Diyalektik Materyalizm beni manevi bir çöküşe sürükledi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düşünen Beyinler kategorisinde lossantos tarafından oluşturulan Diyalektik Materyalizm beni manevi bir çöküşe sürükledi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,728 kez görüntülenmiş, 22 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düşünen Beyinler
Konu Başlığı Diyalektik Materyalizm beni manevi bir çöküşe sürükledi
Konbuyu başlatan lossantos
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan TENTEN

lossantos

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
24 Mar 2019
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Merhaba,

Marks'ı (ve Engels'i) ilk okuduğumda 15 yaşında bir liseliydim. Bugün 24 yaşındayım ve daha hala marksist döktrin üzerine kabul edebileceğim daha geçerli bir şey koyamadım. Bu illetten kurtulmak için neler yapmadım ki, Taoizmle uğraştım, Stirner'a inanmak istedim, Ayn Rand'a katılabilmek için kendimi yırttım, Budizm'e merak sardım, ciddi ciddi oturup meditasyon yaptım, çaresizlikten belki inanırım diye İncil ve Kur'an okudum, bir umuttur dedim bulunduğum şehirdeki (Ankara) ortodoks kilisesine bile gittim. Hiçbirisi beni bu illetten kurtaramadı.

Fikirlerin (daha doğrusu Hegel'in idea dediği şeyin), maddelerin bir yansıması olduğu, kainatta maddeden ve madde hareketlerinden başka metafiziksel herhangi bir olgunun olmadığı teorisi beynime bir zehir gibi girdi. Buna dair ne kadar eleştiri varsa hepsini okudum, hiçbiri tatmin etmedi. Bu duruma o kadar bağdaştım ki artık gelenekçi ve katı bir materyalist oldum. Aşk benim için hormonal bir anatomik kimyasallaşmadan öte bir şey değil. "Aşk bir makamdır, aşk kendinde bulamadığın yere kapılmandır" gibi edebiyatlara giren insanları ciddiye alamıyorum. Daha doğrusu üretim araçlarının emperyalistlerin kontrolünde olduğu bir dünyada hiçbir şeyi ciddiye alamıyorum. Aşk'ın, sevişmenin, güzelliğin, iyilik yapmanın metalaştığı bir dünyada gözüme her şey yozlaşmış ve flu geliyor. Sinemaya gitmeyi, arkadaşlarla oturup güzel bir cafede sıcak bir kahve içmeyi, sosyal etkinlikleri vs. her şeyi kendi içimde "kapitalizme hizmet eden küçük burjuva alışkanlıkları" olarak yorumluyorum. Zaten arkadaşım dediğim herkesi de burjuvazi toplumunun yozlaşmış lümpenleri olarak görüyorum. Bunun ne kadar kibirli ve iğrenç bir tutum olduğunun farkındayım ama elimde değil. Bu beni yalnızlaştırıyor ve ben yalnızlıktan nefret ediyorum, artık yalnız olmak istemiyorum.

Umarım beni ciddiye alırsınız çünkü yazdıktan sonra şöyle bir okudum da ben bile kendime: "derdini seveyim" dedim. Elbette hayatta herkes gibi bin tane derdim var ama hepsinin temelinde bu yatıyor bence. Bu en büyük derdimi aşmam gerekiyor artık. Bu konu hakkında yazıp söyleyeceğiniz her şeye kapım açık. Şimdiden teşekkürler.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Merhaba
Hoşgeldiniz

Biz onu okumadan böyle olduk. Hatta manevi, metafizik, mistik ezoterik sanılan bir şeyi okuduk ordan (tam anlatılan gibi olduk) döndük Marks'ı ve tüm tarihi de bir yeniden selamladık..
Yazılan bir ironi mi? Öyle mi hissediliyor?

Beklerseniz bir çok şey yazıp bir çok ek içerik alacağım ya da linkler vereceğim.
Ama anlatılan tablo olumsuz bir tablo değil.. Belki daha ağırı da vardır. Gerçekliği Matriks, Hayvan Çiftliği ya da 1984'e birebir benzetmek gibi.. Belki Başka yerlerde daha büyük insan acıları ve özgürlük sancıları, savaşları vardır.
ve sanırım Marks bize Proeleterleri ve ezilenleri birleştirmek ve onlarla birleşmek gibi bir ödev ve görev vermişti, yanılıyor muyum?
Belki de aranan metafizik budur?

Bu arada benim metafiziksel de bulunabilecek bazı/kimi anlayışlarım var.

İmzamdaki şeyin onun (yani Bay Marks'ın yazdıklarının) üzerine ya da dışına bir yere konulabilecek bir şey olduğunu tabi ki biliyorum.
Tabi denileceği gibi eğer kabul edilebilirse...
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Nihai bir anlam ya da köken bulamayız, sonsuzluk buluruz
Ben kısa bir yanıt vereyim.
Zaman başlamamış bir kesintisizlik ve sonsuzluktur.
Şimdi bu bizi ne yaparsa oyuz.
Metafizikte-n aranan nedir? Bu cevap yeterli değil mi?
Bilmek istenen nedir ya da soru nedir?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Bay Marks ya da Bay Engels bir şeyler diyor ya da öyle diyor olabilir ancak siz (kendiniz) özne ve nesnenin (biliş ve bilincin de) ne demek olabileceğini ya da Bay Marks'la Bay Engels'in neden öyle diyor olabileceğini bağımsız bir biçimde araştırdınız mı?
Ya da bunlar üzerine durup düşündünüz mü?
Yani sizce? (serbest ve bağımsız fikirleriniz ve kendi düşünceleriniz anlamında)

Yani Lossantos, durup düşünse ve bize bir felsefe doktrini yazsa ne derdi?

Bu arada madde kavramı yerine nesne, obje, subje gibi kavramlar önerdiğim-iz sanırım görülüyor...

Peki madde realitenin dokusudur diyelim. Bilinç nerde ya da bilinciniz nerde?
Onun içinde mi? Mesela bilinciniz?

Peki realitenin dokusu denilen bilincin kendisidir diyelim yani madde bilinç ve bilinçte maddedir arada bir ayrım yoktur ikisi aynıdır diyelim.

Biz buradaki madde bilinç karmaşası ya da nesnel'e içkin bilinç ayırdı için ısı ve renk gibi kavramlar kullandık.
Yani renk ve ısı diye bir ayrımdan ya da renk ve ısı diye bir töz ve bağımsız ayrı varlıktan söz edemeyiz ancak nesneye ya da olana içkin bir unsur ya da nitelik, yansıma vb. olarak bunu belirtebiliriz sanırım.

Tüm varoluş kopmaz bir birlik-birardalık ve kopmaz bir aynı şey-lik diyebiliriz örneğin. Nesne bilinç gibi bir tanım da kalmadı bakın...
Madde, bir ilke neden, arkhe ya da töz gibi belirtildiğine yine sorun var.
Madde, maddenin kendi tözleştirildiğinde, özleştirildiğinde ve oluştan koparıldığında yine sorun var.

Madde denen belirtilebilir/belirlenebilir tüm fizikselliğin ya da tüm oluşun kütlesine dair genel bir kavram ve tanım olmalı.
Yani madde olmayan yoktur deriz ve her ne varsa zaten madde tanımında içerilip sınıflanıp birlenmiştir.

Bu arkadaşlar bizce nesne özne çatışkısındaki ideal hayalciliği ve ayrımcılığı/ikiciliği ya da subjektiviteyi keşfederek oluşu nesne kavramında birlediler.
Bunun bizce herşey bilinçtir ve madde bilinçtir demekten de farkı yok..
Biz Materyalizmi Nesnelcilik gibi bir kavrama/tanıma çekiyoruz artık...
Hatta isim olarakta Nesnelci Diyalektik gibi tanımlar geliştirdik.
Bu subjektivite yani Öznellik karşıtında denge olarak Objektivite yani Nesnellik'in arayışı ve karşı dengesi gibi.

Bu sınırlar (iyi çizildiğinde) ve bir ilk varlık ve başvarlık'ta denklemden çıkarıldığında
diğeri geriye sonsuz varoluşun potansiyel, olasılık, olanak ve oluşlarını keşfetmek kalır ve kalıyor.
Burada bir sınırlama öngörülmezse ya da kapalı determinik bir bilgi tabanı kullanılmazsa bu anlamda herşey kendinden gelişir ve doğal yolla doğal keşfedilir. Ya da zamanla bilincin gelişimi ve evrimi çerçevesinde deneyimlenir...
 
Son düzenleme:

lossantos

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
24 Mar 2019
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Hoşbulduk ictenlik, cevapların için teşekkürler;

"Şimdi bu bizi ne yaparsa oyuz. "

Seni sen yapan şey kozmolojinin sonsuzluğu ya da başı ve sonu belirsiz olan zaman değil, seni sen yapan şey içinde bulunduğun sınıf ve bu sınıfın kendi imkanları dahilinde sana olan getirileridir. Sen anası memur babası işçi bir proleter çocuğuysan şu hayat denen kısacık serüvende yapabileceklerin de bununla sınırlıdır. Bir pazar sabahı uçağına atlayıp Maldivler'e kahvaltı yapmaya gidemezsin, veya yaşın gençken Almanya'nın, İtalya'nın, Fransa'nın müzelerini, antik yapılarını gezip görsel bilgiye kavuşamazsın. Bu bilgiye kavuşmak istesen bile belki de hayatının 3'de 2'sini emeğini ve zamanını satarak gerekli parayı kazanabilmek için harcayacaksın. He sen diyorsan "ben bu arzularımdan kendimi soyutladım" o zaman bravo kardeş ne deyim :D. Lakin şunu da unutma, kendini soyutlamasaydın ve çok isteseydin bile ulaşamayacaktın zaten.

Hadi onu geçtim evinde otururken aldığın gündelik bilgi bile üretim araçlarını kontrol eden insanların belirlediğiyle sınırlı. İnternette okuduğun/izlediğin her şey, seni sen yapan, şu satırları yazarken ulaştığın bilgilerin kaynağı bile üretim araçlarını kontrol eden kişilerin elinde. Çok basit bir örnek vereyim Max Stirner'ın Biricik ve Mülkiyeti kitabı Türkçeye ilk kez 2007 yılında çevrilmiş. Bu ne demek? 1844 yılında yazılan, zamanın Genç-Hegelci okullarını kökünden sallayan bir bilgiye milyonlarca insan 2007'den önce ulaşamamıştır demek. "Bilgi" gibi belki de kainatın en saf olgusunu bile kazanabilmek için burjuvazinin, şirketlerin insafına kalmışız. Bir şirketin kâr politikasına, hatta daha da kötüsü şeyinin keyfine kalmışız. Norgunk Yayıncılık'ın patronu şahıs "boşver kâr edemeyiz biz bundan" dese belki hala bu kitabı okuyamayacaktık. Hasbelkader Wikipedia'nın CEO'su Jimmy Wales bu işten kâr edemeyeceğini fark etseydi ve bir gelecek göremediği için sitesini devam ettirmeme kararı alsaydı, belki de Stirner denen adamın kim olduğunu bile bilemeyecektik.

Bütün bu gerçekler ışığında nihai bir anlamın olmayışından dem vurup bunun varoluşla analojisini kurmak... İşte bunlar hep metafizik, metafizik, metafizik. Gözümde "boşver öbür dünyada hüri var" diyen İslamdan, "aman be oğlum reenkarnasyonda zengin doğacaksın işte" diyen Hinduizmden hiçbir farkı yok. Soluduğumuz havayı, sevdiğimizin gözüne bakışlarımızı, üzerimize giydiğimiz şeyleri, kısacası gözümüzle duyup kulaklarımızla işittiğimiz şu hayatı doğrudan etkileyen maddi etkenleri göz ardı etmekten başka bir şey değil. Sen bu "nihai anlamın olmayışı" kanısına vardıktan sonra yarın sabah kahvaltını yapıp işine, okuluna ya da her ne ile yaşıyorsan o şeye gitmeyecek misin? Zamanın kesintisiz bir sonsuzluk olduğuna kanaat getirmen seni bir ışık hüzmesi içine alıp patronundan, trafikten, hava kirliliğinden, bilinçsiz öğretmeninden ve yolsuzluklardan çekip kurtaracak mı? Hayır. O halde bu yaşadığın hayatı değiştirebilecek konular üzerinde bir arayış içinde olmak insan aklına daha uygun bir davranış olur.

Bay Marks ya da Bay Engels bir şeyler diyor ya da öyle diyor olabilir ancak siz (kendiniz) özne ve nesnenin ne demek olabileceğini ya da Bay Marks'la Bay Engels'in neden öyle diyor olabileceğini bağımsız bir biçimde araştırdınız mı?
Ya da bunlar üzerine durup düşündünüz mü?
Yani sizce? (serbest ve bağımsız fikirleriniz ve kendi düşünceleriniz anlamında)

Yani Lossantos, durup düşünse ve bize bir felsefe doktrini yazsa ne derdi?

Bu dediğiniz Freud'un psikanalizine teğet geçmiş sanırım. Karşı değilim tabi ama matematikten zerre anlamayan, toplama işlemlerini bile bilmeyen biri olsaydım ve biri bana gelip "2+2=4" deseydi, açıkçası oturup; "Bunu dedi ama neden dedi? Hangi sosyolojik koşullarda, hangi zihniyet yapısıyla dedi acaba? Şunu durup bağımsız bir şekilde araştırayım" demezdim. Ne yapardım? Alırdım elime 2 tane elma, yanına 2 tane daha koyardım oturur parmağımla sayardım kaç ediyor diye. O şahsın argümanına da buna göre bir cevap verirdim ve "acaba ben olsaydım ve durup düşünseydim 2+2 kaç yapar derdim?" gibi bir soruyu da sormazdım kendime.

Peki madde realitenin dokusudur diyelim. Bilinç nerde ya da bilinciniz nerde?
Onun içinde mi? Mesela bilinciniz?
Bilinç denen şey nöronların beyne yaptığı elektriksel titreşimlerden başka bir şey değil. Sinir hücrelerinizden birini kessek ne bilinç kalır ne de başka bir şey. Genetik tıpçılar senin dna'nı biraz kurcalasalar "kişiliğim" dediğin şey bile kökünden değişir. "Bilinç" denen kavramı Kantçılar gibi maddeden öte bir şey olarak ele almak "ruh" denen şeye inanmakla aynı şey. Umuyorum ki ruh diye bir şey olmadığı konusunda hemfikirizdir :D

Biz buradaki madde bilinç karmaşası ya da nesnel'e içkin bilinç ayırdı için ısı ve renk gibi kavramlar kullandık.
Yani renk ve ısı diye bir ayrımdan ya da renk ve ısı diye bir töz ve bağımsız ayrı varlıktan söz edemeyiz ancak nesneye ya da olana içkin bir unsur ya da nitelik, yansıma vb. olarak bunu belirtebiliriz sanırım.

Renk denilen şey de gözün ağ tabakasında bulunan koni hücrelerinin ışığın kırılmasını algılayış biçiminden ibaret. Bu koni hücrelerinin şekli ve hacmi genetiğe ve ışık kirliliği gibi dış etkenlere bağlı olarak değişebiliyor. Bu da maddeyle çelişen bir töz değil yani. Bunun bilimi var.


Burada bir sınırlama öngörülmezse ya da kapalı determinik bir bilgi tabanı kullanılmazsa bu anlamda herşey kendinden gelişir ve doğal yolla doğal keşfedilir. Ya da zamanla bilincin gelişimi ve evrimi çerçevesinde deneyimlenir...

Bkz: ilk paragrafımdaki argüman.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Aşk benim için hormonal bir anatomik kimyasallaşmadan öte bir şey değil. "Aşk bir makamdır, aşk kendinde bulamadığın yere kapılmandır" gibi edebiyatlara giren insanları ciddiye alamıyorum. Daha doğrusu üretim araçlarının emperyalistlerin kontrolünde olduğu bir dünyada hiçbir şeyi ciddiye alamıyorum. Aşk'ın, sevişmenin, güzelliğin, iyilik yapmanın metalaştığı bir dünyada gözüme her şey yozlaşmış ve flu geliyor. Sinemaya gitmeyi, arkadaşlarla oturup güzel bir cafede sıcak bir kahve içmeyi, sosyal etkinlikleri vs. her şeyi kendi içimde "kapitalizme hizmet eden küçük burjuva alışkanlıkları" olarak yorumluyorum. Zaten arkadaşım dediğim herkesi de burjuvazi toplumunun yozlaşmış lümpenleri olarak görüyorum. Bunun ne kadar kibirli ve iğrenç bir tutum olduğunun farkındayım ama elimde değil. Bu beni yalnızlaştırıyor ve ben yalnızlıktan nefret ediyorum, artık yalnız olmak istemiyorum.

Umarım beni ciddiye alırsınız çünkü yazdıktan sonra şöyle bir okudum da ben bile kendime: "derdini seveyim" dedim. Elbette hayatta herkes gibi bin tane derdim var ama hepsinin temelinde bu yatıyor bence. Bu en büyük derdimi aşmam gerekiyor artık. Bu konu hakkında yazıp söyleyeceğiniz her şeye kapım açık. Şimdiden teşekkürler.

Aşkın hormonlara bağlı olması, yaşayacağınız o hissin kalitesini düşürmez yani bu detaya takılmanıza hiç gerek yok çünkü nasılsa aşık olduğunuz zaman, isteseniz de istemesiniz de bildiğiniz her şeyi unutacak ve kontrolü kaybedecek bir noktaya geleceksiniz, bu sebeple akışına bırakın derim.

Hepimiz çevremizde olup biten gerçeklere katlanamaz bir noktadayız fakat sizin yaşınız daha çok genç ve bu kadar karamsar olmaya hiç gerek yok. Bu yaşların kıymetini bilin ve akıntıya karşı kürek çekmek yerine, olabilecek olana odaklanmaya çalışın yani bu olumsuzlukların içinde yapabileceğiniz bir şey varsa, onu ortaya çıkartmaya çalışmalısınız.

Yaklaşık 10 yıl öncesine kadar beyin gelişiminin çocuklukta tamamlandığı sanılırdı oysa şimdi ilerleyen yaşlarda bile gelişmeye devam ettiği ortaya çıktı. Beynimizde yer alan prefrontal korteks ise insan davranışlarını en iyi açıklayan bölgedir. Bu bölge üzerinde çalışma yapar ve geliştirmeyi başarabilirseniz daha mutlu-bilinçli bir yaşam sürme şansınız da olur. Bu sitede defalarca yazdığım gibi beynimiz nasıl çalışıyorsa öyle bir hayat yaşarız yani sağlıklı değilse mutsuz-umutsuz ancak düzgün çalıştığında da çok başarılı-mutlu olmamız kaçınılmazdır. Prefrontal korteksi geliştirmek için yapılabilecek en basit egzersizler arasında nefes çalışması, yoga ve dikkat egzersizleri yer alır ancak siz daha detaylı da araştırabilirsiniz. Protein ve sebze ağırlıklı bir beslenme düzeni, sizi geren ortam ve insanlardan uzak kalmaya çalışmak hatta sizi kızdırmaya çalışanlara sadece gülüp geçmek, klasik müzik dinlemek gibi çoğu aktivite bu bölgeyi iyi yönde geliştirir. Hormonların kölesi olmamak için sağlıklı işleyen bir beyine ihtiyacımız var, bu sayede olaylara tepki ve bakış açımız da olumlu yönde değişmeye başlar. Kısacası yaşadığınız bu karmaşanın tek çözümü, beyinin size yarattığı illüzyonu bozmaktır.

Dışarıda olan biten bir şey yok aslında, her şey beynin içinde yaşanıyor yani birileri dünya kadar derdi aşmayı başarıyorken, başka birilerinin ufacık sorunlarla bile başa çıkamıyor olma nedeni, sadece beynin her insanda farklı çalışmasından kaynaklanır.


Bu bölgenin uzmanlık alanı oldukça kapsamlıdır. Beden işlevlerinin düzenlenmesi, ilgili-odaklı iletişim, duyguların düzenlenmesi, tepkilerin ertelenmesi, empati, sezgiler, sosyal beceriler, plan, kontrol, mantık, problem çözme, düşünce, ayrıntılı düşünme, yöneticilik gibi önemli yetiler, bu alanla ilgilidir. Beynin insana özgü bir bölümüdür. Yine stresle mücadelede bu alanı kullanırız. İnsanları diğer canlılardan ayıran bu alandır. Örneğin stres ve öfke durumları ile karşılaştığımız zaman prefrontal alan devreye girer. Güçsüz ise strese ve öfkeye karşı yenilir. Güçlü ise kendisini kontrol altına alır, nedenlerini düşünür, empati kurar, planlar ve sonuca ulaşır. Stres ve öfke anında bazılarımızın kendisini kaybetmesinin bir nedeni, bu alanın fazla çalıştırılmamış olmasıdır.

-Alıntı-
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Hoşbulduk ictenlik, cevapların için teşekkürler;

Soru, sorular için ben teşekkür ederim çünkü soru memnuniyet ve üretim yazım ve iş ve iletişim ve emek fırsatı ve serbest keyifli zaman geçirme fırsatı.
En son ylnızlık dediğiniz var ya. Onun da bölüşümü...ya da tersi..

Hoşbulduk ictenlik, cevapların için teşekkürler;

Seni sen yapan şey kozmolojinin sonsuzluğu .
Beni ben yapan benim

Şimdi sen-ben derken ben öznesi/nesnesi sınırlanıyor ya da kendi-birey çapıyla sınırlanıyor. Genel madde çapıyla ve imiyle ölçülmüyor ve boy ölçüşülmedi.
Madde genel bir ilkeyse kendinizi tüm maddeye genelleyin, özelleyin ve kendinizi tüm maddeye (yani tüm görece imkanlara da) uygulayın (özel eşit yayın) derim.
Felsefe sınırlanma, sevmez.
Bana ders verecek misiniz? Ben almaya hazırım bu arada. (Bu aşağıda yazılan bir kaç şeye karşı yazıldı, önverildi)
Burda sizin dedikleriniz Diyalektik Materyalizm mi Olgusalcı Pozitvizm mi bilmiyorum. Ben o kavramları pek okumadım...

Seni sen yapan şey kozmolojinin sonsuzluğu ya da başı ve sonu belirsiz olan zaman değil, seni sen yapan şey içinde bulunduğun sınıf ve bu sınıfın kendi imkanları dahilinde sana olan getirileridir.

Sınıfıyla ya da fizik bedeniyle onu maddeye genellersek/eşitlersek bile tüm maddeler genel özdeş her maddedir.
Ben maddeyim = Herşey madde = Ben herşeyim= Ben tümolanlarım/Tüm olanım.
Madde sınıfından maddeyim, genelim, herşeyim.
Benim sınıfım, -genel bir sınıfım/sınıflanmam da, madde değil mi?

Sen anası memur babası işçi bir proleter çocuğuysan şu hayat denen kısacık serüvende yapabileceklerin de bununla sınırlıdır. Bir pazar sabahı uçağına atlayıp Maldivler'e kahvaltı yapmaya gidemezsin, veya yaşın gençken Almanya'nın, İtalya'nın, Fransa'nın müzelerini, antik yapılarını gezip görsel bilgiye kavuşamazsın. Bu bilgiye kavuşmak istesen bile belki de hayatının 3'de 2'sini emeğini ve zamanını satarak gerekli parayı kazanabilmek için harcayacaksın. He sen diyorsan "ben bu arzularımdan kendimi soyutladım" o zaman bravo kardeş ne deyim . Lakin şunu da unutma, kendini soyutlamasaydın ve çok isteseydin bile ulaşamayacaktın zaten.

Arzulardan soyutlamadık. Objektivite belirir. Yıkar atar. Subjektiviteyi. Değiştirir. Ergenleştirir.
Arzu kişiye dair değil genele dair algılanıyor. (Ya da öyle çözümlenir bir süre sonra). İçkin. Oluş biçimi türevi. Enerijnin bir yönü.
Subjektivite objektiviteye doğru ergenleşip dönüşüyor, geçişiyor..
Objektif baktığında değişir subjektif baktığında değişir ya da objektif olduğunda kaldığında değişken. ve tersi...

Birileri ulaşmışsa herkes ulaşmıştır.
Ben de onların ulaşamadıklarına ulaşıyorum ..
ya da onlarda olmayanı işliyoruz

Hadi onu geçtim evinde otururken aldığın gündelik bilgi bile üretim araçlarını kontrol eden insanların belirlediğiyle sınırlı. İnternette okuduğun/izlediğin her şey, seni sen yapan, şu satırları yazarken ulaştığın bilgilerin kaynağı bile üretim araçlarını kontrol eden kişilerin elinde.

Benim hiç bir şeyim kimsenin elinde değil. Ben herkesin elindeyim ya da herşeyin elindeyim.
Ya da tekelinde değil diyelim. Ben kendimin bile tekelinde değilim.
Benim bilgimi kimse ya da hiç bir şey otorite sınırlayamaz.
Düşüncelerimi ya da özgürlüğümü (bilincimi) ve (bilgimi ve) ölümümü elle tutamazlar. Boyun eğmezsem ..ya da ...
Bu denilenler ipler verildiği için oluyor olmasın?
İpleri verili başlamışsak bunu tartışabiliriz
Benim bilgimi elle tutamazlar... Elimden de aklımdan da alamazlar. Ben istemeden ve vermeden.
Neleri varmış. Kocaman hiçleri varmış Egemenciklerin kocaman hiççikleri ve hiççik sürüleri varmış. Bilgileri yokmuş
Egemen dediğiniz ben de çoluk çocuk takımı algılanıyor..

(Düşünsel ya da zihinsel bir özgürlükten sözediyor ya da bahsediyoruz biz)

Siz sınırlanmışsınız.
Bunu açabilirim ama geniş tartışma gerekir. Kavramsal taban sunmalıyım. Burada ana kavram evcil otonom bir hayvanın doğallık ve evcillik farkı ve tersi süreci..
Yani buradaki temel kavram şu.. 415 nesil evde bakılan ve arada karbonhidrat tükettirilen doğa köpeği artık doğada av tutabilir mi ve koku, yön bulma vb. doğal yetilerini ne kadar kaybeder, bunlar ne kadar körelir?
Uygarlık bir evcilleşmedir. ya da gibi ele alalım derim. Bizim Bay Marks'tan başka (ve yeni) bir bilgi tabanımız var.
Evcilleşme uyuşukluğu ve atıllığı var. ya da doğadan kopuş denilenin birikimi ve atıllığı,, uyumsuzluğu. Gerçek denklem bu.
Sınırlanma denen buna işaret ediyor.

Çok basit bir örnek vereyim Max Stirner'ın Biricik ve Mülkiyeti kitabı Türkçeye ilk kez 2007 yılında çevrilmiş. Bu ne demek? 1844 yılında yazılan, zamanın Genç-Hegelci okullarını kökünden sallayan bir bilgiye milyonlarca insan 2007'den önce ulaşamamıştır demek.

Hiç Max Stirner olmayı denedin mi? Olamayacağını mı düşünüyorsun? Seni sınırlayan ne?
Fark ne?
Nörolojik ağlar mı?

"Bilgi" gibi belki de kainatın en saf olgusunu bile kazanabilmek için burjuvazinin, şirketlerin insafına kalmışız. Bir şirketin kâr politikasına, hatta daha da kötüsü şeyinin keyfine kalmışız. Norgunk Yayıncılık'ın patronu şahıs "boşver kâr edemeyiz biz bundan" dese belki hala bu kitabı okuyamayacaktık. Hasbelkader Wikipedia'nın CEO'su Jimmy Wales bu işten kâr edemeyeceğini fark etseydi ve bir gelecek göremediği için sitesini devam ettirmeme kararı alsaydı, belki de Stirner denen adamın kim olduğunu bile bilemeyecektik.

Bilgiyi kazanmak için hiçbir şeyin insafına kalmadık. Kazanmak yanlış kavram
Erişimi sınırlandıran engelleri yıkmak
Benim kavramam şu. Hayvanat bahçesindeki hayvan doğasızlıktan yakınıyor. Temel sınırlama bu.

İmzamdaki metin dedim ya. Bir şekilde erişirdiniz diyor. Erişecek olan ve erişen erişirdi-bir yolunu nasıl olsa bulurdu diyor..

Bütün bu gerçekler ışığında nihai bir anlamın olmayışından dem vurup bunun varoluşla analojisini kurmak... İşte bunlar hep metafizik, metafizik, metafizik. Gözümde "boşver öbür dünyada hüri var" diyen İslamdan, "aman be oğlum reenkarnasyonda zengin doğacaksın işte" diyen Hinduizmden hiçbir farkı yok. Soluduğumuz havayı, sevdiğimizin gözüne bakışlarımızı, üzerimize giydiğimiz şeyleri, kısacası gözümüzle duyup kulaklarımızla işittiğimiz şu hayatı doğrudan etkileyen maddi etkenleri göz ardı etmekten başka bir şey değil.

Öte dünya denirken ben deniyor şimdi. Ben'le kurulan bağ yanlış. Ben'e ilişkin ya da ben'in soyutlanmasına ilişkin bir filozofik sapmadan mı sözetmeli ki?

Öbür dünyaların hepsi beri dünya ama beri dünyalar çok.. ve sonsuz beri oluş-sallık
Berinin olasılıkları sonsuz.. ya da şimdiler de buna kuantum deniyor.
Öte ve beri aynı yüzeyde tarif görür. Durulan bakılan noktaya göredir. Birbirine göre kavramlardır. Mesela sen benim ötemdesin.
Mekan adı tek/yekmekanda bütünlendiğinde (birlendiğinde) öte beri kalmaz.

Şimdi bizim iyi açarsak size sizlere göre metafizik sanılacak anlayışlarımız var ama bunlarla çarpışmaz-kesişmez ve geçişmez

Ben kavramını tutuş, ediniş ve indirgeyiş biçiminiz biraz farklı bize göre

(10000 karakter sorunu dendi ve ikiye böldük)
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Sen bu "nihai anlamın olmayışı" kanısına vardıktan sonra yarın sabah kahvaltını yapıp işine, okuluna ya da her ne ile yaşıyorsan o şeye gitmeyecek misin? Zamanın kesintisiz bir sonsuzluk olduğuna kanaat getirmen seni bir ışık hüzmesi içine alıp patronundan, trafikten, hava kirliliğinden, bilinçsiz öğretmeninden ve yolsuzluklardan çekip kurtaracak mı? Hayır. O halde bu yaşadığın hayatı değiştirebilecek konular üzerinde bir arayış içinde olmak insan aklına daha uygun bir davranış olur.

Şimdi hayatı ne kadar ve nasıl değiştirsekte ölümle o bitiyor, kesiliyor ve geçici.türev.değişmez ki. Neyi değiştireceksin?
(Bunlar/Verilenler) Şimdi ve buraya; ölümlülüğe,geçiciliğe ait kavramlar.
(Yaşanan) Ölümden sonra bir ben'e/bana miras kalmıyor. Benim (tıptatıp tıpkı ben olan) kendi ikincim anılarımı toplayıp ya da alt tabanında ya da geçmişinde bulup sevinmeyecek.

Marks'ın anılarını buldunuz mu?
İşinize yaradı mı?

Ölümü bitiremiyor ya da değiştiremiyoruz. Bunu görünce ölüm ve yaşam arasındaki şey ne olur?

Olmak bir zorunluluk. Bu kaçınılmaz ve yadsınamaz bir kader
Doğru kavram olmak...

Bilinç denen şey nöronların beyne yaptığı elektriksel titreşimlerden başka bir şey değil. Sinir hücrelerinizden birini kessek ne bilinç kalır ne de başka bir şey. Genetik tıpçılar senin dna'nı biraz kurcalasalar "kişiliğim" dediğin şey bile kökünden değişir. "Bilinç" denen kavramı Kantçılar gibi maddeden öte bir şey olarak ele almak "ruh" denen şeye inanmakla aynı şey. Umuyorum ki ruh diye bir şey olmadığı konusunda hemfikirizdir :D

Bilinç denen şey'e dair bir tanım ve genelleme vermişsiniz. Bu kavram size mi ait? Bunu kendiniz mi incelediniz? Kendi bilincinizden mi?

Bilinç denen bir "şey" se mesele ne?
Şey mi değil mi?
Şey'se sorun yok. Kök olarak bu madde demek. Birebir eşit..
Ben bağımsız araştırmadan, düşünmeden ve keşiften ya da kendi kavramamızdan, serbest kavramamızdan sözediyorum . Yazılı metinlerin bana geri verilmesinden değil....

Durun bakalım ben maddeden öte şey, ruh tanımı mı verdim?

Ben bilmediğim şeyler hakkında emin değilim ancak varsayımsal bir taban da önermeyeceğim ama bilmediğim şeyleri de kestirip atmayacağım.
Ben bilinç maddeye eşit ve maddenin kendi dedim mi?
Dedim
O halde bir soru-n var mı?
Bunu net olarak ortaya koydum mu?

Renk denilen şey de gözün ağ tabakasında bulunan koni hücrelerinin ışığın kırılmasını algılayış biçiminden ibaret. Bu koni hücrelerinin şekli ve hacmi genetiğe ve ışık kirliliği gibi dış etkenlere bağlı olarak değişebiliyor. Bu da maddeyle çelişen bir töz değil yani. Bunun bilimi var.

Belkide bilinçte maddeyle çelişen bir töz değildir. Ayrıca töz kavramı burada yanlış

Bilinç derken tam olarak ne diyor? ne duyuyor, hissediyor, kavrıyor, gözlemliyor ya da soyutluyorsak tam olarak tanımlanan o bizde
Dildeki bilinç kalıbı her ne ise o? Öte beri çekmeye alem gerek yok..

Kavram dilde neden var? kavramına indirger beri çeker, çekilir susarım..
Dildeki kavram ne ifade ediyorsa bilinç odur. İkili, ikicil ya da çatışık felsefe üretmeyeceksek siz bilirsiniz
Anlam kavramını soyutlamak gibi, bilinç kavramı soyutlanıyor. Ama ateş ve enerjiyi soyutlamak/somutlamak dersem. Maddeden ortaya çıkmıyor mu?
Kendimi duyuyorum, biliyorum ve varolduğumun farkındayım. Tüm varolanın da. Her şey bir forma yansır.
Tamamen maddeye indirgenebilen herşeyiyle maddeye eşit olan bir bilinç formundan sözediyoruz. İkili töz önermedik bakın. Tersten bakış.
Kavramla ilgilenilmiyorsa benim hiç umurumda değil. Kişi buhranını açtı değil mi?
Ateşe madde diyebilir miyim?
Bilinç bir duyuşsa. Bilmek'in duyuşu.. Bilmek'in farkında oluşum. Kendimi bilişim. Varolan herşeyi bilip görüp izleyişim.
Bakın ses diye bir form var mı? Titreşim_?
Madde mi? Madde
Ses, ateş ,renk, ışık, ışın,ton, demek gibi biliş, bilinç, .... nesnel ama. Nesneye tam dair ve içkin ve tamamen aynı şey olan...

Şimdi öte olmayan ve meta olmayan ileri fizik alem nasıl hesaplanır?
Mesela Einstein dördüncü boyut mu diyormuş. Mesela bu bir olasılık mı?
Mesela eğer bir dördüncü boyut varsa bu meta mı? Öte mi?
Buna benzer ve yakın bir yaklaşımla birlikte metafizik ve bilinç kavramını umursuyoruz. Denklemden çıkarmıyoruz.

Şimdi Marks'ın filozofisi de (yolu da) bize uygun/yatkın (bana da)... Parmenides'in de ..
UzakDoğu'nun Advaita Vedantası da.. Biz bunlarda çatışkı görmüyoruz...
Hepsi bizden gibi...

Ben Marksizm, Materyalizm ya da Pozitivizm gibi kavramların uzmanı değilim ancak kavramın yani Nesnelci Diyalektik -Öznelci Diyalektik tersi olarak- Nesnelci Diyalektikin, Pozitivist Mateyalizmle (Pozitivizmle) karıştırıldığını iddia ediyorum. Hatta özkırma işlemine girliyor. Anlamı çarpıtılıyor bakın.

Öznel (Subjektif) Diyalektik- Nesnel (Objektif) Diyalektik diyelim mi?
Özneci Öznecilik ya da Öznelci İdealizm tersi Nesneci Nesnecilik/Nesnelci Nesnelcilik ya da Nesneci/Nesnelci Objektivizm
Diyaiektik Nesnelci Objektivizm ya da Nesnelci Objektivizm Diyalektiği

Madde genellenmiş bir ilkedir/herşeydir. Biz Nesnellik-Nesnelcilik kavramını önerdik. Öznellik-Öznelcilik tersi olarak. Bu çok açık bakın
Zıttı antisi. Bunun bunların antisi.. Ordan bakın. Pozitvizm ayrı bir düzlemci..
Çok yazım var istersen getiririz asarız da ayrıca taranabilir de.
Ben bu kavramları bilincimden alıyorum.
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Seni sen yapan şey kozmolojinin sonsuzluğu ya da başı ve sonu belirsiz olan zaman değil,

Başı ve sonu belirsiz değil de başı ve sonu olmayan..
Yani bir doğru gibi belirli bir noktadan başlayıp ileri gitmeyen anlamında..
Biz belirsiz demedik. Başı ve sonu yok dedik. Hiç yok dedik. Öncülü yok dedik.
Bir küreyi düşünün ve dıştan bir noktayı işaretlemeyi deneyin. İşte zamanın başı ve sonu burasıdır....

Bu arada beni ben yapanın ney/neyler olduğuna ben karar vereceğim.

--

Şimdi bu alıntılara internette rastladım, aslında benim bilgi tabanım, uyum gördüklerim ya da okuduklarım tarafım felan da değiller. Belirterek sunuyorum çünkü modern bilimsel bilgisel literatürle biz aslında (az önceki başlama da dahil) çok-ça çelişiriz de..

"Yaşam, evrenin sonsuz çeşitlilikte kendini deneyimlemesidir." - Alan Watts
"Bizler, evrenin kendini bilmesi için bir yoluz." - Carl Sagan

--

Bu arada kozmos'un değil kozmosların sonsuzluğu , ya da doğru ifade şu.. (Bir-HerhangiBir) Kozmos'un sonluluğu ama genel kozmosların ise sonsuzluğu.
ya da sonsuz ve sonsuz kere sonsuz kozmosların sonsuz kozmozluluğu/kardeşliği ve birliği...

Hadi onu geçtim evinde otururken aldığın gündelik bilgi bile üretim araçlarını kontrol eden insanların belirlediğiyle sınırlı.

Şimdi benim aldığım ya da verdiğim bilgi sınırlı mı? Onunla mı sınırlı ya da onlardan mı alınıyor ve alındı sence?
Oturduğum yerde kendimden alıyorum bunları. Yazışıyorum. Yazarken oluşuyorum ve oluyorum,, oluş oluş oluşuyorum ve oluyorum..

Benim bilgi mi belirleyebildirler mi? ve sınırlayabildiler mi şimdi?
Bu beni ne ve kim yaparsa oyum...

Ben üretim araçlarını kontrol eden insanların belirlediğiyle sınırlanmayanım, sınırlanmayandım - az önce bile... (ve bu forumda yıllaryılı...)
Ben üretim araçlarını kontrol edenlerin belirleyemediğiyim, kendi özgür irademin istencimin miğferini giyinmiş ben...
Kendi özgür irademin çemberinde kendim oluyordum. Özgürce oluyordum. Ben özgürüm...
Ben buyum... Ben şu değilim.. Ben o değilim... Ben bu benim...

Az önce bilgimi, bilişimimi özgürlerden ya da özgürce varoluşun belleğinden (kendi belleğimden-bilişimimden) ya da kendi bilişimden aldım,
Kendim ürettim ve kattım ve burada şimdi ürettik. Yeni, ürettik. Bu satırlar tarihe ip-ilk kez yazıldı. Hiç bir yerden copy paste değil.

Marks'ı belirlediler mi sevgili lossantos?
Ya Max Stirner'ı belirledirler mi?. Belirlenmeyen olun.
Olalım.Hepberaber.Bizler.

Hadi onu geçtim evinde otururken aldığın gündelik bilgi bile üretim araçlarını kontrol eden insanların belirlediğiyle sınırlı.

Bana çöp yediremezler artık...

görsel bilgiye kavuşamazsın

Görsel ilgi bana kavuşur o halde ne demeliyim ki size
Bir gün sevgili lossantos oturduğu yerden 'sevgili düşünce' nelere kavuşuyor ve 'pek sevgili düşünce'ye neler kavuşuyor, buluşuyor...
Düşünsel etkinlik pahabiçilemez-dir...
Gelipte görsünler görümü, ... görürler
Gelipte görsünler bilincimi, bilişimi, duyuşumu,oluşumu, şu anımı, kaynaşımı ... kim görür_? Ne gezdiler onlar? Nereyi? Kimi?
Tüm İtalaya'yı, Varjantini, Yoksantini, Hepantini ve Hiçanyayı ve Varyanya'yı da gezsinler Yokyanya da uğrasınlar bakalım ne bulacaklar ?
Şokokyus'un sözlerini gezdiripte gördüremem... Oturuşumun görüşünü ve oturuş yerimden görüşümü kimseye gördüremem, gezdiremem...
Sözlerimi-zi, izlerimizi gezsinler tarihten, kendilerine dönsünler/gelsinler, uzağa gitmeye gerek yoktu-r...
İnsan olan insana baksın... Kendine baksın...
Felsefe ölmedi-yaşıyor...yaşayacak...

Kafama eşlik eden çalkantıyı kim gezecek pek sevgili lossantos
Dalga dalga sinir uçlarımın bana bildirdikleri, koşturduklarını ve içimde devinen çalkantıyı...kim eşlik edecek?

Bütün bu gerçekler ışığında nihai bir anlamın olmayışından dem vurup bunun varoluşla analojisini kurmak... İşte bunlar hep metafizik, metafizik, metafizik

Ereksellik gereksellik (amaçsallık güdümsellik) yerine doğal Olmaksallık diyoruz ve bu Olmaksallık denen zorun-lu bir hal durum, geçim.
Benim de elimde olmayan. Kendimi bulduğum durum/buluşum ve bulunuşum. Eylemi yadsırız. Eylemi yadsırsak hareketi yadsırız. O halde hareket var = Biz hareketiz. Ben hareketim. Hareket ederim. Hareket ediyorum burda. Doğal olarak..
Hareketimin nihai bir amacı sonucu ancak sonsuz diyebiliyoruz..
Ben sonsuz hareket ederim...Biz sonsuz...

Diyalektik Materyalizmle biz çelişmiyoruz. Yöntem kardeşliği içindeyiz ve dostuz. Bu kadar.
Gelip birileri benim kavramlarımdan (kavramsal yapımdan, tabanımdan) çelişki ayıksamak/ayıklamak isteyebilir. Bu kendi bileceği iştir. Ben buna karışmam. Biz buna karışmayız da...
Tarih çelişkileri kovalasın.toz bulutları gibi....

Maldivler'e kahvaltı yapmaya gidemezsin,

Marks 19 yıl evinde oturup Das Kapitali yazarken ne ve nereyi gördü sevgili lossantos? Hem de arkadaşının yardımlarıyla yaptı bunu değil mi?
Siz onun yerine (gözünüzü dört açarak) görün gezin o hal-de durmayın derim ama gözleriniz ap-açarak görün gezin olur mu?
Belki gördüklerimizi duyar duyduklarımızı görürüz
Belki de (birbirimizin) gördüklerini duyar, koklar, duyduklarımızı da görürüz
Kulak sesi görüyor ,burunda kokuya dokunuyor

Sanırım Bay Marks'ta gitmemiştir, gidememiştir. Bunun için üzgün mü acaba bu arkadaş...
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Bizim bilincimizde Komünizm nedir? Tersi; Kast ya da Sınıf ve Hiyeralşi Örgütlenmesi Toplumu Nedir?

Sınıf (ya da kast ve hiyeralşi yani altlı üstlü örgütlenmesi) kavramını Kapitalizm içine devşirin ve Komünizm kavramından sıyırın lütfen
Komünizm ereksiz, özgür, sını-sız yani özelsiz yani herkes aynı taban. Nesne adında herşeyin birlenmesi, örtülmesi gibi düşünün.
Herkes nesnedir Herşey nesnedir o halde nesneyiz. Herkes herşey nesnedir ve aynı nesnedendir o halde her şey aynı. Bu Komünizmdir.

Biz kendimizi "bura" adına çekmeyi almayı ya da hareket eden alan parçası gibi alarak düşünmeyi deniyoruz.
Kendine "ben" yerine "bura", buradaki ve hareket eden özgür alan parçası gibi bakmayı bir an dene derim. Bu kolay.
Ben bir burayım. Buradakiyim. Burasıyım. İçim. Ben bir alan parçasıyım. Ben bir özgür alan parçasıyım. Ben bir nesne parçasıyım. Tüm ensnelerin parçasıyım ve bir biçemiyim. Ben parçalı bir nesneyim.
(Denilenleri matematiksel eşleştirir misin? Benim ayzdıklarım içinde 2 kere 2=4 örneğini yapacak mısın?)

Alana bağlı, aynı materyalden bir iç alan parçası. Alanla aynı özdeşimden alan parçası. Tam bir Materyalizm bu.

Bir çok başka örneğimiz de var yazdık. Boşluğu renk ve resim yapıp kendine yapıştırmak dahil uygulamalar öneriyoruz.
Boşluğa dalga koymak, renk koymak, titreşim koymak, eklemek gibi şeyler.
Kendinizi bir resimde ,çizim, olarak düşünün, Bakın herşeyle aynısınız, herşey aynı. Bu komünizmdir...

Komünizm de kast ve sınıf bilinci ve hiyeralşi yok. Herkes özel taban ya da hiçkimse diğerine özel ya da seçkin değil tutulmayacak demektir.
Alt üst bilinci yok ve alt üst yok. Ast üst olmayacak demektir. Hiç bir varlık diğerinden alçak yüksek, özel mözel değildir demektir.
Aynı nesnel tabandanız, aynı/özdeş nesnellik tabanındanız ve aynı gerçekteniz demektedir.
Nesnellik tabanında aynıyız hiç birbirimizden farkımız yok, özelimiz yok, demektedir.

Seçkinlik ve özellik kavramını iyi araştırın derim. Bu ikisi yıkıldığında zaten Komünizm olur. Yatay örgütlenildiğinde. Yatay (dışdışa) çapraz
Yukarı düşey örgütlenmeyi unutun silin derim. Bu komünizmdir. Varlık düşünürken de yatay örgütlenin...
Yatay dışdışa halkalar örgütlenmesi kuşağı...

Örneğin uzayı bile ..Örneğin Uzay'a ve Ay'a gidişi yukarı olarak düşünüyoruz ya. Bunun yerine biz bir küredeyiz diyoruz ve kürenin yanında bir füze düşünerek Ay'ı da dünay kürenin yan tarafında düşünerek yatay giden bir füzeyle yana giderek Ay'a gidiş öneriyoruz.
Hatta Ay dünya kürenin altında bile olabilir.

Amerika aşağıda mı?
Bence -bana göre- çok aşağıda. Uzayda benden aşağıda...
Amerika altımda bir yerlerde...

Bizim şimdilik Komünizmimiz ya da Komünizm görüşümüz bu...
Benim hayali Komünizmim sanılanın çok ötesinde başkadır. Bulutların üzerindedir. Bulutların üzerinde bir kenttir.
Çocukken resimlere bakmak gibidir. O anı hayali her an yaşamak gibidir. Kırılmaz...

Şimdi (küçük büyük orta neyse) burjuvazi toplumumuzun yozlaştırdığı arkadaşlarımıza da ayrıca saygılar...

Burada Bay Marks'ın üzerine koyabilecek bir şey buldunuz mu ya da yanına, yanaşığına tam yatay çaprazına onu genişleten bir şey koyduk mu ? derim
Bay Marks'ları yan kanatlara ve yanlara genişletelim ve uzatalım derim.
Şimdi biz Bay Marks'ın ve onun gibilerimizin üstüne- üzerine koymuyoruz ve çıkmıyoruz onun üzerine çıkmadık, hafif yanlara esnetmeyi ve genişletmeyi yani yanına, tam yanına biz de dıştan ek saf tutmayı, bir şeyler eklemeyi koymayı denedik derim..

ve Das Kapital yazılmaya genişlemeye ve Bay Marks benim bizim gövdemizde varolmayı sürdürmeye devam ediyor hala...
Marks benim gövdemde öldü.. Madde gövdemde.
Marks benim gövdemde öldü.. Benim maddem de. Bedenimde Marks var. Bedenim de Marks'ın bütün yetileri ve maddesi aynı -birebir- maddesi/hammaddesi/nesnesi, birebir var. Sinir uçları da var. Çok sivri sinir uçları. Çok uçlu sinirlilik var ben de...
Bu Marks'ın hammaddesini beraber işleyelim mi?

Das Marks Kapital bitmedi.. Marks'ta doğmadı ölmedi.. Belki "İçtenlik Dürüstlük" adlı bir arkadaş doğacak ve Kürecilik felsefesini yazacaktır...
Geçtik geçiyoruz geçeceğiz...
Deniz dalgaları gibi, çakan ve tekrar çakan/çakacak olan şimşekler gibi ya da her gün doğup batan güneşler gibi, doğup batıyoruz ve yeniden ortaya bir gün çıkıyoruz.
Doğum ve ölümün çevresinde geziyoruz-dönüyoruz etrafında dolaşıyoruz biz.. Yaşamların çevresinde.
Doğum ve ölümün etrafında bir turluyoruz .Yaşamın etrafında bir doğum ölüm turu atıyoruz..

Ölme bir harekettir-Bunu unutun.
Hareket tanesi. Evrene göre değerlendirin. Evrene göre objektif yoklayın derim olayı..
Ölümü hareket'e sıyırın indirgeyin çok kolay..

Burada aradıklarınızı buldunuz mu? var mı? ya da Materyalizm sizin için hala -bir ideal- manevi bir çökkünlük ifade ediyor mu?
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Madde madde , Madde Biliş İkilemciğimiz

Düşünce Optimizasyonu K_Olaylığı


Peki siz, biz herkes herşey -tek- maddeyiz değil mi?
İtiraz var mı?
Yoksa

Ben maddeyim.
Ben kendimi biliyorum. (Ben nesnemi bliyorum. Ben nesnel biliyorum)
Kendimi nesne olarak, nesnel kalarak, nesne işaretliyorum
Ben maddeyim diyorum. Tamamen ve tümden (tek) maddedenim o halde ; Ben = Madde ; Ben (Tüm Varlığım) = ? (X)
Düşünen, olan, hareket eden her şey madde. Tüm eylem öznelerinin nedeni ve başı madde/kendi/nesnellik . Ben demekte madde. Özne demekte madde. Başka bir sorun var mı? Tüm bu işleri madde yapıyor ya da madde oluyor/deviniyor diyelim.
Ya da madde olan biz yapıyoruz. Madde özne ; Özne Madde...
(Nesnelleşmiş Özne ya da Öznelleşmiş ve özneleşmiş nesne; Bunu parçalara ve bölümlere yani kuşaklara ayırılarak yapıyor. Öyle yapmıyor da doğal öyle. Yan, kuşaklar/derinlikler yani iç formda derinlik -çoğulluk- zaten var. Bu şöyle var. Nasıl renk kavramında tüm renkler ve tonlar var. Çeşitleme denen. Optik kuşağı gibi.. Bak burada renk deneni nesne gibi düşün.. )

Ben kendimi madde olarak biliyor ve tanıyorum/tanımlıyorum
O halde madde kendini biliyor.
Madde kendini duyuyor.
Madde kendini tanıyor.

Bakın; yazarken (madde olan ben) düşüncemi, bilişimi ve bilincimi (yani maddenin biliş ve bilincini) (yeniden) maddeleştirip size gösterebiliyor ve burada farklı biçimlerde tekrardan görsel vb. maddeleştirebiliyorum, diğer madde parçalarıymla paylaşabiliyorum
o halde düşünce ve bilişte maddeleşebilir maddedir. Bilinç maddeleşebilir maddedir..

Madde düşünüyor.eşit.kolay..
Madde biliyor.
Madde bilinçli -kendinin farkında.
Madde kendini görüyor.
Madde burada kendini tanıyışını (kendi bilişini ve farkındalığını) tanıtlıyor. ya d bunu subjektif özellere (tutsaklara) genişletiyor
Bakın görün..

Buraya bilinci madde olarak materyalize ettim. Etmedim mi?
Yazı, yazılı metin elle tutulur gözle görülür madde mi_?
Bunu ben mi düşündüm?
Maddeyi yeniden materyalize ettim.. Düşünce formundaki optik amddey katı maddeleştirdim..
Bilişli madde/maddi olan ben, kendini bilen madde olan ben, kendini madde olarak bilen ben, bilişsel maddemin daha katı materyalizasyonunu yaptım.

Maddeyi maddeyle biliş olarak işledim. Süreçten geçirdim... Gözlemden geçirdim. Kendimi gözlemledim. Madde olarak ve kalarak gözlemledim..
Buraya biliş materyalizasyonu yapmadık mı şimdi?
Kağıda yazdığımı düşünelim..
Maddeyi bilinç formunda kendini düşünmesinden geri maddeleştirdik. Gözleme maddeleştirdik.

Das Kapital maddenin kendini düşünmesidir. İfadesidir.
2 kere 2 = 4 bayım...

Das Kapital maddenin bilişinin işaretidir.

Maddenin kendine tanıklığını, yine madde olan ben, yine madde olarak ve madde kalarak sana az önce (yine madde olan sana) madde madde gösterdim açıkladım anlıyor musun?
Madde kendini açıkladı
Madde kendini gösterdi
Madde kendi kendini gördü. Buldu. Bildi.
2 kere 2 dört. Bunda karmaşa yok.

Düşüncemin de, bilincimin de, madde olduğunu maddesi olduğunu ve madde formuna sokulabildiğini indirgenediğini yani nesne bilinç aynılığını madde madde hem tanıkladım, gösterdim hem de tanıtladım..

Ben sadece maddeyim. sen de öyle. Maddeden hiç başka bir şey değilsin. Hiç bir şey de maddeden hiç başka bir şey değil. Herşey madde. Herkes madde..
Benim formumda ve aklımda bir madde . Maddem kendini madde olarak biliyor-tanıyor.
Madde olarak biliyor ve tanıyor. Madde kendini tanıtlıyor. Burdan tanıtladı.
Maddeliğini de tanıtladı...

Her şey madde . Sen -salt- nesnesin/maddesin
Ben -salt- nesneyim maddeyim.
Düşünce ve biliş -salt- nesne ve madde.
Bilişimi burdan sana gösterdim, maddeleştirdim.
Madde kendini gördü.
Madde kendi bilişini gördü.
Madde kendi kendini bilişini gördü ve buna tanık oldu.
Nesnel tanık nesnelliğine tanık oldu.

Düşüncemi buraya materyalize ediyorum.
Bilinç ve bilişimi buraya materyalize ediyorum ve diğer nesne'lere nesnelerime ve nesne parçalarıma (yani nesnel öznel diğer parçalarıma ve benlerime-eşbenlerime de) gözlemletiyorum.
Sen benim diğer bir parçamsın..
Seni görüyorum. Seni ben ve madde olarak görüyor tanıyorum. Seni kendimden nesnelliğimden ve bilişimden ayırmıyorum koparmıyorum..

Maddemi maddeye (diğer maddi parça benlerime) gözlemletiyorum.
Hareket eden maddemi gözlemliyorum.

Ben nesneyim ve kendi nesneme/maddeme ve kendime bilişim var .
O halde nesnenin/maddenin kendine bilişi var ya da nesne kendini bilebiliyor.
Nesne kendini ben olarka bildi.
Neane bilişi-ni nesnelmolarak bildi gördü.

Nesne kendini optimize ve organize edebiliyor. Kendi yasaları dahilinde.
Madde kendini bildi.
Ben madde olarak kendimi bildim.

Herşey düşünceleşmiş madde ya da maddeleşmiş düşünce formu.
Diğer durumda madde madde olmuş/olan madde deriz.
Her şey maddenin madde olarak made formu deriz.
Madde kendini materyalize ediyor/oluyor ve evrende sadece hareket değişim ve organizasyon var deriz.

Madde organize oluyor ve kendi ni organize ediyor maddenin aklı var bu benden burdan yansıyor deriz
ya da belirli olanak imkan dahilinde madde kendi ni bilinçli görüp hareket ettirebiliyor deriz.
Madde olup olmadıpınıza ve olup olmadığımıza karar verin
.
Ama buradan çıkıyor iyi bakılırsa..

Daha Maddi Materyalizmi-ni görmeyen varsa

Burada bir meta-fiziğe ihtiyaç var mı?
Burada herşey tanıtlandı
An be an kayıtlandı..

2 kere 2 dört diyenler kaçamak, küçük burjuvalık ya da lümpenlik ve şımarıklık yapmayacaksa... Kıvrık kıvrık kıvrılmayacaksa...

Şimdi ben İtalya'yı felan heryeri geziyorum tamam mı?
Bir şeye de ihtiyacım yok..
Arzu felan da yenmedim. Arzularım var çok.sonsuz.barışığım...
Ama ben heryeri görüyorum...

İtalya da ki bunu görmüyor asıl. Olmuyor...

Nesnel nesnellik nesneldir. Öznel öznellik özneldir..

Buhran bu mu? Çatışkı?

Özetle şu..
Ben madde olarak ve madde kalarak kendi maddemi materyalizasyon (biliş) sürecinden işlevinden geçirdim ve yarattım, ürettim. Maddeyi başka bir forma soktum ya da yeni biçim maddeleştirdim.. Oendimden ürettim=yaratmak.
Ben maddeyim de eşit... Düşünce yaratmaktır. Basit kolay denklem bu.
Ben yaratabiliyorum, üretebiliyorum'u tanıklar.
Yani yaratıcılarız mı?
Evet
Sonsuz yaratıcılarız. Hepimiz - herşey. Birbirimize bağlıyız.
Birbirmize -kopmaz- bağlıyız.
Birbirmize -zamk gibi - bağlıyız, bileşiğiz...
Ve az çok bir şeyler yaratabiliyoruz...

Yaratıcı olduğunuzdan olduğumuzdan kaçmayın derim.
Düşünün özdeşin derim...
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Fikirlerin (daha doğrusu Hegel'in idea dediği şeyin), maddelerin bir yansıması olduğu, kainatta maddeden ve madde hareketlerinden başka metafiziksel herhangi bir olgunun olmadığı teorisi beynime bir zehir gibi girdi. Buna dair ne kadar eleştiri varsa hepsini okudum, hiçbiri tatmin etmedi. Bu duruma o kadar bağdaştım ki artık gelenekçi ve katı bir materyalist oldum. Aşk benim için hormonal bir anatomik kimyasallaşmadan öte bir şey değil. "Aşk bir makamdır, aşk kendinde bulamadığın yere kapılmandır" gibi edebiyatlara giren insanları ciddiye alamıyorum. Daha doğrusu üretim araçlarının emperyalistlerin kontrolünde olduğu bir dünyada hiçbir şeyi ciddiye alamıyorum. Aşk'ın, sevişmenin, güzelliğin, iyilik yapmanın metalaştığı bir dünyada gözüme her şey yozlaşmış ve flu geliyor. Sinemaya gitmeyi, arkadaşlarla oturup güzel bir cafede sıcak bir kahve içmeyi, sosyal etkinlikleri vs. her şeyi kendi içimde "kapitalizme hizmet eden küçük burjuva alışkanlıkları" olarak yorumluyorum. Zaten arkadaşım dediğim herkesi de burjuvazi toplumunun yozlaşmış lümpenleri olarak görüyorum. Bunun ne kadar kibirli ve iğrenç bir tutum olduğunun farkındayım ama elimde değil. Bu beni yalnızlaştırıyor ve ben yalnızlıktan nefret ediyorum, artık yalnız olmak istemiyorum.

Madem bu tutumundan rahatsızsın senin için 'asıl gerçek' budur.

hegel veya materyalistlerin düşünceleri tüm zihnini kaplamış bunun tesiriyle baksana duygularını bile nesnelleştirmiş hormonlara kimyaya bağlamışsın,arkadaşlarını sisteme hizmet eden özneler olarak görmeye başlamışsın (nesnel bir ruh böyle yapar hukuk,ahlaklılık,devlet felan yaratır)

Şimdi; bu düşüncelerin doğru ve dünyayı doğru anladın diyelim. (ki zaten sana göre de öyle)

ee! sonunda öleceğiz, öldüğün zaman bu çok önemsediğin gerçeklik,cosmos,varlık felan seni önemseyecek mi? başka deyişle; sen ölünce bu gerçeği bilmiş ve kavramış olmanın ne önemi kalacak? (bir dine veya inanca göre hayatını düzenleyeceksen bunların inanmaya değer olup olmadığını tabiki araştır, burada gerçeğin ve sahtenin tabiki önemi var) ancak senin şu an bahsettiğin şekildeki bir gerçeğin ''asıl gerçek'' olan 'sen''in karşısında ki önemini tart bence. ben öyle yapıyorum. duygularımı ve benliğimi önemsiyorum. bunlar nesnel olandan üstündür.

ve bilimde dahil hiçbir insani bilgi edinme metodu sarsılmaz değildir. karşımızda akıl almaz bir varlık ve varoluş var. hegel veya materyalistler bu devasa ,sonsuz,akıl almaz varlığı bir sisteme indirgemiş ve bir çırpıda da açıklamışlar öyle mi? senide duygularını da bu sistemin içinde eritip yok etmişler. sana asıl gerçekliğin olan kendini unutturmuşlar ,oh ne ala! yok böyle birşey! ( rasyonel dayanağımda kabaca böyledir diyebilirim)
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
tuhaf cevap olmus
 

ignostik üye

Filozof
Uzaklaştırılmış
Katılım
1 Ocak 2021
Mesajlar
969
Tepkime puanı
131
Puanları
43
Yaş
57
Konum
Mars gezegeni.
Üniversite Bölümü
felsefe
Ne yazikki 4000 yıldır, evreni felsefeciler yönetmiyor, şu ünlü söz aklıma geldi, birgün atomu parçalıcaz, uzayın sırlarını keşfedicez ama evreni neden kötü yöneticilerin yönetmek zorunda oldğunu asla anlıyamıyacağız bana göre nedeni çok basit! anlamak için minimum sistem gereksimleri en az 118 IQ ..şart..
IQ nün iyi yada kötü yazıyla bir bağı yok sadece gerçekleri algılamakla bagı vardır. ve gerçekte , ignostisizm! ! der ki:
varolmuş ontolojık bir görsel yani evren ve evrende ki herşey gerçek değildir. canlılar dogar ve ölür. cansızlarda
bir anlam ifade etmez.
bu durumda, asıl gerçek ise , akıl ve mantık değildir. akıl ve mantıgın ,neden varoldugu gerçeğidir.
descartes son noktayı koymuş; ben varsam bir yaratılışta vardır. ben yoksam yaratılışta yoktur. asıl problemimiz herkes bunu gözden kaçırmış anlaşılan.
yaratıcı, dışında bir gerçek yok.,
bu durumda yaratılış kacınılmaz. ama asıl soru geliyor. kim bu yaratıcı?
neden varoluş gerçeğini gizliyor?
felsefe her <zaman yanlış yolda ilerliyor. yaratıcı bir veri değil ki:
ispatı olsun.
ispatı yaratabilen bir yaratıcı için ispatın bir anlamı olmaz.
ispat sadece görsel veriler içerir.
buda asıl gerçeği ortaya çıkarır.
ispatı olamn yada olmuyan herşey aslında hiç varolmamış bir nihilist gerçekliktir.
 

ignostik üye

Filozof
Uzaklaştırılmış
Katılım
1 Ocak 2021
Mesajlar
969
Tepkime puanı
131
Puanları
43
Yaş
57
Konum
Mars gezegeni.
Üniversite Bölümü
felsefe
Ateist bilmciler yanlış yolda ilerliyor, çok acık ve net!
o kadar açık ve netki . bunu anlamamak için ya cahil yada kasıt gerekir.
evren bir veridir. veri tabanlı sinirsel bir similasyon. bu similasyonun içinde yaratıcıyı aramak ,
trajıkomıktır. ateistlerin zekı oldugunu düşünmüyorum. bana göre zeki insan ya nihililist yada ignostik olmalı.
onun dışındakı betimler çok zavallı geliyor bana.
nerde kalmıştık?
ateist bilimciler big bengi kabul edemez, ama edenler var buda ne kadar cahil olduklarını kanıtlıyor ne yazıkkkı.
teizme hiç girmiyorum tam bir rezalet abidesi teizm bana yapılan en büyük hakarettir..
şimdi ateistlere soruyorum evren yaratan bir yaratıcının yoklugunu kanıtlamak için evrenın içinde ne işiniz var?
yaratı içn yaratılmış birşeyin içinde olması şu anlama gelir:
göreceli olması yani bir veri olması , daha basit yazamıyorum umarım anlamışsınızdır.
yaratının yoklugu yada varlıgı diye birşey söz konusu değil.. asıl gerçeklık zaten ispatlanmış.
bizler termodinamık kurallara baglı yaşıyoruz buda bizlerin gerçek olmadıgını kanıtlıyor. ölünce herşey sona ericek. akıl ve mantıkta ölücek.
 
Son düzenleme:

ignostik üye

Filozof
Uzaklaştırılmış
Katılım
1 Ocak 2021
Mesajlar
969
Tepkime puanı
131
Puanları
43
Yaş
57
Konum
Mars gezegeni.
Üniversite Bölümü
felsefe
Nihilizm muhteşem biri betim, tek kusur var, oda yaratıcının olmadıgını düşünüyor. bu kusuru düzeltmek içn tek yol ignostisizmin açık ve net! ve kusursuz! betimleridir. hepinize saygılar..
diğer betimler sadece hayal ürünü.. ve zaman kaybıdır.
agnostisizm artık çöp oldu agnostisizmi yıkanda ignostisizmın mühteşem mantıgıdır. çok açık ve net!
 
T

TENTEN

Ziyaretçi
diyalektik, -ği
isim, Fransızca dialectique
Gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan yolları aramayı öngören akıl yürütme yöntemi, eytişim.


Diyalektik, "dış dünyada ve insan düşüncesindeki hareketin genel yasalarını inceleyen bilimdir". Bu tarif ile diyalektiğin gelişmesinin tamamen bilimlerin gelişmesine bağlı olduğu söylenebilir

Diyalektik ne demek?
Birisi örnek vererek anlatabilir mi?
Bu tanımlardan birşey anlamadım. :)
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Diyalektik ne demek?
Birisi örnek vererek anlatabilir mi?
Bu tanımlardan birşey anlamadım. :)

Benim anladığım bir şeyi aksi ,zıttı kendi çelişkisi ile düşünme, dengede tutma ve karşıtları zıtlıkları antiyi içe alan hesaba katan

Bir bilinmeyenli denklemdeki eşitlik. Sıfır koyduğun yere dengede karşıt düşünce koy
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Diyalektik ne demek?
Birisi örnek vererek anlatabilir mi?
Bu tanımlardan birşey anlamadım. :)



Fransızca dialectique "tez ve antitezle akıl yürütme yöntemi, münazara" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Eski Yunanca aynı anlama gelen dialektikē teχnē διαλεκτικη (τεχνη) deyiminden alıntıdır. (İlk kullanımı: Elea'lı Zeno, Yun filozof (MÖ y. 490-y. 430).) Bu sözcük Eski Yunanca dialégō διαλέγω "karşılıklı söylemek, münazara etmek" fiilinden +ikos sonekiyle türetilmiştir. Yunanca fiil Eski Yunanca légō, log- λέγω2, λογ- "söylemek" fiilinden dia+ önekiyle türetilmiştir. Daha fazla bilgi için maddesine bakınız.

 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Diyalektik ne demek?
Birisi örnek vererek anlatabilir mi?
Bu tanımlardan birşey anlamadım. :)

Tanrı vardır, tanrı yoktur için ;

a- tanrı vardır
b- tanrı yoktur

Tanrı vardırcı için "b" olanaksız, "b" kuraldışıdır yani bir "b" yoktur ve o dialektik düşünme değildir , münazarası da imkanlı değil çünkü olanakdışı safdışı.. b'si açık değil , b yi olası tutmuyor ve sınamıyor

Mesela bu diyalektik düşünme yöntemi değildir.

a'yı da b'i de kontrollü iki açık önerme olarak görür ikisinde eşit güç dengede sınarsam bu diyalektik yöntem.

b'yi a'yı doğrulamak için -sözde- sınarsam o da diyalektik değil
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst