- Konbuyu başlatan
- #1
[FONT="]Başını kuma gömerek, yaşamı “siyaset, ideoloji ve felsefe de dahil olmak üzere” tüm yönleriyle göremeyenler “Dilde Gericilik ve Günümüz Şiiri” başlığımı duyunca, başlarını kumdan yine çıkaramayıp “Sanatta yine mi siyaset, yine mi ideoloji? ” diyerek beni suçlayacaklardır. Bildirimi, bunu bilerek hazırladığımı önceden belirtmek istiyorum.
Günümüzde adım adım ilerleyen “dilde gericilik” düşüncesine gelmeden önce, tarih boyunca Türk dilinin kullanımı açısından şiirimize kısaca bakmak istiyorum.
Eski Türk şiirinde, yabancı sözcük sayısının çok az olduğunu, Farsça ve Arapça kurallarla, daha geniş bir anlatımla söyleyecek olursak, yabancı dil kurallarıyla tamlama yapılmadığını biliyoruz.
İslamiyet’in benimsenmesinden sonra, yaklaşık 5 yüzyıl, bölgede Farsçanın edebiyat dili, Arapçanın da bilim ve eğitim dili olarak benimsenmesi nedeniyle aydınlarımız, Osmanlıca adıyla sadece yazı dilinde kullanılan halkın anlamadığı yapay bir dil oluşturmuşlardır. Doğaldır ki bunda İslamiyet’in de etkisi olmuştur. Bu dil, yabancı dil kuralları yanında, zaman zaman yüzde 95’e varan Arapça, Farsça sözcüklerle doluydu. Halkımız Osmanlıcayı hiçbir zaman anlamamıştır. Osmanlıca sadece aydın zümrenin yazı dilidir; bilinmelidir ki bu dil aydın zümrenin konuşma dili de değildir. Özellikle Divan edebiyatımız döneminde bazı şairlerimizin Türkçeyi aşağıladıkları görülür. Şu anda örnek vermek istediğim bunlardan sadece biri olan 14. yüzyılda yaşamış Şeyhoğlu Mustafa’dır. Şairin 1387 yılında yazdığı Hurşidname’deki şu beyte dikkat edelim:
“Kuru vü sulb ü serd ü Türk’e benzer
Ter ü nazik dil andan özge benzer”
Günümüz Türkçesiyle söyleyecek olursak, Türk diline şöyle yakıştırmalarda bulunmuş Şeyhoğlu Mustafa:
“Kuru, katı, sert ve Türk gibi
Tatlılık ve incelik ondan çok uzak gibi”
Halk şairimiz şiirini konuşma dili olan Türkçeyle söylerken, Cumhuriyet öncesinde Divan şairi ve aydınımız, sadece yazı dilinde kullandığı Osmanlıca ile yazıyordu. 19. yüzyılın ilk yarısında Tanzimat edebiyatımızda bu yanlışlığa değinmeler olduğu halde, genel anlamda başarılı olunamadı. Milli edebiyatçılarımız dil konusunda daha duyarlı olup Türkçeden yana epeyce yol aldılar. Bu da yeterli değildi. Sonunda, Mustafa Kemal Atatürk’ün Dil Devrimi’yle, dilimizin yanında yer alma düşüncesi devlet politikasına dönüştü; Türkçe dil kuralları ve Türkçe sözcükler öne çıkarıldı…
Türetmecilik ve dilde arılaşma çabaları o denli sonuç verdi ki artık okuma yazma bilen her yurttaş, okuduğu kitapları anlamaya başladı, çünkü Osmanlıca terk edildi ve böylece konuşma dili ile yazı dili arasındaki uçurum giderilmiş oldu.
Ancak, şimdi benim dikkat çekmek istediğim, 21. yüzyıl Türkiye’sinde dilde gericiliğin hortlatılmaya başlandığıdır. Kuşkusuz, bunda bir amaç var; açıkça söylüyorum ki Cumhuriyet’in kazanımlarını tüketmek isteyen bir amaç bu.
Son yıllarda şiirde kullanılan sözcük ve tamlamalarda zaman zaman Osmanlıca özentisinin varlığı dikkat çekiyor. Yoz ve yobaz düşünceyi savunanların Türkçe sözlüklerde bulunmayan, ancak Osmanlıca sözlüklerde bulabileceğimiz sözcükleri diriltme çabası, Farsça tamlamaları önemsemesi dünya görüşlerinin ürünü sayılabilir belki. Ancak, durum sadece o değil. Kendini aydın sanan bazı şairler de bu yoz ve yobaz düşüncenin, bilinçli ya da bilinçsiz, savunuculuğunu yaparak, sadece Osmanlıca sözlüklerde bulabileceğimiz sözcükleri kullanmanın yanında, sanki Türkçe tamlama yapılamazmış gibi, Farsça kurallara göre tamlama yapmaya başladılar. Bu yaklaşımın arkasında, Osmanlıcada olduğu gibi, yazı diliyle konuşma dilini ayırmak düşüncesi vardır ve bu durum büyük bir tehlikedir; çünkü halk bu yolla daha hızlı cahilleştirilir. Ulus birliğini yıkma yollarından biri de budur Gördüğüm o ki dil birliğimizi bozmak istiyor birileri…
Sadece Mortaka dergisinin 1. sayısı ile internet ortamındaki bazı şiirleri okuduğumuzda bile, bakınız nasıl sözcük ve tamlamalar çıkıyor karşımıza. İşte birkaçı: musahip, aşk-ı mecaz, huruc, fasl-ı mecaz, haşiye, ilm-i simya, sıla-yı rahm, misafirhane-i dünya, har, dun, medar-ı izzet, müyesser, gayya, mülaki, nezr, şaki, ati, şehristan, ufunet, gülnar, şehbal, şem, şivaz, ehl-i nar.
Kocaeli Üniversitesi Şiir Etkinlikleri Biriminin 12 yıldır düzenlediği Gençlik şiir yarışmasına bir gencin gönderdiği şiirleri, seçici kurul üyesi olarak okuduğumda inanamadım: şaşırdım ve üzüldüm. Bu gencin kullandığı Osmanlıca sözcük ve tamlamalardan sadece birkaçını belirtmek istiyorum: azm-i reh-i gülşen, sine-çak, çeşm, hançer-i aşk, zahir-i hale, dü, gülşen-i hüsn, nar-ı hicran, perde-i zulmet, müstenkif, visal, âlem-i perva, bendegân.
Bu genç ve benzerleri, kuşkusuz bir yerden, bir ideolojiden beslenmektedirler. Kasıtlı olarak Türk şiir diline, dolayısıyla Türkçemize saldırı başlatılmıştır.
Kendini aydın görenlerin bu tuzağın içinde olmaması gerekirdi. Şairin amacı, şiire “eskilik” mi “yenilik” mi getirmek olmalıdır? Bu sorunun yanıtını vermeden şiir yazanlar, dil tutumları konusunda aldanıyorlar… Şu da bilinmelidir: Özellikle yazı dilimiz, Dil Devrimi’ni öylesine benimsemiştir ki kimsenin Türkçeyi savurmaya gücü yetemeyecektir. Olsa olsa bu güzel dil, kendisine karşı olanları savuracaktır.
Bir önerim var: “Dilde Gericilik ve Günümüz Şiiri” konusunda üniversitelerde yükseklisans tezleri yaptırılabilir. Bence böyle bir çalışma, ivedilikle başlatılmalıdır. Bu konunun incelenmesini, tarihsel sorumluluklarımız içinde görüyorum.
Ayrıca, Türkçemiz konusunda alarma geçilmeli; bu yoz düşünceye karşı duruş, dil sevdalılarınca her yerde anlatılmalıdır.
Şiirde yenilik yaptıklarını sanıyorlar. Eskinin yinelenmesiyle yenilik yapıldığı nerede görülmüştür? Şiirde yenilik o kadar kolay mı? Bunu yapabilmek için taklit değil, zekânın yaratıcılığıdır söz konusu olan. Lütfen, ucuz ve kolay yollara girmeyin; çünkü zor iştir şiir.
Bu kişiler, gelenekten yararlandıklarını sanıyorlarsa, onlara töre cinayetlerini gelenek diye sürdürenleri anımsatmak isterim. Biri töre cinayeti, diğeri dil. Kim neresinden bakarsa baksın, dilde gericilik yapanlar bir kuyuda debelenmektedirler.
Çocuğa yeni giysi olarak üstünde olan giysinin aynısından alıp giydirmek isterseniz, çocuk mızmızlanır, onu istemez. Çocuğu mutlu edecek olan yeni, ama farklı olan giysidir. Şiir de böyledir işte. Şiire bu giysileri zamanında giydirmeye çalışan çok şair olmuş, şimdiyse başınıza fırlatacaktır sizin yenilik diye ortaya attığınız yutturmacaları.
Dilimizi bugün bile yetersiz bulanlar, pırıl pırıl Türkçeyle yazılmış Halk şiirimiz ile Cumhuriyet sonrası şiirimiz için ne diyeceklerdir? Yetersiz bir dille o güzelim şiirler yazılabilir miydi? Bu sorunun doğru yanıtını bulduğumuzda, dilimize haksızlık etmeyi bırakabiliriz ancak.
Dil bilinci gelişmemiş şairi kınıyorum. Dilde gericiliği benimseyerek, ulus bilincini yıkmayı amaçlayanlar, edebiyat tarihinin şamarını yiyeceklerdir. Bizi biz yapan dilimizi sahiplenmek, en önemli görevlerimiz içinde olmalı değil mi? Başka dillerin kuyrukçuluğunda, bağımsızlığımızın simgelerinden biri olan dilimizi bayrak gibi dalgalandıramayız.
Önce, böyle bir isteğinizin olup olmadığı konusunda kendinizi sorgulamalısınız. Gerisi sizin bileceğiniz iş…
NOT: Bu yazı 16.05.2007 tarihinde, Kocaeli Üniversitesi Şiir Etkinlikleri Birimi tarafından 12. Geleneksel Şiir Bayramı’nda gerçekleştirilen [/FONT]
[FONT="]1. Ulusal Şiir Kongresi’nde bildiri olarak sunulmuştur.
İhsan Topçu[/FONT]
Günümüzde adım adım ilerleyen “dilde gericilik” düşüncesine gelmeden önce, tarih boyunca Türk dilinin kullanımı açısından şiirimize kısaca bakmak istiyorum.
Eski Türk şiirinde, yabancı sözcük sayısının çok az olduğunu, Farsça ve Arapça kurallarla, daha geniş bir anlatımla söyleyecek olursak, yabancı dil kurallarıyla tamlama yapılmadığını biliyoruz.
İslamiyet’in benimsenmesinden sonra, yaklaşık 5 yüzyıl, bölgede Farsçanın edebiyat dili, Arapçanın da bilim ve eğitim dili olarak benimsenmesi nedeniyle aydınlarımız, Osmanlıca adıyla sadece yazı dilinde kullanılan halkın anlamadığı yapay bir dil oluşturmuşlardır. Doğaldır ki bunda İslamiyet’in de etkisi olmuştur. Bu dil, yabancı dil kuralları yanında, zaman zaman yüzde 95’e varan Arapça, Farsça sözcüklerle doluydu. Halkımız Osmanlıcayı hiçbir zaman anlamamıştır. Osmanlıca sadece aydın zümrenin yazı dilidir; bilinmelidir ki bu dil aydın zümrenin konuşma dili de değildir. Özellikle Divan edebiyatımız döneminde bazı şairlerimizin Türkçeyi aşağıladıkları görülür. Şu anda örnek vermek istediğim bunlardan sadece biri olan 14. yüzyılda yaşamış Şeyhoğlu Mustafa’dır. Şairin 1387 yılında yazdığı Hurşidname’deki şu beyte dikkat edelim:
“Kuru vü sulb ü serd ü Türk’e benzer
Ter ü nazik dil andan özge benzer”
Günümüz Türkçesiyle söyleyecek olursak, Türk diline şöyle yakıştırmalarda bulunmuş Şeyhoğlu Mustafa:
“Kuru, katı, sert ve Türk gibi
Tatlılık ve incelik ondan çok uzak gibi”
Halk şairimiz şiirini konuşma dili olan Türkçeyle söylerken, Cumhuriyet öncesinde Divan şairi ve aydınımız, sadece yazı dilinde kullandığı Osmanlıca ile yazıyordu. 19. yüzyılın ilk yarısında Tanzimat edebiyatımızda bu yanlışlığa değinmeler olduğu halde, genel anlamda başarılı olunamadı. Milli edebiyatçılarımız dil konusunda daha duyarlı olup Türkçeden yana epeyce yol aldılar. Bu da yeterli değildi. Sonunda, Mustafa Kemal Atatürk’ün Dil Devrimi’yle, dilimizin yanında yer alma düşüncesi devlet politikasına dönüştü; Türkçe dil kuralları ve Türkçe sözcükler öne çıkarıldı…
Türetmecilik ve dilde arılaşma çabaları o denli sonuç verdi ki artık okuma yazma bilen her yurttaş, okuduğu kitapları anlamaya başladı, çünkü Osmanlıca terk edildi ve böylece konuşma dili ile yazı dili arasındaki uçurum giderilmiş oldu.
Ancak, şimdi benim dikkat çekmek istediğim, 21. yüzyıl Türkiye’sinde dilde gericiliğin hortlatılmaya başlandığıdır. Kuşkusuz, bunda bir amaç var; açıkça söylüyorum ki Cumhuriyet’in kazanımlarını tüketmek isteyen bir amaç bu.
Son yıllarda şiirde kullanılan sözcük ve tamlamalarda zaman zaman Osmanlıca özentisinin varlığı dikkat çekiyor. Yoz ve yobaz düşünceyi savunanların Türkçe sözlüklerde bulunmayan, ancak Osmanlıca sözlüklerde bulabileceğimiz sözcükleri diriltme çabası, Farsça tamlamaları önemsemesi dünya görüşlerinin ürünü sayılabilir belki. Ancak, durum sadece o değil. Kendini aydın sanan bazı şairler de bu yoz ve yobaz düşüncenin, bilinçli ya da bilinçsiz, savunuculuğunu yaparak, sadece Osmanlıca sözlüklerde bulabileceğimiz sözcükleri kullanmanın yanında, sanki Türkçe tamlama yapılamazmış gibi, Farsça kurallara göre tamlama yapmaya başladılar. Bu yaklaşımın arkasında, Osmanlıcada olduğu gibi, yazı diliyle konuşma dilini ayırmak düşüncesi vardır ve bu durum büyük bir tehlikedir; çünkü halk bu yolla daha hızlı cahilleştirilir. Ulus birliğini yıkma yollarından biri de budur Gördüğüm o ki dil birliğimizi bozmak istiyor birileri…
Sadece Mortaka dergisinin 1. sayısı ile internet ortamındaki bazı şiirleri okuduğumuzda bile, bakınız nasıl sözcük ve tamlamalar çıkıyor karşımıza. İşte birkaçı: musahip, aşk-ı mecaz, huruc, fasl-ı mecaz, haşiye, ilm-i simya, sıla-yı rahm, misafirhane-i dünya, har, dun, medar-ı izzet, müyesser, gayya, mülaki, nezr, şaki, ati, şehristan, ufunet, gülnar, şehbal, şem, şivaz, ehl-i nar.
Kocaeli Üniversitesi Şiir Etkinlikleri Biriminin 12 yıldır düzenlediği Gençlik şiir yarışmasına bir gencin gönderdiği şiirleri, seçici kurul üyesi olarak okuduğumda inanamadım: şaşırdım ve üzüldüm. Bu gencin kullandığı Osmanlıca sözcük ve tamlamalardan sadece birkaçını belirtmek istiyorum: azm-i reh-i gülşen, sine-çak, çeşm, hançer-i aşk, zahir-i hale, dü, gülşen-i hüsn, nar-ı hicran, perde-i zulmet, müstenkif, visal, âlem-i perva, bendegân.
Bu genç ve benzerleri, kuşkusuz bir yerden, bir ideolojiden beslenmektedirler. Kasıtlı olarak Türk şiir diline, dolayısıyla Türkçemize saldırı başlatılmıştır.
Kendini aydın görenlerin bu tuzağın içinde olmaması gerekirdi. Şairin amacı, şiire “eskilik” mi “yenilik” mi getirmek olmalıdır? Bu sorunun yanıtını vermeden şiir yazanlar, dil tutumları konusunda aldanıyorlar… Şu da bilinmelidir: Özellikle yazı dilimiz, Dil Devrimi’ni öylesine benimsemiştir ki kimsenin Türkçeyi savurmaya gücü yetemeyecektir. Olsa olsa bu güzel dil, kendisine karşı olanları savuracaktır.
Bir önerim var: “Dilde Gericilik ve Günümüz Şiiri” konusunda üniversitelerde yükseklisans tezleri yaptırılabilir. Bence böyle bir çalışma, ivedilikle başlatılmalıdır. Bu konunun incelenmesini, tarihsel sorumluluklarımız içinde görüyorum.
Ayrıca, Türkçemiz konusunda alarma geçilmeli; bu yoz düşünceye karşı duruş, dil sevdalılarınca her yerde anlatılmalıdır.
Şiirde yenilik yaptıklarını sanıyorlar. Eskinin yinelenmesiyle yenilik yapıldığı nerede görülmüştür? Şiirde yenilik o kadar kolay mı? Bunu yapabilmek için taklit değil, zekânın yaratıcılığıdır söz konusu olan. Lütfen, ucuz ve kolay yollara girmeyin; çünkü zor iştir şiir.
Bu kişiler, gelenekten yararlandıklarını sanıyorlarsa, onlara töre cinayetlerini gelenek diye sürdürenleri anımsatmak isterim. Biri töre cinayeti, diğeri dil. Kim neresinden bakarsa baksın, dilde gericilik yapanlar bir kuyuda debelenmektedirler.
Çocuğa yeni giysi olarak üstünde olan giysinin aynısından alıp giydirmek isterseniz, çocuk mızmızlanır, onu istemez. Çocuğu mutlu edecek olan yeni, ama farklı olan giysidir. Şiir de böyledir işte. Şiire bu giysileri zamanında giydirmeye çalışan çok şair olmuş, şimdiyse başınıza fırlatacaktır sizin yenilik diye ortaya attığınız yutturmacaları.
Dilimizi bugün bile yetersiz bulanlar, pırıl pırıl Türkçeyle yazılmış Halk şiirimiz ile Cumhuriyet sonrası şiirimiz için ne diyeceklerdir? Yetersiz bir dille o güzelim şiirler yazılabilir miydi? Bu sorunun doğru yanıtını bulduğumuzda, dilimize haksızlık etmeyi bırakabiliriz ancak.
Dil bilinci gelişmemiş şairi kınıyorum. Dilde gericiliği benimseyerek, ulus bilincini yıkmayı amaçlayanlar, edebiyat tarihinin şamarını yiyeceklerdir. Bizi biz yapan dilimizi sahiplenmek, en önemli görevlerimiz içinde olmalı değil mi? Başka dillerin kuyrukçuluğunda, bağımsızlığımızın simgelerinden biri olan dilimizi bayrak gibi dalgalandıramayız.
Önce, böyle bir isteğinizin olup olmadığı konusunda kendinizi sorgulamalısınız. Gerisi sizin bileceğiniz iş…
NOT: Bu yazı 16.05.2007 tarihinde, Kocaeli Üniversitesi Şiir Etkinlikleri Birimi tarafından 12. Geleneksel Şiir Bayramı’nda gerçekleştirilen [/FONT]
[FONT="]1. Ulusal Şiir Kongresi’nde bildiri olarak sunulmuştur.
İhsan Topçu[/FONT]