- Katılım
- 15 Ocak 2012
- Mesajlar
- 150
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
nickiniz tersini söylüyor.Duyumsayabildiğin her şey tanrının yokluğu adına somut bir kanıttır.
nickiniz tersini söylüyor.Duyumsayabildiğin her şey tanrının yokluğu adına somut bir kanıttır.
tesadüfler silsilesi sonucu çıkmış olabilir mi? Buna inanabilir misiniz? Ne kadar saçma gelecektir
İşte, O ne kadar saçma şeyler duyuyor insanların ağzından, hesap ediniz. İspat? Kanıt?
Görmek isteyen gözler için ispat her yerde, etraftaki hiçbir yer, hiçbir şey olmasa bile ispat, kendi bünyemiz ve kimselerde, hiçbir şeyde olmayan düşüncemiz. Aynaya baktığımızda somut kanıt biziz.
Yoğun emek verip, üzerinde uzun düşünceler ve hadsiz süreler harcayıp faydalı bir nesne meydana getirdiğinizi hayal ediniz. Bu nesne öyle olsun ki, onunla birçok iş kolaylıkla halledilebilsin. Neler hayal edeceğiniz size kalmış. Bu nesne, sistem ne olursa olsun ona kusursuzca entegre olup, ortamın koşullarına uyum sağlayabilsin ve yeni özellikler ekleyebilsin kendisine. Ne kadar uçuk bir hayal olsa da, eğer gerçek olsaydı bu nesneyi icad etmiş olmanızdan dolayı hissedeceğiniz duyguları düşününüz. Gözle görülür şekilde işe yarayan, faydalı olan, gözardı edilemeyecek yetenekleri bulunan bir yenilik gerçeklemişsiniz. Bu icadınız tüm dünyaya yayılıyor elbette, herkes artık onu biliyor ve kullanıyor. Sonra yine hayal ediniz ki, bir insan grubu ortaya çıkıp bu icadı sizin üretmediğinizi, bu icadın esasen tesadüfen, milyarlarca ihtimalin ard arda doğru düzenle sıralanması ile bu nesnenin varoluş ortamına geçtiğini savunuyor. Sizden bu nesne üzerindeki tüm haklarınızı bırakmanızı çünkü o nesneyi sizin keşfetmediğinizi ısrarla söylüyorlar. Bu durumda ne düşünürsünüz? O nesne ortaya tesadüfler silsilesi sonucu çıkmış olabilir mi? Buna inanabilir misiniz? Ne kadar saçma gelecektir kulağınıza bu sözler, yanılıyorsam düzeltiniz. Her oluşturduğumuz şeyin sahibi, yaratıcısı olmak istiyoruz ama bir yaratıcımız olmasın istiyoruz...
İşte, O ne kadar saçma şeyler duyuyor insanların ağzından, hesap ediniz. İspat? Kanıt?
Öntanımlı bir sistem, kendine belirlenen şartların dışına çıkamaz. Şartları içerisinde işleyenler dışında, başka işlere de yaraması adına karar vererek yeni değişkenler, özellikler edinemez. Dış dünya, yani oluşturulduğu gerçek ortam ile teması, kendisini oluşturan varlığın izin verdiği veya dilediği kadardır. İşlem kapasitesi, hızı, esnekliği, vb.. gibi özellikleri kendisini oluşturan varlığın imkanları ve kapasitesi ile belirlenir.
Hız, esneklik, kapasite, hayal gücü, hepsi açısından kainata baktığımda, bizi oluşturanı algılayabilecek fiziki donanıma sahip olamayacağımızı düşünüyorum. Manevi dünyada ise O hep bizledir, anlamak gerekmez, kanıtlamak gerekli değildir, sadece dinlemek gerekir.
Dostum bu kadar yazmışsın ama ben evrimden bahsetmedim. Sanırım yanlış anlamışsın. Bu nesneyi insan ile ilişkilendirdim fakat evrim ile değil. Biz çevremize kusursuzca uyum sağlayabiliyoruz, örneğin sıcaklığın -40 dereceden +50 derecelere kadar değişebildiği iklimlerde uygun koşullar oluşturup yaşayabiliyoruz. Biz suyu artık birçok kaynaktan, hatta pis olanlarından bile elde edebiliyoruz, daha da uyum sağladık dünyaya son zamanlarda. Şeklen değiştik demiyorum, çevremizin şartlarına uygun formları oluşturup, onları giyebiliyor, kullanabiliyor ve inşa edebiliyoruz.
Güzel bir sataşma zannediyorsun ama bakış açının eksikliğinden oluyor, kusuruna bakmadım.
Öyle mi? Bütün canlılar yapıyor yani. Şimdi siz dışarıya çıkıp bir sokak köpeği ya da bir haradan bir at ya da bir maymun alıp, kuzey kutbunda bir yere gerekli erzaklarla beraber koysanız, kendisine barınacak yer inşa ediyor ya da giyinmek üzere hayvanlar avlayıp derilerini kullanıyor ve bu şekilde ortama adapte oluyorlar öyle mi? Yoksa sizde evrim savunucularından olduğunuz için, yüzyıllar, yok az oldu, yüzbinlerce yılda o maymun, o at, o köpek ırkı oraya uyum sağlayacaktır diyenlerden misiniz?
Bu arada eklemeliyim, "kusursuz evrilmek diye bir şey yoktur, her şey kendi ortamına göre kusurlu evrilmiştir" gibi bir şey söylemiştiniz. Bu fikrinize şu yönden katılıyorum; her zaman insanın kusurlu varlık olduğunu savunurum. Kusursuza yakın olanlarımız vardır, onlara dahil değilim, zaten onlar sayıca çok azdır ve adları bilinir. Onlar da tamamen kusursuz değildir ayrıca, o sıfat yani tamamen kusursuzluk, tek varlığa aittir. Çevre şartlarına göre diyorsanız, yine insan hariç mevcut olan her bir zerrenin kusurdan arınmış vaziyette olduğuna inanıyorum. Elbette burada kusur size göre ve bana göre nedir, bunu tartışmak gerekir. Yine de insan hariç olmak üzere, seçtiğiniz herhangi bir şeyin kusurunu dinlemek isterim sizden. Seçin ve söyleyin lütfen, merak ettim.
Ben -40 ile +50 dereceler arasında yaşayabiliyoruz dediğimde siz "bunu tüm canlılar yapabiliyor" dediniz, bu hem yalan, hem boş bir laf, hem de düz mantığın en düzüydü, buna takılmayacağım.
Öğrenmem gereken teknoloji birikimini hali hazırda günlük hayatımda zaten kullandığımdan, öğrenmeme gerek olmadığını anlıyoruz ve sizin bu cümleyi yine güzel bir sataşma zannederek yazdığınızı da kavrıyoruz. Bu birikimi ben reddetmedim, hatta "son zamanlarda daha da uyum sağladık" diyerek, teknolojimizin ilerleyişindeki hızlanmaya dikkat çekmek istemiştim. Zannederim bunu da görmediniz.
Bir zamanlar bu dünya, üzerinde insan barındırmıyordu. Hem evrim teorisine göre, hem evrim karşıtlarına göre bu böyle kabul edilir. Evrimciler sıcaklık yüzünden yaşanacak ortam bulunmadığını söyler, Yaratan inancına sahip olanlar ise dünya ilk yaratıldığında üzerinde insan olmadığını kabul eder, insan daha sonradan bu dünyaya intikal eder. Fazla uzatmadan; o insanın varolmadığı dönemde dahi, gün gelipde varolacak insanın teknoloji geliştirebilmesi için gerekli olacak her şey dünyanın üzerinde bulunmaktaydı. İnsan teknolojiyi keşfetti, her şeyi kendisi yaptı, Yaratan geldi üzerine kondu, öyle mi? Kusura bakmayın ama bunu on yaşındaki kız kardeşim söylemez. O bile anlar ki, daha insan yokken dünyada, o senin teknolojin için gerekli her bir unsur, bu dünyanın üzerindeydi, sen gelmeden hazır edilmişti, sen yoktun.
Kusur olarak bahsettiğiniz detayların daha tam olarak ne işe yaradıklarını insanoğlu bulamamıştır. Yama yaparak kapatmaya çalışıyoruz bulamadığımız şeyin sebebini. Beceriksizliğimiz, bilgi eksikliğimiz Yaratan'a kusurlu yaratmış deme hakkını bize tanımaz. Daha çok araştırıp bulmalıyız. Bir şeyin ne işe yaradığını bulamadıysak, biz eksiğiz, Yaratan kusurlu yaratmamış dostum. Kusur kavramınız basit olduğu için bu konuyu uzatmaya da gerek yoktur.
İnsan ırkının dayanıklılığını çok küçümsüyorsunuz kanımca. Elektrik üretme araçlarımız bilgileriyle beraber, bir anda ve sonsuza kadar ortadan kaybolsa dahi, insan ırkının devamlılığı etkilenmeyecektir. Elbette birçok kayıp yaşanacak ve nüfus ciddi oranda azalacaktır belki fakat bizim için asla son olmaz. Çünkü zaten gayet uzun bir dönem elektriksiz idare ettik. Tanrı'nın yüceliğini asıl bu gösterir. Teknolojimizin bir gramı olmadan ayakta olduğumuz dönemler vardı ve yine aynı başarıyı insanoğlu gösterebilir. Teknoloji sizin Tanrı'nız olmuş olabilir, onu çok büyütmüş olabilirsiniz gözünüzde.
Müdürlükten kastınızı hala anlayamadım. Biz henüz daha kutuplara gitmemişken dünya üzerinde, daha kutup ayısı bile nedir onu bilmezken insan olarak, kutup ayısı dünya üzerinde mevcuttu. İnsanlar sonraları kutuplara yöneldiğinde kutup ayısı ile karşılaşacaklardı. İnsan o hayvanı keşfedince mi Tanrı üzerine yattı? Yani sen keşfedip ad koymadan önce, o hayvandan Tanrı'nın da mı haberi yoktu? "Haberi olmama" zaafına sadece insan sahiptir. Sen keşfedemediysen sen bilmiyorsun, daha gidip görmediysen, sen görmedin. Bu eksikliğimizi neden Tanrı'ya yüklemeye çalışıyorsun bunu anlayamadım. Tanrı sen bilmediğin vakitlerde kutup ayısından haberdardı. Sana onu anlatmadı diye mi haberi yok sandın? Tanrı'nın insana kutup ayısını anlatmak gibi bir derdi olduğunu kimse söyleyemez sanırım. Görmediysen daha, gider bulursun her ne ise görmediğin, sonra bir ad verirsin ona, Tanrı'nın senin ad vermenden çok çok önceleri yarattığı o varlığa. Misal, teknolojimiz son dönemlerde radyoaktif elementlerin de kullanımıyla farklı boyutlar kazandı. Bu elementlerin keşifleri yüz yıl öncesine dayanmaz. Bu durumda beşyüz yıl kadar önce Tanrı'nın uranyumdan haber yoktu, öyle mi? Biz yerden çıkardık, sonra o üstüne atladı, "Ben yarattım onu" diye, öyle mi? O biliyordu orada uranyum var, nice nice işlere yarar ama bunu mu söylesin yani Tanrı insana. Söylemedi diye de bilmiyor mu olsun yani? Bu nasıl mantık yahu, ben henüz kaç numara ayakkabı giydiğimi size söylemedim, bilmiyor muyum demek oluyor bu? Yoksa sizi önemle ilgilendirdiğini düşünmüyor olabilir miyim? Daha önemli konular hakkında konuşuyor olabilir miyim sizinle?
Kusur dedikleriniz hakkında neler konuşabileceğinizi aşağı yukarı tahmin edebiliyorum. Yine de kanıtlama konusuna gelince, burada pek başarılı olacağınızı sanmıyorum. Bir tane kusur söyleyiniz ve ne gibi aksaklıklar oluşturduğunu söyleyiniz lütfen.