Bilim,felsefe,sanat / amaç

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde İnci Birinci tarafından oluşturulan Bilim,felsefe,sanat \/ amaç başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,318 kez görüntülenmiş, 2 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Bilim,felsefe,sanat \/ amaç
Konbuyu başlatan İnci Birinci
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan İnci Birinci

İnci Birinci

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
24 Haz 2014
Mesajlar
636
Tepkime puanı
5
Puanları
18
19. yy. ortalarına doğru batıda sanayi devriminin tamamlandığı kabul edilir. Denk dönemlerde psikoloji ve sosyolojinin de düşünce tarihinde felsefe'nin vesayetinden kurtulma ve birer bağımsız bilim kimliğini kazanma yolunda ciddi faaliyetlerin içine girdiği görülmektedir. Bu iki olay arasındaki zamandaşlık tesadüf değildir. Bu andan itibaren ekonomik ve teknik gelişmeye ağırlığını koyan bir sınıf bilimlerde de kendini hissettirmek istemektedir.

Bu dönemin en önemli sorunları arasında "fert" ve "toplum " baş köşeyi almıştır. Sanayi devrimi, gelişme ve ilerlemenin tayin edici mekanizmasını elinde bulunduran sınıfa insanın "bir fert", toplumun da "bir kitle" olarak denetlenmesi ve yönlendirilmesi gerektiği fikrini aşılamaktadır. Ancak insan üretici-tüketici bir birim, toplum da aynı şekilde üretici-tğketici bir pazar olarak algılanmaktadır. Durum böyle olunca üretim-tüketim süreci eksen tutularak her şeyin yeniden tanımlanması, yeni bir içerik ve kimlik kazanması gerekmektedir.

Bu durumda psikoloji ve sosyoloji bu alanda en geçerli iki araç olarak önemli rolleri yükleneceklerdi. Böylece biri insanı, öbürü toplumu yeniden tanımlamak ve denetlemek için insanı ve toplumu araştırma alanlarına birer nesne olarak kattılar.

Burada ilke de, amaç da, insanın ve toplumun birer nesne gibi ele alınıp araştırılması, tanınması ve sonuçta denetim altına alınıp "kullanılması" inancı temel alınarak tespit edilmiştir.

Başlangıçta sosyal Bilimlerin insan ve toplumun denetlenmesinde bir araç olarak kullanılması kıta Avrupası için tasarlanmıştı. Ancak daha önceki dönemlerde başlayan denizaşırı ticaret, köleliğin büyük kazanç sağlaması ve bunu izleyen yıllarda Afrika, Asya ve Latin Amerika kıta boy gösteren sömürgecilik yeni sosyal bilim dallarının türetilmesine veya eski zamanlarda batılı olmayan toplumlar ve uluslar hakkında derlenmiş bilgilerin Etnoloji, Floloji veya Antropoloji gibi yeni bilimlere isim olmasına yol açtı.

Söz konusu bilim dallarının öncüleri arasında daima misyonerlerin, kilise görevlilerinin ve daha çok denizci korsanların yer alması anlamlıdır. Çünkü batılılar adına ilk defa sömürgeciliğin önkeşif kolu göreviyle Afrika, Asya, Latin Amerika ve Avusturalya'ya giden misyonerler, hristiyanlığı yayma adı altında o uluslar,kavimler, kabile ve halklar hakkında her türlü bilgiyi toplayıp anavatnada siyasi ve askeri merkezlere (değerlendirmek üzere) aktarıyorlardı.

Bu seferki tanıma ve bilme batılı olmayan toplumlar üzerinde uygulanıyordu. Böylece Medeniyet Tarihinden Dinler Tarihine, etnolojiden Antropolojiye kadar bugün batının geliştirdiği sosyal bilimler (Amerika'da "ideolojik bilimler" adı altında değerlendirilmiştir)

Burada her zaman bilginin başkaları üzerinde kullanılacak bir güç olarak "bilimsel yöntemlerle" geliştirilmesi ve her aşamada daha farklı düşünülmesi önemli ve birinci derecede bir amaç olarak tasarlanmıştır.

Francis Bacon, modern bilimin gerçek amaç ve işlevini " Gerçek bilim, insanın dünyadaki gücünü arttıran bilimdir" sözleriyle özetlemişti.

Şimdi önemli olan; Temel belirleyici ilkeleri ve vazgeçilmez amaçları olan bir bilim nasıl kullanılabilir ve bu bilimin üzerimizdeki gerçek etkileri nelerdir?

En önemli sorun bu sorulara doğru yanıtları bulmaktı.

Esin= İnsanın Özgürleşmesi.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Albert Einstein "Bilim denilen şey, günlük düşüncenin berraklaştırılmasıdır." der. Bilim mutlak doğruluk içermez, gerçeğe geçici doğrularla yaklaşmaya çalışır yani sonuçlar gerçeğe en yakın genellemeleri içerir ama asla son nokta değildir. Araştırma sahası genişledikçe de farklı gerçekler ortaya çıkmaya başlayacaktır.
 

İnci Birinci

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
24 Haz 2014
Mesajlar
636
Tepkime puanı
5
Puanları
18
Bizler,yani batıda gelişen sosyal bilimlerin bir objeye dönüştürüldüğü bizler için bu sorunun doğru cevabı yine batılı sosyal bilimlerin tabii bir tezahürü olan oryantalizmde yatar.

Batı'da endüstriye gönüllü asker yetiştirmek isteyen ve bu alanda epey yol kateden sosyal bilimler batılı olmayan toplumlar üzerinde uygulandığında tahripkar amaçlarda birer araç olarak kullanıldılar. Bir bakıma oryantalizm sömürgeci siyasete ve askeri yayılmaya lojistik destekler sağladı.

Oryantalizm etken bir tavır olarak Avrupa uluslarının sömürgecilik tarihiyle başlar.

Bir ulusun ya da kültürün bir başka ulus ve kültür üzerine araştırmaya yönelmesi yalın anlamda bir kültür alış verişi değildir. Bu gerçeği oryantalizm öğretmiştir. Antikçağ Yunan felsefesi ve bilimlerini araştırma konusu haline getiren müslümanlar, 1.derecede Mezopatamya kaynaklı hikmeti almak,buna dayalı gelişen bilgi birikimini ve deneyimini edinmek gibi tamamıyle alış verişin yanında evrensel bir kültür olgusuna dayanıyordu. Yunan kültürüyle uğraşmadan, yunanistan ve daha yukarılarda yaşayan kavimlerin kültürlerini, sosyal ve ahlaki varlıklarını nesneleştirmeyi düşünmemişlerdir.

Descartes'tan sonra kartezyen felsefe ile yeni bir dünya görüşü içinde bilinçle yer alan Avrupalılar, sömürgeciliğe başlamaya karar verdiklerinde Aristo'nun "bilgi güçtür, bu gücü eline geçiren bilgi konusuna hükmeder" teosrisini çok uygun bularak bunu bütün faaliyetlerinin merkezine aldılar.

Afrika ve Uzak Doğu ile Amerika kıtasına ilk giden Avrupalı kafilelerin öncüleri misyonerlerdi. Korsanların misyonerlerle koordinasyonları sonucu antropoloji doğduğunda Avrupa'da sosyolojinin, sömürgelerde antropolojinin aynı dönemlere tekabül eden gelişimleri de tesadüfi değildir.

Avrupada sosyoloji ile toplum bilgisi araştırılıp sanayi toplumunu denetleme, istihdam etme ve ve kütlevi üretimde kullanma gibi önemli bir fonksiyon yüklenirken, antropolojide sömürgelerde aynı işlevi görüyordu.

Bugünkü oryantalist genel bakışın, Türkiye gibi ülke aydınlarında batı olgusunu " hümanizmi ve bilimleriyle ilerici, sömürgeci ve emperyalist tavrıyla gerici" şeklinde dayanıksız bir ayrılma tezahür ettirmesi, sömürgecilikle hümanizmin içiçe geçtiği basit bir kargaşaya gösterge olması bakımından ibret vericidir. Oysa, hümanizm mi sömürgeciliği, sömürgeciliğin mi hümanizmi nelirlediği bilinemez, daha doğrusu bu, doğuya yansıyan oryantalizm olgusunun karmaşık hale getirdiği bir tür paradokstur.

Oryantalizm, tam anlamda batılı olmayanı (yani bizi) batılı süjenin bilme problemini çözmek zorunda olduğu bir obje konumunda ele alır. Yani biz, insan gibi, eşya gibi önce nesneleştirilir ve oryantalistin araştırma alanına dahil ediliriz. Bu anlamda kültürümüz, tarihimiz, manevi ve maddi davranışlarımızla laboratuvarda bilim insanının üzerinde araştırma yaptığı bir fare konumuna getirilmiştir.

İnsanın düşünce ve bilim tarihinide ilim,kültür,felsefe,sanat ve toplumsallığın nesneleştirilmesine yalnızca pryantalizmin bilimsel araştırmalarında rastlanmıştır.

Örneğin bir oryantalist doğudaki bir insanı organik bir varlık olarak ele alır. Onun organizması öncelikle sadece bir nesnedir. rengi, boyu, dili, davranış biçimi günlük yaşamında yaptığı üretim, izlediği yol vs. herşey bir nesnenin yer değiştirmesi gibi somut bir olgudur. Kültür, dünya görüşü, ahlaki yaşam, inançları, ibadet tarzı Aristo'nun, ruhu organizmanın fonksiyonu şeklinde tanımlamasına uygun olarak değişik fonksiyonları kabul edilir. Burada söz konusu olan insanın bir nesne, bir eşya gibi tanımlanmasıdır. Zira bilimsel araştırmanın sonunda ondan "yararlanma, onu sömürme, kullanma" yolu öğrenilecek, yani bilgisi elde edilecektir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst