Bireysel Psikoloji-Alfred Adler

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kitaplardan Alıntılar kategorisinde gerdel tarafından oluşturulan Bireysel Psikoloji-Alfred Adler başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,854 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kitaplardan Alıntılar
Konu Başlığı Bireysel Psikoloji-Alfred Adler
Konbuyu başlatan gerdel
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan gerdel

gerdel

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
30 Ağu 2010
Mesajlar
27
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
—Hepsi, doğruluğu halinde davranışlarını objektif olarak doğru gösterecek bir düşünceyle hareket ederler.

—Mademki dünya bana zaferi esirgiyor, ben de bir yana çekiliyorum. İnsanlar vardır; mükemmellik ideallerini başkaları karşısındaki zaferlerde ararlar.

—Dikkatsizliğini ve deney yetersizliğini değil de yeri sorumlu ve tehlikeli buluyordu.

—Nevrozda insan bir başarısızlık tehlikesinden, kişilik duygusunun zayıflamasından korkar. Vücut veya ruh arazlarından faydalanmak, bu arazları benimsemek suretiyle kendisini korumaya çalışır. Bu arazlar, iyi anlaşılmadıkları için çözülmez sanılan problemlerden doğan ruh tansiyonlarından meydana gelmektedirler. Bütün bunlar insanın bir yana çekilmesine yol açar.

—Olaylar’ dan dan değil, olaylar hakkındaki düşüncelerimizden etkilenmekteyiz.


—Herkes kendisi ve hayatın sorunlarıyla ilgili bir görüşe, bir hayat çizgisine ve bir dinamik kanuna sahiptir. Bu kanun onları idare eder. Fakat onlar bunu anlamazlar.

—Bireyin hayatın manası hakkındaki düşüncesini incelemek yararlıdır. Çünkü nihayet, onun düşüncelerini, duygularını ve faaliyetini yöneten şey budur.

—Gerçekleştirilmesi mümkün olmayan ideal bir tamlık ile daima kendisini karşılaştıran insan, aralıksız bir şekilde aşağılık duygusu duyar ve bu duygu tarafından uyarılır.

—Başarısızlık halinde görülen bütün belirtilerin nedenlerini ilk çocukluk çağında başlayan yetersiz bir hazırlanmada aramak gerekir.

—Onu hayatın insana kabul ettirdiği sağduyuya yaklaştırmak, sosyal duyguyu güçlendirmek ve böylelikle başarısızlığının gerçek nedenlerini anlamak, bireyin hayatın gerçek manası yerine kabul ettiği yanlış manayı ve düşünceyi belirtmektir.

—Çözümleri için yeterli bir sosyal duyguyu zorunlu kılmaktadır.

—İnsan bu dünyanın bir eseridir. Dünyanın geri kalan kısmı ile münasebetlerini ancak topluluğa katılması, kendisine sağladığı maddi ve manevi yardım, işbölümü, gösterilen çaba ve türün yayılması sayesinde kurmuş ve geliştirmiştir.

—Sürekli olarak çocuğunun yerine hareket eden, düşünen, konuşan anne bütün gelişme imkânlarını felce uğratır. Çocuğun tamamıyla farklı hayali bir dünyaya alıştırır. Şımartılmış çocuk bu dünyada her şeyin başka kimseler tarafından yapıldığını görür. Oldukça kısa bir zamanda kendisini olayların merkezi gibi görmeye başlar. Bu görüşüne uymayan bütün hallerde kötü maksatlar arar. Düşüncesine uygun hareket etmeyen herkesi düşman sayar.

—Çocuğun ihmal edilmesi yetersiz organlara sahip bulunması da sosyal duygunun gelişmesini zorlaştırır. Her ikisi de şımartılmada olduğu gibi, çocuğun dikkatini ve ilgisini topluluktan uzaklaştırırlar. Kendi güvenliğine ve huzuruna yöneltir.


—Bu evrede utangaçlık, başkalarına karşı duyulan kin, güvensizlik, zarar verme arzusu, her türlü övünme, aşırılığa kaçan alınganlık, başkaları karşısındaki sinirlilik halleri, topluluk korkusu, yalancılık, aldatma, iftira, egemenlik eğilimi, huysuzluk ve daha başka tersliklerle karşılaşırız.

—Sosyal duygu başkalarının yararına bir işbirliği şeklinde kendini gösterir.

—Erkeklik rolünü oynamak arzusu gibi çeşitli şekiller gösteren “erkeklik protestosu” aşağılık duygusunu yok etmeye yönelen bir üstünlük kompleksi gibi düşünülmelidir.

—Tamamıyla yok olma korkusu çoğu zaman hızlı bir vücut çöküntüsü ve ruh sarsıntısı ile meydana çıkar.

—Hayatın dinamik kanunu, zorluklar karşısındaki zaferdir.

—İnsan olmak, sürekli olarak ödümlemeyi isteyen aşağılık duygusuna sahip olmaktır.


—Onun başkalarına fazla önem verdiğini ve bunun sonucu olarak, kuvvetli kendini gösterme, daha doğrusu, kişisel üstünlük arzusunu görür.

—Kadın değerinin artık kuşkuya yer vermeyecek şekilde kocasına bağlı olduğuna, kocasının değerine gereken önemi vermediğine inanıyordu. Kadın bunun için öç almak istiyordu. Eğer evinde geçirdiği şoktan sonra baş dönmesi rahatsızlığını geçirmemiş olsaydı kendisini değersiz görme zorunluluğunda kalırdı.


—İnsan olmak aşağılık duygusuna kapılmaktır.

—Canlı madde faaliyete başladığı günden beri daima aşağı durumdan daha üstün bir duruma ulaşma yolunu aramıştır. Oluş kavramıyla özetlediğimiz şey işte bu harekettir. Bunu ölüme götüren bir hareket gibi düşünmemek gerekir. Tersine bu hareket, hiçbir zaman bir uzlaşma veya sakin bir hareketsizlik halini alamaz. Dış dünyaya egemen olma amacını güder.

—Ölümü dış dünya güçlükleriyle mücadeleye tercih eden kimselerin bulunduğu bir gerçektir. Çünkü bunlar, başarısızlıktan çok korkmaktadırlar. Bu insanlar aralıksız olarak şımartılmak, işlerinin başkaları tarafından yapılmasını ve sıkıntıdan kurtarılmalarını isteyen kimselerdir.

—Hayata karışmış, her bebekte uyanan ve yenileşen bu aşağılık duygusuna karşı, kendini yöneten bu korkunç ve sorunlu mücadele, insan oluşunun temel olayını meydana getirmektedir.

—Her hareket eksiklikten tamlığa geçmek için ileriye atılmış bir adımdır.

—Birey tarafından açığa vurulan en küçük hareket, onun izlediği yönü ve onun toplulukla mesafesini göstermeye yarayabilir.

—Aşağılık duygusu diğer bütün insanların değersizlik inançlarında tamamıyla kişisel ödümleme aramaktadır.

—Hayatın güç problemleri daima aşağılık duygusu açısından düşünülmelidir. Burada aşağılık duygusu dinamik bir şekilde kendini gösterir. Bu şekil; birçok hallerde heyecan nedeni, nesnenin yanından kaçış veya hayatın sürekli isteklerinden kaçış gibi düşünülmelidir. Zihinsel hayat kaçış düşüncelerini ve kaçış çarelerini aramak suretiyle buna uyar. Duygusal hayat, kaçış arzusunu kuvvetlendirmek amacıyla, güvensizlik ve aşağılık halini gösterir.

—Hayat problemlerine yetersiz hazırlık daima sosyal duygunun yetersizliklerinden meydana gelmektedir.

—Kusurlar çok önceden itibaren her çeşit aşağılık duygusunu doğurur.

—Sarsıntının devamı, aşağılık duygusundan kurtulmak için girişilen bir mücadeleden doğar.

—Bu hallerin her birisinde “evet” sosyal duygunun baskısını bildirir.

—Tedavi zorlukları bu “fakat” gücü ile orantılıdır.

—Hayatın bu arka planında kalma düşkünlüğü bazen, bireyin düşünme ve delil bulma tarzı, bazen de, egemen fikirler, boş suçluluk duygusu ile kuvvetlenir. Bireyi, karşısına çıkan problemlerden uzaklaştıran şey, suçluluk değildir. Bireyin kişiliğini tam olarak buna hazırlayamamasıdır. Yani kişilik yetersizliği.

—Aşağılık duygunsun sonuçlarının belirtileri ve bu duygunun devamı sosyal duygunun fazla zayıf olmasıyla izah edilmektedir.

—Aşağılık kompleksinin varlığını daima bireyin geçmişinde, eski davranışında, çocukluğunda şımartılmış olmasında, organlarının yetersiz gelişiminde, çocukluğunda ihmal edilmiş olmasında aramalıyız.

—Üstünlük arzusu bireyi kaçış çizgisi üzerinde tutmak veya sosyal problemlerin etrafında kalmaya zorlamak suretiyle de kendini belli edebilir.

—Sıkıntı nevrozunda ve psikozlarda ise zihinsel öğe daha önemli yer tutar. Ayyaş daima heyecanlı tiptir. Hayati bir problemden kaçış, insan topluluğuna bir yük getirir ve insan topluluğunun istismarına yol açar.

—Bu insanlardan çoğu topluluk hayatında başarısızlıktan uzak kalmayı üstünlük sayarlar. Başarısızlık korkusu sürekli işbirliğinden uzaklaştırdığından bu insanlar hayat problemleriyle ilgilenmezler ve bundan rahatlamış gibi sevinirler.

—Nevrozda olduğu gibi, ıstırap çektikleri zamanlarda bile avantajlı durumları ile yani, ıstıraplarıyla fazla meşgul olurlar. Istırap yolunun kendilerini hayat ödevlerinden nasıl uzaklaştırdığını anlayamazlar. Istıraplarının büyüklüğü ölçüsünde az üzüntü duyar ve böylelikle hayatın gerçek anlamından daha çok habersiz kalırlar.

—Bu arazlar çocuğun bağımsızlığa ve işbirliğine karşı yaptığı protesto şekilleridir ve çocuklar başkalarının yardımını istemektedirler.

—Sosyal duyguyu güçlendirmek suretiyle başarı beklenebilir.

—Sadece yararlı işbirliğine karşı güçlü bir karşı koyma göze çarpar.

—Bütün hallerde intihara yol açan şey; takdir ve tahmin yetersizliğidir. Üç hayat probleminden birinin yaptığı korku veya zorluktur. Bazen bu korkudan önce çöküntü ve melankoli safhası gelir.(Üç hayat problemi dediği; toplum, aşk ve iş hayatı)

—İntihar başkalarına karşı düşmanca bir belirtidir ve bu belirti yetersiz bir sosyal duygudan meydana gelmektedir.

—İntiharla sona eren akıl hastalığında ümitsizlik, sosyal bakımdan yararlı işbirliğinin yerini alır.

—Ruh süreçlerine karşı fazla ilgi gösteren kimse, hayatın kendisine başkalarından çok hayal kırıklığına uğrattığını görmekte zorluk çekmez.

—Bazı çocuklar çok erkenden başkalarını kendilerine düşman sayar. Bu ruh hali sıkı sıkıya bir yoksunluk duygusuna bağlıdır. Bu duygu kıskançlığa, ihtirasa ve seçilen kurbana tamamıyla egemen olma eğilimine yol açar.

—Sosyal duygunun yetersizliği elde edilen avantajları frenler ve geciktirir.

—Bütün başarısızlık hallerinde her başarısızlık aşılması mümkün olmayan bir kusurda aranmalıdır.

—İnsan hayatı insanın imkânlarıyla başlar. Bunlar gelişme imkânlarıdır.

—İnsan ruhunun amacı zaferdir. Mükemmelliktir. Güvenliktir. Üstünlüktür.

—Herkesin kendisine göre çözmesi gereken ve çözdüğü üç büyük hayat problemi; topluluk, iş, aşk sorunları ancak topluluk yararına yapılan çabanın hayati bir sorun olduğuna inanan insanlar tarafından doğru olarak düşünülebilir.

—Bir insan ancak, hayat problemleri karşısında tepkisi bulunmayışının nedeni iyi anlaşılınca değerlendirilebilir.

—Zaman zaman başkalarına dayanan, başkalarına egemen olmaya çalışan şımartılmış çocuklar kısa bir süre sonra sosyal duyguyu ve işbirliğini isteyen bir dünya, çekilmez buldukları bir dünya ile karşılaşırlar. Aldandıklarını gören bu çocuklar başkalarını suçlarlar.

—Bunların topluluğun isteğine uymamalarının tek nedeni, aykırı hareket ettikleri takdirde karşılaşacakları tepkilerden ve cezalardan korkmalarıdır.

—Bir başarısızlık gibi düşündükleri şeyden sonra, yalnızlığı ararlar. Bununla beraber, çocukluklarından beri kazandıkları durumlarında bir haksızlığa kurban gittiklerini düşünmekte ısrar ederler.

—Her şeyi ele geçirmek isteyen kıskanç olur. Bir düşman memlekette yaşıyormuş gibi aşırı derecede hassas, sabırsız, duygusal krizlere elverişli ve haris bir varlık haline gelir. Bunlara yalnız kalma eğilimi ve aşırılığa kaçan ihtiyat özellikleri katılır.

—Çoğu zaman hayatın isteklerinden kaçarlar. Bu kaçışın bahanelerini bulmakta zorluk çekmezler. Bu insanların bazıları hayatta başarı gösterir. Bunlar güçsüzlüklerini gideren ve kusurlarından yararlanan kimselerdir.

—Bu zavallı dünya yüzünde kendisini evinde hisseden, hayatın sevinçlerini olduğu kadar sakıncalı tarafını da paylaşmak isteyen, insanlığın mutluluğu için çalışmaya kararlı kimse, aşırı derecede hassasiyet göstermez. Aşırı derecede hassasiyet aşağılık duygusundan meydana gelmektedir.

—Aşk, anlayış ve sorumluluk ister.

—Düşman bir memlekette yaşayan kimsenin heyecanını duyar. Bütün bunlar ve duyduğu hassasiyet iç çatışmalarını sıklaştırır ve ciddileştirir.

—Sinir hastası bütün ilgisini kaçış üzerinde toplar. Ona göre, ileriye atılan her adım bütün dehşetiyle onu uçuruma yaklaştırmaktadır. İşte bunun için sinir hastası bütün gücü, duyguları, yaşadığı kaçış araçları ile arka planda kalmaya çalışmaktadır.

—Haklı olmak çoğu zaman dünyanın en sıkıcı şeylerinden biridir.

—Herkes haklı olmanın hiçbir işe yaramadığını üzülerek öğrenmiştir.

—Belleğin faaliyetinin izlenimlerinin, yutmaktan ve hazmetmekten ibaret olduğu söylenebilir.

—Bellek yetersizliği, zorunlu işbirliğine karşı, az saldırgan şekilde yaptığı bir protesto tarzı idi. Bu işbirliğine hazırlanmamıştı ve ideal mükemmeliyet, amacının dışında bulunuyordu.

—Karşılaşılan bir vakanın iyileştirilmesinde karar tamamıyla sosyal duygu derecesine bağlıdır.

—Çocuğu hem uyaran, hem de önleyen medeniyetimiz.

—Anne sosyal duygu gelişiminin eşiğinde bulunmaktadır. İnsanın sosyal duygusunun biyolojik mirası, annenin bakımına emanet edilmiştir.

—Bütün gelişimlerini, başkalarını bir yana bırakırsak kendilerini şımartan kimseye dayanarak, aile içinde gerçekleştirmeye uğraşırlar.

—Çevresiyle yaptığı temastan meydana gelen bir güvenlik elde eder.

—Çocuk işbirliğinden, medeniyeti kabulden kaçtığı takdirde kötü alışkanlıklar ortaya çıkar ve böylelikle çevreyi fazla iş yapmaya zorlamak isteyen şımarık çocukların hemen hepsinde kendilerini gösterirler.

—Kötü ruh dokusunun sonucu; itaatsizlik, kıskançlık, bencillik, sosyal duygu yetersizliği, kişisel ihtiras ve öç alma…

—Karakter, üstünlük amacına yönelen bir davranış çizgisidir. Sosyal bir duruştur. Doğasal değildir. Karakteri dinamik kanunu ile beraber şekillendiren çocuktur.

—Şımarık çocuk hiçbir hazdan ve arzudan vazgeçemez.

—Çocukla eğlenmek, gülmek, azarlamak, başka çocukları örnek olarak göstermek teması zorlaştırır, utangaçlığı ve ağır aşağılık duygusunu doğurur. Çocuklara hiçbir zaman küçüklükleri, bilgi ve güç yetersizlikleri gösterilmemelidir.

—Bazen sadece şımartılmış çocuklarda görülen kin belirtileri ve ölüm dilekleri tamamıyla, sosyal duyguyu ihmal eden yetersiz bir eğitim tarafından yapılmıştır.

—Mükemmeliyet amacına yönelen, oluşun sağlamlaştırdığı mücadelede hiçbir zaman durmaz.

—Her ruhsal ifade şekli aşağı bir durumdan yüksek bir duruma geçişi gösteren yükseltici bir harekettir. Her ruhsal hareketin ifadesi bir arzunun tatmini gibi gösterilebilir.


-Her büyük fikir, her sanat eseri varlığını insanların yorulmaz yapıcı ruhuna borçludur.

—Dahiler, hiç şüphe yok ki insanlığın rehberidir ve bu cesaretlerinin bedelini, çocukluklarında yaktıkları kendi ateşlerinde yanarak öderler.

—Çocukluğundan beri her türlü sefalet, zorluk, fakirlik, göz ve kulak bozukluğu ile kuvvetli bir şekilde uyarılan, çoğu zaman şu ya da bu şekilde şımartılmış olan artist, kendisini ağır bir aşağılık duygusundan kurtaran kimsedir.

—Gece rüyalarının çoğu, ideal üstünlük amacının gösterdiği yönü izler.

-“Ben” yeterli bir sosyal duygunun bulunmaması yüzünden, çözemediği bir problem için rüyaya başvurur.

—İnsan hayat stilini bilmez ve sürekli ona bağlı kalır.

—Evren her hayatın babasıdır. Her hayat, evrenden isteklerini karşılayabilmek için sürekli olarak mücadele etmektedir.

—Tanrı kavramı insanın mükemmeliyet özlemini, insanların bu mükemmeliyete ulaşma hususundaki gizli arzularını kapsar.

—Bütün insanların birbirine bağlanması gereken ana kuvvet, sosyal duygudan başka bir şey değildir. Bu duygu oluş esnasında meydana gelmiştir.

—Biri başkalarına egemen olmaya çalışmak suretiyle amacını somutlaştırma denemesi yapıyor.

—Kusurlu bir mükemmeliyet amacını kabul eden yanlış yolu izleyen topluluğun ilerlemesine yarayan yolu bulamamaları yüzünden faal uymada başarı gösteremeyen varlıklara ne olur?

—Bütün organik ve ruhsal fonksiyonlarımız yeter derecede sosyal duygu kapsadıkları ve işbirliğine yatkın bulundukları zaman normal, doğru ve sağlam bir şekilde gelişirler.

—Doymamış arzuların kolay bir şekilde tatminini vaat eden tuzak.

—Cesaret sosyal duygunun bir görünüşüdür.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst