Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Eski beni terketmek. Bir kabuk değiştirmek değil, özü oluşturanı, zırhın içerisindekini değiştirebilmek. O zırh ki çıkarılıp atılacak bir şey değil elbette. Zırh oluşu çarpışmaya ilk girmesinden, yoksa çevreden ayırdığı özden başkalaştığından değil. Bedeni koruyor elbet ancak dolaylı bir şekilde. Düşüncenin başkalaşmasına direniyor ilkin. Direnç, belki biraz sevimsiz bir kelime; ancak kime ve neye göre, neye karşı yahut ne zaman? Mutlak olarak lanetlenebilir mi direnmek? Bu direnç olmasa, her düşünceye onay verse zihin, insan var olabilir mi? Bir şey her şey ise, o şey hiçbir şeydir. Beni ben yapan, olduğumdan başkası olmama direnci değil midir? Her şeye evet diyen bir zihin ancak ölü bir zihin olabilir. Peki, o halde her şeye verilecek cevap “hayır” mıdır? Hayır. İşte bilgelik burada devreye giriyor belki de. Evet ya da hayırların yerleştirileceği yeri bilmek.
Hepimiz evet ve hayırlara ilişkin bir yetersizlik ile doğuyoruz. Ancak kimimiz bu yetersizliğini kendisi ile beraber büyütüyor. Belki ona bilinçli bir ebeveyn olmuyor. Ancak zamana engel olunamayacağından, bir uğraş verilmediği takdirde bu yetersizlik tümörü yetişkinliğe ilerliyor. Haliyle zaman ilerledikçe, insan geriliyor. Evet, böylece de eski ben terk ediliyor belki; ancak gelen gideni aratıyor. Yaş olmayan ağaçlar yükü kaldıramıyor ve kırılıyor. Kişiyi o kişi yapan varlık sebebi, gerçeğe karşı yok oluşunu koruyor. Zırh ağırlaştıkça, önce bir çatlak, devamında birbirinden kopuk, ezilmiş fikirlerin etrafa saçıldığı bir kırılışı tetikliyor. Ve fikirler etrafa savruluyor, sözlerle, tutarsızlıklarla, peşin hükümlerle… İçinde her şeyden biraz var olan bir yığın oluşturuyor diğerlerinin yanına. Tıpkı bir çöplük gibi, kendisini üç kuruşa satacak toplayıcıların karıştırmasını bekliyor.