Ahlak Felsefesi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Disiplinler kategorisinde fides tarafından oluşturulan Ahlak Felsefesi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 20,232 kez görüntülenmiş, 51 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Disiplinler
Konu Başlığı Ahlak Felsefesi
Konbuyu başlatan fides
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Quotes

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Ahlak Felsefesinin konusu insanın hareketleri,yapıp etmeleridir.İnsanın yalnızca iradeli hareketleri ahlak felsefesinin konusudur.
Ethik: İnsanın ahlaksal davranışları ile ilgili sorunları ele alan felsefe dalıdır.

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

İYİ:İnsanın yapması gereken davranışlardır.Ahlakça değerli olandır.
KÖTÜ:İnsanın yapmaması gereken davranışlardır.
ÖZGÜRLÜK:İrade ile “iyi” ve “kötü” davranışlardan birisini seçme gücüdür.
ERDEM (FAZİLET):İyi olana yönelmedir.
SORUMLULUK:İnsanın kendi eylemlerinin ya da yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir.
VİCDAN:Tutum ve eylemlerimizin ahlakça değerli olup olmadığını yargılama bilincidir.Bir çeşit iç mahkemedir.
AHLAK YASASI:uyulması ahlak açısından gereken,genel-geçer kurallardır.
AHLAKİ KARAR:Ahlak kurallarına özgürce uymaktır.
AHLAKİ EYLEM:Ahlaka uygun davranışı gerçekleştirmedir.Ahlaka uygun eylem davranış olarak dışa yansır.Eylemin dışa yansımayan yönü ise tutumdur.

ÖRNEK:Derse geç gelen öğrencinin öğretmene gerekçeyi belirtirken doğruyu söylemesi “İYİ”, yalan söylemesi “KÖTÜ”, bu davranışlardan birini seçmesi “ÖZGÜRLÜK”, Doğru söylemeyi seçmesi “ERDEM” dir.


AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL SORULARI

1-Ahlaki eylemin amacı var mıdır?Varsa nedir?
2-Toplumca belirlenen,insana zorla kabul ettirilen eylem biçimleri gerçekten “iyi” midir?
3-İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür?
4-İnsanın doğası ahlaklı olmasına elverişlimidir?
5-Tüm insanların ortaklaşa benimseyebilecekleri evrensel ahlak yasaları var mıdır?


İNSAN AHLAKİ EYLEMDE BULUNURKEN ÖZGÜR MÜDÜR?

Ahlak konusunda bazı filozoflar,insanın özgür olduğunu, bazı filozoflar özgür olmadığını savunur.

1-Özgür olmadığını savunanlar:

DETERMİNİZM (gerekircilik);
Deterministlere göre, insanın irade ve eylemleri içten ve dıştan gelen nedenlerle belirlenmiştir.Bireyin içinde bulunduğu şartlar iradeyi belirler ve kişinin özgür karar vermesini engeller. Bu nedenle insan ahlaksal eylemde özgür değildir.


2-Özgür olduğunu savunanlar :

İNDETERMİNİZM (gerekirci olmayanlar); İndeterministlere göre,insan ahlaki eylemde tamamıyla özgürdür.İnsan kendini özgür hissettiği için toplumdaki ahlak yasalarına özgürce uyar.

Bu görüşlerden her ikisi de insan gerçekleri ile bağdaşmadıklarından üçüncü bir görüş ortaya çıkmıştır.

OTODETERMİNİZM: Otodeterministler, iradeyi ve ahlaki eylemleri bir kişilik ürünü olarak görürler. İnsan bilgi birikimini zenginleştirerek,kişiliğini geliştirerek ve aklını kullanarak özgürleşmiştir. Sonuç olarak kişiliği gelişmiş olanlar, gelişmemiş olanlardan daha özgürdür.


AHLAK YARGISINI DİĞER YARGI TÜRLERİNDEN AYIRAN NİTELİKLER

Bir iddiayı dile getiren söz dizisine yargı denir. Yargılar ikiye ayrılır;

1-Gerçeklik yargıları; Nesneler dünyasına ilişkin yargılardır.Kişiden kişiye değişmez nesneldir.”Doğru” ve ya “yanlış” olurlar.

2-Değer yargıları; Bir gerçekliği değil, bir değerlendirmeyi içeren yargılardır,özneldir.Kişiden kişiye değişir.Değer yargılarının alanı geniştir.

Mantık yargıları-“doğru”,yanlış”
Sanat yargıları-“güzel”,”çirkin”
Din yargıları –“sevap”,”günah”
Ahlak yargıları-“iyi”,”kötü” şeklindedir.

Bilim yargıları herkes tarafından kabul edilir,din yargıları (o dine inana kişilerce kabul edilir ve kişilere göre) değişmez,ahlak yargıları değişir.


ETİK’İN PROBLEMATİĞİ VE YAKLAŞIMLAR


A- KİŞİ VİCDANI KARŞISINDA EVRENSEL AHLAK YASASININ OLUP OLMADIĞI PROBLEMİ


1-EVRENSEL AHLAK YASASININ VARLIĞINI REDDEDENLER


a)HEDONİZM (haz ahlakı): Kurucusu Aristippos’tur.O’na göre haz veren şey “iyi”,haz vermeyen “kötü”dür.İnsan sadece kendi yaşadığı hazzı bilebilir.Başkalarının hazzını bilemez.Bu nedenle evrensel ahlak yasası yoktur.


b)Fayda ahlakı: Bireye yarar sağlayan davranış “iyi”,sağlamayan “kötü”dür.Yararlı olan kişiden kişiye değiştiği için evrensel ahlak yasası yoktur.


c)Bencillik (egoizm):Bencillik, başkalarını dikkate almadan sadece kendi çıkarını düşünme anlamına gelir.İnsanın yalnızca kendi “ben”ine uygun olanı “iyi”nin ölçütü sayan düşüncedir.

Hobbes’a göre insanı yönlendiren ‘kendini sevme’ ve ‘kendini koruma’ içgüdüsüdür.Bu yaklaşıma göre evrensel ahlak yasası yoktur.


d)Anarşizm: Başta devlet olmak üzere tüm baskıcı kurumların ortadan kalkması gerektiğini öne süren öğretidir.Temsilcisi Max Stiner ‘dir.Evrensel ahlak yasasını reddeder.O tüm ahlaki değerlerin bir takım soyutlamalardan ibaret olduğunu düşünür.


e)F.Nietzche: O’na göre yapılması gereken;insanlığı ahlaktan kurtarmaktır.İnsan doğasına yaraşan, güçlü,korkusuz,acımasız olmaktır.Oysa tüm ahlaklar insanın güdülerini köreltir,onu pasifliğe yöneltir.
Nietzche’ye göre;toplumda iki tür insan ve bunların oluşturduğu iki tür sosyal sınıf vardır. Birincisi Halk Sınıfı;sürü durumundadır.Din ve ahlak kuralları bu sınıf için yeterlidir.İkincisi Seçkin Sınıf;Seçkin sınıfa yakışan ahlak, insanın doğasına uygun olan,bireyci,bencil,acımasız ahlaktır.Amaç,”üstün insan”a ulaşmaktır.Üstün insan; sıradan,korkak,zayıflığı öğütleyen vicdan ahlakından kurtulup “iktidara doğru giden güç”ahlakına ulaşmakla oluşur.O’na göre “güç” enyüce iyi;yenilgi,kaybetmek,zayıflık ise kötüdür.İnsan için gerekli olan güçlü olmaktır.


f) J.P.Sartre(Existansiyalizm-varoluşçuluk): İnsanın kendi varoluşunu ancak özgürce davranarak gerçekleştirebileceğini savunur.Ancak bu özgürlük sınırsız değil,sorumlulukla belirlenmiştir.Sartre’a göre insan insanlığını kendisi yapar,değerlerini kendisi yaratır,yolunu kendisi seçer.Bu nedenle seçiminde tek başınadır ve sorumluluklar da kendisinindir.


2-EVRENSEL AHLAK YASASININ VARLIĞINI KABUL EDENLER


a)Ahlak Yasasının Varlığını subjektif (öznel) Temelde Açıklayanlar
Bu düşünceyi savunanlara göre evrensel bir ahlak yasası vardır.Ancak bu yasa varlığını insandan,insanın özel dünyasından alır.İnsanın karşısına bir buyruk biçiminde çıkar. Dürüst ol,insanları sev,.... gibi.

Utilitarizm (Faydacılık) J.S.Mill J.Bentham: Onlara göre insan doğası gereği acıdan kaçınır,hazza yönelir,mutluluğa erişmek ister.Ancak kişinin mutluluğu,çevresindeki insanların mutluluğu ile ilişkilidir.Kişi mutluluğu ancak üyesi bulunduğu yarar sağlayan şeyi yapmakla bulabilir.O halde; ‘tek insan için değil,herkes için faydalı olan’ yasa olarak kabul edilmelidir.
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Ahlak Felsefesi

Sade'ın Ahlak Felsefesi

Bütün zamanların en sapkın yazarlarından olan Marquis De Sade, bir edebiyatçı olduğu kadar bir felsefecidir aynı zamanda. Onun, tekrarlamalar ve rakamsal obsesyonlarla dolu, uzun diyaloglarla (Platon da diyaloglarla yazıyordu) felsefi görüşlerin tartışıldığı metinleri aslında Aydınlanma Çağı'nın felsefe klasikleri arasında sayılabilir.
sade1.jpg


Swinburne'e göre Sade'ın lanetli sayfalarında titreyen nefes, kasırgalarla ortalığı allak bullak etmeye hazırdır. Biraz daha yaklaştığınız zaman çamurlara bulanmış bu kanlı leşte evrensel ruhun atardamarlarını bulursunuz: Oralarda tanrısal kan dolaşır. Çirkef göğün mavisini yansıtan bu pis sularda Tanrı'ya ait bir şeyler vardır. (1) Bu sayfaların lanetli olduğu ve Sade'ın yapıtının kanlı bir leşi andırdığı kesindir. Orada, insani tahayyülün tasavvur edebileceği en sıradışı, en sapkın ve akıl almaz deneyimler ifade edilir. Cinsellik, şiddet ve her türden yasak-aşımı Sade�ın yapıtlarında iç içe geçmiştir. Tipolojik olarak iki ayrı karakter kümesi vardır. Bir tarafta, kendi hazları ve kural tanımaz mutlulukları için, �özgürce� eyleyerek, tüm toplumsal ilkeleri, değerleri ve erdemleri ayaklar altına alan ve bu eylemleri sonucunda sürekli kazançlı çıkan, galip olan kişiler yer alır. Onlar din adamı, soylu, iş adamı veya devlet yetkilisi olabilirler. Statülerini kendi amaçları için sınırsızca kullanmaktan çekinmezler. Diğer yanda ise erdemliler vardır. Onlar kurbanlardır. Hayatları boyunca İsa�nın öğretisine göre, erdemlerle donanmış olarak yaşamışlardır. Kendilerine tokat atıldığında diğer yanaklarını çevirirler. Fakat, bu tokatların sonu bir türlü gelmez! İşkenceler ve cinayetlerle dolu kitaplar boyunca Sadik roman kahramanları ve kurbanlar saatlerce felsefi konuları tartışırlar. Sade görüşlerini bu diyalogsal yapı içinde kahramanlarına söyletir. Ve bu, sonuçları ve uygulamaları ne kadar ürpertici olursa olsun bir ahlâk felsefesidir. Sade Nietzsche üzerinden 20. ve 21. yüzyılın postmodern felsefesine doğru uzanan bir yeni ahlâk önermektedir. Bu ahlâkın Weber'in sorunsallaştırdığı Protestan ahlâkından daha fazla kapitalizmin ruhuna uygun düştüğü düşünülebilir. Kapitalist sermaye birikiminin sınır tanımazlığıyla Sade'ın yine sınır tanımayan haz deneyimlerinin birikim rejimleri arasında bir tekabüliyet var gibi durmaktadır.

Marquis De Sade'ın birbirinin aynısı (ve bu yönüyle ne kadar edebi karakter oldukları da tartışılabilecek) karakterlerinden birisi olan Don Severino, Justine'e seslenirken bu yeni ahlâkın temel ilkelerini dile getirmektedir: �...Dürüstlük mü? Biz bunu bilmeyiz; insanlık mı? Tek zevkimiz her türlü kuralı yıkmaktır; din mi? Bizim için boş bir inanç, dini tanıdıkça daha çok aşağılıyoruz; yakınlık... Arkadaşlık... Adaletlilik? Bunlardan hiçbiri yok burada sevgili kızım; burada egoizm, acımasızlık, ahlâksızlık ve en üst düzeyde inançsızlıktan başka bir şey bulamayacaksınız...� (2) Bataille'ın da belirttiği gibi Sade'ın eserlerindeki canavarlık bunaltıcıdır; anlamı yaratan da bu sıkıntıdır.� (3) Karanlık kişiler, toplumdan uzak, yalıtılmış, gizli mekânlarında ( Sodom�un 120 Günü�nde bu mekân uçurumlar arasında doğal bir hapishaneyi andıran Silling Şatosu�dur. Şatoyu çevreleyen duvarlar ve su kanalı da bu izolasyonu pekiştirmektedir) adeta dinsel bir sorumluluk duygusuyla canavarca eylemlerini gerçekleştirirler. Sürekli olarak tekrarlar ve rakamsal obsesyonlar söz konusudur. Kaç kere kırbaç atıldı, kaç kez hangi türden bir acı verildi; sıralamalar, kurbanların sayısı, vs. çok önemlidir. Bu, apaçık ibadetleri andırmaktadır. Tüm ibadet ritüelleri rakamlara dayanır ve tekrarlamaları içerir. Sade�ın �ateistliği� ve �sekülerliği�yle başları dönmüş olan bugünün bazı entelektüelleri ondaki bu dinsel/mistik boyutu göremezler. Belki de fazlasıyla içeriden yapılan yorumlamalar Sadist ahlâk felsefesinin bütününü görebilecek ve eleştirebilecek yeterli mesafeyi koruyamamaktadır.

Ali Akay'ın da vurguladığı gibi, Sade romanlarında (her zaman olmasa da) kurbanın gözünden, onun bakış açısından yola çıkarak bir anlatım oluşturur. (4) Kurbanın duyguları ve deneyimlerine dair düşündükleri önemlidir. Yazar bir objektif anlatıcı olarak öyküyü sunduğunda ise bir söylem önerir ya da yarattığı kahramanların fikirlerini savunur görünmemektedir. Hatta (belki de bir parodi olarak) ortalama ahlâki kurallara dayanan bir eleştiriyle taşkın kahramanlarının eylemlerini kınadığı da görülür. Sade kurbanlarına acımaktadır. Şöyle der: �...Yazık, böylesi bir ıssızlıkta ne kural ne de din tanımayan, suçla eğlenen ve tutkulardan başka kaygısı olmayan ve iğrenç şehvet oyunlarının imparatorluk yasalarından başka ölçü tanımayan bir şehvet düşkününün insafına kalan bahtsıza bin kere yazık!...
sade3.jpg


Ahlâk felsefesi dendiğinde akla sadece çağlar boyu evrensel hümaniter değerler olarak kabul edilmiş, genel iyi ve doğruların dile getirilmesi anlaşılmamalıdır. Tanrının ve dinlerin söylemiyle örtüşen bir �iyilik ahlâkı�nın (Nietzsche�ye göre köle ahlâkı) karşısına koyulan bir kötülük felsefesi yine ahlâk felsefesi alanı içinde problemlerini tartışmaktadır. Özellikle Sade, Nietzsche, Baudelaire, Poe, Kafka, Genet, Bataille ve Burgess gibi felsefeci, şair ve yazarlar aynı kötülük ve sapkınlık çizgisini paylaşırlar. Bu bir kaçış çizgisi olarak görülebilir (Deleuze-Guattari). Bu felsefenin Aydınlanma geleneği ve Modernizmle ne türden bir bağlantısı olduğu sorulabilir. Yaygın bir retorik olarak Aydınlanma hep hümanizmle, insanın yaşamını daha iyi, daha olumlu ve özgür yönde geliştirmek amaçlarıyla birlikte ele alındı. Şimdi, insanlara yönelik haz temelli şiddetin, tahakküm ilişkilerinin ve zorbalığın nasıl bir Aydınlanma oluşturduğu problemi gündeme gelecektir. Öncelikle, Aydınlanmanın tahakküm ilişkileriyle bir çelişkisi yoktur. Bunu netleştirmek gerekir. Aydınlanma hareketi hiçbir zaman �aşağıdan�, bir taban hareketi olarak gelişmemiştir. Aydınlanma projesi başlangıcından bugüne tahakkümün ve iktidarın olumlanmasını içinde barındırmıştır. Adorno ve Horkheimer�a göre Aydınlanma Düşüncesi'nin doğuşundan Nazizme doğru uzanan bir hat vardır. Marquis De Sade da pekâla bu hattın içinde görülebilir. Fakat çok temel bir farkla: Sadik kahramanların tahakkümü ve şiddeti, nesneleri olan insanların hayatının daha olumlu ve yaşanabilir doğrultuda geliştirilmesi iddiasıyla uygulanmaz. Burada söz konusu olan, Sadist eylemi gerçekleştiren öznenin kendi özgürlüğü ve bu özgürlüğün Hıristiyanlığın ve tüm toplumsal/geleneksel değer yargılarının denetiminden azade olarak yaşanmasıdır. Ulusların, ülkelerin, kıtaların ve giderek tüm dünyanın dönüştürülmesi şeklinde beliren majör Aydınlanma projesine (ya da projelerine) karşı minör bir aydınlanma girişimi... Eğer Aydınlanma düşüncesinin ve pratiğinin temel meselelerinden birinin dinle hesaplaşmak ve onu sorgulamak olduğu kabul edilecekse, Marquis De Sade�ın yapıtlarının tamamı bu konuya adanmış gibidir. Din, dinsel ilkeler, kurallar ve din adamları sürekli olarak topa tutulur. Yazar, Justine/Erdemin Felaketleri'nde doğanın kendi kendine yettiğini ve bir yaratıcıya ihtiyacı olmadığını iddia eder. (6) Doğanın her türlü üretimi, onu belirleyen kanunlar sonucu ortaya çıkan etkilerdir; etkinliği ve sürüp giden tepkiselliği, özünde bir hareket gerektirir ve bir Hükümdar�ın bu harekete gereksiz unsurlar katmasına ihtiyaç duyulmamaktadır. Sade'a göre tüm dinler ikiyüzlülüğün izlerini taşımaktadır. Justine�de Bressac Kontu, yazarın din anlayışını ortaya koymaktadır: Mantığı ortadan kaldıran sırlar, doğayı hiçe sayan dogmalar ve alay ve tiksintiden başka bir şey uyandırmayan grotesk törenler. Bunlar arasında aşağılanmayı ve nefretimizi özel olarak hak eden ise Therese, içinde doğduğumuz söylenen bu barbar Hıristiyanlık yasaları değil midir? En dayanılmazı bu değil mi?... Kalbimizi ve ruhumuzu bu kadar tiksindiren başka bir din olabilir mi? (7) Sade metinlerini özellikle Hıristiyanlığı karalamak ve İsa�nın sahip olduğu öne sürülen vasıfları reddetmek üzere yazar. Yarattığı karakterler Hıristiyanlığın sembollerine ve prensiplerine sürekli olarak taarruz ederler. İsa bedeninde cisimleştiği iddia edilen Tanrı�ya karşı sanki Şeytan Sade'ın bedeninde düello ediyor gibidir. Sade, yüzyıllarca Şeytanla ilişkilendirilen insan ruhunun karanlık köşelerini savunmuş ve felsefesini bu lanetlenmiş bölgede inşa etmiştir.
sade4.jpg


Nietzsche bir sonraki yüzyılda anlaşılacağına inanıyordu ve bir bağlamda gerçekten de böyle oldu. Birileri onu anladıklarını söylediler ve kendi seslerinde onu anlattılar. Sade ise anlayış ve anlaşılmayı hiç beklemiyor gibiydi. O lanetlenmiş olduğu bilinciyle yaşıyordu ve bu yazgıyı değiştirmek gibi bir hedefi yoktu. Ümitsizdi ve cezaevlerinde, tutsak olarak geçen günlerinde gelecekten bir beklentisi yoktu. Üstelik Fransız Devrimi'nin çalkantıları sırasında çok değer verdiği Sodom�un 120 Günü�nün elyazmalarını da kaybetmişti. Sağlığında onları bir daha hiç göremeyecek, bunlar ancak rastlantılar sonucu bulunacak ve ölümünden sonra yayınlanacaktı. Yaşadığı bu trajedi tıpkı Gestapo'dan kaçarken alıntı yaptığı defterleri kaybeden ve bir anlamda entelektüel açıdan, asıl intiharından önce ölen Walter Benjamin'in yaşadıkları gibidir. Durumu kabullenmişti ve vasiyetinin de ifade ettiği gibi tam anlamıyla yok olmayı arzuluyordu. Kendisine ait toprakların ücra bir köşesine gömülmek istiyordu. Çaresizlik içinde şunları yazmıştı: �Kapatıldıktan sonra çukurun tam üstüne meşe palamutları dikilsin; söz konusu çukurun bulunduğu toprak parçasına ağaç dikilmesini ve koruluğun, önceden olduğu gibi ağaçlarla kaplanmasını istiyorum; ne toprakta mezarımdan en küçük bir iz kalmalı ne de insanların hafızasında bana dair bir anı.� (8)

Her ne kadar o adının dahi insanlığın hafızasından silinmesini arzulasa da, adı bir dizi psiko-patolojinin genel adı olarak psikiyatri literatürüne geçti. Romanları birçok dile çevrildi ve best seller�lar arasında yer aldı. Yazgının bir diğer oyunu! Sade eğer bugün yazsa, kitaplarını kamuya açık mekânlarda imzalayan popüler bir yazar olurdu ve anlattığı �aşırı� deneyimler post-sadist dünyanın modern aşırılıkları yanında belki de biraz nahif kalırdı.

Adını silmek isteyen yazar belki bunu bir yönüyle başaramadı ama başka bir açıdan bu süreç fazlasıyla gerçekleşti. Sade esasında bir felsefeciydi, ama bu yönüyle düşünce tarihi yazarlarının dikkatini çekemedi. Bataille�ın da ifade ettiği gibi o Kötülüğü seviyordu ve bütün eserlerinde Kötülüğü, arzu edilebilir bir şey haline getirmek istiyordu; sevdiği için onu ne kınayabiliyor, ne de olumlayabiliyordu: Sade�ın anlattığı sefih filozoflar da kendilerince aynısını yapıyorlardı; ama yararlarını övdükleri eylemlerden, onların lanetli yanlarını çekip çıkaracak bir ilke bulamadılar, bulamazlardı da...� (9) Fakat Sade bunu yaptı ve Sadik eylemlerin lanetli yanlarını ortaya çıkaracak ilkeyi felsefi olarak ortaya koydu. Platon bir filozoftu ve Sade gibi diyaloglar yazıyordu; Marx felsefesini felsefeden uzak gibi görünen bir dilin (ekonomi) grameri içinde kurdu ve anlattı; Nietzsche�nin de diyalogları ve imgeleri vardı. Bir filozof daima oldukça soyut olan fikirleriyle hayat arasında bir bağ kurmayı arzular (praksis). Sade�da felsefenin hayatla temas kurduğu bağlar ve dolayımlar edebi praksis içinde tezahür ederler. Fakat bu onu, bir edebiyatçı olmaktan daha az felsefeci yapmaz.

Burada amacımız ahlâk felsefesi adına bir öneride bulunmak değil, Marquis De Sade�ın yapıtının (bir tür karşı-ahlâk felsefesi formunda) Ahlâk Felsefesi denen alan içinde olduğunu tanıtlamaktı. Felsefi araştırmalarda Nietzsche'ye ve ardıllarına uzanan çizginin Sade�dan başladığını görmek ve göstermek önemli bir tarihsel ve kuramsal boşluğu dolduracaktır.


Dipnotlar:
1. Swinburne�den Aktaran Georges Bataille, Edebiyat ve Kötülük, Çev: Ayşegül Sönmezay, Ayrıntı Yay., İstanbul, 1997, s. 80
2. Marquis De Sade, Justine/Erdemin Felâketleri, Çev: Birsel Uzma, Çiviyazıları, İstanbul, 2000, s. 152
3. Georges Bataille, a.g.y., s. 92
4. Bkz. Ali Akay, Minör Politika, Bağlam Yay., İstanbul, 2000
5. Maquis De Sade, Sodom�un 120 Günü, Çev: Birsel Uzma, Çiviyazıları, İstanbul, 2000, s. 62-63
6. Marquis De Sade, Justine/Erdemin Felâketleri, s. 69-70
7. a.g.y., s. 89-90
8. Bkz. Georges Bataille, a.g.y., s. 86
9. a.g.y., s. 87

Kubilay Akman
Araştırma Görevlisi, Anadolu Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü
 

Sancho Panza

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2008
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Ynt: Ahlak Felsefesi

Herkes için aynı ahlak mı?...
Zırvalık...
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Ynt: Ahlak Felsefesi

Sancho Panza ' Alıntı:
Herkes için aynı ahlak mı?...
Zırvalık...
Arkadaşlar burada "tek kelimelik" ya da "tek cümlelik" mesaj yazma modasını kapatalım. Burası felsefe üzerine çalışmaların yapıldığı, paylaşımı esas alan; fikir üretmek, düşünmek ve düşündürmek amaçlı çalışmaların yapıldığı bir forum.

Sancho Panza şimdi sen neye göre zırvalık dedin? Ne düşündün? Ne ürettin ki nerden zırvalık diyorsun?
Bize de ki "evrensel ahlak kuralları saçmadır şu yüzden" anlayalım seni.Ben nerden bileyim ne düşündüğünü ne anlatmak istediğini?
Yanılmıyorsam Güney Kore de bir bayanın, erkeğin karşısında sigara içmesi çok ayıp olarak karşılanır. Etik görülmez. Ama biz de değil.Bu sadece bir örnek.
Sen de açıklama yaparsan bize, daha sağlıklı bir iletişim kurarız.
İyi forumlar...
 

Sancho Panza

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2008
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Ynt: Ahlak Felsefesi

Özür dilerim fides birileri bir yerlerde ahlaktan bahsedince çok kızıyorum.
Aslında bu konuyu senin dediğin gibi uzun uzun açıklamak, anlatmak isterdim ama inan nereden başlayacağımı nasıl anlatacağımı hiç bilmiyorum.Zaten bu konuyu burada tartışmaya açamam bazı ahlak hayranları mutlaka -sokratik tartışma sistemini kullanarak- kendilerini haklı çıkardıklarını zannedeceklerdir.
Bildiğim bir şey var o da uyulması gereken tek kurallar bütününün tabiat kuralları olduğu...
Bu konuyu özel olarak tartışmak istersen msn adresimi profilimde belirttim.
Teşekkürler...
 

laberesa

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
25 Ocak 2009
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: Ahlak Felsefesi

Teşekkürler çok güzel bilgiler vermişsiniz.Ben bunların bir tanesi üzerinde durmak isterim.Anarşizm.Anarşizm günümüzde insanlar tarafından yanlış anlaşıldığı kanısındayım.Anarşizme bir felsefi görüş olarak değil de siyasi görüş olarak nasıl ele alınabildiğine şaşmaktayım doğrusu.Anarşizm denilen mesele insanın kendi içinde yaşaması gereken dışarıya vurmaması gereken bir mesele olarak görüyorum
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Ynt: Ahlak Felsefesi

laberesa ben de anarşizmin hem felsefik hem de siyasi olarak görüldüğünü ve görülmesi gerektiğinden yanayım.Her ideolojinin bir felsefesi vardır. Anarşizmin felsefi boyutuna hep saygı duymuşumdur. .Anarşizm konusu forumda ayrı ele alınmıştır.Burada bu boyutuyla tartışmaya açarsak anlam bütünlüğü sağlayamayız. Verdiğim linke bir uğra istersen.Eğer anarşizmde etik olarak görüş beyan etmek istersen, konuyu biraz daha açmandan yanayım.

http://www.felsefe.net/index.php?topic=1583.0
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
1.AHLAK FELSEFESİNİN KONUSU:
Ahlak Felsefesinin konusu insanın davranışları,yapıp etmeleridir.İnsanın yalnızca iradeli davranışları ahlak felsefesinin konusuna girer.İstenç dışı davranımlarla ahlak felsefesi
ilgilenmez.
Ahlak(Moralite): Bir toplumda uyulması gereken kurallar bütünüdür.Toplumdan topluma,kültürden kültüre, zamandan zamana değişiklikler gösterir. Göreceli ve özneldir. Bu anlamda” ahlak”değil “ahlaklar” vardır.Ahlak kuralları “iyi” ve “kötü” nün ne olduğunu bildiğini savlar ve buna göre iyinin yapılmasını kötünün yapılmamasını emreder.Yani kural koyucu (normatif) bir özellik gösterirler.Uyulmadığında yaptırımlara sahiptirler ve bireyleri kendisine uymaya zorlarlar.
Etik(Ethic): Varolan ahlak(moralite) üzerine ,varolan ahlakı sorgulama etkinliğidir.İnsanın ahlaka ilişkin davranışlarının doğurduğu sorunları ele alan felsefe dalıdır.Etik her zaman,her yerde ve her koşul altında geçerli olabilecek ahlak kuralları olup olmadığını sorgular.”İyi” ve “kötü”nün ne olduğunu bir problem olarak ele alır ve dolayısıyla “şunu yap”,” bunu yapma” biçiminde kurallar koymaz.Yani normatif değildir.Ayrıca yaptırımlara da sahip değildirler. Kısacası “ahlak” bir toplumda kendisine uymaya zorlayan kurallar bütününü ifade ederken, “etik” varolan bu kuralları sorgulama etkinliğini ifade etmektedir.

2.AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI
BİREY: Toplumsallaşmış insan,toplum içerisinde yaşayan insanı ifade eder.Her birey biyolojik bir organizma olmak zorundadır ama her biyolojik organizma olan insan birey olmayabilir.
İYİ: İnsanın yapması gereken davranışlardır.Ahlakça değerli olandır.
KÖTÜ: İnsanın yapmaması gereken davranışlardır.
ÖZGÜRLÜK: Bireyin salt kendi iradesi ile “iyi” ve “kötü” olan davranışlardan birisini seçebilme gücüdür.
ERDEM (FAZİLET): İnsanın eylemlerinde hep iyi olana yönelmesidir.
SORUMLULUK: Bireyin iyi ya da kötü olanı özgürce seçmesinin getirdiği sonuçlardır. İnsanın kendi eylemlerinin ya da yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir.
VİCDAN: Tutum ve eylemlerimizin ahlakça değerli olup olmadığını lama bilincidir. Bir çeşit içsel mahkemedir.Bireyin iyi ya da kötü olanı seçmesini içsel bir muhasebeye tabi tutmasıdır.
AHLAK YASASI: Uyulması ahlak açısından gereken,genel-geçer kurallardır.
AHLAKİ KARAR: Ahlak kurallarına özgürce uymaktır.
AHLAKİ EYLEM: Ahlaka uygun davranışı gerçekleştirmedir.Ahlaka uygun eylem davranış olarak dışa yansır. Eylemin dışa yansımayan yönü ise tutumdur. ÖRNEK:Derse geç gelen öğrencinin öğretmene gerekçeyi belirtirken doğruyu söylemesi “İYİ”,yalan söylemesi “KÖTÜ”,bu davranışlardan birini seçmesi “ÖZGÜRLÜK”,Doğru söylemeyi seçmesi “ERDEM” dir.

3.AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL SORULARI
1-Ahlaki eylemin amacı var mıdır?Varsa nedir?
2-Toplumca belirlenen,insana zorla kabul ettirilen eylem biçimleri gerçekten “iyi” midir?
3-İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür?
4-İnsanın doğası ahlaklı olmasına elverişlimidir?
5-Tüm insanların ortaklaşa benimseyebilecekleri evrensel ahlak yasaları var mıdır?

4.AHLAK YARGISINI DİĞER YARGI TÜRLERİNDEN AYIRAN NİTELİKLER
Bir iddiayı dile getiren söz dizisine denir. lar ikiye ayrılır;
1-Gerçeklik ları;
Nesneler dünyasına ilişkin lardır.Kişiden kişiye değişmez nesneldir.”Doğru” ve ya “yanlış” olurlar.Kanıtlanabilir ya da çürütülebilirler.
2-Değer ları; Bir gerçekliği değil, bir değerlendirmeyi içeren lardır,özneldir.Kişiden kişiye değişir.Değer larının alanı geniştir.Kanıtlanamaz ve çürütülemezler.
*Mantık ları-“doğru”,yanlış”
*Sanat ları-“güzel”,”çirkin”
*Din ları –“sevap”,”günah”
*Ahlak ları-“iyi”,”kötü” şeklindedir.
*Bilim ları herkes tarafından kabul edilir,din ları (o dine inana kişilerce kabul edilir ve kişilere göre) değişmez,ahlak ları değişir.

5.ETİK’İN PROBLEMATİĞİ VE YAKLAŞIMLAR

* ÖZGÜRLÜK PROBLEMİ
Ahlak konusunda bazı filozoflar,insanın özgür olduğunu,bazı filozoflar özgür olmadığını savunur.

1- DETERMİNİZM : Özgür olmadığını savunanlar: (gerekircilik); deterministlere göre, insanın irade ve eylemleri içten ve dıştan gelen nedenlerle belirlenmiştir.Bireyin içinde bulunduğu şartlar iradeyi belirler ve kişinin özgür karar vermesini engeller.Bu yüzden insan eylemlerinde özgür değildir.
2- İNDETERMİNİZM : Özgür olduğunu savunanlar (gerekirci olmayanlar);indeterministlere göre,insan ahlaki eylemde tamamıyla özgürdür.İnsan kendini özgür hissettiği için toplumdaki ahlak yasalarına özgürce uyar.Bu görüşlerden her ikisi de insan gerçekleri ile bağdaşmadıklarından üçüncü bir görüş ortaya çıkmıştır.
3-OTO-DETERMİNİZM: Oto-deterministler, iradeyi ve ahlaki eylemleri bir kişilik ürünü olarak görürler. İnsan bilgi birikimini zenginleştirerek, kişiliğini geliştirerek ve aklını kullanarak özgürleşmiştir. Sonuç olarak kişiliği gelişmiş olanlar,gelişmemiş olanlardan daha özgürdür.

* EVRENSEL AHLAK YASASININ OLUP OLMADIĞI PROBLEMİ
A-EVRENSEL AHLAK YASASININ VARLIĞINI KABUL ETMEYEN GÖRÜŞLER
1.HEDONİZM (HAZ AHLAKI) Kurucusu Aristippos’tur.O’na göre haz veren şey “iyi”,haz vermeyen “kötü”dür. İnsan sadece kendi yaşadığı hazzı bilebilir.Başkalarının hazzını bilemez.Bu nedenle evrensel ahlak yasası yoktur.
2.FAYDA AHLAKI: Bireye yarar sağlayan davranış “iyi”,sağlamayan “kötü”dür.Yararlı olan kişiden kişiye değiştiği için evrensel ahlak yasası yoktur.
3.EGOİZM (BENCİLLİK) Bencillik, başkalarını dikkate almadan sadece kendi çıkarını anlamına gelir. İnsanın yalnızca kendi “ben”ine uygun olanı “iyi”nin ölçütü sayan düşüncesidir.Hobbes’a göre, insanı yönlendiren ‘kendini sevme’ ve ‘kendini koruma’ içgüdüsüdür.Bu yaklaşıma göre evrensel ahlak yasası yoktur.
3.ANARŞİZM Başta devlet olmak üzere tüm baskıcı kurumların ortadan kalkması gerektiğini öne süren öğretidir. cisi Max Stiner ‘dir.Evrensel ahlak yasasını reddeder.O tüm ahlaki değerlerin bir takım soyutlamalardan ibaret olduğunu düşünür.

4. NİHİLİZM(HİÇCİLİK)-FRIEDRICH NIETZSCHE
O’na göre yapılması gereken;insanlığı ahlaktan kurtarmaktır.İnsan doğasına yaraşan, güçlü, korkusuz, acımasız olmaktır. Oysa tüm ahlaklar insanın güdülerini köreltir,onu pasifliğe yöneltir.Nietzche’ye göre; toplumda iki tür insan ve bunların oluşturduğu iki tür sosyal sınıf vardır. Birincisi Halk Sınıfı;sürü durumundadır Din ve ahlak kuralları bu sınıf için yeterlidir.İkincisi Seçkin Sınıf;Seçkin sınıfa yakışan ahlak, insanın doğasına uygun olan, bireyci, bencil, acımasız ahlaktır. Amaç, ”üstün insan”a ulaşmaktır. Üstün insan; sıradan,korkak,zayıflığı öğütleyen vicdan ahlakından kurtulup “iktidara doğru giden güç”ahlakına ulaşmakla oluşur. O’na göre “güç” en yüce iyi; yenilgi, kaybetmek,zayıflık ise kötüdür. İnsan için gerekli olan güçlü olmaktır.
5. EXISTANSIYALIZM(VAROLUŞÇULUK)-JEAN PAUL SARTRE
İnsanın kendi varoluşunu ancak özgürce davranarak gerçekleştirebileceğini savunur.Ancak bu özgürlük sınırsız değil,sorumlulukla belirlenmiştir.Sartre’a göre insan insanlığını kendisi yapar,değerlerini kendisi yaratır,yolunu kendisi seçer.Bu nedenle seçiminde tek başınadır ve sorumluluklar da kendisinindir.
B-EVRENSEL AHLAK YASASININ VARLIĞINI KABUL EDEN GÖRÜŞLER:

a)AHLAK YASASINI ÖZNEL (SUBJEKTİF)TEMELDE AÇIKLAYANLAR

Bu düşünceyi savunanlara göre evrensel bir ahlak yasası vardır.Ancak bu yasa varlığını insandan,insanın özel dünyasından alır.İnsanın karşısına bir buyruk biçiminde çı .Dürüst ol,insanları sev,…. gibi.
*J.S.Mill J.Bentham:Onlara göre insan doğası gereği acıdan kaçınır hazza yönelir,mutluluğa erişmek ister. Ancak kişinin mutluluğu,çevresindeki insanların mutluluğu ile ilişkilidir.Kişi mutluluğu ancak üyesi bulunduğu yarar sağlayan şeyi
yapmakla bulabilir.
*J.Bentham’a göre “Olabildiğince fazla sayıda insan için olabildiğince yararlı davranışlar yap!…” ahlak yasasını karakterize ederken, J.St.Mill’e göre “Herkes için,tüm insanlık için,evrensel mutluluk için yararlı eylemlerde bulun!..”.ahlak yasasını karakterize etmektedir.
* H.Bergson: O’na göre insan iyi ve kötüyü ancak sezgi ile kavrayabilir.İnsanın sezgisine uyarak yaptığı davranış “iyi”,sezgisine uymayan davranışı “kötü”dür.Bergson’daki ahlak anlayışı “Sezgilerinin sesine kulak ver ve ona uygun
eylemlerde bulun!…” biçiminde özetlenebilir. ÖRN:Boş zamanımı müzik dinleyerek,eğlenerek geçirebileceğim gibi,yardıma ihtiyacı olan birisine yardım ederek de geçirebilirim.Ben içimden gelen sezgiye uyarak,eğlenmekten vazgeçip yardım edersem ahlaki olanı (iyi) yapmış olurum. O’na göre zekanın oluşturduğu ahlak kapalı toplum ahlakıdır,yasakçıdır.Sezgi ahlakı ise;içinde sevgi ve özgürlüğün olduğu açık toplum ahlakıdır.

b)AHLAK YASASINI NESNEL (OBJEKTİF) TEMELDE AÇIKLAYANLAR
1.SOKRATES
Sokratese göre akıl ve onunla elde edilmiş bilgi her şeyin üstünde başlı başına bir erdemdir.O’na göre bilgili insan aynı zamanda erdemli insandır.Hiç kinse bilerek kötülük yapmaz.Kötülükle bilgisizlik aynı ve bir şeylerdir.İyi belirli bir amaca mutluluğa hizmet der.Dolayısıyla hiç kimse isteyerek iyiden kaçmaz ;ancak bilmediğinden kaçar..Ona göre kişi uruma göre davranarak ahlaklı olamaz.Durum ahlakı diye bir şey yoktur. Kişinin her zaman e her yerde uyması gereken evrensel ilke ve evrensel ahlak vardır.Bunlara ancak akıl ve bilgi aracılığıyla ulaşılabilir.

2.PLATON
Ona göre evren “gölgeler” ve idealar olmak üzere ikiye ayrılır.Nesnel varlıklar birer gölgedir çünkü sürekli değişmektedirler.Hiçbir kalıcılıkları bulunmamaktadır.Aslolan varlıklar idealardır ve her ideanın bir gölgesi bulunmaktadır.Nesnel varlıklar alanında iyi dediğimiz şeylerin aslı “iyilik” ideasıdır.Ahlaklı olmak için bu ideaya akıl yoluyla ulaşmamız gerekmektedir.

3.FARABİ
Farabi’ye göre iki türlü varlık bulunmaktadır.Birincisi özü tözü bir olan, karşıtı olmayan, herhangi bir belirlenimi bulunmayan, kendi kendinin nedeni olan zorunlu varlık.Tanrı. İkincisi ise zorunlu varlığın var ettiği mümkün varlıklar.İnsan ve
varlıklar.İyinin ne olduğu “Zorunlu Varlık”ın sahip olduğu etkin akıl tarafından bilindiği için, “mümkün varlık”, “ zorunlu varlık”ın etkin aklına kendi aklıyla ulaşıp bu evrensel ilkeleri öğrenmelidir.

4.SPİNOZA
Spinoza’ya göre evren “Makro Kozmos” ve” Mikro Kosmos” olarak ikiye ayrılmıştır.Başlangıçta bir olan bu iki evren, insanın duygu ve tutkularının esiri olması yüzünden ayrışmıştır.Neyin iyi neyin kötü olduğu “makro kosmos”un doğasında belli ve gizlidir.”Mikro kosmos” olarak insan duygu ve tutkularının esiri olmaktan kurtularak “makro kosmos”un doğasına geri dönüp bu evrensel ilkelere sahip olmalıdır.

5.KANT
Kant insan eyleminin amacının ne mutluluk ne de yarar olabileceğini söylemiştir.Ona göre insan Teorik Akıl ve Pratik Akıl olmak üzere iki ayrı akla sahiptir.Teorik akıl insanı duyusal dünyanın bilgisine ulaştıran Fenomenler aleminin bilgisini edindiğimiz aklımızdır.Öte yandan Pratik akıl ise numenler aleminin bilgisine ulaştıran aklımızdır. Kant’a göre insan pratik aklı aracılığıyla kendisine ödev edindiği bir takım ilkelere sahip olmalı ve ne pahasına olursa olsun bu ilkelere uygun davranmalıdır.Ancak o zaman ahlaklı olabilir. Örneğin: Doğru söyle!…(Güç durumda kalmamak için değil,ne olursa olsun,zarar görsen de,acı çeksen de, hatta hayatına mal olacak olsa da)
Kant’ın ödev ahlakının belli başlı ilkeleri şunlardır:
1.Öyle davran ki;eylemine ölçü olarak aldığın ilkeyi herkes için geçerli bir yasa olarak isteyebilesin!…
2.Öyle davran ki,eylemlerinde insan basit bir araç değil başlı başına bir amaç olarak ortaya çıksın!.
3.Öyle davran ki;insan istenci kendisini bir yasa koyucu gibi hissetsin!…(Yani herkes kendi kendinin cı olsun!…)
 

usenenadam

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
9 Kas 2009
Mesajlar
80
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
74
e)F.Nietzche: O’na göre yapılması gereken;insanlığı ahlaktan kurtarmaktır.
İnsan doğasına yaraşan, güçlü,korkusuz,acımasız olmaktır.
Oysa tüm ahlaklar insanın güdülerini köreltir,onu pasifliğe yöneltir.
Nietzche’ye göre;toplumda iki tür insan ve bunların oluşturduğu
iki tür sosyal sınıf vardır. Birincisi Halk Sınıfı;sürü durumundadır.
Din ve ahlak kuralları bu sınıf için yeterlidir.İkincisi Seçkin Sınıf;
Seçkin sınıfa yakışan ahlak, insanın doğasına uygun olan,bireyci,
bencil,acımasız ahlaktır.Amaç,”üstün insan”a ulaşmaktır.Üstün insan;
sıradan,korkak,zayıflığı öğütleyen vicdan ahlakından kurtulup
“iktidara doğru giden güç”ahlakına ulaşmakla oluşur.
O’na göre “güç” enyüce iyi;yenilgi,kaybetmek,zayıflık ise kötüdür.
İnsan için gerekli olan güçlü olmaktır.

İnsanlığa ahlakı sopayla da olsa aşılamak lazımdır.
İnsan doğasına yaraşan, işine güçlü, zalime karşı korkusuz,
nefsine karşı acımasız olmaktır.
Tüm ahlaklar, insanın kötülüğünü köreltir,
güdülerini terbiye eder, onu arkadaşının ırzına,
başkasının ekmeğine, emeğine el uzatmamağa,
her türlü pisliklikte pasifliğe yöneltir.
Toplumda iki tür insan ve bunların oluşturduğu
iki tür sosyal sınıf vardır;
Birincisi Halk Sınıfıdır. Din ve ahlak kuralları
bu sınıf için yeterlidir. Başka bir şey istemeden,
hayatın şurasını burasını dürtüklemeden işlerine bakarlar.
Maalesef 2000 li yıllarda beyni tamamen yıkanmış,
Mankurt' laştırılmış olacaktır.
Artık devrim mevrim yapamayacaklardır.Sürü statüsünde sayılacaktır.
Yine de bu garip sınıf, inatla sahip çıktıkları ahlak ile kokuşmadan
yaşamağa, toprağı işlemeye, ahlaklı nesiller bırakmaya ısrarla
devam edeceklerdir. Ahlaklı liderlerin özlemini de hep duyacaklardır.
Bu dünyada yapılan her türlü alçaklığın namussuzluğun zalimliğin
ve şerrefsizliğin asla karşılıksız kalmayacağına kalpten inanırlar.
Aksi halde bunlar, aslanları fena halde boynuzlarlar.........
İkincisi Seçkin Sınıftır. “iktidara doğru giden güç”ahlakına ulaşmakla oluşur.
Uzatmamak gerekirse rahmetli Neyzen Tevfikin muhteşem dizeleri
imdada yetişecektir.. Şu oka ok deme oklar duyar da ar eyler,
oka bir zerresi düşse oku murdar eyler.... Kime sordumsa seni
bilemediler, kimi şöyle kimi böyle dediler..................
Nitekim yanlış felsefesi kafa motorunu kırıp iflas ettirmek suretiyle
dükkanı kapattırmıştır rahmetli Nietzche’ye.
 

Quotes

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Yaş
42
Etik nedir?

Ahlâk Bilimi mi, Felsefesi mi? Ahlâkın felsefesi veya bilimi olur mu?
 

Nietzsche

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eyl 2009
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
44
ahlaksızlığıma verin ama ahlak insanları ahmak yapar
 

AndroNova

Üye
Yeni Üye
Katılım
17 Ara 2009
Mesajlar
245
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
ahlaksızlığıma verin ama ahlak insanları ahmak yapar

Bak sana bir örnek vereyim.
Evrende herşeye sınır koyan kurallar var.
Kimisi "fizik kuralları", kimisi "doğa kuralları".
İnsanlarında yaşamına sınır koyulmuştur. Bizde bu kurallara "ahlak" diyoruz.
 

Quotes

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Yaş
42
İnsanların toplu halde yaşamalrı 'başka'larının varlığını kabul etmelerini ve yeri geldikçe onlara göre hareket etmelerini gerektirir.

Tüm insanlardan izole, doğa ile başbaşa yaşam da da mümkündür. Bu durumda da devreye 'doğa ahlâkı' girer.

Kant'in yaptigina benzer Teorik Felsefe-Pratik Felsefe ayrimi yapmak, hem felsefe hem de ahlâk konusunda bizi çıkmazlara sürükleyebilir. Ahlâk felsefesi, hayatin her alanını kapsar, dolayısıyla belli bir bilgi türü ile sınırlandırılamaz. Dolayısıyla, ahlâk bilimi dışında ahlâk felsefesi üzerinde durmak anlamlıdır.
progress.gif
Mesaj d
 

tribalistic

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
90
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
merhabalar
öncelikle ahlak adına söylenen herşey ''değil'' ini kendiliğinden doğuracağından aslında susmak en erdemlisidir.Filozofların geçmişten günümüze neler dediklerini böyle sistematik bir şekilde sıralayıp durursak felsefe tarihi yapmaktan öteye geçemeyiz. bence bu forumlarda artık filozof adı zikretmektense insanların kendi kendilerini ortaya koymaları gerekir.ama alışığız birilerinin birşeyler söyleyipte bize rehber olmasına; ister karamsar ister iyimser.. yol yoldur.Nefes alıp verişlerimizin ritmikliğini ortaya koyan her kelimeye her harfe o kadar ihtiyacımız var ki!'' Tanrı vardır(-yoktur)'' tümcesi bile tümden nasıl cazip gelir bize..Ama şundan eminimki biz ahlakımızı oluşturmaya çabaladığımız ölçüde ahlaksızlaşıyoruz.Diyeceğim şu ki yeni bir ahlaki düzen yeni bir varoluşla mümkündür.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
ruhlarını ödünç aldığını düşünenler emenatçiydiler; gün geldiğinde emaneti teslim ettiler; ama onlar kendilerine değer biçemediler; çünkü biçilmiş bir don giyinmekteydiler; ruhlar ödünç değillerdi oysa...insanlaşma sürecinin belirgin öglerinden biri de bilinçli tercihler yapacak yetilerini geliştirmiş ve bu nedenle de sorumluluk taşıyacak durumda olmalarında olduğunu görürüz; etik ve vicdan bu bağlamda eklemlenirler ve tabulara karşı durmak etiksizlik olmasa gerek; Niçe'nin insanı hiç-leştirmesi, ve nihilizm sanırsam çağını doldurmak üzeredir...

Niçe'ye elveda demek zamanı gelmiş ve hatta geçiyor ...
 

tribalistic

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
90
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Nietzsche nin ahlakı ahlaksızlığı değil ahlakın reformunu dile getirmekteydi.
Benim kastettiğim ise insanın bütün varlık anlayışını değiştirmesi.Ontoloji reformize edilmeden ahlak ın ahlaksızlaştırılması kendiliğinden imkansız.''Saçma'' kavramından ilerleyerek oluşturulan ontoloji üzerinden etik alana geçebilmek.Boşu boşuna yaşamaktan yola çıkarak ve yaşamıda reddetmeyerek bu iki aradalıkta oluşturulabilecek bir ahlak felsefesi...Belkide birarada yaşayabilmemizin hukuk dışı ilkelerini saptayabilmek bunun en doğru anlatılır şekli.
Aslında yazdıklarımın ne kadar içindeyim ondanda emin değilim.Herşey sistematik metinlerden ibaret belkide.Ben yaşamı ve birarada yaşamayı tümden reddediyorum.
Birarada yaşamak mümkün olsaydı aşk ve mutluluk bu kadar kısa süreli olurmuydu?
''Saygı'' ise içkin değil aşkın bir kavram...Doğal değil en başta hemde hiç.İnsan doğasında saygı yoktur , saygı onu yaşarken kuşatır , sarmalar, çevreler.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Niçe diyor ki; " Bağışlama, düşmanlarına karşı sevgi, müsamaha, eşit hak, bütün bunlar aşağı değerdeki ilkelerdir. Daha yüksek olan, bizi aşan iradedir", "iyilerin cemaatinde iyi irsen intikal eder. İyi bir toprak parçasından kötünün ortaya çıkması mümkün değildir...Bizim şimdiki ahlakımız egemen olan soyların ve kastların zemininde boy atmıştır"

ahlak anlayışı ve değerlendirmesine hiç katılmadığım gibi, bizim dediğinin Avrupalılar olduğuna dikkatleriniz çekerim ve irs derken ırklardan söz ettiği anlaşılmaktadır. irkçılık ve oryental düşüncelerle etik tanımlanmaya çalışılmış

gerisini siz değerlendirin derim

niçe'ye hoçkala demek zamanı geldi ve geçiyor
 

iuflsfozkn

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2011
Mesajlar
641
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
38
hocamız prof dr Ayhan bıcak bey final sınavımızda bize ahlak felsefesinin sorunları nedir diye sordu??bense gidip evrensel bir ahlak kurdum ..bakalım kaç alırım...ama ben de salaklık yani adam sana ezber bilgi soruyor sen neden gidip ahlak felsefesinin bir sorununu hem de en büyük sorununu ele alıp kendi başına dert açıyorsun...kötü kötü ...

ahlak felsefesini yapmak insnı ahlaklı kılmasa da felsefeci iste isi yok gücü yok kendine bi ugras alanı kurmuş desem...
 

Feylesof TeCe

Filozof
Yeni Üye
Katılım
31 Ara 2010
Mesajlar
926
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
29
Din dersi hocamız aynı zamanda felsefe öğretmenimiz ahlak felsefesinde az çekmedim...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst