- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 29 Ara 2011
- Mesajlar
- 1,442
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 59
acaba diyorum -bugün olmasa bile- , hiç değilse geleceğin dünyasında, üretim ilişkilerinden ve giderek politikadan bağımsız bir hukuk olanaklı mıdır...
acaba diyorum -bugün olmasa bile- , hiç değilse geleceğin dünyasında, üretim ilişkilerinden ve giderek politikadan bağımsız bir hukuk olanaklı mıdır...
Hukukun "bagimsizxligindan" ne algiliyorsun?
"Politikadan bağımsız bir hukuk olabilir mi, politikadan bağımsız bir hukuk nasıl olabilir ya da gerekli mi" bunlar tartışılabilir ama bu gidişle iktidardan bağımsız bir hukuk göremiyeceğiz.
Cihan Kırmızıgül davasını bilirsiniz. Bu dava, farklı iktidarlarda hukukçular tarafından nasıl sonuçlanabilirdi sizce?
Konuyu dağıtıyorsam cevaplamayınız.
Politikadan kastınızı iktidar olarak da yorumlamak isterim. Eğer kastınız sadece politika ve ideolojiler ise ona göre görüş dile getiririm.
evet.. eğer kendimizi içinde bulunduğumuz tarihsel aşamayla sınırlandırırsak, haklı gibi görünüyorsunuz... ancak üretim araçları üzerindeki mülkiyet tipinin değişmesiyle; emeğin, daha doğrusu emek-gücünün meta olmaktan çıktığı, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumda, hukuk politikanın tahakkümünden kurtularak, bağımsız bir karakter kazanamaz mı...Üretim ilişkilerinden yahut politikadan bağımsız bir hukuh olması mümkün değildir.Önemli olan o üretim ilişkilerinin ve de politikanın ne olduğudur.Eğer üretim ilişkileri bir azınlığın , çoğunluk üzerindeki tahakkümü ise hukuk da egemenlerin hukukudur.Egemenler ise üretim araçlarına sahip olanlardır.Yani hukuk sıradan bir vatandaşa ve Rahmi Koç'a aynı işlemez.Bunu hepimiz bir şekilde farkederiz.Zaman zaman bu azınlığın karakteri değişir tıpkı günümüzde yaşandığı gibi.
evet, galiba haklısınız... yani henüz yargı bağımsızlığının bile sağlanamadığı bir toplumda, 'bağımsız bir hukuk talebi' ayakları yere basmayan, çok ileri ve uçukmuş gibi duruyor... daha önce hukuk dersleri okumuş olduğunuzu düşündüğüm için belki size özel olarak, problemi şöyle daraltabiliriz: hiç olmazsa uluslararası alanda, devletlerin ekonomik ve askeri güçlerinden bağımsız şekilde oluşturulup yürürlüğe sokulabilecek, 'evrensel devletler hukuku ilkeleri' üretilemez mi...
evet.. eğer kendimizi içinde bulunduğumuz tarihsel aşamayla sınırlandırırsak, haklı gibi görünüyorsunuz... ancak üretim araçları üzerindeki mülkiyet tipinin değişmesiyle; emeğin, daha doğrusu emek-gücünün meta olmaktan çıktığı, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumda, hukuk politikanın tahakkümünden kurtularak, bağımsız bir karakter kazanamaz mı...
(örgütlü siyasetden, kurumsal politikalardan azade) bağımsız kişilerarası hukuk olanaklı görünmüyor
sürece değişime tabi bir dünyada
alt yapı somut fırsat eşitliği de sunsa bireylerin doğumsal zamanlama ile ihtiyacen gelişimi (dolayısı ile artacak ilişkiler ağı)
ve anlayışları her daim çeşitli skalalarda olacak
bu durum da hem kişiler arası hem toplumsal ilişkileri düzenleyecek kurumsal hukuki şartları; tavizsiz her alanda
(keyfi anlayışa bırakılamaz) gerekliliğine binaen yazılı düzenli korunan şartlara bağlayacaktır
bağımsız hukukla, yargı bağımsızlığının çok daha ötesinde, hukuki normların oluşturulması sürecinin, sosyoekonomik ve sosyokültürel yapıdan etkilense bile politika tarafından belirlenmediği, altyapının üstünde kendi başına ayakta durabilen özerk bir hukuki yapıyı kastediyorum...
Benim uluslararası hukuktan anladığım/öğrendiğim tek şey güçlü devlet isteyince pek de hak hukuk kavramının sökmediği. Yoksa evrensel devletler hukuku ya da uluslararası hukuk adına bir sürü örgütlenmeler var, bir sürü anlaşmalar var.ABD'nin Irak işgalini hangi uluslararası hukuka uygun bulubilirsiniz? Hukukun karşı çıkmasına rağmen Irak'a gitti. Sizce bunu zayıf bir ülke yapsaydı uluslararası tepki nasıl olacaktı?
En basitinden size Cenevre Antlaşması örneğini vereyim.
Şöyle diyor:
Birinci Cenevre Sözleşmesi harp halindeki silahlı kuvvetlerin hasta ve yaralılarının vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşme.
İkinci Cenevre Sözleşmesi silahlı kuvvetlerin denizdeki hasta, yaralı ve kazazedelerinin vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşme.
Üçüncü Cenevre Sözleşmesi harp esirlerine yapılacak muameleye ilişkin sözleşme.
Dördüncü Cenevre Sözleşmesi harp zamanında sivillerin korunmasına ilişkin sözleşme.
Kaynak: Viki
Bu anlaşmayı imzalayan ülkeler tarafından uygulanıyor mu tam anlamıyla? Hele Türkiye'nin sabıkası çoktur Cenevre Anlaşması'nın ihlaline yönelik.
Mesela biz hümanist değerler açısından bütün ülkelerde bunun uygulanmasını isteriz değil mi? Bu antlaşmayı kabul eden devletler uygulamıyorsa kendilerine bağlayıcı bir antlaşma olarak görmüyorsa caydırıcılık özelliği yoksa neden yapılır ki bu antlaşmalar?
Biraz daha ideolojik boyuta dönersek:
Türkiye de son zamanlardaki ses getiren davalardan biri olarak kamuoyuna "Fethiye Davası" olarak geçen bir dava var ki amannn.Bilirsiniz okumuşsunuzdur gerçi. Bir kadın 8 kişinin tecavüzüne uğruyor ve dava kavga gürültü başlıyor.Yıllarca süren davanın sonucu içler acısı... Beraat...
Savunma gerekçelerinden biri de bu kadının sol bir yapıya üye olduğu dile getiriliyor. Yani sol ideolojiyi savunmak tecavüzü haklı gerektirebilir mi? Solcu kadınlar fahişe mi? Ya da hangi ideolojide kadın tecavüzü hak etmiştir?Bunun sağı solu mu vardır?
Gene bu ülkenin hukukçularına dönersek ideolojik olarak sol hep baskı altına alınmış sindirilmiştir. Bir hukukçu vardı geçen yıllardan bir olay. Bu hukukçunun adı Mahir ve Dersimli. Defalarca Hakimlik için sınava giriyor ve yazılı sınavda başarılı olmasına rağmen mülakatta eleniyor. Neden acaba Haberin linkini vereyim:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için Giriş yap veya üye ol.
Şimdilik Aleviliğinden ya da Kürtlüğünden dolayı ordan oraya sürülen hukukçulardan bahsetmiyorum bile (!)
Dikkat ettiniz değil mi demokratiğiz(!) diyen ülkelerden bahsettim.
Can Yücel'in bir şiiri var:
Bir Cin Şiiri
Davacı zengin, davalı yoksulsa
Zenginden yana işler yasa
Davacı yoksul, davalı zenginse
Davalıda kalır yine nizalı arsa
Davacı da davalı da zenginse davada
Özür diler çekilir aradan kadı
Davacı da davalı da yoksulsa, bak,
Sade o zaman işte yerin bulur hak
Can Baba son dizelerinde çözümü vurguluyor aslında :aslında can baba da siz de fiili durumda haklı gibisiniz... ama içime sinmiyor.. cenevre sözleşmeleri ve b.m. çerçevesinde imzalanan başka birçok uluslararası sözleşme hükümlerini hayata geçirmek halen sorun olsa da, kapitalizmin eşitsiz gelişimine bağlı olarak, değişen güç dengeleri içinde, devletlerin yeniden guruplaşmalarıyla oluşabilecek dengelerden yararlanılarak, uluslararası sözleşmelerin ihlalinin ciddi yaptırımlara bağlanması sağlanabilir ve (bugünden yarına hemen olmasa bile) bu yolla kaba güç hukuku yerine daha özerk bir hukuk oluşturulabilir... diye düşünüyorum...
Kazanabilir elbette ama sizin dediğiniz gibi üretim ilişkilerinden ve haliyle de politikadan bağımsız olmaz...O zaman altyapıdan bağımsız üst yapı olmuş olur ki dayanaksızdır ve her dayanaksız olan şey gibi tutunamaz..
Hukuk asla bagimsiz olamaz ) bireyin laik olmasi gibi birsey bu
Can Baba son dizelerinde çözümü vurguluyor aslında :
Davacı da davalı da yoksulsa, bak,
Sade o zaman işte yerin bulur hak
Sosyal ve ekonomik adalet olacak ki hukuk eşit işlesin. Hukuka, adalete saygı geyiği var ya eşitlikçi olmayan bir hukuk sistemine neden saygı duyulsun?
Can Baba'dan önce de Şeyh Bedrettin'e bakınca da :
"Bedrettin, hemen her şeyin insanlar arasında ortak, paylaşabilir ve mubah olmasını bir eşitlik ilkesi olarak görmüştür. Osmanlı toprağında yaşayan halklar arasında, din farkının kaldırılmasını ve Müslüman olmayanların da ülke topraklarından yararlanması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu çerçevede "bir toprak reformu ve buna koşut olarak dinsel bir reform" yapılmasını savunmuştur.
Her şeyin insanda bulunduğunu, doğa ile insanın bütünlüğünü vurgularken, emeğin doğayla ilişkilerini açıklamaya çalışmıştır. Bu nedenle üretim-tüketim sorunlarıyla da yakından ilgilenmiştir. “Tanrı malı, Padişah malı” düşüncesine de karşı çıkmıştır. “yarin yanağından gayrı her şey ortak” tezini geliştirmiştir. Böylece Şeyh Bedrettin’de, üretim araçlarının mülkiyeti açısından, çok ciddi bir sosyalist düşünce anlayışının filizlenmiş olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bedreddin’e göre, dünyanın toprağı ve bu toprağın bütün ürünleri insanların ortak malıdır. Bedreddin bu bağlamda derki “Ben senin evinde kendi evim gibi oturabilmeliyim, sen benim eşyamı kendi eşyan gibi kullanabilmelisin. Çünkü bütün bunlar hepimiz içindir ve hepimizin malıdır.”
"
Peki hukuktan ne algiliyorsun?
Hukuksal demokrasi de hukuk demokrasiyi ortaya koyanlara ait degil midir?
Boyle bir hukukun evrenselligi ya da tum toplumu kapsama olanagi var midir?
Ayrica hukuk hak ve ozgurlukler ile paraleldir.
O zaman hukukun demokratikligi toplumsal mi, yoksa ideolojik inancsal ve dogrusal olarak parcasal midir?