Büyük Öğütçüler

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Dersleri kategorisinde İpar tarafından oluşturulan Büyük Öğütçüler başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,913 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Dersleri
Konu Başlığı Büyük Öğütçüler
Konbuyu başlatan İpar
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan birazdahaderinmavi

İpar

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Tem 2012
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45



Bu öğütçülerden biri Çin’li Kong Fu Tseu (Konfüçyüs)’dür.

Şöyle diyor: Atalarınıza saygı gösterin ana babanıza sevgi gösterin ödevlerinizi baba çocuk ilişkisine kıyaslayarak belirleyin (çırak usta karı koca uyruk prens vb.)insanlarla iyi geçinin sadık bir dost olun kötülüğe iyilikle karşılık verin insanları sevin size yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkalarına yapmayın.

Kendisine nasıl dua edileceğini soran birine şöyle demektedir:
Benim duam yaşamımdır. Ona göre insanın amacı iyi ve uzun yaşamak olmalıdır. Bunun içinse erdem (fazilet) gereklidir.
Erdem bir bilgi işidir. Erdemsizlikler bilgisizliklerden doğar. Her insan görevinigerektiği gibi ve eksiksiz olarak yapmalı:

"Kralsanız kral olun uyruksanız uyruk olun kocaysanız koca olun karıysanız karı olun çocuksanız çocuk olun".

Ölümden sonra ne olacağını soranlara da "sen daha yaşamın ne olduğunu bilmiyorsun ölümden sonrasını nasıl bilebilirsin?" dermiş. Ona göre ölümden sonrası kesinlikle bilinmemelidir. Çünkü insanlar ölümden sonra yaşanmadığını bilirlerse ölülere saygı göstermezler ölümden sonra yaşandığını bilirlerse sevdikleri ölülere kavuşmak için canlarına kıyarlar.

En iyisi hiçbir şey bilmeden yaşamak ve katlanmak.

"İnsan bildiği şeyi bildiğini ve bilmediği şeyi bilmediğini bilmelidir gerçek bilgi budur" diyor.


Bu öğütçülerden ikincisi aynı yüzyılda Hindistan’da yaşayan Gotama Buda’dır.




O da aşağı yukarı buna benzer öğütler veriyor:

Öldürmeyin başkalarının malını ve karısını almayın yalan söylemeyin acıya katlanın başkalarının acılarını ve sevinçlerini paylaşın iyicil ve merhametli olun kin gütmeyin size yapılan kötülükleri bağışlayın.
Buda’ya göre dört büyük gerçek var:
Acı gerçeği (Bizi kendilerine bağlayan bütün nesneler acı vericidir)
istek gerçeği (Acının kaynağı istektir hiçbir şey istemezsek acı duymayız)
acının yokedilmesi gerçeği (Acının yok edilmesi ancak her türlü istekten vazgeçmekle sağlanır)
acının yok edilmesine götüren sekiz yol gerçeği (Katıksız inanç katıksız irade katıksız söz katıksız eylem katıksız geçim araçları katıksız çalışma katıksız bellek katıksız düşünce).

Yaşamak acı çekmek demek. Acı yaşamın özünde var. Öyleyse acı çekmemek içinyaşamanın bütün mutluluklarından el çekmek gerekir.
İstememeyi öğreniniz istemekten doğan bütün acıları ortadan kaldırırsınız. Ama hiçbir şey istemeden yaşamak olanaklı mı ya da böylesine bir yaşamanın ölümden ne farkı var?

Buda bu haklı soruyu şöyle karşılıyor:

"Ancak elde edebileceğinizi isteyin". Acı çekmenin nedeni istek’tir. İstekse bilgisizlikten doğar.

Bir başkası da Yunanlı Sokrates’tir.


Sokrates’i ortaya çıkaran soru şu:
İyiyi kötüden kesinlikle ayırabilir miyiz?

Yunan düşünürü Protagoras (İ.Ö. 485-411) bu soruya karşı hayır demektedir.

İyiyi kötüden kesinlikle ayıramayız. Çünkü her kişinin ölçüsü kendine göredir. Ölçükişilere göre değişir. Genel bir töre (ahlak) yoktur. İyiyi kötüden kesinlikle ayırabilmek için genel bir töre bulunması gerekir. Oysa ne genel iyi ne de genel kötü bulunmaktadır. İyinin ya da kötünün sayısı yaşayan kişilerin sayısı kadardır. Töre alanında herkesin birleştiği bir temel yoktur. Şu halde töreye genel güvenilir bir ölçü aramak boşunadır. Bilgilerimiz duygularımızdan gelir. Duyular kişilere göre değişir. İnsan her şeyin ölçüsüdür.

Protagoras’ın bu düşüncesine Sokrates (İ.Ö. 468-400) karşı çıkıyor.
Protagoras’ın hem çağdaşı hem arkadaşıdır. Elinde Delf tapınağındaki yazılardan aldığı bir bayrak tutmaktadır:
Kendini bil.
Çok konuşmuş; hiç yazmamıştır. Platon’un Ksenofan’ın Aristoteles’in yapıtları olmasaydı belki de onu tanımayacaktık. Matematiği boş yararsız bulurdu. Doğa bilimlerine sırt çevirmişti.
Tek inandığı bilgi töre bilgisiydi. Bu bilgiye de devleti sağlam temeller üstüne oturtmak gerektiğini düşünerek varmıştı. Oysa devletin tanrılarına inanmamakla suçlandırıldı devlet eliyle öldürüldü.

Sokrates sofistlerin okulundan yetişmişti ama sofist değildi.
Oysa "Bir şey biliyorum o da hiçbir şey bilmediğimdir" derken sofistlerleProtagoras’la birleşmektedir. Fizik alanında kesinliğe inanmamakta kesin olarak hiçbir gerçeğe varılamayacağını savunmaktadır. Ona göre tek kesinlik erdem bilgisidir.

Çünkü diyor Prutagoras’a karşı çıkarak ölçüler kişilere göre değişirse toplumu hangi değerler üstüne oturtacağız? Devlet gereklidir sosyal düzen gereklidir. Bu gerekli kuruluşların sağlamlığı sürekliliği içinse genel bir töre gereklidir.
Protagoras insanları değil insanı görmeliydi. İnsanlar arasındaki ayrılıklarbaşkalıklar görünüştedir. İyice incelenecek olursa iyiye olan eğilim her kişide aynıdır. Kişilerin içinde uyuyan bu ortak eğilim ancak öğretimle ortaya çıkarılabilir.


Erdem öğrenilir. Kişiler bilmedikleri için kötüdürler. Erdem birdir bölünmezayrılmaz. Bir davranışta erdemli başka bir davranışta erdemsiz olunamaz.

Erdem varsa kişinin bütün davranışları ona uygun olmak zorundadır. İnsan kendini bilmeli tanımalıdır. Erdem insanın kendini bilmesi tanımasıdır. Fizik alanında şey’lerin nedenini çözemeyiz ama kendimizin ne olmamız gerektiğini bilebiliriz.

Erdemli olmamız gerekir çünkü erdemli yaratılmışız. Erdem bizim yapımızda saklıdır. Bu bilgi elde edebileceğimiz tek bilgidir.

Törenin dışında başkaca hiçbir konuda felsefe yapılamaz. Öğretim insana hiçbir yabancı şey vermez ancak insan zihninde gizli bulunan tohumları uyandırır büyütürgeliştirir.

Kişiler toplumu meydana getirdiklerinden ötürü önemlidirler. Devlet erdemli kişilere dayanmalıdır. Kişiler erdemsiz olursa toplumları da çürük olur. Devletin sağlam bir temele oturabilmesi için kişilerin kendilerini tanımaları bilmeleri gerektir.

Erdemsizlik bilgisizliğin sonucudur. Bilgiye kollarını açan her insan erdeme doğru ilerler.

Erdem bilgidir. İnsan her şeyin ölçüsüdür ama Ahmet her şeyin ölçüsü değildir.
Erdem insanın yapısında vardır bu arada Ahmet’in yapısında da vardır. Ancak öğretimle meydana vuruluncaya kadar Ahmet değil her şeyin ölçüsü kendi kendisinin bile ölçüsü olmamalıdır. Ahmet gerçek bir ölçüye varabilmek için önce kendini bilmelidir. Bu da bilgiyle olur kendiliğinden olmaz.

Yapımızdaki güç gerçek bir güç olabilmek için deşilmek ister; uyandırılmakbüyütülmek geliştirilmek ister. İnsan yapısı Ahmet’in yapısı değil insanlığın ortak yapısıdır.

Oysa iyiyi kötüden ayırıp seçebilmek için özgürlük gereklidir. Özgür müyüz?



Sokrates düşüncesinde özgürlüğün hafifçe kımıldamaya başladığını görüyoruz.
Düşünce bütünüyle bir kadercilik düşüncesidir ve özgürlüğe yer vermemektedir. Gene de Devlet’in onuncu bölümünde çeşitli kaderler arasında bir seçmenin sözü ediliyor (seçme kavramı günümüz varoluşçularına kadar sürüp gelecektir):

Belki arayıp bir adamını buluruz da bize iyi ve kötü yaşamları ayırt etme gücünü ve bilgisini kazandırır. İşte Gladukon insan için en zor an bu seçme anıdır. O zaman belki bütün bu yolların hangilerini birleştirip hangilerini ayırarak yaşarken hangilerinin bize ne hayrı olacağını hesaplayarak her yerde ve her zaman mümkün olan en iyi yaşamı seçebiliriz. Öyle bir adam bulursak öğrenelim ondan güzelliğinyoksulukla zenginliğin şu ya da bu yatkınlıkla ne türlü birleşmesinden iyilik ya da kötülük çıkacağını...

Bütün bunları düşünür ruhun aslını da göz önünde tutarsak yaşamların iyisiyle kötüsünü ayırt edebiliriz. İyisi derken başka her şeyi bir yana atıp ruhu daha iyi edecek yaşamı anlarız kötüsü derken de ruhu daha kötü edecek yaşamı... Çünkü yaşarken de öldükten sonra da böyle bir seçmeden en çok iyilik göreceğimizi biliyoruz artık. Hades’in ülkesine (ölüm ülkesi) giderken bu inanç çelik gibi sert olmalı içimizde. Öyle olmalı ki orada para hırsı ve o cinsten kötülükler gözlerimizi kamaştırmasın. Orta yaşamları seçelim daha çok.

Hem bu yaşamda hem de daha sonrakilerde (Sokrates Platon düşüncesi insanın çeşitli yaşamlara kavuşacağına dünyaya daha birçok kez geleceğine inanmaktadır)yukarı ya da aşağı uçlardan kaçınalım. Çünkü insanın mutluluğu buna bağlıdır (PlatonDevlet onuncu kitap 618 B C D E ve 619 A B).

Bu sözlerde töresel (ahlaki) anlamda da olsa bir özgürlük düşüncesi kımıldamaktadır.
Sokrates iyiyle kötü arasında bir seçme yapabileceğimizi öne sürüyor. Seçmenin bulunduğu her yerde özgürlük var demektir. Bu sonuç Sokrates’in töresel düşüncesinde de belirmektedir.

Sokrates’e göre iyi insanı mutluluğa götürür. Aklımız iyiye erseydi iyiye yönelmemezlik edemezdi. Çünkü akıl dışında başkaca bir istem (irade) yoktur akıl ve istem aynı şeylerdir. Başka bir deyişle iyiye eren aklıınız iyiye yönelmek zorundadır. (Burada da Sokrates’in demek istediği kader olduğu halde zorunluk kavramı hafifçe kımıldamaya ve kader kavr******* kopmaya başlıyor). Aklımızın iyiye ermesi bir bilgi işidir. Akıl bu bilgiyi edinmemişse gene zorunlu olarak iyiye yönelmeyecek ve bedensel yapının (iştahların) zorunluğuna sürüklenecektir. Daha açık bir deyişle iyiyi bilirsek zorunlu olarak onu seçeceğiz iyiyi bilmediğimiz için zorunlu olarak kötüyü seçiyoruz.

Sokrates bu düşüncesini kanıtlamak için kandırıcı örnekler de veriyor:
Yaramıza bıçak vurduruyoruz. Çünkü aklımız ilerideki büyük acıdan bizi korumak için şimdiki küçük acıya katlanmamızı gerektiriyor. Bedensel hoşlanmalar yolunu seçen yarasına bıçak vurdurmaz ama bir süre sonra ölüp gider. Acıdan kaçmakhoşlanmaya ulaşmak bedensel hoşlanmaların peşinde gitmekle değil aklın peşinde gitmekle gerçekleşir. Buysa bir bilgi işidir. Bu bilgiyi bilmediğimiz sürece zorunlu olarak yakın hoşlanmayı ilerideki acılarını düşünmeden seçeceğiz. Bu bilgiyi biliyorsak yakın acıyı ilerideki hoşlanmayı düşünerek seçmek zorundayız. Bedensel hoşlanmaların kaderine karşı aklın kaderini seçmekte özgürüz. Ama bu bir bilgelik işidir ve bilgelik özgürlüktür. Mutluluk bilgelikle gerçekleşebilir.

Sokrates tümevarım (endüksiyon) yönteminin kurucusudur çünkü tek tek durumları ele alarak tüme varmaktadır. Sokrates Yunan aydınlanmasının da kurucusudurçünkü insan yaşamının ölçülerini hiç eleştirmeden olduğu gibi kabul eden gelenekçiliğin tersine bu ölçüleri aklın süzgecinden geçirerek aydınlığa çıkarmıştır.

Hiçbir şey bilmediğimi biliyorum ünlü sözü kuru bir şüphecilik değil böylesine bir aydınlanma yöntemidir.

Antikçağ Yunan düşüncesinde Platonculuk Megara okulu Kirene okulu Kinik okul ve Elis Eretria okulu Sokratesçiliği çeşitli yanlarından alarak sürdürmüşlerdir.



*
Orhan Hançerlioğlu/Düşünce Tarihi


 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
aktardığınız düşüncelerden dolayı teşekkür borçluyuz... diğerleri bir yana, hadi sofistler de neyse diyelim ama sokrates'i de 'öğütçü' olarak anmak /nitelemek, ahlak felsefesi ve erdem arayışı dolayısıyla olsa bile, pek içime sinmedi doğrusu...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst