- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 19 Ağu 2008
- Mesajlar
- 3,589
- Tepkime puanı
- 179
- Puanları
- 63
- Yaş
- 60
İÇENİ ÖLDÜRÜR, İÇMEYENİ DE!...
Kapının zili üç kere çaldı. Oysa,Tatil-günün keyfini çıkartıp, öğlene kadar uymak istiyordu. Söylene, söylene yataktan kalktı. Kapıyı açtığında kimsecikler yoktu ortalıkta. Beyaz bir paket, kapı önündeki eşiğe bırakılmıştı. Beyaz paketin üzerinde siyah ve kalın harflerle “ACABA NEDİR? NEDİR? NEDİR?” diye yazılıydı. Çay yanında simit yerine, bisküvi de iyi gider diye düşündü. Paketin üzerindeki söz dizini onda “HEMEN ONUN ADI GELİR” nakaratını çağrıştırmıştı.
O, tam bir tv kolikti; tv ile uyur ve tv ile uyanırdı. Programlar içinde en beğendiği ise reklamlardı. Reklamlar onun hayatının bir parçası gibiydi; o söylemle konuşur, onun rengi ve biçimiyle giyinir ve onun gibi yürümeye çalışırdı. Tümünü taklit edemese de bir hayli yol almıştı. 3G’nin bir ekonomik topluluk olduğunu bilmiyordu. 3G ile reklamları artık her an izleyebilecek, gecikmeksizin değişimini sağlayacaktı. 3G, küçücük ama marifetleri büyük bir cep cihazı programıydı.
Yıllar önce izlediği ve o zamanlar çizgi kahramanlarla dillendirilen “ACABA NEDİR? NEDİR? NEDİR?” sorusuyla uzayıp giden reklamın kapısının eşiğine bırakılmış olmasını yadırgamadı. Çünkü o da artık o dünyanın bir parçası sayılıyordu. Kim bilir, reklam şirketlerinin koca kulakları, fal-taşı gözleri vardı ve insanları izliyorlardı. Kendisi de izlenmiş ve reklamlara bağlılığı konusundaki ilgi ve becerisinden dolayı ödüllendirilmek istenmiş olabilirdi. Neden olmasın? Neredeyse her noktada, önceleri gizlenen ve daha sonra açık-seçik şekilde “ben buradayım” dercesine kameralarla her kes izleniyordu. Mahrem denilen alan kalmadık denli azalmıştı.
Güne erken ve bir de eşantiyon bisküvi ile başlamanın tadını bir an önce çıkartmak için beyaz paketi kaptığı gibi soluğu mutfakta aldı. “yanında bir de çay koysalardı ya” diye vahlandı. Ancak konuk aradığını değil bulduğunu yer diye boşuna söylememişlerdi; o da verilen eşantiyonla yetinmeliydi. Çayını ocağa koydu. Çay demlendikten sonra masada duran paketi açmaya başladı. Sarılı beyaz kağıdı yırtarak açıyordu; kağıt üzerindeki yazılar kimisi sağdan, kimisi soldan ayrışıyor/parçalanıyor; sözcükler önce hecelere ve giderek harflere bölünüyorlardı. Daha sonra harfler de kendi içinde parçalara bölünüp sayısallaşıyorlardı. Hayat zaten sayısallaşmış, loto-vari kuyruklarda tescillenmişti. Kutunun içinde bir sigara paketi vardı. Sigara paketinin üzerinde aynı harf karakterleri ile “İÇENİ ÖLDÜRÜR, İÇMEYENİ DE!...” diye yazı vardı. Bu yazıyı görür görmez “O DA NEDİR? NEDİR? NEDİR?” diye bir çığlık attı. Çığlığı duvara çarptı önce ve sonra perdelere geçti, en son arlık pencereden ve ancak “-dir” eki dışarıya çıkabildi. Yoldan geçenler bunu duyunca bir an şaşırdılar; -dir de ne-dir? Diye bir birlerine sordular. Yanıtlayan çıkmadı.
Her reklamı yeterince özümsemiş, çoğunlukla içselleştirmişti ancak bu yazılanları gördükten sonra tereddüt içerisinde kalmıştı. Paketi açıp açmamakta kararsızdı. Bir süre düşündü. Sonra gözlerini kapadı ve soluğunu tutarak paketi açtı. Öylece bir süre kala-kaldı. Bir sinek vızırtısını duydu. Soluğunu geri bırakarak gözlerini açtı. Paketin içinde 20 adet ve 100mm uzunluklu sigarlar vardı. Bir tanesini içinden çekti; parmaklarının arsında gezdirdi. O da ne? Sigaraların içinde tütün yerine rulo şeklinde sıkıştırılmış beyaz kağıtlar vardı. Sigara kağıdını yırtarak içindeki kağıda ulaştı. Kağıt parmaklarının arasından biraz açılır gibi oldu; kağıtta yazı vardı. Kağıdı açtı;
1-
Kapının zili üç kere çaldı. Oysa,Tatil-günün keyfini çıkartıp, öğlene kadar uymak istiyordu. Söylene, söylene yataktan kalktı. Kapıyı açtığında kimsecikler yoktu ortalıkta. Beyaz bir paket, kapı önündeki eşiğe bırakılmıştı. Beyaz paketin üzerinde siyah ve kalın harflerle “ACABA NEDİR? NEDİR? NEDİR?” diye yazılıydı. Çay yanında simit yerine, bisküvi de iyi gider diye düşündü. Paketin üzerindeki söz dizini onda “HEMEN ONUN ADI GELİR” nakaratını çağrıştırmıştı.
O, tam bir tv kolikti; tv ile uyur ve tv ile uyanırdı. Programlar içinde en beğendiği ise reklamlardı. Reklamlar onun hayatının bir parçası gibiydi; o söylemle konuşur, onun rengi ve biçimiyle giyinir ve onun gibi yürümeye çalışırdı. Tümünü taklit edemese de bir hayli yol almıştı. 3G’nin bir ekonomik topluluk olduğunu bilmiyordu. 3G ile reklamları artık her an izleyebilecek, gecikmeksizin değişimini sağlayacaktı. 3G, küçücük ama marifetleri büyük bir cep cihazı programıydı.
Yıllar önce izlediği ve o zamanlar çizgi kahramanlarla dillendirilen “ACABA NEDİR? NEDİR? NEDİR?” sorusuyla uzayıp giden reklamın kapısının eşiğine bırakılmış olmasını yadırgamadı. Çünkü o da artık o dünyanın bir parçası sayılıyordu. Kim bilir, reklam şirketlerinin koca kulakları, fal-taşı gözleri vardı ve insanları izliyorlardı. Kendisi de izlenmiş ve reklamlara bağlılığı konusundaki ilgi ve becerisinden dolayı ödüllendirilmek istenmiş olabilirdi. Neden olmasın? Neredeyse her noktada, önceleri gizlenen ve daha sonra açık-seçik şekilde “ben buradayım” dercesine kameralarla her kes izleniyordu. Mahrem denilen alan kalmadık denli azalmıştı.
Güne erken ve bir de eşantiyon bisküvi ile başlamanın tadını bir an önce çıkartmak için beyaz paketi kaptığı gibi soluğu mutfakta aldı. “yanında bir de çay koysalardı ya” diye vahlandı. Ancak konuk aradığını değil bulduğunu yer diye boşuna söylememişlerdi; o da verilen eşantiyonla yetinmeliydi. Çayını ocağa koydu. Çay demlendikten sonra masada duran paketi açmaya başladı. Sarılı beyaz kağıdı yırtarak açıyordu; kağıt üzerindeki yazılar kimisi sağdan, kimisi soldan ayrışıyor/parçalanıyor; sözcükler önce hecelere ve giderek harflere bölünüyorlardı. Daha sonra harfler de kendi içinde parçalara bölünüp sayısallaşıyorlardı. Hayat zaten sayısallaşmış, loto-vari kuyruklarda tescillenmişti. Kutunun içinde bir sigara paketi vardı. Sigara paketinin üzerinde aynı harf karakterleri ile “İÇENİ ÖLDÜRÜR, İÇMEYENİ DE!...” diye yazı vardı. Bu yazıyı görür görmez “O DA NEDİR? NEDİR? NEDİR?” diye bir çığlık attı. Çığlığı duvara çarptı önce ve sonra perdelere geçti, en son arlık pencereden ve ancak “-dir” eki dışarıya çıkabildi. Yoldan geçenler bunu duyunca bir an şaşırdılar; -dir de ne-dir? Diye bir birlerine sordular. Yanıtlayan çıkmadı.
Her reklamı yeterince özümsemiş, çoğunlukla içselleştirmişti ancak bu yazılanları gördükten sonra tereddüt içerisinde kalmıştı. Paketi açıp açmamakta kararsızdı. Bir süre düşündü. Sonra gözlerini kapadı ve soluğunu tutarak paketi açtı. Öylece bir süre kala-kaldı. Bir sinek vızırtısını duydu. Soluğunu geri bırakarak gözlerini açtı. Paketin içinde 20 adet ve 100mm uzunluklu sigarlar vardı. Bir tanesini içinden çekti; parmaklarının arsında gezdirdi. O da ne? Sigaraların içinde tütün yerine rulo şeklinde sıkıştırılmış beyaz kağıtlar vardı. Sigara kağıdını yırtarak içindeki kağıda ulaştı. Kağıt parmaklarının arasından biraz açılır gibi oldu; kağıtta yazı vardı. Kağıdı açtı;
1-