzu gösteriyor. Dörtte bir asgari ücret bile olsa sosyal hayat nafakalanması
Gidip belediye kapıları çalıp dilenmeden ve makarna ve kömür için kuyruğa girmeden ve bir sürü sosyal yardım kapısı aşındırmadan, kaymakam huzuruna çıkmadan, ve diğer yardımlar...

Ya da devleti onu yürütebilene vereceğiz ve bütün açları nasıl doyurduğunu ve dilendirmeden bunu nasıl yaptığını en azından denediğini ve bunun için çalıştığını göreceğiz ya da diğeri.

Niye Almanya yapmıyor mu? Türkiye demekle Almanya demek arasındaki fark ne?

Kullarını, aç ve aciz kullarını doyuran büyük organizasyon

Bu (işsizlik nafakası, sosyal nafaka benzeri) çok önemli gerekli ve hızlı eklemlenmesi gereken bir yapısal .
Niye eklenemiyor?

Türk Halkı/Milleti bunu kötüye kullanır? Çalışmaz yatar para bekler
Eşine dostuna ahbabına sigorta yaptırır kendini attırır ücret alır..

Peki işten atılmasa da herkese verilince de bu olur mu?
Peki çalışırsa eğer 4 katı 5 katı ücret kazanabilirse ,iş bulma kolay olsa, piyasa kolay olsa ve bolca da alternatif iş olsa yine de bu olur mu?
Peki bu sorun nasıl çözülür o halde bana mantıklı bir yol bulun-bulalım...

İşsizlik fonunda ne kadar para birikti? Bu fon neden kuruldu kurulurken amacı neydi? Bunu kim yaptı yapıştırdı?

Fonda para biriktiği ve yıllar geçtiği halde halde neden hala aynı yasa. O para ücretlerden kesile kesile ve damlatıla damlatıla o fonda birikmedi mi? Para nereye harcanıyor? Ne yapılıyor? Bunu yapanların yaptıranların da mı vicdanı/kemikleri sızlamıyor?
Saçın onu geri yatırana saçın o halde... Bire bir pay saçın/geri saçın ya da olmadı eskiye göre 2 pay işveren 1 pay işçiye geri verin...

Hükümetler devrolunurken ibra oluyor mu? Ya da ibra isteniyor mu?

-devam edecek-
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
.
"Devletin yasası olur tebaası değil!"

(Bence eğlenceli bir yazım oldu. Bu doğal haliyle kalmalı! ve verilmeli. Bu akademik bir şey değil sonuçta ,arayışlar)


Neden Asgari Ücretin OECD Seviyesinde Olması'na Gelirken

Bu kendini açıklıyor ama bilmeyen için ve aşina olmayan için

Tüketici Yaratmak,Tüketici Yaratmak,Tüketici Yaratmak

Piyasanın gerçek potansiyeli__??
ya da

1-Tüketici Yaratmak 2-Tüketici Yaratmak 3- Tüketici Yaratmak

Matematiksel ya da Düşünsel Üretimler,

Neden -yüksek ve artan ve sürekli de artan asgari ücret çünkü

Üretim yapmak/yaratmak için tüketimi desteklemek
Üretim için tüketimin önünü açmak.

Tüketim yapmak böylece de üretim yapmak, sağlamak. Tüketim bitince üretim devam eder artar ya da başlar. Para artarsa tüketim artar. Gelir hem para artar hem paranın dolaşımı hızlanır. Harcama hızı da artar. Piyasa hızlanır-işler.

Üretim yapmak için bol bol tüketim yapmak/artırmak gerekiyor. Bol bol üretim yapmak için da bol bol tüketim sağlamak yapmak gerekiyor...

Üretim artırmak/sağlamak için tüketim artırmak/sağlamak gerekiyor. Bunun için de -eşit- para ve gelir sağlamak gerekiyor. eşit.hepsi birbirine eşit. başka sorun yok. döngü..

Üretim Tüketim Kabızlığı bir arada. Yeme-Boşaltım gibi bu ikisi bir

Tüketilemediği ya da hızla tükettirilemediği için ürettirilmiyor
Bu da uygun gelir ve yeterli para sağlanmadığı için oluyor.. Yani gelir azlığı ve düşüklüğü üretimsizlik ve düşük üretimdir, sınırlı üretimdir. Gelirler üretimi de artırır.

Üreticiyi desteklemek ve geri beslemek için tüketiciyi destekleyin..
Önce tüketiciyi besleyin ve destekleyin, o üretim besler ve destekler, böylece de üretim artar. kolay

Çalışan aynı zamanda tüketendir ve müşteridir.
Alıcı yine çalışan. Piyasada ki tüm,hizmet, ürün alıcıları yani müşteriler yine çalışanlardan oluşuyor.

Üreticinin cebine de tüketiciden geliyor ve akıyor. Bu ikisi arasında dönüyor .döngü..

Üreticiye para veren tüketicidir. Tıpkı maaş verme gibi bu ikisi aynı şey...
Satınalma işlevi ve maaş ödeme. bunlar aynı şeyler.
İşveren de emek satın alıyor ve o emek için bir müşteri,alıcı..

Üretilen tüketilebilir ve tüketilen üretilebilir

Üretim yokluğu (ya da azlığı (tüketim yokluğu ;(yoksunluğunu ya da azlığını) gösteriyor. Bu da para ve gelir azlığını, sirkülasyonsuzluğu, işaret eder.

Sirküle olması için sürekli harcanması gerekir, sürekli harcanması için birikmemesi/tıkanmaması ve paranın da kıt olmaması gerekir. bunun için gelirin de az olmaması gerekir. Artan gelirin korunması gerekir. Artan gelir çok para ve çok harcama. hızlı para kolay para .
Çok tüketim çok üretimdir.

Parayı nerden bulacağız?
Parayı bulmayacağız. Geliri artıracağız bu para sağlayacaktır.. eşit..kuramsal/nazari

Tüketim yaratmak ve böylece de üretim yaratmak,
ve yani (gelir artırarak çok ama çok) kolayca Tüketici Yaratmak ve Ve Tüketici ve tüketim-gücü Artışına bağlı Üretici ve Üretim Yaratmak. Bu ikisi de bir/beraber.. olurdu.. Güçlü para-kolay para...

Neden -yüksek ve artan ve sürekli de artan asgari ücret çünkü


üretimi teşvik etmek için..asgari ücreti yükseltin daha da yükseltin daha da yükseltin ne kadar üretilirse o kadar yükselir...
denge aranır dalgalanır aranır
uluslararası piyasalarla da eş-rekabetin dengesi aranır. piyasa bunu kurar aranır bulunur kurulur -kendinden.. açıklıyor
bu haliyle rekabet edebiliyor musunuz?
kendini açıklıyor..,
Üretimi döndüren tüketim mi ?
Üretimi getiren tüketim mi?

Üretileni kim tüketecek? Tüketiciye para verin ve alsın kendini açıklıyor.
Artan gelir artan tüketim o da eder artan üretim... O da eder azalan işsizlik. Artan para eder.. Bunda bir yanılgı var mı?

(Aradaki para devletin icra göreviyle ilişkili.Devlet icra edecek.İşini yapacak yani. Para sağlayacak. bildiğim kadarıyla para basma yetkisi sadece devlete verilmiş o halde ben basamam tabi ki devlet basacak. Aradaki parayı devlet basacak..)

Üretilene eşit tüketiciye para verin. Tüketiciye üretilecek'e eşit ön para yansıtın/sağlayın. ne kadar ve ne hızla üretilmesini ve ne kadar çok üretim istiyorsanız o kadar gelir artışlı denk para sağlayın..
Ne kadar az işsizlik istiyorsanız o kadar çok üretin, yani o kadar para üretin yani o kadar gelir artışı üretin

Ne kadar üretim istiyorsanız o kadar tüketim hacmi (bu da) eşittir gelir hacmi yaratın.. Ne kadar istiyorsanız o kadar

Gelir hacmi eşittir üretim hacmi

tabi gelir tek elde depolanmıyorsa/sınırlı ellerde sınırlanmıyorsa ve yaygınsa ve dışa kaçmıyorsa vb. 1 -

Her üretilen eşit her tüketen ve tüketilen buna dikkat edin buna eşitte para ve tüketici gerekir.
Her üretileni alacak eşitlikte tüketici ve para-sı gerekir. Aksi taktirde üretilemez.
Daha çok satmak ve üretmek için daha çok satın alacak parası olan tüketici gerekir bunu dışarıda aramayın içerde var...

=Tüketiciye para sağlanırsa üretim artar. Denklemde hata var mı şimdilik

Tüketim döngülerini üretim ve üretim döngülerini tüketim

Tüketim döngülerini üretin ve üretim döngülerini tüketin bunu neden anlamıyorsunuz?
Üretileni tüketin ve tüketileni üretin.Piyasa Ekonomisi..
Üretileni tüketin tüketileni yeniden üretin
ve tekrar tüketin
-çözümleme-

Bunu anlatmaya gerek yok. açmaya

tüketin..artan tüketin diğer durumda para bir elde birikirse kısıtlanırsa bu tüm üretilen tüketilir mi? bakın üretilemez bile. Ne kadar tüketilecek para varsa o kadar üretim olur.
Bunu bir kaç kişi mi tüketecek bunları neden anlamıyor sun?

Para ne kadar varsa o kadar tüketilecek
Gelirler ne kadar yüksekse para o kadar çok olur

(Ev alır araba alırlar diyorsak çözümlenebilir denge noktası aranabilir. Ev fiyatları yükselebilir ,piyasa doygunluğu aranır bunlar çözümlenebilir. Dışa para akışı olur bunlar çözümlenebilir denge noktası ve diğer dinamikler aranır.
Mütayit çok kazanır diyorsan piyasa/ekonomi dengedir. İnşaat işçiliği 15 bin felan olur ağır iş olur. Sonra artar. Kaçak işçi göçmen işçi izin vermezsin..)

Tüketicide de para çok olmalı ki daha çok harcasın ve daha çok kazan..

Artmış gelirde araba da üretirsin
Dışa satma ya da dıştan alma denileni şimdilik işin içine sokmayalım

Sınırlı tüketici sınırlı tüketim dolayısıyla üretim sınırlı mı?
Sınırlı elde para varsa sınırlı tüketici var sınırlı tüketim var ve dolayısıyla da sınırlı üretim var

-Dış satış, dışa satış artırma refleksleri 80'ler inceleyin.. Dışarıdan içeriye para girişi için..

Herşeyi dışa satmıyoruz. Hiç bir şeyi dışa satmıyoruz. Dışa ne satıyoruz ki....

Üretim ve tüketim birbiri ucuna bağlı şeyler. Birbiri ucuna eklemlenmiş örülü şeyler . Biri başı biri sonu gibi. Gelir bununla ilgili. Ne kadar gelir varsa, para var o kadar tüketim hacmi olur. Ne kadar tüketim hacmi olursa da o kadar üretim hacmi olur değil mi? Bu yanlış mı? bu teorik yanlış mı? Eksik mi?
Ama ..
Bu amaları alacağız...duyacağız...

Toplam gelir kadar toplam para ve üretim tüketim ve hacmi var mı yok mu? olur mu olmaz mı?
Ama dış piyasa
Peki ya iç piyasa

ya da
1- Üretimi Teşvik Emek
2- Üretim Yaratmak
3- Hükümet-ler-in yıllardır yaptığı bütün hatalardan dönüp bunun işe yarayacağı görmek ya da aslında çözümün bu olduğunu farketme..

Düzen Yaratmak
Ülke Yaratmak
Ekonomi ve Üretim ve Güç-İstikrar Yaratmak
daha sayalım mı?
İnsangücü ve güven yaratmak
Hukukun üstünlüğü Yaratmak
ve Hukuk Devletini korumak ve ya da Varetmek
iç-dış eşit ve eşitlikçi gerçel rekabet

Türkiye de bu söylenmiyor ayıp.
Yok piyasa uymazmış millet işten çıkarılmış işinden olurmuş. Olurmuymuş öyle şey
Tüm bu dedikleriniz saçmalık ve saçmalığın daniskası

Matematiğin ruhu ve vicdanıyla yazıyorum. Öyle sanıyoruz..

Neden Asgari Ücretin OECD Seviyesinde Olması Gerekir?

Yani üretimi artırmak amaçlanıyor
daha da yani ; üretimi ve tüketimi artırmak amaç sonuçlanıyor. bu ikisi bir ve elele::
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
İş-Kur'un İşi İşlevi ; İşsizliği ve İşlevsizliği

SGK sı, İş-Kur'u ,Vergi Dairesi ve Defterdarlığı, Nüfus Müdürlüğü, Tapu Dairesi

e-devlet olabildiniz mi?

Bunların her ilde ayrı ayrı ofisi var. Örneğin ayrı bir bina yerine bu İş-Kur arkadaşa bunların çatısı altında bir iki oda verilemez mi_?
Küçük bir kurum bu. Bir iş görmüyor zaten. Sahi İş-Kur kime iş kurmuş ya da iş ve işçi bulmuş...

İş-Kur'un Ne işe Yaradığı İşe Yarayıp İşe Yaramadığı

Bir ara piyasadaki kariyer siteleri bir arayüzle web'e yan internet dünyasına uzandılar. Oradan özgeçmiş oluşturup işverenle buluşma sağlanacaktı sanırım. Sonra bu kaldırıldı sanıyorum. Açık özgeçmiş database'i sorun olmuş olmalı. Burada ne oldu. Mahrem ve özel haklar mı? Kariyer siteleri baskısı mı?

Bir Kariyer sitesine özgeçmiş yükelemişseniz para-sı olan herkes isterse görüntülebiliyor zaten ..

Kişi bunun nasıl ve hangi koşullar altında kim ve kimler tarafında görüntüleneceğini belirleyebilirdi. Buna ilişkin ön tanımlar ve seçenekler oluşturuldu. Örneğin çalışırken görüntülenmek istenmiyorsa, A İşvereni görmesin istiyorsa , şu ilde olanlar görmesin istiyorsa gibi vb. bunlar seçilebilirdi.

Hacker ilanı veren devlet bunları mı yapamıyor?

Kayıtlı bir işsize pinti bir işverenenin kolayca ulaşmasında ne var. Çok yüksek ücretli bir beyaz yaka hariç hiç bir ilan sitesine beş parayla da olsa ilan vermek istemez.

Şuna benzer bir şeye hayatında bir kez olsun herkesin tanık olmasını isterdim. X kariyer sitesi bir ilan yayınlamış ve sen sevinerek iş arıyor başvuru yapıyorsun. Bir de karşı da olduğunu düşün. Bir bilgisayarın başında biri oturuyor ve bir ekran açmış. Ekran da verdiği iş ilanına başvuru yapanlar ve onların profilleri var. Bu size ilginç gelmeyebilir (burda ilginç olan ne? diyebilirsiniz) ancak oradan bakınca bu şey oldukça ilginç ve farklı gözüküyor.
Ağa düşmüş balıklar gibi mi desem?

İş-Kur'un artık ücretsiz bir kariyer ya da ücretsiz bir ilan sitesi gibi olduğu kesin ve eğer bir işverenseniz oradan ücretsiz ilan yayınlayabiliyorsunuz.

Peki bunu kim görüntülüyor?
Üye girişi yapmadan şirket adı vermeyen bu site de ne? Hangi kariyer sitesinde iş ilanları açık değil ya da firma adları bilmem ne gizli ?

İş-Kur'un Kariyer ilanları google'ın kaçıncı sayfasında çıkıyor. ?

"is ve kurs" yani isvekurs.com diye bir site var bakın o değil. O bir ilan yayınlama ve kariyer sitelerinden ilan derleme sitesi.

Tüm bu işleri kim koordine ediyor? İşişleri Bakanı mı?
İşsizliği Düşürün Talimatı Bakanlığı mı?

ve İşBaşı Eğitim Programı Saçmalığı ya da Kursiyer İşçilik ya da Benzeri

Şimdi bunu nasıl anlatmalı bilmiyorum. İşverene işçi lazımsa bulur. Ben devlet olarak sana adam göndereyim sen seç beğendiklerini al diyemezsin. Kadro böyle açılmaz ve oluşmaz. Bu doğal süreç. Oraya insan eklemleyemezsin, orada ek iş oluşturamazsın, bunu yaparak oraya aslında fazladan adam çekemez ve yerleştiremezsin/sokamazsın. Devlet bunu yapmamalı. Bunu durdurun. Bu ticaretin mantığına ters.

Bu Tekstil gibi bazı sektörler de çok kısmen işe yarıyor çünkü dikiş zamanla öğrenilen bir şey mesela ama onlar için de yapmayın başlarının çaresine baksınlar-bunlara güvenmesinler..
Yurtdışında millet ucuz entari giyecek diye yapılıyor bunlar ve tekstil de yaşam ortalaması 12 saat. İş yetiştirme maratonu var. Tam bir bilgisayar oyunu . Öyle bir şey görmedim. Biri yukarda bizi kompütüre takmış oynuyor olmalı...

Bir kere İşBaşı Eğitim Programı ya da İş-Kur Kursları ya da Kursiyer İşçi ve Meslek Kursu ya da Meslek Edindirme Kursu nedir?

önce onu anlatalım..

Bunun ne olduğu internetten de araştırılabilir. Ben bir tanımlama veremedim. Devlete göre mi? işverene göre mi? işçiye göre mi?
Bir de kime yazayım İşverene mi? devlete karşı mı? Yani lafı kime anlatayım o da önemli..

Peki yukarıdaki cümleyi bir şöyle açalım.
İşverene işçi lazımsa bulur. İşveren işçi bulamıyorsa ve uygun meslek elemanına ulaşamıyorsa bunun için İş-Kur var zaten, işlet. Ben devlet olarak sana adam göndereyim ,adamı ben yetiştireyim, yetişirken ben finanse edeyim, sen sonra çalıştır ya da sen seç beğendiklerini al ya da en az yüzde şu kadarını şu kadar ay boyunca çalıştır da bana o da yeter diyemezsin. Dememelisin. (Yasa koy otur oturduğun yerde)

Uygun Meslek Elemanı yoksa?
Bakın devleti işlevsizleştirmeyin. Peçete tutucu gibi..

Devlet bunun için Kurs açar ya da örgün eğitim var, teknik üniversiteler var.

(Bugünkü Eğitim Sisteminin Sanayi Devrimi Sonrası buraya işgücü yetiştirmek üzerine tasarlanması üzerine bir yazı yorum ya da kitap benzeri olmalı onu hatırladım)

Okullar Sanayi için meslek kurslarıdır zaten.. ya da onun sitemi için
Okullar evet Sanayi sistemi için meslek edindirme kurslarıdır. başlı başına bu tartışılabilir. Orda okul yok. Orda bir şey öğretmiyorlar. İtiş kakış eleme seçme ve devirme, devşirme ,evirme çevirme uyumlaştırma her şey var

Sonuçta devlet "Meslek Edindirme Kursu ve Kursiyeri" adı altında piyasa da işveren eliyle işçi çalıştırıyor. Bu cümle olmadıysa şöyle yazalım. İşveren devlet eliyle iççi çalıştırıyor. Parasını da bir güzel finanse ediyor ve veriyor.

Devlet ama işsizlik rakamlarını düşük göstermek için bunları kursiyer işçi gösteriyor ve bunun refleksinde
ama devlet iyiniyetli farketmez.. bu ikisi bir. sonucu bir


Devlet bu yolla Asgari Ücretin altında düşük ücretle vergisiz sigortasız insan çalıştırılmasın kendi aracılık ediyor ve çanak tutuyor


Bunu yapmayın. Onlar kursiyer değil çatır çatır çalışıyorlar ve çalıştırılıyorlar
Parayı devlet veriyor diye öyle olmuyor piyasa da. okullarda ve berberlerde bile o kağıtlardan var. Bu işyerinde İş-Kur İşbaşı Eğitim Programı ...

Adamın sigortası yok. Devlet devlete vergi mi verecek. Kazancın vergisi var ve yok

İşleme maliyetini düşürüyorlar ve sonra bunlar çıktıklarında ters yüz oluyorlar
Diğer taraftan kırk kişi çıkarıp kırk kişi alanı mı istersin. Bir çok il de suistimal nedeniyle bu kurslar sonra iptal edildi. Suistimal özünde var. Amacı sahte..
Bunun yorumu inanın çok uzun.

Küçük (Büyük orta da var kimi) İşletmelere yapılan bu yardım (kıyak) sonrası bu yardımlar durduğunda bu yapılar oldukça bocalıyor. Bu yapıların getirdiği ek kazanımlar hariç maliyetlendirme yapmayı bilmedikleri için bu düşük düşük fiyat gibi avantajları beraberinde getiriyor gibi gözüküyor oysa piyasayı geçici sürdürüyor. Ya da getirdiği gibi bu kurs bitince geri götürüyor.

Örneğin Almanya da ki gibi bir kamu çalışanını ve kamu denetmeninin/gözetmenini düşünün. O işyerini bir ziyaret eder. Gerçekten orada ihiyaç var mı bakar (kamu gözyüle bakar) Bir rapor yazar üstüne postalar..

Örn. Tekstil üreticisi bunu henüz dikiş bilmeyen elemanın yetiştirme sürecinde kullanbilir dedik ancak yine de maliyetlendirmesine bu yansıyor. Küçük üretici bu yolla ucuz satabilir ancak İşbaşı eğitimden aldığı ve parası devletçe verilen 40 kişi için kurs bittiğinde malını pahalı maledecek.

-devam edecek-
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst