Edebiyat Kavramları Sözlüğü

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kültür ve Sanat kategorisinde Epilogue tarafından oluşturulan Edebiyat Kavramları Sözlüğü başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 6,120 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kültür ve Sanat
Konu Başlığı Edebiyat Kavramları Sözlüğü
Konbuyu başlatan Epilogue
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Epilogue

Epilogue

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
279
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
A



Absolutizm :
Mutlakçılık. Herhangi bir eserde ya da ilkede bir ebedinin varlığına ve değişmezliğine inanmak, eseri ya da ilkeyi bu değişmeze göre incelemek.

Açık Hece :Türkçe sözcüklerde sesli harf ile belirtilen kısa heceler.
Örneğin a-na-do-lu, a-şı-la-ma gibi. Arapça ve Farsça'da ise sözcüklerde sesli harflerle yazılmayıp hareke ile gösterilen kısa hecelere verilen isim. Örneğin ka-de-me, ha-se-ne gibi. Aruz vezninde bütün açık heceler kısa hece olarak kabul edilir.

Açıklama : Edebi bir eseri geniş okuyucu kitleleri için anlaşılabilir hale getirmek için yapılan yazılı çalışmalar. sanatçılar eserlerinde anlamı herkes tarafından bilinmeyen sözcükler, deyimler, durumlar ve düşüncelerle, sanatlar kullanır. Bunların her biri bir olay, bir durum ya da düşünceyi ifade eder. Okuyucu bunları çözmeden eserin bütününü anlayamaz. Açıklamanın amacı bu anlamayı sağlamaktır.

Açıklık : Bir metinde belirtilmek istenen duygu ve düşüncelerin kolay, anlaşılır, herhangi bir ek yoruma açıklamaya gerek kalmadan kavranılabilir olmasıdır.

Açıklık,Türk edebiyatında üslup özelliğini belirten bir terimdir.Bir yazıda belirtilmek istenen duygu ve düşüncelerin kolay anlaşılır,herhangi bir ek yoruma açıklamaya gerek duymadan kavranabilir olması halidir. Yazıda açıklık düşüncedeki vuzuh ve düzen ile birlikte kullanılan kelime ve cümle yapısı ile de ilgilidir. Yazıdaki açıklık ile basitliği birbirine karıştırmamalıdır.En derin fikirler de açık bir üslup ile anlatılabilir.
Eski Türk Edebiyatında Yunus Emre'nin, yeni Türk edebiyatında Orhan Veli'nin ve Mekmet Akif'in açık üslubunun en güzel örnekleridir.

Adapte : Herhangi bir dilde yazılmış bir eseri, başka bir dile yer ve kişi adlarını değiştirerek, olayları örf ve adet, duyuş ve düşünüş bakımından aktarıldığı dili konuşanların hayatına uygulamak yöntemli serbest çeviri tarzıdır. Türk edebiyatında daha çok tiyatro eserlerinde kullanılır. Örneğin Tanzimat edebiyatı yazarlarından Ahmet Vefik Paşa'nın Moliere'den yaptığı adapteler gibi.

Adaptasyon : Farklı türde bir eserin (roman, öykü, anı gibi), sahne veya sinemaya uyarlanması ya da farklı türde bir eserden (roman, destan, öykü gibi) farklı bir edebi eser (örneğin oyun) meydana getirilmesidir.

Aed : Eski Yunanlılarda şiirlerini lirle söyleyen saz şairlerine verilen ad.

Afrozim : Çeşitli konularda mutlak bilinmesi gereken ana özellikleri kısa, açık ve anlaşılır bir biçimde anlatma sanatı. Yazarların derin anlam yüklü vecizelerine de afrozim denir.

Ağız : Bir anadilin herhangi bir şivesi içinde var olan söyleyiş farkıdır. Ağızlarda dilbilgisi ve sözcükler farklı değildir ancak bazı sesler değişik söylenir. Rumeli ağzı, Karadeniz ağzı gibi.

Ahreb ve Ahrem : Rubai vezinlerinin ana ölçüsüdür. Mef'ulü ile başlayanlara ahreb, mef'ulün ile başlayanlara ahrem denir.

Ahsenü L Kasas : Kıssaların, hikayelerin en güzeli. Bu deyim, Kur'an-ı Kerim'de Yusuf Suresi'nde geçen Yusuf kıssasını anlatır.


Akd ü hall : Düğümleme ve çözülme. Bir sözü ölçülü kafiyeli olarak ifade etmeye Akd, bunun tam tersini yapmayada hall denir.Divan edebiyatında nesir bir eseri nazma çevirmeye akd,nazım bir eseri nesire çevirmeye hall denir.

Akıcılık : Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan kolayca okunabilmesi için anlatılmak istenen düşüncenin rahatlıkla anlaşılır şekilde ifade edilmesi. Akıcılık, düşüncelerin bir düzenleme kapsamında sıralanması, bu düşüncenin herkes tarafından bilinen ve kolay söylenebilen sözcüklerle anlatılması, cümlelerin kısa ve yapı bakımından doğru olması ile sağlanır. Akıcılık, içerikten çok bir üslup özelliğidir.

Akrostiş :Bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesi. Divan edebiyatında akrostiş'e muvaşşah ya da istihrac denir. Eski Yunan ve Latin edebiyatında ise akrostiş "üç dize" anlamına gelir.

Aks, Akis : Bir cümlede, bir dizede iki sözcüğün ya da sözcük topluluklarının yerleri değiştirilerek yapılan söz sanatı. Cümle ya da dizede bir sözcük diğerinin önüne ya da arkasına getirilerek cümle ya da dize tekrarlanır. Tard ü aks veya aks ü tebdil de denir. Aks-i tam (tam akis) aks-i nakıs (eksik akis) olmak üzere iki türü var.Aks-i tam, cümle ya da dizenin anlamlı iki parçası kalıp halinde yer değiştirir, ekleme ve çıkarma yapılmaz.

Aksan : Vurgu demektir. Söyleyiş farkını belirtmek için bazı seslerin üzerine konur. Türkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss

Aks-i Müfred :Bir sözcükteki harflerin sondan başa doğru alınması halinde yine anlamlı bir sözcüğün meydana gelmesidir. Örneğin ayak-kaya gibi.

Aksiyon : Bir edebi eserde olguların akışıdır. Örneğin bir romandaki aksiyon, tanımlama, düşünce ve moral bölümlerinin çıkarılmasından sonra kalan olaylardır.

Alaka : İlgi. Bir sözcüğü gerçek anlamının dışında bir anlamda (mecazi) kullanmak için düşünülen ilgiye alaka denir. Edebi sanatların çoğunda bu durum söz konusudur. Bu ilişki ne kadar uygun olursa edebi sanat o derece yerinde ve güzel sayılır.

Alegori : Bir düşüncenin canlı bir varlık olarak anlatılması. Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile göstermek gibi. Örneğin adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla anlatılması gibi.

Aliterasyon : Şiir ya da düzyazıda bir uyum yaratmak amacıyla aynı sesleri taşıyan sözcükleri sık sık ve art arda tekrarlamak.

Ana Duygu :Bir düşünceden çok bir duyguyu dile getirmek, okuyucu ya da dinleyiciye hissettirmek, onların benliğinde yaşatmak amaçlı yazı ya da konuşmaların öne çıkarmak istediği asıl duyguyu anlatır. Ana duygu bir metnin özünü oluşturur. Metinde bu duyguyu destekler haldeki bütün yardımcı duygu ve düşünceler hep ana duyguya bağlanarak onun daha anlaşır ve duyulur olmasını sağlar. Ana duygu konu anlamına gelmez. Konu anlatılan şey, ana duygu ise bu anlatılanlardan çıkan sonuçtur.

Ana Fikir : Belirli bir konuda yazılmış eserlerin temelini oluşturan ve okuyucuya verilmek istenen asıl düşünce.

Anagram : Bir sözcükteki harfleri kullanarak başka bir sözcük kurmak. Örneğin sahip anlamındaki "malik" sözcüğü ile tamamlamak anlamındaki "ikmal" sözcüğü kurulabilir. Anagram çoğunlukla özel isimlerde yapılır. Gerçek isim yerine o isimdeki harflerle yapılan bir başka isim kullanılır.

Anakronizm : Meydana geliş tarihi kesin olarak bilinen bir olayı yaşadığı zaman belli olan bir kişiyi, değişik bir tarihte gerçekleşmiş ya da yaşamış gibi gösterme. Örneğin Nasrettin Hoca'nın Timur ile ilgili fıkraları gibi. Anakronizm bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir ya da bir amaç için bilinçli olarak yapılabilir.

Analiz :Bir bütünü parçalarına ayırarak detaylı inceleme. Bir edebi eserin analizi, olayların, kişilerin ve üslupların ayrı ayrı incelenmesi yöntemiyle yapılır. Analizden çıkarılan sonuç bir tartışma konusu olursa bu duruma eleştiri (tenkit) denir.

Anekdot : Bir edebi eserde anlatılan bir olayın başlı başına ayrı bir bütünlük gösteren parçasıdır. Kısa hikaye, fıkra, menkıbe anlamlarını da taşır.

Anjanbman : Şiirde cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya bendlere kaymasıdır. Türk şiirine Fransız şiirinden geçti. Servet-i Fünun döneminde yaygınlaştı. Düzyazıyı şiire yaklaştıran önemli bir üsluptur.

Anlam : Her sözcüğün anlattığı düşünce. Sözcükler birden fazla anlama gelebilir. Bu durumda anlamlardan biri öz anlam diğerleri mecaz anlamdır. Sözcükler zamanla yeni anlamlar alarak zenginleşebilir. Zamanla anlamlarının kaybetmelerine anlam daralması denir. Dar anlamı bulunan sözcüklerin anlamlarının genişlemesine de anlam genişlemesi denir.

Anlatım : Duygu ve düşüncelerin sözlü ya da yazılı ifadesi. edebiyatta daha çok yazılı anlatım için kullanılır. Anlatımın aracı sözcüklerdir. Sözcüklerin dilbilgisi kullarına uygun olarak sıralanmasıyla anlatım ortaya çıkar. edebiyatta anlatım genel olarak iki türde yapılır. Biri nesir (düzyazı) diğeri nazım (şiir).

Antoloji : Gerçek sanat eseri değerindeki örneklerin bir araya getirildiği derleme yapıtlar. Yunanca anthos (çiçek) ve legein (toplama) sözcüklerinden türemiştir. Batı'da ilk örneklerini Yunanlılar verdi. Gadaralı Meleagros ile Makedonyalı Filippos'un Stephanos (Çelenk) isimle derlemeleri ilk antolojidir. Türkçe'deki ilk antoloji ise Ömer bin Mezid'in 1436'da yaptığı Mecmuatü'n Nezâir'dir. 83 şairin 397 şiirini kapsayan bu antolojiyi Prof. Dr. Mustafa Canpolat 1978'de Latin harfleriyle yayımladı.

Antonim : Ters anlamlı sözcükler. Sıcak-soğuk, iyi-kötü, acı-tatlı, kısa-uzun, güzel-çirkin gibi.

Apostrof : Kesme işareti. Özel isimleri eklerinden ayırmak için (Ali'nin kalemi), sözcükteki düşen bir harfi belirtmek için (n'olur=ne olur), sözcüğün ekiyle karışmaması için (kola'nı içtin mi) kullanılır.

Araçsız Üslup : Bir fikri, bir duyguyu söyleyenlerden doğrudan doğruya aktarmak. Monolog ve diyaloglar araçsız üslup örnekleridir.

Arkaizm : Bir dilin eskimiş sözcüklerini ya da cümle kuruluşlarını kullanarak edebi eser yaratma. Bu eserlere arkaik denir.

Asalet : Edebi eserlerde terbiye dışı, çirkin, bayağı, müstehcen ve galiz sayılan sözcüklerden kaçınmak. Edeb-i kelam ya da mümtaziyet de denir. Tersi eserlere hasaset adı verilir.

Askı : Halk edebiyatında saz şairleri aralarındaki şiir yarışmalarında kazananlara verilmek üzere duvara tüfek, kılıç, heybe, saz gibi şeyler asardı. Bunlara askı, askıyı kazanmaya da askı indirmek denir.

Âyine : Sözcük anlamı aynadır. Herhangi bir şeyi veya hali yansıtan, gözönünde canlandıran anlamında kullanılır. Tasavvuf edebiyatında dünya, Allah ın tecelli ettiği bir aynadır.

Anagram : Bir sözcükteki harflerin yerlerini değiştirerek başka bir sözcük kurmak.
Örneğin sahip anlamındaki "malik"sözcüğü ile tamalamak anlamındaki "ikmal"sözcüğü kurulailir.
Anagram çoğunlukla özel isimlerde yapılır. Gerçek isim yerine o isimdeki harflerle yapılan bir başka isim kullanılır.

Anastrof : Bir cümlede bulunan kelimelerin normal olarak kullandıkları yeri değiştirme
Örnek olarak: Günaydın yerine aydıngün, bugün hava güzel yerine güzel bugün hava.

Anber : Divan edebiyatında rengi,daha ziyade kokusu vesilesi ile kullanılan bir unsurdur. Anberle zikredilen bir başka özellikte temizlik ve tazeliktir.

Abstre : Abstre cisim halinde olmayan, soyut manası taşıyan, genel bir fikir olarak güzel sanatlar alanında kullanılmıştır.Bu anlayışa göre Abstre sanat,gözle görülür, elle tutulur olmayan gerçekleri göstermek isteyen sanat dalıdır.

Acüz : Acüz, bir beytin ikinci mısrasındaki son parçanın ismi. Darp veya kafiye ile eş anlam taşımaktadır.




B



Bab :
Bir edebi eserin düzenlenmesinde, konuların ele alınıp işlenmesine göre ayrıldığı bölümlerden en geniş olanı.

Bade : Üzüm şarabı. Ama tasavvuf edebiyatında aşk anlamındadır.

Bahr-i Tavil : Vezinli, kafiyeli uzun nesir cümlelerden kurulan Divan edebiyatı nazım türü. Fe'ilatün, mefa'ilün, müstef'ilün gibi cüzler arka arkaya tekrarlanır. Türk edebiyatında çok az kullanılmıştır.

Balad :Üç uzun bir kısa bendden oluşan Batı edebiyatı nazım türü. Uzun bendlerin dize sayısı 6-10 arasında değişir. Kısa bend ise 4-5 dizedir. Bu bend tanrıya, krala, prense ithaf bendidir. Her bendin sonundaki mısra bir tür nakarattır. Masal ve hikaye niteliğindeki bendleri ele alıp işleyen, kısa ve hikayesi olan şiirlerdir.

Basitname : Divan edebiyatında yalın Türkçe ile yazılmış gazeller. Bunlara Türkî-i basit gazel de denir. Basitnamelerde Arapça ve Farsça sözcüklerle tamlamalar çok azdır.

Bukolik : Kır hayatı,çobanlık ve çoban edebiyatına ait.Latin edebiyatının büyük pastoral şairi Virgil'in Bukolik adlı eserinden dolayı pastoral şiire sonradan bu ad verilmiştir.

Büzürgan : Büyük anlamına gelen büzürüg'ün çokluk şekli; büyükler Ekabir.
Tasavvufta, Nakşibendi tarikatı deyimlerindendir. Mürşid-i kamil'e,büyük şeylere, sohbetiyle hidayete ulaştıran ariflere verilen ünvandır.

Birlik : Yazıda konuyu bir ana fikir etrafında toplamak, fazlalıkları atıp, eskikleri tamamlamak
suretiyle bütünlük sağlamak demektir.

Bitişme : Eklerin, yapım ve çekim unsurları olarak kelime kök ve gövdelerine bitişmesi.
Örnek; Anla-t-tır-dı-lar, göz-le-miş-ler.

Boğumlanma : Ciğerlerden gelen havanın ses haline gelebilmesi için, ses organlarının, gırtlaktan başlayarak dudaklara ve burun deliklerine kadar ses yolunu daraltma ve kapatma hareketlerine boğumlanma denir.

Börü : Kurt, islamiyet öncesi Türk boylarının kutsal saydıkları yırtıcı hayvan.
Oğuz boylarından başka, bütün Türk lehçelerinde börü veya böri olarak geçer.

Bozkurt : Bozkurt Türk destanlarında önemli bir yere sahip efsanevi yaratık.Bozkurt, bazı Türk boylarınca kutsal olarak kabul edilmiştir. Göktürkler dişi kurtu 'ulu ana', Uygurlar erkek kurtu 'ulu ata',Oğuzlar ise kendilerine büyük savaşlarda yol gösteren klavuz olarak görmüşlerdir.Bazı Türk destanlarında Türklerin kurt soyundan türediği anlatılır. (bk.Bozkurt destanı, Ergenekon destanı, Uygur türeyiş destanı)

Büt : Mecazen güzel kimse.

Divan edebiyatında, Sevgilinin bir maddeye, varlığa veya mefhuma teşbihi halinde ilgili unsurlar
mevcut ise büt, sanem kullanılmıştır.

Bütünleşme : Ayrı manada ki iki cümlenin; tek cümle gibi,bir tek kavramı karşılayacak şekilde kaynaşarak bir birleşik kelime meydana getirmesi.

Örnek; Cumartesi (Cuma + ertesi),Zeytinyağı gibi..

Bedi : Sözü, kulağa hoş gelecek ve ruha heyecan verecek şekilde güzelleştirme yollarını gösteren bilim. İlm-i bedî de denir. Bu isim altında toplanan sanatlar iki gruba ayrılır:Sözle ilgili sanatlar (Sanayi-i lafziye): Cinas, iştikak, seci, kalp, tedvir, aks, teddil, tasri, tarsi gibi.Anlamla ilgili sanatlar (Sanayi-i mâneviye): İlhan, tevriye, tenasüp, mübalağa, leff ü neşr, tensik, mügalata-i mâneviye, tecahül-i ârif, hüsn-i ta'lil, tezat, istifham, rücu, tekrir, telmin, insal-i mesel, istidrak, tevcih, iktibas gibi.

Belagat : Düzgün ve yerinde söz söyleme sanatı. Sözün düzgün, açık, anlaşılır, güzel olmasını, söyleme nedeniyle, söylenene göre düzenlenmesini öğreten bir bilimdir.

Beraat-ı İstihsal :Sözün başında eserde anlatılanları belirten sözcük ya da söyleyişler. Berâat üstün gelmek, istihsal yeni ayın görünmesi, yağmurun yağması, çocuğun doğarken çığlık atması anlamlarına gelir. Bu edebi sanata hüsn-i ibtida adı da verilir. Amaca iki yolla ulaşılır. Bir ilişki kurularak ya da ilişki kurulmadan. İlişki kurulmasına tahallüs, kurulmamasına iktidab denir. Sinan Paşa'nın Tazarru'namesi, Fuzuli'nin Hüsn'ü Aşk'ı, Cevdet Paşa'nın Belagat-ı Osmanniye adlı eserlerinde bu sanatın güzel örnekleri vardır.

Berceste :Öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya da beyit. Dize için daha çok mısra-ı berceste, beyit için de beyt-i berceste tanımlamaları kullanılır. Genel anlamda bir şiirdeki en güzel dize ya da beyit de denebilir. Bazı berceste örnekleri:

Berdar : Asılmış, darağacına çekilmiş. Divan ve tasavvuf edebiyatında sevgilinin saçlarına vurulan "âşık"ı tanımlamak için kullanılır.

Bezm : Sohbet, muhabbet, içki meclisi. Daha çok divan edebiyatında kullanılır. Tamlamalar halindedir. Örneğin bezm-i nûşânûş durmadan içilen meclis demektir. Bezm-i vüslat kavuşma meclisidir. Bezm-i muhabbet aşk meclisidir. Bezm-i mey içki meclisidir. Tasavvuf edebiyatında bezm-i elest şekli kullanılır. Başlangıcı olmayan zaman demektir.

Bİladiye : Beldeleri konu edinen edebi eserler. sanatçılar gördükleri, gezdikleri, sevdikleri ya da görmek istedikleri beldeleri nazım ya da nesir şeklinde anlatır. Divan edebiyatında Ferdi, Derviş Ömer Efendi gibi şairlerin biladiyeleri vardır.

Bozlak : Halk edebiyatımızda bir ezgi türü. Konusunu aşiret kavgalarından, kan
davalarından, aşk maceralarından alır. Çoklukla Güney ve Orta Anadolu bölgelerinde söylenir. Afşar bozlağı, Urum bozlağı gibi türleri vardır.








C



Cem’iyyet :
Birbirine uygun veya birbirine karşıt anlamlı sözcükleri bir arada bulundurma. Böyle sözlere cem'iyyetli adı verilir.

Cevaz-i Edebi : Sözcüğü vezne uydurmak amacıyla bazı değişikliklerle kullanılması, hecelerin, seslerin ucun ya da kısa okunması şeklinde yapılan yanlışları hoş karşılama. Şiirde böyle kullanışlar "kusur" kabul edilir.

Cezalet : Söyleyişleri kulağa sert gelen sözcükleri tanımlar. Uyumu konuya göre ayarlayan önemli bir anlatım şekli.

Çapraz Kafiye : Dörder mısralı bendlerle kurulan nazım şekli. Her dörtlüğün tek sayılı dizeleri ile çift sayılı dizeleri kendi aralarında kafiyelidir. Dörtlük sayısı sınırlı değildir. Her tür konuya uygun olduğu için çok kullanılır. Çaprazlama da denir.

Cönk : Halk edebiyatı ürünlerinin yazıldığı defterler. Bir tür antoloji sayılırlar ve yazarlarının kim olduğu çoğu zaman bilinmez.




D





Dandizm :
Yapmacık üslup. Bu üslup sanatçıların taklit edilmemek amacıyla kullandıkları üsluptur.

Darayak : Âşık edebiyatında kafiye olma olasılığı düşük sözcükler. Âşıkın karşılaşma ya da atışma sırasında en azından dört ayak kafiye bulması gerekir. Diğer âşık da aynı ayakta dört sözcük söylemek zorundadır. Darayak bu durumda işe yarar. Darkapı olarak da adlandırılır.

Darb-ı Mesel :Meydana gelen bir durumu, olayı bir örnekle anlatmakta kullanılan kalıplaşmış, anlamlı sözler. Durûb-ı emsâl diye de bilinir.

Dekanlık : Edebiyatı soysuzlaştırdıkları öne sürülen sanatçı ya da akımlara verilen isim. Örneğin Ahmet Mithat Efendi, edebiyat-ı Cedide şairlerini gülünç göstermek için onlara dekanlar demiştir.

Delalet : Söz ile anlam arasındaki bağlantı. Bir sözcüğün okunduğu ya da söylendiği zaman beyinde canlandırdığı anlam. İki başlıkta incelenir:
Sözle alakalı olmayan delâlet (gayr-i lafzi delâlet): Bu da ikiye ayrılır:
Delâlet-i vaz iyye: Sözcükle anlamı arasında sözle ilgili olmayan çağrışıma dayalı bir bağlantı vardır. Şemsiyenin yağmuru anımsatması gibi.
Delâlet-i akliye: Parçanın bütünü, eserin yayıncısını, kainatın Allah'ı anımsatması gibi.
Sözle alakalı delâlet (Lafz-ı delâlet): Bu da üçe ayrılır:
Delâlet-i mutabıkiye (Uygunluk): Sözün, ifade ettiği şeyin bütününü ifade etmesi. Örneğin ev denince bütün odalarının akla gelmesi gibi.Delâlet-i tazammuniye: Sözün ifade ettiği şeyin bir bölümünü ifade etmesi. Musluktan çeşme, evden oda gibi.Delâlet-i iltizamiye: Sözün kendi anlamı için gerekli olan bir başka anlamda kullanılması. Eli açık, gönlü geniş, ağzı sıkı gibi.

Devr ya da Devir : Tasavvufa göre, yaratılış (madde) ve sona eriş (mead) arasındaki safhaları anlatan sistem. Tasavvufçular bu sistemi bir daireye benzettiği için bu ismi aldı.

Devriye : Tasavvuf edebiyatında devr konusunu işleyen şiirler.

Deyim : Çoklukla gerçek anlamlarının dışında bir anlam taşıyan kalıplaşmış sözler. En az iki sözcükle kurulur. Kısa ve özlü anlatım aracıdır. Teşbih, istiare, mecaz ve kinaye unsurlarıyla bir olayı tanımlar ya da ifade eder. "Ağır başlı", "Dostlar alışverişte görsün" gibi.

Deyiş : Türk halk edebiyatında hece vezniyle söylenen şiirler. Türkü, destan, koçaklama, güzelleme, taşlama, nefes, koşma, tekerleme türlerinin hepsine deyiş adı verilir. "Deme" sözcüğü de kullanılır.

Dibace : Çoklukla mensur, bazen de mazmun eserlerin başında yer alan ve eserin yazılış nedeni ile içeriğini açıklayan başlangıç kısmı. Önsöz, mukaddime, medhal, sözbaşı, başlarken, birkaç söz gibi sözcükler de dibâce karşılığıdır.

Dipnot : Yazarın yararlandığı kaynakları ve alıntıları metnin geçtiği yerlerde belirtmesi.

Diyalog : İki kişinin karşılıklı konuşmasını tanımlayan Yunanca sözcük. Roman, hikaye, tiyatro gibi türlerde kahramanların karşılıklı konuşmalarının olduğu gibi yazılmasını ifade eder. En çok dram türünde görülür ve üsluba canlılık katar. Devrik cümleler kullanmaya elverişlidir. Örneğin Eflatun'un diyalogları ünlüdür.

Dörtleme : Halk edebiyatımızda dört dizelik kıtalardan meydana gelen nazım şekillerinin genel adı.

Döşeme :Türk halk hikayelerinin başında geçen seçili sözler. Ayaklı saya da denir. Arapça mukkaddime ve medhal, Farsça dibâce'nin karşılığıdır. Döşeme başlama adlı girişle başlar. Sonra duruma göre yalan veya tanrı, yaratılış üzerine bir destan, bir yurt veya savaş destanı söylenir. Ardından asıl esere ya da anlatıma geçilir.

Dramatik : Sahnede canlandırılmak üzere yazılmış eserlerin ortak adı.

Durak : Hece vezniyle yazılmış şiirlerde dizelerin belli bölümlere ayrıldığı yerler. Durakta sözcükler bölünmez, kulağa uyumlu gelen söz öbekleri oluşturulur.

Dübeyt : İki beyit anlamındadır. Divan edebiyatındaki rubai türünü belirtmek için kullanılır.




E




Eda :
Söz ve yazıdaki ifade şekli, uslup tarzı, anlatış yolu. Belagatçılar bunun hakikat, mecaz, kinaye olmak üzere üç türlü olduğunu söylerler.

Edeb-i Kelam : Acı, hoş olmayan, ayıp, çirkin, kaba veya uğursuz sayılan şeyleri kendi adlarını söylemeden başka sözle ifade etmek. Buna asâlet ve mümtaziyet adları da verilir. Edeb-i Kelâm, bir düşünceyi, bir olayı incelik, asâlet ve nezaketle ifade etmek için anlam, kendine ait olmayan kelimeyle karşılanır. Genellikle şu üç durumda bu yola başvurulur:
1. Sözü kabalıktan kurtarmak için.
Ölen birisi hakkında "ölüm" yerine "Rahmet-i Ralman'a kavuştu", "sizlere ömür", işi elinden alındığını bildirmek üzere "Affedildiniz" denmesi gibi.
2. Ta'zim veya ifadeyi süslemek için. Şeyh Galib'in aşağıdaki iki beyitten ilki ta'zim, ikincisi tezyine (süslemeye) örnektir:

Bir şeb ki Sarâ-yı Ümmehânî
Olmuşdu o mâhın âsumânî
Giydikleri âftâb-ı temmûz
İçtikleri şûle-i cihan-sûz

3. İfadeyi fesahat yönünden bozacak ses, kelime ve terkiplerin tekrarından kaçınmak için.

Edisyon Kritik : Eleştirel basım. Farklı nüshaları bulunan yazma veya matbu eserlerin aralarındaki ayrılıklar tespit edilerek aslına en uygun şekilde yayınlanır. Farklar dip notlar halinde gösterildiği gibi açıklayıcı bilgiler de verilebilir.

Efsane : Tabiatüstü özellikler gösteren kişilerin hayatlarının ve olayların anlatıldığı hikayeler. Efsane halkın hayalgücüyle yarattığı "ideal insan tipi"ni verir ve nesilden nesile anlatılır. Efsane ile masallar arasında uygunluk vardır. İki türde de olağanüstü olaylar işlenir. Yalnız efsane daha inandırıcıdır. Bu yönüyle hikaye ve destana yaklaşır.
Efsaneler şöyle ayrılır:
1. Yaradılış efsanesi (Dünyanın yaradılışı, tabiat varlıklarının meydana gelişi, kıyamet günleri.)
2. Tarihi efsaneler.
3. Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçleri konu alan efsaneler.
4. Dini efsaneler.
Türk efsanelerinde kahramanlık, fedakarlık, cesaret, ahlaki davranışlar, sosyal düzene bağlılık, Ahlah'ın kudretine iman, doğruluk, cömertlik, samimiyet gibi konular yer alır. Genç Osman, Boş Beşik, Çakıcı EFe, Çoban Çeşmesi, Gelin Kaya, Cennet Dağı, Kan Kuyusu, Yusufçuk Kuşu gibi efsaneler halk arasında söylenegelmektedir.

Eglog : Çoban şiiri. Birkaç çobanın aşk, kır hayatının güzellikleri üzerine karşılıklı konuşmaları bçiminde yazılır. Latin edebiyatında gelişen bu şiir türü genellikle Batı edebiyatında görülür. Bir olaya dayandığı ve karşılıklı kişileri konu aldığı için küçük bir piyesi andırır. Eglog, Türk edebiyatında kullanılmayan bir türdür.

Eklektizm : Felsefede uyuşabilir tezleri toplayıp uyuşamayanlarını bir yana bırakma eğilimini, edebiyatta ise birbirine aykırı çeşitleri bağdaştıran geniş sınırlı zevki ifade eder.

Elfiye : Binlik karşılığıdır. Bin mısradan meydana gelen manzum eserler için kullanılır. Elfiyeler edebiyatla ilgili olduğu gibi, hadis, fıkıh, feraiz, nahiv ilimleriyle de ilgili olabilir.

Elgaz : Bilmece anlamına gelen lügaz kelimesinin çoğulu.

Elifname : Genellikle mısra başlarındaki kelimelerin ilkharflerinin alt alta elif'den ye'ye kadar alfabetik tarzda devam etmesi ile meydana gelen şiir. Divan ve halk edebiyatımızın ortak mahsulleri arasında yer alırlar. Dini-tasavvufi ve din dışı konularda örneklerine rastlanır.

Emosyanalizm : Sanat ve edebiyat eserlerinde duyguya önem veren estetik anlayış.

Empresyonizm : Nesneyi doğrudan doğruya tasvir ve analiz etme yerine, onun uyandırdığı duyguları anlatma yolu. XIX yüzyılın sonlarında Fransa'da doğdu. Önce resimde, sonra diğer sanatlarda tesiri görüldü.
Empresyonistler dış dünyanın kendi içlerinde bıraktığı izlenimi dile getirirler. Bu âlem, sanatçıya sadece heyecan ve duygusal dalgalanmalar veren bir uyarıcıdır. Önemli olan sanatçının kendi algılamaları ve bunları anlatma yöntemidir. edebiyatın bir amaca hizmet edemeyeceğini savunur. Empresyonist edebiyatçılar şiir, kısa hikaye, tek perdelik manzum piyes gibi kısa çalışmaları tercih etmişlerdir.

Entimizm : İçtencilik. İnsan ruhunun mahrem ve gizli sırlarını içtenlikle anlatma eğilimi. Bu sanat anlayışına sahip edebiyatçılara entimist denir.

Entimist : İçtencilik.İnsan ruhunun mahrem ve gizli sırlarını içtenlikle anlatma eğilimi.
Bu sanat anlayışına sahip edebiyatçılara entimist denir.

Entonasyon : Cümlede heceler, kelimeler ve daha büyük anlamlı gruplar üzerindeki seslerin alçalıp yükselmesi. Konuşmacının anlatmak istediği anlama yardımcı olur. Dinleyicileri duygulandıran, heyecanlandıran, coşturan özellikler taşır. Cümlenin yapısına göre değişiklikler gösterir. Bazen cümlelerin anlamını da belirler.

Epifonem : Bir sözlü ya da yazılı eserde anlatılanların hikmetli bir sözle son bulması.

Epigraf : Bir yapının özelliklerini belirten ve genellikle bir plaka üzerine binanın ön yüzüne iliştirilen yazıya (kitabe) bir kitabın, bir kitabı meydana getiren bölümlerin başına konan, o kitapta veya bölümdeki yazılanları özetler mahiyette sözler, şiir parçaları, atasözleri, vecizeler.

Epigram : Eski Yunan'da mezar taşlarına yazılan kısa ve epik nazım şekli. Romalılar'da çok kısa hiciv manzumesi.

Epizot : Hikaye, roman veya şiirde ana konuya bağlı ikinci derecede olay; müzikte temaları birbirinden ayıran serbest yazılmış bölümler; tiyatroda bir aksiyona (harekete) katılmış ikinci derecede bir aksiyon; Yunan trajedisinin unsurlarını meydana getiren diyaloglu bölümlerin her biri. Bu bölümler modern tiyatroda perde adıyla bilinir.

Epope : Kahramanlık konusunu işleyen uzun şiirler. Kelimenin aslı "konuşma, nutuk, sohbet" anlamına gelen Yunanca epospoien'e dayanır.
Bizdeki destan kelimesinin Fransızcada'ki karşılığıdır.Milletlerin oluşum çağlarında söylene söylene gelişen manzum,olağan üstü ve çok uzun kahramanlık hikayeleridir.Uzun masal,şarkı,yiğitlik şiiri manasına da kullanılır.Aslına çeşit kahramanlık maceralarının manzum hikayesidir.Epope hayal gücünün yarattığı olağanüstü aleme dayanır.

Esrem : Aruzdaki fe'ülün cüzünden fe ve n'yi kaldırıp ûlu yerine getiren fa'lü cüzü.

Eşhas : Şahıs kelimesinin çokluğu. Eskiden tiyatro eserlerinde ve romanlarındaki kahramanlara veya kadroya bu ad verilirdi.

Eşter : Aruzdaki mefa'ilün cüzünden m ve y harflerinin kaldırılıp yerine getirilen fâ'ilün cüzü.


Ezheriye : Halvetiye tarikatının kollarından olup Şeyh Edu Abdullah Muhammed b.Abdurrahman Ezheri tarafından tesis olmuştur.

Ezrakiler : Hariciye mezhebinin kollarından olup,kurucusu Ebu Raşid Nafi'dir.
Hariciler 20 yıla yakın bir süre bu zatın emri altında Emevi kuvvetlerine karşı savaşmışlardır.









F



Fabl :
Hayvanlar, bitkiler ve cansız nesneler arasında geçtiği hayal edilen öğretici masallar. Teşhis ve intak sanatı üzerine kurulur. Olaydaki kişilere insan karakteri ve davranışı verilir. Asıl masallardan kısadır.

Falname : Fal ile ilgili kitap. Falın her bir çeşidine göre düzenlenen eserler. Yıldızname, tefe'ülname, hurşîdname, ihtilacname, kıyafetname, kehanetname adlarıyla da bilinirler.
Falnameler çokluk manzum yazılırlar. Nesir halinde yazılanlarına genellikle yıldızname denir. Falnameler Kur'ân falı, kur'â falı gibi dallara da ayrılırlar.
Kur a taşları veya bir kağıt üzerine çizilmiş noktalar ve noktaların meydana getirdiği şekilleri konu edinen kur'a falları daha çok Hz. Ali'ye nispet edilir. edebiyatımızda Cem Sultan'ın Divan'ında yer alan Faly-ı Reyhan-ı Sultan Cem adlı kur'a falı meşhurdur.

Fasıl : Ayırma, bölme. Bir kitabın bölümlerinin her biri.
Mevsim mânâsına da gelir. Fasl-ı zayf (yaz mevsimi), fasl-ı şitâ (kış mevsimi), fasl-ı hazan (sonbahar mevsimi).
Tiyatro oyunlarında perde anlamında kullanılır.
Türk sanat musikisinde bir defada çalınan aynı makamdan parçaların tamamına denir.

Fasih : Dilin bütün kaidelerine uyularak doğru, güzel ve açık şekilde konuşup yazılması, ifadenin anlam ve âhenk bakımından kusursuz olması.

Fesad-ı Telif : Söz veya yazıda anlamın anlaşılmayacak kadar karışık olması.

Fesahat : Sözün ses ve anlam kusurlarından kurtarılması yolları. İfadenin kusurlardan uzak bulunması hali fasîh tir. Sözün söylenişi ve işitilişi tatlı olmalı, anlaşılmasında güçlük çekilmemelidir. Divan edebiyatında fesahat, kelimede fesahat, kelâmda fesahat diye ikiye ayrılır:

Ferş : Döşemek,döşenmek.Yaymak,yayılmak.Yere serilecek eşya.Zemin, yer.
Edebiyatta bu son manası ile kullanılır.Çoklukla arş ile bir arada bulunur.Bazan arş ü ferş şpeklinde kullanılır.

Ferraş: Edebiyatımızda ferraş kelimesi saka ve benzeri mesleklerde bir arada kullanılır ve çoklukla sevgilinin hizmetini gören aşıklar için söz konusu edilir.

Fereci : Mevlevilerin giydikleri önü açık hırka.Mevlevi hırkaları önceleri yakadan geçme idi.Dervişin biri cezbe haninde yakasını yırtınca ferahlamış sonraları önü açık hırkalar kullanılmıştır.

Fen : Eski edebiyatımızda sık görülen bir kelime olup genellikle teknik,ilim ve hile anlamında kullanılmıştır.

Fettan: Fettan koparıcı,kurnaz,karıştırıcı,Gönül alıcı.Cazibeli,göz alıcı,oynak.Fitneden türemiştir.Ayartan,fitne fesada teşvik eden kimse anlamına da gelir.

Fezleke: Edebiyatta kısaltılmış eserler için bu tabir kullanılır.Katib Çelebi'nin 2 ciltlik Fezlekes'si , Ahmet Vefik Paşa'nın Fezleke -i tarihi Osmani'si bu tür eserlerlerdendir.

Filoloji : Kısaca metin yaratma sanatı denilen,geniş manasıyla bir milletin veya bir medeniyetin dil ve edebiyat ürünlerini bulmak,toplamak,açıklamak,fikri
gelişmesini ve özel vasıflarını araştırmak,onları canlı tutabilmek için gerekli çalışmaları yapmaktır.

Fiksiyon : Bir sanat eserinde uydurularak bulunmuş şey. Günümüzde, roman, kısa hikaye gibi nesir halindeki edebi eserler kastedilir. Romanla eş anlamlı kullanıldığı da görülür. Açık bir şekilde bir olaya bağlı bulunmasından dolayı edebi şekiller içindeki birçok şahıs hakkında kullanılmasına imkan verir.

Fiktif : İtibari, gerçek olmayan, var sayılan demektir. Roman, hikaye, masal, halk hikayesi, destan gibi edebi eserler için kullanılır. Yazar, dış dünyaya zihninde bir şekil verir ve bunu eserine aktarır. Bu tür eserler, tasvir esasına dayandığı için olaylar ve kahramanlar fiktiftir.

Fragmatizm : Parçacık diye adlandırılabileceğimiz bir edebiyat akımıdır. İlk defa XX. Yüzyılın başlarından İtalyan yazarı A. Soffici'nin başlattığı bu akımda, gerçekten alınmış kısa kısa parçalar, küçük tablolar ve hayattan görüntüler (enstanteneler) en belirgin özelliği oluşturur.

Fuaye : Tiyatro salonlarında, perde arasında oyuncuların ve seyircilerin dinlenmesi için ayrılan yer.

Fıkıh : Bilmek,anlamak,şuurlu olarak idrak etmek.



G



Galat :
Yanlış anlamına gelir. Bir kelimenin ilk veya kitapta yazılmış şeklinden başka söylenmesi. Çokluk şekli galâtat'tır. Yanlış olduğu bilindiği halde kullanılmasında sakınca görülmeyen kelime veya kelime grubuna galat-ı meşhur adı verilir. Örnek:
Aslında çokluk olan evlat, eşkıya, evrak kelimelerinin evlatlar, eşkıyalar, evraklar şeklinde tekrar çokluk yapılarak kullanılması gibi.
"Galat-ı meşhur, lügât-ı fasîhten evlâdır" sözüyle yanlış kullanılan yerleşmiş kelimelerin tercih edilebileceği belirtilir.
Genellikle latife, alay isteği ile bir kelimeyi şekil, üslûp ve anlam bakımından dildeki kullanışına aykırı kullanmaya galat-ı tahakkumi veya kıyasa muhalefet denir.

Garabet : Dilden düşmüş veya çok az kullanılıp henüz ayılmamış kelimelerin kullanılmasıyla meydana gelen fesahat bozukluğu. Böyle kelimeler için garib, vehşî isimlerinin kullanıldığı görülür.
Bu durum eski edebiyatta çok ortaya çıkardı. Şair ve yazarlar ya ustalık göstermek için ya da seci, kafiye zorlamalarından dolayı Arapça ve Farsça'dan işitilmedik kelimeler alarak kullanmışlardır.
Söylendikleri zaman uygun olan, ancak bugün terkedilmiş sözler garib-i hüsn, hiçbir devirde benimsenmemiş sözler de garib-i kubh diye adlandırılır.
Bir mecburiyet karşısında kullanılan garip kelimelere muvafık, zorunluluk olmadan kullanılanlara ise muhalif denir.

Geçiş : İki parafraf arasında bir düşünceden diğerine geçilirken bu fikirlerin bağlanması. Paragraflar arasındaki geçişin azlığı veya çokluğu yazının açık, doğal oluşuna göre değişir.

Bağlanma açıksa geçişe gerek kalmaz. Geçişlerin kısa olmasına dikkat edilir. Geçiş için, fakat, bundan dolayı, kaldı ki gibi edatlar yeterli görülebilir.

Gezmece : Aşıkların yolculukta uğradıkları yerleri anlatan methiyeli veya taşlamalı deyişler. Gezmeceler onbirli destan veya sekizli kesik (semai) biçiminde söylenir. Gezilen yerler sırayla anlatılırsa, deyiş, sıra gezmece veya sıralı gezmece adını alır. Kerem'in (Aslı'nın âşığı) Pasin, Erzurum köyleri için söylediği deyişler bilinen en eski gezmecelerdir.

Girizgah : Kasidelerin nesip bölümünden sonra medhiye bölümüne geçerken söylenen beyit veya beyitler. Aslı girizgâhdır ve kaçış yeri anlamına gelir. Kasideler çokluk bir tasvirle başlar. Ardından girizgahla asıl amaca geçilir. Şair esprili bir sözle övgüye başladığını belirtir.

Gnomik : Anlamlı sözleri nazımla anlatan manzum türü.

Gramer : Bir dili meydana getiren ses, sözcük yapılışı, sözcük haznesi, anlam değişmeleri, cümle kuruluşu gibi unsurları inceleyip kurallara bağlayan dil bilgisi. Yunanca gramma kökünden geliyor.

Güldeste : Seçme manzum ya da nesir yazılarının toplandığı dergi. Antoloji de denebilir.

Günlük : Bir kişinin düşüncelerini, duygu ve gözlemlerini günü gününe yazdığı ve o günün tarihini koyduğu yazılar. Ruzname olarak da bilinir. Günlük bir tür anıdır. Ancak günlük günü gününe yazılır, anı ise olayların yaşanmasından sonra kaleme alınır.



H



Habname :
Bir olay, bir kişiyle ilgili düşünceleri sanki rüyada görmüş gibi anlatarak yazılmış eserler. Hâbnameler nesir ya da nazım olabilir. Ziya Paşa ile Namık Kemal'in "Rüya" adlı eserleri bu türe örnektir.

Hacib : İki ya da daha fazla kafiyeli olan manzumelerdeki bazı sözcük ya da sözcükler. Sözcük anlamı perdeci, perde ağasıdır. Bu şekildeki kafiyelere mahcub adı verilir. Örneğin

Âlem esir-I dest-I meşiyyet değil midir
Âdem zebun-I penç-I kudret değil midir
Avnî

Hafız-ı Kütüb : Osmanlı döneminde "kütüphaneci" manasında kullanılan ve kitapları koruyan kişi manasınada bir terimdir. Eskiden kütüphaneciler bu isimle adlandırılırdı.

Bir çok hafız-ı kütüb'ün sadece kütüphanelerdeki kitap ve risalelerin neler olduğunu değil,
aynı zamanda muhtteviyatları hakkındada bilgi sahibi oldukları ve bu sayede okuyuculara bilgi verebildikleri bilinmektedir.

Hane : Divan ve halk edebiyatında dörtlüklerden kurulu nazım türlerinin her bir dörtlüğü.

Hasalet : Sözcük anlamı cimrilik. Ahlaka aykırı sayılan sözcükleri edebi eserlerde kullanmaya denir. Ters anlamlısı "asalet"tir.

Haşiye : Bir metnin altına ya da kenarına konuyla ilgili açıklayıcı bilgiler yazmak. Eskiden yeni kitaplar yazmak yerine mevcuk kitaplar bu notlarla zenginleştirilirdi. Haşiye yazmaya tahşiye, tahşiye yazan kişiye muhaşşi, haşiyeli eserlere de muhaşşa ismi verilir.Hatırat : Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede gördüğü veya duyduğu olayları anlattığı yazılardır. Hatıratı, otobiyografiden ayıran özellik şudur: Otobiyografilerde yazar doğrudan kendi hayatını anlatır, duygu ve düşünceleri geniş yer tutar. Hatıratta ise, kendi hayatıyla birlikte dönemini ve çevresini anlatır. Bazen yazarın kendisini geriye çekerek sadece çevresini verdiği de görülür.

Hayfa : "Yazık, eyvah!" anlamlarına gelen bu kelime Arap harfleri ile bir kelime, noktalı, bir kelime noktasız düzenlenen yazıların adıdır. Tarih mısralarında keder ifadesi için kullanılır.

Hayide : Ağızdan ağıza dolaşmış, herkes tarafından kullanılmış, çok duyulmuş söz. edebiyatta bu tür sözlerin kullanılması kusurlu sayılır. Örnek:

Hâyîde edâya sanma kim el
Bir kerre daha demişler evvel

Şeyh Galib

Hazf : "Giderme, kaldırma" anlamına gelir. Bir ifadedeki kelimelerin bir veya bir kaçını ya da bazı cümleleri kaldırma suretiyle yapılan söz kısaltmasına denir. Kasdedilen anlamı tek bir kelime ile söylemeye de hazf ü takdir denir. Arap harfi Türçe metinlerde noktasız harflerle meydana getirilen söz için de bu tabir kullanılır. Bî-nukat, tecrid gibi sözcükler de aynı anlama gelir.

Hicviye : Kişilerin veya toplumun kötü yönlerini, kusurlarını, gülünç durumlarını alaylı bir dille ortaya koyan manzum yazılar. Medhiye nin tersi kabul edilir. Yergi de denen hicviye halk edebiyatında taşlama adını alır. Hicviyelerde mübalağalı üslûp kullanılır. Hicvedilen kişi şahsiyetinin gerçek yönleriyle ilgisi olmayan yergi ve sövgülerle aşağılanır.

Hiikmet : Doğadaki nesnelerin mahiyetini, asıllarını anlatan bilgi, ahlaki ve öğüt verici sözdür. edebiyatta, dini-ahlaki konuları işleyen, nasihat eden, atasözleri ve öğütlerle süslü nazma denir. Bu tür şiirler hikemi şiirler diye bilinir.

Hilye : Hz. Muhammed'in iç ve dış vasıflarını anlatan yazılar. Kelime, "Süs, ziynet, cevher, güzel yüz, güzellikler" anlamında. Hilyelerde Hz. Muhammed'in göz ve saç rengi, şekli, boyunun uzunluğu, konuşması, sesinin tonu, belli başlı tavrı, bedeni ve diğer maddi özellikleri tanımlanır. Mevlid ve mirâciyeler gibi İslamiyet'in gelişme döneminde ortaya çıktı. Osmanlı döneminde yaygınlaşarak orijinal eserler yazıldı. Hilye ismi de bu dönemde verildi.

Hitabet : Söz söyleme sanatı. Bir topluluğa bir fikri, bir davayı aşılamak, bilgi vermek için yapılan konuşma.

Hüsn-i Ta’lil : Anlamla ilgili edebi sanat. Divan edebiyatında bir olayın meydana gelişini hayali ve güzel bir nedene bağlama yoluyla yapılır. Bu nedenin gerçekle ilgili olmaması ve kesin bir etkeninin bulunması gerekir. Hüsn-i tevcih diye de anlandırılır. Eğer neden, güya, sanki, acep, acaba, meğer gibi sözcüklerle olasılıklara dayandırılırsa şibh-i hüsn-i ta'lil (yani yarım hüsn-i ta'lil) yapılmış olur.



İ



İbda :
Yaşanılan dönemin sanat anlayışı içinde olağanüstü bir eser yaratma. Örneğin Fuzûlî'nin Leyla vü Mecnun'u, Şeyh Galib'in Hüsn-ü Aşk ı birer ibda kabul edilir. İbda eser verebilenlere mübdi, ibdakâr, eserleri de bedia olarak adlandırılır.

İbham : Bir edebi eserde isteyerek ve bilinçli olarak yapılan kapalılıktır. sanatçı, sözün anlamını hemen anlaşılmayacak şekilde kapalı tutarak, okuyucusunu düşündürmeyi amaçlar. sanatçının istemeden, bilinçsiz olarak yaptığı kapalılığa ise "te'kid" adı verilir.


İdgam : Birbirine yakın iki harfi tek yazarak vurgulu okumak. Örneğin çakal yazıp çakkal okuma gibi.

İdil : Eski Yunan şiirinde mitolojik, epik ve pastoral şiirlerin genel adı. Günümüzde sevgi ve mutluluk işleyen şiir türü.

İdmac : Sözcük anlamı sıkıştırmak. edebiyatta sözde ve yazıda övgü içinde övgü ya da aşagğılama içinde aşağılama yapmayı tanımlar. Övgü içinde övgü yapmaya istitbâ adı da verilir.

İfrat : Bir sıfatı aşırı ölçüde şiddetlendirmektir. Mübalağa (abartma) sanatının bir türüdür.


İham : Anlamla ilgili edebi sanat. İki ya da daha fazla anlamı olan sözcüğün en uzak anlamıyla kullanılması. Eğer sözcügün iki anlamının da konuyla ilisi olursa "ilham", sözcüğün özellikle gerçekten çok mecaz anlamı kastedilirse "kinaye" yapılmış olur.

İhtira : Daha önce hiçbir şairin kullanmadığı sözcük, deyim ve üslupları tanımlar.

İhtisar : Bir düşüncenin az sözle anlatılmasıdır. Geniş açıklamalara, tanımlamalara girilmeden konu yalın ve doğal bir şekilde anlatılır. Bu bakımdan icaz'a benzer.

İkmal : Bir cümledeki anlamı, ardından gelen cümleyle tamamlamak. Her iki cümlenin öznesi de çoğunlukla ortaktır ve ilk cümlede yer alır.

İksar : Kusur sayılan sanatlardandır. Bir düşünceyi gereksiz şekilde uzatılan ve tekrarlanan sözcüklerle anlatmaktır. Örneğin "Ali gitti mi?" sorusuna karşılık "evet" ya da "hayır" yerine "Ali gitti, gelmedi" yanıtı vermek gibi.

İktibas : Anlamı güçlendirmek için söze ayet ve hadisler katılmasıyla yapılan sanat. Ayet ve hadisler aynen kullanılabilir ya da çevirisinin bir bölümü tercih edilebilir.

İlmam : Bir şairin, başka bir şairin şiirini biraz değiştirerek sahiplenmesi.

İltifat : Sözü konuyla ilgili bir başka yöne çevirme şeklindeki edebi sanat. Bir yeri, olayı, duyguyu, düşünceyi anlatırken birden söz yine konuyla ilgili başka bir yere, olaya, düşünceye, duyguya çevrilir.

İltizam : Şiirde kafiyeyi sağlayan ya da düzyazıda "seci" olarak kullanılan sözcükten önce gelen ve kafiye ile aynı sayıda harf içeren benzer sözcükler kullanarak yapılan sanattır.

İnsicam : Sözün düzgün, tutarlı ve birbirine bağlanak söylenmesi. Sözcükler titizlikle seçilir, art arda gelen cümlelerde anlamlı bir diziliş aranır.

İnşa : Divan edebiyatında edebi sanatlarla yüklü, süslü düzyazılara verilen isim. İnşa yazanlara "münşi" denir. Günümüzdeki anlamı kompozisyon.

İntihal : Başkasına ait eserlerden parçalar alıp kendisininmiş gibi gösterme. Aşırma veya ahz u sirkat tabirleri de aynı anlama gelir. İntihal şiirde olursa şirkat-ı şi'r bu işi yapan da düzd-i sühan (söz hırsızı) diye anılır. Sünbülzâde Vehbi, Sirkat-ı şi'r (şiir çalma) olayı için şu beyti söylemiştir:

Sirkat-ı şi'r edene kat'i zeban lâzımdır
Böyledir şer-i belâgatle fetâvâ-yı sühan.

İrsal-ı Mesel : Anlamla ilgili sanatlardandır. Söylenen fikri kuvvetlendirmek için araya atasözü veya atasözü değerinde örnekler katmaya denir. İleri sürülen düşünce, kendisiyle ortak nokta bulunmayan başka bir düşünceyle birlikte kullanılır. İrad-ı mesel de denir. Örnekler genellikle herkes tarafından bilinen, söylenen, kabul edilen atasözleri, vecizeler ve hikmetli sözlerden seçilir.

Örnek: Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın
Sırtı pek kimseye ahvâl-i şita yaz görülür


İstidrad : Uygun bir yerde konu dışında bir şey anlatmak. Konuya açıklık getirmek, okuyucunun veya dinleyicinin istifadesini sağlamak için bu yola başvurulur. Bu tür ara girişler "İstidrad" başlığı ile yazılır, bitiş yeri ayrıca belirtilirdi. Sonra bu yöntem bırakıldı, başlık koymadan açıklama yapıp "Sadede gelelim" sözüyle asıl konuya dönülmeye başlandı. Zamanımızda istidradlar kısa olmak kaydıyla parantez veya iki çizgi arasında yapılır.


İstidrak : Anlamla ilgili sanatlardandır. Över gibi görünerek yerme ve yerer gibi görünerek övmek.

İstifham : Anlamla ilgili sanatlardandır. Cevap alma gayesi gütmeksizin art arda sorulan sorularla yapılır. Sevgi, nefret, teessür, üzüntü, öfke, kin, kıskançlık, ümitsizlik, acz, şaşkınlık, hayret ve hayranlık gibi heyecan verici duygular bu yolla ifade edilir. Şair duyguya bağlı olarak kendi kendisine, herkese veya her şeye soru yöneltebilir. Düşünce ve kavram üzerine dikkati çekmek için bu sanata başvurulur. Aşırı heyecan ve gerilim istifham'ı alelâde soru cümlelerinden ayrılır.


İstihdam : Anlamla ilgili sanatlardandır. İki anlamı olan bir kelimeyi, bu iki anlama gelecek şekilde kullanmak. Birinde gerçek, diğerinde mecazlı anlam kasdedilir.


İstihlaf : Türkçedeki sesli harfleri bazı durumlarda uzatmak.

İtnab : Sözü, gerektiğinden fazla kelime veya cümle ile uzatma.



K



Kalb :
Sözle ilgili sanatlardandır. Arap harflerine göre bir kelimenin harflerinin yerleri değiştirilerek yapılır. Cinas sanatının bir çeşididir.

Karavelli : Asıl hikaye arasına katılan küçük, müstakil hikayeler. Hikayelerin içinde manzum parça bulunmaz. İbret verici veya güldürücü niteliktedirler. Genellikle uzun hikayelerin anlatıldığı toplantılarda zaman zaman dikkatleri başka noktaya çevirmek ve sahneyi değiştirmek için söylenirler.

Kat : Anlamla ilgili sanatlardandır. Susmanın söylemekten etkili olacağı yerde sözü kesmeye denir. Heyecanın doruğa ulaştığı noktada bu yola başvurulur. Genellikle nesirde kullanılan bir sanattır.

Katar : Halk edebiyatında alt alta sıralanan dörtlüklerin hepsine birden katar denir.

Kayabaşı : Halk edebiyatımızda bir koşma türü. Özel ezgiyle okunur. Türkülerin ezgilerine göre bölümlenmesinde usulsüz okunan türküler bölümüne girer. Konuları kır ve köy hayatıyla ilgilidir. Çobantürküsü olarak da bilinir.

Kelam-ı Kibar : Ulu söz demektir. Velilerin, büyük kişilerin, ahlakçıların özlü sözlerini tanımlamak için kullanılır.

Kerem Havaları : Saz, bağlama, bozuk düzenler eşliğinde özel bir ezgiyle söylenen türkülerdir. Adını öykü kahramanı Kerem'den aldığı sanılıyor. Akıcılığından dolayı çok tutulan bir üsluptur. Anadolu'nun hemen bütün bölgelerinde söylenir. Kerem, yanık Kerem, kesik Kerem, kandilli Kerem gibi bölümlere ayrılır.

Kesik : Halk edebiyatımızda hece sayısı 7 ve 8 olan şiirlerin genel adı.



L



Laedri :
Arapça sözcük anlamı "bilmiyorum" demek. Yazarı bilinmeyen eserler için kullanılır.

Lebdeğmez : İçinde "dudak sessiz harfleri" (yani b, f, m, p, v) diye tanımlanan harfler bulunmayan sözcüklerle yazılmış şiirlerdir. "Dudakdeğmez" adı da verilir. Divan edebiyatında az başvurulan bir yöntemdir. Asıl halk edebiyatımızda kullanılır. Bu türde şiirler söylemek bir ustalık işareti sayılır.

Lirik Şiir : Din, doğa, aşk, özlem, gurbet, vatan, ölüm gibi konularda kişisel duygulanımların dile getirildiği, çoşkulu bir anlatımın kullanıldığı şiirlerdir. Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini genellikle lir eşliğinde söylediği için isim buradan kaynaklanır. Türk edebiyatında bir dönem bir tür telli saz olan rebab ile şiir söylendiği için lirik şiire "rebabi" denildi. Divan edebiyatında gazel, murabba, şarkı, halk edebiyatımızda koşma ve semailer lirik şiire örnek verilebilir.





M



Maklub :
Harfleri tersten sıralandığında yine aynı sözcük çıkan sözcükler. Örneğin mum, bab, aba gibi.

Mazmun : Bir dizenin bir ifadenin taşıdığı ve onlardan herkesin anladığı gerçek ya da mecaz anlama, asıl anlamı yanında taşıyan bir isme, bir atasözüne, âyete, hâdise, olaya, bir şeyi onun özelliklerini çağrıştıracak sözcük ya da sözcük gruplarının veya dizelerin içine yerleştirmeye mazmun denir.

Mektup : Birbirinden uzakta bulunanların haberleşmesini sağlayan bir yazı türü. En eski haberleşme araçlarından biri. Sözcük anlamı Arapça "yazılmış şey." Farsçası name, eski Türk dillerindeki karşılığı bitig, betik ya da bittidir. Tarihte rol oynamış ünlü kişilerin, yazar, bilimadamı ve sanatçıların mektuplarıyla birlikte bir edebi eserler türü olarak kimi zaman ele alınmıştır. Sadece mektuplardan oluşan kitaplar da vardır.

Melhame : Divan edebiyatında gelecek olayları anlatan nazım ya da nesir eserlerin ortak adı.

Menkut : Divan edebiyatında sözcüklerinin tümü noktalı harflerden oluşan şiirler.

Mensure (Mensur şiir) : Duygu, düşünce, yaşam ya da hayalleri şiir inceliğinde anlatan düzyazı türü. İç uyuma önem verildiği için dilbilgisi kurallarına uygunluk aranmaz. 19. Yüzyılda Fransız edebiyatında ilk örnekleri görüldü. Şinasi nin Fransız edebiyatından yaptığı şiir tercümeleri edebiyatımızdaki ilk örneğidir.

Mesele : Atasözleri, öğretici, ahlaki özellikleri bulunan küçük hikayelerdir.

Meştür : Divan edebiyatında dört cüzlü (yani 4 mefâ'ilün 4 müstef'ilün) ile yazılmış vezinleri ikişer cüze indirerek yazılmış şiirlerdir.

Monografi : Bir kişi ya da bir konu ile ilgili özel bir görüşle yazılmış incelemeler. Ele alınan konu ya da kişiyi her yönüyle açıklamaya çalışır.

Monolog : Tek kişinin konuşması, tiyatro oyunlarında kahramanlardan birinin sahnede kendi kendine yaptığı uzun konuşmaların tamamı. Tek kişinin oynaması için yazılmış komedilere de monolog adı verilir.

Muamma : Başta Esmâ'yı Hüsnâ (Allah'ın doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere konusu insan ismi olan manzum bilmeceler. Kelime "gizli, örtülü, anlaşılması güç veya işaret remiz yoluyla söylenmiş söz" anlamlarına gelir. Muammalar lügazlardan farklıdır. Muammalar Allah ın isimlerinden biri veya insan ismi için düzenlenirken lügazlar her şey hakkında düzenlenirler. Yalnız muammaların bazen lügaz, hatta âşık edebiyatında bir çeşit bilmece (âşkı -muamma) karşılığı olarak da kullanıldığı görülür. Muamma alanında en çok eser veren şairimiz Emri (Edirneli Emrullah Çelebi) olmuştur. Muammanın düzenlenmesinde ebced hesabı kullanılır.

Muaşşer : Onar mısralık bendlerle kurulan musammatlar. Divan edebiyatı nazım şeklidir.Türkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss

Mucem : Arap alfabesindeki noktalı harfler. Alfabetik olarak düzenlenmiş sözlük, hâl tercümesi, ansiklopediler böyle adlandırılır. Mucem tarih, ebced hesabı ile sadece noktalı harflerin hesap edilmesine dayanılarak düşülen tarihlerdir.

Muhammes : Beş mısralık bendlerden oluşan divan edebiyatı nazım şekli. Kelime "beşlik" anlamındadır. En az 4, en çok 8 bend arasında yazılmıştır.

Mukabele : Aralarında tezat ve karşıtlık bulunan kelime, tamlama ve sözleri birarada kullanmak.


Mukatta : Arap alfabesinde kendisinden sonra gelen harfle bitişmeyen harfler (elif, dal, zel, rı, ze, vav) kullanılarak söylenen söz.

Mukteza-yı Hal : Uslûpta zamana, yere, duruma ve hitâp edilen kişilere göre dili ayarlama, sözün söylendiği yerin, zamanın gerçek ve gereklerine uygun olması. Mukteza-yı makam, itibar-ı münasib sözleri de aynı anlamda kullanılır.

Murafakat : Üslûbun, ele alınan konuya göre düzenlenmesi, dile getirilen düşünce, duygu ve hayallare uygun düşmesine, üslûp ile içerik arasında bir ilişki kurulması. Anlatılan konuya uygun kelime, kelime grubu ve isimler seçilir.

Murassa : Nesirde iki ibarenin, nazımda ise iki mısranın kelimelerinin sayıca denk, karşılıklarıyla vezin ve kafiye bakımından birlik olması.

Mutabakat : Anlatım içinde kullanılan kelime ve deyimlerin içeriğe uygun seçilmesi. Karşıtı mübayenet'tir (aykırılık, zıtlık).

Muvafakat : Kelimenin anlamla, kelimenin vezinle, kelimenin kelimeyle, anlamın vezinle, anlamın anlamla uygunluğu.

Muvazene : Nesirde seci, nazımda kafiye yerindeki sözcüğü yalnız vezin bakımından eşit olması.

Mülemma : Bir şiirin bazı mısraları, bölümleri veya bir mısranın bazı sözcüklerin değişik dillerde yazılması. Divan edebiyatında Arapça, Farsça, Yunanca'nın Türkçe ile birlikte kullanıldığı şiirler yazılmıştır. Tanzimat'tan sonra bu dillere Fransızca da eklenmiştir.


Münakkahiyet : Gereksiz sözlerden arındırılmış özlü ifade, konuyu gerektiği kadar işleme; anlamlı sözcükler arasında eşitlik bulunması.

Münşaat : Mensur yazı veya mektupların bir araya getirdiği dergiler. Divan edebiyatında edebi değeri olan yazılar bir defterde toplanır ve meraklıları okurdu. Münşeatlardaki nesirlerde konu birliği aranmaz. Bu eserlerde çeşitli tarih belgeleri yanında edebi metinler ve özel mektupların biraraya getirildiği görülür. Münşeât-ı Feridun Bey, Nergisi ve Veysi'nin münşeatları ünlüdür. Son münşeât örnekleri arasında Münşeât-ı Akif Paşa önemlidir.

Münşi : Sanatlı düzyazı yazan kişiler. Münşilerin yazılarını toplayan dergiler münşeat'tır.

Müntehabat : Seçilmiş şeyler. Çokluk aynı türde kaleme alınmış, bir veya daha fazla yazarlara ait yazılar arasından yapılan seçmelerle meydana getirilmiş eser; seçmeler, antoloji.

Müsteşrik : Doğulu milletlerin tarih, din, dil, edebiyat ve kültürlerini araştırıp inceleyen Batılı bilginler. Şarkiyatçı, oryantalist, doğubilimci kelimeleri de aynı anlamda kullanılır.

Müşaare : Karşılıklı şiir söyleme. edebiyat araştırmacıları müşaareyi üçe ayırır:
1. Bir divan şairinin manzum eserine diğer bir şairin aynı vezin ve kafiyede nazire yazması.
2. Âşıklar arasında karşılıklı şiir söyleme. Bir âşığın okuduğu beyit veya kıtaya diğer bir şair aynı vezin ve kafiyede şiir söyleyerek cevap verir.
3. edebiyat meraklılarının şiir okumaları, herhangi bir mazmunu ihtiva eden beyitler okunur veya birinin okuduğu beyte karşılık onun son kelimesiyle başlayan bir beyti başkası okur.

Müşakele : Birden fazla anlamı olan sözcüklerin art arda gelecek şekilde, iki anlamı ile kullanılması, birinin söylediği bir sözü bir başkasının değişik anlama gelmek üzere tekrarlaması. Karşılıklı konuşan iki kişiden birinin gerçek veya mecazi anlamda söylediği bir sözü, diğeri başka bir düşünceye yanıt olacak şekilde tekrarlar. Birinci anlamı gerçek olursa çoklukla ikinci kullanıştaki anlamı mecazidir.

Mütakarrin : Kafiyeleri birbirinin peşinden gelen ve iki kafiyeli olan şiir.

Mütekerrir : Murabba, muhammes, müseddes gibi nazım şekillerinde bendlerin sonlarında tekrarlanan mısra veya beyitler.

Mütevellin : Divan edebiyatında bir beytin okunuşu sırasında küçük bir değişiklikle veznin bir başka vezne çevrilmesi.

Müzdevic : Murabba, muhammes, müreddes benzeri nazım şekillerinde bendlerin sonundaki mısraların birinci bend ile kafiyeli olması.



N



Nakarat :
Şiirlerde bendlerin sonunda tekrarlanan mısra veya mısralar. Bu bölüm, anlam bakımından her bendi şiirin ana duygusuna bağlar. Şiirin, nakarat bölümlerinde ifade olunan duygu ve düşünce etrafında gelişmesini sağlar. Nakarat, halk şiirinde bağlama veya kavuştak diye bilinir. Sözlü musiki eserlerinde aynı söz ve ezgi ile tekrar edilen bölüm de nakarattır.

Nanem : Mektup, kitap, risâle, ferman gibi anlamlar taşıyan Farsça bir kelime. Eskiden kitap türü olarak çok kullanılmıştır. Kıyafetnâme, kâbnâme, Hamzanâme gibi. Resmi nitelikteki kağıt ve mektuplar da nâme diye bilinirdi.

Nat : Hazreti Muhammed'i övmek için yazılan şiirler.

Nazım : Dizelerden oluşan vezinli ve kafiyeli anlatım şekli. Kelime, "dizmek, ipliğe inci dizmek" anlamlarını taşır. Nazımda sadece anlam değil, seslerin musikisi de önemlidir. Akılda kolay kaldığı için ezberlenmesi istenen bilgilerin çoğu bu yolla ifade edilir. En küçük birim dizedir (mısra). Ayrıca beyit, kıta, bend gibi nazım birimleri de vardır. Şiirler de nazım şeklinde yazılır, ancak her nazım, şiir değildir.

Nazire : Bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı şekil, vezin, kafiye ve redifle yazılan şiir. Divan edebiyatı nazım türüdür. Kelime Arapça "eş, değer" anlamlarındaki nazir'den gelir. Nazire yazma, tanzir, tanzir etme diye anılır. Nazire geleneği Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiştir. İranlı şairler nazireye cevâb adını verirler. Alay ve şaka yollu yazılmış nazirelere tezhil veya hezl denir.


Nesir : Duygu, düşünce ve hayallerin dilgilgisi kurallarına uygun cümleler içinde anlatılması şeklindeki edebi eser. edebiyatın iki anlatım yolundan biridir. Diğeri nazımdır. Nesirde aklın kontrolü altında duygu, düşünce ve hayallere yer verilir. Nazımdan daha geç doğmuştur. Düşüncelerin fadesi için nazımdan çok daha zengin imkanlara sahiptir. Hikaye, roman, tiyatro, masal, hatırat, makale, sohbet, deneme, gezi yazısı, biyografi gibi edebiyat türlerinde hep nesir kullanılır. Nesrin en küçük birimi tek başına bir anlam ifade eden cümledir. Nesir, kullanılan üslûba göre sade nesir, orta nesir ve süslü nesir olmak üzere çeşitlere ayrılır.

Nida : Divan edebiyatımızda bir sanat türü. Şairin korku, sevinç, şaşkınlık, acı, ızdırap, öfke gibi pekiştirilmiş, duygu ve düşüncelerini okuyucuya hissettirebilecek şekilde işlemesi. Çokluk "ey!, hey!, vay!" gibi ünlemlerle seslenilir. Tekrîr ve teşhis sanatlarıyla birlikte kullanılır.



O - Ö

Otobiyografi : Bir kimsenin kendi hayatını yazdığı eser. Biçim ve içeriğiyle bir edebi değer taşımalıdır.Özyaşamöyküsü de denir.

Otograf : Yazarın kendi el yazısı. Eskiden hatt-ı dest (el yazısı) deyimi kullanılırdı.

Ottova Rima : Sekiz mısralı bir nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatında, buradan da Türk edebiyatına geçmiştir. Batı edebiyatında kafiye şeması, abababcc'dir. Bu şema bizde değişikliğe uğrayarak ababcccb şeklini almıştır. Aabbccdc şekli de görülür. Bu nazım şekli lirik tür için elverişlidir. Ottova Rima'yı edebiyatımızda daha çok Abdülhak Hamid kullanmıştır.

Ozan : Kopuzla türkü söyleyen en eski Türk şairleri. Osmanlı döneminde halkı şairleri için kullanılırdı. Âşık sözünün karşılığı olduğu gibi meddah anlamını da taşıyordu. Ozanların toplumda önemli yerleri vardı. Beylerin huzurunda, dini törenlerde, elindeki kopuzunu çalarak kahramanlık destanları okurlar, halk arasında kıssa söylerlerdi. Memluk ordusunun mızıka takımında ozan denilen çalgıcılar olduğu tarihi kaynaklarda yazar. Selçuklular'da da benzer durum görülür.

Önsöz : Eserin niçin ve ne amaçla yazıldığını belirtmek için kitabın başına eklenen yazı. Bu bölümde yazar ya kitabın özetini verir veya hangi nedenle yazdığını açıklar. Eskiden, "sebeb-i telif-i kitab" (Kitabın yazılışının sebebi) sözü kullanılırdı. Tanzimat'tan sonra edebiyatçılar, mukaddeme başlığı altında yazdıkları önsözlerde edebiyat anlayışlarını belirleyici açıklamalar yaptı. Namık Kemal'in Celaleddin Harzemşah, Recaizade Mahmud Ekrem'in Zemzeme, Abdülhak Hamid Tarhan'ın Makber mukaddemeleri bunlardandır.




P



Paragraf :
Bir fikrin işlendiği yazı bölümü. Bir veya birkaç cümleden meydana gelebilir. Satırbaşı yapılmış her bölüm bir paragraftır.

Pastoral : Çoban ve kır hayatını, köylerdeki yaşayış şeklini anlatan şiir. Grekler'in bukolik dedikleri bu türü edebiyat-ı Cedide'ciler eş'ar-ırâiyâne (Çoban şiirleri) diye adlandırmışlardır. Pastoral şiir, süsten, kelime oyunlarından, yapmacılıktan uzak sade bir dille yazılır. Eski Yunan edebiyatında Theokrites ile Latin edebiyatında Vergillius, pastoral şiirin ilk ve en güzel örneklerini verdi.

Peltekname : Kekeleme şiiri. Lisan-i pepeği adı da verilir. Halk edebiyatı nazım şeklidir. Âşık, kelimelerin ilk hecelerini, bazen de kelimelerin çoğunluğunu kekeleyerek söyler. Bu tekrarlar ölçüye dahildir.

Plot : Roman, hikaye, tiyatro gibi eserlerde, baştan sona devam eden hareketlerin yapısı. Bir bakıma eserin planıdır. Kahramanların ve olayların meydana getirdiği devamlılığı ifade eder. İkinci, üçüncü derecedeki kişi ve olaylar, görünüp kaybolan bir başka zaman, mekan ve olayla ortaya çıkan kişiler, duygusal davranışlar plotu tamamlar ve zenginleştirir. Plot, yapısına göre çeşitlere ayrılır. Bazı plotlar trajik olayları, bazıları komedi, masal ve hiciv gibi konuları göstermek için kurulur. eser, bu plota göre kimlik kazanır.

Poetika : Poetika (Yunancada:???? ?????????), Aristo'nun, sanatsal görüşlerini sanat kuramı içinde sunan bir eserdir.Estetik kavramı kapsamında; sanatların karşılaştırılmaları ve tragedya'nın üstünlüğünü vurguladığı Poetika, gerçekçiliği ele almasının yanı sıra, yaratıcı düş gücünü ön plana çıkartır.Şiir üzerine düşüncelerin ve teorilerin bütünü. Bu kelime eskiden Fransızca da yalnız şiirin değil, güzel sanatların teorisini güzelliğin feslefesini, bir bakıma estetiği ifade ederken, bugün şiir sanatı anlamına gelen bir terim olmuştur. Batı dillerinde poetika konusuna giren birçok eser var. Türkçe'de ise, bazı şiirlerin ve grupların bildiri niteliğindeki, genellikle savunmaya dayalı birkaç önsözü görülür. Necip Fazıl Kısakürek'in de bir Poetika'sı var.

Prozodi : Kelimelerin taşıdıkları seslerin değerlerine ve hecelerin taşıması gereken seslere göre söylenmesi. Tonlamaya, hecelerin vuruşuna kelimelerin uzunluk ve kısalıklarına dikkat edilerek söylenir.



R



Rakta :
Arap harflerine göre bir harfi noktalı, bir harfi noktasız kelimeleri kullanarak şiir yazma.

Rekakat : Kelime veya cümlelerin düzensiz sıralanmasından ileri gelen okumayı zorlaştırıcı durum. Divan edebiyatında yazıda kusur sayılırdı.

Rikkat : Anlatımda söylenişleri kulakta ince, hafif, hoş etki bırakan sözcüklerin kullanılması. sanatçı sevgi, şefkat, muhabbet, güzellik gibi konuları anlatırkenn sözcükleri de uygun düşecek şekilde ince sesle kurulanlardan seçer. Bu sözcükler kelimâ-ı rahika, taşıdıkları özellik de rikkatdiye adlandırılır.

Risale : Küçük kitap, broşür. İlim veya sanata dair yazılar. Önceleri çokluk dini konuları ele alan küçük hacimli kitaplar bu adla anılırlardı.

Ritm : Şiirde, hecelerdeki vurgu, uzunluk, kısalık, kalınlık, incelik, yükseklik gibi ses özelliklerinin ve duraklarının düzenli bir şekilde tekrarlanmasından doğan uyum.

Rondelet : Yedi mısralı ek bendden meydana gelen Fransız nazım şekli.

Rücü : Divan edebiyatı sanatlarından. Bir düşünceyi daha güçlü hale getirmek için, söylenen sözden vazgeçer gibi davranılır. Espri, üzüntü, sevinç, dehşet, hayret durumlarında ifadeyi daha güçlü ve canlı kılmak için kullanılır. Vazgeçme döngü halinde de yapılabilir.



S - Ş



Sadr :
Bir beyitte birinci mısranın ilk parçası ile nesirde cümlenin ilk parçası.

Sagu : İslamiyet öncesi Türk edebiyatında ölen kimselerin arkasından söylenen şiirler. Sevilen, sayılan özellikle gösterdiği kahramanlıklarla tanınmış kimselerin ölümü üzerine ozanlar tarafından, yuğ adı verilen cenaze törenlerinde okunur, ölen kişinin yiğitliği, iyiliği, cömertliği, faziletleri dile getirilirdi.

Sakiname : Sakiye (içki sunana) seslenmek yoluyla içkiyi (çokluk şarabı) ve içki meclislerini, adetlerini, içkiyle alakalı bütün düşünce, duygu ve kavramı bazan tasavvufi, bazan da dünyevi işleyen şiirler. Mesnevi şeklinde yazılır. Terkib-i bend, terc-i bend veya kaside şeklinde de görülür.

Saliye : Divan edebiyatımızda yeni yılı kutlamak için yazılan şiirler. Bu şiirlerde daima girilen yılın tarihini tespit eden bir beyit de bulunur.

Sarma Kafiye : Dört mısralık bendlerle kurulan nazım şekli. Her dörtlükte birinci ile dördüncü, ikinci ile üçüncü mısralar kendi aralarında kafiyelidir. Kafiye şeması şöyledir: Abba, cddc, effe.

Satranç : Saz şairleri tarafından aruzun müfte'ilün müfte'ilün müfte'ilün kalıbıyla ve musammat gazel şeklinde yazılan şiirler. Musammat beyitlerden oluştuğu için, her mısra kafiyeli iki eşit parçaya bölünür. Bu parçalar alt alta yazıldıklarında dörtlüklerden meydana gelen yeni bir şekil ortaya çıkar. Bu şeklin kafiye şeması şöyledir: abab cccb dddb...

Saya : Aşık edebiyatında nesir. Mensur karşılığı olarak da sayalı kullanılır. Secili (müsecca) nesre ise ayaklı saya adı verilir.


Sebk-i Hindi : Divan edebiyatında kullanılan bir üslup. Terim, "Hint tarzı, Hint üslûbu" anlamına gelir. Türk edebiyatına XVII. İran şairlerinin etkisiyle girdi. Bu nedenle sebk-i İsfahâni diye de bilinir. İran edebiyatına ise Hindistan dan geçmiştir.

Seci : Cümlelerin veya bir cümle içinde birden çok kelimenin sonlarındaki ses benzerliği. Nesirde kullanılan bir çeşit kafiyedir. Secili nesre müsecca adı verilir. edebiyatımıza Arap edebiyatından geçmiştir.

Sehl-i Mümteni : Söylenmesi kolay görülen ama benzeri yapılmak istendiğinde güçlüğü ortaya çıkan söz. Bu tür sözler sade ve derin anlamlıdırlar. En güzel örneklerini Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Mehmed Akif Ersoy vermişlerdir.

Selamet : Cümlelerin doğru ve sağlam olması. İfadenin düşük, eksik olmaması gerekir.

Selaset : Bir yazıda cümle ve kelimelerin akıcı, âhenkli, kolay ve anlaşılır olması. Selâset, sözüklerin birbirine uygun seçilmesiyle sağlanır.

Selh : Başkasına ait bir şiirin anlamını alıp kelimelerini değiştirerek yeniden yazmak. Selh intikal'in bir çeşidi sayılır.

Selis : Halk şiiri nazım şekli. Aruzun fe'ilâtün fe'ilâtün fe'ilâtün fe'ilün kalıbıyla gazel şeklinde yazılır. Murabba, muhammes, müseddes şeklinde yazılmış selislere de rastlanır. Kafiye düzeni divan, semai ve kalenderi nazım şekilleri ile aynıdır.


Sözlük : Bir dilin veya dillerin kelime haznesini (sözvarlığını), söyleyiş ve yazılış şekilleriyle veren, kelimenin kökünü esas alarak, bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve anlamlarını, değişik kullanışlarını gösteren eser. Sözlükler tek dilli veya çok dilli olabilir. Madde başlarını a-be-ce sırası takip eder. Genel veya özel alanlarla ilgili sözlükler hazırlanabilir. Arap harfli eski sözlüklerde madde başı Arapça kelimenin üç harfli kökünün son harfi esas alınarak sıralanırdı. XIV.-XV.yüzyıllar arasında yaşamış olan el-Kamûsü-ı-Muhît (Okyanus Sözlüğü) adlı eseri Türkçeye çeviren Mütercim Asım bu sistemi kullandı. İlk sözlük olarak İskenderiye Müzesi kütüphanecisi Bizanslı Aristophanes'in hazırladığı eser kabul edilir. İslam dünyasında en önemli sözlük X. yüzyılda yaşayan Fârâblı İsmail Cevheri nin Sihâh adlı Arapça eseri. Vankulu Lügatı diye bilinen Müteferrika nın bastığı ilk kitap da bir Sihâh çevirisidir. Türk kültüründe ilk sözlük ise Kaşgarlı Mahmud'un Türkçe'den Arapça'ya Divanü Lügati't-Türk'üdür.


Sone: iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan 14 dizelik bir nazım şeklidir. Batı edebiyatında kullanılan bu tür, Servet-i Fünuncular tarafından Türk edebiyatına sokulmuştur. Genellikle dörtlükleri çapraz kafiye ile yazılır. Sonede işlenen konuları sınırlandırmak doğru bir yaklaşım değildir. Sonede her türlü konu işlenebilir. Son dize, duygu yönunden en baskın dizedir. Devrik cümleler kullanılır. Doğu edebiyatındaki sonelerde aşk konusu işlenir.Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin bu türün örneklerini çok vermişlerdir.


Şaheser : Nesilden nesile geçen, benzeri yazılamayan yüksek değerdeki edebi eser. Şaheserlerin başlıca özellikleri şöyle sıralanır: Zengin bir kültür birikimi sonucu yazılır, her devrin okuyucusu tarafından aranır, okunur ve takdir edilir, zamanla yayılır, ulusal ve uluslararası unsurlar içerir, pekçok yabancı dile çevrilir, türünde yazılan yeni eserlere örnek olur.

Şiveye Mugayeret : Şivesizlik. Dili kuralları dışında kullanmak. Türk dilini iyi bilmemekten, dilimizin özelliklerini gözönüne almaksızın yabancı dillerdeki bazı kullanış şekillerini tercüme edip uygulamaktan doğar. "Meşrubat içmek" yerine "meşrubat almak", "banyo yapmak" yerine "banyo olmak" gibi.




T


Ta Kid :
İfadeye açıklık getirememe, anlatamama halidir.

Ta Rıfat : Mevki sahipleri ve bazı görevlileri tasvir eden şiirler. Divan edebiyatı nazım türüdür. Birkaç beyitlik bendler halinde yazılırlar. Sâfi Kasım Paşa'nın, Kalkandelenli Fikri'nin, Gelibolulu Mustafa Ali'nin, Yenişehirli Avni'nin ta'rifatı vardır.


Ta Şir : Bir gazelin her beytinin veya bir beytinin üzerine sekiz mısra eklenerek yapılan mu'aşşerdir. Divan edebiyatı nazım şeklidir. edebiyatımızda örneği fazla görülmez. Yahya Bey'in Muhibbî'nin (Kanunu Sultan Süleyman) gazeline yaptığı ta'şiri örnek olarak verilebilir.

Taşhir : Bir gazelde her beytin iki mısrasının arasına iki veya üç mısra ekleyerek manzume meydana getirmek. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Kelime, Arapça "bir şeyin yarısı, iki cüzünden bir cüzü" anlamındaki şatr kökünden gelir. Taştirde, aynı vezin ve kafiyede, araya iki mısra girerse terb-i mutarraf, üç mısra girerse tahmis-i mutarraf olur. edebiyatımızda XVIII. yüzyıldan sonra örnekleri görülen taştir çok az kullanılan bir şekildir. En çok Halveti şeyhlerinden Aydi Baba yazmıştır.

Tazmin : Bir şairin, bir mısra veya bir beytin bir başka şairce kullanılması. Divan edebiyatı nazım türüdür. Tazmin edilen mısra veya beytin sahibinin zikri şarttır. Tazmin eden şair, şiiri herhangi bir nazım şekline tamamlar ve aldığı sahibini belirtir.

Tecahül-i Arif : Anlamla ilgili sanatlardandır. Bilinen bir gerçeği, bilmez görünerek söylemek yöntemiyle yapılır. Bilinen şey, bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir espriye dayandırılır. Bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatından da yararlanılır.

Tefrik : Anlamla ilgili sanatlardandır. Aynı çeşide giren iki şey arasına, birbirine aykırı taraflar (tebâyün) sokularak bir farklılık meydana getirilmesidir.

Tehzil : Alay ve şaka yollu yazılmış nazire. Hezl diye de bilinir. Çokluk tanınmış şairlerin şiirlerine vezin ve kafiye taklit edilerek yazılır. Tehzil, ciddi şiirleri bayağılıktan uzak ciddi bir duruma soktuğu için edebiyatın güzel ve eğlenceli örnekleri arasında kabul edilir. XVII. yüzyıldan sonra yaygınlık kazanan bu tür şiirin örneklerini daha çok Sürûri, Havâyi, Sünbülzade Vehbi, Hüseyin Kâmi (Dehri mahlasıyla), Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe vermişlerdir.

Tekrar : Bir ifadede aynı sözcük ya da söyleyişi, estetik kaygı gütmeden birkaç kez tekrar etmek. Aşırı tekrar sözkonusu ise buna kesret-i tekrar denir.

Telmih : Divan edebiyatı sanatlarından. Söz sırasında bilinen bir olaya, bir kişiye, kıssaya ya da atasözüne işaret etmektir. Ama bu kişi ya da şey uzun uzadıya değil bir iki sözcükle anlatılır.


Tenafür : Bir ifadede birbirleriyle uyuşmayan harf, hece, sözcük ya da tamlamaların kulağa hoş gelmeyen etki yapmasıdır. İkiye ayrılır:
Harflerle tenâfür: Çıkış noktaları aynı ya da birbirine yakın harflerin aynı sözcükte toplanması.

Tenasüb : Divan edebiyatında anlamları arasında bağlantı bulunan sözcüklerin aynı ifadede kullanılmasıyla yapılan edebi sanat.



Terdid : Bir anlatımda sözü dinleyici ya da okuyucunun ilgisini yoğunlaştırdıktan sonra konuyu hiç beklenmedik bir sonuca götürme yoluyla yapılan edebi sanat. Sözün ciddi bir sonuca varması haline terdid-i sâdık, varmamasına terdid-i mutâyip denir.

Terza Rima : Üçer mısralık bentlerle kurulur. Bend sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. Kafiye şeması şöyledir: Aba bcb cdc ded e.
İlk olarak İtalyan edebiyatında görüldü. Dante İlahi Komedya'sını bu nazım şekliyle yazdı. edebiyatımızda terza rima'yı Tevfik Fikret, Şehrâyîn adlı tek şiirinde denemiştir. 1908'den sonra pek kullanılmamıştır. Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir.

Tesbi : Bir gazelin beyitleri önünü beş mısra eklenerek yapılan müsebba'dır. Müsebba musammatlardan bir nazım şeklidir. Kafiye şeması şöyledir: Aaaaa (aa) bbbbb (ba) ccccc (ca). Tesbi, Türk edebiyatında çok az görülür. İzzet Molla'nın Fuzuli'nin bir beytini, Leyla Hanım ın da İzzet Molla nın bir beytini tazmin yoluyla oluşturduğu tesbi'ler de vardır.

Tetabu-I İzafat : İkiden fazla ismin meydana getirdiği zincirleme tamlama. edebiyatımızda Türkçe, Farsça, Arapça kaidelere göre kurulmuş üç çeşit tetâbu'ı izâfâta rastlanır. Türkçe kurala göre iki, Farsça kurala göre üç kelimeden meydana gelen tamlamalar anlatımı bozmaz. Türkçe tetâbu'-ı izâfât'a .

Tevarüd : İki şairin birbirinden habersiz aynı mısrayı veya beyti tesadüfen yazması.

Tevkiye : Anlamla ilgili sanatlardandır. İki veya ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmek. Birçok edebiyatçı bu sanatı iham sanatıyla aynı kabul etmiştir. Fakat ihamda, ikiden fazla anlamı olan kelimenin bir mısra veya beyitte bütün anlamları kasdedilirken, tevriyede uzak anlamına işaret edilir.

Triyole : On mısralı bir nazım şeklidir. Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır. Dört mısralı kısımlarda, eklenen mısraların ilk üç mısra ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir. Kafiye şeması şöyledir: Ab aaaa bbbb.



V



Vecize :
Söyleyeni belli, kısa, anlamlı söz. Özdeyiş diye de bilinir. Bireysem ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır. Yaşam deneyimine ve gözleme dayanır. Vecizeler bağımsız yazıldığı gibi, bir eserin içinde dağınık da bulunabilir. İslam büyüklerinin bu tür sözlerine kelam-ı-kibar denir. Vecize önce eski Yunan edebiyatında yazılmıştır. Klasizm edebiyatı döneminde, Larochefoacauld'ın Maximes (Vecizeler) adlı eseriyle Avrupa'ya gelmiştir.

Vezn-i Ahar : Halk şiiri nazım şekli. Aruzun müstef'ilâtün müstef'ilâtün müstef'ilâtün müstef'ilâtün kalıbıyla murabba şeklinde yazılır. Her mısra bir müstef'ilâtün cüzüne sığacak şekilde dört kelime veya kelime grubuna bölünür. Birinci mısranın 2. Cüzü ikinci mısranın başına, ikinci mısranın 2. Cüzü üçüncü mısranın başına, üçüncü mısranın 2. Cüzü dördüncü mısranın başına getirilir ve bu cüzlerden sonra gelen cüzler birbirlerini izler.
 

Epilogue

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
279
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Y

Yazı Dili – Konuşma Dili: Yazı dili, bir ülkede konuşulan şive ya da ağızlar içinden yaygınlaşıp egemen olan ortak dilin yazışmalarda kullanılması, bilim ve sanat yapıtlarının bu ortak dille yazılması sonucu ortaya çıkan yazılı dildir.
Günümüz Türkçesinde İstanbul ağzına dayanan yazılı dil hem ortak dildir, hem de Türk yazı ve edebiyat dilidir. Genelde yazı dili ve edebi dil kavramları eşanlamlı kullanılmaktadır.
“Türk yazı dili” denildiğinde, ilk yazılı ürünleri 8. Yüzyıla uzanan, Asya ve Anadolu’da günümüze kadar sayısız yapıt bırakmış bir dil anlaşılır. Günümüze kadar gelebilen en eski yazılı ürünler incelendiğinde, Türk yazı dilinin tarihinin 8. Yüzyıldan en az bin yıl öncesine götürülebileceği öne sürülmektedir. Sözkonusu yazılı belgeler, gelişme evrelerini geride bırakmış bir dilin ürünleridir. Türklerin kullandıkları yazılar konusundaki araştırmalar ve bulgular da düşünceyi doğrulamaktadır. Göktürk yazısının kökeni 5. Yüzyıla kadar çıkarılabilmektedir.
Sözün belli işaretlerle saptanması demek olan “yazı”, bir işaret sistemi gerektirmekte, bu işaretler “harf” denilen şekillerle gösterilmektedir. Harflerin tümüyse “alfabe”yi oluşturmaktadır. Göktürk alfabesinin Türkçedeki bütün sesleri karşılayacak yetkinlikte oluşu, yazının kullanılışının, dolayısıyla yazı dilinin oluşumunun çok eski dönemlere götürülebileceğini göstermektedir.
Türklerin, tarihleri boyunca değişik yazıları (Göktürk, Sogd, Uygur, Brahmi, Manihey, Arap ve Latin alfabesi) kullanmalarına ve bu alfabelerin dayandığı kültürlere bağlı olarak Türk yazı dili de değişiklikler geçirmiştir.
Yazı diliyle konuşma dili arasındaki başlıca ayrım, yazılı anlatımda dil kurallarına uymaya özen gösterilmesidir. Yazı dilinde, sözcükler arasındaki anlam ilişkileri, sözdiziminde ve cümlelerde doğruluk, konuşma diline oranla daha çok önem taşır.
Konuşma diline gelince: konuşma dili, bir ulusun dilinin yazıyla ilişkisi olmayan ve çeşitli söyleyiş özellikleri taşıyan yönüdür. Dilin gelişiminde temel, konuşma dilidir. Değişik yöntemlerle yazıya geçirme sistemlerinin hepsi, konuşma diline dayanır.
Konuşma diliyle yazı diil arasında söyleyiş özelliklerinden kaynaklanan çeşitli farklılıklar vardır: “Geleceğiz, yapıyor, bir şey, ağabey” biçiminde yazılan sözcüklerin “gelicez, yapıyo, bişey, abi” biçiminde söylenmesi gibi.
Konuşma dili, yazı diline oranla hızlı bir gelişme içindedir. Bu gelişmede kısa anlatım, devrik cümle, çeşitli vurgulama istekleri gibi nedenlerle söyleyişten ileri gelen etkenlerin payı büyüktür. Türk dilinde konuşma dili, yazı dili ayrımı İslamlık etkisine girilmesinden sonra belirginlik kazanmıştır.
Yeni: Daha öncekilerden farklı olan; modern, dinç, dinamık, orijinal, eskimemiş… Sanatçılar arasında çağı gelmiş – geçmiş, ya da yaşlanmışlar için “eskiler”; yeni ortaya çıkanlar ve gençler için de “yeniler” gibi ifadeler kullanılmaktadır. Gerçek anlamda yeni, her çağ ve her ulusta yeni kalabilen, hiç eskimeyendir.
Yeni Roman: 1950’lerde Fransa’da yazılmaya başlanan ve geleneksel roman anlayışına karşı geliştirilen, kendine özgü anlatım tekniklerine, yazınsallığa ağırlık veren, öznelliğe dayanan ürünler ortaya koyan bir roman akımı.
Yıllık: Yılda bir çıkarılan ve bir yılın olaylarını kapsayan kitapların genel adı.eş.Salname.
Belirli bir alana ya da konuya ayrılmış sinema yıllığı, edebiyat yıllığı gibi yapıtların yanı sıra bütün bir yılı çeşitli yönleriyle yansıtmayı amaçlayan yapıtlar da çıkarılmaktadır.





Z






ZEYL: Divan edebiyatında bir yapıtı tamamlamak için yazılan bölüme ya da yapıta verilen ad.
Zeyl, bir yapıtın yazarınca yazılabileceği gibi, başka bir yazar tarafından da yazılabilirdi. Özellikle İslami bilimlerde yazılan zeyller başlıbaşına bir yapıt niteliği taşır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst