Ekoloji mi? Çevre mi?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Ekoloji kategorisinde chimera tarafından oluşturulan Ekoloji mi? Çevre mi? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,707 kez görüntülenmiş, 5 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Ekoloji
Konu Başlığı Ekoloji mi? Çevre mi?
Konbuyu başlatan chimera
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan demircin

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
file.asp


Bir süredir, bilinçli / bilinçsiz bir şekilde hem akademik yazında, hem de popülist, eklektik bir söylemle toplumsal yazında görülen, “ekoloji” kavramını, “çevrebilim” ile özdeşleştirme (eşitleme) çabası içinde olan bir akım; vizyonu olmayan, arkaik bir söylemdir. “Çevrebilim” diye bir bilim dalı yoktur. (Vardır diyenler, kuramcısını ve yılını bize iletebilirler). (Bkz: Kaynakça 1)

“Çevre“mizdeki (etrafımızdaki, muhit) her şey zaten “bilim”in nesnesidir. Nesnesi, “çevre” olmayan bir bilim dalı yoktur. Dolayısıyla bu durum, “çevrebilim” adı verilen sanal bir söylemin meşruiyetine gerekçe yapılamaz. “Çevre bilimleri” tamlaması, çoğul olarak kullanıldığında hemen hemen tüm temel ve uygulamalı bilim dalarını içine alır ve genel bir addır. Çevre, varlıkların genel adı. Biliminin adı ise ekolojidir.

“Ekoloji“nin Türkçe’ye “çevre“diye çevrilmesi kavramsal düzeyde bir yanılgıya yol açıyor. Çevre; “öze, esasa ilişkin olmama” durumunu anlatır. Nesnesi, sistemin kavranabilir bir bütünü olan her şey ekolojist bilim paradigmasının ilgi alanına girer. İşte ekolojiyi, indirgemeli pozitivist sosyal bilimlerden ayıran temel özellik budur. Bu bağlamda; “ekoloji” ve “çevre” kavramları birbirinin yerine kullanılamaz. İndirgemeli çevreci bir düşünce başlı başına ekosistem bütününde gizil sorunlara neden olabilecek bir potansiyeli içinde taşır.

Toplam ekoloji, (ekosistem bilimi), “çevre” kavramını da kapsar. Ekoloji (fizik ekoloji + sosyal ekoloji) “çevrebilim”e indirgenemez. İndirgenen her kavramı, indirgendiği “anlamsal” alanla özdeşleştirmek, hem pozitivist bilim hem “ekolojist bilim” hem de dilbilim kurallarına aykırıdır.

“Çevre“; anlam itibarıyla, “çevrelediğini” dışladığından (”dışsal”ladığından) ya da, çevrelediğine temelde etki altına alabileceğinden merkezde olma ya da olamama durumuna göre biçim değiştirir. Bu durum; bütünsellik (holistik) paradigmasının gerekleri ile çelişen sistemik düşünsel bir yaklaşımdır.

Kaldı ki; ekolojist bilim paradigması söylemlerinin, çevreci düşünsel paradigmaya karşı başı her zaman bir adım önde ve dik olmuştur. Kısacası, “çevrebilim”, “bilimsel” değildir. “İçeriği” olmayan bir biçimdir.

Biyolojiyi de kapsayan bir bilim olan ekoloji; “sosyal ekoloji” gibi bir alana da yayılım göstererek, yüzyılın en önemli farklı bir bilim paradigması ve toplumsal söylemi olma yolundadır. (Bkz: Kaynakça 2)
Kamuoyunun gündemine ve bilgisine sunulur.

KAYNAKLAR
1. Hamamcı. C., 1997. ÇevreBilim. İmge Yayınevi
2. Çalgüner. T., 2003. Çevre mi? Ekoloji mi? Nobel Yayıncılık
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Ekoloji mi? Çevre mi?

Ekoloji, aslında bilhassa Marksist düşünce ile çağımızın ekolojik konularını aldatıcı bir biçimde iç içe geçirmek için “çevreciliğe” indirgeniyor. Ekoloji’ yi yönetim odasından ve Gorz gibi yazarların elinden kurtarmak gerekir .Gorz ’ un kasdettiği şey; aslında büyük ölçüde doğayı manupile etmek için teknokratik dolaplar çevirmek yada doğru adıyla “Çevrecilik” tir.!!
Murray BOOKCHİN
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Ekoloji mi? Çevre mi?

Tüm dünyada, ekolojist bakış açısının egemen olmaya başladığı, mekân planlama kuramının ve pratiğinin temelden sorgulandığı bir dönemde "çevre" kavramı, iki boyutlu ve edilgen yapısından uzaklaşmaktadır. Ekoloji biliminde ve yönetiminde modellerden teorilere giden dev bir sıçrama söz konusudur.
Bir coğrafya parçasının ekonomik-sosyal gelişmesini ve ekolojik değerlendirilmesini aynı anda hesaba katan böyle bir kaotik yaklaşımın sosyal bilim alanında olduğu kadar, 'kamu yönetimi' alanında da yeni yansımalarının olması kaçınılmazdır.

Statik zihniyet
Ancak; bu gelişim süreci bizi başka acı ve çıplak gerçeklerle yüzleştirmekte. 'Çevre' ile 'ekoloji' bilimini aynı kefeye koyan katı bir akademik yaklaşım başlı başına bir ekolojik felakete yol açacak statik bir zihni birikimi içerisinde taşımaktadır. Buradaki kurnaz kaygı; kavramın öztürkçesini bulmaktan ziyade bir zihniyetin başat göstergesidir.
Bu bağlamda, yeni tanımlama; sosyal ekoloji ve fiziksel ekolojiyi de kapsayacak şekilde bir toplam ekoloji biliminin içeriğindeki paradigma değişikliği, daha doğru bir yaklaşımdır. Farklı nesneye ve bilgi kuramına sahip iki bilim alanının bütünleştirilmesi konusu eklektik olarak ele alınamaz.

Terk edilen görüşler
Zaten, 'çevrebilim' olarak yanlış anlamda savunulan, bu mekanist güdük görüşten kastedilen 'biçim bilim'dir. Normatif bilimle oynanır ama gerçek bilimle asla. Geleneksel bilim ve özellikle sosyal bilim anlayışımız
ile bir ekolojinin tanımlanması, ekolojik süreçlerin anlaşılması dünyada ve kıta Avrupasında terk edilen bir görüştür. Geleneksel bilim anlayışının gerçekleri (fenomenleri) doğrusallaştırmaya yönelik geliştirdiği analitik yöntemlerin, özellikle de ekoloji bilimi, gündeme geldiğinde yetersizliği ortaya çıkmaktadır.

Ekoloji planlanamaz
'Ekoloji' gibi düşünmeden doğanın birikimsel taşıma kapasitesi, ekosistemin sınırlılıklarını ve gelişim kapasitesini anlamadan yapılan bilinçsiz ('akılcı' olması önemli değildir) her türlü mekân planlama faaliyetinin, ekolojik çöküntüyü hızlandırma tehlikesi hayli yüksektir. Ekoloji biliminin büyük bir hızla gelişmesi (çoklu neden-çoklu sonuç ilişkisi) geleneksel bilim anlayışımızı ve bu anlayış uyarınca kullandığımız analitik yöntemlerin işlevsizliğini artırmaktadır.
Geleneksel bilim sözünü ettiğimiz anlamda ileride bilim felsefesinin eleştiri konusu olmaya namzet görünüyor. Ne yazık ki; gerçeklerin peşinden koşan bilim, artık gerçeklerin gerisinde kalmıştır. Bu durumda önde giden teknoloji olsa gerek!
Bu bağlamda, bir ilkeyi vurgulamalı: Ekoloji planlanamaz. Ekosistem yaklaşımlarında, sistemik yöntem denemelerinde bilinçsiz 'planlı yaklaşımların' yeri yoktur. Ekolojiyi ve ekosistemi ancak algılayabiliriz ve belki de bu sürecin planlamasında, kamu yöneticileri ve plancılara düşen; insan davranışlarının ve her türlü ekonomik-mekânsal-sosyal eylemlerin ekolojik süreç içindeki etkilerinin yorumlanması ve gelişime etkilerinin saptanmasından ibarettir.

'Öğrenen sistem'
Ekolojiye müdahale; yanlış mekânda, fonksiyonda, zamanlamada ve yanlış sektör kararlarını içeren (masculer) pozitivist bir planlama eylemi olarak görülmemelidir. 'Öğrenen sistem' (herhangi bir ekosistem) hakkındaki belirsizlikleri anlamak, sistemi gözlemek ve bir süreç içerisinde, yorumlamaya olanak sağlayıcı bir bilgi ile mümkündür. (Hermenutik yaklaşım). Doğa zaten kendi kendini yönetir. Buna karşılık insan popülasyonu ve yerleşmelerinin yönetilmeye ihtiyacı olduğu açıktır.
Gelişmiş ekolojik kirlilik izleme, denetleme ve simülasyon sistemlerinden alınacak bilimsel çıktıların yorumlanmasına yönelik çevresel otoriteler ve (gelişmeci) planlama otoritelerin örgütlenmesine olanak sağlayacağı bir (ortaklaşa) yönetim ve yeni bir planlama anlayışı gereklidir.

Akıl ile doğa
Tavşanlarla tilkiler arasındaki interaktif yaşam dizgesinde bir insanın taraf tutmasının trajikomik sonuçları ortadadır. Bu noktada; ekolojik sisteme yönelik bir yöntemin ve yönetim aracının geliştirilmesi aşamasında üst ölçekli mekân planlaması paradigmalarının değişen anlamı kurgulanmadan yapılan her çalışma; (yasal düzenlemelerde dahil) geçmişin betimleyici bir tekrarından başka bir anlam ifade etmez. Bir ekosistem özelliği gereği; ne idari sınırları ne planlama sınırlarını ne de 'çevre'yi tanır. İçinde gizli bir mekânsallığı ve sürdürülebilirliği barındırmaktadır.
Şimdi, bir felsefe adamına kulak verelim: "Akıl ve doğa, ikisi de ayrı ayrı bağımsız bir yapıya sahip. İki anlayış da içinde büyük özürler taşıyor. Ne doğanın ne de aklın ve bilimin enayisi olmamalı. Aklın enayisi olmak, akıl ve analitik bilim adına insan yaşamının ve düşüncesinin yoksullaşıp kirlenmesine yol açabildi. Böylesine tanrısallaştırılmış akıl, akıldışı sonuçlar açtı başımıza. Gerçekte hem doğa dışımızda bağımsız, hem de içimizde bizle birlikte. Doğa bizle birlikte kendini değiştirmekte... Neyin doğaya uygun neyin aykırı olduğunu nereden biliyoruz? İnsan merkezli bir doğa anlayışını bırakalım savı, insan merkezli bir sav değil midir?
Siz kendi çevre anlayışınızı doğal buluyorsunuz da, karşınızdakinin"ekoloji anlayışını neden doğal bulmuyorsunuz? (Ahmet İnam; 1994. Doğa ve Akıl)
Doğanın ve aklın enayisi olmamak, sanırım empatik bilinci ve sessizlik içinde, farkındalığın farkına varmak felsefi becerisini de gerektiriyor galiba...

Öğretilerin özü
Bütün köklü öğretilerin özünde sevgi ve iyi niyet yatar. Bilinçten yoksun bir evrende yaşıyor olabilir miyiz? Lineer bir bilim anlayışının ötesinde, eşyanın gerçek doğasını fark etmemizi sağlayan bir içgörü ve üst bilinç ile temellendirilmiş hologramik bilim anlayışı, ekoloji biliminin anahtar kavramıdır. Ekosistem empatisine temelli bir çevre ahlakı savunuculuğu; alan bilgisi gerektirdiği gibi, pozitivist-Kant'çı bilimsel etik anlayışından farklı bir felsefe açılımı da gerekli kılıyor. Tanrı taşta uyur, çiçeklerde rüya görür, hayvanlarda uyanır, insanlarda uyandığının bilincine varır. (Tao) Sevgi ve ruhsal bilinçle seyreltilmiş akılcı bir bilim vizyonu, eko-küre için bir umut. Aksi takdirde; anlama 'can' katan, 'hamamcı' fıkrasında anlatıldığı üzere; Karadeniz'deki kirlilikten dolayı hamsinin azalmasıyla paniğe kapılan Temel'in, hamamcı arkadaşıyla, hamamda tuz takviyeli kurna suyuyla hamsi çiftliği kurma projesi gibi, bir çevre sorununu önlemeye çalışan bu iki kafadarın bir başka ekolojik yıkıma sebebiyet vermesi kaçınılmaz.

Bilinç ve bilimsellik
Ekosistem yaklaşımına dayalı bir planlama söylemi bu açıdan bakıldığında; ne ukala, ruhunu 'aşk' ile terbiye etmemiş, empati yoksunu çevre bilimcilerine, ne 'doğacı zekâ' yoksulu, tüccar akademisyenlere ve ne de sayısız takıntıları olan soluk yüzlü sığ kent bilimcilerine bırakılmayacak kadar ciddi bir olgu olarak görülmelidir. En önemlisi de bir 'ruhsal-duygusal olgunluk' ve algılama durumudur. Bir boyut ve bilinç işidir. Bilinçlilik, küçük bir bilimsellik çantasına sığdırılmayacak kadar büyük bir madde.

Tahir Çalgüner: Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi araştırma görevlisi
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Ynt: Ekoloji mi? Çevre mi?

bilgi, içinde bulunduğu olgu ile "çevre"lenmiştir. sistematikleştirirken analitik davranır. "çevre"yi "eko-loji" olarak sittemleştiren analitik düşüncedir. düşünce, yaratısının dışına çıkarak bağsızlaştığı sanısına kapılır. oysa ki, o da "loji"sinin bir parçasıdır. bu nedenle anatomisini ondan ayırmamlı doğaya yabancılaşmasının önüne geçmelidir. söylendiği gibi ayrışık/kendinden-menkul bir çevre-bilmi/bilimi elbette olamaz.
 

nolan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
5 Ağu 2010
Mesajlar
26
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
şimdi ben pek bilmiyom da bu konuyu, ekoloji özürluyum. her neyse bu konuyu gecek. ben ne kadar ekolojiyi sevsem de cevre olmadan ekoloji de olmayacağtı. o yuzden cevre :)
 

demircin

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Eyl 2010
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Yaş
56
şimdi ben pek bilmiyom da bu konuyu, ekoloji özürluyum. her neyse bu konuyu gecek. ben ne kadar ekolojiyi sevsem de cevre olmadan ekoloji de olmayacağtı. o yuzden cevre :)

Arkadasım senın ekolojı ve cevre yı sevıp sevmemekle ılgılı bır sorunun yok .Her ıkı kavramda senin için yabancı kavramlar.Yorumundan bu rahatlıkla anlaşılıyor.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst