Ana/Kadın/Erkek/insan

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde Nejdet Evren tarafından oluşturulan Ana\/Kadın\/Erkek\/insan başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,096 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Ana\/Kadın\/Erkek\/insan
Konbuyu başlatan Nejdet Evren
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
teknik bir olumsuzluğu düzeltirken, katılımcılara teşekkür ediyorum

--------------------------------------------------------------------------------
ANA-KADIN-ERKEK/İNSAN



Kadının doğal üreticiliği yanında emeği ile yarattığı değer birleşince tüm toplumsal yapı şekillerinde – tarih öncesi ve sonrasında- onun ayrı bir yere konulması sonucunu doğurmuştur. Kadının her alandaki üreticiliği onun duygusal yapılanmasını da etkileyerek daha karmaşık –erkeğe göre daha gelişkin – yapı oluşturmasını sağlamıştır. Üretici emeğinden dolayıdır ki kadın emek-sömürüsünden ilk nasibini alan tür olmuştur. Kölecilikten öncedir kadının sömürüsü. Tüm zamanlarda kadın üst bir değer olarak ele alınmış ve öyle yorumlanmıştır; sömürülen gururunun okşanması adına yapılmıştır bu; cennet ana-kadın ayağına serilerek onore edilmiştir. Ana ve kadının yeri her kültürde ayrı bir yere sahiptir. Ancak görülen odur ki ana kutsanırken kadın küçümsenmiş ve sömürülmüştür. Kadının erkek egemenliği karşısında var olmak için duruşu ona erkeğin rolünü yükleyerek, erkek egemenliğinin yeniden ve kadın üzerinden yaratılması sonucunu doğurmuştur. Ana olmak başlı başına üstün bir değer değildir. Tüm cinslerin bunun farkında olması gerekir. -Baba olmanın üstün bir değer olmadığı gibi- Biyolojik var olma biçimleri kendi içlerinde yek-diğerlerine karşı ve yek-diğeri ile bir değere sahiptir. Kadın ve ana ayırımı yapmak bir açıdan kadının ana gözüyle küçümsenmesidir. Kadının ana ve kadın olarak kategorize edilmesi özünde erkek düşüncesinin bir yanılgısıdır ve bir küçümsemeyi barındırmaktadır. Tüm kadınların doğursa da doğurmasa da bir ana, tüm anaların doğursa da doğurmasa da bir kadın oldukları asla unutulmamalıdır. Yer yüzü cenneti hiç kimsenin ayakları altında değildir. Cennet erkeklerin ayakları altına serilen bir halı ise eğer yok edilmelidir. Her zaman “ anamız, avradımız, yarimiz” olarak gördüğümüz kadınlar, bizim kadınlarımız “genel kadınlar” olarak karşımıza çıktığında neden anamız avradımız ve yarimiz olarak görmeyip aşağılarız?! “ hayat kadını!?” ne demekse?! Yatağımızı paylaştığımız kadın hayat kadını değil demek için mi bu tanım kullanılır ki?! Hayret etmemek işten değil?! Kadını kullanan erkek nerede olursa olsun hem kendini hem de kadını küçümsemiş olur ve bu bir düşmedir/aşağılanma ve aşağılamadır. Bir insanın bedenini satın almak! Aşağılık bir durum olmalı?! Din, dil, kültür fark etmez...

Ana ve kadın değerli ise bu eşitlenmelidir.


Küçüksu 2008
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


kalliope

--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Nejdet; öncelikle duyarlılığınızdan dolayı teşekkür ederim…

Evet; geçmişten günümüze kadının toplumdaki yerine baktığımızda hem çok sevilen, beğenilen hem de aşağılanan, dövülen, sindirilmeye çalışılan davranışlara maruz kaldığını görüyoruz… Üstelik adeta listelenmiş kadın olmanın sorumluklarıyla, geleneksel öğretilerle büyüyen kadınlar, kendi oğullarının gelecekteki rahatlarını düşünerek bu öğretiyi sürdürmüş ve en büyük ihaneti kendi hemcinsine yapmıştır. Kadın sadece çocuk doğuran, evi temizleyen, kahır çekmek, susmak zorunda olan, yorulmayan, sabırlı olan taraftır bu öğretilerde… Eğer bu gün hala kadının toplumda hak etmediği yerde olduğunu konuşuyorsak kadın ya da erkek, önce nerede hata yaptığının farkında olmalı.

Analık ve babalık konusunda ise; insan olarak; düşüncenin, duygunun cinsiyetinin olmadığını, analık/babalık kavramlarının evlat sahibi olmakla oluşmadığını düşünüyorum. Örneğin; kendini çocuğunu çok sevdiğini söyleyen anne-babanın, başka çocuklara karşı sevgisiz-ilgisiz tavırlarını gördüğüm zaman, aslında sadece annelik-babalık egosunu tatmin etmenin ötesine geçemediklerini görüyorum. Kendi çocuğunda bütün çocukları kucaklayabilmek, ya da bütün çocukları kucaklarken, kendi çocuğunu kucakladığını hissedebilmektir asıl annelik/babalık…

Saygılarımla…
--------------------------------------------------------------------------------
Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız.
Konfüçyüs


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
sayın Kalliope asıl ben teşekkür ediyorum ve söylediklerinize aynen katılmakla birlikte açımladığınız biyolojik ana/baba olguları ile ilgili daha öncellerden yaptığım bir tesbiti söyledikleriniz ile örtüştüğü için paylaşıyorum ve hemen aşağıya aktarıyorum, saygılarımla...
...
ATA-BABA

Ana olgusuna koşut neredeyse kutsal sayılan ata-baba fenomeninin görünen biçimlerine bakarak yüklenilen ve aktarılan değerler çerçevesinde o değeri, değerler olgusu içerisinde bir yere yerleştiririz. Bunu yaparken, tarihsel aktarımların içinde kaldığımızı çoğu kez fark etmeyebiliriz. Ata-baba olgusuna sosyolojik olarak yüklenen koruma ve bakım görevleri onu çoğu zaman sevgi temelinden uzaklaştırmaktadır. Bu olgu, içeriğinden bu şekilde yalıtıldığında ise biyolojik ardıllar kalır geriye. Oysa ki Cengiz Aytmatov’un “Selvi Boylum, Al Yazmalım” adlı romanında çok güzel işlediği gibi sevgi temeline yaklaştırıldığında ata-baba olgusunun biyolojik bir değerinin olmadığı görülecektir. Ancak sosyal yaşam içindeki bireylerine en az bir ödev yüklemektedir. Sonraki kuşaklara sevgi temelinde daha özgür bir ortam yaratabilme ödevidir bu. Ata-baba olgusu üretken ana ile bu noktada birleşebilirse içinde biriktirdiği şiddetin kaynağı olan utanç duygusunu aşabilecektir. Erkeğin egemenlik kültü ile ata-baba olguları aynı kavşakta buluşmaktadırlar. Çözümlenmesi gereken de tam bu noktada erk-in cinslere ve daha güçsüz olanlara yıkıcı yönelimini yok ederek bu erk-in paylaşılmasının yollarını bulmaktır. Neredeyse beş-bin yıllık bir geçmişi olan bu kavşak henüz aşılabilmiş değildir. Erk-e yenik düşen ego, o kavşaktan çıkmak istememektedir. Bu bağlamda ata-baba toplumsal ögesinin yeterince paylaşımcı olmadığı söylenebilir. Tüm bireylerinin yaşamak için duyumsadıkları olanaklarının yaratıldığı yüksek paylaşımcı toplumların varlığı-yaratılması-ütopyasında erdemli olabilmenin, dürüstlük-doğruluk, sorumluluk-anlayış, özveri-hoşgörü, sevgi-saygı, olgularının bazı değerlerin sırtından alınarak toplumun tüm bireylerine hasredilmeleri ve etiğin-estetiğin-kültürün yaratılmasını toplumsal ve bireysel olarak ön-görmek gerekmektedir. O zaman ana ve ata-baba kült’leri de farklılaşacak, içerik olarak zenginleşeceklerdir.

29 Kasım 2008

Küçüksu

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
Ana ve kadın değerli ise bu eşitlenmelidir. Erkek değerli ise bu da eşitlenmelidir. İnsan değerli ise özgürlükle eşitlenmelidir.

Analar oğullarını kutsadıklarında kendilerini küçümsediklerinin farkında değil iseler bağımlı olmaya mahkumdurlar. Unutmamak gerekir ki çocuklara en güçlü ve kalıcı aktarımları analar yaparlar. Gelinen aşamada anaya “hayır” demeyi –bu onu önemsememek, değer vermemek olarak yorumlanmamalı, tam tersi ona gerçek anlamda değer vermektir, çünkü analarımız erkek gibi düşünmektedirler- öğrenmek gerekmektedir. Kadını egemenliği altına alan, sömüren toplumlar kendilerini yok ederler; asla özgürleşemezler; tüm duvarlar beyin dokularına işler ve sadece özgür oldukları yanılgısını taşırlar. Baskı ve sömürü yok edilmedikçe de özgürlük bir yanılgıdır.

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
../
KADIN

Düşünürlerin yaptıkları tesbitlerinde belirledikleri gibi tarihsel süreçte emeği/duyguları/kimliği ilk sömürülen canlı türü olarak kadınları görmekteyiz. İlkel zincirli-kölelikten öncedir kadının sömürüsü. Kadının sömürüsü altında yatan olgu bilindiği üzere üretimin mal edinilmesi temeline dayalı emek sömürüsünden başka bir şey değildir.

Kadınları küçümseyen düşüncelerin temelinde sömürü zihniyetini barındıran güçlü saydıkları erkek egemen düşüncenin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Her yönü ile üretken olan kadını küçümseyen ve sömüren hangi toplum olursa olsun, yıkılmaya ve çürümeye mahkumdur. Toplumsal duyarlılık kültürler-arası aktarılan bir olgu olsa da entelektüel duyarlılık bireyin kişilik yapılanması ile doğrudan orantılıdır. Entelektüel kimlik söylem ile eylem arasındaki farkı ortaya çıkaran kimliktir. Julien Banda nın dediği gibi “ entelektüelin misyonu, dünyanın efendisi haline gelmiş HAKSIZ VE YANLIŞ karşısında , CÜMLE ALEM DİZ ÇÖKERKEN bile, ayakta kalıp, ona İNSANLIK BİLİNCİYLE karşı çıkmaktır.

El ile gelen düğün bayram atasözü boşuna söylenmemiştir. Haksız olan güçlünün yanında olmak kolay olandır ve süper-egoya yenik düşmek ve haksızın yanında yer almaktır. Her tür haksızlık tarihin belirli zaman dilimlerinde var olmuş ve olagelmektedir. Ancak hiçbir şey tarihsel insan onuru bilinci karşısında sonsuza dek ayakta kalma şansını yakalayamamış olsa gerek ki haksızlık sürekli renk değiştirerek mistifikasyonlara başvurmaktadır.

Bu gün Afganistan’da sokakta yalnız yürüyen ya da istemediği halde kendisini isteyen erkeğe varmayan binlerce kadının tüm vücutlarına kezzap dökülerek yakılıyorsa düşünmek gerekir.

Tarihin tüm zaman dilimlerinde bir canlı türü olarak insan kadın/erkek fark etmez güzeli yaratmak istemiştir. Bunu yaparken başkası istediği için değil tabi kendi tercihi olduğundan yapıyor ise kimsenin bu dokuya söz etmeye hakkı olamaz. Kadının süslenmesi erkeğin süslenmesi bunun içinde değerlendirilebilecek bir güzellik ve olgunluktur. Doğrusu bakımsız olan ne kadın ne de erkeğin savunulacak bir yönünü de göremiyorum. –Kendisini erkek gözü ile biçimlendiren, kendisini kadın gözüyle biçimlendiren ; tabirimi hoş görün metalaştıran hem erkeğe hem de kadına karşı olduğumu da belirteyim.


Savaşı kim istiyor ve yaratıyor. Kadının sömürülmesi erkeğin en barbar savaşı değil midir.


Küçüksu,
17 Eylül 2008 S.17.30
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.
 

UpBot

Kahin
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2021
Mesajlar
1,017
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Teşekkür ediyoruz güzel bir anlatım güzel bir konu.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst