çingeneler

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düzyazı kategorisinde Mühendis tarafından oluşturulan çingeneler başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,598 kez görüntülenmiş, 2 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düzyazı
Konu Başlığı çingeneler
Konbuyu başlatan Mühendis
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan rainbow64

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Onlar pistir, çalar, çırpar, ahlaksızdır...
Öyle söylenir, öyle bilinir, öyle bilinmesi istenir.
Kağıthane'de gözlerden ırak bir arsada yaşayan genç bir çingene kadın şöyle diyor;
'Bize pis diyorlar, nasıl temiz olalım hergün sizin çöplerinizi temizliyoruz. Bodrum'da süslü kokanalar yılda bir kez yatlarla çöp toplamaya çıkıyorlar, yaza yaza bitiremiyorsunuz. Oysa biz bütün yıl hep çöp toplarız. Hiç görmezsiniz bizi. Kel kuşları (kelaynak) bilem korursunuz. Çingeneleri de korumaya alsanız ne olur ki? '

Diğer halklar gibi çok çeşitli olumlu gelenekleri var onların da.
Örneğin; konukları karşısındaki cömertlikleri bunlardan biridir. Ya da Çingenelerin oymak gelenekleri içinde topluluk, kocası ölen bir kadının geçimini üstleniyor. Herkes günlük kazancından onun payını ayırıp veriyor. Bunun gibi örnek bir toplumsal dayanışma hala onlar içinde yer yer yaşayabiliyor..

*** Onların da bir tarihi var...
Çingeneler de diğer pek çok halklar gibi yüzyıllar boyunca göçler yaşamışlar, birbirinden yüzlerce, binlerce kilometre uzaklıktaki halklarla aynı toprakları paylaşmışlar, birbirlerine karışmışlardır.
Araştırmalar çingenelerin ilk yurdu olarak Hindistan'ı gösteriyor.
14. yüzyılda Balkanlara, 15. yüzyılda da Avrupa'ya yayılmışlar. Çingenelerin Hindistan'dan göçlerinin bir noktasında iki kola ayrıldıkları belirtilir. İlk kol, kuzeye yönelmiş, Kafkaslar, Karadeniz, Orta Avrupa, Balkanlar hattını izlemişler. İkinci kol, Güneydoğu Anadolu, Irak, Suriye, Filistin, Mısır hattını izler. Tabii bu boyuna süren bir yürüyüş, sürekli bir göç değildir. Geçtikleri hemen her yerde topluluğun bir bölümü kalmıştır.
İstanbul, Trakya çingeneleri birinci kolun, Maraş, Antep, Adana civarında yaşayan çingeneler ise ikinci koldan göç edenlerin torunlarıdırlar. Bir kısmı bugün yerleşik hayata geçmiştir. İstanbul'da, Kırklareli'nde onların böyle yerleşik hayata geçtikleri semtleri görürüz.

Hala göçebe olanlar ise kalaycılıkla, çöp toplayıcılığıyla geçimlerini sağlamaktadırlar.
*** Varlar, hem de milyonlarca... İstatistiği rakamlara göre Avrupa'da toplam olarak 7 milyon 101 bin 500 çingene yaşıyordu. Bu sayının yüzde 60'ı Balkan ülkelerinde bulunuyor. Çingenelerin ülkelere göre dağılımı da şöyle: Romanya: 800 bin
Bulgaristan: 800 bin
Yugoslavya: 800 bin
Çekoslovakya: 600 bin
Macaristan: 500 bin
Türkiye: 500 bin-1.000.000 arası
İspanya: 500 bin
Rusyada: 260 bin
Fransa: 250 bin
500 bin rakamının Türkiye'deki çingenelerin gerçek rakamı yansıttığı şüphelidir. Çünkü resmi bir kayıt yoktur. Ve sayılarının biraz daha fazla olması kuvvetle muhtemeldir.

*** Varlığını kanıtlamak için inkar...
Edirneli bir çingene bundan birkaç yıl önce *****hürriyet Dergi'de kendisiyle yapılan röportajda karşı karşıya kaldıkları açmazı, zorluğu şöyle dile getiriyordu;

'Ezilmişiz, çünkü örgütlü topluluk değiliz biz. Sanki dünyanın bütün namussuzluklarını biz yapıyormuşuz gibi muamele görmüşüz. Bizim halkımızı yıldırmış bu aşağılanma. Bizim de bir dil yapımız var. Yaşama biçimimiz var. Ama herşeyden önce insanız. İnsan olduğumuzu kabul ettirmek için, çingeneliğimizi inkara kalkışmışız. Maddi gücümüz yok, eğitimimiz yok, kültürümüzü değerlendiremiyoruz. Bir can derdine, bir boğaz derdine düşmüşüz, öyle de gidiyoruz.' 'İnsan olduğumuzu kabul ettirmek için, çingeneliğimizi inkara kalkışmışız';

İşte onların gerçeği bu cümlede saklıdır.

Çingeneysen insan değilsin, adam yerine konulmazsın.
Adam yerine konulmak için çingeneliğini inkar edeceksin.
Devlet onları yok saymakla kalmıyor, zararlı, tehlikeli görüyor.

1934 yılında çıkarılan İskan Kanunu'ndaki bir madde şöyle diyor;
'Madde 4- Türk kültürüne bağlı olmayan, anarşistler, göçebe çingeneler, casuslar ve memleket dışına çıkartılmış olanlar Türkiye'ye 'muhacir' göçmen olarak kabul edilmezler.'

Bu kanun hala yürürlüktedir.

*** Çingeneler genelde kendilerine 'çingene' denilmesini pek istemiyorlar. Daha çok 'roman' adını tercih ediyorlar. Herşeye rağmen göğsünü gere gere ben çingeneyim diyenler tüm örgütsüzlüğüne, belki bilinçsizliğine rağmen egemen kültüre karşı bir direnişi temsil ediyorlar. Roman adlandırılmasının benimsenmesi ise bir yerde inkara bulunmuş yumuşak bir kılıf yerine geçiyor. Rom çingenecede insan demek Roman bunun çoğulu oluyor. Bu adlandırmada da çingenelerin yine 'insan olduklarını' kanıtlama kaygısı ağır basıyor.

*** 2. DÜNYA SAVAŞINDA ‘ÇİNGENE’ DRAMI GAZ ODALARINDAKİ BİLİNMEYEN ÇİNGENE GERÇEĞİ 'Almanya'da Hitler'in iktidar yılları çingenelerin en kara günleri oldu. Alman diktatörünün Yahudiler için ateşlediği fırınların bacalarından çingene dumanları da yükseldi. Faşizm döneminde Almanya ve Avrupa'da yarım milyon çingene gaz odalarında yakıldı veya 'tıbbi deneylerde kobay' olarak kullanıldı. Naziler yalnız çingeneleri değil, üç kuşak ötesine kadar soyunda 'çingene' kanı taşıyanları da imha ettiler. 16 Aralık 1942'de SS şefi Heinrich Himmer tarafından çıkartılan kararda 'çingenelerin topyekün imhası' emredildi. Çingeneler Auschwitz gibi imha ve çalışma kamplarında, labaratuvarlarda öldürüldüler. Faşist teorisyenler 'bu çingeneler Avrupa'ya yabancı kanı taşıyorlar' diyorlardı. Almanya dışında Fransa'da 15 bin, Polonya'da 35 bin, Macaristan'da 28 bin, Rusya'da 40 bin çingene Naziler tarafından topluca öldürüldü. Çingenelerin Yahudiler kadar güçlü lobileri olmadığından, uğradıkları katliamlar tarihin karanlık sayfaları arasında eriyip gitti.' (Çingeneler, Nazım Alpman, sayfa 101-102) Yani kısacası, söylenmesi gereken şu ki, onlar da bizim insanlarımız. Tüm diğer halkların sahip olduğu veya olması gereken haklar, onlar için de geçerli. Onların güzellikleri de ortaya çıkarılmayı bekliyor. Onlara insan muamelesi yapacak, onlara dillerini, kültürlerini olumluluklarıyla geliştirecek imkanları sunacak bir iklim oluşturmak tüm toplum ve kurumların görevidir.

İnsan Hakları Derneği Kdz Ereğli Şubesi
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
SERVİ


Ne kör
___ne sağır
_____ne de dilsiz değildiniz;
gel gör ki,

hem kör
__hem sağır
____hem de dilsizdiniz;
ölü topraklar serpilmiş-iken üzerlerinize
konuşmaya mecalsiz,
görmeye üşengen
ve
dinlemeye zamansızdınız;
ancak,
kadim gün bitimsizdi,
toprağın karnından fışkırır gibi
gözler
__kulaklar
___ve diller
ortaya çıkıyor,
gözlerinize bakarak
___kulakları sağır edercesine
_______ve lirik bir dille konuşuyorlardı
kim demişti ki
gömülenler
yakılanlar
ve derisi yüzülenler
bir daha gelmez diye,
ciğerde yakılan oksijen
toprağın karnında biten başak
milyarlarca parçasını koşulsuz gönderen güneş
yetmez diye;
_______kim demişti de
___________peşinen kabullenilmişti;
o gün nasıl ağladıysa bulutlar
her ananın yüreğine düşen kor
damla-damla birikti
yan-a-yana bir-birlerine sokulup
ırmak boylarında
yetişen birer serviydiler

6 şubat 2010, Batı
 

rainbow64

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Şub 2010
Mesajlar
331
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Var olan var varlığı bir yokluk olarak nitelendirilen bir halk bence . Düşünülmesi gerek . Türkiye de ki sayıları konusunda verilen rakamlar tam olarak bir sayı ifade etmese de , nüfuslarının bu kadar olması bence ülkenin hem çıkarını hemde zararını etkileyebilecek durumda. O zaman sadece belli kesimlere verilen ayrıcalıklar yerine bu halkında sorunlarının olduğunun anlaşılması bence ilk olarak tartışılması gereken konu . Tabi ondan önce varlıklarını kabul etmek şart.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst