Bilinç

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Kulübü kategorisinde felsefe963 tarafından oluşturulan Bilinç başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,931 kez görüntülenmiş, 2 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Kulübü
Konu Başlığı Bilinç
Konbuyu başlatan felsefe963
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan nefha

felsefe963

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
25 Eki 2012
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Arkadaşlar ''Bilincin bir yanılsama olup olmadığı'' konusunda bir tez yazmam gerekiyor,yardımcı olabilir misiniz kendi görüşlerinizle? ( ne kadar uzun anlatırsanız o kadar iyi ) teşekkürler.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
bilinç, eğer maddeden ayrı, bağımsız, kendi başına bir varoluşa sahip ruh, tin, geist,...vs. şeklinde tasarlanarak kavranıyorsa; söz konusu olan, tam anlamıyla bir yanılsamadır... ancak, son tahlilde madde tarafından belirlendiği halde, kendisi de maddeyi etkileyen, değiştiren ve dönüştüren; maddenin hareketinin en yüksek derecede karmaşık biçiminin bir fonksiyonu olarak kavranıyorsa, maddeden farklı, ikinci bir varoluş tarzıdır... ve bu durumda hiç bir yanılsama söz konusu olamaz... yani felsefi bakımdan bilincin bir yanılsama olup olmadığı sorunu, bilinç ile madde arasında kurulan (yani, var olduğu kabul edilen) ilişkinin biçimine bağlıdır... bu da, çok bellidir ki bizi düpedüz varlık ve bilinç ilişkisi sorununa, yani ana soruna götürür.....
 

nefha

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
efendim felsefeden hiç anlamam ama tasavvuftan dilim döndüğünce ,anlayabildiğim kadarını aktarmaya çalışayım inşaallah işinize yarar.

aslında her birimiz birer bilinçten ibaretiz.Maddemiz sadece değişip dönüşen toprak.Topraktan gelip toprağa dönen tarafımız.
Maddemiz benimiz değil.çünkü üç beş yılda bir tüm beden hücreleri değişiyor ve biz öldükten sonrada toprağa karışıp başka varlıkların hamuruna katılıyor bizden kalanlar.
Ben dediğimiz se,kendimizi bildik bileli bizimle.
bu BEN'i bilmek de uzun çalışmalar gerektirir.Uzayı keşfe çıkmaya kalkışan insanoğlunun kendinden haberi olmaması ne acı.
Tasavvufta bir söz vardır;"nefsini(kendini,benini)bilen , Rabb'ini de bilir"
İnsanın kendini bilmesi de aşama aşama gerçekleşir.
Kendi benimizin tuzaklarından kurtulup ta sağlıklı bir bilgiye kavuşabilmek için uzun temrinler gerekir.daha doğrusu içsel bir yolculuk gerçekleştirilmesi gerekir ki,tasavvufta buna seyr-ü süluk denir.bu yolculuğu yapanlara ise salik denir.Tarik de yol demektir.
Her salik yapacağı bu içsel yolculukta,bir yol göstericiye(rehbere)yol azığına(sevgi),ve güçlü bir azme sahip olmalıdır.aslında bu başlangıçtan böyle görünür sondaysa aratanın O (c.c.)olduğu fark edilir.
Ben bilinci hem bir yanılsamadır hem değildir.
Beni tanırken ki aşamaların başlarında,ben safi kötülük olarak fark edilir .Öyle ki,bu nefsin(benin)arzularına gem vurmak imkansızdır.Adeta yedi başlı bir canavardır ve yasaklar delinmek için vardır.ve kendi kendini aşmak adeta kazanılması imkansız bir savaştır.Diğer insanları da;"insandır ne yapsa yeridir "her kötülüğü yapabilir diye algılar.
kendini tanımakta yol aldıkça,Hallaçların,Mevlana'ların ve sufilerin bir kısmının yaşadığı vahdet haline ulaşınca,nefsini yok bilir.Ondan başka hiç bir şey yok (la mevcude illallah)..ben onu bilmek için yaratılmış bir şuurum ve kıymetim bundan ibaret,hatta bende ondanım,onunum diye düşünür.Oysa henüz ben şuuru tam doğru algılanıyor değildir.teşbihte hata olmasın ,burada ana karnındaki çocuğun kendisini annesi ile aynı varlık sanması gibi,bir algı yanılsaması vardır.
Şuur kendini bilmede bir aşama daha gelişince,kendinin iyiye de kötüye de meyyal yaratılmış bir yaratık olduğunu,hiç bir zaman Kulun Allah olamayacağını,kendi arzu ve heveslerinin yani kendinin elinden ancak O'nun lütfu ihsanı ve yardımıyla kurtulabileceğini anlar.Üzerinde her ne varsa hepsinin kendisine ondan bir hediye ve onun mülkü olduğunu algılar.Kendisi sadece koca bir HİÇ tir.
HİÇ,farsçada,yok denecek kadar kıymetsiz şey demektir.yani yok değildir ama hani neredeyse yoktur.nesi varsa sahibinden hediyedir.benim diyecek hiçbir şeye sahip değildir.Her şey geçicidir hatta kendisi de ,ben dediği beni dahi kendisine ait değildir.
çünkü varlığını bir ücret karşısında almamıştır(Yunus der ki,"seni bahaya almadım,anın içün kadrin bilmedim ah nideyim ömrüm seni")yine çalışıp çabalamak şöyle dursun,yokken böyle bir varlığı isteyip arzulayıp arzusuna karşılıkta almış değildir çünkü eli yokkken,dili yokken,gözü yokken bunları bilip istemesi mümkün değildir.
bir hiçe bunca ihsan ,bunca kıymet,öyle ki;"bu dünya ve içindekileri sizin için yarattım "diyen bir Rab ve geçici alemdeki ihsanları yanı sıra,yaradılış gayesini gerçekleştirenler yani kulluk yapabilenler için ebedi daha büyük ihsan ve ikramlar vaad eden bir Rabb.
Adeta ana kucağındaki bebeğin güveni,emniyeti,aşkı gibi bir muhabbet sonrası.
Çünkü muhabbet için iki taraf lazım.maşuk ve aşık,anne ve çocuk,dede ve torun vs....tüm bu sevgilerin kupkuru kalacağı bir aşk;en aşkını ;Rabb ve kul
Muhabbet öyle birşey ki;bir elmanın iki yarısı gibi iki yarısı var.Yarısı maşukta,yarısı aşıkta.yani seviyorsan bil ki seviliyorsun.(çıkar olmayan bir sevgi ise.çıkarcı sevgilerde karşılığında nefret bulabilirsin.)
ve tasavvufta,yaradılışın başlangıcı aşktır.
"Muhabbetten oldu Muhammed hasıl,
Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl" der bir hanım şaire.
yani Hz.Muhammed,aşktan yaradıldı.onsuz aşk,sevgiden hiç birşey hasıl olmaz.ancak dert ve üzüntüdür.
yani kişinin kendini bilmesinde son durak,Aşktır,kulluktur.Yar ile karşılıklı muhabbet alışverişidir.sevmek ve sevilmek için yaradıldığının farkına varmaktır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst