Anlam Üstüne

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düzyazı kategorisinde Celebhol tarafından oluşturulan Anlam Üstüne başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,986 kez görüntülenmiş, 17 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düzyazı
Konu Başlığı Anlam Üstüne
Konbuyu başlatan Celebhol
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
..
 
Son düzenleme:

ihaveanidea

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ocak 2017
Mesajlar
848
Tepkime puanı
8
Puanları
18
Din hakkında herhangi bir dine mensup kişilerin diğerlerine zorbalık yapma hakkının olmadığı gibi,diğerlerinin de dindar kesimler hakkında inançsızlık konusunda zorbalık yapmaya haklarının olduğunu düşünmüyorum.

Semavi olsun ya da olmasın her din kendi çapında iyiyi öğütler ve dünyayı yaşanabilir kılmak için çabalar.Bunun yanında insana inandığı Tanrısına ibadet etme hakkında bazı sorumluluklar verir.Karşılığında ise bazıları dünyadan bazıları ise ahiretten vaatler sunar.

İnsan bir dine mensup olsun ya da olmasın karşısındakine zarar vermediği sürece hep beraber yaşayabilirler,hep beraber yemek yiyebilirler,hep beraber bowling oynamaya gidebilirler.

Demek ki din sanıldığı kadar insanın beynini sarıp sarmalayan bir ağ bütünü değil aksine insanın bu ağ karmaşasını çözebilmek için kurduğu savunma sistemleridir.

Ha bana göre de iyiki dinler var.Yoksa insanları kendi haline bıraksan gidip biraz ateizmden biraz dinlerden alıp ortaya post apokaliptik gibi amorf ve saçma bir komplo teorisi atıyorlar.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
İnançlı insanların sonsuzluk saplantısı ile inançlı olunduğunu düşünmüyorum. İnançlı olmak aslında çok ağır bir yüktür, hata yaparsan inanmayan birisinden çok daha fazla sorumluluk taşırsın.
Kişi ister inançlı ister inançsız olsun bu dünyada amaçsız yaşayamaz. Kendi yaşam standartlarına göre hedefleri olmalı ki yaşama tutunabilsin.
 

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
..
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Yazının amacı da, sizin hedef dediğiniz anlam kaynaklarını bulmak.
---​
Keşke bu kadar genel ifadeler veya detaya takılmalar yerine, daha spesifik ve kapsamlı eleştiriler ile övgüler alabilsem. Bir tek bu konu yüzünden söylemiyorum, daha önceki denemelerde de aynı durumla karşılaştım. Bu şekilde ya tek bir detaya takılıp kalınıyor ve konu tamamen dağılıyor, ya da o kadar genel ifadeler veriliyor ki, tartışılabilecek bir konu olmuyor.

İnsanların hayat amacı genele yayılamayacak kadar çeşitlidir. Bütünün hayrını gözetmek sureti ile herkes kendi hedefini, kendi yaşam şekli doğrultusunda belirlemelidir. Bir terzinin amacı işini en iyi şekilde yapmak, ailesine destek olmak ve kendi özel ilgi alanları dışında çok da fazla çeşitlilik arz etmeyecektir. İnançlı da olsa inançsız da olsa insan faydalı işler yaptıkça mutlu olabilir. Bir hukukçu ya da bir öğretmen, işini en iyi şekilde hayata geçirmenin yollarına bakmalıdır. Araştırmak, yeniliklere açık olmak tabii ki sonu gelmeyen bir süreç olacaktır. Dinler bu yolları kapıyormuş gibi görünse de aslında bu da bir yanılgıdır. Günümüzde inançlı olduğunu iddia edenlerin çok azı dinleri doğru şekilde anlayabilmiştir. İnandım demekle iş bitmiyor, neye inandığının analizini doğru yapamayan kitleler hakim şu an inanç dünyasında ve daha da kötüye gidecek. Araştırma ve kıyas yapabilme cesaretleri olmadığı gibi hazır kalıplara göre yaşam sürmeyi bir avantaj sandıkları için en fazla yanılanlar da inançlı kesim olacaktır.

Hayat amacı kişinin kendi yaşam standartları çerçevesinde belirlenmelidir. Ruh gibi tanrı gibi bu zihin yapımız ile asla anlaşılamayacak konuları hemen reddetmek yerine araştırmaya devam etmek gerekiyor.

Fizik Profesörü F. Alan Wolf'un kitabından ruh hakkında bir bölüm aktarmak istiyorum.


Ruh/soul kelimesi ile ne ifade etmek isteriz?
Bu kelime sık sık yaşantımıza girer ve bizim için derin bir anlam ifade eder. Ancak, onu bulmaya çalışınca esrarengizliğini korur. İşte bu kitabın hedefi bu esrarı çözmektir. Hiçbirimizin (birkaç kişi hariç) fiziksel bir evrende yaşadığımızdan şüphesi yoktur, ancak hepimiz çok ender zamanlarda bir de spirituel/manevi bir evrende yaşadığımızı düşünmüşüzdür. Ruh (Spirit)/Işınsal beden evrende nasıl var olur? Uzayda bir hacim kaplar mı? Zaman içinde devamlılığı var mıdır? Bu ruh/spirit nedir? Bu ruh/ışınsal beden (‘’Türkçe’de aynı kelime ile ifade edilen ve de ‘’yazının ruhu’’ gibi bir anlam için kullanılan) ruh (soul) aynı şey midir? Bilim, spirit (ışınsal beden) ve soul (ruh) u tanımlayabilir mi?

Bu soruları cevaplayabilmek ve soracağımız daha birçok soruyu cevaplayabilmek için insanın zaman içinde geri giderek bu sorunun temellerine inmesi gereklidir.
Eski çağlarda yaşamış beyinler, büyük bir ihtimalle akıllı beyinler ve eski Yunan uygarlığının doğuşundan beri derin düşünen akıllar ruh (soul)/benlik/ışınsal beden (spirit) (the soul/the self/the spirit/) ve de bunların fizik evrenle ilişkisini sorgulamışlardır.
Ancak, eski Yunanlı düşünürlerin yolunda gidersek büyük bir ihtimalle yanlış sorulara cevap veririz. Bu yüzden gelin, önümüzdeki en büyük esrarı aralayalım. İnsan hayatının ölümlü oluşu ve de bu kadar esrarengiz, ama bir o kadar da hepimiz tarafından hissedilen bir şeyin devamlılığı...
Ben ruhun(soul) varlığı ve onun bedenlerimizin enerjisi ve kütlesi ile olan esrarengiz, latif ilişkisi konusunda spekülasyon yapan ilk fizikçi / felsefeci değilim. Göreceğimiz gibi, Aristo ve Eflatun (Plato) da onun varlığı hakkında merak duydular.
Aristo ruhu (soul) latif bir madde olarak gördü. Ona göre beden yok olduktan sonra ruh da yok olacaktı, aynen keskin bir bıçağın yüksek ısılı fırında eritildikten sonra keskinliğinin kaybolması gibi.
Eflatun da (Aristo’nun hocası olduğu için) buna benzer bir görüşü paylaşıyordu. O da ruhu fiziksel olmayan bir şey olarak düşündü. Ruh (soul) ebedi idi ve düşünceler gibi bedenin ötesinde var olabiliyordu.
Bu tartışmada modern bilim ve teknolojinin yeri neresi? Bugünün fizik ve bilgisayar teknolojisi bize ebedi yaşamın ümidini verebiliyor mu? Bir an için bu soruyu bir kenara bırakalım ve olası bir cevabın yaşam şeklimizi ne şekilde değiştireceğini görelim.
Biz ruhlarımızı modern teknolojik yaşamda kayıp mı ettik?
Bizler yaşamın iyi şeklini yaşıyoruz. Evet, bu doğru. Hepimiz daha iyi doyuruluyor, korunuyor ve en azından batı dünyasında her gün ortaya çıkıveren teknik gelişmelerin ışığı ve lüksü içinde yaşıyoruz.
Üçüncü dünya olarak tanımlanan ülkeler grubunda ise maddi zenginliğin getirisi olan iyi bir yaşam yok belki, ama her şey yolunda gittiği takdirde iyi ve verici yönetimlerle bütün dünya Batı tarzı bir maddi refaha kavuşacaktır.
Pek çok kişi daha uzun yaşayarak belki de bilim ve teknolojinin yardımıyla daha uzun ve verimli bir hayat yaşadığımız için ütopyaya yaklaştığımızı düşünmekte. Modern tıp bize daha uzun bir yaşam ve bilgisayarın içindeki programlar gibi veya kriyojenik olarak (cryogenically) dondurulmuş başlar olarak daha uzun bir yaşam vaat etmekte. Gün geçtikçe bedenlerin dondurularak saklanması ve sonra tekrar yaşama döndürülmesi daha da popüler bir hale geliyor. Ancak, bütün bu uzun yaşam alternatiflerine rağmen, bizlerin bunu uygulamaya pek cesaretimiz yok. Şöyle bir düşünün, bu işlemlerin sonunda dirilecek olan nedir veya kimdir?

Biz makineleri çok daha akıllı kılmak için yatırımlar yaparken ortaya bir soru çıkıyor? Bizler hakikaten ruhlarımızı (soul) kaybedip onların yerine bu modern, suni bilgi cihazlarını mı koyacağız?
Bazı bilim adamları bizim ruhlarımızın sadece suni bilgi aletleri olduğunu düşünür (gelişmiş ve sofistike wetware bilgisayar programları olduğunu) ve bundan daha fazlasının olmadığını düşünür.
Bazıları ise bizim ruhlarımızı insanın biyolojik fonksiyonlarının temel yakıtını teşkil eden atom ve moleküllerin miniskül (son derece küçük) düzeydeki iletişiminin içinde olduğunu söyler. Benim gibi düşünen diğer kişiler için ise ruh biz insanların bedenimiz olarak tanımladığımız et kıvrımlarının arasına sıkıştırılamayacak kadar büyük bir esrar olarak kalmaktadır. Peki, başka nereye bakmalıyız?
Gerçekte, ben bir bilim adamı olarak ruhun bilimsel ispatı için ne yapmalıyım? Manevi evren ve onun aracısı olan ruhu tanımlamak için benim fizik bilgim hem bir nimet hem de bir lanet. Nimet olan benim objektif olarak fizik evrenin ne kadarının çalıştığını görebilmem. Bu perspektif bana evrenin sadece bir kaza/tesadüf olmadığını, insan hayatının anlamlı ve bir amaca yönelik olduğunu objektif olarak görmemi sağlıyor ve bu konuda aklım huzur buluyor.
Lanet olan tarafına gelince, o da subjektif olarak , kalben pek çok görmem gereken konuyu göremiyorum. Alışkanlık sonucu benim bilimsel aklım hemen işi ele alıyor ve ben de hem kötümser hem de sezgisiz oluyorum.
Ancak, benim bu yaşamdaki yolum, aklımdan ve sezgilerimden/altıncı hissimden geçiyor. Bu yüzden sadece insanın yüreğinde hissettiği subjektif bir manevi aydınlanma/ basiret (spiritual insight) kazanmak için çok çalışmam lazım, tıpkı bilim adamı olmayanların objektif ve bilimsel bilgi edinmek için uğraşmaları gibi.


Ruh (soul) için ‘’yeni bir fizik’’ (A ‘’new physics’’ of the soul)
Çok yakın zamanlara kadar bilimin tek ilgilendiği konu evrenin özelliklerini objektif prosesler olarak tanımlamaktı. Subjektif prosesleri oldukları gibi dikkâte almak için de çok az bir çaba sarf ediliyordu. 20. yüzyılın sonuna gelirken, bilim adamları olarak bizler şuuru gene daha basit fiziksel proseslerden doğan bir fenomen şeklinde tanımlıyorduk.
En büyük çaba ise kanımca bütün yanlış soruların temelini teşkil eden bir soruya cevap aramak için sarf ediliyordu. Bu soru ‘’Kendini tanıyıp farkında olan bağımsız bir varlık, daha elementer seviyedeki fiziksel proseslerden nasıl ortaya çıkar?’’ Bu sorunun cevabı ise ‘’tabii ki hayır, böyle bir şey olmaz’’ şeklinde olacaktır ve bu cevap da bugünün indirgeyici bilimi için uğraşması çok zor bir konudur.
Amacım ‘’ruh (soul) için yeni bir fizik’’ kurmaktır. Burada ruh (soul), benlik/nefs/ego, madde ve şuurun her ne kadar birbirleriyle ilişkili olsalar da aynı şey olmadıklarını (birbirinin eşdeğeri olmadığını göstermek istiyorum) Bugünün ilmi Aristo’nun vizyonunu baz alan modellerden üretilmiş, daha sonra da Newton mekaniğinin yardımı ile gelişmiştir. Sonuç olarak bizi yanlış, indirgeyici ve materyalist/maddeci bir yola sokmuştur.
Yaptığı hata ise ruhu ve şuuru sadece fizik ve mekanik enerjiye haline indirgemektir. Buna göre ruh en iyi tanımlama şekliyle materyel prosesler tarafından üretilen çok latif bir fenomendir. Ancak, bu karmaşaya kuantum fiziğini katınca yanlış, açığa çıkar.
Kuantum fiziğini dikkâte aldığımızda yukarıda belirtilenin aksine, ruhun bir proses olduğunu ve içinde bilimin/bilginin şuuru bulunduğunu görürüz. Bu proses, uzayın vakumunda (boşluğunda) oluşur, burada madde ve enerji hem vardır hem de yoktur.
İşte bu yeni vizyon, bize ruhun neden ölümsüz olduğunu gösterir.
Bu demektir ki ruh, zaman, mekân ve kütleden oluşan evrenin ilk meydana gelişi ile başlar ve evren meydana gelmiş olduğu hiçliğe döndüğü zaman sona erer.
Ruhun en belli başlı işi madde ve enerjiyi açığa çıkarmak ve bilgi ile maddesel dünyayı şekillendirmektir. Hem dünyanın açığa çıkması hem de ruhun bunun hakkında bilgi sahibi olması kuantum fizik prensipleri ile ilgilidir, özellikle gözlemci etkisi ve belirsizlik prensibi ile ilgilidir.
Boşluk temel olarak dengesizdir. Var olan her şey ondan ruhun açığa çıkarmayı dilemesiyle var olmuştur. Bu dileme hem bütün maddenin görüntüsüne hem de kuantum fizik tarafından telaffuz edilen gözlemci etkisiyle maddedeki bütünleşmiş/tek (unified) bilinç ilişkisine hükmeder.
Dolayısıyla ruh (soul) ne maddesel olarak ne de indirgemeci bir şekilde görülebilir. Gerçekte ruh (soul) mekanik, fiziki bir şey olarak görünmez. Ruhun (soul) en temel amacı bilgiyi madde formuna dönüştürmektir.

-Alıntı-
 

ihaveanidea

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ocak 2017
Mesajlar
848
Tepkime puanı
8
Puanları
18
(...)İnançlı olup, başka konularda çok güzel eleştirel ve kanıtla düşünebilen insanlar da var. Yine de, genel olarak, dindarlık ne kadar artarsa, kanıtla düşünmenin o kadar köreldiği fikrindeyim(...)

Zorbalık derken bunu kastetmiştim.İllaki kulağından tutupta "İnanmayacaksın." demek kadar kendince genel düşüncelere varıp nesnel kurallar koymanın fiziksel olmasa da fikir zorbalığı olduğunu düşünüyorum.

Konunun tek bir detayına takılıp eleştiri yapıyorlar demişsin.Evet itiraf ediyorum yazdıklarının ilk paragrafı hariç okumadım ama sonrasını tahmin ettiğimden okumadım.

Din hakkında bazı şeyleri kendinde kemikleştirmişsin ve savunuyorsun.Dinin anlamların üzerini örtme ya da geçiştirme olduğunu nereden çıkardın?Hayatının çoğu anlamlarını bir dine mensup olduktan sonra bulduğunu iddia edenler var.

Tabii ki dinler içinde de basit ve yüzeysel olanlar vardır ya da insanlara yarardan çok zararı olan.Ancak bu dinleri basit ya da işlevsiz yapmamalı.

İnsanların inandığı dini gerekçe göstererek birtakım eylemler yapmasına bende karşıyım.Dinler nefsi müdafaa hariç her zaman barışı ve kardeşliği savunmalı.Eğer bazı eylemlerin üzerini örtmek için din kullanılıyorsa söz konusu kavrama dini geçtim herhangi bir faydalı düşünce topluluğu dahi denemez,denmemeli.
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Ben, şahsen, inanmayı bıraktığım sıralarda bir sonsuzluk olmaması fikri yüzünden hiç korkmadım. Çok doğal gelmişti. George Carlin'in deyimiyle, boşluktan geldik, kısa bir süre için var olduk, sonunda tekrar boşluğa döneceğiz, bunda garip olan ne var?

garip olan çok şey var bence.

''çok doğal gelmişti' ! varlığını yitirecek arkadaş ama bu çok doğal geliyormuş kendisine!?

doğal !

doğaya iman ediyorum! doğa verir doğa alır!

doğaya teslim oluyorum! gerçek bu ve ben bu gerçeğe teslim olup iman ediyorum!

Ben büyük bir sistemin önemsiz bir parçasıyım , varlığım bir hiç ! ben zaten bir hiçtim ve hiç olacağım neden korkayım!
***

Bu teslimiyeti, bu kendi varlığını hiçleyişi, bu kabullenişi (bir psikolojik savunmada olsa) reddediyorum. biz burdayız ve varız!

doğanın canı cehenneme:)
 

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
@dijital
Alan Wolf kendi makalelerini peer review dediğimiz meslektaş incelemesine açmış bir kişi değil. Başka bir deyişle, makaleleri bilimsel olarak başka bilim insanları tarafından değerlendirilmiş değil çünkü bunu yapmamış olsaydı, bilimsellik açısından ne kadar yanlış oldukları hemen görülebilecekti. Yani, titrine rağmen bilimle uğraşmıyor. Hatta, bu tavrı onu bir bir sahte bilimci yapıyor. Bahsettiği kuantum iddiaları da bilimsel olarak desteksiz şeyler. Organizmalarda kuantum fiziği boyutunda süreçlerin rolleri yavaş yavaş açığa açığa çıkıyor. Ancak, bunların da, onun verdiği örneklerle uzaktan yakından alakası yok. Bilincin, yani kompleks bir biyolojik oluşumun fiziksel süreçlerden kaynaklanamayacağını düşünüyorsa, bir fizyoloğa danışmasının ve nasıl da bütün biyolojik sistemlerin kimyasal ve fiziksel süreçlerle açıklanabildiğini görmesini salık veririm. Bitki fizyolojisinin kurucusu Julius Sachs da zamanında biyolojik süreçlerin fizik ve kimya yasalarıyla açıklanamayacağı eleştirisiyle karşılaşmıştı. Bunun böyle olmadığını da kanıtladı. Tabii, Wolf'un öne sürdüklerine benzer olan bu durum, 200 yıl önce kadar bir süre önce gerçekleşti ve New Age'in sahte bilimsel iddialarını öne sürdüğü günümüzün aksine, o zamanlar bu konulardaki bilgimiz çok daha düşüktü. Ayrıca, şu devirde bilimsel literatüre uyar bir şekilde düşünen herhangi bir insan -bilim insanı olsun ya da olmasın- şansın ve olasılığın doğada ne kadar büyük pay oynadığını görebilmektedir.

Bilincin nasıl ortaya çıktığının bilimsel incelenmesi öğrenilmek isteniyorsa, nörologların konuşmaları iyi kaynaklar. Örneğin, TED konuşmaları gibi çok popüler kaynaklarda bile güzel şeyler var. Bilim diye psedobilimcilerin eline düşmek insanı çok yanlış yerlere yönlendiriyor.

Elbette herkesin amacı tek değil ve dinlere de yatırım yapabilirler. Hatta, insan hayatını herhangi bir şeye adayabilir. Ancak, doğru yatırımları açığa çıkarmak amacım. Dine yatırım yapmak, bir illüzyon üstüne yatırım yapmaktır, diyorum.

@ihavenidea

Böyle hakaret ve zorlama içermeyen bir eleştiriyi zorbalık olarak görüyorsanız, bakış açınız aşırı derecede çarpık. Ortada bir eleştiri var sadece. İnsanların inanamayacağı veya inanmalarının yasaklanması, bastırılması savunulmuyor. Diğer pek çok eleştiriden en büyük farkım, lafı dolandırmamak ve inananların yanlış olduğunu düşündüğümü söylemek. "İnanç bu, siz de haklı olabilirsiniz," deyip geçmiyorum çünkü inanmaya değil, kanıtla düşünmeye öncelik veriyorum. Sizin yanıldığınızı da mı söyleyemeyeceğim? İnsanlar herhangi bir şeye inanma veya inanmama hakkına sahiptir. Ancak, bu özgürlük, eleştirilmeme özgürlüğü değildir. Aynı şeyi siz de ateizm, deizm, agnostisizm için yapabilirsiniz.

"Tahmin ettiğiniz" yazının geri kalanı ne üstüne sizce, bana -geri kalana hiç bakmadan- açıklar mısınız? Merak ediyorum.

@ls2

Evet, geldi. Ölümün doğal bir şey olduğunu kabullenemiyorsanız, bu sizin probleminiz. Zira, hayatın -güzel olmasa da- bir parçası. Sonsuza kadar yaşam olacağı fikrine ihtiyaç duymuyorum, bu gerçeklikle baş etmek için. Hatta, bu sonsuzluk iddiasının bildiğim her şeye ters olduğunu görüyorum. Ortada doğaya bir iman durumu yok.
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
@dijital
Alan Wolf kendi makalelerini peer review dediğimiz meslektaş incelemesine açmış bir kişi değil. Başka bir deyişle, makaleleri bilimsel olarak başka bilim insanları tarafından değerlendirilmiş değil çünkü bunu yapmamış olsaydı, bilimsellik açısından ne kadar yanlış oldukları hemen görülebilecekti. Yani, titrine rağmen bilimle uğraşmıyor. Hatta, bu tavrı onu bir bir sahte bilimci yapıyor. Bahsettiği kuantum iddiaları da bilimsel olarak desteksiz şeyler. Organizmalarda kuantum fiziği boyutunda süreçlerin rolleri yavaş yavaş açığa açığa çıkıyor. Ancak, bunların da, onun verdiği örneklerle uzaktan yakından alakası yok. Bilincin, yani kompleks bir biyolojik oluşumun fiziksel süreçlerden kaynaklanamayacağını düşünüyorsa, bir fizyoloğa danışmasının ve nasıl da bütün biyolojik sistemlerin kimyasal ve fiziksel süreçlerle açıklanabildiğini görmesini salık veririm.
Elbette herkesin amacı tek değil ve dinlere de yatırım yapabilirler. Hatta, insan hayatını herhangi bir şeye adayabilir. Ancak, doğru yatırımları açığa çıkarmak amacım. Dine yatırım yapmak, bir illüzyon üstüne yatırım yapmaktır, diyorum.

Alan Wolf'u hangi kriterlere göre sahte bilim insanı ilan ettiniz? Birçok bilim insanın yapamadığı sınırları aşması sebebi ile mi?

Fred Alan Wolf araştırmalarını tek başına yürütmemiştir. Fundamental Fysiks Group adı altında diğer fizikçi-matematikçiler ile beraber ortak çalışmalar yapmışlardır. Grubun başlıca üyeleri; Fritjof Capra, John Clauser, Philippe Eberhard, Nick Herbert , Jack Sarfatti , Saul-Paul Sirag, Henry Stapp ve Elizabeth Rauscher'dır. Elizabeth Rauscher fizikçi olması dışında aynı zamanda bir parapsikoloji ve NASA araştırmacısıdır. Bu insanların hepsi bilinç konusunda da araştırmalar yapmışlardır kaldı ki nörologlar bile bu kişileri kendi yazılarında referans göstermekten çekinmiyorken siz hangi sahte bilimcilerden bahsediyorsunuz? Fred Alan Wolf Amerikan Ulusal Bilim Ödülü almış, çeşitli belgesel,makale ve kitaplarla isim yapmış birisidir.

Gördüğümüz üzere siz bir biyolog olarak katı bir bakış açısına sahipsiniz ve tarafsız olamıyorsunuz. Yeniliklere ve araştırmalara sizin fikirlerinize ters düştüğü an şiddetle karşı çıkıyorsunuz. Ruh konusu ya da Kuantum Teorisi henüz son noktada değil ki nasıl bu kadar net konuşabiliyorsunuz hem de bilimsel bir bakış açısına sahipken?

Ruh ile bilinç farklı oluşumlardır. İnsan, beynin otomatik kontrol sistemine bağlı olarak yaşayıp, gidiyor fakat farkındalık çalışmaları ile bu otomatik kontrol sisteminin dışına çıkılabilir yani geçmişe takılmadan An'da kalmak sureti ile insan, olaylara vereceği otomatik tepkilerin önüne geçebilir. Bu da özgür iradenin bu yönü ile varlığına işarettir.

Bu hayatta herkesin kendine göre önem verdiği konular vardır ve bu yönde yaşamını sürdürür. Kimisi dini konulara zaman harcar, kimisi sanata kendini adar, kimisi de bilimsel konulara zaman harcar fakat sonuçta her kim ne yaparsa yapsın önemli olan en iyi şekilde yapmasıdır. Dini konuları zaman kaybı olarak gören birisine zorla sevdirmek zaten mümkün değildir kaldı ki yine söylüyorum tekamül planı denen süreçte böyle bir müdahale söz konusu olamaz. Herkes kendi yolunu seçecektir, içine nasıl siniyorsa öyle yaşamalı ve hayat amacını da bu doğrultuda belirlemelidir fakat yanılan taraf olursa da bu sorumluluğu baştan almalıdır. Benim de ateist arkadaşlarım var, kendi meslek yaşamlarına göre hedefleri de var ayrıca ateist olmak insanı amaçsız yapmadığı gibi inançlı olmak da sonsuz yaşamı garantilediği anlamına gelmez. Kısacası kul ile Allah arasına kimse giremeyeceği için herkes seçimlerinde özgürdür.
 

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Alan Wolf'u hangi kriterlere göre sahte bilim insanı ilan ettiniz? Birçok bilim insanın yapamadığı sınırları aşması sebebi ile mi?

Fred Alan Wolf araştırmalarını tek başına yürütmemiştir. Fundamental Fysiks Group adı altında diğer fizikçi-matematikçiler ile beraber ortak çalışmalar yapmışlardır. Grubun başlıca üyeleri; Fritjof Capra, John Clauser, Philippe Eberhard, Nick Herbert , Jack Sarfatti , Saul-Paul Sirag, Henry Stapp ve Elizabeth Rauscher'dır. Elizabeth Rauscher fizikçi olması dışında aynı zamanda bir parapsikoloji ve NASA araştırmacısıdır. Bu insanların hepsi bilinç konusunda da araştırmalar yapmışlardır kaldı ki nörologlar bile bu kişileri kendi yazılarında referans göstermekten çekinmiyorken siz hangi sahte bilimcilerden bahsediyorsunuz? Fred Alan Wolf Amerikan Ulusal Bilim Ödülü almış, çeşitli belgesel,makale ve kitaplarla isim yapmış birisidir.

Gördüğümüz üzere siz bir biyolog olarak katı bir bakış açısına sahipsiniz ve tarafsız olamıyorsunuz. Yeniliklere ve araştırmalara sizin fikirlerinize ters düştüğü an şiddetle karşı çıkıyorsunuz. Ruh konusu ya da Kuantum Teorisi henüz son noktada değil ki nasıl bu kadar net konuşabiliyorsunuz hem de bilimsel bir bakış açısına sahipken?

Ruh ile bilinç farklı oluşumlardır. İnsan, beynin otomatik kontrol sistemine bağlı olarak yaşayıp, gidiyor fakat farkındalık çalışmaları ile bu otomatik kontrol sisteminin dışına çıkılabilir yani geçmişe takılmadan An'da kalmak sureti ile insan, olaylara vereceği otomatik tepkilerin önüne geçebilir. Bu da özgür iradenin bu yönü ile varlığına işarettir.

Bu hayatta herkesin kendine göre önem verdiği konular vardır ve bu yönde yaşamını sürdürür. Kimisi dini konulara zaman harcar, kimisi sanata kendini adar, kimisi de bilimsel konulara zaman harcar fakat sonuçta her kim ne yaparsa yapsın önemli olan en iyi şekilde yapmasıdır. Dini konuları zaman kaybı olarak gören birisine zorla sevdirmek zaten mümkün değildir kaldı ki yine söylüyorum tekamül planı denen süreçte böyle bir müdahale söz konusu olamaz. Herkes kendi yolunu seçecektir, içine nasıl siniyorsa öyle yaşamalı ve hayat amacını da bu doğrultuda belirlemelidir fakat yanılan taraf olursa da bu sorumluluğu baştan almalıdır. Benim de ateist arkadaşlarım var, kendi meslek yaşamlarına göre hedefleri de var ayrıca ateist olmak insanı amaçsız yapmadığı gibi inançlı olmak da sonsuz yaşamı garantilediği anlamına gelmez. Kısacası kul ile Allah arasına kimse giremeyeceği için herkes seçimlerinde özgürdür.

Çok basit bir kriteri var. Peer review yapılabilecek dergilerde makaleler basılır ve bu makaleler, bilimsel yöntemle başka bilim insanları değerlendirilir, sonuçları tekrarlanabiliyorsa tekrarlanır ve bilimsellikleri doğrulanır. Örneğin, bir bilim insanı A hipotezini peer review (meslektaş seçimi) olan bir dergide basmak istiyor. Bu tarz bilimsel bir makalede basabilmesi için, yazdığı makale taslağını yollar ve dergideki editörler ile başka bilim insanları tarafından gözen geçirilir. Bu gözden geçirmede, sadece editörler değil, konuda uzman bilim insanları da inceleme yapmaktadır. "Hipotez iyi kurulmuş mu? Test etme yöntemleri nasıl, sağlıklı mı? Bulunan sonuçlar iyi değerlendirilmiş mi? Makalede ileri sürülen sonuçlara gerçekten varılabiliyor mu?" vb. pek çok soru açısından değerlendirilir. Bu değerlendirmeler sonucu makale kabul görürse basılır. Kabul görmezse, sebepleri belirtilerek geri yollanır. Ondan sonra ya yazar gerekli düzeltmeleri yaparak tekrar başvurur ya da vazgeçer. Bütün bilimsel dergiler, makalelerin kalitesini belirlemek için, bu meslektaş seçimi yöntemini kullanmaktadır. Makalenin bilimselliği, bu şekilde sınanmaktadır.

Wolf, makalelerini bu tarz dergilerde yazmıyor. Yani, bilimsellik açısından bir değerlendirilme yapılmadan yayınlanıyor. Böyle bir dergide, herhangi bir iddia, herhangi bir şekilde öne atılabilir. Tecrübeyle sabittir ki, bu yolu tercih eden kişiler zaten bilimsel iddialarda bulunmamaktadır çünkü bilimsel iddialarda bulunsalardı, meslektaş seçiminin olduğu bir dergide yayın yapabilirlerdi. Bir bilim insanı, durduk yerde böyle akademik intihara yol açacak bir işe kalkışmaz çünkü seçimsiz bir dergide basım yapmak, makaleyi bir blogta yayınlayıp "Bilim yaptım," demekle eşdeğerdir.

Yani, Wolf, bu sebepten dolayı, bilim yapmıyor, öyle olduğunu iddia etse de. Bir zamanlar, peer review'in yapıldığı dergilerde bilimsel makaleler basmıştır belki ama bu iddialarını ortaya attığı makaleler, o tarz dergilerde basılmamış. Bu arada Ulusal Bilim Ödülü almamıştır kendisi, yazdığı bir kitap, bilim dalında Ulusal Kitap Ödülü almıştır. Belgesel, kitap vb. yazmış ve yaratmış olması, bunların bilimsel açıdan güvenilir olduğu anlamına da gelmiyor. Pek çok kitap ve pek çok belgesel mevcut.

Katı bir bakış açısına sahip değilim, bilim nasıl işliyor veya bilimsel olan nedir konusunda burada çok büyük yanlış anlamalar ve bilgi kirliliği var. Yani, kuantum teorisi hakkında çok güzel kaynaklar varken, olabilecek en kötü kaynaklardan bazılarını örnek gösteriyorsunuz. Ek olarak, kuantum konusunda bilimsel bir birikimim de mevcut, elbette düzgün bir fizikçi kadar olmasa da. Biyoloji okumak, insanın sadece bu konuyla sınırlı kalacağını göstermiyor, ki artık pek çok bilim alanı bağlantılı. Temel kimya bile kuantum bazlı öğretiliyor.

Otomatik kontrol sistemi iddianız hakkında, olma olasılığını reddetmiyorum. Ancak, böyle bir iddiada bulunuluyorsa, bilimsel kanıt sunulmalıdır ve şu an böyle bir şey yok. Evet, kanıt yokluğu, yokluğun kanıtı değildir fakat bir iddianın kendisini kanıtlaması da gereklidir. Hele ki bilimde. Kesin konuştuğumu söylemişsiniz fakat bu otomatik kontrol konusunda, hiç bir bilimsel kanıt olmadığı halde "Şöyle oluyor, bu şekilde gerçekleşiyor," tarzı konuşan sizsiniz. Bir olasılık yok, bir kesinlik var ifadelerinizde. Oysa ben, dediğinizin büyük ihtimalle yanlış olduğunu düşünsem de, bir olasılık, gerçek olabilme ihtimalini kabulleniyorum. Bilimsel düşünce, yanlışlanmamış iddialarda, böyle bir pay bırakmayı gerektirir. Katı dediğiniz konuda ise, bilimsel bir desteği olmayan -ama öyle görünen- iddialar ortaya atıyor ve bilimsel olmadıklarını, bu yüzden ciddiye alınmamaları gerektiğini söylediğimde "katı" diyorsunuz. Katılık değil, eleştirel düşünmedir bu. Bilimsel bağlamı katmadan da konuşulabilir bu konular ve eğer öyle yapılırsa, yaklaşımım elbette farklı olacaktır.

Seçimlerinizde elbette özgürsünüz. Katılmayabilirsiniz ama ben özetle zaman kaybı diyorum dinin varlığına, hele ki anlamsal bazda. Ancak bu demek değildir ki, dinle birlikte yapılan her şey zaman kaybı. Altruistik davranışlar vb. etkileri olduğunda güzel şeyler. Aynı zamanda, bunların dinlere gerek kalmadığı oluşabileceğini de düşünüyorum, hatta düşünmekle kalmıyor biliyorum. Sonuçta inanmayan ama bu tarz davranışlarda bulunan pek çok kişi mevcut.

Düzenleme: Anlam ilginç bir şey. A kişisi, X kavramına -ne olduğu fark etmez- çok büyük anlam yükleyerek hayatını geçirebilir ve buna inanarak -dini bağlamda kullanmıyorum şu an- ölebilir. Bu X kavramının gerçeği yansıtıp yansıtmadığı, belli bir açıdan, önemsizdir çünkü A kişinin, X'in gerçek olduğuna inanması yeterlidir. "Herkes kendince bir anlam buluyor bu dünyada," tarzı bir ifadeye, bu noktada katılıyorum. Ancak, sağlıklı bir hayata bakışın gerçeklikle uyumlu bir dünya görüşünden geçtiğini düşündüğüm için, bu X'in gerçeklikle uyumlu olmasını savunuyorum. Başka bir deyişle, bir yalanı veya yanlışı değil, gerçeği yansıtması. Dinlerin bunu yansıtmadığını düşündüğüm için, onları bu anlama katmıyorum. Yine de, dinlere anlam yükleyerek yaşamayı sürdüren insanlar olacak. Benim savunduğum ise bunun böyle olmaması gerektiği çünkü dinlerin illüzyon olduğu ("böyle olmamalı" derken, bir zorlama şeklinde "olmamalı" demiyorum).
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
@ls2

Evet, geldi. Ölümün doğal bir şey olduğunu kabullenemiyorsanız, bu sizin probleminiz. Zira, hayatın -güzel olmasa da- bir parçası. Sonsuza kadar yaşam olacağı fikrine ihtiyaç duymuyorum, bu gerçeklikle baş etmek için. Hatta, bu sonsuzluk iddiasının bildiğim her şeye ters olduğunu görüyorum. Ortada doğaya bir iman durumu yok.

O zaman sonsuza kadar hayat olmayacağı fikrine ihtiyaç duyun :) ya dostum biraz yanlış anlamışın. esas kastım ;doğa ve gerçeklik ne olursa olsun- bir yerden sonra- umrumda değil, sonsuzluk varmış yokmuş( bu zaten anlaşılması imkansız olan kavram doğruymuş yanlışmış -bir yerden sonra- umrumda değil. başka bir yazında gerçekliğin bizi umursamadığını söylüyordun. öyleyse sende -bir yerden sonra- onu umursama! Tanrılara, dinlere yüceliğe inan falan demiyorum. gerçeklik-sonsuzluk-doğa gibi kavramlara da fazla inanma diyorum. ölünce yok olucaz gerçeklik budur diye tüm kapıları kapatmak saçma diyorum. bırak sal gitsin belkide umut vardır...kimse gerçekliğin ne olduğunu bilemez, hatta gerçeklik diye birşey bile yoktur belkide..herşey değişiyor ve dönüşüyorsa bir durma/donma yoksa her ihtimal açık demektir. gerçeklik diye inanılan şeylerin sonsuza kadar devam edeceğini kim garanti ediyor? hem sonsuz hem kesin! zaten saçma olmaz mı bu ikisi yan yana?

ayrıca varlığımızı severiz bu öz sevgidir bu yüzden ölümden korkarız. ölümden korkmayan biri ya varlığını sevmiyordur ya kendini kandırıyordur yada bazı şeylere olması gerekenden fazla kanalize olmuştur..
**
bir kaç satırda ifade edecek cümleleri bulamadım..demek istediğim bu yazdıklarım toplamıdır efenim..
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
@Celebhol

Wolf, büyük bir araştırma grubunun parçası olarak yaptığı araştırmaları zaten meslektaşları ya da akademik çevreler ile paylaşıyor ayrıca bu çalışmaları dışarıdan takip edip, katılmak isteyenlere de imkan tanıyorlar kısacası şeffaf bir şekilde çalışmalar yürütülüyor. Grup zaten bilgi birikimini daha genç yaştaki fizikçilere aktarmak sureti ile de çalışmaların aksamadan devamını hedefliyor. Bu sebeple bilim dışı bir tavır takındıklarını düşünmüyorum.

Katı tavır takındığınızı iddia ettim çünkü henüz sonuçlanmamış araştırmalarda son noktaya gelinmiş gibi kesin konuşuyorsunuz. Ben de bazı konularda net konuştuğumun farkındayım, öznel deneyimlerim ya da gözlemlerim sonucu emin olduğum konular var fakat bu şekilde davranmamam gerektiğinin de bilincindeyim.
Tabii ki bir tarafa yakın olacaksınız sonuçta savunduğunuz görüşler var ancak yine de biraz esnek düşünmek daha faydalı olacaktır.

Beynin ön bölgesini güçlendirme çalışmaları yani farkındalık nörologların-psikiyatristlerin ortaya attığı bir iddia ve kendi yaşamımda da deneyimlediğim kadarı ile olumlu sonuç veriyor. Ne geçmiş ne de gelecek sadece An'da kalabilmek hedefleniyor.

Size göre dinler bir illüzyon olabilir fakat inanan birisi için de inanmamak bir illüzyondur. Gerçeklikle uyumlu bir dünya görüşü arıyorsunuz fakat hangi gerçeklik? Sizin gerçeklik kabul ettikleriniz hakikatin bir yansıması sadece ve trilyonlarca gerçeklik ile karşı karşıyayız. Kişi her an ölebilir ve yaşamı boyunca gerçeklik adı altında hakikatin yakınından bile geçmemiş olabilir, bu durum hepimizin başına gelebilir. İşte tüm mesele her bireyin kendi yaşam amacını bulmak için gayret sarf etmesidir ancak bunu yaparken de başkalarının yaşamını hiçe sayarak değil, bütünün hayrına olabilecek bir yön bulmalıdır. Kendi yaşamında neye inanmak istiyorsa inansın yeter ki başkalarının yaşamına müdahale etmesin. Yaşatılan dinler ile hakiki dinler çok farklı, bu sebeple bu yanıltıcı tablodan dolayı inanmayanların da tepkisini anlayabiliyorum.
 
Son düzenleme:

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
@Celebhol

Wolf, büyük bir araştırma grubunun parçası olarak yaptığı araştırmaları zaten meslektaşları ya da akademik çevreler ile paylaşıyor ayrıca bu çalışmaları dışarıdan takip edip, katılmak isteyenlere de imkan tanıyorlar kısacası şeffaf bir şekilde çalışmalar yürütülüyor. Grup zaten bilgi birikimini daha genç yaştaki fizikçilere aktarmak sureti ile de çalışmaların aksamadan devamını hedefliyor. Bu sebeple bilim dışı bir tavır takındıklarını düşünmüyorum.

Katı tavır takındığınızı iddia ettim çünkü henüz sonuçlanmamış araştırmalarda son noktaya gelinmiş gibi kesin konuşuyorsunuz. Ben de bazı konularda net konuştuğumun farkındayım, öznel deneyimlerim ya da gözlemlerim sonucu emin olduğum konular var fakat bu şekilde davranmamam gerektiğinin de bilincindeyim.
Tabii ki bir tarafa yakın olacaksınız sonuçta savunduğunuz görüşler var ancak yine de biraz esnek düşünmek daha faydalı olacaktır.

Beynin ön bölgesini güçlendirme çalışmaları yani farkındalık nörologların-psikiyatristlerin ortaya attığı bir iddia ve kendi yaşamımda da deneyimlediğim kadarı ile olumlu sonuç veriyor. Ne geçmiş ne de gelecek sadece An'da kalabilmek hedefleniyor.

Size göre dinler bir illüzyon olabilir fakat inanan birisi için de inanmamak bir illüzyondur. Gerçeklikle uyumlu bir dünya görüşü arıyorsunuz fakat hangi gerçeklik? Sizin gerçeklik kabul ettikleriniz hakikatin bir yansıması sadece ve trilyonlarca gerçeklik ile karşı karşıyayız. Kişi her an ölebilir ve yaşamı boyunca gerçeklik adı altında hakikatin yakınından bile geçmemiş olabilir, bu durum hepimizin başına gelebilir. İşte tüm mesele her bireyin kendi yaşam amacını bulmak için gayret sarf etmesidir ancak bunu yaparken de başkalarının yaşamını hiçe sayarak değil, bütünün hayrına olabilecek bir yön bulmalıdır. Kendi yaşamında neye inanmak istiyorsa inansın yeter ki başkalarının yaşamına müdahale etmesin. Yaşatılan dinler ile hakiki dinler çok farklı, bu sebeple bu yanıltıcı tablodan dolayı inanmayanların da tepkisini anlayabiliyorum.
Son paragtafta yazdıklarınızın çoğuna katılıyorum. Evet, sizin bakış açınızdan da benimki bir illüzyon olacaktır ve hangisinin doğru olduğunu -veya daha doğru olduğunu- zaman gösterecektir. Ancak, bu gerçekliğin bilinemez olduğu anlamına gelmez. Bu yazıda da, olabildiğince hakikate dayalı bir anlam inşa edilmek amaçlandı. Sizin hakikat olduğunu düşündüğünüz şeylerle çakışıyor ve bu yüzden, anlaşabileceğimizi sanmıyorum. Zaten okuyucu kitlesini inananları baz alarak bu yazıyı yazdığımı söyleyemem.

Bahsedilen araştırmaların bilimsel olmadığını söylüyorum ve nedenlerini belirttim. Çalışma grubunun olması, başkalarına açık olması vs. bu araştırmaların bilimsel yöntemin başkaları tarafından doğrulanması dışında kaldığı gerçeğini değiştirmiyor. İsterse yüz kişilik bir araştırma grubu olsun -sayının bir alakası yok bilimsellikle zaten- peer review şart. Öne sürdüğü hipotezleri düzgün bir bilimsel yöntemle sınadığını görmenin yolu budur ve bunu yapmayanlar, bilim yapmıyordur. Bilim yapan herhangi bir insan için, meslektaş seçimine uğrayan fikirler öne sürmek şarttır. Olay bu kadar basit ve açıklamaya rağmen buna katılmıyorsanız, fikrinizi hiç bir şekilde değiştirmenin yolu olduğunu düşünmüyorum.

Esnek düşünmek, eleştirelliği elden bırakmak değildir diyorum ve bir kez daha, size katılmadığımı söylüyorum. Bu arada, önceki mesajda yanlış anlamış olabilirim ama burada söyleyeyim; farkındalık konusunda güçlendirme çalışmaları yapılabilir. Self-awareness denilen kişisel farkındalık durumunun sabit olmadığını ve zaman ile koşullara bağlı olarak değiştiğini düşünene bilim insanları var. Ancak bu, durumun, zorunlu olarak özgür iradeyle bir bağlantısı olduğu anlamına gelmiyor. Farkındalık çok bariz şekilde var olan bir fenomen ve bilinçle de bağlantılı.

@ls2

Sonsuzluk olmamasından korkmamam, ölümden korkmadığım anlamına gelmiyor. İkisi çok farklı şeyler. Sonluluk, hayatı değersizleştirmekten öte, daha değerli kılıyor. Bu sonluluk durumu da beni rahatsız etmiyor, yani, içinden çıkamadığım bir sorun olmadığı için boşverme veya sahte umutlara kendimi kaptırma durumuna girmeme de gerek yok. Benim yaptığım, size bir vazgeçiş olarak geliyor olabilir. Sizin yaptığınız da, bana, her şeyi bir girdaba ve anlamsızlık yığınına dönüştürerek, bilinemezliği ön plana çıkararak, yüzleşilmek istenmeyen gerçeklerden kaçış olarak geliyor. Bunu bir hakaret olarak söylemiyorum.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
@Celephol

Gerçekliği bilmek yani hakikati idrak edebilmek o kadar kolay görünmüyor. Bilimin geldiği son nokta, bir gerçeklik gibi algılanamaz çünkü her an değişebilir. Beynimizin bize yarattığı dünyanın dışına çıkamıyoruz ki hakikati bulabilelim. Beyin bize maddeyi katı algılatıyor fakat ortada katı bir madde bile olmayabilir. Beyin dalga frekanslarını dönüştürmek sureti ile duygular, düşünceler ya da koku algısı yaratıyor, peki madde gerçekten katı mı yoksa beynin yarattığı bir algı mı?
Bilinmeyen ve zamanla netleşmesini beklediğimiz o kadar çok konu var ki, şu aşamada hakikate temas zor görünüyor. Parapsikolojik araştırmalar bu sebeple çok önemli çünkü şu an bilinmeyen konuların cevaplarının bu alandan geleceğini düşünüyorum.
 

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
@Celephol

Gerçekliği bilmek yani hakikati idrak edebilmek o kadar kolay görünmüyor. Bilimin geldiği son nokta, bir gerçeklik gibi algılanamaz çünkü her an değişebilir. Beynimizin bize yarattığı dünyanın dışına çıkamıyoruz ki hakikati bulabilelim. Beyin bize maddeyi katı algılatıyor fakat ortada katı bir madde bile olmayabilir. Beyin dalga frekanslarını dönüştürmek sureti ile duygular, düşünceler ya da koku algısı yaratıyor, peki madde gerçekten katı mı yoksa beynin yarattığı bir algı mı?
Bilinmeyen ve zamanla netleşmesini beklediğimiz o kadar çok konu var ki, şu aşamada hakikate temas zor görünüyor. Parapsikolojik araştırmalar bu sebeple çok önemli çünkü şu an bilinmeyen konuların cevaplarının bu alandan geleceğini düşünüyorum.

Gerçeklik bilinemezse, tartışmanın da anlamı yok çünkü yapılan her şey aynı derecede muğlak olacaktır. Bilim hiç bir zaman gerçeği birebir vermez ama gerçeğe en yakın resmi, bilim verir. Ancak bu demek değil ki, içindeki her şey her an değişebilir. Belli koşullar altında Newton kanunları denilen matematiksel denklemlerin geçerliliği değişmeyecektir örneğin, veya mutasyonların evrime kaynak sağlaması, doğal seçilimin de farklılaşmanın seçilimine yol açması. Değişecek olan şeyler, bunların geçersiz de olabildiği durumların veya üstüne çıkılacak şeylerin keşfedilmesidir. Örneğin, Newton kanunlarının geçerli olmadığı koşulların bulunmuş olması, veya doğal seçilim dışında, genetik sürüklenmenin de evrimde rol oynamasının bulunması. Bu, önceki durumların tamamen yanlış olduklarını göstermez. Newton kanunlarının yine geçerli olduğu koşullar vardır ve doğal seçilim yine evrimde çok önemlidir. Sadece, sırasıyla, her zaman geçerli değillerdir, veya tek etken değillerdir. Bilimin değişkenliği genel olarak burada yatar işte.

Katı-sıvı-gaz gibi madde formlarının, bizim hislerimizden bağımsız olarak özellikleri -moleküllerin dizilişine bağlı olarak- vardır. Fizikte bu yüzden bu madde formlarından bahsedilir, insanlar böyle hissettiği için değil. Koku algısı da, havadaki molekülleri algılamak için evrilmiştir. Bu bahsi geçen formları algılayabilmemizi sağlayan sinirler de. Hisler, gerçekliği anlamada yönlendirici olsa da, yanıltıcı olabilirler. Felsefe, bilim, parapsikoloji, astroloji vb. daha farklı yaklaşımları konu alıyor. Bunlar içinden, hiç birisinin bilimsel yöntem kadar başarılı olduğunu görmedim. Özellikle parapsikoloji ve astroloji gibi, yıllarca araştırmaya rağmen hiç bir doğrulanabilir bilgi verememiş alanların.
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
@Celebhol

Moleküller de atomlardan, atomlar da atomaltı parçacıklardan oluştuğuna göre katı diye algılatan beyin olmalıdır. Kalbi duran bir insan, dakikalar sonra elektro şok ile hayata döndürüldüğünde bu şok cihazı, molekülleri bir araya mı getirmiş oluyor?
Parapsikolojik araştırmalar bazı Metafizik istihbarat örgütleri tarafından kontrol edildiği için kolay kolay sonuçlar insanlığa duyurulmayacaktır. Astral seyahat deneyimi olan birisi olarak şunu söyleyebilirim ki; beden terk edildiği an ortaya çıkan dünya yaşadığımız dünya ile kıyaslanamayacak kadar huzurlu ve sakin bir ortam. Bedenini dışardan görebilmek ve düşündüğün an, o düşünülen yerde olabilmek de ayrı bir tecrübe ve beden dışındaki beni ne temsil ediyor olabilir, ruh tabii ki.Tüm bu konuları Parapsikoloji olmadan çözemeyiz.
Astroloji konusu ise yine ciddi olarak ele alınması gereken, saçma gazete fallarına indirgenemeyecek kadar önemli bir alandır. Darbeden bir gün önce Antalya'lı bir astrolog yorum yazmıştı ve bu yorumu Türkiye'nin yıldız haritasına bakarak, gezegenlerin dizilimine göre yaptı. Piramitlerin hepsi de yıldızlara göre dizilmiştir.

Astrolog Sema Kılıç 15 Temmuz darbe girişiminden 1 gün önce Twitter'da Türkiye’nin yıldız haritasını inceleyip “Ya tepemizdekiler bu ülkede darbe gibi bir şey yapacaklar ya da birileri bunların üstüne darbe yapacak ve sıkıyönetim gelecek. Sanki ortası yok gibi bu işin” diye yazmıştı. Sema Kılıç'ın attığı bu tweet 14 Temmuz'da takipçileri tarafından okundu, 15 Temmuz sonrası da tüm gazetelere manşet oldu.

Bilim insanları da bizler gibi birer insan bu sebeple hakikatin ne kadarına temas edebilirler, bilinmez. Bilim de ilerleyecek elbette fakat ömrümüz yeter mi ki?

Ölümden neden korkuyorsunuz? Ölüm sonrası, zihninizde bir bıçak gibi kesiliyor mu yoksa ölümden sonrası bile zihninizde canlanıyor mu? Kendinizi yukarıdan görmek veya yakınlarınızın ağlaması v.s. gibi bir görüntü canlanıyor mu? Ölümden sonrasını yok olmak gibi algılamamızın mümkün olmayacağını düşünüyorum. Ölüm sonrası bir sürpriz sizi korkutuyor olabilir mi?
 
Son düzenleme:

Celebhol

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
17 Eyl 2016
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
@Celebhol

Moleküller de atomlardan, atomlar da atomaltı parçacıklardan oluştuğuna göre katı diye algılatan beyin olmalıdır. Kalbi duran bir insan, dakikalar sonra elektro şok ile hayata döndürüldüğünde bu şok cihazı, molekülleri bir araya mı getirmiş oluyor?
Parapsikolojik araştırmalar bazı Metafizik istihbarat örgütleri tarafından kontrol edildiği için kolay kolay sonuçlar insanlığa duyurulmayacaktır. Astral seyahat deneyimi olan birisi olarak şunu söyleyebilirim ki; beden terk edildiği an ortaya çıkan dünya yaşadığımız dünya ile kıyaslanamayacak kadar huzurlu ve sakin bir ortam. Bedenini dışardan görebilmek ve düşündüğün an, o düşünülen yerde olabilmek de ayrı bir tecrübe ve beden dışındaki beni ne temsil ediyor olabilir, ruh tabii ki.Tüm bu konuları Parapsikoloji olmadan çözemeyiz.
Astroloji konusu ise yine ciddi olarak ele alınması gereken, saçma gazete fallarına indirgenemeyecek kadar önemli bir alandır. Darbeden bir gün önce Antalya'lı bir astrolog yorum yazmıştı ve bu yorumu Türkiye'nin yıldız haritasına bakarak, gezegenlerin dizilimine göre yaptı. Piramitlerin hepsi de yıldızlara göre dizilmiştir.

Astrolog Sema Kılıç 15 Temmuz darbe girişiminden 1 gün önce Twitter'da Türkiye’nin yıldız haritasını inceleyip “Ya tepemizdekiler bu ülkede darbe gibi bir şey yapacaklar ya da birileri bunların üstüne darbe yapacak ve sıkıyönetim gelecek. Sanki ortası yok gibi bu işin” diye yazmıştı. Sema Kılıç'ın attığı bu tweet 14 Temmuz'da takipçileri tarafından okundu, 15 Temmuz sonrası da tüm gazetelere manşet oldu.

Bilim insanları da bizler gibi birer insan bu sebeple hakikatin ne kadarına temas edebilirler, bilinmez. Bilim de ilerleyecek elbette fakat ömrümüz yeter mi ki?

Ölümden neden korkuyorsunuz? Ölüm sonrası, zihninizde bir bıçak gibi kesiliyor mu yoksa ölümden sonrası bile zihninizde canlanıyor mu? Kendinizi yukarıdan görmek veya yakınlarınızın ağlaması v.s. gibi bir görüntü canlanıyor mu? Ölümden sonrasını yok olmak gibi algılamamızın mümkün olmayacağını düşünüyorum. Ölüm sonrası bir sürpriz sizi korkutuyor olabilir mi?
Ben de yazdığım bir hikayede ülkede OHAL edileceğini, bunun da baştaki insanın kendi gücünü arttırmak ve muhalifleri bastırmak için olduğunu planlamıştım. 15 Temmuz'dan bir buçuk ay önce de, bir denememde ülkenin büyük bir kaosa sürüklendiği, bir dönüm noktasında olduğumuzu, yakın zamanda feci şekilde kan döküleceği ve bunun her şeyi değiştireceği tahminini yapmıştım. Tanrılığımı ilan ediyorum burada. Yine de, sizin parlaklığınıza ulaşmam için daha çok ama çok fazla çabalamam gerek (Teach me, senpai).

pratiğini görmek güzel bir deneyim oldu. Bu konuda huhteşem bir yeteneğiniz var. Umarım gelecekte, sizin gibi insanlar daha da çoğalır. Aydınlatma için -floresanla da olsa- teşekkürler.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Ben de yazdığım bir hikayede ülkede OHAL edileceğini, bunun da baştaki insanın kendi gücünü arttırmak ve muhalifleri bastırmak için olduğunu planlamıştım. 15 Temmuz'dan bir buçuk ay önce de, bir denememde ülkenin büyük bir kaosa sürüklendiği, bir dönüm noktasında olduğumuzu, yakın zamanda feci şekilde kan döküleceği ve bunun her şeyi değiştireceği tahminini yapmıştım. Tanrılığımı ilan ediyorum burada. Yine de, sizin parlaklığınıza ulaşmam için daha çok ama çok fazla çabalamam gerek (Teach me, senpai).

pratiğini görmek güzel bir deneyim oldu. Bu konuda huhteşem bir yeteneğiniz var. Umarım gelecekte, sizin gibi insanlar daha da çoğalır. Aydınlatma için -floresanla da olsa- teşekkürler.

:) Evet benim gibi insanların sayısı arttıkça sizler için de faydalı olacağından hiç şüphem yok. Huhteşem:) yetenekli biriyimdir, doğru tespit:)

Astrolog Sema Kılıç'ın darbe tahmini sizin yaşadığınız tarzda bir öngörü değildi. Gezegen dizilimlerine göre Türkiye için çok büyük bir önem arz eden konuyu Twitter'da paylaştı, bu o kadar kolay bir analiz değildir. Konuya ilgisi olanlar anlayacaktır. Neden korktuğunuz konusu ise cevapsız kalmış, ölümden sonrasını gözünüzde canlandırmama gibi bir şansınız olmadığının farkına varmış olmalısınız. Sizin bakış açınızdan böyle görünmesi çok normal çünkü benim açımdan da sizin iddialarınız çoğu zaman anlamsız kalıyor, zamanla kim haklı ortaya çıkacaktır.


darbe-girisimini-onceden-bilen-astrolog-sema-kilic.png
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst