- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 23 Ara 2012
- Mesajlar
- 4,763
- Tepkime puanı
- 319
- Puanları
- 83
Amerika’ya “Amerika” adı kimin anısına verilmiştir? Bu soruyu ilkokul çocukları bile hiç düşünmeden hemen yanıtlar: Amerigo Vespucci. Oysa ikinci soru yetişkinlerin bile duraksamasına, kararsızlığa düşmesine yol açacaktır, çünkü soru şu: Neden dünyanın bu kıtası tam da Amerigo Vespucci’nin ön adıyla vaftiz edilmiştir? Vespucci, Amerika’yı keşfettiği için mi? Hayır, burayı kesinlikle o keşfetmedi! Yoksa Amerika açıklarındaki adalar yerine anakaraya ayak basan ilk kişi olduğundan mı? Bu nedenle de değil, çünkü anakaraya ilk kez Vespucci değil, Kolomb ile Sebastian Cabot ayak bastı. Öyleyse belki de, haksız yere buraya ilk ayak basan kişi olduğunu iddia ettiğinden mi?
Vespucci hiçbir zaman herhangi bir makama başvurup böyle bir hak iddiasında bulunmadı. Yoksa bir bilgin ve haritacı olarak hırsa kapılıp söz konusu kıtaya kendi adının verilmesini önerdiğinden mi? Hayır, bunu da hiçbir zaman yapmadı ve büyük olasılıkla ömrünün sonuna kadar adının bir kıtaya verildiğinden haberi bile olmadı. Peki bunların hiçbirini yapmadıysa nasıl olup da adının ebedileşmesi onuruna Amerigo Vespucci erişmişti? Neden Amerika’nın adı Kolombiya değil de Amerika?
Bunun sebebi, rastlantı, yanlışlık ve yanlış anlamalardan meydana gelen bir arapsaçı; asla çıkmadığı ve hiçbir zaman çıktığını iddia etmediği bir seyahat sayesinde önadını dünyamızın dördüncü kıtasına verme şerefine erişmiş bir insanın hikâyesi. Bu adlandırma dört yüz yıldır bütün dünyayı hem şaşırtmakta hem de kızdırmakta. Amerigo Vespucci, sürekli sinsi ve karanlık oyunlar aracılığıyla bu onura haksız yere erişmekle suçlandı ve bu “gerçekleri çarpıtma yoluyla aldatma” davası, yetkili merciler tarafından her defasında yeniden ele alındı. Bazıları Vespucci’yi suçsuz ilan ederken başkaları onu sonsuz bir utanca mahkûm etti.
Savunucuları masumiyetini ne denli sarsılmaz biçimde kanıtladıysa düşmanları da buna eşdeğer bir tutkuyla onu yalancılık, sahtekârlık ve hırsızlıkla suçladı. Günümüzde bütün bu tartışmalar, tüm varsayım, kanıt ve karşı kanıtlarıyla koca bir kütüphaneyi doldurur; Amerika’nın vaftiz babası, kimilerince amplificator mundi, yani dünyamızın sınırlarını genişleten en önemli insanlardan biri, bir kâşif ve denizci, önemli bir bilgin sayılırken diğerleri için dünya keşif tarihindeki en büyük sahtekâr ve dolandırıcıdır. Hangi açıklama hakikate karşılık geliyor ya da daha dikkatli ifade edecek olursak; en olası açıklama hangisi? Vespucci vakası, günümüzde artık coğrafyanın ya da filolojinin uzmanlık alanına giren bir sorun olmaktan çıkıp her meraklı katılımcının kendini sınamak için el atabileceği bir akıl oyununa dönüştü; üstelik kolay oynanabilir bir oyun bu, çünkü bilinen Vespucci külliyatı, tüm belgeler dahil yaklaşık kırk-elli sayfayı kapsadığından, oyunda kullanılan piyon sayısı az. Bu nedenle tüm piyonları tekrar oyun alanına yerleştirip tarihin bu ünlü karşılaşmasını tüm şaşırtıcı ve yanıltıcı hamleleriyle adım adım burada bir kez daha baştan sona oynamayı uygun gördüm. Coğrafi anlamda okurlarımdan tek beklentim, çoktan tamamlanmış atlaslarımızdan edindikleri tüm coğrafya bilgisini şimdilik unutmaları, kafalarının içindeki haritadan Amerika kıtasının biçimini, görünümünü, hatta varlığını bile tamamıyla silmeleri. Çünkü sadece o yüzyılın karanlığını, muğlaklığını ruhuna yerleştirmesini bilenler, söz konusu neslin, o zamana dek sonsuza kadar uzandığı düşünülen ufukta, yabancı bir dünyanın silueti belirmeye başladığında kapıldığı heyecan ve şaşkınlığı paylaşabilir. İnsanlık yeni bir şey bulduğunda ilk iş olarak onu adlandırmak; coşku duyduğunda da şevkini dudaklarından kopan sevinç nidalarıyla duyurmak ister. Bu nedenle rüzgârın, insanlığın suratına ansızın bir isim çarptığı gün, şanslı bir gündü; insanlık da haklılık ya da haksızlık soruları sormadan, bu çınlayan ve titreşen sözcüğü alıp keşfettiği yeni dünyasını yeni ismi olan “Amerika” ile selamladı.
Vespucci hiçbir zaman herhangi bir makama başvurup böyle bir hak iddiasında bulunmadı. Yoksa bir bilgin ve haritacı olarak hırsa kapılıp söz konusu kıtaya kendi adının verilmesini önerdiğinden mi? Hayır, bunu da hiçbir zaman yapmadı ve büyük olasılıkla ömrünün sonuna kadar adının bir kıtaya verildiğinden haberi bile olmadı. Peki bunların hiçbirini yapmadıysa nasıl olup da adının ebedileşmesi onuruna Amerigo Vespucci erişmişti? Neden Amerika’nın adı Kolombiya değil de Amerika?
Bunun sebebi, rastlantı, yanlışlık ve yanlış anlamalardan meydana gelen bir arapsaçı; asla çıkmadığı ve hiçbir zaman çıktığını iddia etmediği bir seyahat sayesinde önadını dünyamızın dördüncü kıtasına verme şerefine erişmiş bir insanın hikâyesi. Bu adlandırma dört yüz yıldır bütün dünyayı hem şaşırtmakta hem de kızdırmakta. Amerigo Vespucci, sürekli sinsi ve karanlık oyunlar aracılığıyla bu onura haksız yere erişmekle suçlandı ve bu “gerçekleri çarpıtma yoluyla aldatma” davası, yetkili merciler tarafından her defasında yeniden ele alındı. Bazıları Vespucci’yi suçsuz ilan ederken başkaları onu sonsuz bir utanca mahkûm etti.
Savunucuları masumiyetini ne denli sarsılmaz biçimde kanıtladıysa düşmanları da buna eşdeğer bir tutkuyla onu yalancılık, sahtekârlık ve hırsızlıkla suçladı. Günümüzde bütün bu tartışmalar, tüm varsayım, kanıt ve karşı kanıtlarıyla koca bir kütüphaneyi doldurur; Amerika’nın vaftiz babası, kimilerince amplificator mundi, yani dünyamızın sınırlarını genişleten en önemli insanlardan biri, bir kâşif ve denizci, önemli bir bilgin sayılırken diğerleri için dünya keşif tarihindeki en büyük sahtekâr ve dolandırıcıdır. Hangi açıklama hakikate karşılık geliyor ya da daha dikkatli ifade edecek olursak; en olası açıklama hangisi? Vespucci vakası, günümüzde artık coğrafyanın ya da filolojinin uzmanlık alanına giren bir sorun olmaktan çıkıp her meraklı katılımcının kendini sınamak için el atabileceği bir akıl oyununa dönüştü; üstelik kolay oynanabilir bir oyun bu, çünkü bilinen Vespucci külliyatı, tüm belgeler dahil yaklaşık kırk-elli sayfayı kapsadığından, oyunda kullanılan piyon sayısı az. Bu nedenle tüm piyonları tekrar oyun alanına yerleştirip tarihin bu ünlü karşılaşmasını tüm şaşırtıcı ve yanıltıcı hamleleriyle adım adım burada bir kez daha baştan sona oynamayı uygun gördüm. Coğrafi anlamda okurlarımdan tek beklentim, çoktan tamamlanmış atlaslarımızdan edindikleri tüm coğrafya bilgisini şimdilik unutmaları, kafalarının içindeki haritadan Amerika kıtasının biçimini, görünümünü, hatta varlığını bile tamamıyla silmeleri. Çünkü sadece o yüzyılın karanlığını, muğlaklığını ruhuna yerleştirmesini bilenler, söz konusu neslin, o zamana dek sonsuza kadar uzandığı düşünülen ufukta, yabancı bir dünyanın silueti belirmeye başladığında kapıldığı heyecan ve şaşkınlığı paylaşabilir. İnsanlık yeni bir şey bulduğunda ilk iş olarak onu adlandırmak; coşku duyduğunda da şevkini dudaklarından kopan sevinç nidalarıyla duyurmak ister. Bu nedenle rüzgârın, insanlığın suratına ansızın bir isim çarptığı gün, şanslı bir gündü; insanlık da haklılık ya da haksızlık soruları sormadan, bu çınlayan ve titreşen sözcüğü alıp keşfettiği yeni dünyasını yeni ismi olan “Amerika” ile selamladı.