Amerigo - Stefan Zweig

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kitaplardan Alıntılar kategorisinde Objectivity tarafından oluşturulan Amerigo - Stefan Zweig başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,907 kez görüntülenmiş, 8 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kitaplardan Alıntılar
Konu Başlığı Amerigo - Stefan Zweig
Konbuyu başlatan Objectivity
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Amerika’ya “Amerika” adı kimin anısına verilmiştir? Bu soruyu ilkokul çocukları bile hiç düşünmeden hemen yanıtlar: Amerigo Vespucci. Oysa ikinci soru yetişkinlerin bile duraksamasına, kararsızlığa düşmesine yol açacaktır, çünkü soru şu: Neden dünyanın bu kıtası tam da Amerigo Vespucci’nin ön adıyla vaftiz edilmiştir? Vespucci, Amerika’yı keşfettiği için mi? Hayır, burayı kesinlikle o keşfetmedi! Yoksa Amerika açıklarındaki adalar yerine anakaraya ayak basan ilk kişi olduğundan mı? Bu nedenle de değil, çünkü anakaraya ilk kez Vespucci değil, Kolomb ile Sebastian Cabot ayak bastı. Öyleyse belki de, haksız yere buraya ilk ayak basan kişi olduğunu iddia ettiğinden mi?
Vespucci hiçbir zaman herhangi bir makama başvurup böyle bir hak iddiasında bulunmadı. Yoksa bir bilgin ve haritacı olarak hırsa kapılıp söz konusu kıtaya kendi adının verilmesini önerdiğinden mi? Hayır, bunu da hiçbir zaman yapmadı ve büyük olasılıkla ömrünün sonuna kadar adının bir kıtaya verildiğinden haberi bile olmadı. Peki bunların hiçbirini yapmadıysa nasıl olup da adının ebedileşmesi onuruna Amerigo Vespucci erişmişti? Neden Amerika’nın adı Kolombiya değil de Amerika?
Bunun sebebi, rastlantı, yanlışlık ve yanlış anlamalardan meydana gelen bir arapsaçı; asla çıkmadığı ve hiçbir zaman çıktığını iddia etmediği bir seyahat sayesinde önadını dünyamızın dördüncü kıtasına verme şerefine erişmiş bir insanın hikâyesi. Bu adlandırma dört yüz yıldır bütün dünyayı hem şaşırtmakta hem de kızdırmakta. Amerigo Vespucci, sürekli sinsi ve karanlık oyunlar aracılığıyla bu onura haksız yere erişmekle suçlandı ve bu “gerçekleri çarpıtma yoluyla aldatma” davası, yetkili merciler tarafından her defasında yeniden ele alındı. Bazıları Vespucci’yi suçsuz ilan ederken başkaları onu sonsuz bir utanca mahkûm etti.
Savunucuları masumiyetini ne denli sarsılmaz biçimde kanıtladıysa düşmanları da buna eşdeğer bir tutkuyla onu yalancılık, sahtekârlık ve hırsızlıkla suçladı. Günümüzde bütün bu tartışmalar, tüm varsayım, kanıt ve karşı kanıtlarıyla koca bir kütüphaneyi doldurur; Amerika’nın vaftiz babası, kimilerince amplificator mundi, yani dünyamızın sınırlarını genişleten en önemli insanlardan biri, bir kâşif ve denizci, önemli bir bilgin sayılırken diğerleri için dünya keşif tarihindeki en büyük sahtekâr ve dolandırıcıdır. Hangi açıklama hakikate karşılık geliyor ya da daha dikkatli ifade edecek olursak; en olası açıklama hangisi? Vespucci vakası, günümüzde artık coğrafyanın ya da filolojinin uzmanlık alanına giren bir sorun olmaktan çıkıp her meraklı katılımcının kendini sınamak için el atabileceği bir akıl oyununa dönüştü; üstelik kolay oynanabilir bir oyun bu, çünkü bilinen Vespucci külliyatı, tüm belgeler dahil yaklaşık kırk-elli sayfayı kapsadığından, oyunda kullanılan piyon sayısı az. Bu nedenle tüm piyonları tekrar oyun alanına yerleştirip tarihin bu ünlü karşılaşmasını tüm şaşırtıcı ve yanıltıcı hamleleriyle adım adım burada bir kez daha baştan sona oynamayı uygun gördüm. Coğrafi anlamda okurlarımdan tek beklentim, çoktan tamamlanmış atlaslarımızdan edindikleri tüm coğrafya bilgisini şimdilik unutmaları, kafalarının içindeki haritadan Amerika kıtasının biçimini, görünümünü, hatta varlığını bile tamamıyla silmeleri. Çünkü sadece o yüzyılın karanlığını, muğlaklığını ruhuna yerleştirmesini bilenler, söz konusu neslin, o zamana dek sonsuza kadar uzandığı düşünülen ufukta, yabancı bir dünyanın silueti belirmeye başladığında kapıldığı heyecan ve şaşkınlığı paylaşabilir. İnsanlık yeni bir şey bulduğunda ilk iş olarak onu adlandırmak; coşku duyduğunda da şevkini dudaklarından kopan sevinç nidalarıyla duyurmak ister. Bu nedenle rüzgârın, insanlığın suratına ansızın bir isim çarptığı gün, şanslı bir gündü; insanlık da haklılık ya da haksızlık soruları sormadan, bu çınlayan ve titreşen sözcüğü alıp keşfettiği yeni dünyasını yeni ismi olan “Amerika” ile selamladı.
 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
Sonuç olarak neden bu isim verilmiş hala anlayamadım.

merhaba bu arada :)
 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
Başlığa bakıp bir giriş olduğunu akletmeliydim pardon :) listem uzun ve ben çok yavaşım ama ön inceleme yapayım.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Başlığa bakıp bir giriş olduğunu akletmeliydim pardon :) listem uzun ve ben çok yavaşım ama ön inceleme yapayım.

İlk yanlışlık; yani komedyamızın ilk perdesi, Vespucci’nin adının, bütün dünyanın bu yeni toprakları Kolomb’un değil de Vespucci’nin keşfettiği zannına kapılmasına yol açacak şekilde, Paesi retrovati kitabının başlığında yer verilmesiydi.
İkinci yanlışlık; yani ikinci perde, bir dizgi hatası sonucu Latince baskıda “Lariab” yerine “Parias” sözcüğünün geçmesi, bunun üzerine Amerika anakarasına ilk olarak Kolomb’un değil, Vespucci’nin ayak bastığının iddia edilmesiydi.
Üçüncü yanlışlık; yani üçüncü perde, Vespucci’nin yazdığı otuz iki sayfa sebebiyle yeni kıtaya “Amerika” adının verilmesini öneren taşralı genç bir coğrafyacının yaptığı yanlışlıktı. Üçüncü perde kapanıncaya kadarsa olaylar tipik bir kibar dolandırıcı komedyasındaki gibi gelişmiştir. Amerigo Vespucci tam bir kahraman, şaibesiz bir kişiliktir, bir kahraman karakteriyle hâkimdir sahneye. Ancak dördüncü perdede ilk kez ondan kuşkulanılır; akabinde kimse onun bir kahraman mı, yoksa bir dolandırıcı mı olduğunda karar kılamaz hale gelir. Buradan da anlaşılıyor ki, yüzyılımızda geçen beşinci perdede, yaratıcı bir düğümle birbirine bağlanmış olaylar yumağının sökülmesi ve sonunda her şeyin eğlenceli ve nihai olarak çözülebilmesi için gerilimin beklenmedik bir biçimde yeniden artması gerekmektedir.
Neyse ki tarih mükemmel bir drama yazarıdır; tragedyalarında olduğu gibi komedyalarında da parlak bir son bulmakta son derece yetkindir. Dördüncü perdeden bu yana, Vespucci’nin Amerika’yı keşfetmediğini, anakaraya ayak basan ilk kişi olmadığını, onu Kolomb’un rakibi kılan o meşhur ilk seyahate asla çıkmadığını biliyoruz. Fakat sahnedeki bilgeler hâlâ Vespucci’nin diğer seyahatlerinden hangilerinin gerçekleşip hangilerinin asla gerçekleşmediği üzerine tartışadursunlar, ansızın sahneye bir adam çıkıp söz konusu otuz iki sayfanın bizim bildiğimiz haliyle Vespucci tarafından yazılmamış olduğu ve dünyayı heyecana gark eden bu yazıların, Vespucci’nin elyazmalarının en kaba biçimde suistimal edilerek sorumsuzca ve keyfî bir biçimde derlenerek oluşturulmuş farklı bir metin olduğu savını ortaya atmıştır. Adı Profesör Magnaghi olan bu kişi, denklemi tersine çevirerek yeni baştan kurmuştur. Diğerleri Vespucci’nin en azından üzerinde adı yazan kitapların yazarı olduğunu baştan kabul edip sadece burada adı geçen seyahatlere çıktığından kuşku duyarken Magnaghi, Vespucci’nin aslında seyahate çıktığını ancak bu kitapları elimizdeki halleriyle yazdığının şüphe götürür olduğunu ileri sürmüştür. Yani Vespucci yapmadığı işler için ün peşinde koşmamış, başkaları onun adıyla dolandırıcılık yapıp bunları kâğıda aktarmıştır. Bu nedenle Vespucci’yi doğru değerlendirmek istiyorsak basılmış iki ünlü eseri Mundus Novus ve Quatuor navigationes’i bir kenara bırakıp savunucuları tarafından kısa yoldan sahte olarak damgalanmış üç mektup üzerine yoğunlaşmalıyız sadece.

-Kitaptan alıntı-

*********

Kısaca özetlemek gerekirse o dönem basılan broşür ve kitaplarda Kolomb yerine Vespucci'nin adı yazıldığı için hiç görmediği bir kıtanın keşfini yapmış gibi tanınmış ve haberi olmadan o kıtaya ismi verilmiştir. Yazmadığı yazılar da kendisininmiş gibi aktartılmıştır.

 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
Kısaca özetlemişsin teşekkür ederim.Huzursuzluğun kitabındayım (ben de amerikayı yeni keşfediyorum) .aynı hızla bitirip anlarım umarım.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Kısaca özetlemişsin teşekkür ederim.Huzursuzluğun kitabındayım (ben de amerikayı yeni keşfediyorum) .aynı hızla bitirip anlarım umarım.

Huzursuzluğun Kitabı'nı ben de okumaya niyetliyim fakat sayfa sayısı gözümü korkuttu:) Zaman problemim var şu aralar yine de fırsat yaratmaya çalışacağım.

Özetlemeye çalıştım fakat kitapta çok fazla detay var. Tekrar toparlamaya çalışırsam; Kıtaya ilk ayak basan 1492-1493 yılları arasında Kolomb ve 1497'de İngiltere'den yola çıkan Sebastian Cobat isimli bir denizciymiş. Vespucci ise Floransalı bir tüccar olarak yaşamını devam ettirirken, dünyanın görmediği yerlerini merak ederek ticaret hayatına son veriyor. 1499-1500 yılları arasında Kastilya Kralı'nın batıda yeni topraklar arayışı sebebi ile çıkardığı 4 gemiye, yine kralın istediği doğrultusunda katılıp, bu keşfe dahil oluyor. Kıtanın hangi bölümüne ayak bastığı ya da hiç basmadığı net olmamakla beraber işin en komik tarafı Kolomb'un da öldüğü ana kadar gittiği yerin Hindistan olduğunu zannetmesidir yani Kolomb öldüğü zaman gittiği yerin Guanahani ve Küba adaları olduğunu hiç bilmeden ölmüştür. Yaşamı boyunca yine gittiği yerlerden Küba'nın Çin, Haiti'nin de Japonya olduğunu iddia etmiştir. Vespucci 1500'lü yıllarda Yeni Dünya'ya ayak basmışsa bile ilk ayak basanın yaklaşık 8 yıl öncesi Kolomb olduğu kayıtlara göre kesindir. O dönem yaşanan kargaşa, broşür ve kitaplar sebebi ile ve yine Kolomb'un gittiği yeri Hindistan zannetmesi sonucu Kolomb atlanmış, Vespucci ön plana çıkmıştır. Vespucci öldüğünde tüm bunlardan habersiz yaşamını yitirmiş, çok sonra adı kıtaya verilmiştir. Kolomb da aynı şekilde "Yeni Dünya"yı keşfettiğinden habersiz yaşama veda etmiştir.
Büyük bir keşif yapıp habersizce yaşama veda etmek de kaderin cilvesi olmalı tabii o günün koşullarında bu yaşananlar normal sayılır. Sonrasında yaşanan katliamları görmemiş olmaları da isabet olmuştur belki.
İşgaller günümüzde şekil değiştirdi fakat barbarlık her dönem aynı.

Zweig'in kitaplarını ilgi ile okuyorum, ara ara paylaşmaya devam edeceğim. Kitaptan son bir alıntı daha yapayım.

****

1512 yılında az sayıda insanın eşlik ettiği tabut, Sevilla’daki bir kiliseden kent mezarlığına taşınmaktadır. Dikkat çekici, şaşaalı bir defin töreni değildir bu; belli ki ne zengin ne de asil birinin cenazesidir. Kralın bir görevlisi, ebedi istirahatgâhına götürülmektedir; adı Despuchy ya da Vespuche’ dir. Bu yabancı kentteki hiç kimse, defnedilen adamın, dünyanın dördüncü kıtasına adını verecek kişi olduğunun farkında değildir, tarihçiler ve tarih yazıcıları bu önemsiz kişinin vefatı hakkında tek kelime bile yazmaz; oysa aradan otuz yıl geçmeden tarih kitaplarında Amerigo Vespucci’nin 1534’te Asor Adaları’nda öldüğü yazacaktır. Amerika kıtasının vaftiz babası, kimsenin dikkatini bile çekmeden defnedilir; tıpkı 1506’da, İspanya’da, Valladolid’de tabutuna eşlik eden hiçbir kral ya da dük olmadan sessizce son yolculuğuna uğurlanan ve yine çağdaşı hiçbir tarih yazıcısının ölümünü dünyaya duyuracak kadar önemli bulmadığı Yeni Hindistan’ın Amirali Kristof Kolomb gibi.

Valladolid ve Sevilla’da iki suskun mezar. Yaşamları boyunca birbirlerinden kaçınmadan ya da nefret etmeden sık sık karşılaşmış iki adam. Her ikisi de aynı yaratıcı merakın ruhuyla beslenmiş, ilerledikleri yolda birbirlerine dürüstçe ve yürekten yardım etmiş iki adam. Oysa mezarları üzerinde kıyasıya bir kavga başlamıştır. Kendilerinin haberi olmadan birinin şanı, diğerininkiyle mücadeleye tutuşmuştur; yanlışlık, anlayışsızlık, araştırma merakı ve kişisel inat, iki büyük denizci arasında, yaşamlarında var olmayan bir rekabeti her defasında yeni baştan alevlendirecektir. Fakat iki adam, mezarlarının üzerinden anlaşılmaz sözlerle uçup giden rüzgârı nasıl duymuyorlarsa tüm bu kavga gürültüden de haberdar olmayacaktır.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83

İşgaller günümüzde şekil değiştirdi fakat barbarlık her dönem aynı.

Zweig bu sözü kendisi mi söyledi ,öyle ise okumam için popularitesi dışında esaslı bir gerekçe olur benim için.

Hayır, mavi yazılar benim kitap geneli hakkında özet aktarımım ve kendi yorumum. İşgaller hakkında kitapta çok detaylı bilgi vermemiş fakat kıtada yaşayan yerlilerin huzur dolu yaşamına vurgu yapmış. Özelllikle Vespucci, bu keşif gezilerini hem yeni yerler görmek hem de yeni ticaret olanakları aramak için yapmış, belki de o kıtaları işgal edecekleri aklının ucundan bile geçmiyordu ve kendisi de yokluk içinde yaşayıp, ölmüş.

Zweig'in kitapları arasında özellikle;

Kendileri İle Savaşanlar [Kleist, Nietzsche, Hölderlin]
Üç Büyük Usta [Balzac, Dickens, Dostoyevski]
Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar [Casanova, Stendhal, Tolstoy]
Şeytanla Savaş [Hölderlin, Kleist ve Nietzsche]

kitaplarını da tavsiye ederim.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst