Behice Boran'ın Sosyoloji Çalışmalarının Nitelikleri

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Sosyoloji kategorisinde ersin578 tarafından oluşturulan Behice Boran'ın Sosyoloji Çalışmalarının Nitelikleri başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,289 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 1 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Sosyoloji
Konu Başlığı Behice Boran'ın Sosyoloji Çalışmalarının Nitelikleri
Konbuyu başlatan ersin578
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan ersin578

ersin578

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2011
Mesajlar
65
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
33
1940 dönemi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden bazılarının Türkiye’de sosyal bilimlerin gelişmesine katkıları üzerinde dururken sosyoloji konusu özellikle belirginlik taşımaktadır. Bunun önemli nedenleri vardır. Üniversiteden atılmaya yol açan olaylar serisi içinde sosyolojinin belirgin bir etkinliği söz konusudur. Çünkü, üniversiteden atılan iki öğretim üyesi --ki sorun yaratan dört kişidir—somut olarak sosyoloji bilim dalıyla ilgilidir. Diğer ikisinin Türkiye’nin temel sorunlarıyla ilgili çalışmaları doğrudan siyasal uzantısı olacak mahiyette görülmeyip fazla gündeme getirilmemiştir. Bu iki kişinin özellikle 1950 sonrasındaki bilimsel mahiyetteki çalışmaları bile yoğun bir siyasal boyut taşımaktadır. Özellikle Niyazi Berkes ve Behice Boran’ın çalışmaları çok bariz bir şekilde 1960 sonrasının sosyoloji ve siyaset bilimi çalışmalarını etkilemiştir.
Behice Boran’ın yakın zamanda yazdıkları hatırlandığı zaman soruna yaklaşımı kendiliğinden anlaşılabilir. Behice Boran o dönemde Yurt ve Dünya ile Adımlar dergilerine yazdıkları makaleler konusunda ilginç değinilerde bulunmaktadır. O dönemde memur oldukları için siyasi konulara dokunmadıklarını ve dergilerde yayınlanan yazıların temelde belli bir dünya görüşüne yatkın olmasına karşın, açık olarak bazı şeylerin telaffuz edilmediğini belirtmektedir. O dönemde Reşat Fuat Baraner’in Faris Erkman adıyla yayınladığı En büyük Tehlike başlıklı broşürün muhtevasının da rejime yatkın olduğu düşünülürse dönemin siyasal koşulları içinde Dil –Tarih olayının siyasal boyutu kendiliğinden şekillenir.
O dönemin havasını yansıtan değinilerden çıkarılacak sonuç Reşat Fuat’ın broşürünün bile Kemalizm’e yatkın bir yan taşıması, daha doğrusu ırkçılığı Kemalizm’e yaslanarak eleştirmeye çalışmasıdır. Behice Boran’ın Cumhuriyet değişiklikleri ve 27 Mayıs üzerine düşünceleri bilindiği zaman daha önce belirtilen Kemalist eğilim tüm varyantlarıyla ortaya çıkmakta ve o dönemdeki bilimsel atılımın çerçevesini çizmektedir.
Behice Boran o dönemde özümlediği kadarıyla Marksizm’e inandığını belirttiğine göre o dönemde yazdıklarının düşünsel doğrultusunu saptarken daha dikkatle değerlendirilmek gerekmektedir. Bir başka ilginç olay da dönemin ırkçı ve Anadolucu dergilerinden bazılarının Yurt ve Dünya ve Adımlar hakkında yeni Amerikan yöntemlerine göre meselelere baktıklarını söylemeyi seçmiş olmalarıdır.
O sıralar “milli ilim” gibi daha sonra da ağırlıklı olacak anlayışların yaygınlığı karşısında Amerikan yöntemlerine göre sosyal bilim yapmaya yönelinmesi de ilginçtir. Sorun halledilmek aşamasında iken Gafletten Uyanalım başlıklı bir broşürle konu üzerinde düşüncelerini belirten tarih doçenti Osman Turan da meseleyi bir sosyoloji konusu olarak bakmakta, diğer yüksek öğretim kurumlarında da sosyoloji okutulmasına karşın oralarda olay çıkmamasına rağmen Dil-Tarih’te neden olay çıktığını sormaktadır. Hirsch’in anılarında da o sıralarda Türkiye’de sosyolojinin komünizmle eşanlamlı görüldüğü anlatılmaktadır. Yani o dönemde sosyoloji konusu kendiliğinden ortaya çıkmış ve en önemli mesele olarak algılanmıştır.
Tarih ve Türkoloji çalışmalarında etkin olan yeni dönemin düşüncelerinden en fazla kurtulmuş olan alan sosyoloji alanıdır. Sosyoloji alanı örtük olarak dönemin etkin düşünceleri doğrultusunda oluşsa da, kimi noktalarda bu etkilerden sıyrılmış bir görüntüye kavuşmuştur. Atatürk dönemi değişikliklerinin olumlu olarak nitelenmesi ve rejim konusunda benimseyici tutum dışında özellikle monografik mahiyetteki bilimsel çalışmalar açık Kemalist nitelik görüntüsü vermekten uzaktır. Gerek Niyazi Berkes’in Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Çalışmalar’ı, gerekse Behice Boran’ın Toplumsal Yapı Araştırmaları bu açıdan örnek olarak gösterilebilir. Özellikle belki de tesadüfler sonucu seçtiği Manisa köyleri hakkındaki araştırması sosyolojinin gelişimi bakımından önemli bir aşamayı somutlaştırmaktadır. Bu yapıtın genelde değerlendirilmesi bile etkilerini açıklamaya imkan verecek durumdadır. Türkiye ve Sosyalizm Sorunları yapıtı kimi politik yanlar taşısa da, Toplumsal Yapı Araştırmaları çalışması önemli bir sosyoloji çalışmasıdır.
Toplumsal Yapı Araştırmaları yapıtının belirgin birkaç özelliği üzerinde durmak anlamlı olacaktır. Geçmiş döneme ilişkin bilgilerin oldukça az ve değerlendirmelerin oldukça keyfi olduğu açık bir gerçekliktir. Bu yargıyı Behice Boran’ın sözü edilen monografik araştırmasına ve bunun etkilerine dayanarak açıklamak kabildir. Behice Boran bu çalışmasıyla iki noktada önemli bir tutum takınmaktadır. Giriş’te yazdıkları önemlidir. Giriş’te Behice Boran Durkheim sosyoloji konusunda eleştirel bir tutum takınmaktadır. Belki de Amerika Birleşik Devletleri’nde okuduğu sosyolojiden kaynaklanarak değişik bir yaklaşımla konuyu değerlendirmektedir. Bunun ötesinde yapıtın bir başka önemli yanı saha araştırması tekniğine dayanan ampirik çalışmaların yolunu açmış olmasıdır. Bu durum özellikle önemlidir. 1960 sonrası çoğu sosyologun sorunu algılayış biçimini de anlamlandırmak bakımından yararlıdır. O dönemde sosyoloji konusuna felsefik bir düzeyde yaklaşılmaktadır. Toplumun temel sorunlarını soyut düzeyde çözümlemeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Her iki anlamda ampirik çalışmalar gündeme girmiştir. Bu ampirik çalışmaların bir bölümünü Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu yaparken bir bölümünün de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki sosyologlar ve sosyal-psikologlar yapmaktadır. Özellikle Behice Boran’ın Toplumsal Yapı Araştırmaları yapıtı okunduğunda somut saptamalar ötesinde konunun ne ölçüde belli bir bütünsellik çerçevesinde değerlendirildiği kendiliğinden anlaşılır. Behice Boran Manisa köyleri üzerine gerçekleştirdiği bu çalışmasındaki somut saptamaların genelde değerlendirilmesi üzerinde hassasiyetle durmaktadır. Sosyolojinin kapsamına giren konuları bir bütünsellik içinde kavrama 1940’lı yılların Türkiye’deki sosyal bilim çalışmalarına katkısıdır. Bu katkı yakın zamana kadar yeterince kavranamamıştır.
1940’lı yılların dar anlamda sosyolojik araştırmalarında bile geniş bir perspektif etkin olmuştur. 1960 sonarsının 1940 mirasçısı sosyologları bile konularını çok dar bir perspektifle değerlendirmişlerdir.
Behice Boran’ın sözü edilen Toplumsal Yapı Araştırmaları yapıtı tahlil edildiğinde köyleri iki ana kategori altında topladığı görülebilir. Şehirle bağlantısı fazla v ekendi içinde kapalı tasnifine tabi tutulan iki tip köyden bahsedilmektedir. Dışa açık olan köyde değişimin ileri boyutlara vardığı, dışa kapalı köylerde ise değişmenin boyutunun kapsamlı olmadığı belirtilmektedir. Özellikle Mübeccel Kırak’ın Çukurova çalışması konuya yaklaşımı ve genellemeleri bakımından Toplumsal Yapı Araştırmaları yapıtıyla önemli ölçüde benzerlikler taşımaktadır. Kıray çok açık olarak sorunun teorik boyutuyla fazla ilgilenmemiş, Behice Boran’ın anılan çalışması ölçüsünde tutarlı bir şeklide bakmamıştır.
Behice Boran’ın özellikle Toplumsal Yapı Araştırmaları yapıtının teferrufatlı bir şekilde anlaşılmaya çalışılması sosyoloji incelemelerinin zaman içindeki gelişimini öğrenmeye yardımcı olabilir. Behice Boran 1980 sonrasında ilk bilimsel çalışmalarının evrensellik üzerinde yoğunlaştığını belirtmesine karşın, 1968 yılında Türkiye toplumu hakkında özgün gerçekleri saptama ve yorumlama çabasında olduklarını söylemiştir. Özellikle ilginin az ve tartışmanın hemen hiç olmadığı 1940’lar Türkiye’sinin sorunları ve düşünce dünyası anlaşılmaya çalışılırken tekerleme haline gelmiş genellemelerden kurtulmak gerekmektedir.


1940’LARIN TÜRKİYE’Sİ VE DÖRT ÖĞRETİM ÜYESİ
Behice Boran’ın da aralarında bulunduğu dört öğretim üyesi 1940’lı yılların Türkiye’sinde bilimsel alanda yeni bir gelişmenin habercisi olmuşlardır. Dört öğretim üyesinin bilimsel çalışmaları kimi yeni yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Ancak bunlara karşı tepki bilimsel mahiyetteki çalışmalarından ziyade, türkiye’nin somut sorunlarına ilişkin yayınlarından kaynaklanmıştır. Dört öğretim üyesinin tasfiyesi Türkiye’nin çok partili siyasal hayata geçmesinden sonra 1948 Temmuz’unda gerçekleşmiştir.
Türkiye’de bu dönemin yeterince incelenmemesinin nedenleri vardır. Birincisi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Köy Enstitüleri ve radikal toprak reformu girişimi o sıralarda gündemdedir. Sözü edilen iki uygulama Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyasetinin sorgulanmasını engellemiştir. İkincisi, siyasal gelişim parti içi iktidarın değişimi olarak algılanmıştır. Behice Boran da olayı bu şekilde değerlendirmektedir. Üçüncüsü de daha sonra ülkemizde liberal, çağdaş ve demokrat gibi sıfatlarla anılan bilim adamlarının tasfiyenin gerçekleşmesinde katkıları vardır. Bu dört öğretim üyesinin çalışmaları yeterince ne kelime, yüzeysel olarak bile günümüze yansıtılmamıştır. Çalışmalarının niteliği üzerinde durulmak gereği duyulmamıştır.


Dört Öğretim Üyesi ve Yeni Bir Akademik Atmosfer
Muzaffer Şerif Başoğlu, Niyazi Berkes, Behice Boran ve Pertev Naili Boratav 1930’lu yılların sonlarında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde doçent olarak göreve başlamışlardır. Göreve başladıktan kısa bir süre sonra yeni bir akademik atmosfer oluşmuştur. Farkın belirginleşmesi kimi önemli nitelemeler yapılmasına yol açmıştır. Tarih doçenti Osman Turan yayınlanan yapıtında ve Danıştay’a yazdığı dilekçelerde sosyoloji okutulan diğer yüksek öğretim kurumlarında öğrenci olaylarının çıkmamasının sosyoloji eğitimine ilişkin nedenlerle açıklanmaması gerektiğini öne sürmüş, Hirsch de üniversite anılarında Türkiye’de 1940’lı yıllarda sosyolojinin komünizmle eşanlamlı olarak algılandığını belirtmiştir. Bu iki niteleme Türkiye’de sosyoloji öğretiminde bir yeniliğin, bir farklılığın göstergesi olarak anlaşılmış, algılanmıştır. Dört öğretim üyesinin farklılığı sadece kendi bilim dallarına ilişkin nedenlerden kaynaklanmamıştır. Bu insanların sorun olması genelde bilim anlayışlarının işledikleri somut konuya yansımasından kaynaklanmıştır.


Bilimin Evrenselliği ve “Milli İlim” Anlayışı
Bu bilim adamları ilk akademik çalışmalarını Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirmişlerdir. “Milli İlim” anlayışının yaygın olduğu bir dönemde, bilimin evrensel niteliğinin altının çizilmesi, sadece sosyoloji ve sosyal psikoloji eğitimi açısından değil, genelde bilim anlayışı açısından da bir farklılığın işaretidir. O sıralarda Behice Boran’ın belirttikleri farklılığı somutlaştırmaktadır: “Bu yazıda batı Anadolu’daki iki köy çeşidinden bahsediliyor, ama bu tetkik, umumiyetle anlaşıldığı şekilde bir “köy tetkiki” değildir. İncelemek, aydınlatmak, istediğimiz konu, bir köydeki hayat şartları ve tarzı değil, sosyolojik bir problemdir. Bu problem köy için de, şehir için de, Türkiye için olduğu kadar Amerika ve Çin için de varittir.” O dönemde devlet desteğiyle akademik görüntülü ırkçı yayınlar yaptırılmaktadır. Evrensel bilim konusunda ısrarın tepkiye yol açması doğaldır. Türkiye’de şimdiye değin sözü edilen grup dışında bilimde evrenselliğin altı böylesine ısrarlı olarak çizilmemiş ve uluslar arası düzeyde akademik çalışma yapma heyecanı duyulmamıştır.


Somut Sorunları Duyarlılık
Bu dört öğretim üyesi Türkiye’nin somut sorunlarına karşı da duyarlıdırlar. Milli ilim anlayışı karşısında suskun kalmayıp, sadece bilimde evrenselliğin altını çizmekle yetinmeyip, milli ilim anlayışının ne ölçüde bilim dışı olduğunu göstermeye çalışmaları bundandır. Muzaffer Şerif Başoğlu ve Behice Boran’ın ırkçılık konusunda yazdıkları o dönemde yayınlanan En Büyük Tehlike broşüründen daha anlamlı bir şekilde sorunu incelenmektedir. Irkçılık ve Türkiye’deki biçimlenişi üzerinde anlamlı eleştiriler yapmışlardır.
Yurt sorunları karşısındaki duyarlılık Türkiye’nin çeşitli yörelerinde somut araştırmalar yapmalarına neden olmuştur. Behice Boran Manisa köylerinde, Niyazi Berkes Ankara köyleri üzerinde, Muzaffer Şerif ise Afyon yöresinde somut araştırmalar yapmışlardır. Bilimsel mahiyetteki çalışmaları ülke gerçeklerini anlamayı amaçlamaktadır. Bu konuda Behice Boran şunları söylemektedir: “İnsan ilimleri sahasında biz de ilmin metodunu kendi cemiyetimizin, insanlarımızın tetkikinde kullanır, problemlerin hallini, suallerin cevabını, kendi gerçeklerimizi araştırarak bulmaya çalışırız. Hadiseler arasında evrensel, ilmi münasebetler vardı, bunların müşahhastaki belirtileri mahalli şartlara göre tenevvü (variation) gösterebilir. İşte umumi münasebetler formüllerinin bizim cemiyetimizdeki belirtilerini, müşahhas muhtevalarını, tetkik edebiliriz. Etmeliyiz de.


Kültür ve Sanat Sorunlarına İlgi
Genel anlamda ve somut olarak kültür ve sanat sorunlarıyla da ilgilenmişlerdir. Behice Boran roman ve sanat üzerine yoğun olarak yazmıştır. Behice Boran’ın da Sabahattin Ali’nin roman ve öyküleri konusunda önemli yazıları vardır. Bu da önemsenmesi gereken bir özelliktir.
Bir başka özellikleri ise dönemin sağcı düşünceleri konusunda da duyarlı olmalarıdır. Bu duyarlılık düşünsel olduğu kadar siyasal nedenlerden de kaynaklanmaktadır. Softalığın sadece geleneksel dayanakları üzerinde değil, batıdan gelen biçimi hakkında da kimi önemli saptamalar yapmışlar ve ırkçılık dışındaki sağ siyasal eğilimleri ve yapıtları eleştiren makaleler yazmışlardır. Hatta Behice Boran 1950 öncesi Türk düşünsel yaşamını 1960’lı yıllarda yazılanlara göre daha etraflı bir şekilde değerlendirmektedir.
Döneme ilişkin sağ yayınlar öğretim üyelerini farklı farklı değerlendirmekte, Aclan Sayılgan, Muzaffer şerif Başoğlu ve Behice Boran’ın daha mücadeleci bir kişilikleri olduğunu belirtmektedir. Behice Boran ve Muzaffer Şerif Başoğlu bu tutumlarını somutlaştırmışlardır. Muzaffer şerif 1945 yılında Amerika’ya gitmek zorunda kalmış, Behice Boran ise üniversite sorununa ilişkin mahkemeden sonra Türk Barışseverleri Cemiyeti’ni kurmuştur.
Boran, Başoğlu, Boratav ve Berkes’in tepkiyle karşılaşmaları bilimde evrenselliği vurgulayıp buna aykırı eğilimlere karşı ısrarlı sert eleştiriler geliştirmelerindendir. Bu doğrultuda ülkenin somut sorunlarına yoğun ilgi tedirginliklere neden olmuştur. O dönemde bilim çevrelerinde evrenselliğin altı bu ölçüde ısrarlı bir şekilde çizilmemiş ve aktüel siyasal kültürel gelişmelerle bu ölçüde ilgilenilmemiştir.


Sosyoloji Çalışmaları
Behice Boran yukarıda belirtilen çerçevede ülke sorunlarına yaklaşırken bilimsel çalışmalarını da gerçekleştirmiştir. Behice Boran’ın sosyoloji çalışmaları sadece Manisa yöresindeki iki tip köyle sınırlandırılmamalıdır. Behice Boran’ın o dönemde yazdıklarının genel bir değerlendirilmesi yapılmalıdır. Ancak şu kadarı söylenebilir ki, Behice Boran’ın ama daha çok Niyazi Berkes’in çalışmaları 1960 sonrası akademik sosyoloji çalışmalarını derinden etkilemiştir. 1960 sonrası sosyoloji çalışmalarının anlaşılması için 1940 dönemi çalışmalarının bilinmesi gerekmektedir.
Dört öğretim üyesinini sosyoloji çalışmalarının temel özelliği de, sosyal bilimlerin yöntemi, daha doğrusu sosyal bilimler ile doğa bilimlerinin ortak olması gerektiğine inandıkları bilim yöntemi ile konuya yaklaşmalarıdır. Sosyal bilimler arasında ayrı olarak sosyoloji yönteminden değil, ortak bilim yönteminden bahsetmektedirler. Bundan kaynaklanarak her sosyal bilim dalının aynı yöntemle araştırma konusunu işlemesinde ısrarlı olmuşlardır: Muayyen bir vaziyette muayyen hareketler yapan, sözler söyleyen insanların hareketlerini müşahade ederek bu müşahadeden yapılan dini merasimin mahiyeti hakkında bilgi elde etmekle, muayyen bir çiftten doğan yavruların vasıflarını tetkik ederek veraset vetiresi hakkında bilgi edinmek arasında bilme süreci bakımından bir keyfiyet farkı yoktur. Bunun için, insan aleminde kıymetlerin mevcutiyedive bunların tetkik edilmesi zarureti, sosyal bilimlerde müspet bilim metodundan başka bir metodun kullanılmasını icap ettirmez.” Ancak o dönemde her sosyal bilim alanına has ayrı metotların varlığı yaygın olarak savunulmuştur. Dört öğretim üyesinin katkısı en azından bu yaygın kanıyı tartışmalı hale getirmiştir.
Sosyoloji çalışmalarının bir başka özelliği Türkiye’de geçerli olan yaklaşımdan uzaklaşmasından kaynaklanmıştır. Ziya Gökalp’in etkisiyle Türkiye’de etkin olan sosyoloji Durkheim sosyolojisidir. Behice Boran’ın çalışmalarında Durkheim sosyolojisinin net, açık eleştirileri vardır. Bu eleştiri, bir ölçüde Hilmi Ziya Ülken’in çalışmalarından kaynaklansa da, onları aşan yanları vardır. Ülkedeki sosyal yapı fiili işleyişi çerçevesinde hukuki ve geleneksel anlayışın dışında ele alınmıştır. Resmiyetin her alanda egemen olduğu bir zamanda sosyal yapının fiili durumunu araştırma denemesi sosyal bilimlerde önemli bir aşamayı işaret etmektedir.
Behice Boran Durkheim sosyolojisine yöneldiği sırada Ziya Gökalp’e eleştirel bakış somut olarak ifade edilmiştir. Cumhuriyet ideologunun eleştirilmesi bu açıdan önemlidir. Ziya Gökalp’in düşünceleri o dönemde değişik bilim dallarında gündemdedir. Tarih alanında Fuad Köprülü Gökalp’in düşünceleri doğrultusunda çalışmalarını gerçekleştirmektedir. Sosyoloji bilim dalı da benzeri değerlendirmelerin etkisi altındadır. Fındıkoğlu Ziya Gökalp sosyolojisini araştırmakta, tecrübi psikolog Mümtaz Turhan da kültür değişmelerini anlamaya çalışırken Gökalp’i inceleyip olumlu olarak nitelemektedir. Osman Turan da Türk-İslam-Batı sentezinin en sağlıklı düşünce biçimi olduğunu belirtmektedir. O dönemin sonrasında da sosyologlar Ziya Gökalp’in sosyolojiye yaklaşımını olumlamışlardır. Hatta Emre Kongar Toplumsal Değişme yapıtında toplumsal değişme kuramlarını aktarırken Ziya Gökalp’i özgün kuramcı olarak incelemiştir. Muzaffer Şerif ve Behice Boran’ın bütünsel anlamda ve ayrıntılı olmamakla birlikte Ziya Gökalp’in düşünceleri ile hesaplaşmaya çalıştıkları görülmektedir. Sözü edilen eleştiriler yaygın yankı yapmış, bir anlamda sorun yaratmıştır.
Behice Boran’ın sosyoloji çalışmalarında toplumun sosyal yapısı öne çıkarılmış, kültürel görünümü geri plana itilmiştir: “Fertlerin hareketlerini izah için bunları kıymetlere irca etmek sosyal kıymetler meselesini hallediyor mu, kapatıyor mu? Fertlere bu kıymetler nereden ve nasıl gelmiştir? Asıl izah edilmesi gereken nokta budur. Fert, hareketlerine istikamet veren kıymetleri doğuştan, uzviyeti ile beraber dünyaya getirmediğine göre, bu kıymetlerin teşekkülü, zaman içinde değişmesi, cemiyetten cemiyete farklar göstermesi ancak ferdin sübjektif hayatının dışına çıkmakla mümkün olur. Manevi bilimler taraftarlarının sosyal olayların tetkikinde hareket noktası ve izah etmeli olarak ele aldıkları sosyal kıymetler, kendileri izah edilmeye muhtaç hadiselerdir. Bu düşüncelerin arkasından kapitalizm Calvinizm ilişkilerine değinmektedir. Ağırlıklı olarak sosyal yapı üzerinde durmaları o dönemde kültüre ilişkin temel kabullenimler bilindiği zaman anlaşılabilir. Kültürel sorunlara ilişkin düşüncelerini belirtmeleri halinde daha fazla tepkinin doğacağı açıktır. Zaden ağırlıklı olarak kültürel alana ilişkin dedikodu düzeyinde tepkiler o sıralarda da gündemdedir. Bu vesile ile Behice Boran’ın Walt Whitman çevirisinin polemik düzeyindeki yankısı hatırlatılabilir.
Sosyolog Behice Boran’ın sonraki çalışmalarında ilk çalışmalarının izlerini görmek mümkündür. Türkiye’de feodalite sorununu işleyen makalesinde toplumsal yapılar hakkında belirttikleri ile Türkiye ve Sosyalizm Sorunları yapıtındaki toplumsal yapı tahlilleri ve Türkiye’nin tarihsel gelişimi üzerine yaklaşımları Toplumsal Yapı Araştırmaları kitabında yazdıklarıyla paralellikler taşımaktadır. Türkiye gerçeklerinin saptanmasına ilişkin olarak söyledikleri de bir denemenin devamı mahiyetindedir. Behice Boran 1960 sonrası yazdıklarında Türkiye gerçeklerini daha yoğun olarak ekonomik ve siyasal alanla sınırlandırmışsa benzemektedir.



1940’ların Mirası
Behice Boran siyasal mücadelesini sürdürürken bile sosyolog kimliğini, bilim adamı niteliğini korumakta özen göstermiştir. Sosyal sorunlara yanlış yapmaktan korkmadan, özgür bir kafayla bakılması gereği üzerinde hassasiyetle durmuştur. Bu bir mücadele insanının bilimle bağlantısının hiç kopmadığının kanıtıdır. Behice Boran’ın 1948’den sonraki yaşantısı Türkiye’deki akademik hayat için önemsenmesi gereken ciddi bir kayıptır. Bu kayıpta liberal, çağdaş ve demokrat aydınların, Suut Kemal Yetkin’in, Enver Ziya Karal’ın, Aydın Sayılı’nın, Melahat Özgü’nün, Yavuz Abadan’ın ve saygın devlet adamlarının etkisi vardır, katkısı vardır, vebali vardır. Üniversite hayatının bu karanlık sayfasının aydınlanması sadece akademik geçmişin anlaşılmasını sağlamayacak, liberal, çağdaş, demokrat ve aydın sıfatının Türkiye’deki ucuzluğunu da gösterecektir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst